5 Kasım 2015 Perşembe

GAYRİMEŞRU 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI ÜZERİNE… I



GAYRİMEŞRU 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI ÜZERİNE…
                                             I
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, “Tekrar seçim” ve ardından 1 Kasım seçim kararı faşist diktatörlük ve AKP tarafından kolektif iradeyle alınmış bir karardır. Bu karar ve organize edilen seçim süreci, MGK’da 7 Haziran genel seçim sürecinden önce alınmış topyekün savaşa hazırlık kararıyla bağlı bir karardır. “Dolmabahçe mutabakatı” durup dururken çöpe atılmamış, “kurulu masa” boşu boşuna devredilmemişti… Topyekün savaş kararı, sadece 7 Haziran seçimlerinin sonuçları üzerinden aniden ortaya çıkan bir karar değildir. Sadece, seçim yenilgisini kabullenmeyen AKP tarafından “tekrar seçim” için alınan bir karar ya da basit bir taktiksel manevra değildi, değildir. Böyle bir değerlendirme son derece yüzeyseldir. Süreci ve gelişmeleri anlamaktan da yoksundur. Süreç ve görevler bağlamında öncülük iddiası olan güçleri silahsızlandıracak bir bakış açısını da ifade eder.
7 Haziran seçimlerinin iptal edilmesi, “rejim değişmiştir” açıklaması, topyekün savaşın başlatılması; fiili olarak batıda uygulanan olağanüstü hal, Kürdistan’da uygulanan sıkıyönetim saldırısı, iç, bölgesel ve uluslar arası alandaki değişme ve gelişmelerle bağlıdır. Yine bu bağıntıda emperyalizmin onayıyla işbirlikçi Türk egemen sınıflarının, devletin, AKP iktidarının politik krizi çözmek için geliştirdiği bir çizgidir. Her bir tarafın özgün hesap ve manevralarının ise, aynı süreçte iç içe geçmesi doğal ve kaçınılmazdı… Çünkü karşımızda iç çelişkisiz bir cephe bulunmamaktadır. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır… Karşımızda, homojen bir birlik olmaktan uzak,  içerde ve dışarıda iç çelişki ve çatışmalarla parçalanmış, birbiriyle mücadele eden güçler kadar, asgari müştereklerde birleşen ya da konjoktürel nedenlerle birleşen ama birbirinin de gözünü oymaya çalışan güçler vardı ve vardır. Politik güç dengelerinin, kuvvet ilişkilerinin değişmesine bağlı olarak bozulan, yeniden kurulan vb. sayısız kombinezonlar üzerinden şekillenen dinamik bir süreç vardır. Karşı devrim cephesi söz konusu olunca bugün dost olanlar yarın düşman haline gelebiliyor ya da tersi olabiliyor…
Dinci faşist blok içerisinde AKP Cemaat ilişkilerinden, Ergenokon AKP ilişkilerinden, İran ABD ilişkilerinden, IŞİD vb. radikal İslami çetelerle ABD ilişkilerinden, ABD Rusya ilişkilerinden vs. bunu görebiliriz söz gelimi…
Kabaca bakınca göze çarpan olgulara şöyle bir göz atalım:
Kürt devriminin Ortadoğu çapında yayılışı; Rojava devrimi, Kobani zaferi, Rojava’dan Şengal’e YPG, HPG karşısında yenilen IŞİD ve Türk burjuva devleti… Sömürgeci Türk burjuva devletinin Barzani aracılığıyla Rojava devrimini boğma hesabının, baskı ve saldırganlığının da yerlerde sürünmesi. Kantonların coğrafik olarak da birleşmesine doğru giden süreç; T.C.nin beş paralık değeri kalmayan “Kırmızı çizgileri”. Güney Kürdistan’da patlak veren demokratik kitle hareketi, Barzani kliğinin içerde darbeci çıkışı, HPG, YPG güçlerini T.C. ile işbirliği içerisinde Güney Kürdistan’dan sürme operasyonunun başarısızlığı. Cerablus hattının YPG ve yerli dost güçlerle alınması operasyonlarının önünü kesme ve başarısız olan “Tampon bölge kurma”  girişimi ve saldırganlığı… Rusya’nın Suriye atağı… “Bölgesel oyun kurucu” olarak T.C.nin adeta oyun dışı kalışı; aralarındaki dalaşa karşın ABD Rusya-İran yakınlaşması, sürece Mısır’ın girişi; T.C.’nin “Esad’lı geçiş projesi”nin dil ucuyla kabulü…
Kürt ulusal sorununun Ortadoğu çapında çözümünü dayatması, T.C. politikalarının rezil bir biçimde iflası, Suriye politikasının çöküşü, koyun koyuna olduğu IŞİD’e karşı “Hür dünya”nın T.C. üzerindeki baskısına boyun eğiş ve İncirlik Üssü’nün açılışı, IŞİD’e karşı “Batı ittifakı”nın operasyonlara katılması isteğinin yoğunlaşması, köşeye sıkışan T.C. …
İslami sermayenin kendi içinde parçalanışı, “paralel yapı” operasyonları…
Gezi/Haziran Ayaklanması… Birleşik cephe hareketi olarak HDP projesinin tutması (ve 7 Haziran seçimleri ile rüştünü ispatlaması). Böylece bu topraklarda ilk defa gerçekleşen ve halkların politik özgürlük asgari talebinde ortaklaşmasının ifadesi olan HDP gerçeği. Ve bu gerçeğin de sözünü ettiğimiz gerçeklerle bağlı olarak devlet, rejim bakımından yarattığı büyük tehlike; geleneksel “devlet refleksi”nin harekete geçişi; böylece Ergenekon-Erdoğan ittifakının kurulması, başlayan Cemaate (“FTÖ”ne) karşı yeni bir mücadele; Kürtlere ve barış, emek, özgürlük güçlerine karşı yeni bir topyekün saldırı dalgasının başlatılması hazırlıkları ve başlatılması…
Bu eksik değinmeler tablosu içinde 7 Haziran ardından daha açık görünür hale gelen ve de patlak veren topyekün savaş süreci ve süreçte devlet-AKP ittifakı ile düzenlenmiş seçim süreci… Ve ardı sıra gelen AKP iktidarının düzenlenmiş “seçim zaferi”!
Bu faşist karşı devrimci atağın arkasında yatan en önemli olgular şunlardır: Politik özgürlük talebi etrafında HDP projesinin tutması. Bu bağıntıda yeni tip bir “Gezi/Haziran” türü bir mücadele dalgasının genel demokratik halk hareketinin önünü açması; Doğu ve Batıdaki mücadelenin bugüne kadar görülmedik derinlik ve genişlikte birleşerek atılım kazanması olasılığının güçlenmesi… Ortadoğu’da yayılan Kürt devriminin, Kürt kantonları arasında coğrafik birleşmeler sağlayarak ilerlemesi. Rusya önderliğindeki bloğun doğrudan müdahalesinin yol açacağı sonuçlardan biri olarak Suriye’de birleşmiş ve uluslararası meşruiyeti de pekişmiş şu veya bu biçimde bir Kürt devletinin konumunun iyice sağlamlaşması tehdidinin büyümesi. Bunun yarattığı sinerjinin Türkiye’yi de ateşlemesi; içerde ve dışarıda güçlenmiş Kürt hareketi ve aynı zamanda bir bütün olarak Türkiye’de genel demokratik halk hareketinin daha güçlü kabarışı ve bu kabarışın egemen sınıfa, devlete indireceği ağır darbeler ve olası sonuçları…  
Bu gerçekler öncelikli olarak bir dönem tasfiye edilmeye çalışılan Ergenekoncu, Kemalist, ulusalcı “derin devlet” ile AKP iktidarı arasında bir dönemden beri kurulmuş gelişmekte olan bağlaşmanın, üstelik AKP’nin en zayıf olduğu bir dönemde (Gezi Haziran ayaklanması, 17-25 Aralık … , daha sonra 7 Haziran seçimleriyle AKP Hükümeti’nin düşmesi) güçlenmesine yol açmıştır. Devletin bekası için devlet ve AKP bağlaşmasıyla, askeri faşist kliğin (ordunun ) AKP iktidarı ile birlikte yeni bir saldırı dalgasının örgütlenmesine karar verilmiştir. “Masanın devrilmesi”, 7 Haziran seçimlerinin zorbalıkla iptali, politik bir darbeyle Saray cuntasının ortaya çıkması, “tekrar seçim”le, bu kez 1 Kasım seçimleri süreciyle bağlı AKP’nin “seçim zaferi”nin garantiye alınması bu gerçeklerle bağlıdır. Bu durum, AKP’ye ve cunta iktidarına, üstelik en zayıf dönemlerinde, içerde ve dışarıda etrafındaki tecrit çemberinin daraldığı ve baş aşağı gittikleri bir süreçte ummadıkları kadar büyük bir tarihsel ve siyasal fırsat yaratmış oldu… Seçimlerden sonra ortaya çıkan sonuca bakan cunta başının vekili “Başbakan” Davutoğlu’nun bile “ben de şaşırdım” tepkisi boşuna değildi yani…
1 Kasım seçimleri süreci bir seçim süreci değildi. “Ya kaos ya istikrar”ın dizginsiz bir tarzda dayatıldığı bir süreçti. Faşist iç savaşın dayatıldığı, kirli savaşın, topyekün dinci faşist terörün atağa kalktığı, tek yönlü olarak devletin AKP aracılığıyla “seçimler”e girerek düzenlenmiş bir “zafer ilan ettiği bir süreçti. T.C. tarihinde böyle bir “seçim” ilk defa yaşanmıştır. AKP “seçimler”e devlet olarak girmiştir. CHP ve MHP bu sürece devletçi, devlet politikasını onaylayıp destekleyen figüranlar olarak katılmıştır. Ortada, demokrasi ve seçimler adına adeta tek parti diktatörlüğünün emek, demokrasi, özgürlük güçlerini açık terörcü diktatörlükle ezmeye çalışarak, çalışma yapamaz hale getirerek zoraki elde ettiği bir “seçim” sonuçları tablosu bulunmaktadır. Senaryosu yazılan ve oynanan tiyatronun baş oyuncuları ise, devlet ve cunta-cunta partisiydi. Ki dinci faşist parti, öteden beri söylemi ve duruşuyla gönüllü olarak iktidarı terk etmeyeceğini de defalarca ortaya koymuştur. Eee böyle olunca, “yüzde 52 milli iradedir”, “yüzde 50 milli iradedir” herkes “milli iradeye” uyacak, uymayan vatan hainidir, benden ve mutlak iktidarımdan yana olmayan bertaraf edilecektir ve katli vaciptir; demokrasi de budur zaten anırışlarının da, tekfirci dinci faşist terörün de sonu gelmeyecektir, ta ki halklar ve işçi sınıfı dur diyene kadar! 
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder