16 Eylül 2018 Pazar

            ÖNDERLİK VE ''ÖNDERLİK'' ÜZERİNE


                                                               ''İktidar hastalığı

                                                               Hem tilkidir hem de aç bir kurt

                                                               Belki de sentezi '' *

Sınıflar mücadelesinde her sınıf kendi önderliğini, önderlerini çıkarır. Önderlikler temsil ettikleri sınıfların tarihsel ve güncel gereksinimlerine yanıt vermenin araçlarıdırlar... “Tarihte hiçbir sınıf, hareketi örgütleme ve yönetme yeteneğine sahip siyasal önderlerini, ileri temsilcilerini yaratmadan egemen olamamıştır.” (Lenin) Bu olgu enternasyonal proletaryanın temsilcisi komünist partiler için daha keskin bir gerçeği ve gereksinimi oluşturmaktadır. Uluslararası Komünist Hareket'in (UKH) tarihi bu bakımdan hem pozitif hem de negatif derin ve kapsamlı derslerle doludur... Ki biz bu konuyu da değişik çalışmalarımızda işlemiştik ve işlemeye de devam edeceğiz**. Bu yazımızda ise Marksist Leninist Komünist Hareket (MLKH)'i kötürümleştiren, ağır yıkımların içerisine iten küçük burjuva bürokratik tasfiyeci oportünist sapmanın ''önderlik'' anlayışını incelemekle yetineceğiz.

Marksizm Leninizm'in, UKH'nın, uluslararası ve Türkiye devrimci hareketinin deneyimlerinin gösterdiği gibi öncünün ve önderliğin reddi kadar idealize edilmesi de sınıf mücadelesine ağır zararlar vermiştir, vermeye de devam etmektedir... Kendi tarihi boyunca ''önderlik boşluğu'' yaşayarak gelmiş Türkiye komünist hareketinin öz deneyimleri de bunu kanıtlamaktadır. MLKH tarihin çağrısına yanıt verecek gelişkin bir önderlik teorisi ve pratiği yaratamamıştır. Özellikle başta sağ kendiliğindencilik olmak üzere sağa ve ''sol''a savrulan, istikrarsız, iç bütünlükten yoksun öncülük, önderlik teorisi ve pratiği öyle ya da böyle sürece damgasını basmıştır. Önderlik, öncülük bağlamında en ileri çıkışı temsil eden ve Birlik Devrimi'nde somutlaşan sıçrama ise ne yazık ki daha fazla ilerleyememiş, ilk atılımın ardından giderek gerileyip dibe vuran bir seyir izlemiştir. Kuşkusuz ki, söz konusu gerileme, tarihin helezonik akışı içerisinde sadece geçici bir gerilemeyi ifade etmektedir. Geçicidir, çünkü tarih geçmişten geleceğe doğru akmaya devam etmektedir; “çünkü tarihin bazen geriye doğru ... adımlar atmadan pürüzsüz ve biteviye ilerlediğine inanmak diyalektik değildir, bilimsel değildir, teorik açıdan yanlıştır.” Yine Lenin’in vurguladığı gibi, “Bilim ise hatalar ve yenilgiler olmadan öğrenilemiyor.” Bu gerçek komünist önderlik için de geçerlidir.

MLKH hem uluslarası hem de mücadele yürüttüğü toprakların öz deneyiminden esasen eleştirel öğrenememiştir. Çıkarılan dersler ve geliştirilmeye çalışılan perspektifler ise içselleştirilmemiştir. Üstelik sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin (pek verimli olmamakla birlikte, ki 2018 yılındayız!) incelenmeye, tartışılmaya başlandığı süreçlerle birlikte bireycilik ilkesinin yön verdiği şaha kalkmış bürokratik bir kült geliştirilmiştir. Bu ilginçliğin ayrıca kaydedilmesi ve sorgulanması gerekmektedir. Önderlik teorisi ve pratiğinin yeterince geliştirilemediği, bir önderlik boşluğunun yaşandığı tarihsel ve politik süreçte sorunu çözmek adına önderliği idealize eden, kutsallaştıran, putlaştıran, her türlü eleştiri ve denetimin dışında ya da üstünde tutan bir perspektif ve pratik inşa edilmiştir. Nesnel karakteri gereği küçük burjuva bir kast yaratarak mutlak bir iktidar tekeli kurmaya çalışan bu zihniyet ve yönelime karşı mücadele eden komünistler ise etkisizleştirilmeye, değersizleştirilmeye ve tasfiyeye yönelinmiş, her açıdan partinin ağır kan kaybına yol açılmıştır. Bu süreç hala devam etmektedir. Bu olgu, partiyi derin ve kapsamlı bir yıkımla tüketme sürecinin içerisine götürmüş, kapsamlı bir yabancılaşma üretmiştir... MLKH'in uzun yıllardır içerisine yuvarlandığı ideolojik, siyasal, örgütsel bunalımdan; gündelik siyasal ve örgütsel devrimci çalışmasından ve çalışmanın sonuçlarından da bu gerçeği çıplak bir şekilde görebiliriz. Kuşkusuz ki yaşanan kriz yalnızca dar anlamda ''önderlik boşluğu''na, küçük burjuva karaktere sahip önderlik anlayışlarına indirgenemez; biz başka bir makalemizde yaşanan krizin nesnel, öznel nedenlerini; tarihsel, iç ve uluslararası bağlamını ayrıca ele alacağımızı belirterek şimdilik geçiyoruz.

Gerek sosyalizmin sorunları gerekse de bu bağlamda özel önem taşıyan önderlik, öncülük sorunlarının eleştirel ve bütünsel ele alınması yaşamsal önemdedir; ki hala bu görev yerine getirilememiştir. Kitabımızda dile getirdiğimiz gibi; ''Burada, tartışma ve yeni bir donanım kazanma çalışmasının teorinin, programın, strateji ve taktiklerin, önderlik anlayışı ve çalışma tarzının, örgütsel politika, kadro politikası, yönetme ve yönetilme anlayışının zenginleştirilmesi ile bütünsel birleşmesi gerekmektedir. Böyle bir çalışmanın; bütünsel araştırma, inceleme, tartışmaları olgunlaştırma çalışmasının hiç de kolay olmadığını; ilkeli, derin, kapsamlı, eleştirel ama birleştirici bir niteliksel mücadele yeteneğini gerektirdiğini biliyoruz. Böyle bir çalışma ve duruşun, hem iç hem de uluslararası alanda tasfiyecilikle, revizyonizmle, ideolojik liberalleşmeyle, kişi ve önderlik kültüyle, derin tahribatlar yaratmış olan küçük burjuva bürokratizmiyle hesaplaşarak gelişmesi gerektiği ise bizce açık ve zorunludur. '' (SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler, 2011, Ceylan/Akademi Yayıncılık)

Uzun yıllardır unutulmuş, unutturulmuş ama öncünün önünü de açacak olan perspektif ise şu sözlerde ifadesini bulmaktadır;

“Bir siyasal partinin, kendi yanılgıları karşısındaki tutumu, bu partinin ciddi olup olmadığını, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevlerini gerçekten getirip getirmediğini saptayabilmemiz için, en önemli ve en güvenilir ölçütlerden biridir. Yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarını dikkatle incelemek; işte ciddi bir partinin işaretleri bunlardır, bu ciddi bir parti için görevlerini yerine getirmek, sınıfı ve ardından da yığınları eğitmek ve bilinçlendirmek demektir.” (''Sol'' Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, s. 51-52)

Hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın önderlik, öncülük adına teorize edilen, pratikleşen sapmalar, özünde, ''sınıfı ve ardından da yığınları eğitme''yi ve ''bilinçlendirme''yi yadsıyan kendiliğindenlik önünde boyun eğişi ifade eder. Oysa komünist partiler, kendiliğinden sürecin biliçli temsilcisi olarak sürece bilinçli müdahaleyi temsil ederler. Ve bu müdahaleyi de, enternasyonal proletaryanın ideolojisine, asgari ve azami politik amaçlarına bağlı olarak gerçekleştirirler...

Önderliği kendisinden ibaret gören, geri kalan kadroları, örgütleri taktik önderlikler, erler olarak teorize eden; devrim, sosyalizm, komünizm mücadelesinin zaferinin ancak kendi önderlikleriyle kazanılabileceğini düşünen ve ilan eden bir teori ve pratiğin Marksizm Leninizm'le hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Dahası, bu oportünist önderlik anlayışı ve pratiği, Marksizm Leninizm'den berrak bir kopuşu ve tasfiyeciliği ifade etmektedir. En yaman Marksist Leninist sözlerle cilalansa da gerçek budur. ''Aktif önderler, pasif kitleler'', aktif önderler, pasif, biat eden, parti, yanılmaz ve hesap vermez ''stratejik önderlik'' ve görevleri ''iyi er'' olmaktan ibaret örgütler ve kadrolar zihniyeti ve ''parti tarzı'' perspektifi, nesnel olarak, küçük burjuva gerici ideolojik karakter taşır ve her bakımdan tasfiyeci yıkım üretir... Yaşadığımız iç ve uluslararası deneyimler de bunu kanıtlamaktadır.

Komünist partiler, sınıfın nihai amacına bağlı olarak devrimde proletaryanın, proleter devrimlerin önderliğinin örgütlenmesidir. Dolayısıyla önderliği birkaç kişinin ya da yetenekli bir önderin önderliğine indirgemek gerçekte devrimde proletaryanın önderliğinin örgütlenmesinin red ve inkarıdır. Partinin önderliğinin yerine dar bir küçük burjuva bürokratik elitist ekibin ''önderliği''nin geçirilmesidir. Oysa ''Parti, işçi sınıfının siyasal önderidir.'' ''Parti, proletaryanın savaş kurmay heyetidir.'' Üstelik büyük önemine karşın parti de asla idealize edilemez. Parti, ''Proletarya iktidarının aleti olarak parti''dir. Kendini idealize ederek partiyi, partiyi idealize ederek kendini idealize etmenin Marksist Leninist önderlik teorisi ve pratiğiyle herhangi bir ilişkisi yoktur ve kabul edilemezdir.

Proletaryanın nihai amacı olan komünizm hedefine ulaşıncaya dek sınıf mücadelesinde önder ve önderlik komünist partisidir. Bu süreç, proletarya ve halk kitlelerini nesne gören, devrimci-komünist özneye, yani tarihin yapılışına aktif ve dönüştürücü devrimci özne olarak katılan bir güç olarak görmeyen önderlik teori ve pratiklerine karşı iç ve uluslararası alanda kesiksiz süren bir mücadele sürecidir de. Bu öyle bir süreçtir ki, sınıfların, önderliklerin giderek sönümlendiği, yöneten yönetilen ayrımının miadını doldurduğu, herhangi bir öndere, önderliğe gerek kalmadığı bir tarihsel süreçtir... Dolayısıyla ister muhalefette isterse iktidarda olsun, teori ve pratiği buna bağlı olarak yapılanmayan, biçimlenmeyen bir partinin proletarya adına yapacağı şey, sonuç itibariyle kapitalizme ve burjuvaziye yedeklenmektir...

Açık ki, teori ve tarihsel deneyim, din kültünün, tanrı kültünün, tanrı ve tanrıça kültünün, kral ve kraliçe kültünün, padişah kültünün, peygamber ve halife kültünün, parti ve devlet kültünün, kurtarıcı kahramanlar kültünün, önder kültünün, genel sekreter, başkan kültünün enternasyonal proletaryayı ve Marksizm Leninizm'i temsil etmediğini yeterince kanıtlamıştır. Doğrudan, dolaylı ya da yarı dolaylı olarak bu kültleri ifade eden ve komünist partilere taşınan önderlik, öncülük anlayışları komünistlere yabancıdır. Bu kült ve biçimlerinin kaynağı, özel mülkiyet dünyasıdır, burjuva sınıf ve tabakalardır. Komünist partilerde de bu kült kaynağını özel mülkiyet dünyasından alır. Doğal olarak söz konusu teori ve pratikler, partiler içerisinde esasen ''Marksizm'', ''sosyalizm'', ''komünizm'' maskesiyle ortaya çıkar. Genel olarak özel mülkiyet dünyasının özel olarak da burjuva dünyanın komünist partiler içerisinde de kendini üretme yeteneğinin bin canlı olduğunu SBKP, SSCB deneyimlerinden de biliyoruz...

Marks'ın üzerinde tekrar tekrar düşünülmesi ve mücadelenin her bir gelişme evresinde tekrar tekrar öğrenilmesi gereken ve her fırsatta vurgulanması gereken şu analizi her zaman MLKH'e yol göstermeli ve her komünist, önderlik anlayışlarını ve kendi pratiğini bu açıdan gözden geçirerek yaşamını denetlemelidir; ''Özel mülkiyet bizi öylesine aptala çevirmiş, tek yanlı hâle getirmiştir ki, biz bir nesnenin, ancak ona malik olduğumuz zaman bizim olduğunu sanırız. Bu yüzden, bütün fiziksel, akılsal duyuların yerini, bütün bu duyuların tam bir yabancılaşması olan malik olma duygusu almıştır.'' (Marks)

MLKH'de Marksizm Leninizm adına cilalanarak teorisi yapılan ve yaşanan şeyin özü de bundan ibarettir.

Önderlik kültününün (önderlerin ve malik olmanın vb. idealizasyonu/kutsallaştırılması), kendini ''stratejik önderlik'', kendi dışında kalan örgütleri ve kadroları ''taktik önderlikler'' teorileştirilmesiyle duruşunu ilan eden tasfiyeci oportünist yönelimi Birlik Devrimi'nin (mutlaka geliştirilmesi gereken) önderlik anlayışının da tasfiyesidir.

Bürokratik ekipçi zihniyet kendisini ''stratejik önderlik'' olarak ilan ediyor. Böylece kendini partinin, yani sınıfın stratejik önderliği olan partinin yerine geçiriyor. Tamda burada kendisini bütün başarıların sahibi, ''taktik önderlikler''i ise bütün zaaf ve yenilgilerin sorumlusu ve suçlusu ilan ediyor. ''Enkaz'' demagojisi ile zaaflar vb. ''stratejik önderliğin'' olmadığı dönemlere bağlanıyor ve ''bu dönemler''in sözde eleştirisi altında ''stratejik önderlik'', ''stratejik önderler'' kutsanarak hegemonya kurma ve süreklileştirme güvence altına alınmaya çalışılıyor. Doğası gereği bu teori ve pratik ''stratejik önderliği'' tehdit ettiği ya da edeceği ''analiz''lerine bağlı olarak stratejik ve taktik tasfiyelere yöneliyor. Bu bağıntıda mutlak iktidar isteği mutlak biat isteğiyle etle tırnak gibi kaynaşıyor ve kendini üretiyor... 2000'lerden bu yana yaşanan da budur.

Parti nedir? Parti proletaryanın genelkurmayıdır. Yani stratejik ve taktik önderliğin merkezidir. Biz ''stratejik önderliğiz/önderleriz'', sizler de ''taktik önderliklersiniz'', biz doğru politikaları ortaya koyduk, siz taktik önderliklere uygulayın direktiflerini verdik ama siz yapmadınız ya da yetersiz kaldınız, o halde suçlu sizsiniz vs. Bu saçmalığı teorileştirmek ve pratikleştirmek, bunu da normal karşılamak Marksizm Leninizm'e bağlı ve bağımsız karaktere sahip, eleştiri gücü olan, fikirlerin mücadelesini vermeyi, her türlü iktidar ve mahalle baskısına karşı mücadele etmesini bilen komünist örgütlerin ve kadroların harcı değildir. Yeni dünya ve yeni insan tipinin de böylesine burjuva, küçük burjuva teori ve pratiklerle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olamaz.

Eleştirdiğimiz oportünist teori ve pratik Marksizm Leninizm'le bağdaşmak bir yana onun içeriğinin boşaltılarak, red ve inkarıdır. Bu vb. teori ve pratikler küçük burjuva karakterde bürokratik bir kast yaratmaya götürür. Kendini özne, partiyi, parti örgütlerini, kadrolarını nesne gören bir teori ve pratik, kendi öz deneyimlerimizden de görülebileceği gibi, derin ve kapsamlı yıkımlar yaratır. Bu zihniyet ve tarz parti tarzı olmak bir yana kolektivizmin, kolektif önderlik ilkesinin yadsınmasıdır. Kolektif emekle, bedelle yaratılan maddi ve manevi değerlerin ''etkin bireyle''re, ''stratejik önderliğe'', ''stratejik önderler''e mal edilerek parti fikri ve pratiğinin tasfiyesidir. Bolşevik eleştiri ve özeleştiri ilkesinin hiçe sayılmasıdır. Bütün partinin, sınıfın ve kitlelerin ideolojik ve örgütsel olarak yanlış eğitilmesidir. Böylece dar kafalı iktidar hastası çıkarcılığın ve tutuculuğun ''parti tarzı''na dönüştürülmesidir. Bu bağlamda edilecek tüm devrimci laflara karşın ilkel, amatör, dar pratikçi, idare-i maslahatçı, klikçi iktidar hastalığı kaçınılmaz olarak derin ve kapsamlı bir yabancılaşma ve çürüme yaratır ve bu, ''ideolojik donanım''a dönüşür. Bu teori ve pratik, ''Düşünceyi körelten ve partinin kendi hatalarından ders alma yoluyla sağladığı eğitimini dizginleyen'' ''özeleştiri korkularından, hatalarını gizleme, cansıkıcı sorunların üstünü örtme, işlerin tatmin edici biçimde gittiği yanılgısını uyandırmak için eksikliklerini gizleme huyu''nu (Stalin) bir tarza dönüştürür.

Eleştirdiğimiz zihniyet ve yönelim, strateji ve taktiği, stratejik ve taktik önderliği birbirinden kopararak iğdiş etmektedir. Strateji ve taktiği proletaryanın önderlik bilimi olmaktan çıkararak teoriyi ve tarihsel deneyimi, Birlik devrimi'nin çizgisini revize etmektedir. Bürokratik bir doğma ve kendini yüceltme, kendini evrenin merkezi görme trajikomikliği kutsanarak oportünist, pragramatik ve tasfiyeci bir tarz ''parti tarzı''na dönüştürülmektedir, dahası dönüştürülmüştür.

Strateji ve taktik ''proletaryanın sınıf savaşımındaki önderliğin bilimi''dir. Tüm parti bu bilinç ve donanımla eğitilmeli ve kesintisiz geliştirilmelidir. Bu, iki kongre arası dönemde partiyi yönetmekle görevlendirilmiş kadrolar için de geçerlidir. Hemen eklemeliyiz ki, tasfiyeci bürokratik küçük burjuva elitizmi, ''stratejik önderlik'' derken de zaten iki kongre arası dönemde partiyi yönetmekle görevli MK'yı da kastetmemektedir. Kongrede seçilmiş MK'nın da kendilerine tabi olacağı ve mutlak itaat etmesi gereken bir yapı olarak görmektedir. İşin özü budur. Burada başlıca olarak ulusal demokratik hareketin (PKK) lideri Öcalan'nın ''stratejik önderlik'' teorisi ve pratiğinin kötü bir şekilde taklit edilmesiyle şekillenen bir ''stratejik önderlik'' gerçeğiyle karşı karşıyayız. Burada, öteden beri sert bir şekilde eleştirdiğimiz TKİB'in şu ünlü ''çelik çekirdek'' taklitçiliğiyle karşı karşıyayız. Burada DEV-SOL/DHKP-C'nin önderliği idealize eden taklitçiliğiyle karşı karşıyayız...

Sınıflar mücadelesinin prağiyle kopmaz bağlar içerisinde teori ile pratiğin birliğine dayanan bir önderlik ve çalışma tarzı. Strateji ve taktiğin birliğine dayanan bir önderlik ve çalışma tarzı. Stratejinin mutlak olarak yönettiği, stratejik başarıya götüren/kilitlenen bir taktiksel gelişme hattı. İlkelere sımsıkı bağlı ve taktik esnekliğe dayanan bir önderlik ve çalışma tarzı. İşçi sınıfı hareketi ile komünist hareketin yalıtıklığına son vermeye, komünist işçi hareketi yaratmaya kilitlenmiş bir önderlik ve çalışma tarzı. Demokratik merkeziyetçiliğe dayanan, kolektivizm ilkesinin ve işlerliğinin, kolektif önderliğin tüm çalışmalara damgasını bastığı bir önderlik ve çalışma tarzı. Yönetme ve yönetilme tarzında yöneticilere hiçbir ayrıcalığın tanınmadığı, yönetenlerin yönetilenlerden daha değerli olduğu anlayışına, alışkanlığına ve iktidar kirliliğine dayanmayan bir önderlik ve çalışma tarzı. Sözün eylemin, eylemin sözün arkasında istikrarlı bir tarzda olduğu/durduğu bir önderlik ve çalışma tarzı. Binbir emek ve bedelle yaratılan ve pragmatizmle, siyasi körlükle, idare-i maslahatçılıkla biçimlendiği için, stratejik bir yönelimle ele alınmayan, anı, günü kurtarmaya yoğunlaşarak, 2-3 yıllık bir gelişmenin ardından kolayca tüketilen, adeta bu döngünün tekrarlanmasına ve birikim ve kazanımların kolayca heba edilmesine düşmeyen, gerekli dersleri çıkarmasını ve pratik-siyasal bir silaha dönüştürmesini bilen bir önderlik ve çalışma tarzı. ''Kitleler için politika tarzı'' değil, ''sınıf ve kitleler için ve kitlelerle birlikte politika tarzı''na dayanan bir önderlik ve çalışma tarzı. ''Kitlesini arayan parti'' değil, sınıfı temsil eden ve sınıfın içerisinde kendisini üreten, komünist işçi hareketi yaratmaya dayanan bir önderlik ve çalışma tarzı. Ajitasyonla sorunları ''çözme''ye yönelmeyen, duygulara hitap eden, ''romantik devrimcilik'' peşinde koşmayan, herkese feda çağrısı yaparken en kritik süreç ve anlarda bulunmaz Hint kumaşları olduğunu düşünmeyip H. Demircioğlu gibi ''En önde çarpışan ben olmalıyım. Fedakarlıkta ve can fedakarlıkta sıranın başında yer almalıyım.”, ''Fedakarlıkta ve can fedakarlıkta sıranın başında yer almayı'' bilen ve ''yapamayacağımız bir işi asla başkalarından istememeliyiz. Bu kültür ve anlayışla şe­killenmeli kalıba dökülmeli her yoldaş.'' duruşunu dayanan bir önderlik ve parti tarzı. Kağıt üzerinde farklı pratikte farklı davranmayan, beyni ve yüreği zehirlenmemiş, sahte nezaket manevralarını ''parti tarzı''na dönüştürmemiş, ''zerafet'' gösterileriyle kamufle edilmiş hançeri arkadan saplamayan bir önderlik ve çalışma tarzı. Savunma hakkı kullandırılmadan, savunmaları bile alınmadan ve kendilerini parti üyesi sanırken kendilerinden habersiz parti üyeliklerinin düşürüldüğünü şurdan burdan öğrenilmesine fırsat tanımayan ve bunu ''yoldaşlık hukukuna'' dönüştürmeyen, açıklık ilkesinin tasfiye edilmediği ilkeli, tüzüksel işlerliğe dayanan ahlaklı davranmasını bilen bir önderlik...

Önderlik mi, işte önderlik budur. Parti tarzı mı, işte parti tarzı budur.

“Bizim başlıca ve temel görevimiz, işçi sınıfının politik örgütlenmesi ve politik gelişimini kolaylaştırmaktır. Bu görevi arka plana itenler, mücadelenin her türlü özel yöntemlerini ve diğer bütün görevlerini buna bağımlı kılmayı reddedenler yanlış bir yol izlemekte ve harekete ciddi zararlar vermektedirler.” (Kitle İçinde Parti Çalışması, Lenin, Ekim Yayınları, s. 13)

Önderlik ve parti tarzı mı, işte önderlik ve parti tarzı Lenin'in vurguladığı şeye teoride ve pratikte uymak ve uygulamaktır. Gerisi boş laftır, Marksizm Leninizm'i unutmak, burjuva, küçük burjuva dünyaya yelken açmaktır.

Hem ''Bizim başlıca ve temel görevimiz''i unutacak ve unutturacaksın, hem Marksizm Leninizm'in yerine ''ezilenlerin Marksizmi''ni, proletaryanın yerine ''ezilenler''i geçireceksin; diğer yandan da yanılmaz önderlik, ''stratejik önderlik'' vs. olduğunu ileri süreceksin. Buna da önderlik ve parti tarzı diyeceksin! Gerçek bir komünist partisinin ne böyle bir önderliğe ne de böyle bir parti tarzına ihtiyacı yoktur ve olmayacaktır. Vardır diyen varsa eğer zaten antiMarksist Leninist, anti-parti sapmanın esiri haline gelmiştir demektir.

Aslında incelediğimiz bağlamda da Marksizm Leninizm, devrim ve sosyalizm adına ileri sürülen bu perspektif ve eylem, Marks'ın ''özel mülkiyet çerçevesinde şeyler ters bir anlam kazanırlar'' çözümlemesini bir kez doğruluyor.

Hep birlikte Marks'ı bir kez daha dinleyelim;

"Özel mülkiyet çerçevesinde şeyler ters bir anlam kazanırlar. Herkes bir başkasına yeni bir gereksinme yaratıp onu yeni bir bağımlılığa sokmaya, yeni fedakârlıklara sürüklemeye, yeni bir doyum yoluna alıştırmaya, herkes başkasının üzerinde dışsal bir egemenlik kurup kendi bencil gereksinmelerini doyurmaya bakar. ... İnsan, insan olarak yoksullaşır." (Marx )

Komünistler özel mülkiyet dünyasının söz konusu yabancılaşmayı üreten gerçeğinin parti saflarına sızmasına karşı ideolojik ve örgütsel olarak mücadale etmede ustalaşmak zorundadır. UKH'nın yanısıra başta ''stratejik önderlik'' olmak üzere parti pratiğini de değerlendirmede, Marks'ın kapitalizmi ve onun bireyci dünyasını, insanı yoksullaştıran yabancılaşmayı tahlil ederken vurguladığı gerçeği görmede Marksizm Leninizm'e sımsıkı bağlı kalmasını öğrenmelidir; aksi taktirde olan biten ve ters yüz edilen, bizi kötürümleştiren, sağırlaştıran, çürüten, öncü değil artçı yapan zaaflarla hesaplaşamayız. Militan bir duruşla MLKH kendini yenileyebilmesi için daha yüksek bir donanım kazanılması gerektiği net bir şekilde görülmelidir.

Herhangi bir komünist partisinde olduğu gibi MLKH'de de küçük burjuva niteliğe ve temele dayanan zihniyet ve pratiklerle önderler yaratılamaz. Aksine bu duruş, önder değil ''önder'', önderlik değil ''önderlik'' yaratır sadece. ''Kraldan daha kralcı'' yardakçılığın kalp ve beyin, önderlik için özlenen önderler, Birlik Devrimi'nin önderleri vs. üzerine (yaptırılan ve) yaptıkları sahte propaganda ve ajitasyon, manipülasyon da aynı tasfiyeci oportünist çürümenin görünümleridir sadece. Komünist partilerde hiçbir önder ya da önderlik Marksizm Leninizm'in, partinin üstünde olamaz ve kabul edilemez. Aksine sarsılmaz bilimsel devrimci nitelik ve duruşla Marksizm Leninizm'e bağlı kalmak ve tabi olmak önderlerin (ve partinin) doğal ve zorunlu yükümlülüğüdür.

Sınıf mücadelesinin gelişim seyrinde niteliksel sağlamlıklarıyla, sınanmışlıklarıyla; ideolojik, siyasi, örgütsel yetenekleriyle, deneyimleriyle, donanımlarıyla, sorunları çözme güçleriyle öne çıkan kadrolar olacaktır. Ve tamda burada, daha fazla bilgi ve kavrayışa, daha fazla deneyime, daha fazla ikna gücüne, daha fazla mücadelenin gereklerine ve gereksinmelerine yanıt verme gücüne dayanan kadrolar öne çıkararak doğal bir otorite kazanabilir ve kazanır. Bürokratik kararlarla, kendini dayatmalarla, ekipçi yıkıcılıkla, komünist olmayan yol ve yöntemlerle vb. önderler yaratılamaz. Örneğin siz Lenin'in, Stalin'in, Dimitrov'un, Enver Hoca'nın vb. ben önderim, biz önderiz, biz ''stratejik önderiz/önderliğiz'', bizi önder ilan edin dediklerini, böylesine bir komedi sergilediğini hiç duydunuz mu ya da okudunuz mu? Açık ki önderlik anlayışları, uygulamaları, parti tarzı vb. üzerinde süren iç mücadeleler de proletarya ve burjuvazi arasında süren keskin sınıf mücadelesinin komünist partilere yansıması ve devamıdır. Bu vb. sorunlar öyle bazı hatalarla, eksikliklerle vs. izah edilemez; aksine doğrudan sınıfsal karaktere sahiptir ve bu gerçek öncelikle de teorik-ideolojik-ilkesel karakter kazanarak ortaya çıkar. Her siyasal ve örgütsel sorun ilkesel-teorik-ideolojik arka plana dayanır ve o düzeyde de ele alınması gerekir. Ki bu bağlamda önemli olan şey de bu perspektifin içselleştirilmesi, pratik işlevsellik kazanmasıdır. Ne yazık ki esnaf kafası, tek yanlılıkla biçimlenme ve biçimlendirme büyük bir oranda bu perspektif ve duruşun yitip gitmesine yol açmıştır. Küçük esnaf kafasından ne proletaryanın partisi ne önderlik ne de parti tarzı çıkmaz ve çıkmamıştır da.

Devam edelim.

İki kongre arası dönemde partiyi yönetmekle görevlendirilmiş kadroların bir kısmının kendisini önder ilan etmesi, tarihi fütursuzca çarpıtarak, ''biz partinin önderleriz'' bunu kabul edeceksiniz diyerek ortaya çıkılması MLKH'nın acı bir olgusudur. Binbir biçimde süslenmiş, kızıl renklere bürünmüş bir kamuflajla biz stratejik önderliğiz, bizim dışımızda hepiniz iyi birer er, iyi birer biatçı olacaksınız söylemi ve eylemiyle ortaya çıkılması ibretlik bir tablodur. Her fırsatı kendi ''önderlik''lerini onaylatmaya ve bu amaçla manevra üstüne manevra yapmaya kilitlenilmesi; demagoji ve manipülasyonun, Makyavelizmin bir ''önderlik'' anlayışına ve ''parti tarzı''na dönüştürülmüş olması sadece ve sadece utanç verici bir tasfiyeci çürümeyi gösterir. Ve burada da önemli olan şey, küçük burjuva zihniyetle ideolojik (ve örgütsel) hesaplaşmadır. Tüm süreç, bu eksende kolektif akılla eleştirel sorgulanmalı ve zorunlu dersler çıkarılmalıdır. Bunu yapmamış, yapamayan, durumu kurtarmaya endeksli analizlerle yetinen ya da yetinecek bir partinin geleceği de olamaz. Burada söz konusu olan bir komünist partinin ilkeleridir, ideolojik ve örgütsel değerleridir, ahlaki, vicdani, moral değerleridir. Komünistler ve parti kendi öz değerlerine; kolektif emekle ve bedelle örülmüş tarihinine ve geleceğine sahip çıkmalıdır. Söz konusu şirazesinden çıkmış aydın, yarı aydın megalomanin tarihsel ve güncel zaaflarımızdan, kadroların oportünist uzlaşmasından, boyun eğmesinden, cesaretsizliğinden, orta yolculuğundan, suç ortaklığından güç ve cesaret aldığını da unutmamak, dahası vurgulamak gerekiyor.

Yaratılan ağır mı ağır yıkımlara rağmen, öncülük, önderlik adına politik ve örgütsel çalışmaların adım adım giderek dibe vurmuş olduğu uzun yıllara rağmen söz konusu küçük burjuva yönelim ve çürümeye karşı güçlü bir mücadelenin geliştirilememiş olmasının sorumluluğu, mücadeleci komünistlerin ise değersizleştirilmesi, giderek fütursuzca tasfiye edilmesinin ağır sorumluluğu aynı zamanda herkesin omuzlarındadır. Kolektif bir ideolojik hesaplaşma, eleştiri özeleştiri, radikal bir ideolojik ve örgütsel değişme, yenilenme partinin ve herkesin yakıcı bir gündemi olmalıdır. Başta kapitalizm olmak üzere özel mülkiyet dünyasına karşı komünist adalet mücadelesini de veren bir partinin ve kadrolarının kendi yaşantısında çifte standarın, adaletsizliğin bir önderlik anlayışına ve pratiğine, sözde bir parti tarzına dönüştürülmüş olmasına öyle ya da böyle boyun eğmesi açık ve kesin bir tasfiyeci çürümeden başka şekilde tanımlanamaz. İstisnasız herkes, tüm parti bu süreçlerin, yıkımların, kirliliğin, yabancılaşmanın hesabını vermekle yükümlüdür. Ve altı çizilmelidir ki, uzun yılların yarattığı yıkım ve derin güvensizliklerin, radikal güven kaybının öyle bir çırpıda ya da birkaç sözde özeleştiri ile, sözde çağrılarla aşılması da olanaklı değildir. Köklü bir eleştiri özeleştiri olmadan ve hesap sormadan bir şeyin de aşılacağı yoktur ve olmayacaktır. Uzun bir tarihsel geçmişin deneyimlerine dayanan, ''sosyalizmin sorunları''nı tartışan ya da tartışmaya çalışan partinin kendi öz kitlesine, proletarya ve halklara, devrimci kamuoyuna hesap vermesi zorunlu, gerekli, kaçınılmaz bir yükümlülüktür. Ve herkeste bunun sonuçlarına katlanmak zorundadır.

Lenin’in vurguladığı gibi, “Herkes oportünizmin tesadüfi bir şey olmadığını, tek tek insanların günahı, ihmalkarlığı, ihaneti değil, tüm bir tarihsel dönemin sosyal ürünü olduğunu biliyor” ya da bilmelidir. Hatırlatmak bile gereksiz: Eleştiri ve değerlendirmelerimiz niyetlere göre değil şeylerin, savunulan zihniyetlerin, duruşların nesnel bilimsel anlamları üzerinde yükselerek biçimlenmelidir. Ayrıca vurgulanmalıdır ki, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir; ki hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, oportünist iyi niyet cehenneme götürür. Ve yine Lenin’in vurguladığı gibi, “dürüst”  oportünistler, kötü oportünistlerden daha tehlikelidir. Bu, tarihin de kanıtlamış olduğu bir gerçektir.'' ***





*Yazdığım '' İktidar'' başlıklı şiirden

** Bkz Hasan Ozan Makaleler; Konu bağlamında yayımlanmış yazılardan bazıları;

SOSYALİZMİN DENEYİMLERİ, BÜROKRATİZM VE “KÜLT” ÜZERİNE (24 Aralık 2012 Pazartesi)

“SOSYALİST SOL” ÜZERİNE ELEŞTİREL NOTLAR,  I. BÖLÜM (12 Ağustos 2013 Pazartesi)

“SOSYALİST SOL” ÜZERİNE ELEŞTİREL NOTLAR, II. BÖLÜM (24 Ağustos 2013 Cumartesi)

SIK SORULAN SORULAR , II, (8 Eylül 2014 Pazartesi)

TASFİYECİLİĞİN PANZEHİRİ MARKSİZM-LENİNİZM’DİR ( 12 Mart 2016 Cumartesi)

“GENEL SEKRETER” VE STALİN… (19 Haziran 2016 Pazar)

***8 Şubat 2013 Cuma günü Bloğumda yayınlanmış “Önsöz Yerine” başlıklı yazıdan. Önsöz, Kasım 2011 tarihinde Ceylan/Akademi Yayıncılık tarafından yayınlanmış olan “SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler” kitabımdan alınmıştır.

DEVAM EDECEK