8 Eylül 2014 Pazartesi

SIK SORULAN SORULAR*



SIK SORULAN SORULAR (2014 -2)
9- Komünist partilerin temel örgütlenme ilkesi nedir? Demokratik merkeziyetçilikle bürokratik merkeziyetçilik arasındaki temel ayrımlar nelerdir?
Komünist partilerin temel örgütlenme ilkesi, demokratik merkeziyetçilik ilkesidir. Bu temel ilke, demokrasi ile merkeziyetçiliğin sentezinden oluşur. Demokrasi ilkesi ile merkeziyetçilik ilkesi karşı karşıya konulamaz. Mekanik, bürokratik, elitist bir tarzda yorumlanamaz ve uygulanamaz. Bütün komünist partilerde parti örgütleri demokratik merkeziyetçilik ilkesi üzerinde inşa edilir. Demokratik merkeziyetçilik ilkesi, demokrasi ilkesi ile merkeziyetçilik ilkesinin aritmetik bir toplamından değil, iki ilkenin organik bütünselliğinden oluşan bir iç bütünlüğü ifade eder.
Demokrasi ilkesi, seçim ilkesinden, eleştiri ve tartışma özgürlüğünden, açıklık ilkesinden, azınlığın çoğunluğa dönüşmesi hakkından oluşur. Gizli oy, açık sayım yöntemi de demokrasi ilkesinin yansıma biçimlerinden birisidir. Merkeziyetçilik ilkesi ise, bireyin örgüte, azınlığın çoğunluğa, alt örgütlerin üst örgütlere, tüm örgütün kongreye, iki kongre arası dönemde de MK’ya tabi olmasında ifadesini bulur. Merkezileşemeyen, merkezi olarak yönetilemeyen bir komünist partisinin sınıf düşmanı karşısında başarılı olması düşünülemez bile. Yukarıdan aşağı atama yoluyla örgütün inşası, kooptasyon merkeziyetçilik ilkesinin bileşenleri, gerekleri, yöntemleri içerisinde yer alır. Özellikle merkeziyetçi tarzda örgütlenmiş bir partide demokratik danışma yönteminin ve mekanizmalarının kullanılması da özel bir değer taşır. Bu yöntemin ve kuralın küçümsenmesi, kâğıt üstünde kalması, yok sayılması da demokratik merkeziyetçiliğin çiğnenmesinin bir biçimini oluşturur.
Demokratik merkeziyetçiliği temel almakla birlikte, komünist partilerin demokratik tarzda mı merkeziyetçi tarzda mı örgütleneceği sorunu ise, somut siyasal koşullarla bağlıdır. Bu iki sorunun birbirine karıştırılmaması lazım. Bir komünist partisi hangi tarzda örgütlenirse örgütlensin, demokratik merkeziyetçilik ilkesi temelinde kurulur, biçimlenir… Sözgelimi, politik özgürlüğün olmadığı, illegal ve yasadışı temelde örgütlenmenin kaçınılmaz olduğu ülkelerde komünist partiler ya da gruplar merkeziyetçi tarzda örgütlenmek zorundadır. Merkeziyetçi tarzda örgütlenme koşullarında partiler yukarıdan aşağı doğru inşa edilir. Burada demokrasi ilkesi sınırlanmıştır. Ancak demokrasi ilkesinin sınırlanmış olması parti içi demokrasinin yadsınmasının ya da alabildiğine sınırlanmasının, işlevsiz bir aktiviteye indirgenmesinin, kâğıt üstünde kalan, biçimselleşmiş bir çerçeveye hapsedilmesinin aracı olamaz ve olmamalıdır. Aksine, en geniş demokrasi, seçim ilkesi, eleştiri ve tartışma özgürlüğü ve tüzüksel araçları olanaklı olduğu ölçüde geniş tutulmak, işlevsel olmak zorundadır. Merkeziyetçi tarzda örgütlenme koşullarında da seçim ilkesi kongre süreçleriyle, işlerliğiyle sınırlanmamalı, aksine, koşullara bağlı olarak, örgütün yukarıdan aşağı atama yoluyla oluşturulması ile seçim ilkesi temelinde seçilmişlerin bileşimine dayanan organlar senteziyle birleşmelidir, birleştirilmelidir. Bu, bir yöntem olarak, elitizme, bürokratikleşmeye karşı mücadele bakımından önemsenmelidir ayrıca. Kuşkusuz ki bu iki yöntemin hangi çerçevede birleşebileceği, sınırlarının genişleyip daralabileceği de siyasal koşullara göre değişir. Demokratik tarzda örgütlenen bir parti de ise zaten tüm parti aygıtı demokratik seçimler yoluyla oluşur ve inşa edilir. Seçimle gelinir seçimle gidilir. Burada atama yöntemi istisnai ya da sınırlı durumlarda kullanılır. İç savaş, emperyalist müdahale gibi özel koşulların dışında demokrasi ilkesi, eleştiri ve tartışma özgürlüğü dokunulmaz bir haktır.
Fiili politik özgürlük ortamında merkeziyetçi tarzda örgütlenme önemsizleşmeye başlayarak yerini demokratik tarzda örgütlenmeye bırakır ya da bırakabilir… Devrimci-demokratik ve sosyalist diktatörlük koşullarında ise komünist partiler demokratik tarzda örgütlenir.
Demokratik merkeziyetçilik ilkesi, proletaryanın damgasını taşır.
Bürokratik merkeziyetçilik “ilkesi” ise, demokrasisiz merkeziyetçilik demektir. Bürokratik merkeziyetçilik, komünist partilerin bürokratik otoriteye dayalı olarak yönetilmesinde açığa çıkar. Bürokratik merkeziyetçilik ilkesine dayanan yönetim ve çalışma tarzında, ister teorize edilsin isterse edilmesin,  demokrasi ilkesi şu veya bu biçimde yadsınır ya da fiiliyatta içi boşaltılır; demokrasi esasen kâğıt üzerinde kalır. Komünist partilerde bürokratik merkeziyetçilik ilkesi, demokratik merkeziyetçilik ilkesinin, mekanik, bürokratik, elitist, tasfiyeci bir zihniyet ve duruşla, uygulamalarla bozulmasıyla ve geçersizleştirilmesiyle ortaya çıkar.
Bürokratik merkeziyetçilik ilkesi, küçük burjuvazinin damgasını taşır.
Bürokratik merkeziyetçilik ilkesi Leninist demokratik merkeziyetçilik ilkesinin yadsınması ya da tasfiyesi üzerinde yükselir. Bu, çoğu zaman fiili olarak ortaya çıkar ya da fiili tasfiyecilik biçiminde ortaya çıkarak gelişir ve zamanla egemenliğini kurar.
Bir yönetim tarzı olarak bürokratik merkeziyetçilik ilkesinin şu ya da bu biçimlerde ortaya çıkışı, gelişmesi, bir sapmaya dönüşmesi, giderek süreçleri belirleyen temel olguya dönüşmesi, küçük burjuva elitizminin, kişi, lider, önderler kültünün gelişmesiyle iç içe gider. Bu süreç ve olgu, ayrıcalıklı tabakaların doğmasıyla, gelişmesiyle, giderek iktidar gücüne dönüşmesiyle bağlıdır. Parti kültü, devlet kültü, yanılmaz yetkililer kültü, söz konusu kültün, yani kutsamanın, idealize etmenin, eleştiri ve denetim dışı tutmanın, dokunulmazlık kazanmanın, dolayısıyla demokratik merkeziyetçiliğin tasfiyesinin değişik görüngüleridir. Bürokratik merkeziyetçilikle iç içe olan ve gelişen bu kült, ister açıkça isterse oportünizm ve tasfiyeciliğe has manevralarla ortaya çıksın, ikna gücüne değil, bürokratik yetki gücüne dayanarak yönetmede somutlaşır. Bürokratik bir elitin ya da kastın iktidarlaşması, keyfi ve sekter yönetimi, bürokratik merkeziyetçiliğin daha ileri biçimini oluşturur. Bürokratik merkeziyetçilikte, demokrasi ilkesi, proleter demokrasinin özü olan eleştiri ve tartışma özgürlüğü lafta kalır. Parti,  “yanılmaz” bir elitin yetki gücüne dayanılarak, yukarıdan aşağı belirlenir ve yapılanır. Burada parti, ikna temelli değil, bürokratik yetki kullanma temelli yönetilir. Bürokrat elitin otoritesi parti otoritesinin yerini alır. Böylece “etkin” bürokrat elitin, ekiplerin iradesi “parti iradesi”ne dönüşür,  parti iradesi kabul edilir. Yönetilenler biat temelinde yönetenlerin boyunduruğuna girer. Bağımsız inisiyatif, yerel örgütlerin özerkliği, kolektif yaratıcı enerji boğulur. Adaletsizlik adalet haline gelir, getirilir. Özne olmaktan çıkmış, dar bir elitin hegemonyasında merkeziyetçilikle şekillenmiş, hantallaşmış, mekanik, bürokratik bir aygıt çıkar ortaya.  Parti, komünizm mücadelesinin aracı olmaktan çıkarak bürokratik elitin iktidar aracı haline dönüşür. (Oysa bilinir ki, amaçlar araçların değil, araçlar amacın hizmetindedir ve hizmetinde de olmak zorundadır. Bütün araçlar da amaca uygun olmak ve uygun kullanılmak zorundadır.)
Bu bağıntıda da sorun, öncelikle ve belirleyici olarak ahlaki değil, ilkesel, ideolojik, örgütsel karaktere sahiptir; sorunun ya da sorunların ahlaki, vicdani, moral değerler boyutunu da belirleyip biçimlendiren bu bakış açısı olmalıdır. Dolayısıyla sorun ya da sorunlar,  öncelikle ve belirleyici olarak, nesnel ve denetlenebilir veriler ışığında, ilkesel, teorik/ideolojik düzeyde incelenmek, eleştirilmek ve çözülmek zorundadır. Ahlaki, vicdani, moral değerler bağıntısında yapılacak eleştiriler de bu ilkesel ve ideolojik perspektife bağlı olarak ele alınmak zorundadır. Çünkü bu ikincileri de belirleyip biçimlendiren birincilerdir. Sorunlar daima ideolojik, siyasal, örgütsel temelde ve düzeyde ele alınarak çözümlenmeli ve çözülmelidir. Dikkatlerin duygulara, ahlaki, vicdani, moral değerlere yönlendirilmesi, ajitasyonla bastırılması ya da manipüle edilmesi ise son derece tehlikeli bir tasfiyeci çürüme yol ve yöntemidir. Kuşkusuz ki böyle bir zihniyet ve duruşla sorunlar bilince çıkarılamaz; geçmişten geleceğe ders çıkarılarak yürünemez. Dahası böyle bir yöntem ve bakış açısı, oportünizmdir, oportünizme götürür. Sorun ya da sorunlara bütünsel bir tutarlılık içerisinde bakılmalıdır. Tek yanlı, parçayla sınırlı, görüngülere takılan, niyet okumaya dayanan, yüzeysellikle hastalıklı, duygulara seslenen, hamasete dayanan vb. yöntemler diyalektik materyalist yönteme, ilkeli eleştiri ve özeleştiri anlayışına, Marksist-Leninist ideolojik mücadele perspektifine de aykırı düşer ve sadece yıkıcı ve çürütücü sonuçlara yol açar.
Bürokratik merkeziyetçiliğe dayanan ya da dayanır hale gelmeye başlayan komünist partilerde, seçim ilkesi, parti içi demokrasi, kongre süreçleri, açıklık ilkesi ve kolektivizm ilkesi vb. adım adım sönümlenir, biçimselleşir. Bürokratik ruhsuzluk ve biat, çifte standart ve iç güvensizlikler iç dinamizmi, öz değerleri tüketir. Parti kendi temel değerlerine yabancılaşmaya başlar, yönetici elitin iktidarı, gerçek iktidar haline gelir. Biat, temel bir değere dönüşür. Bürokratik merkeziyetçilikle şekillenen yapılarda, “etkin birey”ler, “etkin” ekipçi zihniyetler, “etkin ekip”çiler, küçük burjuva elitizmini temsil eden “etkin” elitler, “etkin” mevki düşkünleri, “etkin” kafa dengi çevreler ya da özel iktidar çıkarlarıyla birbirine bağlanmış kesimler, “etkin” kariyerist klikler adım adım yönetmeye başlar hale gelir ya da yönetir. Zübüklük geçer akçeye dönüşür. Küçük burjuva kariyerizmiyle belirlenen parti içi iktidar kavgaları kışkırtılır, “önde” ve “önder olma” yarışı başlar. İktidarı ele geçirme ve kontrol etme amaç haline gelir ve bunlara bölünme kışkırtıcılığı, hizipçi girişimler, hizipçilik eşlik eder ya da eder hale gelir, getirilir. Parti sınıfın önderi/genelkurmayı, komünistlerin savaş örgütü olarak değil, komünist partilerde ilkesizlik ve suç olan, “etkin” bireylerin, “etkin” ekipçilerin ve ekiplerin vb. çiftliği olarak görülür ve yapılandırılmaya çalışılır. Hesap verilmesi gerekirken, hesap sorulmaya kalkışılır. Elitler dokunulmaz, yerinden oynatılmaz hale gelir. Bürokratik uysallık, parti ve kadrolara dayatılır. Elitin lehine manipülasyona dayalı güvensizlikler alenen ya da gizli, dolaylı kışkırtılır. İktidar hastası bürokratik elitin iktidarı önünde engel görülen, dahası, engel hale gelebileceği düşünülen örgütlere, kadrolara karşı bin bir biçimde yıpratma savaşı yürütülür, tedbirler alınır vs. Korku salma, burun sürtme, sekterizm, adaletsizlik birer yönetme aracı olarak kullanılır. Kızıl laflara bürünmüş demagoji ve manipülasyon çarpıcıdır. Kolektif emekle ve bedelle yaratılan kazanımlar bireycilik ilkesi temelinde bireyselleştirilir, “etkin birey”lere ve “etkin” ekipçilere mal edilir. Egoizm şaha kalkar. Egoizm şaha kaldırılır. Bu, bir tarza dönüştürülür. Pek çok kadro bir de bu yolda ve bu yoldan oportünizm ve tasfiyeciliğe batarak, batırılarak bozulur, çürütülür, tüketilir. Parti içi iktidarı ele geçirmenin ve iktidarı giderek sağlamlaştırmanın önünde engel görülen devrimci komünist zihniyet ve kadroların tasfiyesi, tasfiyeci saldırısı tipik hale gelir. Tarihsel birikimler bir de bu yoldan tüketilir ya da tasfiye edilir.
Tekrar tekrar vurgulamakta yarar var, yarar var, çünkü ilke ve yöntem bakımından ahlaki, vicdani, moral değerlere seslenmeye ve bireyselleştirmelere dayanan analizlerle ve propaganda ve ajitasyonla bu vb. sorunlar ne ilkeli bir şekilde bilince çıkarılabilir ne de çözülebilir. Sorun ya da sorunlar öncelikle ve belirleyici olarak ideolojik ve siyasi perspektiften eleştirel incelenerek bilince çıkarılabilir ve çözülebilir yalnızca. Tarihsel ve güncel gerçeğin diyalektik materyalist bütünsel eleştirisi yapılmadan meseleler anlaşılamaz ve çözülemez. Görüngülerden derine, görünenden arka plana, gerçek nedenlere inmek diyalektik materyalist yöntemdir. Olgularla yetinmek, görüngülere takılmak ampirist, pozitivist bir yöntem ve bakış açısıdır. Görüngülerin arkasında ya da temelinde yatan genel ve temel nedenlerin açığa çıkarılması, her gerçek sorunun çözüm yöntemidir. Dolayısıyla ahlaki, hümanist vb. eleştiri ve hamaset, çözüm değil bataklık yoludur. Ahlaki ve hümanist vaazlarla çözüm, çözüm değil, “çözüm”dür. Ajitasyonla, ahlakçı seslenmelerle teorinin, politikanın temel sorunları çözülemez, oportünizmle mücadele edilemez. Aksine bu vb. yöntemler komünist partilerde gerçek sorunları, gerçek zorlukları gizlemeye, manipülasyonla durumu kurtarmaya, oportünizm ve tasfiyeciliğe hizmet eder.
Devam edecek olursak:
Bürokratik merkeziyetçilik ilkesinde ve pratiğinde bürokratizm ve küçük burjuva elitizmi, kariyerizm iç içedir ya da birbirini bütünler. Kariyerizm, tarihsel ve yapısal zaaflardan, bürokratizmden, egoizmden ve elitizmden beslenir, gücünü alır, gelişir, zamanla yerleşir. Bağımsız komünist kişilik (gerek kolektif gerekse de kadrolar nezdinde) giderek yerini bağımlı kişiliğe; bürokratik uysallığa bırakır. Proleter disiplin, bürokratik disipline, ıslah etmek amacıyla sopa gücüne, giderek tasfiye aracına dönüşür. Kolektivizm ilkesi, eleştiri ve tartışma özgürlüğü, kolektif akıl, kolektif işlerlik, kolektif önderlik, açıklık ilkesi süreç içerisinde (bin bir biçimde) tasfiye edilir. Küçük burjuva ideolojik ve örgütsel kirlilik her yanı sarmaya başlar. Kâhya ve yandaş yaratma, yandaş devşirme, yandaşa dayanma, yandaşı öne çıkarma, bağımlı kişilikler oluşturma “ilkesi”nden, “ilkeler”inden hareketle yönetme, bürokratik merkeziyetçiliğin “erdem”leridir. Önü alınamadığında, demokratik merkeziyetçiliğin yerini bürokratik merkeziyetçiliğe bıraktığı süreç, komünist partilerin de tasfiyeci bir çürümeye uğradığı, öz değerlerine yabancılaşarak proleter devrimci kişiliğini kaybettiği bir süreç olmuştur daima.
Vurgulanması gereken şey, neden sonuç ilişkisinde, nedenler tedavi edilmeden sonuçların önlenemeyeceği gerçeğidir. Zamanla sonuçlar da nedenlere dönüşür… Bu bakımdan SSCB’nin ve Sosyalist Kamp’ın tarihsel deneyimleri derin, zengin ve kapsamlı dersler sunmaktadır dünya komünistlerine. Ayrıca bu konuda Türkiye devrimci hareketinin tarihsel ve yapısal zaafları; tarzı, geleneği, kültürü de belirleyici olarak olumsuz dersler yığını sunmaktadır. Bu deneyimlerden eleştirel öğrenmek lazım…
10- Kolektif liderlik nedir? Küçük burjuva elitizmiyle arasındaki temel ayrımlar nelerdir?
Bireycilik ilkesi, burjuvazi ve küçük burjuvazinin kolektivizm ilkesi ise, proletaryanın ilkesidir. Kolektivizm ilkesi, gücünü proletaryadan alır. Tüm bir özel mülkiyet dünyasıyla uzlaşmaz karşıtlık içerisinde olan, özel mülkiyeti ve sınıfları ortadan kaldırma amacıyla savaşan proletaryanın ideolojisi ve dünyayı değiştirme eylemi kolektiftir. “Kolektif işçi” olarak proletaryanın örgütünün de kolektivizme dayanması doğal ve kaçınılmazdır. Dolayısıyla komünist partilerin öncülük, önderlik, önderleşme ilkesinin, örgütsel yapısının bireycilik ilkesine değil de kolektivizm ilkesine ve kolektif liderliğe ve kolektif akıl ve işlerliğe dayanması ve biçimlenmesi doğal ve kaçınılmazdır.
Kâğıt üzerinde kalan, işlevsel olmayan, biçimselleşmiş, bireycilik ilkesinin bir görünümü olan küçük burjuva elitizmine dayanan bir önderlik anlayışı, çalışma tarzı ve kadro politikası proleter komünist kolektif önderlik/parti perspektifinin yadsınmasını ifade eder. Küçük burjuva elitizmine dayanan önderlik anlayışı, hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, bireycilik ilkesine dayanır; gelişip güçlendiği oranda elitist tabakalaşmaya, bu da giderek kastlaşmaya yol açar ve böylece kolektif liderlik yerini, görünüşte kolektif gerçekte ise “etkin” bireylerin ve “etkin” ekip(çi)lerin iktidarcı, hegemonyacı, rekabetçi, yıkıcı vb. tasfiyeci “önde”rliğine bırakır. Ki bu durumda ilkeler, kurallar, normlar, ahlak, vicdan, adalet, moral değerler güme gider, lafazanlık düzeyinde kalır, tasfiyeciliğin oportünist örtüsüne dönüşür ya da bu amaçla kullanılır. Böylece gerek kolektif yapı, gerekse de bireyde parçalanmış kişilik, söz ile eylemin kopması, çok dinli karakter, çifte standart geçer akçe haline gelir. Bu, nesnelerin doğası gereğidir. Sınıflar savaşımında devrimci proletarya için orta yol yoktur. Bir elini proletaryaya diğer elini küçük burjuvaziye uzatmak devrimci proletaryanın sınıf tavrı değildir ve böyle bir zihniyet ve duruş, oportünizmin bir biçimidir. Oportünizmle, bireycilik ilkesiyle uzlaşmak oportünizme götürür.
11- Komünist partilerde partili mücadelenin sınırları nasıl çizilir? Partili mücadele yöntemleri nelerdir? Bürokratik merkeziyetçiliğe, kişi ve önder kültüne dayanan yapılanmadan farkları nelerdir?
Tüzük, örgütsel anayasadır. Komünist partilerin tüzükleri, onların amaç ve ilkeleriyle, Marksist-Leninist örgüt teorisiyle belirlenir ve biçimlenir. Komünist partilerde partili mücadelenin sınırlarını ve yöntemlerini tüzük çizer. Partili mücadele yöntemleri tüzüğe dayanır, dolayısıyla tüzüksel yöntemlerdir. Parti tüzüğü, ayrımsız ve ayrıcalıksız olarak tüm partiyi, tüm kadroları, tüm örgütleri bağlar. Tüzük, komünist partilerin örgütsel anayasasıdır. Tüzük, bütünün demokratik iradesi olan kongre tarafından kararlaştırılmış temel belgelerden birisidir. Bütün parti kadrolarının ve örgütlerinin görevleri ve hakları, tüzüğün güvencesi altındadır. Komünist partilerde, önderler, yöneticiler için ayrı, üyeler, alt örgütler için ayrı tüzükler olmaz. Parti tüzüğü özellikle ve öncelikle de önderleri, yöneticileri bağlar. Tüm partiyi bağlayan partili mücadelenin araç ve yöntemleri de tüzükte yer alır ya da tüzükle belirlenir.
Oportünist partileri geçiyoruz, komünist partilerde tüzük, yönetici organların, kuşkusuz ki başta da önderlik organlarının işine geldiği gibi eğilip bükülemez; ki bu aristokratik anarşizm, aydın oportünizmi ve tasfiyecilik olur. Aydın bireyciliği, aristokratik anarşizm, partiyi, parti disiplinini, partili eşitliği, parti tüzüğünü kendisini ezen bir fabrika gibi görür. Aristokratik zihniyete sahip kadro ve tabakalar nezdinde aydın anarşizmi, teoride ve pratikte, en çarpıcı biçimde, parti resmiyetini, tüzüğünü (korumakla, uygulamada örnek olmakla, çifte standarda düşmemekle yükümlü oldukları halde, bu yükümlülüklerine bağlı kalmama) keyfince ihlal etme, iktidar gücünü paşa gönlünce kullanma biçiminde ortaya çıkar. Aristokratik anarşizm, tamda burada, önderler, yöneticiler, yönetici organlar somutunda kendisini partinin üstünde görmede, herkesi eşit bağlayan kuralların ve işlerliğin fütursuzca çiğnenmesinde, seçkinler (!) için ayrı sıradan üyeler ve örgütler için ayrı disiplin uygulanmasında vb. açığa çıkar…
. Komünist partilerde program, strateji, tüzük değişikliklerini yapmaya yetkili tek kurum, parti kongreleridir. MK’ların program, strateji, tüzük değişikliği yapma yetkileri ve hakları bulunmaz. Parti resmiyeti ise, yalnızca resmi yollardan, meşru ve yasal yollardan yürünerek değiştirilebilir. Onun sınırları, yol ve yöntemleri de komünist partilerde tüzükle belirlenmiştir. Ve burada resmiyet ile meşruiyet etle tırnak gibi iç içedir.
Kongre, komünist partilerin en üst iradesidir. Kongreler, seçim ilkesi temelinde toplanır. MK’ları da yine seçim ilkesi temelinde yalnızca kongreler seçer. Atamayla değil, en geniş eleştiri ve tartışma özgürlüğüne bağlı olarak seçim ilkesi temelinde bütün parti örgütlerinden seçilerek gelmiş delegelerden oluştuğundan, kongreler, bütünün demokratik ve en üst iradesini temsil eder(ler). Kongreler, tüm parti örgütlerinin kolektif fikir oluşturma sürecinde belirlenmiş gündemler çerçevesinde, eleştiri ve tartışma özgürlüğü temelinde, özgürce tartışmalarla gündemlerin olgunlaştırılmasıyla toplanır. Özelde de kongrelere gidiş sürecinde, bir bütün olarak kongre süreçlerinde eleştiri ve tartışma özgürlüğü, en geniş demokrasi dokunulmaz bir hak olarak uygulanır. Özelde kongre süreçlerinde demokrasinin ihlali, çiğnenmesi, etkisizleştirilmesi, çifte standarda başvurulması, tasfiyesi ağır bir suç oluşturur ve mutlaka hesap sorulmasını gerektirir. Çünkü kadroların ve fikirlerin kendisini tüm parti nezdinde özgürce ifade ettiği, kadroların seslerini tüm partiye duyurabildiği, parti iradesinin şekillenmesi sürecini etkiyebildikleri en önemli an, yaşamsal süreç ya da platform kongre sürecidir.
Komünist partilerde tüm parti örgütlerinin ve kadrolarının hakları tüzükle (anayasayla) güvence altına alınmıştır. Küçük burjuva elitizmin, aristokratik anarşizmin, bürokratik merkeziyetçiliğin aksine MK’lar da iki kongre arası dönemde kayıtsız-şartsız tüzüğe uymakla, tüzüğü uygulamakla yükümlüdürler. Bir diğer vurguyla, tüzük önderlere değil, önderler tüzüğe bağlı ve tabidirler. Önderlerin, MK’ların, yöneticilerin iradesi ve yetki gücü asla kongrelerin, tüzüğün, partinin, Marksizm-Leninizm’in üstünde yer alamaz, dahası, bu, suçtur ve yasaktır. Komünist partilerde parti önderlere değil, önderler, (önderlik organları, yönetici kesim) partiye tabidirler. Parti içi iktidarların partiye tabi olması, partinin emrinde olması, önderlik görev ve sorumluluklarını bu ilkesel tutuma göre yerine getirmesi komünist partilerin sarsılmaz ilkelerinden birisidir. Aksi durumda, küçük burjuva elitist kesimlerin ortaya çıkması, partileri kendi çiftliklerine dönüştürmesi, devrim ve komünizm davasına ağır zararlar vermesi vb. önlenemez…
Partili mücadele yöntemleri, iç demokrasiye, eleştiri ve tartışma özgürlüğüne, açıklık ilkesine, eleştiri ve özeleştiri ilkesine, yoldaşça güvene, ikna gücüne, daha yüksek düzeyde ilkeli irade birliği sağlama hedefine dayanır. Düşünce özgürlüğü, farklı düşüncelerin özgürce tartışılması, azınlığın çoğunluğa dönüşme hakkı ve olanağı, bireyin partiyi, alt örgütlerin üst örgütleri, azınlığın çoğunluğu, kadro ve örgütlerin iki kongre arası dönemde partiyi yönetmekle görevli MK’ları, kongre kararları da dâhil özgürce eleştirme hakkı tüzüğün güvencesi altındadır ve bunlar, partili mücadelenin sınırlarını ve yöntemlerini ifade eder. Komünist herhangi bir partide tüzük ve maddeleri partiye karşı kullanılamaz; doğması olası ayrıcalıklı kesimlerin keyfiyetine terk edilemez ve onların iktidar aracına dönüştürülemez.
Bürokratik merkeziyetçiliğe dayanan ya da demokratik merkeziyetçiliğin tasfiyesi ile bürokratik merkeziyetçiliğe dayanır hale gelmeye başlayan ya da gelen bir partide ise, tüzük, çifte standardın kurbanıdır. Tüzük liderler için, elitist ekipler, yandaşlar vs. için değil, sıradan üyeler ve alt örgütler için bağlayıcı ve geçerlidir ya da geçerli sayılır. Böylece tüzük bürokratik bir sopa gücüne, “biçimlendirme”, ıslah etme, biati dayatmanın aracı haline gelir ya da oportünizme has yol ve yöntemlerle getirilir. Kendine liberalizmi, başkasına sekterizmi dayatma temel kıstas haline gelir. Tüzük de buna göre çarpıtılarak yorumlanır ya da açık açık çiğnenir. Böylece Marksist-Leninist adalet ilkesi de tasfiye edilir. Yoldaşça güven dinamitlenir. Bürokratların, elitistlerin, iktidarı amaç haline getirmiş ayrıcalıklı tabakaların zeytin yağı gibi suyun üstüne çıkma oportünist nitelik ve yeteneğinden dolayı da hesap verilmez ama fütursuzca hesap sorulmaya çalışır. Eh, ne de olsa oportünizmde sınır yoktur, her koşulda durumun teorisi de yapılır, gerçekler de fütursuzca saptırılır.
Bürokratik merkeziyetçiliğe dayanan bir partide partili(!) mücadele yöntemleri ise, eleştiri ve tartışma özgürlüğünün adım adım tasfiyesine; farklı fikirlerin varlığına ve eleştirilere karşı tahammülsüzlüğe, sekterizme dayanır. Eleştirileri bastırma, etkisiz eleman haline getirme, git demeden git operasyonu, görev vermeme, dedikoduyla yıpratma, gözdağı ya da düpedüz hiçbir hukuki kaygı taşınmadan tasfiyeye vb. dayanır. Parti yasalarıyla ya da resmiyet ve meşruiyetiyle bağlanmamış ya da bunların fiilen tasfiyesiyle yönetme bürokrat-elit-tasfiyeci iktidarın meziyetleri olur.  Bürokratik merkeziyetçilikte, kendilerini iktidarın doğal sahipleri ve varisleri gibi görenler, “önderler”, ekipçiler ve ekipçikler, ayrıcalıklı yandaşlar, kâhyalar vb. el birliğiyle çalışır. Öz değerlerden yabancılaşmaya, sapmalara, keyfi yönetime, parti resmiyetinin anti-tüzüksel yol ve yöntemlerle tasfiyesine, tüzüksel hakların kullandırılmamasına, gerçeklerin gizlenmesine vb. karşı eleştiri yapan örgütlere ve kadrolara karşı misilleme, tecrit politikası, küçük burjuva psikolojik savaş yöntemleri büyük bir rahatlık içerisinde kullanılır. Herkesi eşit bir şekilde bağlaması gereken tüzük, tüzüksel hakların kullanılmasının çifte standarda kurban edilmesi, duruma göre davranılarak işlevsizleştirilmesi, engellenmesi; tüzüksel hakların açık ya da fiili olarak “etkin” bireylere, yanılmaz bürokratik iktidara ya da kliklere göre şekillenmesi, biat ön koşuluna bağlı olarak sözde kullandırılması aynı tablonun bazı görüngüleridir…
Vurgulanmasında özellikle yarar vardır: Dünyanın en yetkin komünist partisi bile olsa, en gelişkin Marksist-Leninist tüzüğüne dayansa bile, önlenemediği zaman, bürokratik merkeziyetçilik ve kişi kültü, ayrıcalıklı tabaka ve kastlar geliştiği, giderek yerleşik hale geldiği koşullarda bürokratizme, elitizme, kariyerizme, sekterizme, çifte standarda, tasfiyeciliğe dayanarak yönetmek, kaçınılmaz hale gelir. Hiçbir komünist partisi bürokratikleşme tehlikesinin ve tehdidinin dışında değildir ve olamaz. Burada asıl sorun, yöneten ve yönetilen ayrımının maddi-sınıfsal temelleri var oldukça bu tehlike ve tehdidin dışında hiçbir partinin kalamadığını, kalamayacağını bilince çıkarmak, böylece bu tehlike ve tehdide karşı kolektif olarak savaşmasını öğrenmek ve bu mücadeleyi sürekli hale getirebilmektir…
Partili mücadelenin sınırlarını çizen, partili mücadele yöntemlerini ve üyelerin haklarını belirleyen ve güvence altına alan tüzüğün uygulanmaması, tüzüksel hakların kullandırılmaması koşullarında, verilen mücadelelere karşın bu anti-parti duruş ağırlaşarak devam ederse ya da partili yasallık içerisinde bir çözüm imkanı böylece tükenmişse, tüzüksel haklarını kullanamayan kadrolar, azınlık ya da çoğunluk vb., bu durumda meşru mücadele yolundan yürümekle yükümlü hale gelirler. Çünkü bu durumda ya da koşullarda komünist partilerde parti yasallığı işlevsizleştirilmiştir, meşruiyetle yasallık birliği yıkılmış ve tasfiye edilmiştir. İlkeli tutum, resmi yollardan yürüyerek sorunları çözmek, hesap sormak ve benzeridir. Ancak parti yasallığı çerçevesinde yürünerek görüşlerin, eleştiri ve değerlendirmelerin mücadelesinin verilmesi önleniyorsa, yürütülen ısrarlı ve sabırlı mücadelelere karşın durumda bir değişiklik olmuyorsa; gerçekler partiden gizleniyorsa, komünistler partiden tasfiye ediliyorsa, bu koşullarda gerçekleri partiye duyurmak, partinin, kadroların, örgütlerin duruma müdahalesini sağlamak, gerçek durumun anlaşılması ve çözümü için mücadele yürütülmesi doğal ve kaçınılmaz bir partili görevdir. Bu yöntem, genel bir yöntem değil, söz konusu koşullarda ortaya çıkacak zorunlu bir yol ve yöntemdir. Ki böyle bir durumu, yani yasallığın tasfiyesi, tüzüksel hakların kullandırılmaması bir partiye, kadrolara, azınlığa ya da çoğunluğa dayatılıyorsa, bunu yapan zihniyet ve iradeler açıkça partilerde bölünmeyi kışkırtıyor demektir ya da bu duruş ve yönelimin, bundan başka bir anlamı da olmaz. Eğer herhangi bir komünist partisinde böyle bir durum ortaya çıkarsa, bunun ana sorumlusu, tüzüğe şartsız bağlı kalmakla ve herkesten önce bu görevi yerine getirmekle yükümlü olduğu halde tüzüğü uygulamayan, çiğneyen, tasfiyeci zorbalığa başvuran “yetkili” ve yetkili kurumlardır. Bu durumda öncelikle ve başlıca olarak sorgulanması, hesap sorulması gereken bu tablonun baş sorumlularıdır. Bunu yapmayan, yapamayan bir parti, parti olma ciddiyetini kaybeder, giderek de oportünizme batar.
Bu bağlamda da vurgulanması gerekir ki, nedenler değiştirilmeden sonuçlar değiştirilemez. Gerçek nedenleri ortaya çıkarmak yerine, sorumluluğu sonuçlara fatura etmek, dikkatleri sonuçlar üzerinde yoğunlaştırmak, sorunu tüzüksel, meşru-yasal sınırlarda çözmenin mücadelesini veren kadrolara, örgütlere kesmek, berbat bir oportünizm olur. Mesele açıktır: İlkin hastalığa, hastalıklara bilimsel açıdan doğru teşhis koyulacak, hastalıkların nedenleri saptanacak, hastalıkların nedenlerini ortadan kaldıracak sistematik tedavi yöntemleri vb. uygulanacak. Ancak böylece hastalıklar bütünlüklü ve derinlikli anlaşılmış ve tedavi edilmiş olacaktır. Sadece hastalığa teşhis koymakla yetinmek, gerçek nedenlere inmemek ve nedenleri ortadan kaldırmadan sadece hastalığı geçici olarak hafifletmek ya da geçici olarak denetim altına almak bir çözüm değil, sorunları biriktiren çözümsüzlük yöntemidir. Çünkü nedenler saptanamadığında ve nedenlere dönük tedavi uygulanmadığında zamanla sorunlar daha da ağırlaşır, hastalık kangrenleşir. Ki bu çok tehlikeli bir durumdur. Komünist partilerin ilkeli kolektif aklı böyle bir duruş ve yönelime izin veremez, vermemelidir. Komünistler, komünist partiler, en küçük sorunlar da içerisinde olmak üzere hangi düzey ve biçimlerde ortaya çıkarsa çıksın, sorunların, sınıf mücadelesinin genel yasalarıyla bağını kurarak, ideolojik, siyasal düzeyde incelemek, bilince çıkarmak ve çözmekle yükümlüdürler. Bu temel yönteme, bakış açısına, eleştirel yaklaşıma dayanmayan perspektif ve yönelimler Marksizm-Leninizm’e, diyalektik materyalizme aykırı düşer.
Partili sınırları yadsımak, partili mücadele yöntemlerini yok saymak, partiyi bir tartışma örgütü görmek, parti resmiyetine bağlı kalarak ve resmi yollardan yürüyerek mücadele etmenin reddi, örgütsel anarşizmdir. Ancak resmi-tüzüksel yollar gayrimeşru bir tarzda bürokratik sopa gücüyle, tasfiyeci yöntemlerle önleniyorsa ve bu durum partiden gizleniyorsa; hele de parti çizgisine dayanan, bu çizgiden sapmayla, öz değerlerden uzaklaşmayla belirlenen oportünist, bürokratik ve tasfiyeci sapmalar, yönelimler eleştiriliyorsa, yasal hakların kullandırılmamasına dayanarak söz konusu eleştiri ve değerlendirmeler, çözüm önerilerinin partiye ulaşması engelleniyorsa; bastırma, gizleme, sayısız biçim alan yıpratma yönelimiyle, tecrit politikası ile “ödüllendiriliyor”sa, bu durum ve koşullarda, ilkeli tavır, partinin ortak çıkarlarını ve geleceğini riske etmeden, gerçekleri komünist kamuoyuna duyurmaktır. Burada, ilkesizlik, tasfiyecilik, suç, bilerek ya da bilmeyerek tüzüğü uygulamayan, dahası böylece partinin meşru ve resmi iradesini, bütünün kalıba dökülmüş iradesini şartsız korumakla ve pratikleştirmekle yükümlü olduğu halde bu iradeyi fütursuzca çiğneyen kurum ve “irade”lerin zaafını, zaaflarını oluşturur. Tüm partiyi bağlayan tüzüğün onu öncelikle uygulamakla görevli partili kurum ya da kurumlar tarafından uygulanmaması, çiğnenmesi bürokratik-elitist örgütsel anarşizmin ta kendisidir. Komünist partilerde parti adaletinin tasfiyesi ya da yıkılması, olsa olsa sonuçtur. Kuşkusuz ki bu sonuç zamanla bir nedene de dönüşebilir, böylece giderek bir tarza da dönüşebilir vb. Ancak parti adaletinin çözülmesi, yıkılması, tasfiyesi gibi bir tablo, başlıca olarak ideolojik ve örgütsel tasfiyeciliğin sonucu olabilir. Böyle bir durumda açığa çıkarılması gereken şey, ideolojik tasfiyecilik başta olmak üzere, ideolojik ve örgütsel tasfiyeciliğin gerçek tablosudur. Bu perspektife dayanmayan, bu temelde yükselmeyen bir adaletsizlik eleştirisi, eleştiri değil, tasfiyeciliğe, oportünist orta yolculuğa, ilkesiz uzlaşmalara hizmet edecek bir “eleştiri” olacaktır. Bürokratikleşmenin, bürokratik sapmanın, bürokratik-aristokratik örgütsel anarşizmin, “yanılmaz” elitizmin uysal savaşçıları haline gelmek ise komünizmle, komünist partiyle, komünist kişilikle bağdaşmaz. Bu konuda SBKP’nin tarihsel deneyimleri özellikle komünistleri sarsmalı ve silahlandırmalıdır. Dünya komünistlerinin ideolojik ve örgütsel yenilenmede, teorik ve pratik olarak yeni bir donanım kazanmada Sosyalist Kamp’taki kapitalizmin yeni tipte restorasyonunun dersleriyle silahlanarak amaçları doğrultusunda yürümelerinin yaşamsal önemde olduğu açık ve kesindir.        
Bir komünist partisi, dışa dönük faaliyetinde, partinin resmi program-strateji-taktik çizgisine, iç yaşantısında ise iç resmiyetine/tüzüğe şartsız bağlı kalarak çalışmakla yükümlüdür.  Bu perspektife öncelikle uymakla, şartsız uyarak uygulatmakla yükümlü olan komünist partilerin önderlik organlarıdır. Bu, parti disiplinin bir gereğidir de. Çünkü resmiyet, yalnızca resmi yollardan yürünerek değiştirilebilir. Resmiyet, ister partinin resmi düşünceleriyle uyuşsun isterse de uyuşmasın, ancak ve yalnızca tüzüksel hakların kullanılmasıyla, tüzüğün güvencesi altında olan eleştiri ve tartışma özgürlüğünün kullanılmasıyla, yoldaşça tartışılarak tüzüksel çerçevede değiştirilebilir. Ki her bakımdan olduğu gibi bu bakımdan da keyfiyet ve oldu-bittiler kabul edilemez. Fikir ayrılıklarının zamanında tartışılamamasının ve temel parti gündemlerinin yarım yamalak tartışılmasının bir tarza dönüştürülmesi, böylece gerçek sorunların ve gündemlerin adeta oldu-bittilere kurban edilmesinde de komünistçe olan hiçbir şey yoktur. Program ve strateji, tüzük söz konusu olunca ise, bu kapsamdaki değişiklikler yalnızca parti kongrelerinde gerçekleştirilebilir. Buradaki ölçü, düşünce özgürlüğü, özgürce tartışma, sesini tüm partiye duyurmanın resmi aracı ya da araçları olan kürsülerden, özgürce tartışabilmektir; ki bu noktada kadroların hangi eleştirileri yaptıkları, hangi düşünceleri savunduklarının bir önemi de olamaz. Herkesin hakları, eleştiri ve tartışma özgürlüğü anayasal güvence altındadır. Anayasal hakların kullanılamaz hale getirilmesi, çifte standarda dayanan adaletsizlik, güven ilişkilerinin yıkılması, bölünme ve hizipleşme kışkırtıcılığı, hizipçilik, bu vb. gibi uygulamalarda ısrarın gösterilmesi, anayasanın çiğnenmesi ise anayasal bir suçtur, ilkesizliktir ve yine tüzüksel çerçevede cezalandırılmayı gerektirir. Suç, cezasız kalamaz. Tüzük, proleter disiplin partiye, parti çizgisine, tüzüğe karşı kullanılamaz. Bu, parti ilkesi ve terbiyesi ile de bağdaşmaz. Hesap sorma ve hesap verme, bir parti ilkesidir. Oportünist uzlaşmalarla, orta yolcu zihniyet ve duruşlarla ise ne hesap sorulabilir ne de hesap verilebilir; aksine bu yol, oportünizme teslim olmayı koşullar, son tahlilde de oportünizme varır.
Komünist partilerde hesap verme, bilinçli bir hesap sorma eksenine oturmak zorundadır ve hesap sorma ve verme, ayrımsız, ayrıcalıksız parti kültürü ve terbiyesi olmalıdır. Bu hesap sorma ve hesap verme görevi tüm partilileri, tüm parti örgütlerini kapsamalı, salt şu veya bu kategorideki kadroların görevi, sorumluluğu olarak anlaşılmamalıdır. Hele de önderlerin, önderlik organlarının, yöneticilerin hesap vermekten uzak durması, kendilerini sadece hesap soran pozisyonda görmesi, kelimenin tam anlamıyla berbat bir oportünizm ve bürokratizmdir. Ki böyle bir yaklaşım küçük burjuva elitizmini, ayrıcalıklı kategorilerin ortaya çıkmasını, egoist bürokratik çürümeyi ifade eder. Hiçbir komünist partisi de eleştirinin dışında olamaz, tutulamaz. Hiçbir önderlik oranı, yönetici katman, önder, yönetici eleştirinin dışında ya da üstünde tutulamaz, kalamaz. Eleştiri ve tartışma özgürlüğü komünist partilerde dokunulamaz bir haktır. Yöneticilerden sıradan parti kadrolarına kadar, sempatizanından kitlelere kadar herkesin hakkıdır. Ve yaşanan tarihsel tecrübelerden sonra komünist partilerde özellikle ve öncelikle önderlerin, yönetici katmanların ve örgütlerin tabandan eleştirisi, denetlenmesi, hesap sorulması tarzının, geleneğinin, kültürünün geliştirilmesinin yaşamsal önemde olduğu daha çarpıcı açığa çıkmış bulunmaktadır. Marksizm-Leninizm’de kutsal olan hiçbir şey yoktur. O, bilimsel, eleştirici ve proleter devrimci bir dünya görüşüdür. Kült inşası üzerinde idealist kutsallıklar yaratmak, geliştirmek, yerleştirmek vs. Marksizm-Leninizm’e, komünist partilerin niteliğine mutlak olarak ters düşer.
12- Komünist bir partide kadro görevlendirilmesinde temel ölçü nedir?
Komünist bir partinin kadro politikasında görevlendirmede temel ölçü, “yeteneğe göre iş ilkesi”dir ya da “görevin gereği kişinin uyumu”dur. Burada nitelik ve yetenek temel ölçüttür.
Bürokratik merkeziyetçi önderlik anlayışı, çalışma tarzı ve kadro politikasında ise, ölçü ya da öncelikli ölçü bürokratik uysallıktır, bağımlı kişiliktir, biattir, yandaşlıktır. Demokratik merkeziyetçilik temel ilkesinin yerini bürokratik merkeziyetçiliğe bırakması süreci aynı zamanda komünist bir partinin her bakımdan olduğu gibi kadro politikası ve kadro görevlendirmesinde de kendi öz değerlerine yabancılaştığı, niteliğini yitirmeye, bürokratik biçimciliğin her şeyi esir almaya başladığı bir süreçtir. Bu süreç, aynı zamanda bu sürece karşı direnen ve mücadele eden komünistlerin sayısız yol ve yöntemle tasfiye edildiği, partilerin öz değerlerinin etkisizleştirildiği bir süreçtir. Teori tarafından aydınlatılmış, tarihsel deneyim tarafından doğrulanmış olduğu gibi, bu vb. süreçler durdurulamadığında, ideolojik ve örgütsel bakımdan ilkeli bir tarzda tedavi edilmediğinde sonuç, proleter devrimci kimliğin/partilerin ölümü ile noktalanmaktadır.
 13- Komünist bir partide proleter disiplinin anlamı nedir? Proleter disiplinin ideolojik içeriği nedir?
Bireyin örgüte, azınlığın çoğunluğa, alt örgütlerin üst örgütlere, tüm örgütün kongreye, iki kongre arası dönemde de MK’ya tabi olması disiplin ilkesinin gereğidir. Proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımını yönetecek bir genelkurmayın çelik bir disiplinden yoksun olması düşünülemez bile. Komünist partiler, birer tartışma kulübü değil,  irade ve eylem birliği temelinde yükselen savaş örgütleridir. Dolayısıyla komünist partilerin disiplinin çelik bir disipline dayanması doğal ve kaçınılmazdır. Disiplinin reddi ise, anarşizmdir. Herhangi bir komünist partisinde parti disiplinine öncelikle uymak zorunda olan, bu bakımdan da örnek olmakla ve uyarak uygulatmakla yükümlü olan organ, önderlik organ(lar)ıdır. 
Proleter disiplinin içeriğini ise işçi sınıfının, Marksizm-Leninizm’in, proletarya devriminin çıkarlarının her şeyin üstünde tutulması oluşturur. Söz gelimi, Marksizm-Leninizm’in reddi, proletaryanın temel alınmasının reddi, tüzüğün çifte standarda kurban edilmesi, bürokratik merkeziyetçiliğin temel alınması, çifte standardın geçerli akçe haline gelmesi/getirilmesi, parti resmiyetinin çiğnenmesi vb. vb. gibi yönelimler proleter disiplinle, onun ideolojik içeriğiyle bağdaşmaz; dahası, proleter disiplin ilkesinin ve ideolojik içeriğinin ret ve tasfiyesidir, ki bu da ideolojik tasfiyeciliğin ve örgütsel anarşizmin bir biçimidir.
Komünist partilerde disiplin, demokratik merkeziyetçiliğe dayanır, ondan beslenerek gelişir. Komünist partilerin birliği, zoraki bir birlik değil, bilinçli ve gönüllü bir birliktir. Herkesi bağlayan parti hukuku da bu bilinçli ve gönüllü birliğin yasal/resmi ifadesidir. Dolayısıyla komünist disiplin zoraki bir birliğe ve zora dayanmaz, tersine, bilinçli ve gönüllü birliğe dayanır. O halde proleter disiplin, bilinçli ve gönüllü bir disiplindir, bilinçli ve gönüllü itaate dayanır. Ve komünist partilerdeki disiplin cezaları, durumu kurtarma, burun sürtme, intikam amaçlı değil, eğitim amaçlı uygulanır. Dolayısıyla bürokratik ve mekanik disiplin, proleter disiplinle bağdaşmaz, dahası onun bozulmasını ifade eder. İşte komünist partilerin disiplinin çelikten bir disiplin olması, bu disiplinin, bilinçli ve gönüllü olmasından ileri gelir. Herhangi bir komünist partisinde, önderler için ayrı, sıradan kadrolar, örgütler için ayrı bir disiplin olmaz ve uygulanma, uygulanamaz. Uygulanması demek, tüzüğün çiğnenmesi, tüzüğün tasfiye edilmesi, parti disiplinin yerine kişi ve önderler kültüne dayanan önderlerin, ayrıcalıklı, aristokratik, bürokratik tabakaların boyunduruğunun geçirilmesi demektir. Böyle bir tablonun tek anlamı, proletaryanın sınıf değerlerinin tasfiyesi, komünist ideolojik ve örgütsel değerlerinin çiğnenmesidir. Bu, aynı zamanda parti otoritesinin yerine, ayrıcalıklı katmanların, kastların otoritesinin geçmesini ifade eder. Bu durum ise, gerçekte komünist partilerin kendilerine yabancılaşarak niteliklerini kaybetmesine ve tasfiyesine yol açar.
Tek program, tek tüzük, tek disiplin, tek yönetim olmaksızın proletaryanın genelkurmayı önderlik görevlerini gerçekleştiremez. “Parti, pratik çalışmasında, saflarındaki birliği korumak istiyorsa, hem önderlere hem de sıradan üyelere, bütün parti üyelerine eşit olarak uygulanan ortak bir proleter disiplin kurmalıdır. Böylece parti içerisinde, disipline bağlı olmayan ‘seçkin azınlık’ ve disipline bağlı olan ‘çoğunluk’ diye bir bölünme olmamalıdır. Bu önşarta uyulmazsa partinin bütünlüğü ve parti saflarının birliği sağlanamaz.” (Stalin, iSa.) Görevler ve disiplin söz konusu olduğu zaman, “bir parti üyesine düşen görevlerin sadece sıradan üyeler tarafından değil, ‘tepedekiler’ tarafından da yerine getirilmesini istemeyi öğrenmek” (Lenin, açL) parti üyelerinin, parti örgütlerinin ideolojik ve örgütsel sorumluluğudur. “İstemeyi öğrenmek”, evet, bu, yaşamsal önemde bir donanım ve mücadele iradesidir. Ama böyle bir donanım ve irade gücü bağımlı kişilikleri değil, öz güvene ve bağımsız kişilik yapısına sahip, mücadeleci bir karakteri ve duruşu gerektirir, buna dayanır. Bir komünist partisinde ve üyelerinde olması gereken niteliklerden biri de budur işte.  
Yüksek ve sürekli geliştirilen ideolojik ve örgütsel donanım, bilinçli proleter demir disiplinin de güvencesidir. Komünist partiler, ideolojik ve örgütsel birlik üzerinde yükselen, örgütlerin aritmetik değil, organik bileşiminden oluşan, parti resmiyeti ve hukukuyla sınırları çizilmiş disiplinli birliklerdir. Birliğinden ve çelik disiplininden güç almayan bir komünist partisinin bırakalım proletaryaya önderlik etmesini, ayakta kalması bile olanaklı değildir. Bu bağlamda program ve tüzükle çizilmiş sınırlar içerisinde fikir mücadelesi, eleştiri ve tartışma özgürlüğü ise, parti disiplinini zayıflatmak bir yana, onu geliştirip güçlendirir; daha bilinçli pratikleşmesini sağlar. Çünkü “ancak bilinçli bir disiplin, gerçekten demir disiplin olabilir.” Karar alma süreçlerinden önce özgürce tartışma, kararlar alındıktan sonra ise çelik bir disiplinle uygulama komünist partilerin olmazsa olmazıdır. Komünist disiplin, partili sınırlar içerisindeki eleştiri ve tartışma özgürlüğü ile çelişmez. Bu özgürlük partili sınırlar içerisinde dokunulmazdır. Disiplin adına partili sınırlarla, tüzükle bağdaşmayan, onu bozan, içini boşaltan, lafta bırakan anlayış ve uygulamalarla parti içi demokrasi işlevsiz kılınamaz. İç demokrasinin sınırları tüzükle çizilir ve tüzükle, tüzüksel yöntemlerle geliştirilir. Parti tüzük ve disipliniyle çelişmemek, gruplaşmalara, hizipleşmelere yol açmamak koşuluyla, eleştiri ve tartışma özgürlüğü, kimsenin kendisini herhangi bir baskı altında hissetmeden özgürce kullandığı bir haktır ve dokunulmaz bir hak olmak zorundadır. Komünist partilerde parti içi ideolojik mücadele, sınıf mücadelesinin bir alanıdır, doğaldır, kaçınılmazdır. Komünist disiplin anlayışı bu olguyu önsel olarak kabul eder, içerir. “Tartışma özgürlüğü eylem birliği”, parti ilkesi ekseninde bir bütünlük oluşturur. Önemli olan şey, ideolojik mücadelenin partiyi bölmemesi, partinin eylem birliğini bozmaması, partiyi daha ileri taşımasıdır.  
Sınıflı bir çağda ve toplumda yaşıyoruz. Sınıf mücadelesi, sınıflı toplumun temel gerçeğidir. Komünist partilerin sınıflar mücadelesinin üstünde ya da dışında olmadığı da açıktır. Bilakis komünist partiler, proletaryanın burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinin en keskin aracıdır; işçi sınıfının genelkurmayları olarak proletaryanın amaçları doğrultusunda savaşan, savaşımı yöneten kuvvettir. Dolayısıyla sınıf mücadelesi bilakis parti içerisinde de sürer; komünist partilerde süren mücadeleler de sınıf mücadelesidir, onun bir görünümüdür. Burada önemli olan şey, komünist partilerin bu mücadeleleri ilkeli, mücadeleci, yapıcı, irade ve eylem birliğini güçlendirici, niteliği geliştirici bir teorik ve pratik perspektif ve duruşla ele alması ve sorunları zamanında çözerek amaçları doğrultusunda kesiksiz yürüyebilmesidir.

* “Sık Sorulan Sorular”ın devamıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder