26 Nisan 2016 Salı

SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM II. BÖLÜM



SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM
                 II. BÖLÜM
“Soru yalnızca şu şekilde durabilir: burjuva ideolojisi mi, sosyalist ideoloji mi. İkisinin ortası yoktur... Bu nedenle, sosyalist ideolojiyi her türlü küçümseme, ona her sırt çeviriş, aynı zamanda burjuva ideolojisini güçlendirmektir.” (Lenin)
Bu olgu, dün olduğu gibi bugün de geçerli, yol göstermeye devam eden tarihsel bir gerçeği, sınıfsal ve ideolojik bir gerçeği dile getirmektedir. Bu olgu, “yöntem” tartışmaları ve “yöntem”in ardına gizlenerek Marksizm-Leninizm’e karşı
yapılan salvo atışları için özellikle geçerlidir. Dünya çapında yaşanan ideolojik kargaşa ve bunalım kullanılarak, tarihsel ideolojik-siyasi bölünmeler ve mücadeleler sınıfsal-ideolojik karakterinden koparılarak, çarpıtılarak, sömürülerek yapılan manipülasyonlar çarpıcı bir şekilde Marksist Leninist Komünist saflarda burjuva, küçük burjuva ideolojisinin gelişip güçlenmesine, onun kendi öz sınıfsal, ideolojik ve tarihsel temellerinden ve çerçevesinden çıkarılmasına, başka bir şey haline, post-Marksist, Troçkist bir “şey” haline getirilmesine hizmet etmektedir. Bunun bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılıyor olması, son tahlilde bir şeyi değiştirmiyor. Düşünce ve mücadelelerin kendi nesnel bir mantığı vardır ve ya sosyalist ideolojiyi ya da burjuva ideolojisini temsil eder ve güçlendirir. Marksizm-Leninizm’e ve UKH’ya karşı “yöntem” kamuflajına bürünmüş olarak salvo atışları yapan küçük burjuva zihniyet, diyalektik ve tarihsel materyalizmi temsil etme adına diyalektiğin yerine metafiziği, materyalizmin yerine idealizmi geçirerek, duruma göre düalizme sığınarak üstelik arsızca ideolojik saldırılarını gerçekleştirmektedir.
Hatırlatmak bile gereksizdir ki, sınıflar üstü bir yöntem ve ideoloji yoktur. İdeolojiler, ideolojik bölünmeler, ideolojik mücadeleler kapitalizmle sosyalizm, proletarya ile burjuvazi arasındaki nesnel tarihsel bölünme ve mücadeleleri yansıtır. Bu mücadeleler, burjuva ideolojisi ile sosyalist ideoloji (Marksizm-Leninizm) arasındaki mücadele ve saflaşmayı ifade eder ve etmektedir. Lenin’in dediği gibi, orta bir yol, bir üçüncü yol yoktur; küçük burjuvazi de, adı üstünde burjuvazinin küçüğü olarak, küçük burjuva ideolojisi olarak burjuva ideolojisinin bir biçimidir… Bu, güncel olarak Marksist Leninist Komünist Hareket’te de sürmekte olan ideolojik saflaşma ve mücadeleler bakımından da keskin bir şekilde geçerlidir. Doğası gereği bu saflaşma ve mücadeleler uluslararası karaktere sahiptir; dünya proleter devriminin uluslararası karakteri bu mücadeleleri de belirleyip şekillendirmektedir.
Demagojik olan şu: Sorunu doğrudan incelemek, somut verileriyle ortaya koyarak tartışmak yerine, yöntem adına, propagandatif, ajitatif, manipülatif yöntemlerle Marksizm-Leninizm’i, UKH’yı, Marksist Leninist Komünist Hareketi kanıtsız, tanıksız, belgesiz anti-diyalektik, anti-materyalist, anti-tarihsel materyalist olmakla, “mezhepçi Marksist” olmakla itham edeceksin. O arada, yine somut verilere, incelemelere dayanmadan, ortalığa, içeriğinden, gerçeğinden koparılarak baştanbaşa çarpıtılmış sözde Marksist yorumların eşliğinde birkaç alıntı serpiştirerek sözde eleştiriler yapacaksın ve bunu da diyalektik materyalizm, tarihsel materyalizm, diyalektik yöntem olarak pazarlayacaksın. Bu olmaz işte!
Diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm, Marksizm-Leninizm’in felsefi temelleridir. Diyalektik ve tarihsel materyalizm, doğanın, toplumun, düşüncenin genel hareket yasalarını inceleme, bilince çıkarma yöntemidir. Burada, hareket halindeki dinamik gerçeği, (maddi nesnel gerçeği) bilimsel olarak inceleme, soyutlama başköşede oturur. Ve somut koşulların somut tahlili Marksizm-Leninizm’in yaşayan ruhudur. Hem bunu yapmayacaksın, hem de arsızca UKH’yı ve Marksist Leninist Komünist Hareket’i gayri-diyalektik, gayri-materyalist vs. ilan edecek, eklektik manevralarla lafazanlık yapacaksın bunu da Marks’ın felsefesi ve yöntemi olarak lanse edeceksin. Bu yöntem ve tarz, Marksizm-Leninizm’den kopuşun, ideolojik yabancılaşmanın, ideolojik çürümenin çarpıcı bir ifadesidir. Bu aynı zamanda bir tartışmanın, ideolojik mücadelenin nasıl yürütülmemesi gerektiğinin de çarpıcı kanıtıdır.
Bir sorunu ele almak ve tartışmak mı istiyorsun, yöntem üzerine demagoji ve manipülasyon yapmak yerine şu Marksist-Leninist yönteme sadık kalacaksın:
“Marks’ın yöntemi, her şeyden önce, her dönemin kendi kesin ve somut koşulları altında o tarihsel sürecin nesnel içeriğini layıkıyla değerlendirmektir, buradaki amaç, öncelikle, söz konusu somut koşulları altında mümkün olan ilerlemenin kaynağında hangi sınıfın hareketi olduğunu anlamaktır.” (Lenin, F. ENGELS, s. 83, iLa., Agora kitaplığı)
Biliyoruz ki görüngülerle onun temelinde yatan şey birebir çakışmaz. Burada asıl sorun, şeyleri, süreçleri yöneten ve derinde yatan yasaları, ana dinamikleri bilince çıkarmaktır; bu yöntem “sosyalizmin Sorunları”nın incelenmesi ve somut olarak tartışılması için de aynen geçerlidir. Marks’ın dediği gibi, “Dış görünüş ile şeylerin özü eğer doğrudan doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” (Marks) Malını pazarlayan açıkgöz tüccar gibi davranarak aynı anda düalizme, idealizme, pozitivizme, septisizme, metafiziğe, diyalektiğe vs. yaslanarak/sığınarak ilkeli bir ideolojik mücadele yürütemezsiniz. Bu, ideolojik karmaşayı büyütme, oportünizme has kuşkuculuğu kışkırtma, dikkatleri asıl sorunlardan ve ana içeriklerinden kopararak hedef şaşırtma, Marksizm-Leninizm’i ve Hareket’i gözden düşürme yönelimini ifade etmektedir sadece. Ama bu, tasfiyeci oportünizmin zayıflığını, tutarsızlığını, demagojik karakterini, belirsizliğini, öz güvenden yoksun olduğunu vs. gösterir sadece.
O halde bilim, bilimsel yöntem adına yapılması gereken şey, “şey”i ya da “şeyler”i Lenin’in ifade ettiği Marks’ın yöntemiyle incelemek, ortaya koymak ve böylece sosyalizmin o zengin ve koskoca tarihinin derslerini çıkarmak için tartışmak olmalıdır. Hem bunu yapma, hem “devrimci Marksist” (yani Troçkist)lerin bilinen cılkı çıkmış sözde teori ve tezlerini Troçki’yi, Troçkistleri (sözgelimi “Marksist Tutum” çevresi gibi çevreleri) anmadan propaganda yapmaya yönel, hem de UKH’yı ve Hareketimizi ucuz mu ucuz yoldan “maddi gerçeği incelememekle”, idealizmle, falan filan “mezhepçi Marksizm”le vs. suçla. Yani baskının basanındır taktiğini, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkma taktiğini izle! Bu, bunu yapan zihniyetin, zihniyetlerin zayıflıklarının bilincinde olduklarını, amaçlarının üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu gösterir sadece; ama bu, aynı zamanda Marksizm-Leninizm’den kopuşulduğu gerçeğini de ortaya koyar ve koymaktadır.
Yöntem üzerine ilkesiz, tasfiyeci oportünist manevralar yapmak, Marksizm-Leninizm’in yerine post-Marksizmi, Troçkizm’i (“devrimci Marksist”!), orta yolculuğu geçirmek yerine Marks’a, Lenin’e, Marksizm-Leninizm’in yöntemine bağlı kalmak yolunu şaşırmışları belki kendisine getirir. Bakın Lenin ne diyor:
.“Toplum bilimindeki bir sorunda en güvenilir şey ve bu soruna gerçekten de doğru bir biçimde yaklaşmak alışkanlığı elde etmek için ve insanın bir yığın ayrıntılar içerisinde ya da birbiriyle çatışan çok değişik düşünce içerisinde kaybolmasını önlemek için en çok gerekli olan şey – eğer bu soruna bilimsel bir biçimde yaklaşmak istiyorsak en önemli şey, her sorunu bu verilen olayın tarihi içinde nasıl ortaya çıktığı ve gelişimindeki belli başlı aşamaların neler olduğu açısından incelemek, bugün ulaştığı durumu incelemektir, temelinde yatan tarihsel bağlarını unutmamaktır.” (Swerdlov Üniversitesi’nde verdiği “Devlet” konulu konuşmasından)
Dolayısıyla Marksist Leninist komünistlerin tartışmaların gidiş sürecine doğru bir tarzda müdahale ederek kendilerini ortaya koyması yaşamsal önemdedir. Keyfi, demagojik, tasfiyeci-yıkıcı manipülasyon ve yönelimin zararlarını önlemenin yolu da buradan geçmektedir. Fikir ayrılıklarını tartışma adı altında tartışılan şey, Marksizm-Leninizm’in temelleri, esaslarıdır. Komünist Hareketin varlığıdır, varlık hakkıdır; açıkça ona reddiye yazılıyor, söz konusu manevralar da bu gerçeğin ifadesidir. Tarihi ve Hareketi “ideolojisizleştirme”ye karşı, ısrarla, “Bir marksist, sınıflar arası ilişkilerin tahlilinde gerçek zemini terk etmemelidir.”. Dolayısıyla ortaya çıkan sapmanın, teoriye, tarihimize ve yapıya yabancılaşmış yönelimin sınıfsal karakterini ısrarla ortaya koymak gerekir. Biliyoruz ki, bu zihniyet ve yönelim Lenin’in her salise bizlere yol göstermesi gereken şu temel yönteminden de açıkça kopuşmuştur: “Ama bir marksist, bir durumu değerlendirmek için, olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder.” (Lenin) Bilimsel yöntemin, Marksizm-Leninizm’in yerine Troçkizm’i, post-modernizm’i ve post-Marksizmi geçiren zihniyetlerin gerçeğin yerine kurgusal yöntem ve perspektifin esiri haline gelmesi kaçınılmazdır. Tanık olduğumuz şey, tamda budur.Marksizm, bizi, sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar.” (Lenin) Yolunu şaşırmışların Marksizm-Leninizm’den koptukları açıktır.
Söz konusu yabancılaşma ve kopuşun sonucudur ki gerçekler tersyüz edilerek ya da çarpıtılarak, üstelik fütursuzca, SSCB’de ve sosyalist kampta kapitalizmin yeni tipte tasfiyesi olgusunun, kapitalist/revizyonist kampın dağılışı olgusunun incelenmediği, diyalektik ve tarihsel materyalizme dayalı bir izahı yapılmadığı ileri sürülebilmektedir. İleri sürülmektedir, çünkü eklektisizmde, yavanlıkta, Marksizm-Leninizm’e, Stalin ve sosyalist inşa sürecine, III. Enternasyonal’e, UKH’ya ve Enver Hoca’ya düşmanlıkta sınır tanımayan, varlık koşulu “Stalinizm” düşmanlığı olan Troçkizm’e ve post-Marksizme çağrılıyor Marksist-Leninist Komünist Hareket! Ve bu gerici çağrı ve ideolojik savaşımda Troçkizm’in ve post-Marksizmin yöntemleri ve ideolojik motivasyonları da pazarlama teknikleri ve ideolojik saldırı aracı olarak kullanılıyor. Kuşkusuz ki söz konusu ideolojik-siyasi tasfiyecilik salt Troçkizm kılığıyla da karşımıza çıkmıyor, orta yolcu oportünizmin teorik ve tarihsel olarak kutsanması da bu sapma ve yönelimlerden biri olarak teoriye, tarihe, Hareket’e karşı savaşıyor. Tasfiyeci oportünizm; Troçkizm, post-Marksizm, orta yolculuk, bürokratik elitizm, önder kültü yaratma, mutlak iktidar tekeli kurma (bütün iyiliğinin, güzelliğin, başarının, doğrunun kaynağı “stratejik önderlik”, bütün hataların, zaafların, geriliklerin, kötülüklerin kaynağı “taktik önderlikler” trajikomikliği ve bu amaçla her şeyi fütursuzca araçsallaştırma) biçimlerinde ortaya çıkarak birbirinden besleniyor, enternasyonal proletaryanın varlık hakkına karşı savaşıyor ve savaşmaya devam edecektir. Ve bu, zaten uzun yıllardan beri yapılmaktadır da; üstelik ilkesizce, liberalizm ve sekterizmin iç içe geçmesiyle, komünist açıklık ve yoldaşça güven ilkelerinin dinamitlenerek yıkılmasıyla, komünist yasallığın (resmi görüşlerin ve tüzüğün) fütursuzca çiğnenmesiyle, Birlik Devrimi’nin zihniyetinin çiğnenmesiyle, sık sık Marksist-Leninist görüşlere ambargonun uygulanmasının eşliğinde üstelik.
Şunlar, üstünün örtülmesi olanaklı olmayan geçeklerimizin bir yanıdır: Hareketin yüzeyselleşmesi, nitelik kaybı; teorinin, teorik çalışmanın ağır bir şekilde ihmal edilmesi ve giderek yön kaybını ifade eden sözde düşüncelerin ve pratik yönelimin yayılması. “İdeolojisizleştirme”, sorunların büyüyerek zamanla niteliğimiz üzerinde daha yıkıcı yıpranmalar yaratması.  Bu tablonun, zaman zaman gösterilen, kısa erimli ve geçici, taktiksel başarılarla örtülmesi, günlük çalışmayla program arasındaki bağın alabildiğine zayıflaması. Teori ile pratiğin birliğine dayanan bir çalışma tarzın geliştirilmemesi, idare-i maslahatçılığa kemikleşmiş tutsaklık. Stratejik doğrultunun esaslı bir tarzda bir yana itilmesi, anı, dönemi kurtarmayla belirlenen “öncülük-önderlik” tarzı. Sınıftan ve geniş kitlelerden kopuşun, gerçek bir kitle çalışmasının yürütülememesinin çarpıcı hale gelmesi. Yasadışı temelin kapsamlı zayıflaması, açık ve kesin legalizmin gelişip nitelik yitimini güçlendirmesi vb. vb.
İşte bu tablo, süslenerek-püslenerek “parti tarzı” olarak lanse edildi. Süreçlerde diktatörlüğün ağır darbeleri de bu tabloyla iç içe geçerek durumu daha da ağırlaştırdı ve tüm bunların ne hesabı verildi ne de ilkeli bir tarzda hesabı sorulup dersleri pratik-politik bir silaha çevrilebildi. Bugün Hareketi kuşatmaya almış ya da almaya çalışan oportünizm ve inkarcılık, tasfiyeci revizyonizm için bu tablonun bereketli bir toprak olduğu açıktır… Yani saçma sapan, Marksizm-Leninizm’i ret ve inkâr eden düşünceler durup dururken ya da boşu boşuna gelişmedi; sorunun kısmi ve rastlantısal olmadığı, yapısal ve tarihsel zaaflarla bağlı olduğu açıktır…
Tekrar konuya doğrudan dönecek olursak; burada söz konusu olan şey, UKH’nın ve Marksist Leninist Komünist Hareket’in öncelleri de dahil yaptıkları çalışmaların yetersizlikleri, zaafları, eksiklikleri, sorunu aydınlatmada vb. yetersiz kaldıkları noktalar üzerinden eleştiri ve tartışma değil, aksine, söz konusu olan şey, tamda Marksizm-Leninizm’e aykırı bir cepheden tarihsel kazanım ve birikimlere reddiye yazılarak oportünizm ve inkarcılığın baş kaldırışıdır. Üstelik yenilik adına, teorik yenilenme, yeni açılımlar adına, dogmatizme karşı mücadele vs. vb. adına ileri sürülen şeylerde de yenilik ve açılım denecek bir şey de yok, aksine, biline gelinen eski, eskimiş, cılkı çıkmış, tarihin çöp tenekesine atılmış ve bir dizi revizyonist, oportünist, reformist, Troçkist akımın öteden beri savuna geldiği şeylerdir. Ama tasfiyecilik, inkarcı oportünizm bunları “yeni açılım”, “teorik zenginleşme” vs. olarak sunabilmekte ve bir etki gücü de yaratabilmektedir.
Hemen ekleyelim: UKH, sosyalizmin yenilgilerini, revizyonist/kapitalist kampın çöküşlerini ne salt bireylerle ne de komplolarla izah etti; bu sözde iddialar aynı oportünist çarpıtma ve demagojinin unsurlarından bir kısmıdır sadece.
Bu noktayı geçmeden vurgulamak isteriz: Biz kendi payımıza Marksizm-Leninizm’in ışığında, temel bir çıkış olarak, UKH’nın ve sosyalizmin tarihini eleştirel inceleyerek düşüncelerimizi bütünsel bir perspektiften “SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler” başlığını taşıyan kitabımızda ortaya koyduk. Bu kitapta, gerek Stalin’in önderliği sürecinde, gerekse de 1956 dönemecinden sonraki süreçte Enver Hoca ve AEP dâhil UKH’nın (ve önceller de dâhil Birlik Devrimi’nden bu yana geçen süreçte Hareketimizin) görebildiğimiz hata ve zaaflarını, eksikliklerini ortaya koyduk. Bu çalışma, aynı zamanda kendimiz bakımından bir özeleştiriyi ifade etmektedir. Bu çalışmada, tarihsel bakımdan sorunların aydınlatılmasına önemli katkısı olan parti ve önderlerin katkılarını da aynı zamanda bir boyun borcu olarak açık-seçik belirttik. Geçmişten geleceğe çıkarılacak dersleri özetledik. Keza aynı şekilde, Troçkizm, orta yolculuk dâhil, bir dizi akımın eleştirisini kapsamlı bir şekilde gerçekleştirdik. Ve bu çalışmamızın da üstü örtülmesine, sessizlikle boğulmasına karşın, sonunda gün ışığına çıkarılarak kamuoyuna sunulabildi. Sorunun bu yanı elbette ki gelecekte daha iyi görülecektir. Bu çalışma ve kitap, önceller de dâhil Hareketimizin oturduğu Marksist Leninist tarihsel çizginin eleştirel değerlendirilmesiyle, zenginleştirme çabasıyla birlikte onun eleştirel komünist savunulmasını da temsil etmektedir.
Zamanında ele alınmayan (ki bu bir sonuçtur), olağanüstü kesintilerle ilerleyebilen ve çözülemeyen sorunların kartopu gibi büyüyerek daha derin ve kapsamlı yıpranmalara vb. yol açması kaçınılmazdır ve bu, her sorunda böyledir. Bugün yeniden gündemleştirilerek tartışılan sorunlara yanıtlar tarafımızdan daha önce ortaya konulmuştur. Doğal olarak bu çalışmalarımız eksiksiz olmaktan uzaktır. Kuşkusuz ki bu kapsamdaki sorunların mutlaka daha kapsamlı ve derin bir şekilde ele alınması, kolektif akılla geliştirilmesi gerekmektedir ve gerekecektir. Bu sorunlar gelişecek kavrayış, ortaya çıkacak yeni verilerle incelenerek geliştirmelidir.
Tasfiyeci, inkarcı oportünizm, gerek Türkiye’de gerekse de uluslararası alanda öteden beri  (siz dönemeci 1956 olarak alınız) ileri sürüle gelen şu propagandaya da sarılmaktadır: Koca SSCB’nin, Doğu bloğunun sosyalizmden kopuşunu, sonra yıkılışını kötü adam Kruşçev’le, Gorbaçov’la izah ediyorsunuz. Yani Kruşçev vb.leri Stalin’in ölümünün üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra önceden karar vermiş oldukları kapitalizme geri dönüş şeytani planını mı uygulamaya başladı! Bu olacak şey mi yani, vb.
Evet, tarih, tarihsel dönemeçler, toplumsal süreçler bireylerle, Erol Taş’larla, komplocu zihniyetlerle, kurgularla, iyi niyet ya da kötü niyetle(lerle) vs. izah edilemez. Aksine, tarih, tarihsel dönemeçler, tarihsel gelişmenin toplumsal biçimleri toplumsal maddi gerçeğin incelenmesiyle bilince çıkarılır… Tarihte bireyin, öznenin rolü ancak bu temel tarihsel gerçekle bağlıysa doğru olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla SSCB’de kapitalizmin restorasyonu somut tarihsel nesnel gerçekten koparılarak, bireylerle, kötü adam Kruşçev’le vb. açıklanamaz. En nihayetinde rolü ne olursa olsun Kruşçevler de somut tarihsel gelişmenin ürünüdürler… Tarihin bireylerle, kahramanlarla, niyetlerle, kurgularla “analizi” felsefi idealizmdir, burjuva sosyolojisinin işidir. Tarih, “saf akıl”ın, “mutlak ide”nin, “stratejik önder”lerin, Tanrısal iradenin, megaloman, kendi narsizmlerinde, egoizmlerinde boğulan üstün “etkin birey”lerin ürünü olmamıştır ve olmayacaktır da.
Fakat sorunun bu şekilde ortaya konulması ve sorulaştırılması ve ortama sorulması hileli bir yöntemdir; sadece ve sadece gerçeğin çarpıtılmasına, amacı belli olan manipülasyona, demagojiye hizmet eder, etmektedir. Marksizm-Leninizm donanımı zayıf, UKH’nın tarihini, bu tarihteki saflaşmalar ve mücadeleler hakkında fazla bilgisi ya da donanımı olmayan ya da donanımı zayıf olan kesimleri etkilemeye dönük bir manevradan ibarettir bu vb. sorular. Bu soruda dile gelen şey, tipik bir oportünizmdir, oportünist yöntemlerle oportünizme güç devşirmek hedefidir. Ancak sadece bu değil, bol bol diyalektik materyalizmden, tarihsel materyalizmden bahseden, UKH’yı ve Hareketimizi gayri-diyalektik, gayri-tarihsel materyalist, mezhepçi vs. lanse eden küçük burjuva zihniyetin bir dizi şeyin yanı sıra Kruşçevleri, modern revizyonist karşı devrimi, yeni tip burjuvaziyi, kapitalizmin restorasyonunu, revizyonist/kapitalist sistem ve kamp gerçeğini gizleme, masum göstermenin yanı sıra, diyalektik ve tarihsel materyalizmden koptuğunu örtüleme amacını da güdüyor. Nasıl mı, hep birlikte görelim:
 Önce bir hatırlatma; Kruşçevizmin, Kruşçevci karşı devrimin somut bir tarihsel süreç olarak doğuşu ve gelişmesi, içerisinden geçtiği dönemeçler; onu var eden nesnel ve öznel koşullar ilgili kitabımızda kapsamlı ve derinlikli bir tarzda çözümlenmiştir. Dolayısıyla sorunun bu yanına başlı başına girmeyeceğiz. Sorumlu okur bu gerçeği kitabımızda, bir ölçekte de bloğumuzda yayınlanmış olan yazılarımızdan izleyecektir.
Şimdi meseleye geçebiliriz.
Kimdir Kruşçev? SSCB’nin önder kadrolarından biri. Peki Kruşçev  (ve Kruşçevler) hep “kötü adam”lar mıydı? Kuşkusuz ki hayır. 1956 dönemciyle modern revizyonist (yeni tipte) karşı devrimi örgütleyenler bir dönem komünistti, sosyalizm davası için savaşan komünistlerdi. Peki, nasıl oldu da bunlar “kötü adamlar” haline geldi? Burada, daha önce Marksizm-Leninizm tarafından teorik olarak ortaya konmamış, daha önce yaşanmamış ve yaşanması da olanaklı olmayan yeni bir tarihsel deneyim ve dönüşümle karşı karşıyayız. Tarihte ilk defa Ekim devriminin zaferi ile sosyalist inşa sürecine girilmiştir. Dolayısıyla tarihte ilk kez yaşanmış olan şeylerden birisi de Kruşçevlerin doğuşu ve giderek yeni tipte bir karşı devrimi örgütleyerek kapitalizmi restore etmesidir. Teori de buradan hareketle zenginleştirilecek, geçmişten geleceğe gerekli dersler çıkarılarak ideolojik ve pratik bir donanıma ve savaş yeteneğine çevrilecektir. İşte Stalin ve SBKP’nin, Sovyet proletaryasının yaşadıkları maddi toplumsal süreç içerisinde baş göstererek gelişen bu yeni olguyu görememeleri; teorik ve pratik olarak kendilerini yenileyerek sosyalist inşayı güvenceye alamamaları onların en büyük zaafı oldu.
Geride hiçbir tarihsel tecrübenin olmadığı, dolayısıyla Marksist Leninist teorinin de ortaya koyamadığı yeni tipte tehlike ve ona karşı mücadele görevleri bilincinin yokluğu koşullarında; üstelik emperyalist kuşatma, içerde ve dışarıda olağanüstü zorluklar içerisinde, sosyalist bir kuruculuk süreci yaşadı SSCB. Tüm bu koşullar ve zorluklar içerisinde geri bir köylü ülkesinde, dünya proletaryası ve halkların mücadelesi ve desteğiyle bir düzine emperyalist devletin ülkeyi işgal etmesi kahramanca geri püskürtüldü. Devrilmiş gericiliğin ayaklanmaları (iç savaş süreci) bastırıldı. NEP gibi özgün bir deneyimden geçildi. Sosyalist ağır sanayi kuruldu. Tarımda ikinci bir Ekim devrimi örgütlendi ve sosyalist bir tarım kuruldu. 1950’lere gelindiğinde o geri köylü ülkesi, içerden ve dışarıdan yok edilmeye çalışılan SSCB, dünyanın ikinci büyük sanayi devi haline geldi. Kültürel bir devrim gerçekleşti. Faşist kamp Stalin ve SSCB önderliğinde yenilgiye uğratıldı. Korkunç ağır kayıplara karşın (ki sadece II. Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde 25 milyon, dile kolay: 25 milyon Sovyet vatandaşı şehit düştü; bunun 3 milyonu parti ve komsomol üyesidir!), Stalin önderliğindeki Sovyet proletaryası yalnızca dünyayı Hitler faşizminin önderliğindeki faşist kamptan kurtarmadı, aynı zamanda sosyalist bir kampın doğuşuna da başarıyla önderlik etti… Savaş nedeniyle ağır bir yıkıma ve kayba uğrayan SSCB, on milyonların fedakârca seferberliğiyle ülkeyi üstelik kısa sürede yeniden ayağa da kaldırmasını bildi. Tüm bu görkemli ve kahramanca başarılarla belirlenen söz konusu tarihsel sürecin içerisinde, SSCB proletaryası ve halklarının bağrından, inşa sürecinin içerisinde yetişen kuşaklar, parti, devlet, ekonomi, kültür alanlarında öne çıkan kesimler oldu; ki bu da sosyalist inşanın çok büyük başarı ve kazanımlarından biriydi.
Lenin ve Stalin, SBKP,  SSCB daima dünya proletaryası ve halklarının bütün mücadeleleri için esin kaynağı oldu; dünya devriminin zaferi için savaştı; dünya devriminin gelişimine eşsiz katkılar sundu. Bu açık ve kesindir. “Sol” maske giymiş burjuva propaganda ve psikolojik savaş bu gerçeklerin üstünü her zaman için örtemez ve örtememiştir de.
Tüm bu devasa mücadele ve inşa sürecinin içerisinde yeni tip bir küçük burjuvazi de gelişerek öne çıkmaya başladı. Bu küçük burjuvazi zamanla etkinleşmeye başladı… Söz konusu olan klasik küçük burjuvazi, klasik bürokrasi, klasik bürokratik çürüme değildi… Söz konusu olan şey, yeni tarihsel koşullarda, sosyalist inşanın bağrında ortaya çıkarak gelişen yeni tip bir tehlikeydi. Söz konusu olan şey, görkemli başarı ve kazanımların ve ağır bedellerin, zafer sarhoşluğunun gölgesinde ortaya çıkıp gelişen yeni tip bir küçük burjuvazinin, yeni tip bir bürokrasinin, yeni tip bir bürokratik çürümenin, kapitalizmden komünizme geçiş toplumu olan komünizmin alt evresi (sosyalizm) içerisinde adım adım gelişerek güçlenmesiydi. Böyle bir tehlike ve mücadele görevleri Marks ve Lenin tarafından ortaya koyulmamıştı Keza Lenin’in ortaya koyduğu, Stalin’in bağlı kaldığı “sosyalizmin zaferi” ve “kesin zaferi” teorisi de bu yeni tip tehlikeyi görecek ve anlayacak, mücadele edecek bir perspektife sahip değildi. Ve partinin bazı önemli ve giderek yapısallaşan zaafları da bu süreci ivmeledi… Giderek ortaya çıkan yeni tip küçük burjuvazi artan şekilde ayrılacaklar kazanmaya, giderek kastlaşmaya başladı…
İşte kabaca özetlemeye çalıştığımız bu süreç, bir dönem komünist olan ve sosyalizm davası için mücadele veren Kruşçev’i, Kruşçevleri yarattı, giderek öne çıkardı. Niceliksel birikimlerin/gelişmenin niteliksel dönüşümlere sıçraması doğanın ve toplumların gelişme yasalarından birisidir. Bu yasa, SSCB’de de yeni tip burjuvazinin ortaya çıkışında, yeni bir yoldan, yeni tip bir karşı devrimi gerçekleştirmesinde de ortaya çıktı. Bu sıçrama ve tarihsel politik dönemeç, 1956’dır; 20. parti kongresidir…
Kruşçevlerin şeytanlaşması süreci işte böyle bir süreç içerisinde gelişip şekillendi. 1956 dönemeci, yeni tip burjuvazinin kızıl maskeli olarak politik iktidarı tümden ele geçirerek zaferini ilan ettiği, programını, kapitalizmi yeniden inşa etme programını yürürlüğe koyduğu bir dönemeçtir. O masum gösterilen, o “Stalinizm”in mağduru gösterilen Kruşçev ve Kruşçevler, yani yeni tip burjuvazi dünya burjuvazisinin, emperyalist dünya sisteminin enerjik desteği ile (aynı zamanda rekabet içerisinde olarak) kapitalizmi yeniden inşa ettiler. Yalnız dünya burjuvazisi değil, yedeğindeki sayısız akım ve o arada Troçkist akımlar da bu karşı devrimci süreci ve dönüşümü zafer zafer çığlıklarıyla desteklediler; “eleştiri”leri, Kruşçevlerin ve ardıllarının yeterince “Stalincilikten kopuşmama”larına oldu; çünkü istedikleri tavizleri hemen ve doğrudan alamamıştılar vs.  
Bu bir tarihsel süreçtir. “Gelişme karşıtların mücadelesidir.” “Somut tarihsel durumda geçmişin ve geleceğin unsurları elbette iç içe geçer, iki yol kesişir.” (Lenin) Gelişme hem diyalektik hem de materyalist karaktere sahip bir gelişmedir. Tarihsel gelişme yeni bir deneyim ortaya çıkarmıştır. Açık ki eleştirel özümsenmesi gereken bir olguyla karşı karşıyayız. Teorik-ideolojik zenginleşmenin çıkış noktası da burasıdır…     
“Teorik açıdan, hiç kuşku yok ki, ki, kapitalizm ile komünizm arasında, bu her iki toplumsal ekonomi biçiminin özelliklerini ve niteliklerini birleştirmesi gereken belli bir geçiş dönemi uzanır. Bu geçiş dönemi, ölen kapitalizm ile doğan komünizm arasında -ya da bir başka deyişle, yenilmiş ama yok edilmemiş olan kapitalizm ile doğmuş ama henüz çok zayıf olan komünizm arasında- bir mücadele dönemi olmalıdır.” (Lenin)
Ve bu böyledir de. SSCB ve Sosyalist Kamp’ın deneyimleri ve dersleri de, ilk bir tarihsel deneyim olarak bunu kanıtlıyor. Bu deneyim, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin, sanılandan daha karmaşık, daha zengin biçimler alan ve alacak olan bir mücadele süreci olacağı da açıktır. Ve doğası gereği bu süreç, ulusal ve uluslarararası alanda kesintisiz bir devrim sürecidir; ilk zaferler nihai zaferler, ilk yenilgiler de nihai yenilgiler değildir…
“Fakat biz ütopist değiliz ve burjuva ‘argümanlar’ın gerçek değerini biliyoruz, geleneklerde eskinin izlerinin devrimden sonra belli bir süre yeninin embriyoları karşısında ağır basacağını da biliyoruz. Yeni henüz ortaya çıkmışsa, belli bir süre eski hep daha güçlü kalır, bu hep böyledir, gerek doğada gerekse de toplumsal yaşamda. Yeninin embriyolarının zayıf olmasıyla alay etmek, ucuz entelektüel kuşkuculuğu vb. şeyler, bütün bunlar aslında burjuvazinin proletaryaya karşı sınıf mücadelesinin yöntemleridir, sosyalizme karşı kapitalizmi savunmasıdır. Yenin embriyonlarını özenle incelemeli, onlara en büyük itinayı göstermeli, gelişimini tüm olanaklarla teşvik etmeli ve bu zayıf embriyonları ‘beslemeliyiz’.”(Seçme Eserler, Cilt 9, s. 474-475)
Bizim gelişme yolumuz budur, bu olmalıdır. Ve sosyalist kurucu süreçte eskinin yeninin içinde, yeni koşullara uyum sağlayarak, yeni bir biçimde ortaya çıkabileceğini, giderek yeniden hegemonyasını kurabileceğini ama ne olursa olsun, ki geçici yenilgiler de bu sürecin doğasında vardır, kapitalizmin yıkılışı, sosyalizm ve komünizmin zaferi kaçınılmazdır. Enternasyonal proletarya bunu başaracaktır.
Yukarıda üzerinde durduğumuz soruya birde şu açıdan bakalım, bakalım Kruşçev, Kruşçevler öyle sunulduğu gibi masum mu! Lanse edildiği gibi bütün iyi niyetleriyle sosyalizmin birikmiş sorunlarına yanıt verme arayışının temsilcileri miydi?
Böyle düşünenler, bu doğrultuda propaganda yapanlar, bu doğrultuda kuşku yaymaya çalışanlar, eğer burjuvazinin bilinçli sözcüleri değilse, diyalektikten, materyalizmden, tarihsel materyalizmden, sınıf mücadelesinden, sosyalizmden ya hiçbir şey öğrenmemişler ya da sadece ezberlemişlerdir demektir.
Neyi tartışıyoruz? Kruşçevleri. Yani bir dönem sosyalizmin önderleri olan, bir dönem sonra ise revizyonistleşen, yeni tip burjuvazinin temsilcileri haline gelen ve modern revizyonist karşı devrime önderlik eden Kruşçevleri…
Hep birlikte düşünelim o halde: Şu masum, hatta Stalin mağduru (!) şu Kruşçevlerin yeni tip burjuvazinin hareketi haline gelene kadar geride nasıl bir tarih var; kabaca hatırlayalım: Marksizm’in, Marksizm-Leninizm’in doğuşunun üzerinden yüz yılı aşkın bir süreç geçmiş. Marks-Engels döneminde Marksizm, Lenin döneminde Marksizm-Leninizm içerden ve dışarıdan burjuvazinin ve açık ya da gizli dostlarının azgın ve kesintisiz saldırılarına karşı müthiş bir mücadele vermiş. Ekim devrimiyle birlikte 3 devrim deneyiminden geçmiş; ardından emperyalist müdahale ve iç savaş sürecinden geçmiş; ardından sanayileşme, kolektifleşme sürecinden geçmiş; iki dünya savaşının yıkım ve deneylerinden geçmiş; sosyalist inşa sürecinde proletarya diktatörlüğünü yıkmaya, kaleyi içten ele geçirmeye çalışan başta Troçkizm olmak üzere bir dizi oportünist akımla yaman bir mücadele deneyinden geçmiş… Modern revizyonizmin ilk biçimi olan Titoizme’e karşı kararlı bir mücadele yürütülmüş… Ve iktidarda olan bir parti ve onların önderleri ve bu önderlerden bir kısmı, maddi ve toplumsal ön koşulları ortaya çıkmış, toplumsal havaya da güçlü bir şekilde sirayet etmiş olan yeni tip küçük burjuvazinin temsilcileri, böylesine büyük mücadelelerin deneyimlerini taşıyan bir sosyalist toplumda, Stalin’in ölümünün üzerinden 3 yıl geçtikten sonra yeni tip burjuva karşı devrimi örgütlüyor, iktidar tekelini ele geçiriyor, bu sürece karşı çıkan ya da karşı çıkabilecek dinamikleri eziyor, tasfiye ediyor vb. vb.
Peki bu tabloda, yani son derece uzun, karmaşık, sayısız biçimlere bürünmüş sert bir sınıf mücadelesi yürütmüş bir toplumda, sınıf bilinci son derece gelişkin bir yeni tip burjuvazi olmadan yeni tip burjuva karşı devrim ve restorasyon süreci örgütlenebilir mi! Proletarya diktatörlüğü koşullarında, özellikle de 30’lar sonrası bilinen mücadeleler sürecinin dersleriyle donanmış, partide önderlik düzeyinde görevler üstlenmiş ama çürümeye başlamış, Kruşçevlerin, daha Stalin hayattayken gizli planlar yapmasının, gizli tezgahlar çevirmesinin önünde ne engel olabilir ki? Neden bunu bu kadar garipsiyoruz acaba, evet neden!!! Biçimde komünist, özünde yeni tip burjuvazinin fiili olarak temsilcileri haline dönüşmüş olan ve bilinen tarihsel sürecin mücadele tecrübelerine sahip bu kesimin, yüzlerini açıktan gösterirlerse anında açığa çıkarılıp hesap sorulacağını bilen yeni tip burjuvazinin sınıf bilincini temsil eden Kruşçevlerin uygun zamanı beklemeleri, önlerinde en önemli son engel olarak duran Stalin’in ölmesiyle ya da öldürülmesiyle, önlerinin açılmasıyla kızıl maskeli burjuva bir karşı devrime yönelmelerinde ne gariplik var acaba? Neyin peşindesiniz?! Evet, bir kez daha, amacınız ne!!! Kimi aldatmaya çalışıyorsunuz? Kruşçevizm’in, Troçkizm’in taktiklerine karşı da uyanık durmak ve mücadele etmek her Marksist Leninist Komünistin yakıcı bir görevidir. Biz buna inanıyoruz.
DEVAM EDECEK
   




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder