16 Eylül 2016 Cuma

I. BÖLÜM TEORİ VE TARİH



                    I. BÖLÜM
                 TEORİ VE TARİH
KAPİTALİZMİN RESTORASYONUNU HAZIRLAYAN TARİHSEL SÜREÇ
“Dış görünüş ile şeylerin özü eğer doğrudan doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” (Marks)
“Ne kadar nahoş olsa da, olguları açıkça görmek, adlı adınca çağırmak, işçilere doğruyu söylemek zorundayız.” (Lenin)
“Açıktır ki, deney ve derslerin hazinesini eleştirici olmayan övgüler değil, yalnızca sorunun özüne inen ve akıllıca yapılmış eleştiriler ortaya çıkartabilir.” (Rosa Lüksenburg)

1)Marksist-Leninist Teori ve Kapitalizmin Restorasyonu
Goethe’nin dediği gibi, “Teori gridir, yaşam ağacı ise yeşil.” Ama yine de yaşamı ancak teori ile yorumlayabilir, anlayabiliriz. Kuşkusuz ki yaşam her zaman teoriden daha canlı, derin, kapsamlı, çapraşık ve zengindir ve teori yaşamı, ancak yaklaşık olarak, aslına en uygun ve en yakın yansıtabilir, okuyabilir. Yine kuşku yok ki, önce kelam değil, eylem vardı. Kelam maddenin, maddenin hareketinin, eylemin sözü olarak; yansıtan yansıtılanın yankısı olarak ortaya çıktı. Bu gerçeği, toplumsal hareketin kendine özgü nesnel tarihsel akışı içerisinde, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin tarihsel deneyimlerinden de görmekteyiz ya da bu deneyimi incelerken daha iyi anlamaktayız.
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinin bağrında doğan, gelişen, politik iktidarı gasp eden modern revizyonist karşı-devrim ve yeni tip burjuvazi, sosyalizmden kapitalizme geri dönüşü yeni tarzda örgütledi. Tarih, bu deneyimle ilk kez tanışıyordu. Marks, Engels, Lenin böyle bir tarihsel deneyimle tanışamamıştı. Kuşkusuz ki bu, Stalin için de geçerliydi. Bilinir ki, teori, tarihsel birikim ve deneyime dayanarak, sınıflar mücadelesinin pratiğinde sınanarak zenginleşir, gelişir. Teorinin denek taşı da tarihsel pratiktir. Bu bağlamda Marksist-Leninist teori, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde ortaya çıkan yeni tipten kapitalist restorasyon teorisini içermiyordu ve içeremezdi de. Bu durumda, kapitalizmin yeni tipten restorasyonu deneyiminin bulunmadığı bir tarih kesitinde, teorinin, böylesine bir deneyime dayanarak, bu deneyimin diyalektik materyalist tahlili ve bilimsel soyutlaması yoluyla yeni tipten restorasyon teorisini kuramamış olması bir suç olmasa gerek. Evet, burada bir suçlu aranamaz. Marksizm-Leninizm’in ustaları da suçlanamaz.
Peki, sosyalist devrimin zaferinden sonra, sosyalizmin inşası sürecinde kapitalist restorasyon tehlikesi hakkında Marksist-Leninist teorinin bir perspektifi ve öngörüleri yok muydu? Elbette ki vardı.
Teori, olası bir emperyalist müdahaleyle; devrilmiş gericiliğin baş kaldırısı ve gerici iç savaşının zaferiyle; küçük meta ekonomisinin her gün, her saat ürettiği kapitalizmin gelişerek hâkim olmasıyla; parti içerisinde şu ya da bu anti-Marksist Leninist çizginin hâkim olması yoluyla proletarya diktatörlüğünün yıkılarak, sosyalizmin tasfiye edilebileceğini öngörüyor ve proletaryayı da bu çerçeve ve doğrultuda silahlandırıp uyarıyordu. Oysa Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’da sosyalizmin tasfiyesi kapitalizmin yeniden inşası, ne emperyalist bir müdahaleyle, ne devrilmiş gericiliğin iç savaş zaferiyle, ne küçük meta ekonomisinin gelişip kapitalizme dönüşmesi ve zafer kazanmasıyla, ne de bildiğimiz herhangi bir “klasik” revizyonist, reformist ve oportünist çizginin parti ve devlete egemen hale gelmesi yoluyla gerçekleşti.
SSCB’de kapitalizmin yeni tarzda inşası sosyalizmin ekonomik ve toplumsal bakımdan zafer kazanmasından sonra; tarihte ilk kez özel mülkiyetçi üretim ilişkilerini temsil eden tüm sınıf ve tabakaların tasfiye edildiği ve teoriye göre, ülke içerisinde kapitalizmi geri getirecek hiçbir sınıfın kalmadığı (“sosyalizmin zaferi koşullarında), üstelik teorinin o gün için öngördüğüne göre, sosyalist bir kamp doğduğu için (dıştan gelebilecek restorasyon tehlikesi sürse bile), artık emperyalist bir müdahaleyle de kapitalizmin yeniden inşasının gerçekleşmesinin olanaklı olmadığı (sosyalizmin kesin zafer kazandığı) bir tarihsel evrede gelişerek gerçeğe dönüştü.
Emperyalizm, proletarya diktatörlüğünü yıkmak ve sosyalizmi tasfiye etmek için gerek Ekim Devrimi’nin ardından, gerekse de Hitler faşizmi aracılığıyla silahlı emperyalist müdahalede bulundu; ama emperyalizm her seferinde yenilirken sosyalizmin zaferleri büyüdü.
 Tarihsel deneyin kanıtladığı gibi, iç ve dış gericiliğin sosyalist devrimi yenilgiye uğratmak, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğünü yıkmak ve tasfiye etmek için her girişimi SSCB’de başarısızlığa uğradı. Her seferinde kazanan Bolşevikler, işçi sınıfı ve halklar oldu.
Emperyalizmin ve devrilmiş gericiliğin yenilgisi kuşkusuz ki onları her seferinde yeni yollar aramaya, yeni yöntemler kullanmaya itti.
Örneğin Kronstadt Ayaklanması (1921) bu olgunun somut kanıtlarından birisini oluşturmaktaydı. Menşeviklerin, Sosyalist Devrimcilerin emperyalizmin ve devrilmiş gericiliğin aktif desteğinde Bolşeviksiz Sovyetlerşiarını ileri sürerek karşı-devrimin zaferini örgütlemeye çalışması söz konusu olgunun çarpıcı ifadelerinden birisiydi.
Emperyalizmin ve devrilmiş gericiliğin SBKP (B), sosyalist devlet ve öteki sayısız sosyalist kurum ve kuruluş içerisine geniş çaplı sızarak örgütlenmesi; keza parti içerisinde bir dizi oportünist grubu-çizgiyi-hizbi desteklemesi ve daha sonra, kışkırttıkları bu kesimlerle giderek organik tarzda birleşmeleri geliştirdikleri ve pratikleştirdikleri diğer yöntemlerdi.
Örneğin, bir başka açıdan baktığımızda, Troçki’nin tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaklı olmadığı ve olamayacağı; tecrit edilmiş bir ülkede, Rusya’da, emperyalizmin kuşatma ve saldırısı altında, eğer Avrupa Devrimi zafer kazanamazsa, gerek dış çelişkilerin, gerekse de proletaryayla köylülük arasında uzlaşmaz iç çelişkilerin baskısı altında (köylülüğün proletaryaya karşı ayaklanmasıyla) sosyalizmin kaçınılmaz olarak yenilip tasfiye olacağı çizgisi partiye hâkim olsaydı sosyalizmin yenilgisi kaçınılmaz olacaktı.
Örneğin, partinin sosyalist sanayileşme politikasına karşı çıkarak SSCB’yi esas olarak hammadde ve gıda maddesi üretip ihraç eden, makineleri dışarıdan ithal eden, ülkeyi bir tarım ülkesi, SSCB’yi geri ve emperyalizme bağımlı bir ülke haline getirme çizgisi olan Zinovyevist çizgi partiye hâkim olsaydı sosyalizmin yenilgisi kaçınılmaz olacaktı.
 Örneğin, Buharin’in zengin köylülükle birleşme, kapitalizmin sosyalizmle “barışçıl bütünleşmesi” ve “zenginleşin” çizgisi hâkim olsaydı, sosyalist devrimin, sosyalizmin, proletarya diktatörlüğünün yenilgisi kaçınılmaz olacaktı.
SBKP 10. Parti Kongresi’nde de belirtildiği gibi, karşı-devrim “Sırf Rusya’da proletarya devriminin kalesini zayıflatmak ve devirmek amacıyla kolayca komünist kılığına, hatta komünistlerden ‘daha sol’ kimseler kılığına bürünebileceğini tamamen kanıtlamaktadır.” “ ‘Bu düşmanlar’, deniyordu kararda, ‘açık Beyaz Muhafız bayrağı altında bir karşıdevrimin umutsuzluğunu kavradıktan sonra, şimdi tüm çabalarını Rusya Komünist Partisi içindeki anlaşmazlıklardan yararlanarak ve iktidarı, Sovyet iktidarını görünüşte en yakından onaylayan siyasi gruplaşmalara teslim ederek karşı devrimi şu ya da bu şekilde geliştirmeye harcamaktadırlar.’ SBKP (B)Kararları.” (J.V. Stalin, Eserler Cilt 15, s. 291, İnter Yay.)
İşte Lenin ve Sovyet Bolşevikleri bu deneyimleri çözümleyebildi, teorilerini zenginleştirebildi, proletaryayı teorik ve pratik olarak donatabildi, söz konusu yeni karşı-devrimci yol ve yöntemleri boşa çıkarmasını bildi vb.
Lenin ve Stalin’in çizgisi yalnızca emperyalist müdahaleyi, devrilmiş gericiliğin gerici iç savaş ve karşı devrimci ayaklanmalarını, geniş çaplı sızma ve komplolarını yenilgiye uğratarak proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştırmadı; diğer yandan Lenin ve sadık öğrencisi Stalin’in çizgisi, parti içerisinde ortaya çıkan her türden revizyonist, oportünist sapmaları, çizgileri ve hizipleri de kesin bir yenilgiye uğratarak, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü yolunda eğilip bükülmeden ilerleyerek uluslararası proleter devrimin öncü merkezinde zafer üstüne zafer kazanmasını da bildi.
Bunlar, tarihsel gerçeklerdir. Enternasyonal proletaryanın ve uluslararası proleter devrimin hanesine yazılmış unutulmaz ve kirletilemez muazzam başarı, zafer ve kazanımlardır ve hep de öyle kalacaktır.
Kuşkusuz ki, bu tarihsel gerçekler, sosyalizmin tarihini, geçmişten gelecek için ders çıkarma perspektifine bağlı olarak, ilkeli bir tarzda eleştirel ele almamıza engel değildir, aksine, bunu da ön şart olarak gerektirir ve gerektirmektedir de!
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder