28 Şubat 2022 Pazartesi

EMPERYALİST REKABET VE RUSYA’NIN UKRAYNA İŞGALİ

 

EMPERYALİST REKABET VE RUSYA’NIN UKRAYNA İŞGALİ


Ukrayna’da Rusya’nın emperyalist işgal harekatı bütün hızıyla devam etmekte.

Ukrayna sadece Ukrayna değildir. Ukrayna işgali sadece Ukrayna işgali değildir. Bu işgal küresel çapta keskinleşerek süren emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinin bir bileşenidir. Ukrayna krizi ve işgali küresel çapta saflaşmayı keskinleştirerek geliştirmektedir. Savaşın kapsamlılaşarak değişik ülkelere yayılma riski vardır. Amerika’nın Rus işgalini gerekçe göstererek başta Polonya olmak üzere Rusya ve Ukrayna ile sınırdaş müttefik ülkelerde askeri yığınağını hızla arttırması, ABD ve AB’nin Ukrayna devletini daha hızla silahlandırmaya yönelmesi özellikle bu açıdan yüksek bir tehlike yaratmaktadır.

Rusya Ukrayna’da açık bir üstünlük sağlamadan, elindeki pazarlık kozlarını sağlamlaştırmadan, bu bağlama oturan bir ‘’barış anlaşması’’ imzalamadan kolay kolay çıkmayacaktır. Rusya, Ukrayna yönetimini değiştirmek, Ukrayna’ya ‘’tarafsız ülke’’ konumunu kabul ettirmek istemektedir. Bağımsızlığını tanıdığı Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerini sağlama almayı hedeflemektedir. Her ne kadar işgal harekatı şimdilik Rusya’nın üstünlüğü ele geçirmiş olmasıyla devam etmekteyse de, bu, her şeyin Rusya’nın istediği gibi gideceği anlamına gelmemektedir. Ancak bu kapışma ve mücadelenin daha da keskinleşeceği görülmektedir. ABD’nin başı neo-Nazi Biden, yaptığı açıklamalarla Ukrayna’yı Rusya’nın Afganistan’ına çevireceklerini söylemesi dikkat çekicidir.

Bu mücadele değişik emperyalist bloklar arasında sürmekte olan ekonomik, siyasi ve askeri mücadelenin bir devamı ve tamamlayıcı unsurlarından birisidir.

Çok kutuplu bir dünya gerçeğinde yaşıyoruz. Bu çok kutupluluk belirginleşerek ilerleyecektir. Ukrayna gerçeğinde de bu olguyu görmekteyiz.

Bir yanda ABD ve en yakın ittifakı İngiltere ve Batılı öteki emperyalist devletler, diğer yanda Rusya-Çin ittifakına dayanan devletler olgusu.

Emperyalist hegemonya mücadelesinin keskinleşmesi, dünya pazarlarının ve etki alanlarının yeniden bölüşümü, faşizmin ve militarizmin yükselişi, buna koşut dünya proletaryası ve halklarının mücadelesinin güçlü patlak vererek gelişmesi, 21. asrın gerçekleri olarak tarihe damgasını vuracaktır.

21. yüzyılın emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinde temel bir karakteristik Amerikan emperyalizminin sarsılmış ve gerilemekte olan hegemonyasıdır. Bu süreç gelişmeye devam edecektir.

Yükselen genç bir emperyalist devlet olarak Çin emperyalizminin giderek öne çıkışı ve geleceğin en önemli emperyalist devleti olarak tarihin gündemine oturması bir diğer karakteristik olarak altı çizilmelidir.

ABD, gerileyen emperyalist egemenliğine karşın hala dünyanın en büyük askeri gücüdür. 800 milyar dolara yaklaşan askeri bütçesi, en ileri teknolojik temele dayanan ve sürekli yetkinleştirilen askeri-sınai komplexi bu olguyu vurgulamaktadır.

Dünyanın hala en büyük patronu olan ABD, Ukrayna somutunda da görüldüğü gibi, başını Alman emperyalizminin çektiği AB’yi baskı altında tutarak hegemonyasını dayatmaktadır. ABD’nin Rusya’ya dönük yaptırım kararlarına AB’nin yarı-gönüllü olarak boyun eğmesi bu gerçeği göstermektedir. Ki Alman emperyalizmi dünyanın yeniden paylaşımını talep eden genç ve yükselen emperyalist bir güçtür ve NATO içinde de Amerikanın başlıca rakibidir. ‘’AB ordusu kurma’’ politikası aynı zamanda AB’nin, özelikle de AB’nin önde gelen aktörleri olan Almanya ve Fransa’nın ABD ile rekabetinin ifadesidir. Gelecekte AB’nin alacağı biçimler ya da dağılışı Alman emperyalizminin yükselişini engellemeyecektir. Zaten AB askeri bir cücedir. Kendi başına askeri kolektif bir dev haline de gelmesi olanaklı değildir.

NATO ittifakı, ABD patronluğunda emperyalist askeri saldırgan bir pakttır. Ancak bu askeri pakt, uzun vadede ya dağılmaya ya da biçimsel bir pakt olarak kalmaya mahkumdur.

Alman emperyalizminin askeri gücü şimdilik zayıftır. I. ve II. emperyalist dünya savaşlarının deneyimlerinin gösterdiği gibi Almanya gelecekte askeri gücünü hızla geliştirme yeteneğine ve olanaklarına sahiptir. 21. asrın gerçeklerinden birisi de Almanya’nın güçlü silahlı bir dev haline gelecek oluşudur. Alman emperyalizmi Ukrayna krizini fırsata dönüştürmeye başladı. Askeri bütçesini olağanüstü arttırma, dışarıda daha etkin askeri müdahalelerde bulunma yönelimi bunu göstermektedir.

Rusya Putin’le birlikte toparlandı ve gelişimini sürdürmektedir. Ekonomik gücü zayıf olan Rusya özellikle askeri büyük bir güçtür. Rusya her zaman dikkate alınacak bir güç olacaktır. Ancak gelecekte ne Çin ne de Almanya gibi belirleyici bir rol oynayamayacaktır. Rusya ve Çin aynı ittifak içerisinde yer almakla birlikte, Rusya uzun vadede Çin’le başlı başına rekabet edecek bir güç değildir. Emperyalist çıkarları bu iki devletin işbirliğinin temelini oluşturmaktadır. Çin ekonomik bir dev, Rusya hala askeri bir devdir. Gelişimi içinde Çin dünyanın en önemli askeri gücü ya da güçlerinden biri olacaktır. Emperyalistler arası hegemonya ve rekabetin ekonomik ve siyasal alanda sınırlı kalmadığını, belli başlı emperyalist devletlerin, özellikle de genç ve yükselen emperyalist devletlerin hızla devasa bir askeri güce dönüşeceğini biliyoruz.

Dünyanın rekabet mücadelesi Asya-Pasifik bölgesine kaymaktadır ve bu olgu, giderek daha çarpıcı biçimler alacaktır. Belli başlı emperyalist devletler ‘’Avrasya stratejisi’’ne sahiptir. Küresel emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinde diyelim ki 90’lardan bu yana Asya giderek öne çıkmaktadır. Bu bölgede Çin dört bir yanda gelişmekte, etki gücünü yaymaktadır. ABD’de de Asya-Pasif hattında mevzilerini sağlamlaştırma, hegemonya mücadelesinde buna göre pozisyon almaktadır. Son olarak 2021 sonbaharında ABD liderliğinde İngiltere, Avusturya tarafından imzalanan anlaşma da (AUKUS) bunun göstergelerinden birisidir. Nükleer denizaltılarında kullanılan teknolojinin paylaşımını da içeren anlaşmayı Çin protesto etti. Ki ABD’nin Avustralya'da dört askeri üssü bulunmaktadır. Bu proje ile Avustralya sekiz nükleer denizaltısına sahip olacak. ABD Hint-Pasifik ülkeleriyle çok yönlü ilişkiler sistemini geliştirmeye yoğunlaşmış durumda. ABD Çin’e karşı Hindistan ile kurduğu ittifaka özel önem vermektedir. ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan arasında kurulan blok ve imzalanan bir dizi anlaşma; ABD’nin Japon emperyalizminin (II. Dünya Savaşı’nın ardından konulmuş olan) anayasal kısıtları çiğnemesini teşvik ederek silahlandırması Amerikan emperyalizminin stratejisinin etkin yansımalarıdır.

Çin, ABD’nin 21. yüzyılda baş düşmanıdır. ABD özellikle Çin’i hedef alan bir jeopolitik çizgide yürümeye devam edecektir. Neo-faşist Biden yönetimiyle birlikte bu politikanın daha etkin hale geldiği açıktır.

‘’Doğu bloğu’’nun çöküşünden sonra ABD ve Almanya’nın öne çıkışıyla pek çok ülke Batı emperyalizmine bağımlı ülkeler haline getirildi ve NATO genişletildi. Eski SSCB müttefiki Çek, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Karadağ, Kuzey Makedonya, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Arnavutluk gibi ülkeler NATO üyesi yapıldı. NATO saldırısıyla Yugoslavya paramparça edildi. Rusya’nın çekilmesinden sonra ABD Afganistan’ı işgal etti. 2014 yılında neo-Nazi bir darbeyle Ukrayna ele geçirildi. ABD ve NATO Ukrayna ve Gürcistan’ı da NATO üyeliğine çekerek Rusya etrafındaki kuşatma ve baskıyı yoğunlaştırma hattında yürümek istedi.

ABD, AB, NATO’nun yayılması, Rusya’yı kuşatması, Orta Asya ve Kafkaslar’ı ele geçirme operasyonları, ‘’renkli devrimler’’ gerçekleştirmesi yalnızca Rusya’yı değil, Çin’i de rahatsız eden gelişmelerdi. Aslında izlenen saldırgan yayılmacı politika Rusya ve Çin’i kuşatma, demir bir mengenin içine hapsetme; keza olanaklı olduğu ölçüde içeriden parçalama (mesela Çin’in Sincan özerk bölgesini hatırlayalım); radikal İslami terörist çetelerin kullanılması gibi olgularda da göz çıkarmaktadır. Rusya üzerindeki ABD ve müttefiklerinin baskısı Çin üzerindeki baskı ve kuşatma politikasını içeren ve geliştiren bir politikadır. Uzun vadede en önemli ve belirleyici olan Çin’in gelişiminin duraklatılması, geriletilmesi, etkisizleştirilmesidir ancak bu politikanın yükselen bir güç ve geleceğin bir numaralı süper devleti olmaya aday Çin’in gelişimini engelleyemeyeceğinin altı çizilmelidir. Kapitalizmin eşitsiz ekonomik ve politik gelişme yasası dün olduğu gibi bugün de nesnel karakterini dayatmaktadır...

Rusya’nın Ukrayna işgali, Amerikan emperyalizminin ve müttefiklerinin çevreleme, Rusya’nın çevresini NATO üyesi devletlerle kuşatma politikasına dur demesinin açık ifadesidir. Rus emperyalizmi NATO’nun Doğuya doğru genişletilmesine karşı açık ve kesin restini çekmiş durumda. Rusya’nın emperyalist işgali, aynı zamanda, eski etki alanlarında yer alan Gürcistan, Azerbaycan vb. devletlere haddinizi bilin, kırmızı çizgiyi geçmeyin uyarısıdır. Ki Çin ve İran Rusya’ya desteklerini açıkladılar.

ABD ve NATO, uzun bir dönemden beri, sınır tanımayan demagoji, manipülasyon ve provokasyonlarla Rusya’yı kışkırtmaktaydı. Aslında ‘’Minsk Anlaşması’’nı her gün, her saat çiğneyen ABD, neo-Nazi yönetimiydi. 2014 yılında Ukrayna’da yapılan seçimler bilakis AGİT (‘’Avrupa Güvenlik İşbirliği Örgütü’’) tarafından onaylanmıştı. Buna karşın, uzun yıllardan beri ABD-CİA (ve müttefiği devletler) tarafından hazırlanan ve gerçekleştirilen Nazist darbe (Ki Nazizim emperyalizmin ürünüdür) ile seçimle gelen Ukrayna yönetimi devrildi. Bu faşist darbe, her fırsatta ‘’demokrasi demokrasi’’ diye yırtınan ve dünya kamuoyunu maniple eden ABD’nin, AB’nin aşağılık yüzünü sergileyen binlerce örnekten sadece birisidir. Savaşı kışkırtan dünya halklarının baş düşmanı Amerikan emperyalizmi ve NATO olmuştur. Bu gerçeğin altı çizilmelidir.

ABD, Rusya’nın burnunun dibinde bir NATO, ABD uşağı devlet istemediğini, bunun Rusya’nın kırmızı çizgisi olduğunu çok iyi bilmekteydi. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin baş sorumlusu Amerikan emperyalizmi ve neo-Nazist yönetimdir. Bu gerçekler vurgulanmadan tek taraflı yapılacak propaganda Amerikan emperyalizmine, NATO’ya ve AB emperyalizmine hizmet edecektir. Amerika Rusya’yı saldırgan devlet göstermek için küresel çapta aylardan beri kapsamlı psikolojik hareket örgütledi. Rusya’ya dönük askeri, politik, ekonomik baskılarını yoğunlaştırdı, bir yıpratma saldırısı gerçekleştirdi. Tüm tarihi boyunca on milyonlarının kanını dökmüş, ülkeleri sömürgeleştirmiş, yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalamış, askeri faşist darbeler örgütlemiş Amerikan emperyalizminin Afganistan’a, Yugoslavya’ya, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Somali’ye dönük saldırıları, işgal ve yıkımı henüz çok canlı olarak belleklerde durmaktadır ve bugün de dünya halkları ABD’nin, Batı emperyalizminin iki yüzlülüğünü daha iyi görmektedir.

ABD ve AB, şimdi öteki şeylerin yanı sıra ‘’Ukrayna’ya yardım’’ sahtekarlığı ile son derece karlı silah satışlarına başladı; Almanya, AB ve NATO’nun askeri bütçesini arttırma, NATO üyesi ülkelerde silahlanma yarışını kışkırtma ve kendi kamuoylarında meşrulaştırma peşindedir. Ukrayna krizini altın fırsata çevirmek için Balkanlarda, Baltık ülkelerinde askeri üslerini geliştirme, asker yığma, söz konusu ülke ve bölgeleri sıkıca denetimine alma operasyonları örgütlenmektedir. ABD, fırsattan istifade Batı Avrupa’ya da yeni asker göndermek için harekete geçti bile.

Ukrayna işgali ABD’ye NATO birliğini sıkılaştırma olanağı verdi. NATO Liderler Zirvesi’ne NATO üyesi olmayan Finlandiya ve İsveç’in katılması da önemli bir gelişmedir. Putin’in komşu ve bölge devletlerine dönük tehditinin rantını da ABD-NATO yeme peşindedir.

Rus burjuvazisi, doğası gereği, devrim ve komünizm, Bolşevizm düşmanıdır. Putin’in Lenin’e, Ekim Devrimi’ne dönük saldırgan açıklaması, Ukrayna’nın yapay bir devlet ilan edilmesi, sovyet sosyalist federatif cumhuriyetler birliğini, ulusların sosyalist gönüllü birlikteliğine dayanan Lenin ve Stalin’in teori ve pratiğini mahkum etmesi, Rus burjuvazisinin ve emperyalist Rus devletinin yayılmacı politikasının çıplak sonucudur. Putin ‘’Ukrayna vb. ülkeler Çarlık döneminde zaten bizimdi’’ açıklaması yaparak emperyalist emellerini açıkça dile getirdi. Emperyalist, liberal propagandistler cephesi sahtekarca hep bir ağızdan haykırıyor: ‘’Putin, SSCB’yi yeniden kurmak istiyor.’’ Her iki emperyalist cephe anti-komünizm, anti-Stalinizmde saldırganca birleşmektedir; en nihayetinde uzun vadede en büyük tehlike dünya devriminin zaferiyle emperyalizmin toprağa gömülmesidir çünkü...

Ukrayna işgalini fırsat bilen Macron, Rusya’yı nükleere savaşla tehdit etti. Rusya bu reste rest çekerek, nükleer özel kuvvetlerine özel hazırlık talimatını verdi.

Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı çıkılmalıdır. Bu işgal emperyalist bir işgaldir; Rusya haksız bir savaş yürütmektedir.

Evet, 3. bir dünya savaşı tehlikesi yükselmektedir. Bu olgu, 21. asrın yükselen tehlikesidir ve sorumlusu da, I. ve II. emperyalist dünya savaşlarında olduğu gibi, emperyalizmdir.

Ukrayna savaşının nükleer bir savaşa dönüşmesi zayıf bir olasılıktır. Keza yakın gelecekte, yakın bir tehlike olarak 3. bir dünya savaşı da beklenmemelidir; fakat bu süreç, yerel, bölgesel savaşlar vb. biçimde ilerleyecektir, ta ki küresel emperyalist ekonomik ve siyasi rekabetin artık ‘’barışçıl’’ bir şekilde yürütülmesinin olanaklı olmayacağı aşamaya kadar... Emperyalizm var oldukça emperyalist genel paylaşım savaşları kaçınılmazdır. Çağımızda dünya pazarlarını, etki alanlarını, ham madde kaynaklarını, stratejik bölgeleri paylaşmanın tek yolu emperyalist dünya savaşlarıdır. Bugün sürmekte olan emperyalist devletler ve tekeller arasındaki rekabetin nedeni de odağında azami kar yasasının durduğu dünyanın yeniden bölüşümü kavgasıdır.

İki emperyalist blok tarafından yürütülen hegemonya ve rekabet mücadelesinde bir tarafa yedeklenilemez. Gerek Ukrayna’da gerekse de dünya ölçeğinde anti-emperyalist, anti-faşist barışsever kuvvetlerin Ukrayna işgaline karşı mücadelesinin bağımsız devrimci, demokratik-halkçı bir mücadele hattında geliştirilmesi yakıcı bir gündemdir

Emperyalizmin, öncelikle de Amerikan emperyalizminin güdümündeki besleme sivil paralı orduyu oluşturan ‘’Sivil toplum örgütleri’’nin dezenformasyonu da dahil manevralarının da açığa çıkarılıp teşhir edilmesi yakıcı bir diğer görevdir.

Neo-Nazi Ukrayna devletinin işgale karşı vermeye çalıştığı mücadele desteklenemez. Bu mücadeleyi ancak Ukrayna proletaryası ve halkı verebilir. Ukrayna devleti ve hükümeti, işgalin sorumluluğunu taşımaktadır. ABD ve NATO’ya güvenerek maceracı saldırgan bir politika uygulayan Nazi yönetiminden hesap sormak Ukrayna işçi ve emekçilerinin görevidir. Proleter enternasyonalizmin bir gereği olarak desteklenecek tek mücadele Ukrayna halkının haklı mücadelesidir. Bu iki cephe arasındaki sınır çizgisinin bulanıklaştırılmasına karşı mücadele yürütmek devrimci bir yükümlülüktür. Ne Putin ne NATO, ne Amerika ne Rusya ne de Ukrayna Nazi rejimi.

Açık ki, Amerikan emperyalizmi, diğer batılı emperyalist devletler, NATO, Ukrayna halkını emperyalist çıkarları için aslanın ağzına atmıştır. Neo-Nazi Ukrayna devleti Amerşkan emperyalizminin ve NATO’nun basit bir aleti olmayı kabul etmiş, suçlarına daha ağır suçlar eklemiştir. ‘’İnsan hakları’’, ‘’demokrasi’’, ‘’ulusal bağımsızlık’’, ‘’uluslararası demokratik hukuk’’ gibi argümanlar emperyalizm için sadece çıkarlarından ibarettir. Emperyalizm hiçbir zaman proletarya ve halklara demokrasi, bağımsızlık getirmez, vermez; bunların elde edilmesinin tek yolu, emperyalist ve işbirlikçi rejimleri yıkacak devrimlerin zaferidir, dahası sosyalizmin zaferidir.

Gerek Rusya’da gerekse de dünya ölçeğinde gelişmekte olan anti-emperyalist işgal karşıtı kitle hareketi son derece değerli ve öğreticidir.

Günümüzde anti-emperyalist hareketle anti-kapitalist mücadele daha fazla iç içe geçmiş durumdadır. Proleter sosyalist açıdan anti-faşist, anti-emperyalist mücadelenin sosyalist perspektifle ele alınması yaşamsal önemdedir. Dünyanın gidişinden de görmekte olduğumuz gibi, militarizme, yükselen emperyalist savaş tehlikesine, gelişmekte olan faşizme karşı demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına karşı mücadele daha da keskinleşen bir gündem olacaktır.


Birkaç söz de Türkiye üzerine.

ABD ve NATO, Ukrayna’nın işgalini Montrö Anlaşmasını etkisizleştirmek, Karadeniz’e yerleşmek, Karadeniz üzerinden Rusya’yı sıkıştırmak için baskı aracı olarak kullanmaktadır; ki Türk egemen sınıfları içerisinde de bunu talep eden kesimler ve eğilimler var. Başlamış olan ‘’Putinciler ile Ukraynacılar’’ saflaşması bu olguyu yansıtmaktadır. ABD ve AB, Rusya’ya dönük yaptırımları dinci faşist Erdoğan rejimini Rusya’yla olan ilişkilerinden uzaklaştırmak için kullanmaktadır.

Saray rejimi, ABD, NATO politikasını desteklemekle birlikte şimdilik araya göreli bir sınır çizmektedir. Montrö Anlaşması’na bağlı kalacağı açıklaması bu tutumun bir ifadesidir. Erdoğan rejimi Rusya’nın doğrudan hedefi haline gelmek istememektedir. İstese bile Rusya ile geliştirdiği ekonomik, siyasi, askeri ilişkileri, Suriye, Libya’daki yaşadığı sorunlar da dahil, bir anda kesip atamaz. Faşist diktatörlük, iki güç arasında manevralar yaparak, zaman kazanmaya çalışarak, bazı kazançlar elde ederek süreci atlatmaya çalışacaktır. Sözgelimi, Ukrayna krizini Suriye’de, Libya’da Rusya (ve ABD) karşısında el yükseltmenin, ciddi tavizler koparmanın imkanı olarak kullanmaya çalışacaktır.

Kapitalizmin orta ölçekte geliştiği ülkelerden olan Türkiye Cumhuriyeti, kendisini tek yanlı olarak ABD’nin savaş arabasına koşmak istememektedir. Emperyalist hegemonya ve rekabetin ağırlıklı olarak kaydığı ve kaymaya devam edeceği Asya-Pasifik gerçeğini görmektedir. Gelecek bakımından Asya-Pasifik jeo-politikasından dışlanmak istememektedir. Asya ülkeleri yükselen kapitalist pazarlardır. 21. yüzyılın kalbi Asya’da atmaktadır. Türk burjuvazisi ve devleti bu gerçeğin kendilerine sağlayacağı avantajları değerlendirmek hedefindedir. Bundan dolayı Çin ve Rusya’yı Amerika’dan daha keskin Amerikancılık sergileyerek karşısına alamaz. Türk işbirlikçi tekelci burjuvazisi emperyalistleşme hırsıyla yanıp tutuşmaktadır. Bölgesel yayılmacı bir devlet olarak gözü daha geniş ve uzak pazarlara bakmaktadır. Çok kutuplu dünyanın daha keskinleşerek gelişeceğini, bunun kendisine bazı yeni manevra imkanları sunacağını düşünmektedir. Anlık çıkarlara kapılarak kendi gelişmesinin önünü kesmek istememektedir. Yani 50’lerin, 60’ların, 70’lerin Türkiyesi yok ve dünya jeopolitikası da yeniden şekillenmekte ve Türk kapitalizmi tüm bağımlılık ilişkilerine karşın, dış pazarlara doğru daha fazla açılmakta; Batılı emperyalist dünyayla olan ilişkilerinde otomatik emir-komuta ilişkisini kabul etmemektedir. Türkiye’nin ekseni henüz değişmemiştir ve bu eksen Batı eksenidir.

Görülen o ki, diktatörlük Ukrayna yangının merkezine kendi sınırlarını zorlayarak, Rusya’yı doğrudan karşısına alarak atlamayacaktır. Sürecin gelişimine bağlı olarak yönelimini kuracaktır. Fakat keskinleşen çelişkilerin Saray rejiminin manevra alanlarını daralttığı gerçeği de vurgulanmalıdır.

Kılıçdaroğlu’nun ‘’Biz NATO’nun bir parçasıyız’’, ‘’NATO demokrasinin güvencesidir.’’ açıklamalarından da görülebileceği gibi iktidarı ve muhalefetiyle burjuva partiler hep birlikte emperyalist dünya sisteminin bekçileridir. NATO’yu demokrasinin güvencesi ilan edenlerden demokrasi vs. beklemek saçmalıktan ibarettir.





18 Şubat 2022 Cuma

TROÇKİ, HİTLER, ANTİ-KOMİNTERN PAKT

 

TROÇKİ, HİTLER, ANTİ-KOMİNTERN PAKT

Troçki Fikirlerinden Dolayı mı Öldürüldü! (V)

 ‘’Adolf Hitler, 1925 yılı, Kavgam'dan:

"Eğer biz, bugün Avrupa'da yeni topraklardan söz ediyorsak, gözümüzü her şeyden önce Rusya'ya çeviriyoruz. Doğudaki bu muazzam devlet, yok olmak için olgunlaşmış durumda.’’

‘’Joseph Goebbels, 24 Mayıs 1941, Günlük' ten:

Düşünce şu: Doğuda dev bir imparatorluğun varlığına daha fazla izin vermeyeceğiz. Bolşevizm geçmişte kalacak. Böylece, gerçek tarihsel görevimizi yerine getirmiş olacağız.’ ‘’ (aktaran SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN/NASIL YIKILDI , İgor Gali - V. İ. Gromov - G. A. Vasilyev - O. S. Şenin, s., Phoenix Yayıncılık)

‘’Amerika'nın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Sumner Welles tarafından da bu itiraf edilmekteydi:

Savaş öncesi yıllarda, batılı demokrasi ülkelerinin mali ve ticari çevreleri ve bunlarla birlikte Amerika, Hitler-Almanyası ve Sovyetler Birliği arasında çıkacak bir savaşın kendi amaçlarına hizmet edeceğine ve kesinlikle komünizmin yeryüzünden ortadan kaldırılabileceğine inanıyorlardı. Almanya ise savaştan zayıflamış olarak çıkacağından, uzun yıllar dünya üzerinde ciddi bir tehlike oluşturamayacaktı!’ "

‘’Almanya'nın yaptığı hunharca eylem ve katliamlar, Berlin'deki üst düzey Naziler'in ve yine VVehrmcht'ın Komuta Merkezi'nin emriyle gerçekleştirilmiştir. Bu başından sonuna dek uygulanan bir emirdi: 20 Kasım 1941 'de tam bir faşist ruha sahip, yabani bir asker olan piyade mareşali Manstein, şu emrin uygulanması kararını veriyordu. ‘Yahudi-Bolşevik sistemin kökü her zaman için kurutulmalıdır. Artık böyle bir sistem Avrupa yaşam alanlarına bir daha girmemelidir. Alman askeri bu nedenle bu sistemin sadece askeri iktidar gücünü yıkmakla sorumlu değildir; o aynı zamanda bir halksal düşüncenin taşıyıcısı ve Alman halkına karşı işlenen tüm acıların intikamcısı olarak ortaya çıkmalıdır.’ " (aktaran Stalin Hakkında Gerçekler, AKP (ML) )


TARİH, TROÇKİ, HİTLER, ANTİ-KOMİNTERN PAKT

Troçki, her saliseye suç işlemiş, karşı devrimci amaçları için emperyalizm ve faşist kampla işbirliği yapmıştır. İşbirliği iddialarını kabul etmesek bile ne değişir ki!!! Emperyalizm+faşist kamp+Troçkizm'in ortak hedefi SSCB'yi, Komintern'i yıkmaktır. Bu güçlerin her biri bu hedeflerini ve amaçlarını tüm dünya önünde açıkça ilan etmişlerdi.

Hatırlayalım, ''25 Kasım 1936'da Almanya ve Japonya arasında Anti-Komintern Pakt imzalanır. Hedef dünya Bolşevizmini ve Komintern'i yok etmektir.'' İtalya ise bu pakta 1937 yılında katılır.

Peki bay Troçki (ve IV. Enternasyonal akımı) ne diyordu, birlikte okuyalım;

''Komintern faşizmin zaferi için en önemli koşullardan birini sağladı. ... Hitler'i devirmek   için Komintern'i bitirmek gerekiyor.''

Hitler önderliğinde kurulan ''Anti-Komintern Pakt'', ''tarafsızlık politikası'' altında İngiltere, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından da aktif bir şekilde desteklenmektedir. ''Stalinizm''in, Komintern'in yıkılması faşist kampın ve öteki emperyalist devletlerin ortak politikasıdır. Aynı hedef Troçkizmin de hedefi.

Bir yanda Hitlerci anti-komintern pakt imzalanmış ve vahşice Bolşevizm'e, Komintern'e saldırmaktadır. Öye yandan Troçki de anti-Komintern paktı örgütlemiş, bütün enerji ve yeteneğini SSCB'yi ve Komintern'i ''politik devrim''le yıkmak için tam bir seferberlik içinde. ''Hayatımın en önemli işi'' diyerek kurduğu sözde IV. Enternasyonal ''Stalinizm''i ve ''Stalinist partileri'', Komintern'i yıkma ve yok etmeyi başlıca hedefi ilan etmiş.

Açık ki burada Hitler'den Troçki'ye dek uzanan bir Anti-Komintern Pakt gerçeği ile karşı karşıyayız...

Troçki bu karşı devrimci program ve stratejisine bağlı olarak Hitler faşizminin faşist terörle yok etmeye çalıştığı Alman Komünist Partisi'ni (AKP) yıkmayı, yok etmeyi Hitler faşizmine karşı mücadelenin zorunlu ve belirleyici ön koşulu ilan ederek ''Bolşevik/Leninist'' mücadele etmekteydi.

Hitler'le aynı hedefte birleşerek AKP'ye karşı yürütülen bu kirli savaş ortaklığının tesadüfi olmadığı açık değil mi!!! Hitler faşizmi AKP'yi, proletaryayı, anti-faşist mücadeleyi sosyal demokrasinin ve Troçkizmin aktif desteğiyle ezmiştir.

Troçkizm dünya çapında, özelde de Avrupa'da, ABD'de Bolşevik komünist partileri (Fransa direniş hareketinin liderliğini yapan komünist partiyi, İtalya'da İtalyan faşizmine karşı direniş mücadelesinin önderi komünist partiyi, 1936-1939 arası dönemde Franko faşizmini ezmeye çalışan komünist partiyi, Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Yugoslavya'da, Arnuvutluk'ta, Doğu Avrupa ülkelerinde, Çin'de faşist istilaya ve sömürgeciliğe karşı direnen ve savaşan komünist partileri!) yok etmek için, ''Stalinizm''e, SSCB'ye, komünist partilere karşı her türlü kirli savaşı yürütmekteydi.

Emperyalist savaşa, faşist kampa, Hitler'e bundan daha büyük bir hizmet mi olur!

İşte size faşist kampla Troçkizm'in ortaklığı; faşizm ile Troçki ve Troçkizm arasındaki işbirliği ve piyonlaşmanın çarpıcı kanıtı! Troçki'nin ve sözde Enternasyonal'inin faşist kampla işbirliği yapmadığını savunsan bile ne yazar; tablo açık değil mi!? Hepsinin ortak hedefi belli, aynı cephede birlikte vuruşuyorlar; kime karşı? ''Stalinizm''e ve SSCB'ye, dünya proleter devrimine karşı.

Emperyalist devletler ve uluslararası gericilik, faşist kamp, Troçki, III. Enternasyonal'i Stalin'in, ''Stalinizm''in piyonu, SSCB dış politikasının uzantısı ilan ederek ısrarla teşhir ettiler. Troçki'nin bu propaganda da faşizm ve sermayeden farklı söylediği herhangi bir şey var mı?

Troçkizm budur.

Proletarya diktatörlüğü, sosyalizmi yıkmaya çalışanları, tanınan devrimci fırsatlardan öğrenmesini bilmeyenleri, aksine devrilmiş gericilikle, emperyalizmle birleşerek her türlü araçla kendisine karşı mücadele eden karşı devrimi ezer, cezalandırır. Hele de bu karşı devrimci savaşımın önderliğini yapanlar, dünyanın neresinde olursa olsun, hak ettiği cezaya çarptırılır. Vurgulamak isteriz: Bolşevizm, Leninizm, enternasyonalizm, proletarya maskeleri altında işlenen karşı devrimci sistematik suçlar, açık burjuva çakallıktan/sahtekarlıktan bin kez daha aşağılıktır.

Unutmayalım, 30'lu yıllarda ortaya çıkan ve binlerce, on binlerce masum insanın yıkımına yol açan temel bir faktör de Troçkist-Zinovyevist-Buharinist bloğun manipülasyonuydu. Onlar proletarya diktatörlüğünü yıkabilmek için kapsamlı bir şekilde sızdıkları Sovyet kurumlarının imkanlarıyla güvensizliği, tahribatı kışkırtıp yönettiler. Eğer bu 5. kol olmasaydı, eğer Troçki ve ''birleşik muhalefet'' bu görevi üstlenmemiş olsaydı sayısız masum insan acı çekmeyecekti. Biliyorlardı, yönlendiriyorlardı, yaşanan tahribatı alçakça şiddetlendirerek kitlelerde ve sınıfta güvensizliği geliştirip öngününe kadar gelmeyi başardıkları askeri darbeye daha elverişli ortam yaratmaya çalışıyorlardı. Troçki ve bağlaşıkları on binlerce, yüz binlerce masum insanın acı çekmesinin, yok olmasının önde gelen sorumlularıdır. Onlar ve devrilmiş gericiliğin, karşı devrimcileşmiş eski partilerin toplumda etkili olabilecek kurumlarda, yönetimlerde yer alan binlerce, on binlerce temsilcisi ve kadrosu sayısız masum insanın mahvolmasına yol açtılar. Bu amaçla parti ve devletin zaaflarından sınırsızca yararlandılar. 30'lu yılların mahkemeleri sürecinde bu suçlar sanıklar tarafından, dünyanın gözleri önünde itiraf edildi. Bu gerçeğin güçlü bir şekilde vurgulanması ve teşhir edilmesi gerekir. Partinin, devletin ağır zaafları eleştirilirken, açığa çıkarılarak yargılananların verdiği bilgilerin, yaptıkları ''özeleştiri''lerin gözardı edilmesi kabul edilemez.

Kirov cinayeti, SSCB tarihinde yaşamsal bir dönemeci simgeler. Kirov partinin etkin önderlerindendir. Kirov'un katli partinin kapsamlı soruşturma sürecinin başlangıç noktası olur.

''Ülkede bir sabotajlar dalgası başlamıştı. '1934 yazında olanlar, Petrosavodsk gazinosunda bir grup vatan haininin yüzlerini ortaya çıkardı. Güvenlik teşkilatının bu konuyla ilgili soruşturması, politbüro üyesi ve Leningrad parti örgütü sekreteri Sergey Kirov tarafından yürütülmekteydi. Sergey Kirov, Petrograddaki komplocuların verdiği ipuçlarından hareket ederek, Ural bölgesi parti sekreteri ve yardımcısının, Leningrad, Moskova, Kiev ve Tiflis'te gizli bir muhalefet merkeziyle ilişkide olduklarını ortaya çıkarıyordu. Kirov yine devam ettirdiği soruşturmalar sonunda, aynı zamanda, Ural Güvenlik Teşkilatı şefinin oradaki muhalefet merkezinin başında olduğunu ve illegal broşürlerin, oradaki Güvenlik Teşkilatı matbaasında bastırıldığını da gün ışığına çıkartıyordu. 1934 Aralık'ında Kirov Leningrad'daki çalışma odasında katledildi. Olay yerinde derhal yakalanan sanığın itirafları, eylemlilik içerisinde olan vatan hainlerinin ortaya çıkmasını önlemek için, cinayeti işlediğini açığa çıkarıyordu. "(Zitiert nach G. Deborin, Der zvveite Weltkrieg, s. 64, aktaran Almanya Komünist Partisi (Marksist-Leninist), STALİN Üzerine Gerçekler, Yediveren Yayınevi, s. 38, iba.)

Gerek Kirov cinayeti, gerek Bolşevik Parti'nin önderlerinden, parti Merkez Komitesi ve Politbüro üyesi V. V. Kuibyşev'in, ardından Merkez Komite Üyesi, NKVD Başkanı I. Menzhinski'nin öldürülmesi parti yönetimine karşı silahlı tasfiye operasyonun örgütlendiğinin kesin kanıtlarıydı. Kirov cinayetiyle başlayan soruşturmaların derinleştirilmesi sürecinde, iç ve dış gericiliğin, Troçkist-Zinovyevist-Buharinist-burjuva milliyetçi blokun varlığı açığa çıkarıldı ve böylece mahkemeler süreci ''birleşik muhalefet''in yargılanması temeline dayandı.

''Sovyetler Birliği'nde, 1935-38 yılları arasında 140 bin insan mahkemeye çıkartılmıştır. Bunların 40 bini Parti üyesiydi. Diğer bir anlatımla, partiden atılan 800 bin eski üye içinde her 20 kişiden biri mahkemeye çıkartılmıştır.''

(Age.) Bu yargılamalar Stalin'in paşa keyfi isteği için değil, iç ve uluslararası gericiliğin ve SSCB'de her cephede örgütlenmiş komünizm maskeli anti-komünistlerin proletarya diktatörlüğünü yıkma, partiyi ve Stalin'i imha etme strateji ve taktiklerine karşı Bolşevik proletaryanın kendini savunma ve sosyalist inşayı güçlendirmek için yürüttüğü mücadelenin ifadesiydi. On milyonlar halinde sokaklara çıkarak hainlerin yargılanmasını, hakkettikleri cezalara çarptılmasını isteyen Sovyet işçi ve emekçileri bu eylemleri canları sıkıldığı için yapmadılar herhalde.

Sorunu değişik açılardan incelemeye devam edelim.

N. Krupskaya, ''İkinci Enternasyonalin iftira kampanyası'' başlıklı 1937 tarihli açıklamasında şunları yazarken tümüyle haklıdır.

''Troçkistler ve ve Zinovievistler kendilerini kitlelerin kaderi ile ilgilendirmediler. Onların bütün derdi, Alman Devlet Gizli Polisi ve Sovyetlerdeki emekci kitlelerin kapitalist sömürüsünü, ve toplumun burjuva devletini geriye getirmeye can atan proleterya diktatörlüğünün en vahşi düşmanlarının yardımıyla bile olsa, iktidarı 'nasıl ele geçirmek'di.

Proletarya diktatörlüğünün temel karakterini hiç bir zaman kavramamış olan, sosyalizmin inşasında kitlelerin oynadığı rolü hiç anlamamış olan, sosyalizmin yukardan emirlerle inşa edileceğine inan Troçkinin, kitlelerin sosyalizmi inşasına yardım eden Stalin, Voroshılov ve diğer Polit Büro üyelerine karşı terorist hareketler örgütleme yoluna dönmesi tesadüf değildir.

Kamenev ve Zinovyev etrafındaki vicdansız blokun Troçki ile birlikte, Lenin’in davasına, emekci kitlelerin davasına, sosyalizm davasına karşı, aşağı, dipsiz ihanet uçurumuna doğru, adım adım gitmeleri bir şans eseri değildir..

Troçki, Zinovyev, Kamenev ve onların bütün katiller çetesi, Alman faşizmi ile el ele çalıştı ve Alman Devlet Gizli Polisi ile bir ittifak kurdu. Dolayısıyla oybirliğiyle tüm ülke talepte: Bu kuduz köpekler kurşunlanmalı! Bunlar kitlelerin içine kargaşalık saçmak istediler. Onlar devrimin kalbi ve beyni Stalin Yoldaşı kurşunlamak istediler. Başarısız oldular. Bu sefil alçaklar çetesi kurşuna dizildi. Kitleler Merkez Komitesi etrafında şimdiye kadar olmamış bir şekilde daha da bir araya geliyorlar; Staline bağlılıkları eskisinden daha güçlü.

Ne de İkinci Enternasyonalin kuduza dönmüş gibi davranması tesadüftür, Troçki-Zinovyev cinayet çetesini korumak için acele eder, ve Alman Devlet Gizli Polisi ile ittifak oluşturdu, halk cephesini parçalamaya çalışıyor. De Brouckere, Citrine ve onların arkadaşları, Sovyetler Birliği'nin işçi sınıfının düşmanlarının Parti ve liderlerine karşı işlediği her hainliğe göz yumuyor. Burjuva dünya tarafından yükseltilmiş olan anti-Sovyet feryat da, İkinci Enternasyonal’in sesi en yükseği. Üçüncü Enternasyonal, İkinci Enternasyonal ile mücadele içinde doğdu. Döneklerin yardımı ile, Kautsky ve arkadaşları, İkinci Enternasyonal, proletarya diktatörlüğüne ve Sovyet iktidarına karşı vahşi bir iftira kampanyası uyguladı.

İkinci Enternasyonal, kapitalist düzenin yenilgisini hafife almaya ve emekçi kitleleri yanıltmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla şimdi Alman Devlet Gizli Polis ajanı Trotçki’yi destekliyor. Ancak girişimleri başarısız olmuştur. Bizim Sovyet yurdumuz güçlü bir yurt haline geldi, ve Komünizmin bayrağını, şimdiye kadar olmayandan daha da yükseğe yükseltiyor. Marx, Engels ve Lenin tarafından belirtilen yolda, sağlam adımlarla sürekli ilerlemekte.

Ne Trotçkistler, ne Zinovyev’in taraftarları, ne de İkinci Enternasyonal, bu gerçeği gizlemeyi ve kitleleri yanıltmayı başaracaklardır.

Uluslararası cephedeki gergin durum ve tehditkar savaş tehlikesi, işçilerin uyanıklığını arttıracak, ve bütün dünyada emekci halklarının Halk Cephesini yükseltecek ve güçlendirecektir.'' (Marksist Leninist Seçme Teorik Yazılar Arşivi, Yayınlayan ‘International Press Correspondence’, 12th September 1936, Volume 16, No. 42, p. 1162, 'Uluslararası Basın Yazışmalar', 12 Eylül 1936, Cilt 16, No 42, s. 1162)

BUNLARI SÖYLEYEN HİTLER DEĞİL, TROÇKİ, BİRLİKTE OKUYALIM

Faşizm ve emperyalist savaş tehlikesi atağa kalkmış. Emperyalist ve faşist kamp büyük bir iştahla ve zaferlerinden emin bir şekilde SSCB’yi boğazlamaya hazırlanıyor. Her zaman sol gösterip sağ vuran, Marksizm-Leninizm’e “Stalinizm’ düşmanlığı perdesi arkasına gizlenerek saldıran Troçki, “proletarya enternasyonalizmi”, “sürekli devrim” adına şu propagandayı yapıyordu:

Sovyet bürokratizminin devasa gelişimi ve emekçi kitlelerin varoluş koşullarının zorluğu, dünya işçi sınıfının gözünde SSCB’nin çekim kuvvetini çok büyük ölçüde azaltmıştır.” “Sovyetler Birliği’nin diplomatik başarıları bu nedenle, en azından büyük ölçüde, uluslararası devrimin aşırı zayıflamasına dayandırılmak zorundadır.” (L. Troçki, Savaş ve IV. Enternasyonal, 10 Haziran 1934, iTa., kaynak internet) Troçki’nin bir görevi var: SSCB’yi dünya proletaryası ve halkları nezdinde gözden düşürmek! SSCB’yi, yenilmesi kaçınılmaz, zayıf, çürümüş, umudun düşmanı bir ülke olarak lanse etmek! Böylece emperyalist ve faşist dünyanın kaçınılmaz gördüğü zaferine katkı yapmak ve nemalanmak!

Tamda bu koşullarda, Troçki, Eylül 1939’da yazdığı “SSCB Savaşta” makalesinde, “IV. Enternasyonal, bürokrasinin emekçilerin devrimci ayaklanmasıyla devrilmesi gerektiğini uzun süre önce kabul ettiğine göre, önerilebilecek farklı bir şey yoktur.” diyerek, emperyalizm, faşizm, Troçkizm ittifakı ile SSCB’yi “emekçilerin devrimci ayaklanmasıyla”, (siz Hitler’in işgaliyle diye okuyun) yıkmayı keskin bir şekilde vurguluyordu. Unutmayalım, yıl 1939!

İşte Troçkizm budur!

Troçki, 1935’te günlüğüne şu notları düşer:

1917 ve 1921 arasındaki dönem dâhil, kendi çalışmalarımın ‘yaşamsallığından’ söz edemem. Ama şimdiki çalışmalarım kelimenin tam anlamıyla ‘yaşamsal’.”

Evet, Toçki, 1917 ve 1921 arası dönemde, Bolşevik Parti'nin önderliğinde Ekim Devrimi’ne ciddi katkılar yaptı. Ancak kendisinin saptadığı gibi bu katkılar, bütün önemine karşın, yaşamsal önemde değildi, aksine, katkıdan (o da kısa bir süre) ziyade yıkma, kargaşa çıkarma, yenileceğiz diye feryat etme, bitmez tükenmez hizipçi çalışma, darbe ve kriz kışkırtıcılığı, SSCB’de bir krizin çıkmasıyla iktidarı ele geçirme politikası temelinde çalışma yapmak olmuştur. Ama ülkeden kovulduktan sonraki tarihi misyonunun yaşamsal olduğu ve bunu da en iyi yapacak kişinin kendisi olduğu kesindi. Bu yeni aşamada Troçki bütün kudretini emperyalist ve faşist dünyayla el ele SSCB’yi yıkma mücadelesine hasretti.

Hitler’in zaferinden 2. Dünya Savaşı’nın sona erişine kadar geçen süre içerisinde hep şunu gördüm ki, Troçki tamamiyle haklıydı, Stalinizmin hiçbir geleceği yoktu, reformizmin geleceği yoktu ve bizim kadrolarımız 1. Dünya Savaşı’nın sonunda varolan devrimcilerden daha güçlüydüler.” (Tony Cliff İle Röportaj, 55. Yılında Bir Devrimcinin Hayatı, kaynak internet) diyen T. Cliff, (Marksizm-Leninizm’in, sosyalizmin bu azılı ve burjuva sınıf bilinçli düşmanı da) tıpkı diğer Troçkistler gibi yaşam enerjisini emperyalizmin güdümünde sosyalizmi, Leninizm’i (“Stalinizm”) yıkmaya adamıştır, hem de krala yaptığı iyileştirici rötuşlarla kraldan daha çok kralcı olarak! O yukarıdaki satırları ‘’Stalinizm’’in faşizmi ezdiği, savaştan muzaffer çıktığı, dünya devriminin yayılmasına önderlik ettiği dönemi değerlendirirken söylüyor. Troçkist yüzsüzlük hiçbir zaman sınır tanımamıştır; Cilff de ne ilk ne de son olmuştur.

Soğuk savaş devşirmesinin ya da kadrolu elemanının verdiği tarih kesitlerine dikkat edin, Lenin ve Stalin önderliğinde SSCB’nin, dünya devriminin en büyük kazanımları elde ettiği ve zafer üzerine zafer kazandığı bir tarih kesitidir söz konusu olan. Bu alçakça kin ve saldırganlık kapitalist emperyalizmin, faşizmin kin ve saldırganlığıdır, mesele de bundan ibarettir. Ne de olsa mayasını Troçki’den almıştır bayımız.

Troçki’ye göre II. Dünya Savaşı’yla “Stalinist rejim” yıkılacaktı; zaten IV. Enternasyonal de bunun için vardı. Emperyalist ve faşist savaşla SSCB ezilerek tasfiye edilmiş, böylece “tek ülkede sosyalizmin” kurulamayacağı da ispatlanmış olacak; yine böylece sözde dünya devriminin başına Troçki ve sözde IV. Enternasyonal’i geçmiş olacaktı.

Emperyalizmin ve faşizmin aleti haline gelen Troçki, 18 Ekim 1938 yılında IV. Enternasyonal’in Kuruluşu üzerine konuşurken, sadece on yıl sonra, SSCB’nin yıkılmış, Troçkist Enternasyonalin ise dünya işçi ve emekçilerinin önderi, öncüsü haline gelmiş olacağını ilan ediyordu; evet, Troçki, başta Almanya olmak üzere faşist kampın gücünün yenilmezliğine ve zaferine sarsılmaz bir inanç ve coşkuyla dolup taşmaktadır o günlerde. SSCB yıkılacak, Troçki zaferini ilan edecek!

İşte size Troçki'nin hayal alemi, proletarya enternasyonalizmi, ''sürekli devrim''ciliği!


Emperyalist ve faşist devletler SSCB’yi tecrit ederek yıkmak için aralarındaki bağlaşmayı Eylül 1936’da “Münih Paktı” ile (‘’Münih Antlaşması, Birleşik KrallıkFransaİtalya ve Almanya arasında yapılan ve Çekoslovakya'nın Südet bölgesinin Almanya'ya verilmesini öngören 29 Eylül 1938 tarihli antlaşmadır.’’) perçinlerken, Troçki şunları yazıyordu: “SSCB'nin askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin'deki Bonapartist rejimin alaşağı edilmesidir. Kim ki doğrudan ya da dolaylı olarak Stalinizm'i müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en büyük düşmanıdır .” (10 Ekim 1938, Stalinizmin Polis Aygıtı, kaynak bkz. Internet, iba.)

İşte Troçki, Troçkizm, IV. Enternasyonal budur!

''Stalinizm'' dediği SSCB'dir. Her okurun bu sözler üzerinde özellikle düşünmesi gerekir kanısındayız. Oysa SSCB, Kızıl Ordu büyük komutan Stalin önderliğinde faşizmi ezdi, sosyalist kampın kuruluşuna önderlik etti; proleter devrimi yaydı. Dünyanın üçte biri sosyalizm cephesine geçti. İşte Troçki ve ‘’sürekli devrim’’i ve ‘’enternasyonalizm’’i bu zaferleri engellemek, SSCB’yi yıkarak emperyalizm ve faşizmin desteğiyle kendi iktidarını kurmayı hedeflemiş ve çalışmıştır.


Emperyalizm-faşizm-Troçkizm bağlaşması ve birleşik cephesi sosyalizmi yıkmayı önüne en yakıcı temel stratejik ve taktik hedef olarak koyar ve buna uygun saldırılarını yoğunlaştırırken Troçki şunları yazıyordu:

“…Bu ancak tek bir yolla olabilir: işçilerin, köylülerin ve Kızılordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir. O da IV. Enternasyonal'dir .” (Mayıs 1940, aynı kitap, kaynak internet PDF format)

Daha önce, yazı dizimizin bir bölümünde, Troçki'den aktardığımız şu alıntıları bir kez daha birlikte okuyalım ve üzerinde düşünelim fikirlerinden dolayı öldürüldüğü iddia edilen tarihin gördüğü en büyük devrimcinin(!).

Ayrıcalıklı bürokrasi ... şimdi Sovyet toplumunun en antisosyalist ve en antidemokratik kesimini temsil ediyor .”

Yönetici kliği, kendisini yeni bir aristokrasiye dönüştürmekle, kitleleri ezmekle ve soymakla suçluyoruz...''

Bürokrasi ancak yeni bir siyasi devrimle ezilebilir.”

Toplumun temellerinde hala Ekim fetihlerinden arta kalanları ancak Sovyet proletaryasının yeni asalakların alçak tiranlığına karşı başkaldırması kurtarabilir...''

Gerici bürokrasi devrilmeli ve devrilecektir. SSCB'de siyasi devrim kaçınılmazdır.''

Aslında hiçbir şey Stalin'in siyasi yöntemlerini Hitler'inkinden ayıramaz.''

Faşizm zafer üstüne zafer kazanıyor ve onun en iyi müttefiki, tüm dünyada yolunu temizleyen Stalinizmdir.”

''Hitler'i devirmek   için Komintern'i bitirmek gerekiyor.''

 “Sovyet aygıtının gitgide daha önemli hale gelen önemli bir bölümü, kendilerini henüz böyle kabul etmemiş faşistlerden oluşuyor.''

Stalinizmin ıstırabı, dünyadaki en korkunç ve en tiksindirici manzaradır.”, ''(T)he Comintern bürokrasisi, sosyal-demokrasi ile birlikte, Avrupa'yı, aslında tüm dünyayı faşist bir toplama kampına dönüştürmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.'' 

''Siyasi rejimin ya da bürokrasinin temsilcileri, bir savaş ihtimalinden korkmaktadırlar. Çünkü rejim olarak savaştan sağ çıkamayacaklarını bizden daha iyi biliyorlar.'''

'`Stalin, ülkenin ahlaki gücünü ve genel direniş seviyesini baltalamaya devam ediyor. Stalin'in güvenmek zorunda kaldığı onursuz ve vicdansız kariyerciler, zor zamanlarda ülkeye ihanet edeceklerdir.''

''Sovyet Rusya'nın askeri durumu... çelişkilidir. Bir tarafta, az çok gelişmiş bir savaş endüstrisi ile tarihin en büyük devrimi tarafından uyanmış 170.000.000 kişilik bir nüfusumuz var. Öte yandan, yeni toplumun tüm güçlerini felç eden bir siyasi rejimimiz var .... Emin olduğum bir şey var: siyasi rejim savaştan sağ çıkamayacak.'' 

Mevcut uluslararası durumda SSCB için ana tehlike kaynağının Stalin ve onun önderliğindeki oligarşi olduğunu düşünüyorum. Onlara karşı açık bir mücadele ... benim için ayrılmaz bir şekilde SSCB'nin savunmasıyla bağlantılıdır.'' 

Stalinizmi doğrudan veya dolaylı olarak savunan, ihanetlerine sessiz kalan veya askeri gücünü abartan, ezilen halkların devriminin veya sosyalizminin en büyük düşmanıdır.''

Stalinizmi doğrudan veya dolaylı olarak savunan kişi ... en büyük düşmandır.” 

Stalin orduyu mahvediyor ve ülkeyi eziyor...''

 ''onun sistemi çöküyor. Uzun süre beklemek zorunda kalmayacak.''

''Thermidor oligarşisi ... terörist yöntemlerle tutunuyor .... SSCB'deki başlıca siyasi görev hala bu aynı Thermidorcu bürokrasiyi devirmek olmaya devam ediyor .... Yalnızca ezilen kitlelerin muzaffer devrimci ayaklanması canlanabilir. Sovyet rejimi ve onun sosyalizme doğru daha da gelişmesini garanti eder. Sovyet kitlelerini ayaklanmaya götürebilecek tek bir parti var - Dördüncü Enternasyonal'in partisi.' ''  ''Sovyet işçilerinin devrimci yükselişinin itici gücü muhtemelen ülke dışındaki olaylar tarafından verilecektir.''

 “Dördüncü Enternasyonal'in amacı ... SSCB'yi asalak bürokrasisinden arındırarak yeniden canlandırmak. Bu ancak bir şekilde yapılabilir: yeni zalimler ve asalaklar kastına karşı ayaklanacak olan işçiler, köylüler, Kızıl Ordu askerleri ve Kızıl Donanma denizcileri tarafından. Kitlelerin bu ayaklanmasını hazırlamak için yeni bir partiye ihtiyaç var... Dördüncü Enternasyonal.'' 

 SSCB'yi, yıkmak için devrilmiş gericilikle, kulaklarla, parti içerisindeki yıkıcı ''muhalefet''le (Zinovyevciler, Buharinciler, Tuhaçevskiler) birlikte darbe hazırlığı yapan, her türlü anti-Bolşevik muhalefeti organize eden ve bütün yaşamını, teori ve pratiğini SSCB'yi, proletarya diktatörlüğünü, Stalin önderliğindeki sosyalist iktidarı yıkmaya adayan ''Bolşevik-Leninist'', ''büyük enternasyonalist'', ''sürekli devrim''ci Troçki'nin bütün bu safsataları, iftiraları, beklentileri, her şey, evet her saptama ve yalanı çökerken SSCB ve dünya proletaryası Stalin önderliğinde savaştan zaferle çıktı ve proleter devrimlerin zaferiyle yerküremizin üçte biri sosyalizme geçti. Proletarya enternasyonalizminin bayrağı kapitalizmin ve faşizmin burçlarında dalgalandı.

Yukarıdaki politik strateji ve taktiklerle SSCB'ye, sosyalizme (''Stalinizm''!) karşı kirli savaş yürüten Troçki, (yukarıdaki alıntıları kendisinden aldığımız Troçki) 27 milyon şehit vererek faşizmi ezen ''Stalinizm''e karşısında; üç milyonu ''Stalinist'' parti ve komsolun üyesi olan ''Stalinist''in (siz Bolşevik olarak okuyun) en önde savaşırken şehit düştüğü kudret karşısında tam bir Gayya Kuyusu'dur. Neymiş, Troçki bir ''Bolşevik-Leninist''miş, bir ''devrimci''ymiş. Yersen tabi! ''Nazizmi iktidara getiren propaganda miti, 'Bolşevizm tehlikesi' olmuştu.'' Troçki ise tüm komplolarına rağmen iktidarı ele geçiremedi ama Bolşevizmi yok etmek için her şeyi yaptı. Bolşevizmi/Leninizmi/''Stalinizm''i yıkmak için bu müttefikler her türlü kirli savaşı el birliğiyle yükselttiler ve ikisi de ''Stalinizm''in zaferlerinin altında kaldılar.

Bakın savaştan zaferle çıkan Sovyet halkı, ''Stalinizm'' bağlılığını şöyle göstermişti:

''Soğuk istatistik rakamları bile Müttefik ülkelerin toplam kaybı 1,5 milyon civarında iken, 21 ila 28 milyon arasında evladını savaşta'' kaybetti. Bu çok ağır bedeldir. Sovyet proletaryası ve halkı bu bedeli ödedi. Bu savaşçı iradenin, ödenen bu ağır bedellerin tarihte hiç bir örneği yoktur.

Açık ki, SSCB proletaryası ve halkı Troçki, Troçkizm için değil, ''Stalinizm'' için savaşarak kendi anavatanına sahip çıktı. Dünya çapında anti-faşist savaşın zaferi için de en ağır bedeli ödedi. Proletarya enternasyonalizminin ve SSCB'nin kızıl bayrağını Hitler faşizminin burçlarına dikti. Proleter devrimi yayarak dünyanın üçte birini sosyalizme kazandı. Ve bu görkemli tarihin teşhir duvarına Troçki'nin, Troçkizmin cesedi asılı.

Bu gerçekleri kim unutturabilir ki!

DEVAM EDECEK