23 Haziran 2015 Salı

7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE (III)



7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE (III)
HDP’nin aldığı oylar ekmek, barış, adalet, özgürlük taleplerine ve demokratik değişime verilmiş oylardır. Sömürüye, zulme, toplumsal adaletsizliğe; dinci faşist rejime, tek millet, tek dil, tek din, tek mezhep, “tek adam”, milli şef politikasına; dış politikada komşu ülkeler ve halklar için ivmelenerek büyüyen aşırı saldırgan, maceracı düşmanlık politikalarına karşı birikmiş tepki ve mücadelenin dinamikleri üzerinde yükselen oylar olmuştur. HDP’nin 12 Eylül faşizminin koyduğu barajları yıkarak ve keza onun rantını yiyen gerici-faşist partilerin koyduğu barajları da yıkarak aşmasının sırı burada yatmaktadır. Bu bağlamda HDP’nin oyları “emanet” oy falan değil, HDP’nin oylarıdır. Baraj sayesinde gasp edilen, yağmalanan oylarını HDP geri almıştır ve almaya da devam edecektir.
“Memleketin gidişini gidiş” olarak görmeyen, Erdoğan ve AKP nefretinden dolayı “emaneten” HDP’ye verilmiş oylar da bulunmaktadır ama bu oylar, HDP’nin barajı aşmasında herhangi bir belirleyici yere sahip değildir. Bu gerçeğe karşın HDP’nin bu oyları da önemseyerek “emanete hıyanet edilmeyeceği”ni açıklaması da yerinde olmuştur.
HDP milletvekillerinin sokaklarla ve kitlelerle yakın ve sistematik bağlarının korunması ve geliştirilmesi asla ihmal edilmemelidir. Geride kalan süreçte kendi formunda değerli olan parlamenter mücadelenin deneyimlerinin eleştirel gözden geçirilerek daha nitelikli bir mücadelenin geliştirilmesi gerekmektedir… HDP, meşruiyet zemininden, sokaklardan, parlamento dışı mücadeleden kopmadan; parlamenter mücadeleyi parlamento dışı mücadeleye bağlı kılarak mücadeleci bir duruş sergilemeye ve geliştirmeye devam etmelidir.  Emperyalizmin ve işbirlikçi gericiliğin, faşist diktatörlüğün HDP’yi parlamenter bataklıkta ehlileştirme, çürütme, etkisizleştirme vb. politika ve kuşatmasına karşı Program ve Seçim Bildirgesi doğrultusunda daha güçlü bir duruş sergilemelidir.
Kuşkusuz ki bu sorun ne salt HDP ile sınırlıdır ne de parlamentarist bataklıkta boğulmak bir kaderdir. Türkiye ve Kürdistan’ın tarihsel ve siyasal birikimi ve donanımı şimdilik bu vb. politikaları boşa çıkaracak durumdadır. Fakat sorun, bir gelecek perspektifiyle ele alınmalı ve buna uygun bir perspektif ve duruş gösterilebilmeli ve geliştirilebilmelidir… Parlamenter mücadeleye, parlamentoya hapsolacak bir HDP, kaçınılmaz olarak politik ölüm fermanını da imzalamış olacaktır. Kuvvetle vurgulamak gerekir ki, emperyalizmin, egemen sınıfların, faşist diktatörlüğün “istikrar”ına ve istikrar arayışına destek vermek, “istikrar”larını restore etmek halkların ve HDP’nin işi değildir. Zira bu istikrar sömürünün, yağmanın ve zulmün istikrarıdır…
Zulme karşı ayaklanma hakkından, meşru mücadele ve direnme savaşımından, sokaklardan, Rojava devriminden, Kobani direnişinden, Haziran Ayaklanması’ndan gücünü alan HDP’nin başarılı seçim çalışması ve seçim zaferi, halkların kardeşliği ekseninde daha güçlü atılım ve zaferleri de ivmeleyecek tarihsel ve siyasal bir geleceğe akmaktadır. Yeter ki yön sapmasına kayılmasın. Bunu görenlerin ya da görebilenlerin, birleşik mücadele yolundan politik özgürlük ve devrim kavgasını büyütmek amacıyla söz konusu çizgide savaşı geliştirmeye devam edecekleri açıktır. HDP, kesintisiz devrimimizin ilk adımı olan anti-emperyalist demokratik halk devrimimizin gelişme sürecinin sadece bir halkası, siyasal bir evresi ve daha büyük mücadelelere sıçramada bir dayanak noktası, araçlarından bir tanesidir… Altı çizilerek okunmalıdır: Zor bir döneme, zorlu bir döneme giriyoruz. Büyük avantajlar kadar büyük tehlikeler de devrimci ve komünist hareketi, yurtsever hareketi, HDK ve HDP’yi beklemektedir. Boş liberal beklentiler yaratmadan, halkların siyasal uyanıklığını asla köreltmeden “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganıyla daha zorlu ve büyük mücadelelere doğru yürümek gerekir.
7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından da görülebileceği gibi, BHH, 7 Haziran seçimlerinin altında kaldı. Son ana dek ısrarla HDP’ye oy verme çağrısı yapmaktan kaçınan ama oportünizme has manevralarla HDP’yi de işaret eder gibi göründükleri bir tutum takınan BHH’nin çeşitli bileşenleri,  acaba bu yeni süreçte bir durum değerlendirmesi yapma becerisi gösterebilecekler mi? Ufukta böyle bir şey gözükmüyor. Örneğin ÖDP eşbaşkanlarının yaptığı açıklamadan da bunu görmekteyiz. Kuşkusuz ki başta ÖDP kadro ve tabanı olmak üzere “BHH” diyen pek çok insanın HDP’ye oy verdiğini biliyoruz. Örneğin ÖDP’nin müşahit desteği gibi değerli tutumlarının da farkındayız ama sorun bu vb. destekler değil, politik mücadelenin gerekleri ve gereksinmeleri ekseninde BHH’nin, BHH bileşeni olarak ÖDP’nin kendini ortaya koyuş tarzının, zihniyetinin yanlış bir çizgiyi temsil etmesidir… Kanımızca ÖDP’nin HDK, HDP’de yer alması mücadelesi ihmal edilmemeli; ikna temelli bir ilişkileniş hattından ilerlenmelidir. Eleştiri ihmal edilmemelidir. Fakat, politik ve toplumsal mücadelenin deneyimlerinin zaman içerisinde ÖDP vb. akımları ikna edebileceği ihtimal dışı değildir. Kaldı ki ÖDP vb. akımlar bugün olduğu gibi yarın da HDK ve HDP gibi bir birleşik cephe harekâtı içerisinde yer almayabilirler; bu durumda da onlarla güç ve eylem birliği hattından ilerlemeye önem vermek gerekmektedir. Bu bağlamda soruna kısa vadeli değil uzun erimli bir perspektiften bakmak doğru olacaktır.  
Devrimci-demokratik bir politik güç olarak dar grupçuluğu ve rekabetçiliğiyle, sekterlik ve doktrinerizmiyle ünlü, yurtsever demokratik Kürt hareketine karşı ise ezen ulusun küçük burjuva milliyetçiliğinin sosyal şoven ideolojik saldırganlığının temsilcilerinden biri olarak Halk Cephesi, bolca “2015 yılı genel seçimleri yaklaşırken reformizm ve onun peşinden sürüklenen oportünizm yine seçim hayalleri içine daldı” ajitasyonu yapa geldi. Meşruiyet zemininde direnişi örgütleyen ve bir anti-faşist cephe hareketi olan HDP gerçeğini ısrarla çarpıtmaktan da geri kalmadı. HDK ve HDP pratiğine de sırtını dönerek halkların kardeşliğine ve birleşik mücadelenin geliştirilmesine karşı arasına mesafe koyan HC, yurtsever hareketi, devrimci ve komünist hareketi bol bol reformizmle, parlamentarizmle, tasfiyecilikle suçlamakla uğraştı. Politikasızlığı, boş keskinlik gösterilerinin eşliğinde politika yapmak olarak lanse etti. Halk Cephesi’ne de en iyi yanıtı 7 Haziran seçimlerinden büyük bir politik zaferle çıkan; ekmek, adalet, barış, özgürlük mücadelesinin önünü açma işlevi oynayan milyonlar ve HDP verdi…
Kızıl Bayrak çevresi seçimlere “bağımsız adaylar”la girdi.  Böylece esasen kendisini kandırdı. Öte yandan ulaşabildikleri sınırlı kitleleri HDP’ye karşı manipüle etmekle uğraştı. 7 Haziran’ın, HDP’nin politik zaferinin tokadını yiyenlerden birisi de bu dar grupçu, dogmatik, işçici çevre oldu. Onların, sınıf, komünizm, reformizm, parlamentarizm vs. adına boş laflarını ellerinden alıp bir kenara koyduğunuzda ortada kalan şey, dar grupçu, sekter, doktriner, sosyal şoven, ezen ulus küçük burjuva milliyetçiliğinin yüzüdür. “Sınırlı güçlerine ve mütevazı olanaklarına rağmen devrimin bayrağını yükseklerde tutan, devrimin sesini emekçilere taşımaya çalışan biricik devrimci odak” olmakla övünen Kızıl Bayrak çevresi, bu sözleriyle gerçekler dünyasından ne denli kopmuş olduğunu da bir güzel sergilemiş olmaktadır. Kızıl Bayrak çevresinin “liberal demokratik platforma”-çizgiye sahip olduğunu ilan ettiği, “reformist-parlamentarist blok” olarak damgaladığı HDP’ye oy vermeyin çağrısı ya da bunu ifade eden analiz ve çağrıları, niyetleri ne olursa olsun, halklara değil diktatörlüğe, rejime, AKP’ye vb. yaramıştır. Bu tutumda ise devrimci olan hiçbir şey bulunmamaktadır. Devrimci-demokrat bir çevre olarak Kızıl Bayrak çevresinin tutumu, “sol” keskinlikle kendini tatmin etme tutumu olmuştur. Milyonlarca işçi, emekçi HDP’nin emek, adalet, barış, özgürlük talep ve mücadelesini sahiplenir, halkların kardeşliği etrafında kenetlenirken, 12 Eylül faşizminin ve diktatörlüğün barajlarını yıkarak HDP’yi yüceltirken, bu dar kafalı işçici halkçı çevre, kendi dar hayal dünyasında politika(!) yapmakla, kendi kendini övmekle meşgul olmaya devam etmektedir.
Egemen ulus şovenizminin, küçük burjuva milliyetçiliğinin, Kemalizm’in karanlık bataklığında kulaç atan ve “Bu düzeni sıfırla sloganı”yla 7 Haziran seçimlerine katılan (“550 kadın milletvekiliyle”) SİP’çi KP’nin 7 Haziran seçimlerinin ardından “memleketin aklı ve vicdanı olmaya devam ede”ceği açıklaması, gerçekte, aynı kibir ve bağnazlıkla yoluna devam edeceğini göstermektedir. Ki “Bu düzeni sıfırla” sloganıyla seçimlere katılarak % 0.03 (13. 780) oy alabilen bu sahte komünist parti, kendisine yakışanı yapmıştır.
KP, Türkiye halklarının, başta da Kürt halkının politik özgürlük kavgasına karşı konumlanarak “mücadele” etmeyi asli görevi olarak görmektedir. “Memleketin aklı ve vicdanı” olmaya devam edeceği açıklaması ile KP,  “ülkemizin”, “memleketin” gerçeklerinden ne denli koptuğunu ortaya koyduğu gibi 7 Haziran seçim sonuçlarının derslerinden de bir şey anlamadığını sergilemiş olmaktadır. Halkların HDP nezdinde kazandığı büyük politik zaferi bile bile görmezden gelen ve yok saymaya çalışan KP,  belli ki HDP’nin başarı ve atılımından hem mutsuz olmuş, hem de korkmuştur. KP, kendi medyasında ve açıklamalarında, işçi sınıfının, halkların, ezilenlerin lehine olan, doğan, büyüyen devrimci olanakları ve gelişmenin yönünü görmeyen, görmek istemeyen bir analiz ve propaganda rüzgârı ile oportünizme has bir duruş sergilemeye devam etmektedir. Çubuğu adeta tek yanlı olarak emperyalizmin, yerli gericiliğin vb. güç ve kudreti lehine bükerek hala “memleketimizi”, “ülkemizi” uyarmaya devam etmekle meşgul. Küçük burjuvazinin, küçük burjuva aydının devrime, devrimci olanaklara, kazanılan ilerici ve devrimci zafer ve kazanımlara asla inanmayan, karamsar, kötümser ve halklara güvenmeyen ruh hali berbat bir biçimde KP’de sırıtıyor. Ama boş keskinlik de elden bırakılmıyor ve “Seçimle bir şey olmaz, bu düzen değişmeli, düzenin değişmesi için örgütlü mücadele yükseltilmeli’ dediğimiz için...” boş lafları edilmeye devam ediliyor. Hani ruhlarının her zerresine kadar reformist, tasfiyeci, sosyal şoven, Kemalist olduklarını bilmemiş olsaydık biz de yiyeceğiz bu militan(!) açıklamaları… Gezi/Haziran Ayaklanması’nın ardına sığınarak ama onu da anlamamış, esasen demagojisini yaparak Kemalist ruhunu gizlemeye çalışan SİP/KP’den devrim ve sosyalizm kavgasına herhangi bir ciddi katkı ise zaten beklenemez.
EMEP çeşitli gerekçelerle HDP çatısı altında yer almayarak HDP ile bir seçim ittifakı yolunda yürümüştü. HDP deneyimi ve 7 Haziran seçim sonuçları EMEP’in bu geri, dar grupçu, sosyal şovenizmin etkisini ifade eden tutumunu özeleştirel aşması için bir vesile olursa sevindirici olur…
Halk Evleri’nin HDK ve HDP’de yer almamakla birlikte “koşulsuz” HDP’ye seçim desteği vermesi değerli bir politik tutum ve duruş olarak kaydedilmelidir.
Özgür Gelecek çevresinin sekter boykot çizgisini terk ederek genel seçimlerde “oylar HDP’ye” demesi; keza DHF’nin, HDP’de yer almamakla birlikte, geçmiş boykotçu vb. sekter tutumlarından vazgeçerek HDP ile bir seçim ittifakı kurması bir diğer değerli ve olumlu bir yönelim ve duruş olarak kaydedilmelidir.
Bütün açıklığıyla vurgulanması gerekir ki HDP’nin geliştirilip güçlendirilmesi yaşamsal önemde bir görevdir. HDP’de cisimleşen ama farklı formlarda anti-emperyalist, anti-faşist bir  birleşik cephenin Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu çapında (giderek genişleyen bir coğrafyada daha yetkin ve zenginleştirilmiş biçimlerde uluslararasılaştırılması) büyütülmesi devrimimizin de önünde duran acil politik görevlerden birisidir. Politik olarak bu tarihsel ve güncel görevi anlamayan siyasal kuvvetlerin sınıf mücadelesinde boşa düşmesi, bir sekt olmaktan kurtulamaması, giderek tasfiye olması kaçınılmaz bir kaderdir. Fakat bu böyle olmakla birlikte, Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu (ve dünya) devriminin görevleri bu çerçeveye sıkıştırılamaz, sınırlanamaz, mahkum edilemez. Resmen ya da fiilen böyle bir duruş, devrimi anlamayan devrimcilik olur ve giderek sosyal reformist bir güç olarak devrime ve sosyalizme karşı konumlanmayı getirir. Bu tehlike ve benzeri tehlike ve tehditler görülmeden, buna uygun ideolojik ve politik donanım ve pratik geliştirilmeden; anın devrimci görevleri içerisinde bir gelecek perspektifiyle kuvvetler şekillendirilmeden bu vb. tehlikelere karşı da koyulamaz.
HDP’nin politik zaferi sosyalist değil, demokratik halkçı karaktere sahiptir. Bu mücadele ve zaferin içinde komünist bir gücün varlığı ne HDP’yi ne de HDP’nin seçim zaferini sosyalist yapmaz ve yapamaz da… Ancak söz konusu (çalışma, mücadele ve) kazanım, nesnel olarak, sosyalizm mücadelesinin de önünü açan bir rol oynamaktadır; yeter ki gerçek komünistler tarafından bu olanaklar, herhangi bir görüş açısından değil, yalnızca Marksist-Leninist program ve stratejinin gereklerine sıkı sıkıya bağlı kalarak değerlendirilebilsin…
Sadece veya esas olarak HDP’de somutlaşan bir politik çalışma, komünist devrimci güçleri komünist olmaktan çıkararak HDP’lileştirir. Böyle bir tablo ideolojik, politik, örgütsel tasfiyeciliği; “Elveda proletarya!”, “Elveda Marksizm-Leninizm!” demek noktasına dek gelip kalıcı olarak ezilenci oportünizmin, post-Marksizmin çizgisine batmayı ifade eder.
Devrimci proletaryanın anti-faşist, anti-emperyalist halkçı devrimci geçici görevlerinden farklı olarak sosyalist ve komünist amaçları vardır. Ve devrimci proletarya sınıf mücadelesinin bütün kısmi, geçici, güncel, kısa erimli görevlerini, onun genel ve temel, uluslar arası ve sürekli çıkarlarına tabi kılmak; asgari ve azami politik hedef ve amaçlarına bağlı olarak ele almak zorundadır. Güncel mücadelenin çıkarlarının komünist devrimcilerin devrim ve sosyalizm ve komünizm hedef ve amaçlarına şartsız olarak bağlı ele alınması komünist devrimciliğin olmazsa olmazıdır. Lafta değil ama pratik-politik duruşu ile proletarya hareketiyle birleşemeyen, komünist işçi hareketi yaratamayan bir güç, tüm emekçi sınıf ve tabakalarla, ezilenlerle bu teorik ve (özellikle de) pratik duruş ve yönelimle ilişkilenerek mücadeleye öncülük/önderlik edemeyen bir güç; nerde hareket orada bereket diyen güç ise bir gelecek vaat edemez. Anı yaşamakla, nerde hareket orada bereket demekle, program ve stratejiden kopuşla, ilkelerin yerine pagmatizmi geçirmekle ne köy olur ne de kasaba. Kuşkusuz ki uzun erimde proletarya sosyalizmi ya bu zaaflarından arınacak ya da bir çıkış yolu açacaktır. Dünya devrim deneyimleri de bu gerçeğin sayısız örnekleriyle doludur. HDP’de yer almak, Rojava devrimini devrimimiz olarak görüp pratik olarak savaşıma katılmak değerli bir politik duruştur ama bu, komünist devrimci olmak için ne yeterlidir ne de temel, yapısal zaafların üstünü örtebilir; en nihayetinde de çeşitli devrimci parti ve çevreler de bu savaşımın içinde bulunmaktadır. Bilakis bu savaşımın önderi, öncüsü, ana kuvveti yurtsever harekettir ama bu gerçekler, yurtsever hareketi komünist devrimci yapmaya yetememektedir ve yetmez de.
Bugün dünden farklı olarak devrimci ve komünist hareketin önüne daha geniş çaplı bir politik çalışma için çok önemli tarihsel ve politik fırsatlar ve olanaklar çıkmıştır. Komünist hareket bu olguyu kendi özgün çizgisi ekseninde nitelikli, kapsamlı bir şekilde değerlendirmekle yükümlüdür. Tarihsel, yapısal ve güncel zaaflar, bu zaafların teorileştirilmiş olması, bu bağlamda temel bir engel olarak hareketin, gelişmenin, komünist devrimci yenilenmenin önünde ve en önde barikat kurmaya devam etmektedir. Yeni bir komünist devrimci dinamizme ve yenilenmeye gereksinim olduğu ise açık ve kesindir. Türkiye devrimci ve komünist hareketinin yenilenmeye, yeni çözümlere gereksinimi bütün yakıcılığı ile devrim ve sosyalizm kavgasının önünde durmaktadır.

20 Haziran 2015 Cumartesi

7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE (II)



7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE (II)
Ağır bir yenilgi alan elebaşı ve partisi AKP, önümüzdeki süreçte daha somut açığa çıkacak iç çelişki ve çatışmalarla uğraşmak zorunda kalacaktır. Amerikan emperyalizmi, iç ve uluslar arası sermaye çevreleri, Erdoğan ve AKP’sine “balans ayarı” çekecektir. Karmaşık biçimler alacak olan Erdoğan vesayetinden kurtulmuş bir AKP dizaynı daha görünür hale gelecektir. AKP dışında ve içinde farklı kliklerin seçimler öncesinde başlayan ve seçimlerin hemen ardından daha görünür hale gelen hesaplaşma yönelimi dikkat çekiyor… Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının önünün göreli olarak açılması, Suriye’ye müdahalede açığa çıkmış olan ve uluslar arası suç teşkil eden sorunların baskı aracı olarak kullanılması vb. gibi manevra ve yöntemlerle elebaşının kendi sınırlarına döndürülmesi, AKP’nin, elebaşının vesayetinden şu veya bu biçimde ve düzeyde kurtarılması operasyonu geliştirilecektir. Gül gibi tasfiye edilmiş ya da etkisizleştirilmiş AKP’nin ağabeyleri/kadroları bu bakımdan öne çıkabilir ya da çıkarılacaktır… Kaldı ki politik ve toplumsal bakımdan ağır bir darbe almış ve yenilmiş, parçalanmaya da açık hale gelmiş bir AKP gerçeği ile karşı karşıyayız. İktidar mevzilerini yitirdikçe AKP’nin iç çelişki ve çatışmaları keskinleşerek büyüyecektir; bir koalisyon partisi olan AKP’nin zamanla parçalanması kaçınılmaz gibi görünüyor. Burjuva medyada dile getirilen elebaşının istifa ederek partisinin başına geçmesi olasılığı da AKP’yi kurtarmaya yetmeyecektir. AKP, ABD ve Batı emperyalizmiyle, işbirlikçi tekelci burjuvaziyle el ele, yeniden yapılandırılacaktır. Özellikle “Büyük Ortadoğu”da ABD ile çelişen (İsrail, Mısır, Suriye, Kıbrıs vb.) politikaları elden geçirilecektir… İç ve uluslar arası sermaye, seçim sonuçlarından, AKP’nin ve elebaşının zayıflamasından hareketle devlet-rejim babında “restorasyon” çalışmalarına girişecektir. 7 Haziran seçimlerinin ardından ortaya çıkan yeni güç dengeleri söz konusu kuvvetlere bu olanağı da sunmaktadır.
HDP’nin seçim zaferi ile daha keskin açığa çıkan bir gerçek var: Batıda da, egemen ve ayrıcalıklı ulus olan Türk ulusundan işçi ve emekçiler içerisinde de Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü talebi giderek güç kazanıyor ve kazanmaya da devam edecektir. HDP’nin zaferi de bu olgunun, Türk halkı içerisinde gelişen ve güçlenen barış eğiliminin somut bir yansımasıdır. HDP’nin bir kardeşlik projesi olması olgusu karşılığını genel seçimlerde bulmuştur. AKP ve hükümetinin elebaşı liderliğinde tüm azgın ırkçı, şoven, dinci gerici-faşist milliyetçi demagojisine, provokasyon ve saldırganlığına karşın, MHP’nin ırkçı, milliyetçi demagoji, saldırganlık ve manipülasyonuna karşın HDP’nin ısrarla geniş kitlelere taşımayı becerdiği barış ve demokratik çözüm bilinç ve mücadelesi; Türkiye’nin Doğusu ve Batısı ile demokratikleştirilmesi çağrı ve yönelimi giderek Türk halkı içerisinde de karşılığını bulmuştur. Bu eğilimin gelişerek güçleneceği açıktır…
Türkiye’de T.C.nin kuruluşundan bu yana ırkçılığın, şovenizmin, milliyetçiliğin hegemonyasında olan; 30 yılı bulan kirli, haksız, sömürgeci savaşla da iyice kirletilmiş geniş işçi ve emekçi kitleler içerisinde demokrasi, adalet, barış, özgürlük talebinin gelişmesi, söz konusu yıkım ve kirlenmeden arınmanın da yolunun açıldığını göstermektedir. Türk egemen sınıflarının, diktatörlüğün, faşist politik rejimin, IŞİD/DAİŞ’in baş destekçisi dinci faşist iktidarın ve elebaşının tüm demagoji, terör ve manipülasyonuna karşın, artık yol açılmıştır. Özel tarihsel ve politik koşullar hariç bu gelişmenin önü artık kesilemez. HDP milyonların desteği ile parlamentoya girmiştir. Fazla uzağa gitmeye gerek yok; Gezi/Haziran Ayaklanması ve 7 Haziran seçimlerinin sonuçları “değişim” isteminin halklar arasında giderek daha güçlü gelişmekte olduğunu açık ve kesin olarak göstermektedir. 30 yıllık kirli ve haksız savaşın öz deneyimlerinden geçen Türk ulusundan işçi ve emekçilerin uyanan ve gelişmekte olan politik sezgi ve demokratik bilincinin altı çizilmelidir. Artık Kürt halkına, yurtsever harekete, keza HDP’ye karşı oluşmuş olan ırkçı, şoven ön yargıların daha geniş çaplı kırılmaya başladığını görüyoruz. Açık ki, önümüzdeki süreçte halkların birleşik mücadele, barış, demokrasi ve adalet arayışı ve yürüyüşü ivmelenerek gelişecektir.
HDP’nin seçim zaferi ile “Baş Müzakereci” Öcalan’ın, PKK’nin, KCK’nın eli ve pazarlık gücü devlet, rejim, meclis, olası hükümet ya da hükümetler karşısında daha da güçlenmiştir, güçlenecektir. Kürt sorununun Ortadoğu sınırlarını da aşarak daha fazla uluslararasılaştığı günümüz koşullarında HDP’nin başarısı süreci ivmeleyecek, alanını genişletecek, yurtsever hareketin de vuruş gücünü yetkinleştirecektir ya da buna çok önemli bir katkı yapacaktır. Ki Kürt sorununu çözmeyenin çözüleceği gerçeği AKP ve AKP hükümetleri gerçeğinde de açığa çıkmıştır.
7 Haziran seçimleri ile AKP, Kürdistan’dan adeta silinmiştir. Bu olgu, Kürtlerin PKK (ve tabii ki HDP) tarafından temsil edildiği gerçeğini de güçlendirerek çarpıcı bir şekilde görünür hale getirmiştir. Bu olgu, başta AKP ve elebaşı tarafından ısrarla dile getirilen “Kürtleri biz temsil ediyoruz” vb. türünden demagojileri etkisizleştirmiştir. Keza benzer iddiaları öne sürerek diktatörlüğe, AKP Hükümeti’ne destek veren ya da kol kanat geren burjuva gerici, faşist, liberal, reformist vb. çevrelerin de benzer demagoji ve manipülasyonlarını boşa çıkarmıştır ve boşa çıkarmaya da devam edecektir. MHP, CHP “bölge”de zaten yoklar. AKP ise “bölge”den esaslı darbe yiyerek marjinalleştirilmiştir. Dolayısıyla HDP “Türkiyelileşir”ken, diğer gerici ve faşist partiler Kürdistan’ın dışında birer bölge partisine dönüşmüştür diyebiliriz. HDP ise, henüz işin başında olmasına karşın, geleceği temsil eden bir  “Türkiye partisi” haline gelecektir.
HDP’nin ve dostlarının seçim çalışması süreci ve seçim zaferi, ekmek, adalet, barış, demokrasi, özgürlük talep ve mücadelesini Türkiye’nin dört bir yanına taşımanın aracı olmuştur. Bu çalışma ve duruşla faşizm ve gericiliğin etkisinde olan geniş kitlelere gidilmiş, devlet ve yedeğindeki faşist ve gerici çetelerin “kaleleri” gibi görünen bölge ve illere girilmiş, böylece bu bölge ve kentlerde de ilerici, devrimci ve sosyalist çalışmanın geliştirebilmesinin yolu açmıştır. Söz konusu alanlarda da meşru zeminde ısrarla sokak ajitasyonu yürütülmüş, birde bu açıdan politik özgürlük kavgasına taze kan taşımıştır. Açık ve kesin olan şudur ki, Türkiye’nin nerdeyse her alanında politik çalışmalar için geniş çaplı bir alan açılmış; devrimci ve komünist politik ve örgütsel seferberlik için yeni imkânlar doğmuştur. Toplumsal psikolojide belirgin bir değişme başlamıştır. Yeni devrimci imkânlar doğmuştur. Bu tarihsel ve siyasal fırsatın akla, deneye, yeteneğe, cesarete, siyasal uyanıklığa dayalı değerlendirilebilmesi yaşamsal önemdedir. Gerisi mi, gerisi, “İş bilenin, kılıç kuşananındır.”
Yurtsever hareketin (PKK) Türkiye ve Kürdistan’ın ilerici, devrimci-demokratik ve komünist güçleriyle, değişik tipten ezilen toplumsal ve kültürel kesimleriyle kurduğu pozitif ilişki; sürecin bir birleşik cephe harekâtı olarak geliştirilmesi ve bu yöneliş ve duruşun iç, bölgesel, uluslar arası politik mücadelenin gereksinmeleriyle çakışması, HDP harekâtının en büyük “şans”ı olmuştur. HDP’nin HDP olarak Türk halkı, aleviler, değişik ulusal topluluklardan emekçiler ve ezilenler karşısında karşılığını bulmaya başlamasında Türkiye emekçi solunun ana gövdesinin HDP çatısı altında birleşik bir güç olarak kendini konumlandırmasının hayati öneminin altı çizilmelidir. Yurtsever hareketin “Türkiyelileşme” projesi, eşitsiz gelişen birleşik devrimimizin nesnel gereksinmelerinin kendi özgün formunda dile gelişidir. Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu gerçeğinin ve bu tabloda ortaya çıkmış olan politik güçler dengesinin somutlaşmış biçimlerinden birisidir. Ne salt Doğulu ne de salt Batılı olmayan; bir Avrasya devrimi karakteristiklerini özgün bir biçimde bağrında toplamış olan Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu devrimi realitesi, 7 Haziran seçimlerinin karakteristiklerinden de çarpıcı şekilde açığa çıkmış bulunuyor. Bu gerçek ya da gerçekler, hem ezilen ulusun ilkel milliyetçi akımlarını, hem egemen ulusun ilkel milliyetçi ve dar kafalı küçük burjuva milliyetçiliğinin, sosyalizmle maskelenmiş şoven akımlarının bir geleceğinin olmadığını ve olmayacağını, ulusal ve toplumsal mücadelenin önünde birer ayak bağı olduklarını ve olacaklarını; mücadelenin bu akımları da etkisizleştirerek ilerlediğini ve ilerleyeceğini açık-seçik ortaya koymuştur.
“Bağımsız sosyalist adaylarla” seçime katılma trajikomik yönelimlerinden de bunu görmek tümüyle olanaklıdır. Israrla HDP’ye oy vermekten uzak duran, oy ver çağrısı yapmayan çevrelerin duruşundan da bunu görmek tümüyle olanaklıdır. 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından bu vb. çevreler ya da akımlar boyunun ölçüsünü de almış bulunuyorlar. Somut tarihsel gerçekleri ve 7 Haziran muharebesinin olası sonuçları bile tek başına dikkate alındığında, geçtik komünist olmayı, tutarlı demokratizmin bakış açısını içselleştirmiş bir akım bile 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi desteklemek, bu amaçla çalışmakla yükümlü olduğunu görebilirdi. “Türkiye sol hareketi” faşizm ve gericiliğe karşı mücadelede Kürt ulusal demokratik mücadelesi ile omuz omuza savaşmasını, birleşik ilerlemesini bilmelidir. Bu bağlamda savaşımın giderek daha da genişleyen bir birleşik cephe çizgisinde ilerletilmesi ve vuruş gücünün arttırılması gerekmektedir. Bu görevin, gerek PKK ve herhangi bir ilerici ve devrimci çevrenin, gerek HDP, gerekse de şu veya bu akımın ideolojik mücadele, propaganda özgürlüğünü engellemediğini, engelleyemeyeceğini ise burada yeniden dillendirmeye bile gerek yoktur…
HDP’nin kazandığı oy oranı kamuoyuna yansıyan oy oranının üstünde olduğu, sayısız biçimde pek çok oyunun gasp edildiğini, geçersiz hale getirildiğini vurgulamakta yarar görmekteyiz. Keza HDP’nin HDP’ye verilen oyların ötesinde geniş bir sempati ve siyasi etki gücü olduğunu hatırlatmak da gereksiz. Yani HDP’nin önünde bu geniş siyasi etki gücünü maddi güce dönüştürmek görevi çıkmaktadır ya da durmaktadır. Açık ki, HDP’nin başarı ve kazanımlarına dayanarak geniş çaplı örgütlenme görevlerine hızla yoğunlaşması gerekmektedir… HDP somutunda geniş kitlelerde doğmuş olan siyasi etkinin örgütlenmesi ile cepheyi yeni güçlerle genişletme görevi yakıcı bir görev olarak HDK ve HDP’nin önünde durmaktadır…
 HDK’da ya da HDP’de ya da HDK ve HDP’de yer almamakla birlikte 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi desteklemiş politik ve toplumsal güçlerin olanaklı olduğu ölçüde HDK ve HDP’de yer alması ilk anda akla gelen kuvvetleri oluşturmaktadır…
 Yine gelecek seçimleri de düşünerek yurtdışında toplam seçmen kitlesine dönük çalışmaların ihmal edilmemesi; özelde, bu seçimlerde gidilmemiş kesimlere gidilmesi, kayıtlarının yaptırılması, bir gelecek perspektifiyle çalışmaların geliştirilmesi önemsenmesi gereken görevlerdendir…
DEVAM EDECEK

11 Haziran 2015 Perşembe

7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE



7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE
7 Haziran’da gerçekleşen genel seçim, denebilir ki, T.C. tarihinin en önemli genel seçimidir. Seçimlerin gerçekleştiği tarihsel konjonktürü; iç, bölgesel, uluslar arası politik güçler dengesini ve önümüzdeki süreçte olası gelişmelerden yola çıktığımızda bu gerçeği çarpıcı bir şekilde görmek olanaklıdır… Dolayısıyla 7 Haziran seçimlerinin sonuçları da yaşamsal önemdedir. Emek, barış, demokrasi, adalet, özgürlük mücadelesi veren kuvvetlerin geniş kesimlerinin seçimlere politik bir bağlaşmayla katılması bu seçim sürecinin en temel olguydu. Bu bağlaşmanın bir cephesel birlikle taçlanmış olması (HDP) başlı başına yüksek bir politik kazanımdı. Böylece seçimlere halkların, ezilenlerin cephesel örgütlenmesiyle güçlü bir tarzda müdahale edilebilmiştir. Böylece aynı zamanda 12 Eylül faşizminin yüzde onluk barajı da dahil bir dizi baraj yıkılabilmiştir… Bu süreçte başlıca olarak iki cephe karşı karşıya gelmiştir; seçim sürecindeki çarpışma esas olarak HDP cephesi ile düzen, devlet, rejim ve partilerinden oluşan cephe arasında geçmiştir. Devlet aygıtı ve olanakları Erdoğan ve AKP Hükümeti eli ile, diğer burjuva partilere karşı kullanılsa da, esas olarak HDP’nin önünün kesilip geriletilmesi, etkisizleştirilmesi amacıyla fütursuzca kullanılmıştır. Gündemi belirleyen AKP, CHP, MHP gibi burjuva partiler değil, ezilenler cephesi, HDP olmuştur. Kesin olan şudur: HDP, seçimlerden açık ve net bir politik zaferle çıkmıştır ve bu sonuçların önümüzdeki süreç bakımından özgül bir ağırlığı ve etki gücü olacaktır. HDP’nin kazandığı başarının üstünü örtmek için faşist diktatörlüğün, dinsel faşist iktidarın, din tüccarı faşist elebaşının örgütlediği provokasyon, saldırı ve manipülasyonun gücü ise, bu zaferi gölgeleyememektedir ve gölgeleyemeyecektir de.
Zevkle ve mutlulukla yazalım: 7 Haziran seçimlerinin tek galibi HDP’dir. HDP deneyimi bu topraklarda bir ilktir ve başarılı olmuştur. Başarı, halkların kardeşliğinin başarısıdır. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tır… HDP’nin zaferi Gezi/Haziran Ayaklanması’nın ruh ve yönelimini temsil etmektedir. Haziranın meşru mücadele duruşu, demokratik halkçı karakteri, çeşitlilik ve birlik ruhu, birleşik mücadele yönelimi, ezilen sınıf ve tabakaların, toplumsal grupların eşitlik, adalet, özgürlük talepleri, kardeşleşme ve zulme baş kaldırma vb. duruş ve yönelimi HDP tarafından Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında her türlü faşist ve gerici teröre ve sınır tanımayan yalan rüzgârına karşı vuruşa vuruşa dile getirilmiş ve güçlü bir şekilde savunulmuştur. Boş laflarla, liberal ve reformist, ulusalcı/milliyetçi demagoji ve manipülasyonla bu gerçeğin üstü artık örtülemez. Haziran Ruhu özgün bir tarzda HDP’de cisimleşmiş ve yeniden şaha kalkmıştır… Rojava, Kobani, Gezi/Haziran ruhu HDP’ye yol göstermeye devam edecektir. Buralardan daha çok şey öğrenmeye de gereksinmemiz olduğu ise ayrıca açıktır…
7 Haziran Genel Seçimlerinden, Amerikancı dinci faşist AKP (ve saraydaki elebaşısı) ağır bir yenilgi alarak çıkmıştır. AKP birinci parti konumunu korusa da, yüzde 9’luk gibi ciddi bir oy kaybıyla seçimlerin asıl mağlubudur. Halklar, başta da Kürt halkı Erdoğan’ı ve partisini cezalandırmıştır. AKP hiçbir ilde oylarını artıramadığı gibi her yerde de oy kaybına uğramıştır. 7 Haziran seçim sonuçları Erdoğan için çok ağır bir hezimet olmuştur. HDP’yi baraj altı bırakıp HDP’nin hakkı olan milletvekillerine el koyarak tek başına iktidar olmayı hedefleyen haramzade, bu kez bunu başaramamıştır ve üstüne de ağır bir tokat yemiştir. Şu an yezidbaşı eşekten düşmüş misali şok halinde, iktidarını kaybetme telaşı ve can havliyle, Diyarbakır’da sergilenen provokasyon ve katliam girişiminden de görüldüğü gibi, Kürdü Kürde kırdırma ve gerici-faşist iç savaş kışkırtıcılığı yapmakla meşgul…  HDP, Erdoğan’ın ipini çekeğini söylemişti, nitekim öyle de oldu. HDP, IŞİD/DAİŞ başının çökecek saltanatına en ağır darbeyi indirdi. Gezi/Haziran Ayaklanması’nın şiarında olduğu gibi “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”… Yenilgi ve hezimeti kabullenemeyen, saltanat hesapları bozulan Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid başı, Diyarbakır’da örgütlediği provokasyon ve katliam benzeri, hatta daha ağır kirli işler peşinde görülmektedir. HDP’nin, devrimci hareketin, kitlelerin bu bakımdan uyanık olması hayati önemdedir…
Seçimlerin ikinci mağlubu ise CHP’dir. CHP, yerinde bile sayamamıştır. CHP geçtik oylarını arttırmayı, 2011 genel seçimlerindeki oy oranını bile koruyamamıştır. “Ana muhalefet partisi”nin yüzde 1’lik oy kaybı bunun kanıtıdır. Dahası, 13 yıllık “ana muhalefet partisi” unvanı düşünüldüğünde, gerçekte söz konusu oy kaybı, CHP’nin başarısız olduğunu, burjuva ana muhalefet partisi işlevini yerine getiremediğini de göstermektedir. Elebaşı Erdoğan ve AKP, 13 yıllık iktidarı döneminde gerek “ana muhalefet partisi” olan CHP ile ve gerekse de MHP ile kedinin fareyle oynaması gibi oynaya gelmiştir. Proletarya ve halkların temel ve güncel talep ve mücadelelerine gözlerini kapayan CHP’nin başarısız olmasının anlaşılmayacak bir yanı da yoktur. Ayrıca eğer HDP seçim barajını aşamamış olsaydı, Erdoğan ve AKP’si, CHP ve MHP ile kedinin fareyle oynaması gibi oynamaya da devam edecekti.
MHP seçimlerden oylarını yüzde 3 kadar arttırarak çıkmıştır. Bir “uç kutup” olarak MHP’nin oylarını arttırması dikkat çekici ve tehlikeli bir duruma işaret etmektedir… MHP, politik özgürlüklerin amansız bir düşmanıdır ve Kürt sorununun da demokratik barışçıl çözümüne karşı mücadele eden ırkçı faşist bir partidir. Dolayısıyla MHP yelkenlerini, ırkçılık-şovenizm-milliyetçilik rüzgârı ile şişirmiştir. Bu bağıntıda en büyük yardımcısı da dinci faşist elebaşı Erdoğan ve AKP Hükümeti olmuştur. Bu bağlamda MHP’nin özel bir başarısından da bahsedilemez. MHP’ye giden oylar esas olarak AKP’den, kısmen de CHP’den gelmiştir.
Seçimlerin politik ve psikolojik galibi, HDP’dir. HDP seçimlerden zaferle çıkmıştır. Yeni dönemde Meclis’te de güç dengeleri üzerinde kesin bir baskı gücü haline geldiği/geleceği açıktır. HDP önüne çıkarılan tüm engelleri öz gücüne güvenerek, esnek, etkin, soğukkanlı, kararlı ve mücadeleci bir duruşla göğüsleyerek aşmasını bilmiştir. HDP’nin seçim zaferi ileri kitleler, halklar nezdinde büyük bir sevinç ve mutlulukla karşılanmıştır. Gezi’nin, Rojava’nın, Kobani’in enerji ve dinamizmine de yaslanan HDP, halklar nezdinde öz gücüne güven ve umudu, daha büyük mücadelelere hazırlık ve yönelimi ivmelemiştir… Ayrıca komşumuz Yunanistan’daki işçi ve emekçilerin mücadeleci gücü ve seçimlerden çıkardığı ilerici sol seçenek de Türkiye’ye, HDP’nin seçim zaferine moral gücü desteği sağlamıştır. HDP yalnızca Kürdistan’da değil tüm Türkiye çapında oylarını önemli ölçüde yükseltmeyi başarmıştır. HDP dar anlamda bir Kürt partisi değil artık bir “Türkiye partisi”dir, Türkiye ve Kürdistan partisidir…
Politika güçle yapılır. Politik gündem güçle belirlenir. Gücü açığa çıkarmak ve büyütmek somut tarihsel koşulların biriktirdiği ve çözümünü dayattığı ya da çözümünü bir zorunluluk, gereklilik olarak toplumun önüne getirdiği gündemleşmiş gerçekler üzerinden politika yapmakla gerçekleşir… HDK, özellikle de giderek HDP gerçeği ve deneyimi bu olguyu çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır. Demokratik halkçı karaktere sahip ve halkların kardeşliği projesi olan HDP’nin politik başarısının arkasında da kabaca bu gerçek yatmaktadır. Bu proje ve pratikle, HDP, gündem belirleyen, güç üreten, geniş kitlelere seslenebilen ve giden, politik özgürlük kavgasının önünü açan etkin bir politik güç haline gelebilmiştir. Politikada bir çekim merkezine dönüşerek, geniş kitlelere güven verebilmiş, geniş bir sempati dalgası yaratabilmiş ve yüzde 13’ü aşkın bir oy alabilmiştir. Üstelik henüz yeni kurulmuş olduğu halde. Elinde sınırlı imkânlar olduğu halde. Üstüne üslük azgın bir faşist kuşatma, baskı, saldırganlıkla dövüldüğü halde…
CHP’nin, MHP’nin, AKP’nin tabanında bile nispeten geniş bir şekilde ortaya çıkmış olan Demirtaş sempatisinin asıl nedeni Demirtaş’ın başarılı bir demagog, bir “jön” ya da “popstar” olması değil, bu topraklarda gericiliğin etkisi altında olan kitlelerin bile içgüdüsel, bilinçsiz, yarı-bilinçli olarak, son derece çarpık da olsa, hissettiği adalet, eşitlik, özgürlük istem ve sezgidir. Bu bağlamda Demirtaşın sadeliği, güler yüzlülüğü, alçak gönüllülüğü, içtenliği, dürüstlüğü, pratik zekâsı, zekice esprileri, “içimizden birisi” etkisi, gençliği, enerjisi vb. önemli olmakla birlikte esas nedeni oluşturmamaktadır. İlerici kitlelerden gericiliğin, faşizmin etkisinde olan kitlelere kadar en geniş halk kitleleri, narsist, egoist, megolaman, bencil, hep bana hep bana diyen, iktidar düşkünü, kariyerist, entrikacı, içten pazarlıkçı, içi başka dışı başka, kibirli, duvar suratlı ya da sahte alçak gönüllük vb. taklidi yapan “önder”leri, yöneticileri sevmez aslında. Aslında bu, bin yılların kültürüdür ya da kökleri çok gerilere dayanan, komünal topluma uzanan ve insanlığın tarihsel hafızasından silinememiş ve emekçilerin, emekçi karakteri ile birleşmiş, en fazla da emekçi kitleler içerisinde yaşayabilen değerlerdir. Sınıflı hiyerarşik düzenin 10 bin yılı aşan tarihine karşın, bu kültür, ahlak anlayışı, moral değerler her şeye karşın en fazla da emekçi sınıf ve tabakalar içerisinde yaşamaya devam etmektedir…
7 Haziran Genel Seçimleri’nde Öcalan ile dinci faşist elebaşı Erdoğan’da somutlaşan iradeler savaşında kazanan Öcalan, kaybeden ise Erdoğan olmuştur…
Anayasanın çizdiği sınırları küstahça hiçe sayma pahasına bütün devlet imkânlarını, yandaş sermaye ve medyayı, AKP’nin elindeki belediyeleri, Dinayeti ve camileri, sayısız tarikatı,  rüşvet ve yolsuzlukla oluşturduğu gizli fonları seferber ederek sınırsız bir saldırganlıkla “Türk Tipi Başkanlık Rejimi” ve AKP için seçim çalışması yürüten Erdoğan, seçimlerin en ağır yenileni olmuştur. Seçimleri “Başkanlık” rejimi için bir referanduma çeviren dinci faşist elebaşı, başta Kürt halkı olmak üzere halklar tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Zat-ı muhteremin bu “heves”i kursağında kalmıştır.
Genel seçimden en büyük başarısızlıkla çıkan parti AKP ve “lider”i Davutoğlu; en büyük başarıyla çıkan parti ise HDP, HDP’nin kolektif liderliği ve lideri Demirtaş olmuştur. HDP Türkiye’nin her yerinde oy oranını arttırmıştır. Yalnızca Kürdistan’da değil, Batıda da, başta metropoller olmak üzere Türkiye’nin her yerinde arttırmıştır. Böylece bir “Türkiye partisi” olmayı büyük bir oranda başarmıştır. 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından görülebileceği gibi her türlü iftiraya ve teröre rağmen HDP, siyasal ve toplumsal meşruiyetini bileğinin hakkıyla koparıp almıştır ya da kazanmıştır. Seçimlerden başarıyla çıkan HDP, bugün, daha büyük bir politik güç olarak Türkiye, Kürdistan, Orta doğu’da politik güç dengeleri üzerinde etkin olabilecek bir politik kuvvet olarak her düzeyde derinlemesine ve genişlemesine gelişip güçlenmeye bakacaktır. Bunun için koşullar dünle kıyaslanmayacak kadar da elverişli…
Türkiye, Kürdistan ve “Genişletilmiş Ortadoğu”nun temel tarihsel ve güncel politik sorunu politik özgürlüklerin kazanılması sorunudur… Türkiye ve Kürdistan’da gerçekleşen 7 Haziran seçimlerinin deneyimleri de bu tarihsel ve politik gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye ve Kürdistan’da politik özgürlük sorunu daha keskin bir şekilde ortaya çıkarak çözümünü dayatmıştır ve dayatmaya da devam edecektir. 7 Haziran muharebesi, politik özgürlük kavgasının sadece bir evresidir… Emperyalizme bağımlılık ilişkileri, işbirlikçi Türk egemen sınıflarının egemenliği ve bu egemenliğin ana dayanağı olan faşist diktatörlük (devlet) antiemperyalist demokratik halkçı bir devrimle yıkılmadan (devrimimizin ilk adımı) temel politik özgürlüklerin kazanılamayacağı açıktır… HDP, HDP’nin seçim zaferi tamda bu kavgada politik mücadelenin önünü açan, proletarya ve halkların mevzilerini büyüten, politik eğitim ve mücadelesini geliştiren bir araçtır sadece ama gerekli, zorunlu, geliştirici, önemli bir araç… Öyle sosyal şoven çevrelerin sözde proletarya, sosyalizm vs. adına burun büktüğü, hor görülecek vb. bir araç değil. HDP’nin başarısının bir kez daha ve daha geniş bir şekilde açığa çıkardığı gibi barış (ve politik özgürlük) talebiyle, barış talebinin öne çıktığı bir mücadele ile; sömürgeci faşist diktatörlükle işçi sınıfı ve emekçiler, halklar, ezilenler arasındaki çelişkiyi büyütmek, büyüterek politik özgürlük ve devrim kavgasını geliştirmek tümüyle olanaklıdır…
7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından görülebileceği gibi, dinci faşist elebaşı ve AKP artık istediği gibi at oynatamayacaktır. Yalnızca AKP değil, parlamentoda yer alan öteki burjuva gerici ve faşist partiler için de geçerlidir bu. Yalnızca bu kadar da değil, mecliste kurulacak koalisyon hükümetleri için de bu geçerli olacaktır. Çünkü karşılarında proletarya ve halkların büyüyen mücadelesi ve onun en önemli dinamiklerinden birisi olarak HDP olacaktır. HDP parlamentoda hakların mücadeleci sesi ve gücü olarak kendisini enerjik bir tarzda ortaya koyacaktır. Ki HDP’nin mücadele ve etki gücü kudretini salt legal ve parlamenter mücadeleden alan bir güç değildir. Aksine, arkasında, örgütlü ilerici demokratik ve devrimci dinamik ve kuvvetler bulunmaktadır. Meşru mücadele dinamiği ve alanına dayanmaktadır. Geride kalan sürecin deneyimlerinden de görülebileceği gibi, sokağın gücü, dağın gücü, etkisi Ortadoğu çapında hissedilen yurtsever hareketin gücü, milyonların gücü bulunmaktadır. Açık ki, HDP, parlamento dışı ve içi mücadelenin bileşiminden ve sentezinden kudretini alarak mücadelesini büyütecektir…
DEVAM EDECEK