24 Kasım 2015 Salı

TÜRKİYE, KÜRDİSTAN VE ORTADOĞU* IV



TÜRKİYE, KÜRDİSTAN VE ORTADOĞU*
                               IV
Türkiye’de ve bölgede tehlikeler kadar devrimci imkânlar da büyümektedir.
 Kuzey Kürdistan’dan Batı Kürdistan’a kadar yayılmış, değişik dönemeçlerden geçerek sürmekte olan ulusal kurtuluşçu devrim, yeni mevziler kazanarak ilerlemektedir. Kürt ulusal devriminin Ortadoğu’da bu yayılışı, uluslararası meşruiyetini kazanarak ilerleyişi emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin halklara dayattığı kaos ve boğazlaşmaya karşı halklara yürünecek yolu da göstermektedir.
Kürt devrimi ulusal demokratik bir devrim olarak Türkiye ve Ortadoğu’da bölgesel devrimci bir rol oynayarak tarihin önünü açmakta, tarihsel akışı hızlandırmaktadır… Bu tarihsel ve politik gerçeğin altı ısrarla çizilmelidir. Emperyalist hegemonya ve rekabet mücadeleleriyle parçalanmış, kaotik bir sürece atılmış “Genişletilmiş Ortadoğu”da Kürt ulusal devrimi, tarihsel konjonktürde öncü bir devrim olarak yol açmaktadır. 
Güney Kürdistan’da yakın dönemde Barzani iktidarına karşı başlamış ve gelişmekte olan demokratik karaktere sahip politik kitle hareketi de dikkat çekici bir olgu olarak kaydedilmelidir. Güney Kürdistan yönetiminin Rojava devrimine karşı başından beri gerici duruşu, Şengal’i savaşmadan IŞİD’e teslim ederek utanç verici kaçışı; HPG’nin (ve YPG’nin) Şengal’i kurtarması ve Güney Kürdistan’ı koruma politikası Güneyde PKK’ye, HPG’ye, Rojava devrimine karşı büyük bir sempati ve destek dalgası geliştirdi… Bu sürecin Barzani yönetimini darbeleyerek yıpranmasına yol açtığı ise kesindir.
Kürdistan devriminin Ortadoğu çapında yayılmasının, büyümesinin yarattığı dinamizmin ve devrimci rolün etkisinin Doğu Kürdistan’da da (İran Kürdistanı) daha güçlü bir şekilde açığa çıktığını hep birlikte göreceğiz.
Yakın dönemde başlamış olan 3. Filistin İntifadası da ayrıca vurgulanmalıdır…
Başta Arap halkları gelmek üzere bölge halklarının kendi rejimlerini sevmediklerini, “Arap baharı” örneğinde de çarpıcı bir şekilde açığa çıktığı gibi devrimci öfke dolu olduklarını biliyoruz. Bu öfke ve mücadele arzusu bitmek yerine büyümeye devam etmektedir.
IŞİD’in hızlı, kolay yoldan yükselerek gelişmesinin sınırlarına ulaşarak gerilemeye, Kürt halkının siyasi ve askeri darbeleri altında yenilmezlik efsanesinin dağılmaya; Rusya’nın Suriye’ye doğrudan müdahalesi ile ortaya çıkan güç dengelerindeki değişimin IŞİD ve destekçisi aktörlerin aleyhine gelişmeye başladığını görüyoruz. IŞİD, önümüzdeki süreçte daha ağır darbeler yiyerek geriletilecektir. IŞİD vb. cihadist radikal İslami çetelerin gerilemesi, bölge halklarının lehinedir ve halkların birleşik mücadelesinin gelişmesi bağlamında da yeni imkânların ve dinamiklerin ortaya çıkmasına hizmet edecektir. ABD, T.C., İsrail, Suudi Arabistan vb. gibi ülkelerin deşifre olması, planlarının darbeler alarak çökmesi, bölge halklarının lehinedir. Kuşkusuz ki bu tekne-hamur daha çok su kaldırır… Özellikle de devrimci önderlik sorununun çözülemediği günümüz koşullarında Ortadoğu cangılında sorunların basit bir çözüm yolu da bulunmamaktadır. Keza, devrimcilik adına Rusya-Çin-İran-Esad blokuna yedeklenmekte de devrimci olan, halkların lehine olan hiçbir şey bulunmamaktadır. Çözüm, halkların bağımsız devrimci tarihsel ve siyasal inisiyatifinden çıkacaktır… Rojava devrimi bu bakımdan yol gösterici bir devrimdir…
Ortadoğu’da, Suriye’de emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinin keskinleşmesi, dolayısıyla karşı devrim cephesindeki parçalanmalar, dolaylı yedekler olarak, Kürt ulusal demokratik hareketinin de işini kolaylaştırmakta, manevralar yapmasına imkân sunmakta, harekât alanı açmakta, böylece kazanımlarını koruma ve genişletmesine yaramaktadır. Jeopolitik güç dengeleri içerisinde  “real politik” manevraların yadsınması, gerçekte kendi öz güçlerine dayanarak savaşmakta olan yurtsever hareketin “ABD işbirlikçisi”, “emperyalizmin uzantısı” ilan edilmesi, devrimciliğin, devrimci politikanın bir ifadesi olarak görülemez. Burada, sosyal şovenizmin “sol”, doktriner keskinlik giysileri içerisinde karşımıza dikildiğini görüyoruz. Bu zihniyet ve “eleştiri” Ortadoğu çapında sürmekte olan Kürt ulusal devrimini anlama nitelik ve yeteneğine de sahip değildir. Oysa Kürdistan devrimi, Türkiye devrimidir, Ortadoğu devrimidir, bir Avrasya devrimidir. “Bizim” devrimimizdir. Dışımızda değil, tam da içimizdeki devrimdir. Her biri birer dar sekt olan sosyal şoven çevrelerin, soruna kendi iç dünyalarının daracık penceresinden bakanların; bilimsel devrimci zihniyetin yanı sıra “gönül gözü” de kapalı olanların bu gerçekleri anlamaması, kendini bilmeyen bir devrimcilik, kör ve sağır bir devrimcilik, kendi devrimci romantizminde boğulan bir devrimcilik, kolay bir devrimcilik, kendi komplekslerini tatmin eden bir devrimcilik olarak ideolojik ve siyasal sefaletin batağına iyice batması kaçınılmazdır. Ama bilinir ki sefil bir devrimcilikle ne devrim anlaşılabilir ne de devrim örgütlenebilir…
Kuzey Kürdistan’da patlak veren ulusal kurtuluşçu devrim, Türkiye devrimidir; anti-emperyalist demokratik halkçı devrimimizin bir görünümüdür. Türkiye ve Kürdistan devrimi aynı zamanda bir Ortadoğu devrimidir. Dar kafalı küçük burjuvazinin, onun sosyal şoven temsilcilerinin dogmatik zihniyetinin aksine,  ulusal kurtuluşçu devrim olarak patlak veren Kürt devrimi, Türkiye ve Kürdistan devriminin Ortadoğu çapında yayılması ve devrimci mevziler kazanmasını ifade etmektedir. Sosyal şovenizm ya da sosyalizm maskeli şovenizm ulusal kurtuluşçu devrimin Ortadoğu çapında genişleyerek yayılmasına, bölgesel çapta devrimci etki yaratmasına, devrimci imkânları büyütmesine; bölgesel çaptaki bu rol ve dinamizmin yeniden dönüp Türkiye devrimine daha güçlü bir dinamizm vermesine, yeni devrimci imkânlar sunarak devrimin batıya yayılmasına karşı kör ve sağırdır. Bütün bu devrimci dinamizm ve devrimci imkânların bölgesel çapta “böl, parçala, yönet” politikasına karşı halkların kardeşleşmesi yolunda demokratik devrimci bir çözüm yolu olduğu gerçeğine karşı trene bakar gibi bakmak ideolojik ve siyasi tükenişin yansımasıdır, keza öncülük, önderlik iddiasının da çürümesini ifade etmektedir.
Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu devrimi gerçeğine, Avrasya devrimi karakteristiklerini bağrında birleştiren devrim gerçeğine karşı söz konusu narsist, elitist, bürokratik kibirli üstten bakan bu zihniyet ve gelenek, egemen ulus küçük burjuvazisinin sosyal reformcu ve devrimci-demokratik geniş kesimlerinin orta yerde duran tarihsel ve siyasal fırsat ve olanakları nasıl es geçtiklerini; böylece çeşitli milliyetlerden proletaryaya ve halklara ve devrim mücadelesinin etkin bir tarzda geliştirilmesine karşı barikat kurduklarını da çarpıcı bir tarzda yansıtmaktadır. Bu kadar büyük tarihsel ve siyasal sarsıcı gelişme ve alt-üst oluşlardan ders çıkararak kendisini yenilemesini bilmeyen devrimcilik iddiası, gerçekte bir “iddia”ya dönüşmektedir. Kuşkusuz ki bu olgu, aynı zamanda devrimi anlamayan devrimcilik için olduğu kadar komünizmi anlamayan komünistlik için de aynı şekilde geçerlidir; kuşkusuz ki tersyüz edilmiş bir tarzda. Komünizmi anlamayan komünistlik de, komünizm adına Marksist-Leninist çizginin içeriğinin boşaltılması, revizyonizm ve tasfiyecilik olarak, “ezilenci” postmodern pragmatizm ve küçük burjuva iktidarcı bürokratik komünizm olarak; bağımsız ideolojik ve siyasal çizginin küçük burjuva ilkesiz kendine tapınmayı amaçlaştırmış elitizmin kurbanı olarak, çizginin yitip gitmesi ya da gitmeye yönelmesidir. Kendi tarihsel ve politik misyonunu oynamayı anlayamayan bu komünistlik, doğası gereği, temsil ettiği sınıfı “unutan” devrimcilik türü olarak demokratik ve sosyalist görevlerini proletaryanın asgari ve azami amaçlarına bağlamayı beceremeyen bir devrimcilik türü olarak zorlu devrimci görevlerinden kaçmayı adeta varlık koşulu haline getiren bir tür olarak dikkat çekmektedir. Bu iki tür devrimciliği son tahlilde birleştiren şey, kolay devrimcilik olarak kendini ortaya koyuşlarıdır; kuşkusuz ki her biri kendi özgün koşulları içerisinde…
Emperyalizmin ve bölgesel işbirlikçi gericiliğin hegemonyasına ve saldırganlığına karşın Kürt ulusal devriminin gelişip bölge halklarına halkların demokratik kardeşleşmesi çağrısı, bölge halkları nezdinde de yankısını bulmuştur. Rojava gerçekliği üzerinden, emperyalizmin ve yerli gericiliklerin böl, parçala, yönet politikasına karşı Arap, Fars, Türk, Kürt, Süryani vb. halkların ve farklı inanç ve mezheplerden emekçilerin kardeşleşmesi ve demokratik ortak irade kurması, cepheleşmesi çağrısı ve duruşu üzerinden tarihe bir müdahaledir söz konusu olan. Emperyalizmin, İsrail Siyonizminin, Türk, Arap ve Fars gericiliklerinin Ortadoğu’da devrimci demokratik bir odak istememesi, birbirlerine karşı mücadele ederken bile devrimci gelişmelere karşı birleşmesi rastlantısal olmasa gerek...
Arap halk ayaklanmalarının boğulmasına karşın, söz konusu ayaklanmaların halkların kolektif tarihsel ve siyasal belleğine derin ve zengin dersler bırakarak geri çekildiğini unutmamakta yarar vardır. “Büyük Ortadoğu”yu kan ve ateş deryasına çeviren emperyalizm ve işbirlikçi rejimlere karşı, geçmişten beri süre gelen halkların devrimci öfkesi, bir de bu son yıllardaki bölgeye dayatılan kaos ve boğazlaşmalar nedeniyle ivmelenerek, birleşerek gelişmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’na, İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan emperyalizmine, İsrail Siyonizmine karşı büyük tarihsel mücadelelerden geçerek bugünlere uzanan tarihte bu halkların kazandığı deneyi asla küçümsememeliyiz. Bu halkların devrimci önderlik sorununu çözemedikleri için yaşadıkları savruluşlar, radikal İslamın güçlenmesi ve dünya gericiliğinin elinde bu akımın ana gövdesinin kullanılması yanıltıcı olmamalıdır. Gerek uzak, gerekse de yakın tarih içerisinde halkların mücadele ve başkaldırı, ayaklanma deneyimleri bölge halklarının belleğinde değişik biçimlerde yaşamaya devam etmektedir…
Emperyalizmin ve bölgesel gericiliğin ekonomik, siyasal, askeri çıkarları için kurban seçilen ve kurban edilen halkların din, mezhep, milliyet farklılıkları kullanılarak birbirine kurban edilmesinin de bir miladı olacaktır. İçten içe bölgesel çapta mayalanmakta ve olgunlaşmakta olan yeni bir devrimci yükseliş kaçınılmazdır. Bölge halkları kışkırtılan boğazlaşmalar içerisinde yitip gitmeyi kabul etmeyecektir. Tarihsel ve güncel direnişçi, devrimci birikimler ummadık biçimlerde ve zamanlarda gün ışığına çıkarak yolunu açacaktır. Ve tamda burada Filistin İntifadalarının ve Kürt halkının başkaldırılarının bölge halkları üzerindeki devrimci etki gücü de daha güçlü açığa çıkarak gelişecektir. Bölge halklarının içerisinde yaşadıkları rejimlere karşı devrimci öfkeyle baktıkları unutulmamalıdır. Çürümüş Ortadoğu’nun zalim ve iki yüzlülükte sınır tanımayan rejimleri hakların eliyle tepelenecektir.
Türkiye devrimci hareketi artmış olan bölgesel devrim olanağını (ki bu olanak salt Ortadoğu’yla sınırlı değil, küresel ölçekte artmış bir devrimci olanaktır) perspektifine içselleştirerek teorik, programatik, taktiksel çizgisini yenileyerek geliştirmelidir. Demokratik ve sosyalist bölgesel federal cumhuriyetler birliği hedefini teorik ve pratik olarak ısrarla işlemelidir.
Burjuva milliyetçiliğinin, dinsel gericiliğin, “neoliberal” gericiliğin, emperyalist ve emperyal gericiliğin bölge halklarına vereceği bir şey kalmamıştır. Böyle de olsa, devrimci önderlik sorunu çözülmedikçe, bölge halkları daha uzun süre ağır bedeller ödemeye devam edecektir. Halkların birleşik cephesinin geliştirilmesi, güncel görevlerden birisi olarak çözümünü artan keskinlikte dayatmaktadır. Bu bağlamda Rojava devriminin demokratik halkçı çözüm pratiği ve önerisi, salt Rojava’yla sınırlı bir çözüm değil, aksine, bölgesel ölçekte de somut siyasal bir seçenek olarak gündemleşmiş bir olguyu ifade etmektedir. Kanlı boğazlaşmalar ve kaos dayatması karşısında Rojava’nın pratik-politik duruşuyla dile gelen çözüm gücünün bölge halkları tarafından algılanmadığını düşünmek saflık olacaktır…
Bölge halkları tarihsel deneyimleriyle küresel güçlerin ve onlara eklemlenen bölgesel güçlerin hegemonya ve rekabet mücadelesinin halklara soykırımı, cins kırımını, tarih ve kültür kırımını, arkeolojik ve çevre yıkımını, toplumsal zenginliklerinin yağmalanmasını, milyonlarca insanın yerinden-yurdundan edilmesini dayattığını anlayabilecek durumdadır. Tarihsel arka plana sahip, somut tarihsel koşullar içerisinde sayısız biçimler alarak gün ışığına çıkan hegemonya ve rekabet mücadelelerinin halkları nasıl tükettiğini gören bölge halkları, barışa susamış durumdadır. Tarihsel ve toplumsal önyargılara karşın, halklar emperyalizmin bölgeye müdahalesinin, işbirlikçi rejimlerin emperyalizmle birlikte saf tutmasının faturasının kendilerine kesildiğini bir biçimde görmekte ve halkların kardeşleşmesi yolunda yürümek gerektiği konusunda bir düşünceye ve özleme de sahiptirler. Bu gerçeği somutlayan, geliştiren bir seçenek halkların desteğini kazanacak, sanılandan daha hızlı ve güçlü bir birleşik mücadele gücünü açığa çıkarabilecektir. Öncülük iddiası olan kuvvetlerin bu eksende ortaya koyacağı irade, kuşkusuz ki yol açıcı olacaktır. Ortadoğu halklarının sürekli savaş, yıkım, ölüm istediğini düşünmek aptalca olacaktır. Bölge halklarının emperyalizmin ve bölgesel işbirlikçilerinin halklara dayattığı kaostan memnun kaldığını düşünmek saçma olur. Kaldı ki sorun salt “Büyük Ortadoğu” ile de sınırlı bir sorun değildir, aksine bölgesel ve küresel etki alanı içerisinde politik açılım, politika yapmak gibi daha derin ve geniş bir alan üzerinde sorunun ele alınması, çözümler geliştirilmesi gerektiği de açık olmalıdır…   
Gelişme hattı bakımdan ulusal ve toplumsal mücadeleyi birleştiren, Türkiye devrimi olan Kürdistan devrimini Batıya taşıyan, Batının Doğululaştığı Doğunun Batılılaştığı, Ortadoğu’nun Rojavalaştığı bir gelişme hattından yürüyüp gitmek gerekmektedir…

*Yazının ilk üç bölümü 1 Kasım seçimlerinden önce yayınlanmıştı. Araya seçimler girince, 1 Kasım seçimlerini değerlendiren yazı serisini kaleme aldık. Böyle olunca yazının son bölümünü (IV. bölüm) gecikerek ve içeriğini sınırlayarak yayınlıyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder