20 Mayıs 2022 Cuma

NEDEN İTİRAF ETTİLER? (BÖLÜM X)

 


NEDEN İTİRAF ETTİLER?

(BÖLÜM X)

"Bu mahkeme süreci, insan doğasının bütün temel zaaf ve kusurlarını, kişisel ihtirasların en kötü örneklerini gözler önüne seriyor. O, bu hükümeti alaşağı etmeye çok yaklaşmış olan bir komplonun ana çizgilerini ortaya koyuyor...’’ (ABD'nin Moskova Elçisi Josep Davies)

Saf olamazsın, ve Ilyich, siyasette saf olmanın suçlu olmak anlamına geldiğini öğretti, biz suçlu olmak istemiyoruz, bu nedenle sonuca vardık: Herhangi bir eski muhalifin  sözüne inanılamaz.’’ (Stalin)

. Bize gerekli olan körü körüne inanma değil, uyanıklık, gerçek, Bolşevik devrimci uyanıklıktır.” (Stalin)

‘’Mücadelenin bu çıplak mantığı, fikirlerin yozlaşması, psikolojinin yozlaşması, kendimizin yozlaşması, insanların yozlaşması eşliğindeydi. Bu tür yozlaşmanın bilinen tarihi örnekleri vardır.’’

Çünkü ben hapishanedeyken bütün geçmişimin yeniden değerlendirmesini yaptım. Çünkü,  kendinize ‘eğer ölmeliysen, ne için ölüyorsun?’ sorusunu sorduğun zaman - çarpıcı bir şekilde kapkara bir boşluk karşınıza çıkıyor. Eğer insan pişmanlık duymadan ölmek istediyse, ölmeye değer hiçbir şey yoktur, bunun tersine, Sovyetler Birliğinde olumlu olan her şey bir insanın zihninde yeni boyutlar kazanır. Bu sonunda beni tamamen etkisiz hale getirdi ve parti ve ülke önünde diz çökmeye götürdü.’’

‘’Yeni hayatın neşesine karşı en suçlu mücadele yöntemleriyle çıktık.’’ (Buharin, Mahkeme Tutanaklarından)

İDDİALARIN ÖZETİ

Kimine göre, Moskova davalarında yargılanan sanıklar, hipnotize edildikleri için itirafta bulundular.

Kimine göre sanıklar, dayanılmaz işkencelerden dolayı itiraflarda bulundular.

Kimine göre sanıklar, uyuşturucuların etkisi altında itiraflarda bulundular.

Kimine göre sanıklar, canları bağışlanacağı ve ailelerine dokunulmayacağı vaadiyle aldatıldıkları için itiraflarda bulundular.

Kimine göre sanıklar “mahkemeler düzmece ve kendileri suçsuz oldukları halde, “partiye son bir hizmet sunmak için’’ kendilerini feda etti.

Kimine göre sanıklar ezop dilini kullanarak gerçekte ‘’Stalinizm’’i teşhir ettiler.

Kimine göre mahkemelere çıkarılanlar dublörlerdi.

Kimine göre... Kimine göre... Kimine göre...

Bu propaganda ve ajitasyonu yürütenlere göre, söz konusu mahkemeler düzmeceydi. Sanıklar suçsuzdu. “Tiran Stalin’’ rakiplerinden kurtulmak için, sahte iddialara dayanan göstermelik mahkemelerle masum rakiplerini yok etti.

Troçkist, burjuva, burjuva revizyonist, post-Marksist akım ve bireyler, farklı biçimlerde de olsa, bu bağlamda birleşmektedir.

Peki bu birleşme, ortaklaşan ideolojik ve politik saldırı bir tesadüf mü? Tümünün ‘’Stalinizm’’e karşı mücadele bayrağı altında saf tutması, bir “birleşik cephe” olarak hareket etmesi nasıl anlaşılmalıdır?

Hedef alınan, gözden düşürülmeye çalışılan SSCB, Stalin, Stalin önderliğindeki sosyalist inşa, faşizmin ezilmesi, sosyalist bir kampın doğuşu; ‘’Stalinizm’’in zaferi ile dünya proleter devrim dalgasının kabarışı, emperyalizm ve faşizme indirilen ağır darbelerdir. Bu birleşik cephenin ‘’Stalinizm faşizmdir’’, ‘’Stalin Hitler’den daha tehlikelidir’’, ‘’Stalin Hitler’den daha büyük bir soykırımcıdır’’ psikolojik harbini ısrarla geliştirmesinin nedenleri nelerdir? Neden Hitler ve Stalin’in adları hep birlikte anılmaktadır? Neden Stalin Hitler’den daha büyük cani olarak gösterilmektedir?

Neden Stalin ve Stalin önderliğindeki SSCB insanlığın en büyük belası ilan edildi? Neden bu propaganda bir saniye bile aksatılmadan geliştirildi?

Neden Troçki ısrarla bu propagandanın liderliğini yaptı? Evet neden?

Daha baştan belirtmek isteriz:

Bu bir ideolojik saldırı, psikolojik hareket. Tarih çarpıtıcılığı, demagoji ve manipülasyon dünya burjuvazisinin ve gericiliğin enternasyonal proletaryaya, Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele öteden beri kullandığı silahlardır. Bir hayal ve sapkınlık ilan edilen sosyalizmin maddi ve politik bir güç olarak ortaya çıkışı ve olağanüstü başarıları, proletaryanın ve halkların kapitalizme, emperyalist dünya sistemine karşı mücadelesini ivmeledi. Bu maddi gücün varlığı ve kudreti emperyalist kapitalizmin kaçınılmaz olan ölüm gerçeğini açığa çıkardı. Stalin önderliğinde SSCB’de yok edilen kapitalizm ve burjuvaziydi. Dünya sermaye egemenliği için bundan daha büyük bir tehdit ve suç yoktur. Bütün bu dinmek bilmeyen “anti-Stalinizm’’ kampanyasının nedeni ya da nedenleri bu tarihsel ve politik gerçekte aranmalıdır. Ve bu saldırıda, demagoji ve manipülasyonda Troçkizmin, Titoizmin, daha özel olarak Kruşçevci modern revizyonist karşı devrimin zaferi ve sosyalizmi tasfiyesi tarihsel bakımdan özel ve temel bir yerde durmaktadır. Bunlar, uluslararası burjuvazinin anti-komünist bağlaşıkları ve özde aynı birleşik cephenin bileşenleridir. Emperyalizm ve gericiliğin kendi arasındaki rekabet ve hegemonya yarışına karşın hep birlikte dünya proleter devrimine düşmanlar cephesini oluşturmaktadır. Bu iç çelişkilerle parçalanmış rengarenk birleşik cephe, SSCB’de gerçekleşen 30’lu yılların mahkemelerine karşı da aynı bayrak altında, aynı ya da benzer söylemle saldıra gelmişlerdir.

Komünizm maskeli veya maskesiz bu propagandayı, siyasi teşhiri örgütleyenler, 1930’ların ünlü mahkemelerine somut tarihsel gerçeğin, sosyalizm ile kapitalizm arasındaki uzlaşmaz mücadelenin merceğinden bakmamaktadırlar. Bunu yapmak işlerine gelmemektedir. İki ana uzlaşmaz sınıf, iki toplumsal sistem arasında süren ve çağımızı belirleyen ve belirleyecek olan ölüm kalım mücadelesini revize ederek, yok sayarak, çarpıtarak dünya proletaryasını ve halklarını devrim ve sosyalizm kavgasından koparmaya çalıştılar.

Altı çizilmelidir: Tarihsel gerçekleri yok sayarak yapılan ‘’analiz’’lerin herhangi bilimsel değeri yoktur; böyle de olsa, söz konusu karşı devrimci ideolojik saldırı güçlü tahribatlar yaratabilmiştir. Kapitalist/revizyonist sistemin çökmesiyle ‘’Stalinizm’’ düşmanlığı sınırsız bir tarzda geliştirilmiştir. Bu burjuva propaganda geçici de olsa derin ve yaygın etkiler yaratabilmiştir.

Gerçek şundan ibarettir: Ne sanıklara işkence yapılmış, ne uyuşturucu ilaçlar verilmiş, ne hipnoz edilmiş, ne canlarının bağışlanacağı sözü verilmiştir ne de dubler kullanılmıştır. Bu propaganda tümüyle sahtedir; veriler bunu kanıtlamaktadır.

İtiraflarda bulunanların büyük bir çoğunluğu eski Bolşeviklerdir. Her biri uzun yıllara dayanan deneyimlerden geçmiştir. Mahkemenin karşısında çocuklar değil, uzun yıllar parti ve devlet yönetmiş, deneyimli, donanımlı, yetenekli suçlular vardı. Neyin ne olacağını bilenlerdi. Onları masum kuzular olarak sunanlar proletaryanın düşmanlarıdır. Bu bir.

Yargılananlar, Bolşevizm’den anti-Bolşevizme geçen insanlardı. Pratiklerinde de bu gerçeklerinin gereklerine uygun davrananlardı. Sanıklar homojen değildi, aksine değişik kliklerin (Troçkist, Zinovyevist, Buharinist, milliyetçi vb.) elemanlarıydı. Böyle de olsa, ortak bir amaç etrafında birleşmiştiler. ‘’Stalinizm’’ onların baş düşmanıydı. Yürüttükleri mücadele en bayağısından olsa da, politik mücadeleydi; yani iktidar mücadelesi, yani ‘’Stalinizm’’i yıkma mücadelesiydi. ‘’Stalinizm’’i (SSCB’yi, proletarya diktatörlüğünü, sosyalist inşayı) yıkmak isteyen iç ve dış güçlerin ortak savaşımının öncü kuvvetleriydi. Bu iki.

Bu sanıkların bir diğer ortak özelliği ise, yaşamları boyu tutarsızlıklar sergilemiş, sık sık yalpalamış, Leninizm’e karşı mücadele etmiş, ideolojik-siyasi sapmaları temsil etmeleridir. Devamla, giderek, Ekim Devrimi’ne, proletarya diktatörlüğüne, sosyalist inşaya karşı sistemli mücadele eden oportünistler olmaktan da çıkarak, karşı devrimci cepheye geçmiş, iliklerine dek çürümüş militanlar haline gelmişlerdir. Bu üç.

Yargılananların ortak bir özelliği de, Lenin’e ve Stalin’e, partiye karşı yürüttükleri mücadelelerinde sürekli yenilmiş; dizginsiz kariyerist hırsları eşliğinde iktidarı ele geçirme, politik iktidar tekeli kurma hedefine ulaşamamış olmalarıdır. Bu olgu, onların daha özgün ve keskin bir kinle ‘’Stalinizm’’e karşı mücadele etmelerine yol açmıştır.

Sanıklar proletarya ile burjuvazi, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki ölüm kalım savaşında hep yalpalamış, istikrarsız, tutarsız, duruma göre davranmış, bir ellerini proletaryaya diğer ellerini burjuvaziye uzatarak politika yapma aşamalarından geçerek, nihai olarak, burjuvaziyle, devrilmiş gericilik, emperyalizm ve faşizmle birleşik cephe kurmaya dek ilerlemiştir. Bu dört.

Sanıkların ortak bir özelliği de sert, keskin mücadeleler sürecinde anti-Sovyet mücadelelerinde tümüyle yozlaşmış siyasal sahtekarlar çetesine dönüşmüş olmalarıdır. Onların sürekli yenilgiye uğramaları, siyasal ve kişisel olarak yozlaşmaları, bozguna uğrayarak moralmen de bitmeleri, itiraflarının temelini oluşturmaktadır. Burada anlaşılmaz bir şey yok. Bu da beş.

Marksizm-Leninizm’e, SSCB’ye ihanet ederek burjuva bataklığa gömülen sanıklardan bir tekinin bile sözde inandıkları ideolojiyi, politikayı savunmamıştır. Bu olgu onların ilkesizlerden oluşan bir sahtekarlar çetesi olarak proletaryanın adaleti karşısında teslim bayrağı çekmelerinin nedenidir. Oportünist ve burjuva çürümede sınır yoktur. Onlar ilkesiz bir kariyeristler topluluğu olarak suçları açığa çıkarılınca tam bir çöküntü halinde teslim olmaktan başka bir yol bulamamışlardır.

Devrimci olan, Bolşevik olan, her şart altında düşünceleri ve inançları için savaşır, boyun eğmek bir yana ölüme de başı dik gider. İtiraflarda bulunan sanıkların hiçbirinde bu niteliğin olmadığı açıktır. Üstelik bunlar tarihsel kişiliklerdir. Zorlu deneylerden geçmiş insanlardır. Bu gerçeği oportünistçe görmezden gelerek işi “Stalinist teröre, işkenceye” bağlayanlar yılan eğrileri çizmektedirler. Bunları ‘’Bolşevik”, “Bolşevik-Leninist’’ ilan eden sahtekarlar burjuvazinin temsilcileri ve yardakçılarıdır.

Bunlar defalarca pişmanlık belirtmiş, sözde partiye ‘’özeleştiri’’ vermiş, ama her defasında burjuva bataklığa daha derinden saplanmış; parti ve Sovyet halkının kazanmak amacıyla gösterdiği her yapıcı tutumu istismar etmiştir. Anti-komünist pek çok kitapta da bu gerçekler yer almaktadır. 1905, 1917 Şubat, 1917 Ekim devrimlerinin, ardından iç savaşın ve sosyalist inşanın, İkinci Ekim Devrimi olan kır burjuvazisinin yok edilmesi deneyimlerinden geçmiş Sovyet proletaryası ve halkı bu güruhun gerçeklerini kavramış, böylece parti ve devletin sanıkları yargılama, cezalandırma eylemini desteklemiştir. 160-180 milyonluk bu dev kitleye aptal muamelesi yapanlar sosyalizmin sınıf bilinçli düşmanlarıdır. Sözde muhalefetin, Troçkist-Zinovyevist-Buharinist-milliyetçi birleşik cephe/blokun, bu ittifakı kuruncaya dek değişik aşamalardan geçtiğini SSCB proletaryası ve halkı biliyordu. “Muhalifler’’ uzun yıllar önce Sovyet proletaryası ve halkının gözünden düşmüştü, teşhir ve tecrit olmuştu zaten. Yani 30’ların mahkemeleri öyle durup dururken ortaya çıkmadığı gibi, Sovyet halkı olan bitenlerin farkındaydı ve yaşadıkları yeni deneyimlerle de bu yozlaşmış anti-Sovyet cephenin ve elemanlarının gerçeğini görmeye devam etti. Sovyet proletaryası ve halkından kopanların, giderek bir halk düşmanı haline gelmesinde anormal bir durum da yoktur. Bunu inanılmaz bir şey olarak pazarlayanlar, bilime, teori ve tarihe saldırarak cehaletlerini de sergilemektedirler.

Şu “Aslı olmadığı halde kendilerini partiye son bir hizmet sunmak için feda ettiler’’ sözlerine ne demeli!? İç ve dış gericilikle birleşerek, faşizmle işbirliği yaparak SSCB’yi, proleter iktidarı yıkmak için savaşanların kendilerini parti için feda ettikleri iddiası da tam bir safsatadan ibarettir. Bu vb. söylemlerin sahipleri tam bir rezillik sergilemektedirler. Bu sahte iddiayı dile getirenler eğer zır cahiller değilse, burjuvazinin uşaklarıdır. Yüzlerce Bolşevik önder ve kadroyu katledenler, binlerce sabotaj gerçekleştirenlerin, Kirovu öldürenlerin; kulak ayaklanmalarını yönetenlerin; milyonların katliamına, ülkenin sömürgeleşmesine yol açacak olan askeri darbe yapmak için canhıraş çalışanların “partiye son bir hizmette bulunmak için sahte Stalinist senaryoları ve düzmece mahkemeleri” kabul ettiklerini düşünmek tarihsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Buna kargalar bile güler.

BİRKAÇ HATIRLATMA

Ünlü Moskova mahkemeleri tüm dünyaya açık yapılmıştır. Kanıtlar, tanıklar, belgeler tüm dünyaya sunulmuştur. Sanıkların tüm dünyanın gözleri önünde kendilerini savunma hakkı vardı. Olağanüstü yasalar bu mahkemeler sürecinde uygulanmadı. Bunu da tüm dünya görüyordu. İtiraflar dünyanın gözleri önünde yapıldı. Gizli-kapaklı olan hiçbir şey yoktu. O dönem yürütülen tüm anti-komünist saldırılara, manipülasyona karşın, mahkemeleri izleyen sayısız gözlemci sanıkların suçlu olduğunu, sanıklara işkence yapılmadığını dünyaya açıklamıştır.

Bu gerçeklerden daha büyük kanıt mı olur. “Kanıt kanıt isteriz’’ diye bağırıp çağıranlar, ya cehaletlerinin, ya burjuva ve Troçkist propagandanın yarattığı ön yargıların kurbanlarıdır ya da sınıf bilinçli sosyalizm düşmanlarıdırlar.

SSCB’de, işkence insanlık suçudur ve bu, sosyalist devletin politikasıdır.

‘’Nisan 1937’de, Leon Troçki’yi Savunma Komitesi, o zaman Troçki’nin yaşamakta olduğu Meksika’da Sovyetler Birliği’ndeki yargılamalara ilişkin bir ‘Soruşturma Komisyonu’ topladı. Eğer masum idilerse, dürüst kıdemli devrimcilerin açık mahkeme sürecinden masum olduklarını ilan etmek için yararlanmalarının neden gerekmediği yolundaki bir soruya Troçki sadece şu yanıtı verebildi:

Bu tür soruları yanıtlamakla yükümlü değilim.’ ”(Wıllıam B. Bland, Stalin; Söylence ve Gerçeklik)

Ama sanıklardan tek bir kişi bile ne masum olduğunu ne de işkence gördüğünü söylemedi. Oysa bu doğrultudaki zayıf bir açıklama dahi Stalin ve SSCB karşıtı anti-komünist ve Troçkist fırtınanın esmesi için yeter ve artardı bile. Ki Troçki’nin bu beklentisi boşa düşmüş, Troçki derin bir hayal kırıklığına uğramıştır. Troçki’nin sorulan soruya verdiği yanıta dikkat edin, ‘’Bu tür soruları yanıtlamakla yükümlü değilim.” Bu sözde yanıt, bir profesyonel sahtekarın yanıtıdır; davalar hakkında her türlü anti-komünist propagandayı yapan Troçki, iş, somut bir gerçeğe gelince değil yanıt vermek, bu soruya yanıt vermekle yükümlü olmadığını kolayca ileri sürebilmektedir. Belli ki kaçacak deliği olmadığı için, Troçki, soruya yanıt vermekle yükümlü olmadığı söylemek zorunda kalıyor. Çünkü sanıkların itirafları doğru; çünkü sanıklar tam bir yıkım içinde gerçekler karşısında teslim olmuşlardır ve Troçki bunu çok iyi bilmektedir. Eğer böyle olmasaydı sorulan soru karşısında Troçki dolu dizgin saldırgan açıklamalar yapmaya devam edecekti. Bu öyle bir şey ki, tek bir kişi bile Troçki’yi savunmaz, tek bir kişi bile işkence gördük, bundan itiraf ettik dememiştir. Oysa sanıklar vatana ihanetin cezasının ölüm olduğunu çok iyi bilen deneyimli insanlardır. Buna rağmen sanıklardan herhangi biri ne itiraflarını geri alır ne de mahkemelerde ben masumum der. Bunun bir tesadüf olmadığı açıktır. Sanıklar isteseydi, emperyalist, faşist ülkelerin elçilerinin, gazetecilerinin olduğu mahkemelerde masumiyetlerini tüm dünyaya duyurabilirlerdi. Durum bu. Bu gerçek karşısında Troçki’nin söyleyebileceği bir şey kalmadığı için ‘’Bu sorulara yanıt vermekle yükümlü değilim’’ demek zorunda kalmıştır. Troçki sanıkları hain, dönek vs. ilan ederken gerçekte Moskova yargılamalarını bir silaha çevirememiş olmasına yanmakta ve tüm sanıklara küfretmektedir.

Sanıklar işledikleri ağır suçların Sovyet kamuoyunda, dünya kamuoyunda yaratacağı derin ve kapsamlı öfkenin farkındaydılar. SSCB yasalarına göre vatana ihanet suçunun cezasının kurşuna dizilmek olduğunu biliyorlardı. Nitekim onlar önce suçlamaları kabul etmemiş, sonra bir kısmını kabul etmiş, daha sonra soruşturmalar sürecinde ortaya çıkan kanıtlar önlerine koyulunca itiraflara başlamışlardır. Ve sanıkların itirafları açığa çıkarılabilen suçlarla sınırlıdır denebilir; gerçekte onlar çok sayıda suçluyu korumaya devam ettiler. Sözgelimi, Tuhaçevsk darbesini gizlemeye özen gösterdiler. Yagoda, Yejov gibi güvenliğin kilit noktalarında mevzilenmiş adamlarını korumaya özen gösterdiler. Bu vb. gerçekler zamanla aydınlandı. Sanıkların önemli bir kesiminin aşırı itiraf yöntemi de aynı karşı devrimci mücadelelerinin bir diğer özelliğiydi. Bu taktik, davalar hakkında kuşku yaratarak parti ve devleti yıpratmak, iç ve dış gericiliğin politik ve psikolojik saldırıları için ellerine gerici bir silah vermek politikası ile ilgiliydi.

Aslında bu tablo gerçek durumu anlamak bakımından ana unsurları ortaya koymaya yetmektedir. Sorunun “şeytan Stalin’in komploları’’yla izah edilemeyeceği açıktır. Sorun, sınıfsaldır, proletaryaya, sosyalizme, proletarya diktatörlüğüne karşı kapitalizmin ve burjuvazinin, burjuvazinin adamları haline gelmiş karşı devrimci kliklerin savaşıdır. Küçük burjuva yalpalamalardan, küçük burjuva niteliğe geçiş, küçük burjuva sınıfsal konumdan burjuva konuma geçiş/iltihak! Olayın özü ve özeti budur. Onlar eski Bolşevik oldukları için değil, Bolşevizm’den koparak ağır suçlarla şekillenmiş siyasal suçlarından dolayı yargılanıp cezalandırıldılar. Yargılananlar Bolşevik değil, vatan hainleri, halk düşmanlarıydı. Bu bağlamdaki çelişkiler ‘’halk arasındaki çelişmeler’’ içerisinde yer almıyordu, çelişki burjuva karşı devrim ve temsilcileri ile proletarya sosyalizmi, proletarya diktatörlüğü arasındaki uzlaşmaz karşıtlığa dayanıyordu, hem de en keskin biçimde. Bu tarihsel gerçeğe karşın, onları “fikir suçlusu”, “fikirlerinden dolayı cezalandırılan masumlar” olarak lanse edenler burjuva sahtekarlığın suç ortaklarıdır.

"Bu mahkeme süreci, insan doğasının bütün temel zaaf ve kusurlarını, kişisel ihtirasların en kötü örneklerini gözler önüne seriyor. O, bu hükümeti alaşağı etmeye çok yaklaşmış olan bir komplonun ana çizgilerini ortaya koyuyor...’’

Bu sözler, kendisi de bir avukat olan ve mahkemeleri izleyen ABD'nin Moskova Elçisi Josep Davies’e ait.

Bu açıklama ‘’muhalif’’lerin hem suçlarını hem de aşırı çürümüş karakterlerini sergilemesi bakımından çarpıcıdır.

‘’Tiran Stalinizm’’, ‘’Totaliter SSCB’’, ‘’Stalinist komplo’’, ‘’Stalinist terör’’, ‘’Stalinist senaryoya dayanan düzmece mahkemeler’’, ‘’sanıklar suçsuzdu, adil yargılanmadı’’, ‘’işkence gördü’’ vs. vs. Bu iddiaların sonu yok. Bu ''Propagandanın hedefi, kapitalizmi özgürlüğe dayalı ve insan haklarına saygılı bir toplumsal sistem olarak, sosyalizmi ise insanı her türlü mahrumiyete ve sefalete sürükleyen bir terör sistemi olarak resmetmekti... ’Sosyalizmin düşmanları, SBKP XX. Kongresi’nde N. S. Khrushchev tarafından dillendirilen uydurma ifadeleri kullanarak, Stalin’e ve uyguladığı politikalara amansızca saldırdılar. Neredeyse tüm Sovyet tarihi, 1937-1938’deki kitlesel tutuklamalar ve tasfiyelerin öyküsüne indirgendi...(Yuri Yemelianov )

Amerikan elçisi Davies'in, mahkemelerle ilgili yazdığı şu satırlar ‘’muhalif’’lerin masumiyetini mi gösteriyor:

''Ben buradaki diplomatik çevrelerin hepsiyle de olmasa çoğuyla konuştum, bir istisna dışında hepsi siyasi komplonun, devlet düşmanı bir komplonun açıkça var olduğu düşüncesinde birleşmektedir.'' (Aktaran, Stalin Üzerine GerçeklerAlmanya Komünist Partisi-ML, s. 52)

''Bence, Sovyet hukukuna göre siyasal sanıklar açısından, onların ihanetten mahkum edilmelerini haklı çıkaracak düzeyde suçların işlenmiş olduğu,... herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek biçimde kanıtlanmıştır (...)... Yargılamayı en düzenli bir biçimde izleyen diplomatların kanısı, genel olarak, davanın, çok çetin bir siyasal muhalefetin ve son derece ciddi bir komplonun varlığını kanıtladığı doğrultusundaydı; bu da Sovyetler Birliği'nde son altı aydır yaşanmakta olan ve şimdiye kadar açıklanamayan olayların bir çoğunu diplomatlar açısından aydınlığa kavuşturuyordu." (J. E. Davies, "Mission to Moscow", Cilt 1, 1942, Londra, s. 177, 178-79, aktaran Wıllıam B. Bland, Stalin; Söylence ve Gerçeklik)

Dönemin doğrudan tanığı olan Anna L. Strong ise şunları yazıyor ''masum'' sanıklar için:

''En önemli davalar, Sovyet ve yabancı basın mensuplan ile yabancı diplomatların ve fabrikalar ile hükümet dairelerinden değişik olarak gelen temsilcilerin katıldıkları geniş bir salonda yapılıyordu. Ben mahkemede oturuyor ve öykünün gelişmesini seyrediyordum. Bir zamanlar Lenin'in arkadaşları olan seçkin teorisyenler Zinovyev ile Kamanev, yargıçlara, dinleyicilere ve bütün dünyaya, Stalin'in yükselmesi ile iktidarı nasıl kaybettiklerini ve -öyle anlaşılıyor ki- Stalin de dahil birkaç lideri öldürtmek yoluyla iktidarı nasıl ele geçireceklerini anlatıyorlardı....

İşte ben mahkemede günler boyunca bu öykünün gelişme aşamalarını seyrettim. Suçlananlar düpedüz konuşuyorlardı ve hiç bir işkence izi taşımıyorlardı. Kamanev, 1932'de artık Stalin'in politikasının halk tarafından kabul edildiğinin anlaşıldığını ve onun politik yollardan değil ancak 'bireysel terör' yoluyla düşürülebileceğinin kabul edildiğini söylüyordu. 'Bizi bu yola iten' diyordu, 'liderliğe karşı duyduğumuz sınırsız kin ve bir zamanlar o denli yaklaştığımız iktidar hırsı olmuştur.'"

''Bu anlatılan öyküler doğru muydu? Sovyetler Birliği dışındaki basının çoğu buna 'tertip' diyordu. Ama, mahkemeyi izleyen yabancı muhabirler dahil çoğu kimse, bu öykülerin doğru olduğuna inanıyorlardı.'' ( Stalin Dönemi, s. 92-93, iba.)

''Bana gelince. Sanıkları çoğu kez birkaç metre yakından dinledim. Bir zamanların devrimci liderlerinin birer hain haline gelmeleri süreci bana akla uygun geldi.  (Age., s. 94-95, iba.)

Bu gerçeklere karşın I. Deutscher şöyle yazıyor:

"Bu durumun taşıdığı gerçek dışı nitelik, itham edilenlerin (hiç olmazsa mahkemeleri açık olarak görülenlerin) hayaletimsi davranışlarıyla daha da anlaşılmaz ve gerçek olmayan bir şey haline geldi."

Oysa ortada "hayaletler" değil gerçek insanlar vardı ve bunlar tarihe karşı ağır suçlar işlemiş kimselerdi.

Sanıkların kendi gerçeklerini sergilemesi (itiraf), özellikle burjuva ve küçük burjuva aydınların önemli bir kesimi için anlaşılmaz olarak kalmış ya da değerlendirilmiştir. Bu olgu, sınıf mücadelesini, yeni tarihsel deneyimleri kavrayamaktan uzak burjuva aydın gerçeğini yansıtmaktadır. Fakat unutmamak ve vurgulamak gerekir: O dönem sayısız ünlü anti-faşist aydın, bilim insanı bu mahkemeleri haklı mahkemeler olarak desteklemiş, anti-Sovyet burjuva propagandaları mahkum etmiştir. Bu gerçeği bilakis Deutscher Stalin ve Troçki üzerine yazdığı kitaplarında dile getirmiştir.

Deutscher devam ediyor:

"Tanınmış kimselerin çoğu (birçok askeri ve sivil lider), gizli oturumda yargılandı; birçoğu mahkeme edilmeden idam edildi; çünkü işlemedikleri cürümleri itiraf ettirmek mümkün olmamıştı onlara."

Askeri davalar kamuoyuna açık yapılmamıştır. Bu bir. Sovyet hukuku bağlamında olağanüstü mahkemeler kurulmuş ve on binlerce insan yargılanmıştır. Bu iki. Suçlarını itiraf etmeyenler de olabilir. Dahası haksız yere itham edilen, hapislere gönderilen, idam edilenler olmuştur. Bu bir sır olarak kalmamış, kamuoyuna da özeleştirel açıklanmış; haksızlıkları düzeltme kampanyası da kapsamlı bir şekilde örgütlenmiş; özellikle de parti çizgisine, Sovyet devleti yasalarına aykırı bir şekilde ağır cezalandırmalar yapanlar da yargılanarak en ağır cezalara çarptırılmıştır. Bu olguyu yazı dizimizin ilgili bölümlerinde genişçe incelemiştik.

Deutscher yazıyor:

"Ama açıkça mahkeme edilen talihsiz kişilerin hepsi, pişmanlık gösterdiler, günahlarını yüksek sesle itiraf ettiler ve Şeytanın oğulları olduklarını Söyleyip, ayağı altında ezildikleri Üstün insana övgüler yağdırdılar."

"Açıkça mahkeme edilen talihsiz kişiler" açık mahkemelerde savunma hakkını kullanırken ve temyiz mahkemelerine başvururken, tüm dünyaya, varsa bir haksızlık, işkence vb. yansıtabilirlerdi; fakat açık mahkemelerde bu da olmadı. Geçtik devrimciliği, Bolşevikliği, insan onuru taşıyan sıradan bir insan bile kendisini mahkemeler karşısında savunabilir. Faşist diktatörlüğün olduğu Türkiye ve Kürdistan'da bunun sayısız örneğini yaşadık. Karşı devrimci bir dava için her türlü kirli, yıkıcı savaşı yürütenlerden tek birin bile suçsuz olduğunu savunmaması, dahası suçlarını itiraf etmeleri onların masum olmadıklarını gösterdiği gibi, işledikleri suçların göstergesi, ideolojik ve ahlaki çöküntülerinin ifadesidir. Bunu bilakis kendileri ayrıntılı değerlendirmeler eşliğinde ortaya koymuşlardır. Bu gerçekleri kabullenmeyen, sınırsızca istismar konusu haline getirenler anti-komünist, anti-Sovyet saldırının neferleri ve öncüleri olmuştur. Kuşkusuz ki burjuva ve Troçkist ideolojik saldırılardan etkilenen ve yalanları gerçek kabul eden pekçok devrimci hala bulunmaktadır. Ancak ortaya çıkmaya devam eden yeni belgeler ve kitaplar bu bakımdan da gerçekleri göstermeye devam etmektedir.

"Dehşete düşmüş ve aptallaşmış bir millet, savcı Vişinski'nin ithamlarını sona erdirirken her zaman kullandığı 'Kudurmuş köpekleri öldürün!' nakaratını hep bir ağızdan tekrarlayacak duruma getirilmişti."

Bu sözleri de yazan Deutscher. Bu açıklama demagojiktir ve utanç vericidir. Utanç vericidir, çünkü koskoca uluslar ailesi, Sovyet işçi sınıfı ve halklar aptal ilan ediliyor. Bu sözde saptamalar burjuva ve küçük burjuva aydının, sömürücü sınıfların, Troçki'nin kitleleri aşağılayan, kitlelere tepeden bakan, ideoloji ve pratiğini yansıtıyor. 1905, Şubat 1917, Ekim 1917 devrimlerin deneyimlerinden geçmiş; iç savaş, NEP, sosyalist sanayileşme, tarımda 2. Ekim Devrimi deneyimlerden geçmiş, tarihte görülmemiş saldırılar altında dev başarılara imza atmış 160-180 milyonluk dünyanın en politik işçi ve emekçileri aptallaştırılmış olarak lanse ediliyor. Bu "aptalaştılmış"lığın nedeni de "Stalinizm" gösteriliyor. Gerçek şu ki, dehşeti yaşayan Sovyet halkı değil, içerde ve dışarda karşı devrimi örgütleyen, beyaz terörü gerçekleştirenlerdi.

Devam ediyor Deutscher:

"Davaların ilerlemesini ve yargıların temelini sağlayan biricik şey, itharn edilenlerin itiraflarıydı. Normal muhakeme usulleriyle tahkik edilebilecek tek delil yoktu elde."(Stalin, Bir Devrimcinin Hayatı, C. II, s.116)

Kuşkusuz ki bu iddia saçma ve gerçekleri tersyüz eden bir propagandadan ibarettir. Şu kendisi de ünlü bir avukat olan ABD'nin Moskova Elçisi Josep Davies'in değerlendirmelerinden de bunu görebiliriz.


Sahte emperyalist, Troçkist, sosyal demokrat, burjuva revizyonist kampanya SSCB ve Stalin demek, kölelik ve terördür, on milyonların yok edilmesi ve Gulaglardır propagandasına özel ve temel bir rol vermiştir. Mahkeme süreçleri de bu çerçevede lanse edilmiştir. Kuşkusuz ki 5. Kol'un açığı çıkarılarak tasfiyesine karşı burjuvazi ve müttefiklerinin, SSCB'deki uzantılarının kudurmuşçasına saldırmaları anlaşılırdır; tek başına bu olgu bile, 5. Kol'un tasfiyesi eyleminin meşru, haklı olduğunu doğrulamaya yetmektedir. Anti-komünist cephenin Ekim Devrimi'nin, Bolşevizm'in, sosyalist inşanın can düşmanı olmadığını, onların "zalim Stalinizmin" sosyalizme, dünya devrimine ağır zararlar verdiği, yolundan saptırdığı için saldırdıklarına inanmak saçmalığın daniskasıdır. Onların "yürek yakan" feryadları anti-komünist profesyonal sahtekarlıklarının ürünüdür. Çünkü proletaryanın, sosyalizmin, Bolşevizm zaferi demek onların, kapitalizm ve yardakçılarının sonu demektir; meselenin özü de budur.

Sosyalist inşa, iç savaş, kızıl terör süreçlerinde binlerce masum insanın zarar (hapis, işkence, kurşuna dizilme vb.) görmesi, ağır bir trajedidir. Sert, karmaşık, hızlı gelişen devrimci altüst oluşlar sürecinde her şeyin tereyağından kıl çeker gibi gitmesi olanaklı değildi. İç ve dış gericiliğin sınır tanımayan entrikaları, manipülasyonu, parti ve devletin bazı niteliksel zaaflarıyla birleşerek ağır tahribatlara yol açtığı kesindir. Bunlar Stalin ve parti tarafından kamuoyu nezdinde de açıklanmış, siyasal sorumluluğu da üstlenilmiş ve sürecin dersleri ışığında kapsamlı ve sistematik düzeltme kampanyası gerçekleştirilmiştir. Bu gerçeklerin hepsi parti ve Sovyet yayınlarında kapsamlı bir şekilde yer almıştır.

Yazımızın önümüzdeki bölümüne "İtirafların Nedeni Ve Buharin'in Analizi" ile devam edeceğiz.

DEVAM EDECEK