11 Mayıs 2016 Çarşamba

MARKSİZM’DE PROLETER DEVRİM SORUNU II. BÖLÜM* Lenin’in Sorunu Ortaya Koyuş Tarzı:



MARKSİZM’DE PROLETER DEVRİM SORUNU
                      II. BÖLÜM*
   Lenin’in Sorunu Ortaya Koyuş Tarzı:
   19. yüzyıl, serbest rekabetçi kapitalizmin yükselişini sürdürdüğü yüzyıldır. 1860-70 yılları arası kesit serbest rekabetçi kapitalizmin zirvede olduğu yıllardır. 1873’de ekonomik krizin patlak vermesiyle birlikte tekellerin gelişme dönemi başlar. Böylece serbest rekabetçi kapitalizm gerilemeye, tekelci kapitalizm yükselmeye başlar. Ancak tekeller, henüz kapitalist ekonomik (ve politik) yaşamı belirleyecek unsur haline gelmemiştir. Bunun için tarih saatinin 20. yüzyılın başlangıç yıllarını çalması gerekiyordu. Nitekim, 1900-03 ekonomik krizi, serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme

 (emperyalizme) dönüştüğünü, serbest rekabetçi kapitalizmin gelişmesini tamamlayarak yerini tekelci kapitalizme bıraktığını kesin bir tarzda gösterdi.
   Emperyalizm çağına girilmesiyle birlikte bu yeni olgunun tahlil edilmesi, Marksist proleter devrim teorisinin zenginleştirilmesi için yeni sonuçlar çıkarılması, Marksizm’in yeni koşullara yanıt vermekten çıkan teorik önermelerinin aşılarak geliştirilmesi gerekiyordu. Bu görev, Marks ve Engels’in sadık ve yaratıcı öğrencisi, çağımızın en büyük Marksisti Lenin tarafından yerine getirildi. Lenin, Marksizm’in ilkelerine ve diyalektik materyalist yöntemine bağlı kalarak emperyalizm olgusunu inceledi ve Marksizm’in proleter devrim teorisini yeni bir tarzda yeniden şekillendirdi. Böylece O, haklı olarak, emperyalizm ve proleter devrimler çağının Marksizm’i olan Leninizm’in kurucusu, Ekim Devrimi’nin önderi, Marks ve Engels’ten sonra dünya proletaryasının önder ve öğretmeni olarak tarihteki yerini aldı.
   Lenin’in, Leninizm’in Marksist emperyalizm tahlilini ve proleter devrim teorisini şöyle özetleyebiliriz:
   Emperyalizm, kapitalizmin son aşaması, çürüyen ve can çekişen kapitalizmdir. Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. “Sermaye, uluslararası ve tekelci hale gelmiştir.” Tekeller, serbest rekabetten doğdu. Üretimdeki ve sermayedeki yoğunlaşma (ve merkezileşme) ekonomik yaşamda tekellerin egemenlik kurmasına yol açtı. Sanayi sermayesi banka sermayesi ile kaynaşarak mali sermaye temeli üzerinde mali oligarşiyi yarattı. Sermaye ihracı emperyalizmin temel özelliği olarak öne çıktı ve meta ihracını da harekete geçiren araç oldu. Emperyalizmle birlikte, yer küremizin bölüşümü tamamlandı. Böylece emperyalizm, emperyalist dünya sömürge tekeli çağını açtı. Artık bölüşülmüş dünyanın yeniden paylaşımının başlıca aracı, emperyalist genel savaşlardır. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı bu olgunun ürünüdür. “Emperyalist savaş, tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüşmesi olgusunu kuvvetlendirdi ve alabildiğine hızlandırdı.”
   Emperyalizm, kapitalizmin çelişki ve çatışmalarını son sınırına dek geliştirerek keskinleştirdi. Böylece proletaryanın burjuvaziye karşı sosyalist devrimleri; dünya proleter sosyalist devriminin yedeği haline gelen ezilen halkların ve ulusların emperyalizme karşı anti-emperyalist, demokratik ve ulusal kurtuluşçu devrimleri; emperyalist devletler ve mali sermaye grupları arasındaki dünya pazarlarının, hammadde kaynaklarının, sermaye ihraç alanları ve stratejik bölgelerin paylaşımı için emperyalist dünya savaşları kaçınılmaz hale geldi.
   Emperyalizmle birlikte kapitalist dünya pazarının oluşum süreci tamamlandı. Böylece emperyalizm döneminde tek tek ülkelerin ulusal ekonomileri emperyalist dünya ekonomi sisteminin birer bileşenine dönüştüler.
   Emperyalizm, proleter devrimin nesnel koşullarını dünya ölçeğinde eksiksiz bir biçimde oluşturdu. Böylece emperyalizm öncesi dönemde sadece “uygar ülkeler”e, kapitalizmin ve proletaryanın en fazla geliştiği ülkelere özgü olan bu koşullar, emperyalizmle birlikte en geri ülkelerde bile oluştu. Kapitalizm gelişmesinin son sınırına varmıştır. Onun emperyalizmden öte gidebileceği bir yer yoktur. Emperyalist kapitalizm, sosyalist devrimin ön günüdür. Çağımız kapitalizmin ölüm, sosyalizmin zaferi çağıdır. “Demokrasi ve sosyalizm davası denince yalnızca Avrupa’nın akla geldiği dönemler bir daha geri dönmemek üzere geçip gitmiştir.” Artık bu sorunlar, geri ülkelerde içinde olmak üzere tüm dünyanın gündemindedir.
   Ekonomik ve politik gelişmenin eşitsizliği yasası, kapitalizmin mutlak yasasıdır ama bu yasa emperyalizm aşamasında özellikle şiddetlenmiştir. Bu olgu, çağımızda devrimlerin emperyalizmin en zayıf halkasının ya da halkalarının kırılması yoluyla proleter devrimin zaferini olanaklı kılmaktadır. Bu zayıf halka ileri kapitalist bir ülke de olabilir, kapitalizmin az geliştiği ya da geri bir kapitalist ülke de olabilir. Çağımızda kural olan emperyalizmin en zayıf halkasının veya halkalarının kırılarak proleter devrimin gerçekleşmesidir; zamandaş devrim bir istisna olabilir. Bu olgu, Marks ve Engels döneminde geçerli olan uygarlığın, kapitalizmin, proletaryanın en gelişkin olduğu ülkelerde kıtasal ve zamandaş devrim tezinin eskidiğini göstermektedir. Lenin’in ifadeleriyle; “Eşitsiz ekonomik ve siyasal gelişme, kapitalizmin mutlak yasasıdır. Böylece, sosyalizmin zaferi, önce birkaç ya da hatta yalnızca bir kapitalist ülkede olanaklıdır (iba-italikler bana ait-). Bu ülkenin başarılı proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra (iba.),  öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendi davasına çekerek, bu ülkelerde kapitalistlere karşı ayaklanmalarına yol açarak ve sömürücü sınıflara ve onların devletine, gerektiğinde silahlı kuvvetlere bile karşı koyarak, dünyanın geri kalanının, kapitalist dünyanın karşısına (iLa.) çıkacaktır. Proletaryanın, burjuvaziyi alaşağı ederek zafere kavuşacağı toplumun siyasi biçimi bir demokratik cumhuriyet olacaktır, ki bu, o ulusun ya da ulusların proletaryasının, daha sosyalizme geçmemiş bulunan devletlere (iba.) karşı savaşımında güçlerini giderek daha çok merkezileştirecektir. Ezilen sınıfın, proletaryanın diktatörlüğü olmaksızın, sınıfların ortadan kaldırılması olanaksızdır. Ulusların sosyalizmde özgürce birleşimi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı azçok uzun ve kararlı bir savaşımı olmaksızın olanaklı değildir.” (Lenin, Marx Engels Marksizm, Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine, Ağustos 1915, s. 318, Sol Yayınları) Bu sloganı ve “Dünya Birleşik Devletleri” sloganını eleştiren Lenin, öteki şeylerin yanı sıra, bu sloganların, “tek bir ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksız olduğu anlamında yanlış yorumlara yol açabileceği” için de eleştirir. Yine Lenin, Eylül 1916’da yayınladığı “Proletarya Devriminin Askeri Programı” makalesinde “silahsızlanma savunucularını”, haklı savaşları, ulusal savaşları yadsıyan sosyal pasifist, emperyalist ekonomist zaafları eleştirirken şunları söyler: “Üçüncüsü, bir ülkede sosyalizmin zaferi, genel olarak bütün savaşları bir darbede ortadan kaldırmaz. Tersine, savaşları öngörür. Kapitalizmin gelişmesi farklı ülkelerde son derece düzensiz bir yolda ilerler. Meta üretimi koşullarında başka türlü de olamaz. Buradan çürütülemez bir biçimde sosyalizmin bütün ülkelerde eşzamanlı zaferini gerçekleştirilemeyeceği sonucu çıkar. Önce bir ya da birkaç ülkede zafere ulaşırken öteki ülkeler bir süre daha burjuva ya da burjuva öncesi dönemde kalacaklardır. Bu, yalnızca sürtüşmeler yaratmakla kalmayacak, öteki ülkeler burjuvazisinin, zafere ulaşmış proletaryanın sosyalist devletini ezme yolunda doğrudan girişimlerine neden olacaktır. Böyle durumlarda savaş bizim yönümüzden meşru ve haklı savaş olacaktır.” (age., s.359, iLa.)
   Kapitalizmin eşitsiz ve sıçramalı gelişim yasası, ülkelerin somut tarihsel durumundaki farklılıklar, uluslararası proleter devrim sürecinin tek tip devrimlerden oluşmasını serbest rekabetçi kapitalizm döneminde olduğu gibi emperyalizm döneminde de önlemektedir. Her ülkenin komünistleri işe hangi devrimle başlayacaklarını kendi ülkelerinin nesnel (ve öznel) gerçekleri temelinde teorinin yol göstericiliğinde inceleyerek aydınlatmalıdırlar. Uluslararası proleter devrim süreci farklı nitelikteki devrimlerin (sosyalist devrim, anti-emperyalist demokratik devrim, ulusal kurtuluşçu devrim…) patlak verip tek bir uluslararası proleter devrim akımı içerisinde birleşmesiyle zafere ulaşacaktır. Lenin’in vurgusuyla, “Sosyalist devrim, ancak, ileri ülkelerde proletaryanın burjuvaziye karşı iç savaşıyla, gelişmemiş, geri ve ezilen uluslarda ulusal kurtuluş hareketi dahil, bir dizi demokratik ve devrimci hareketi içinde birleştiren bir çağ biçiminde sökün edebilir.”
Emperyalizm, çağımızda, siyasi gericiliğin merkezi ve her türden siyasi gericiliğin ana koruyucusudur. Bu olgu, sosyalist nitelikte olmayan devrimlerin emperyalizme yönelmesine ve böylece uluslararası proleter devrimin yedek gücü olmasına yol açmaktadır.
 Lenin’in I. Emperyalist Genel Paylaşım Savaşı’nın sürdüğü koşullarda, 1916’da yazdığı “Emperyalizm Kapitalizmin Üst Aşaması” eserinde ortaya koyduğu tüm fikirler, pratik tarafından doğrulandı, doğrulanmaya da devam etmektedir. II. Enternasyonal oportünistlerinin, Menşevizm’in, Troçkizm’in ve her renk ve tondan oportünist akımın on yıllardır dizginsizce süren saldırılarının merkezine Leninist emperyalizm ve proleter devrim teorisini oturtmaları boşuna değildir. Çünkü bu tahlil ve teori, emperyalizm ve proleter devrimler çağı olan çağımızda, çağımızın merkezinde duran ve geleceği temsil eden enternasyonal proletaryaya yenilmez bir silah, emperyalizmi ve bağlaşıklarını mezara nasıl gömeceğini, insanlığın altın çağı olan komünizme nasıl yürüneceğini göstermektedir. Çünkü emperyalizmin ölümü onların da ölümü olacaktır. Onların sınır tanımayan dolu dizgin saldırı, tahrifat, demagoji ve manipülasyonunun nedeni işte tamda bu tarihsel ve sınıfsal gerçekte yatmaktadır. İşte yine bu nedenledir ki Lenin, oportünizme karşı mücadele emperyalizme karşı mücadeleden ayrılamaz demektedir.
   Leninizm’i, emperyalizm ve proletarya devrimler çağının Marksizm’i; genel olarak proletarya devriminin özel olarak da proletarya diktatörlüğünün teori ve taktiği olarak tanımlayan Stalin, Leninizm’in 1903’de ortaya çıktığını ve II. Enternasyonal oportünizmine ve öteki anti-Marksist akımlara karşı yürütülen mücadeleler ve 1905, Şubat 1917 ve Ekim 1917 devrimlerinin deneyleri içerisinde olgunlaşarak yetkinleştiğini saptar, haklı olarak.
   Lenin, Marksizm’in burjuva demokratik devrim ve sosyalist devrim teorisini de Marks ve Engels’ten devralarak yeni öğelerle zenginleştirip geliştirdi. Lenin, Marks ve Engels’in “Teorimiz bir dogma değil, eylem kılavuzudur.” perspektif ve direktifine, Marksizm’in diyalektik materyalist yöntemine, eleştirel devrimci özüne bağlı kalarak bu görevi başardı. O Marksizm’i donmuş, cansız, mekanik, şematik bir formüller yığını, bütün bilgilerin doruk noktası, ansiklopedik bir kaynak, tamamlanmış, bitmiş bir teori olarak değil, bir bilim olarak ele aldı ve uyarladı. Böylece Marksizm’i proletaryanın değişen sınıf mücadelesinin yeni şartlarında yeniden üreterek, pratik sorunların çözümünde ustaca uyguladı. Lenin, Marksizm’in yeni tarihi şartlara yanıt vermeyen teorik önermelerini aştığı, yeniden biçimlendirdiği her konuda kendisini Marks-Engels’ten, Marksizm’den ayrılmakla suçlayan geniş bir oportünist cepheyi buldu karşısında. Kuşkusuz ki bu oportünist saldırı dalgası, Bolşevizm’in (Leninizm’in) uzlaşmaz ideolojik savaşım sürecinde çelikleşerek dünya proletaryasına mal olmasını önleyemedi.
   Lenin’in, burjuva demokratik devrim ve sosyalist devrim çizgisini geliştirilmiş biçimde açıklayan en önemli eseri “İki Taktik” isimli eseridir. Lenin bu kitabında Rusya’nın nesnel ve öznel gerçeklerini özenle hesaba katarak, Marks ve Engels’in yöntemi ve teorisinin ışığında ve bu teorinin geliştirilmesi temelinde, Rus devrimini, proletaryanın demokratik ve sosyalist görevlerini derinlikli bir tarzda somutlaştırdı. O, bu eserinde, ana darbeyi Menşevizm’e indirdi ama, aynı zamanda, “Çar Yok, Yaşasın İşçi Hükümeti!” şiarında ifadesini bulan “sol” oportünist Troçkist çizgiyle de kendi arasına eleştirel bir tarzda sınır çizgisini çekti.
   Önce Lenin’in katkısını ifade eden en önemli noktaları özetleyelim.
   1) Lenin, Marks ve Engels’in proletaryanın bağımsız politik bir güç, ama en tutarlı, en militan devrimci sınıf olarak demokratik devrime katılması fikrini, proletaryanın demokratik devrimde hegemonya kurması gerektiği fikrine dek ilerletti.
   2) Lenin, Marks ve Engels’in demokratik devrimde proletarya ve küçük burjuvazinin ittifakı fikrini (ki İspanya devrimine ilişkin tahlillerinde Engels, proletaryanın küçük burjuvaziyle eylem birliğini iktidar paylaşımına dek, “tepeden” eylem birliğine dek ilerletmesi gerektiğini saptar), ortak iktidara, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü fikrine dek geliştirdi.
   Lenin’in demokratik devrimde proletaryanın hegemonyasını kurması fikri ve işçi köylü ittifakının işçi-köylü diktatörlüğüne dek geliştirmesi fikri, Marksist kesintisiz devrim teorisinin daha da geliştirilmesini, kesintisiz geçişin güvenceye alınmasını, kesintisiz geçişin hızlandırılması anlamına geliyordu.
   3) Marks ve Engels’in demokratik devrimden sosyalist devrime geçerken; a) proletaryanın kentin ve kırın yarı-proleterleriyle ittifak kurması gerektiği, b) birincisinden ikincisine geçerken tek ölçütün proletaryanın bilinç ve örgütlülük düzeyi ve yarı proletarya ile birleşme derecesine bakılacağı tezleri II. Enternasyonal oportünistleri tarafından gizlenerek unutturulmuştu. Bu tezler, Marks-Engels’in kesintisiz geçiş teorisinin iki unsuru olmakla birlikte henüz yeterince geliştirilmemişti. Lenin, hem oportünistler tarafından unutturulan bu iki yaşamsal tezi gün ışığına çıkardı ve hem de yetkin bir tarzda geliştirdi. Böylece O, revizyonist üretici güçler tezini Marksizm’e ait bir görüşmüş gibi yutturan oportünistlere de güçlü bir darbe indirerek kesintisiz geçiş sorununu bu bakımlardan da tam bir açıklığa kavuşturdu.
   4) Lenin, Bolşevizm’in (Leninizm’in) kesintisiz devrim teorisini ortaya koyduğu “İki Taktik” eserinde, henüz, hala Marksistler tarafından kabul gören zamandaş devrim tezini savunuyordu. O’na göre devrimin merkezi Rusya’ya kaymıştı. Rusya proletaryası, uluslararası proletaryanın öncü bölüğü olarak öne çıkmıştı. Rusya’da patlak verecek devrimin zaferi bir proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü ile taçlanacaktı. Rusya’da demokratik devrimin zaferi, devrim yangınını Avrupa’ya taşıyacak; Avrupa proletaryası sosyalist devrim için ayağa kalkacak, sosyalist devrimini yapacak ve Rusya proletaryasına sosyalist devrimi nasıl yapacağını gösterecek, devletsel yardımıyla proletaryanın yardımına da koşacaktı. Avrupa proletaryası gelinceye dek Rusya devrimini, burjuva demokratik devrimi, sonuna dek ilerletmeli, devrilmiş gericilikle kesin bir tarzda hesaplaşmalı ve devrim ayakta kalmalıydı. Böylece Avrupa proletaryasının muzaffer devriminin desteği ile Rusya proletaryası sosyalist devrime geçecek ve sosyalizmin kuruluşu işine başlayacaktı. Lenin bu perspektifi ortaya koyarken öte yandan da, demokratik devrimden sosyalist devrime kesintisiz geçişten yana olduklarını, yarı yolda durmayacaklarını, birincisinden ikincisine geçerken tek kıstasın, proletaryanın hazırlık derecesi ve yarı-proletaryayla ittifakının düzeyi olacağını da özellikle vurguluyordu.
   Lenin 1916’da emperyalizm olgusunu sistematik bir şekilde tahlil etti. Bu tahlil temelinde artık eskimiş olan zamandaş devrim tezini aştı. “Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine” başlıklı makalesinde ve “Proleter Devrimin Askeri Programı” makalesinde sorunu yeni bir biçimde koydu. Ona göre artık sosyalizmin bir ülkede zaferi olanaklıydı. Artık devrim emperyalist zincirin en zayıf halkasının ya da halkalarının kırılmasıyla olanaklıydı.
   Bu tahlilden sonra da Lenin ve dünya komünistleri Rusya devriminin zaferinin devrim yangınını Avrupa’ya taşıyacağına, Avrupa’da sosyalist devrimin patlak verip zafere ilerleyeceğine, Avrupa devriminin kendi yardımlarına geleceğine olan inançlarını da korudular. Ancak Lenin ve Bolşevikler, Rusya’da patlayacak demokratik devrimi sosyalist devrime dönüştürmek ve tek ülkede sosyalizmin kuruluşu işine girişmek için artık Avrupa proletaryasının zaferini beklemek gerektiğini, bunun zorunlu bir koşul olacağını düşünmüyorlardı. (Ki konu bağlamında Lenin, “Dönek Kautsky” kitabında sorunun bu yanını tartışır ve Kautsky’in Bolşevizm’in yaklaşımlarını nasıl tahrif ettiğini ortaya koyarak bay döneği teşhir eder. Aslında bu yanıt, dolaylı olarak ya da isim belirtmeden Troçki’ye ve Troçkistlere de verilmiş bir yanıttır.)
   Nitekim önce Rusya devrimi burjuva demokratik devrim olarak patlak verdi ve 1917’de (Şubat Devrimi) zafere erişti. İniş çıkışların ardından, sekiz ay sonra, demokratik devrim kesintisizce sosyalist devrime (Ekim 1917) dönüştü ve Rusya proletaryası şanlı Paris Komünü’nün ardından ilk kez proletarya diktatörlüğünü kurarak sosyalizm yolunda ilerledi. Yani Rusya komünistleri sosyalist devrime geçmek için Batı Avrupa proletaryasının sosyalist devriminin zaferini beklemedi. Önce Rus devrimi burjuva demokratik devrim olarak patlak verdi, sosyalist devrime dönüştü, devrim yangınını Avrupa’ya taşıdı, Avrupa’da devrim 1918’lerden itibaren patlak verdi, fakat yenilgiye uğradı. (Bu yenilginin en temel nedenini, II. Enternasyonal oportünizminin ihaneti oluşturmaktaydı.) Eğer Lenin ve partisi, Rusya proletaryası eskimiş bakış açısına bağlı kalmış olsaydılar, kuşku yok ki, Rusya devrimi demokratik devrime saplanıp kalacak, dahası, yenilgisi kaçınılmaz olacaktı. Eğer Lenin daha 1905’te “İki Taktik”te ortaya koyduğu kesintisiz devrimde temel ölçüt konusunda derin ve bütünlüklü bir bakış açısına sahip olmasaydı, eğer Lenin, Leninist emperyalizm ve dünya devrimi teorisini ve bu teori temelinde yükselen tek ülkede sosyalizm teorisini ortaya koymamış olsaydı, doğal ve kaçınılmaz olarak, demokratik devrime çakılıp kalacak, böylece tarihi bir fırsat kaçırılmış olacaktı.
   Lenin, “Bütün ülkelerde devrimin gelişmesi, desteklenmesi, uyanması için bir tek ülkede yapılabilecek olanın en çoğunu” yaptıklarını, bu taktiğin “tek enternasyonalist taktik” olduğunu, bu taktiğin “Bolşevizm’i dünya Bolşevizm’i durumuna” getirdiğini vurgular. Rus proleter devriminin dünya devriminin başladığının kanıtı olduğunu, Avrupa, Amerika ve geri ülkelerde patlak verip gelişen devrimlerin esin kaynağının Rusya proleter devrimi olduğunun altını çizer. Rusya proleter devrimin zaferi ve tutunmasının temel nedenlerinden birisinin de büyüyen dünya devrimi ve dünya proletaryasının ve halkların gelişen kavgası ve Rusya’ya duydukları sempati ve verdikleri destek olduğunu saptar.
   5) Lenin’in proleter devrim teorisine katkılarından birisini de “Demokratik Cumhuriyet” yerine “Sovyet Cumhuriyeti”ni önermesi oluşturmaktadır.
   Lenin, Sovyet Cumhuriyeti düşüncesine 1917 Şubat Devrimi’nin deneylerine dayanarak ulaştı. 1917’den önce Marksistler içerisinde genel geçerli görülen teoriye göre, kapitalizmden sosyalizme geçişin en elverişli politik biçimi demokratik cumhuriyetti. Fakat Şubat Devrimi sovyetik örgütlenme modelini, 1905 devriminin aksine, ülke ölçeğinde genelleştirdi. Böylece Lenin, Marks’ın daha sonra unutulan ve geliştirilip genelleştirilmemiş olan Komün tezini, Rusya devrim deneylerine dayalı bir tarzda yeniden gün ışığına çıkarıp geliştirip genelleştirdi. Buna bağlı olarak 1905’de de vurguladığı demokratik cumhuriyet tezinin eskidiğini ilan ederek asgari programın merkezine, Sovyet Cumhuriyeti düşüncesini oturttu.
   Lenin, proleter tipten devlet biçimi olan Sovyetler fikrini sadece proletarya diktatörlüğünün değil, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüklerinin de politik biçimi olarak genelleştirdi.
   Böylece O, burjuva nitelikteki devlet tipi yerine proleter tipte bir devlet biçimi olan Sovyetlerin, kapitalizmden sosyalizme geçişin en elverişli, en güvenilir politik biçimi olduğunu ortaya koyarak Leninist kesintisiz devrim teorisini daha da geliştirdi.
   Lenin’in “İki Taktik”te ortaya koyduğu ve daha sonra geliştirip zenginleştirmeye devam ettiği kesintisiz devrim teorisi, Marksizm-Leninizm’in proleter devrim teorisinin temel bir bileşeni olarak hep canlılığını korudu. Lenin’in “İki Taktik”te ortaya koyduğu fikirler, Rusya’ya özgü olan, Rusya’nın somut tarihsel gerçekliğinden, sosyo-ekonomik, sosyo-politik koşullarından kaynaklanan öğeler hariç, evrensel nitelikteydi. O’nun demokratik devrim sosyalist devrim, proletaryanın demokratik ve sosyalist görevleri, demokratik ve sosyalist diktatörlük ilişkisine, kesintisiz geçişte temel ölçüte ilişkin vb. tezleri, bugün de evrenselliğini korumaya, dünya komünistlerine yol göstermeye devam etmektedir.
   Lenin’in “İki Taktik”te geliştirdiği ve daha sonra zenginleştirdiği kesintisiz devrim teorisi, sosyalist devrimin ön günü olan emperyalizm çağında ve Ekim Devrimi ile açılan emperyalizm ve proleter devrimler çağında, Marksist proleter devrim teorisinin çağın somut tarihsel nesnel gerçekliği temelinde yeniden üretilmesi ve uyarlanmasıydı. Bu olguyla bağlı olarak, Lenin’in “İki Taktik”te ortaya koyduğu devrim teorisi, temelleri 19. yüzyılın ortalarında Marks ve Engels tarafından atılan yeni tipten burjuva demokratik devrim teorisinin de geliştirilip yeniden biçimlendirilmesini ifade etmekteydi.
   Lenin, proleter devrim teorisini ve onun bir bileşeni olan kesintisiz devrim ve tek ülkede sosyalizmin zaferi teorisini, uluslararası oportünizmin Rusya’daki iz düşümleri ve türevleri olan burjuva ve küçük burjuva sosyalizmin değişik akımlarına ve II. Enternasyonal oportünizmine karşı mücadele sürecinde geliştirdi. Burada sorunun bütün boyutlarına girmek gibi bir amacımız olmadığından sadece birkaç noktaya dikkat çekerek geçeceğiz. Ele aldığımız sorunun daha iyi anlaşılmasına hizmet edeceğinden bu dikkat çekmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.
   Lenin, Bernstein revizyonizminin Rus uzantıları olan ve ekonomistler olarak anılan akımla ve bu akımın ardılı Menşevizm’le her düzeyde çatıştı. Rusya devriminin karakteri ve kesintisiz geçiş üzerine yürüyen ideolojik mücadele bu çatışmanın en önemli alanıydı.
   Menşevikler, Rusya devriminin bir burjuva devrim olmasından hareketle devrimin önderinin burjuvazi olacağını, proletaryanın müttefikinin köylülük değil, burjuvazi olması gerektiğini savunuyorlardı. Bu anlayışlarına bağlı olarak devrimden doğacak iktidarın da bir burjuva diktatörlüğü olacağını, proletaryanın burjuvaziyi ürkütmemek için geçici devrim hükümetinde yer almayarak “aşırı muhalefet partisi olarak” kalmasının zorunlu olduğunu, zaten sosyalistlerin burjuva bir iktidarda yer almasının ilkesizlik olacağını ileri sürüyorlardı. Yanı sıra onlar, devrimin zaferinden sonra Rusya’nın geri bir köylü ülkesi olmasından ötürü sosyalist devrime geçemeyeceğini, bunun için üretici güçlerin, proletaryanın iyice gelişmesini beklemek gerektiğini savunarak, kapitalist bir düzen örgütlenmesinden yana olduklarını ele veriyorlardı. Menşevikler daha sonrada, Lenin’in tek ülkede sosyalizmin zaferi teorisini geliştirdiği koşullarda da Bolşevizm’e karşı dövüştüler ve her aşamada Lenin’i ve Bolşevizm’i Marks ve Engels’ten, Marksizm’den kopmakla suçladılar. Marksizm’in eskimiş, Batı Avrupa merkezli zamandaş devrim teorisinin de ardına gizlendiler.
   Lenin Menşevik çizgiyi, devrime ihanetin çizgisi, proletaryayı burjuvazinin yedeğine koşma çizgisi olarak mahkum etti. Menşeviklerin devrimin önderi burjuvazi olması gerekir fikrinin karşısına devrimde proletaryanın önderliği (hegemonyası) fikrini çıkardı. Menşeviklerin burjuvaziyle ittifak politikasının karşısına, liberal burjuvazinin yalıtılması, proletaryanın köylülükle ittifakı alternatifini koydu.  Menşeviklerin burjuva diktatörlüğü savunusunun karşısına proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü seçeneğini savundu. Menşeviklerin revizyonist üretici güçler ve düzen örgütlenmesi fikrine karşı, “Demokratik devrimden derhal ve gücümüz ölçüsünde, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü ölçüsünde, sosyalist devrime geçişe başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız.” seçeneğini ileri sürdü. Kesintisiz devrimi reddeden Menşeviklere karşı, demokratik devrimle sosyalist devrimin tek bir zincirin iki halkası olduğunu, birincisinin ikincisine dönüşeceğini; demokratik devrimin zaferinden doğacak işçi-köylü demokratik diktatörlüğünün bir düzen örgütü değil bir savaş örgütü, bir geçiş diktatörlüğü olduğunu ve olacağını vurguladı. Bu diktatörlüğün henüz sosyalist olmadığını, demokratik diktatörlüğün bir geçmişi bir de geleceği olduğunu; geçmişinin serfliğe, monarşiye, otokrasiye, tüm orta çağ kalıntılarına karşı savaşım, geleceğinin ise sosyalizm, sosyalizm için savaş olduğunu ortaya koydu.
   Menşevizm’in çizgisi yalnızca Bolşevizm’in kesintisiz devrim teorisinin yadsınması değildi, bu çizgi, aynı zamanda Marks ve Engels’in 1850’de formüle ettikleri kesintisiz devrim çizgisinin de yadsınması, klasik tip burjuva devrimler döneminin (1789-1848) çizgisiydi. Onlar Marksizm adına Marksizm’in ilk döneminde ortaya koyduğu devrim teorisinin de gerisine düşmüşlerdi.
   Nitekim söz konusu sağ oportünist çizgilerinin sonucu devrimin her aşamasında liberal burjuvazinin yamağı oldular. Şubat Devrimi’nin ertesi günü İşçi, Köylü, Asker Temsilcileri Sovyetleri biçiminde gerçekleşen proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünü liberal burjuvaziye ve kapitalistleşmiş büyük toprak sahiplerine peşkeş çektiler ve gönüllü olarak iktidarı burjuvaziye teslim ettiler. Demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştürülmesine karşı, devrilmiş gericiliğin, burjuvazinin, emperyalizmin saflarında dövüştüler. 1905’de ortaya koydukları düşüncelerin doğal bir tamamlayıcısı olarak Bolşeviklerin iktidarını, proletarya diktatörlüğünü “silahlı” bir “demokratik devrimle yıkarak” yeniden burjuvaziye teslim etmek için sosyalizme karşı, karşı devrimle birleşmiş/kaynaşmış bir akım olarak tarihin kirli sayfalarında yerlerini aldılar
* Bu alt başlığı ikiye bölerek yayınlıyoruz. Yazının ikinci bölümünde Troçki’in, Troçkizm’in (özü Menşevizm olan) teorisi ve gelişimi incelenmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder