19 Ekim 2016 Çarşamba

I. BÖLÜM Devam Ediyor



11) SBKP (B) 19. Parti Kongresi Yeni Bir Devrimci Dinamizm Uyandırmadı
19. Parti Kongresi, 13 yıl aradan sonra, 1952’de toplanır. Aradan geçen 13 yıllık tarih kesitinde muazzam alt üst oluşlar ve değişmeler yaşanmıştı. Ama parti kongreleri bu dönem toplanmamıştı. 19. Parti Kongresi Raporu’nda ise bu olgu üzerinde tek bir cümleyle dahi durulmuyor, hesap verilmiyordu.
19. Parti Kongresi, SBKP(B)’ye, Sovyet proletaryasına ve halka yeni bir dinamizm ve yeni bir donanım kazandırmadı. Hemen eklemek gerekir ki, 19. Parti Kongresi’nden beş ay sonra Stalin yoldaş ölür ya da öldürülür.
Amacımız başlı başına 19. Parti Kongresi Raporu’nu irdelemek değil, ancak şu olgulara, kısaca da olsa, dikkat çekmek isteriz:
Öncelikle kural ve geleneğe aykırı olarak Rapor’un Stalin tarafından değil de Malenkov tarafından Kongre’ye sunulmuş/okunmuş olması ilginç ve dikkat çekici bir durum. Kuşkusuz ki bu bağlamda söylenebilecek şeyler var ama şimdilik geçiyoruz. Burada, geçmeden, süreçlerin anlaşılması bakımından şu bilgi ve verileri aktarmak önem taşıyacaktır.
“… 1953 yılının Haziran ayında, aralarında Hruşçov’un bulunduğun da bulunduğu pek çok Politbüro üyesi son birkaç yılda Stalin’in tam kapasiteyle çalışamadığını bildirdiler. Stalin de bu konuda Ekim 1952 SBKP MK Genel Toplantısında şöyle demişti: ‘Yaşlandım artık. Belgeleri okumuyorum.’ (“Önemli Görevimizi Kimin Eline Güvenle Bırakabiliriz?” Stalin’in 16 Ekim 1952 tarihli SBKP MK Genel Toplantısında yaptığı yayınlanmayan konuşma.” )
“Stalin’in Kremlin’deki ziyaretçi listesinden de anlaşılacağı gibi üzerindeki iş yükü 1950 yılı Şubatından itibaren hafiflemeye başladı. Bilgi kaynakları Stalin’in 1950 yılında 73, 1951 yılında sadece 48 ve 1952 yılında 45 gün çalıştığını gösteriyor.’” (G. Furr, Hruşçov’un Yalanları, s. 139-140)
Savaş ve yeniden inşa yıllarının Stalin’i aşırı derecede yıprattığı, ilerlemiş yaşının da etkisiyle Stalin’in ömrünün son yıllarında parti ve devlet yaşantısında yeterince aktif olmadığı, bunun da yeni tip bürokratik küçük burjuva tabakaya, doğrusu artık kasta olağanüstü bir fırsat yarattığı anlaşılıyor…
Devam edecek olursak.
2. Dünya Savaşı yıllarında gelişen ve belirgin unsurlardan biri olan burjuva demokratik liberal kavramlar (“anti-demokratik kamp, demokratik kamp”, “barış-demokrasi kampı”, “ABD egemen çevrelerinin hataları”, “özgür kapitalist devletler”, “kalıcı barış”, çağımızda, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in öğretisinin , “tüm insanlığa” dünya uygarlığının gelişme yolunu gösterdiği vb.) dikkat çekiyor.
“Tüm halkın partisi”ne, “barış içinde bir arada yaşama”ya aşırı vurgular, kapitalist kuşatma koşullarında komünizme geçilebileceği ve devletin de varolabileceği gibi tezler göze batıyor.
Stalin’in kapanış konuşmasındaki demokratik halkçı vurguları ile sosyalizm vurgusunun zayıflığı üzerinde eleştirel durulması gereken bir diğer olgu.
19. Parti Kongresi’nde bürokratik paslanmaya dikkat çekilir. Yapılan eleştirel değerlendirmeleri birlikte okuyalım:
“Savaştan sonra parti MK’sı partiye üye alımını frenlemeyi kararlaştırdı, fakat buna rağmen üye alımı hızlı bir tempoyla sürdü. Safların çabucak çoğalmasının sakıncalarının da olduğu ve bunun partinin nitel bileşiminin bir dereceye dek kötüleşmesini, parti saflarında siyasi bilincin seviyesinde belli bir düşüşe yol açacağı partinin gözünden kaçmıyordu. Parti saflarının nicel çoğalmasıyla parti üye ve aday üyeleri arasında siyasi eğitim arasında belli bir oransızlık oluştu.” (SBKP (B) XIX. SBKP XX. PARTİ KONGRE RAPORLARI, s. 86, İnter Yay.)
“Burada savaş dönemi ilişkilerinin parti tarafından uygulanan yönetim yöntemlerinin bazı özelliklerini koşullandırılması ve beraberinde parti organlarıyla parti örgütlerinin çalışmasında büyük eksiklikleri getirmesi söz konusudur. Bu ifadesini her şeyden önce parti organlarının, partinin örgütsel ve ideolojik çalışmasına daha az dikkat harcamalarında buldu, bu yüzden bu çalışma birçok parti örgütünde savsaklandı. Böylece parti organlarının kitlelerle bağlarını yitirmesi, siyasi yönetim organlarından, mücadeleci ve üyelerinin inisiyatifiyle götürülen örgütlerden; tüm olası yerelcilik ve departmantalizm ve devlete zarar verici diğer çabalara karşı direnecek durumda olmayan, parti siyasetinin iktisadi inşada tarifi ve devlet çıkarlarının ihlalinin farkına varacak durumda olmayan, bir nevi emirler yayımlayan yönetim kademesine dönüşebilmesi şeklinde belli bir tehlike ortaya çıktı… parti çalışmasının bürokratlaşmasına götüren, parti kitlelerinin etkinliği ve inisiyatifini zayıflatıcı idari yürütme yöntemlerinin parti örgütlerine sirayeti gibi görüntüleri ortadan kaldırmak gerekliydi.” (age., s. 87-88)
“Parti örgütlerinde partinin ve devletin yaşantısında eleştiri ve özeleştirinin rolünün hala küçümsendiği görülmektedir, eleştiriye takibat ve zorbalıkla karşılık verilmesine hala göz yumuluyor. Partiye sadakatlerine toz kondurmayan, ama gerçeklikte aşağıdan gelen eleştiriye katlanmayan, eleştiriyi boğan ve eleştiriden öç alan fonksiyonerlere rastlamak nadir değildir. Eleştiri ve özeleştiriye karşı bürokratik tavrın parti davasına büyük zarar verdiği, parti örgütlerinin inisiyatifini felce uğrattığı, partili kitleler arasında yönetimin otoritesine zarar verdiği ve tek tek parti örgütlerinin yaşantısında bürokratların, partinin bu yeminli düşmanlarının, parti düşmanı alışkanlıkları beslediği az olay bilinmemektedir.
“Parti, eleştiri ve özeleştirinin bastırıldığı, örgüt ve kuruluşların faaliyeti üzerine kitlenin denetiminin zayıfladığı yerde bürokratizm, çürüme, hatta aygıtımızın bazı öğelerinin yıkılması gibi hastalıklı görünümlerin zorunlu olarak oluşacağını göz önüne almamazlık edemez. Doğal olarak, böylesi görünümler bizde çok yaygın değil. Partimiz her zamankinden daha güçlü ve sağlıklı.” (age., s. 88-89)
“Gerçek başarıların parti saflarında kendini beğenmiş, her şeyi tozpembe gören, düşünme hantalı dar zihniyetli, ve köşesine kurulup geçmiş başarılarından yaşama isteğinde olan unsurların ortaya çıktığını gösteriyor. ‘Herşeye kadiriz’, ‘bizim için her şey çocuk oyuncağı’, ‘zaten her şey yolunda’ diyen, çalışmadaki eksiklik ve hataların ortaya çıkarılması ve örgütlerimizdeki olumsuz ve hastalıklı görünümlere karşı savaşım gibi cansız şeylerle uğraşmanın bir amacı olmadığını söyleyen az sayıda fonksiyoner yoktur. Böylesi zarar verici ruh hali, kötü eğitilmiş ve parti açısından az sebatlık kadroların bir kısmını sardı. Parti, Sovyet ve iktisat örgütleri yöneticileri; toplantıları, aktif oturumları, genel kurul ve konferansları kendilerini tanrılaştırdıkları kutlama gösterilerine çevirdikleri nadir değildir, bu yüzden çalışmadaki hata ve eksiklikler, hastalık ve zaaflar örtülü kalmakta, eleştirilmemekte, bu da kendini beğenmişlik ve safdilliliği güçlendirmektedir. Parti örgütlerinde kaygısızlık ortaya çıktı. Parti, iktisat, Sovyet ve diğer fonksiyonerlerde uyanıklılığın köreldiği safdillilik ve parti ve devlet sırlarının ulu orta söylendiği durumlar olmaktadır.” (age., s. 90)
“Bir komünist partisi üyesinin çalışmadaki eksiklik ve hastalıklı görünümlere karşı kayıtsız kalmaya ya da hatta bunları partiden gizli tutmaya hakkı yoktur. Parti üyesi, şu yada bu örgütte durum kötü ve parti ve devlet çıkarlarına zarar veriliyorsa kişiye bakmaksızın yukarıya, parti merkez komitesine kadar yönetici parti organlarına eksiklikler hakkında bilgi vermekle yükümlüdür. Bu, her komünist partisi üyesinin yükümlülüğü, en önemli parti yükümlülüklerinden biridir. Kendileriyle çalışanların parti merkez komitesine eksiklikleri rapor etmesi halinde, bunun yönetimin ifasını rahatsız ettiği ve kendi otoritelerine halel getirdiği görüşünde olan yöneticilerimiz var. …
“Eleştiri ve özeleştirinin geliştirilmesine katkıda bulunmayan fonksiyonerler ilerlememizi yavaşlatmaktadır, onlar yönetici olma olgunluğunda değildir ve Partinin güvenini alamazlar.
“Kadrolarımız arasında kadro ve hükümet kararlarına karşı biçimsel bir tavır takınan … fonksiyonerlerin sayısı az değildir … partinin kemikleşmiş, kayıtsız, kişisel rahatlarını davanın çıkarlarından üstün tutan bürokratlara ihtiyacı yoktur …
“Parti ve devlet disiplininin en tehlikeli ve en kötü ihlallerinden biri, bazı fonsiyonerler tarafından uygulanan kendine bağlı işletme ve kurumlarda gerçek durum hakkında gerçeği gizleme, çalışmanın sonuçlarını tozpembe göstermedir. Merkez Komitesi ve hükümet, bazı fonsiyonerlerin kendi dar, departmantal ve yerel çıkarlarını devletin genel çıkarlarının üstüne geçirme, kendilerine bağlı işletmeler için kaygı görünümü altında tasarruflarındaki maddi kaynakları devletten gizleme ve parti ve devlet yasalarını yaralamaya kalkışma olayları ortaya çıkardı. İktisat yöneticilerinin parti örgütlerinin göz yummasıyla, bilerek ihtiyaçlarından fazla hammadde ve yardımcı madde talep ettikleri ve üretim planlarının gerçekleştirilmemesi durumundaki üretilen ürünler hakkındaki raporlarında oldukça yüksek veriler gösterdikleri olaylar da bilinmektedir.” (age., s. 91-92-93)
“Gerçekler merkezi ve yerel parti, Sovyet ve iktisat örgütlerinin yönetim çalışmasında kararların uygulanmasının denetiminin ve kişilerin doğru seçiminin hala gerçekten en önemli moment haline gelmediğini gösteriyor.
“Merkezi kademelerin direktiflerinin ve kendi kararlarının pratikte uygulanışının kötü örgütlenişi, uygulamanın gerekli denetimden yoksun oluşu, Sovyet, iktisat ve parti örgütlerinin çalışmasındaki en yaygın ve derin kök salmış eksikliklerdir. … yönetici organların direktiflerinin yerine getirilmesinde vicdansız ve sorumsuz bir davranış, bürokratizmin en tehlikeli ve en kötü görünüm biçimidir.” (age., s. 94)
“Ana eksiklik, kimi yönetici fonksiyonerlerin, kadroları siyasi ve mesleki uygunluklarına göre seçmemeleri, onları akrabalık, dostluk yada hemşerilik temelinde seçmelerinde yatmaktadır. Namuslu, uzman, ama eleştirici, eksikliklere göz yummayan ve bu yüzden yönetimin rahatını bozan fonksiyonerlerin çeşitli bahanelerle iğrendirilip dışarı atıldığı; yerlerine gerçek değerinden kuşku duyulabilecek ve dava için uygunluktan yoksun olsa da, ama bazı yönetici fonksiyonerler için rahat ve hoş kişilerin alındığı nadir değildir. Kadroların seçimle yükseltilmesinde parti çizgisinin böyle tahrifi sonucu bazı örgütlerde danışıklı dövüşlü ve grup çıkarlarını parti ve devlet çıkarlarının üstüne geçiren bir avane oluşmaktadır. Böylesi durumların olağan olarak yıkıma ve çürümeye götürmesi o kadar şaşırtıcı değildir. Bölge örgütünün ekonomi, Sovyet ve Parti aygıtında çalışan yönetici fonksiyonerlerin bir bölümünün ahlaken yıkılmaya yüz tuttuğu ve zimmete geçirme, apartma ve devlet malının suistimal edildiği Ulyanovsk bölgesi parti örgütü örneğin böyleydi.” (age., s. 96)
“Bazı parti örgütlerimizin aklında salt iktisat var ve ideolojik sorunları unutuyorlar, bunları atlıyorlar. Örneğin Moskova Parti Örgütü gibi böyle önde gelen parti örgütlerinde bile ideolojik mücadeleye yeterince dikkat harcanmıyor. Ve bu da sonuçsuz kalmıyor. İdeolojik sorunlara az dikkat harcanmaya başlandığı yerlerde, bize yabancı görüş ve düşüncelerin yeşermesi için elverişli bir zemin ortaya çıkar. İdeolojik çalışmaya partinin yönetim ve nüfuzunun gevşediği herhangi bir nedenle parti örgütlerinin gözünden kaçan bölümler bize öz olarak yabancı, parti tarafından dağıtılmış her türlü anti-Leninist grupların kalıntıları tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor, bunlar kendi çizgilerini sinsice partiye sokmak için, her türlü anti Marksist ‘tavır’ ve ‘anlayış’ları yeniden canlandırmak ve yaymak için bu bölümlerden yararlanmaya çalışıyorlar.
“İdeolojik çalışmanın küçümsenmesi, büyük ölçüde, yönetici kadrolarımızın belli bir bölümünün kendi bilinçlerini geliştirmek için uğraşmamalarına, Marksizm Leninizm alanındaki bilgilerini zenginleştirmemelerine, partinin tarihi deneyimlerini kendi malı edinmemelerine dayanmaktadır. Ama bu olmaksızın, mükemmel, olgun önder fonksiyoner olunamaz. İdeolojik siyasi bakımdan geri kalan, ezbere öğrenilmiş formüllerle yaşayan ve yeni için hiçbir hissi olmayan kişi, iç ve dış durumda yönünü bulacak durumda, hareketin başında durmaya yetenekli ve layık değildir, yaşam onu er yada geç aşar…
“Daha hala parti örgütleri, parti üye ve aday üyelerinin ideolojik siyasi düzeyinin yükseltilmesi için çok az çalışma yapıyor; Marksizm Leninizm teorisinin incelenmesi çalışması kötü bir şekilde örgütleniyor ve denetleniyor, bu yüzden birçok komünistin Marksizm Leninizm alanında gerekli bilgisi yok. Parti üye ve aday üyelerinin siyasi bilgisinin arttırılması onların yaşamın bütün alanında önder rolünü gittikçe daha yüksek ölçüde oynamaları, partili kitlelerin daha da aktifleştirilmesi ve parti örgütlerinin çalışmalarının iyileştirilmesinin vazgeçilmez ön koşuludur.” (age., s. 98-99)
Görüldüğü gibi ciddi bir tarzda küçük burjuva bürokratik zaaflara vuruluyor. Fakat bu eleştiriler, bürokratik paslanma ve çürümenin siyasal ve toplumsal yaşama egemen hale gelmiş olduğu geçeği temeline dayanarak yapılmıyor. Eleştiriler önemli ama sınırlı çerçevede kalıyor.
Bizim Sovyet toplumumuzda burjuva ideolojisinin iktidarı için hiçbir sınıfsal temel yoktur, olamaz da  (age., s. 98, iba.) vurgusu büyük bir özgüven duygusu içerisinde yapılırken, bürokrasi tehlikesine dikkat çekilir ve bürokratlar partinin “en yeminli düşmanları” ilan edilirken “doğal olarak, böylesi görünümler bizde çok yaygın değil. Partimiz her zamankinden daha güçlü ve sağlıklı”dır, değerlendirmesi son derece dikkat çekicidir.
Bürokratik hastalıklar eleştirilirken, Bilge bir yönetim, tehlikeyi daha tohum halindeyken tanımak, bu tehlikenin tehdide dönüşmesine izin vermemektir” vurgusu yapılırken, gerçekte tehlike çoktan tehdide dönüşmüştür. Kruşçevciliğin 1956’da iktidara gelişi olgusundan bu gerçeği açıkça görmekteyiz. Biliyoruz ki 1952 ile 1956 arasında dört yıl var. Bu dört yıllık süreçte bürokratik revizyonist karşı- devrim 20. Parti Kongresi’yle iktidarı gasp etmek için etkin bir şekilde hazırlanmıştır.
Peki, bu tablo, 19. Parti Kongresi’nin bürokratizmle ilgili tahlil ve uyarıları gerçekte neyi ifade etmektedir?
İfade ettiği şey, 19. Parti Kongresi’nin gerçeği devrimci, bilimsel, nesnel bir şekilde saptayamadığıdır. Bürokratik paslanma ve çürümeyi bütün derinliğiyle göremediğidir. Göremediği için; ideolojik, siyasal, iktisadi alanda görevleri sınıf mücadelesinin gerçek gereksinimlerine yanıt verecek tarzda saptayamadığıdır. Sorunu partinin, kadroların, işçi sınıfının ve halkların önüne doğru bir tarzda koyamadığı ve gerçek bir devrimci dinamizm uyandıramadığıdır. Böylece, bürokratik kastın 19. Parti Kongresi’nin arkasına sığınarak kendisini gizlediğini, meşruiyetini onaylattığını görüyoruz.
Gerçekte, o koşullarda Stalin’in ve partinin kadrolar ve kitleler nezdindeki güçlü prestiji düşünüldüğünde, bürokratik yozlaşmaya ve kastlaşmaya karşı dev bir kitle hareketi, bir tür “kültür devrimi” örgütlenebilirdi. Gerçek ihtiyaç da buydu. Ama Parti ve Stalin bunu yapmadı, yapamadı.
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder