31 Mart 2020 Salı

KAPİTALİZM, CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER

KORONA SALGINI VE BURJUVA DEVLET(LER) GERÇEĞİ

‘’Korona krizi’’i yansıtılmaya çalışıldığı gibi tek başına bir salgın krizi değildir. ‘’Korona krizi’’ emperyalist dünya sisteminin ve burjuva devletlerin krizidir. Bu kriz, kapitalist emperyalizmin ve uluslararası tekellerin dünyasının ne denli güçsüz olduğunu gösterdi. Korona krizi emperyalizmin genel bunalımının ne denli keskinleşmiş olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır. Korona salgını ile patlak veren kriz emperyalist kapitalizmin genel ve güncel krizinin yeni biçimler altında patlak vermesinden ya da bu gerçeğin kör gözlerin içerisine sokulmasından ibarettir.
Korona krizini gerekçe gösteren burjuva devletler derhal harekete geçerek ulusal tekellerini trilyonlarca dolarla fonlamaya başladı. Salgının yarattığı ve körükledikleri korku kasırgası ile perdelenerek krizin bütün yükü proletarya ve halklara yıkıldı. Her kriz döneminde olduğu gibi bir kez daha işçiler, halklar, yoksullar feda edilmeye başlandı. Salgın, burjuva devletlerin tekelci sermaye sınıfını, kar için üretim düzenini temsil ettiğini çarpıcı bir tarzda ortaya koydu.

‘’Küreselleşme’’ ile salgın hastalıkların da küreselleştiği, eko-sistemin gaddarca kar hırsına feda edildiği, ‘’kamusal sağlık’’ sisteminin özel kapitalist sektöre devredilerek sermayeleştirildiği; maddi ve manevi olan her şeyin metalaştırıldığı; piyasa değerlerinin sağlık ve sağlıklı yaşamın çıplak değerleri haline getirildiği; yoksullara paran yoksa öl dendiği bir dünya gerçeğinde küresel salgına karşı işçi sınıfının ve halkların korunamayacağı bu kez Korona salgınında açığa çıktı, hem de çok çarpıcı biçimlerde.

Korona salgını, odağında uluslararası tekellerin durduğu emperyalist dünya düzeninin ve burjuva devletlerin insanlığın ve gezegenimizin karşı karşıya kaldığı yıkıcı tehlike ve tehditleri çözme yeteneği olmadığının ve olmayacağının tipik yeni bir olgusudur.

‘’Corona krizi’’ karşısında çaresiz kalan uluslararası sermaye ve burjuva devletler, fırsattan istifade ‘’Toplumu yeniden dizany etme’’ operasyonunu da başlattı. Çözüm olarak ileri sürülen kaderci, sosyal Darwinist, Malthusçu, Big Brother devleti politikasının propagandasından da bu gerçeği görmekteyiz. Daha da önemlisi, emperyalist devletler, salgına karşı mücadele adına alınan olağanüstü tedbirlerin içeriğini ulusal ve küresel ölçekte meşrulaştırmaya ve süreklilik kazandırmaya çalışmaktadırlar.

Bir yandan virüsü ve salgını günah keçisi ilan ediyorlar. Öte yandan kapitalizmi ve yarattığı yıkımları aklamaya çalışıyorlar. Oysa eko-sistemin yıkımının kaynağı olduğu gibi Korona salgınının da tek sorumlusu emperyalist kapitalizmdir, uluslararası sermayedir. Diğer yandan ‘’Terörizme karşı savaş stratejisi’’ ile salgına karşı mücadele politikasını pratikleştiriyorlar. Proletarya ve halklar korkuyla, panikle, yıldırılarak, öz güven duygu ve bilinci yıkılarak ‘’gönüllü’’ teslimiyete çağrılıyor. Asker-polis-istihbarat-teknolojik denetim gücüne dayanarak yönetmeyi, olağanüstü hal kriz yönetim modelini olağanlaştırarak yetkinleştirmeye çalışıyorlar. ‘’Küreselleşme’’ ile zaten geliştirilmeye çalışılan bu model, salgın vesilesi ile derinlemesine ve genişlemesine yerleştiriliyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı normalleştirilmeye çalışılıyor. Gidişin yönü, dünya çapında siyasal gericiliğin daha da yoğunlaşarak, saldırganlaşarak yayılması yönündedir.

Bu bağlamda bazı gerçeklerin altını çizmek gerekiyor.

Emperyalizm, uluslararası tekeller, burjuva devlet ve siyasal gericilik arasındaki temel bağ; dünya devrimi tehditi karşısında tekelci sermayenin ve yöneticilerinin içsel gerçeği anlaşılmadan bugünkü gelişmeler de anlaşılamaz ve ‘’dünyanın lanetlileri’’ne de anlatılamaz.

Lenin, 103 yıl önce yazdığı ‘’Emperyalizm’’ kitabında, “Emperyalizm, her yere, özgürlük değil, egemenlik eğilimi götüren mali sermayenin ve tekellerin çağıdır. Bu eğilimin sonucu ise şöyle olmaktadır: Siyasal rejim ne olursa olsun, her planda gericilik ve bu alanda mevcut uzlaşmaz karşıtlıkların aşırı derecede yoğunlaşması.” “Bu yeni ekonominin, tekelci kapitalizmin (emperyalizm tekelci kapitalizmdir) siyasal üstyapısı, demokrasiden siyasal gericiliğe değişimdir. Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasal gericilik tekele tekabül eder.” analiziyle, emperyalist siyasal gericilik eğilimiyle emperyalizmin ekonomik temeli arasındaki dolaysız bağa işaret eder.

Küreselleşme” ile emperyalist siyasal gericilik eğilimi de daha fazla “küreselleşerek” keskinleşmiştir. Çağımızda her türden siyasal gericiliğin merkezi ve destekçisi kapitalist emperyalizmdir. Kapitalist emperyalizm, Korona salgını kullanarak zaman kazanmaya, yitirdiği dengesini bulmaya, devrimci bir krizin patlamasını önlemeye çalışıyor. Tekeller ve burjuva devletler ana çözümü her planda siyasal gericiliği daha da yoğunlaştırmakta arıyor.

Uluslararası tekellerin egemenliğiyle belirlenen tekelci kapitalizm olgusu, özellikle 80’lerden bu yana iktisadi açıdan tekelci kapitalizmin daha yüksek tipten tekelleşmesinin bir ürünü olarak gelişti. Buna koşut (89-91 dönemecinde kapitalist-revizyonist kampın dağılışı, dünya devrim dalgasının geçici geri çekilişiyle de birleşerek), siyasal alanda, emperyalist devletin siyasal gericilik eğilimi de daha derinleşti.

Uluslararası tekellere ve burjuva devlete dayanan siyasal gericilik, iç politikada, yoğunlaşan faşizan burjuva terör, faşist akımların hızla güç toplaması, yükselen faşizm tehlikesi olarak karşımıza çık. Bu olgu, “Vatanseverlik Yasa”larında, “Terörizmle mücadele” yasalarında, “E-devlet” uygulamasının geliştirilmesinde, insanları çipleme, günlük yaşamın elektronik denetlenmesi vb. gibi neo-nazist, militarist düzenlemelerde, böylece, artan oranda burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin açık açık gasp edilmesinde ifadesini bulmuştur. Bu bakımdan bugün de Korona salgını bulunmaz bir fırsata dönüştürülmeye çalışılıyor.

Uluslararası tekellere ve burjuva devlete dayanan siyasal gericilik, dış politika alanında ise, yükselen emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinde, yer küremizin açık bir sömürgeye dönüştürülmesinde, yükselen militarizm ve artan askeri saldırganlık ve işgallerde (Yugoslavya’nın parçalanması ve yerle bir edilmesi, Afganistan, ardından Irak’ın, Somali’nin, Suriye’nin, Libya’nın işgal edilmesi, Venezüella’da darbe girişimi, Bolivya’da Morales’e karşı yapılan darbe, Ukrayna’ın parçalanması örnekleri hatırlansın); ‘’Küresel terörizme karşı mücadele strateji’’lerinde’’ ırkçı “medeniyetler çatışması”nın körüklenmesinde vb. pratikleşmiştir.

Sözde “STK”lar ve “halk” aracılığıyla yapıldığı propaganda edilen Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan vbg. ülkelerde gerçekleştirilen renkli sözde “devrimler”i ise sadece hatırlatarak geçiyoruz.

Küresel, kıtasal, bölgesel, ülkesel bazda kışkırtılan gerici fanatik ulusal, dinsel, mezhepsel boğazlaşmalar, dinsel gericiliğin korkunç biçimde horlatılması, ırkçılığın ayyuka çıkartılması; ortaçağın yardıma çağrılışı, sayısız sapkın akımın geliştirilmesi neyin ifadesi?

Mafyatik burjuva devletin geliştirilmesi, uyuşturucu kullanımının özellikle gençlik içerisinde bilinçli teşviki neyin ifadesi?

Sadece günü kurtararak yaşayan, tarih bilincinden yoksun, gelecek perspektifi olmayan, çağına, toplumuna ve mensubu olduğu emekçi sınıflara karşı hiçbir sorumluluk duymayan bir gençlik yetiştirme politikası neyi ifadesi?

Gemisini yürüten kaptandır propagandası, aşırı bencil ve tüketim delisi yırtıcı bireyin inşası; insani yabancılaşmanın tarihte hiçbir zaman görülmemiş derecelere yükselmesi neyin ifadesi?

Yurttaşlığın yerine müşteri ve tüketici bireyin geçirilmesi, para ve zenginlik tapıcılığın geliştirilmesi neyin ifadesi?

Kuşkusuz ki emperyalist ekonomik temel üzerinde yükselen katmerleşen emperyalist siyasal gericiliğin, toplumsal ve kültürel dejenerasyonunun göstergesidir.

Bütün dünyayı girdabına almış ve derinleşen çürüme sosyal sistemin (kapitalist üretim tarzının) çürümesidir. Bu çürümeye karşı onuru, geleceği temsil edenler ise yalnızca ve yalnızca gezegenimizin dört bir yanında direnen, mücadele yürüten işçi sınıfı, halklar, ezilen toplumsal kesimlerdir.

ÇUŞ’ların (uluslararası tekellerin) damgasını bastığı “küreselleşme”, emperyalist “neoliberal”, “postmodern”, “postmarksist” sahte propagandanın ileri sürdüğü gibi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla insan hakları, daha az devlet, “ulus devletin sonu” ile belirlenen bir dönem olmamıştır. Aksine, ulus devletlerin sayısının artığı ve siyasal gericiliğin çok daha keskinleşerek, kapsamlılaşarak, “küresel”leşerek yoğunlaşıp yükseldiği bir tarih kesiti olmuştur.

Küreselleşme”nin devleti burjuva gericiliğin ve yardakçılarının iddia ettiği gibi “demokratik” değil “otoriter” devlettir. Enternasyonal proletarya ve halkların, sosyalist kampın baskı ve mücadelesiyle koparılıp alınmış, kazanılmış siyasal özgürlüklerin, ekonomik ve sosyal hakların özellikle son 40 yılda sürekli gaspedilerek tasfiye edilmesinden de bu olguyu açıkça görmekteyiz. Uluslararası tekellerin emperyalist kapitalizminden başka bir şey olmayan “neoliberal küreselleşme”nin burjuva ve küçük burjuva propagandistlerinin tümüyle demagojik ve manipülatif iddialarının aksine, gerçek budur. 2008 krizinden bu yana söz konusu propagandanın sahte karakteri daha fazla açığa çıktığını hepimiz biliyoruz. ‘’Korona krizi’’ ile sahte iddiaların yüzündeki boya daha keskin dökülmeye başladı.

Emperyalizmin ve “küreselleşmeci”lerin o çok yücelttikleri “liberal özgürlükler” bugün dünle kıyaslanmayacak kadar çok daha küçük bir azınlığı oluşturan ve primadin tepesinde oturan sermaye için çok daha fazla demokrasi, proletarya ve halklar için ise çok daha fazla diktatörlük haline gelmiştir.

Uluslararası tekellerin ve işbirlikçi tekellerin devlet aygıtı, kaçınılmaz olarak, daha da merkezileşmiş, esnek ve vurucu gücü daha yüksek, burjuva terörist karakteri daha çıplak hale gelm devlettir. Bu ise, burjuva devletin yüzündeki “demokratik” peçeyi daha iğreti hale getirmiştir ve getirmeye de devam etmektedir.

Emperyalizmin, Amerikan emperyalizminin, NATO’nun yeni geliştirilen neo-faşist saldırgan stratejisine göre, SSCB ve Doğu Bloku’nun tasfiyesinden sonra, dünyamız belirsiz/kaotik bir döneme girmiştir. “İnsanlık”, “özgür dünya”nın kutsal “değerleri” ve dünyamız geçmişten daha büyük tehlikelerle yüz yüzedir. İçerisine girdiğimiz bu kaotik dönemde, “düşman” belirsizdir. Tehlike ve düşman “her an ve her yerdedir”. Her an, tetikte olmak gerekir. Her an, her yere müdahale etmeye hazırlıklı olmak gerekir. Baş tehlike, “terörizmdir”. Terörizme karşı mücadelenin sınırları yoktur, belirsizdir ve bu durum ‘’önleyici saldırı’’ politikasını zorunlu kılmaktadır. Doğal felaketler, göçler; nükleer ve kimyasal silahların (kitle kıyım araçları) yaygınlaşması tehlikesi; “terörist örgütlerin” bunları kolayca ele geçirme veya yaygınlaşan teknolojileri kolayca edinip bu silahları üretip kullanması vb. olanaklıdır… O halde ülkeler, dünya süreklilik kazanmış bir kriz yönetimi” yönetim sitili ile yönetilmelidir. STK’lar, ‘’toplum’’, devletler bu politikaları birlikte yaşama geçirmelidir vs.

Vurgulamak isteriz ki, uluslararası tekeller tarafından yönetilen emperyalist dönemin gereksinimleri, burjuva ulus devletin ve devletler sisteminin daha da merkezileşmesini gerektirmektedir. Merkezileştirilerek tahkim edilmiş, daha esnek ve vurucu bir güç olarak yetkinleştirilmiş burjuva devlet yapılanmasında daha fazla öne çıkan olgu “demokrasi”, ‘’devletin zayıflatılması’’ vs. değil, aksine demokratik biçimsel uygulamaların da geniş ölçekte tasfiye edildiği, yasama ve yargı erklerinin zayıflatılarak geri plana itildiği ve her bakımdan burjuva yürütme erkinin öne çıkarılarak tahkim edildiği daha saldırgan bir devlet yapılanmasıdır.

Doğal olarak yukarıda kabaca ifade ettiğimiz neofaşist militarist yayılmacı stratejiye göre burjuva devletlerin merkezileşerek tahkim edilmesi ve sürekli kriz tehlikesine göre yapılanması, “kriz yönetim merkezi” olarak işlevselleşmesi gerekmektedir.

Dünya burjuvazisi, burjuva devletler emperyalist dünya sistemini bekleyen asıl tehlikenin dünya devrimi ve sosyalizm olduğunu çok iyi bilmekte. ‘’Güçlü devlet’’ olmadan, devletin cellat ve papaza dayanmadan ayakta kalamayacağını ise herkesten daha iyi kavramakta. Şu Korona günlerinde bu gerçek daha iyi görülmektedir.

Empeyalizmin temel ekonomik yasası azami kar yasasıdır. Ekonomik Darvinizm”, ‘’siyasi Darvinizm’’, ‘’askeri Darvinizm’’, hukuki darvinizm” emperyalist kapitalizmi, uluslararası tekelleri, burjuva devleti belirleyen; azami karın şekillendirdiği tarihsel ve sosyolojik gerçektir. Uluslararası tekellerin çıkarlarıyla belirlenip şekillenen burjuva devletin, dört dörtlük terörist güvenlik aygıtı olarak yapılandırılmış olması ve bu yapılandırımanın yüksek teknolojik temelde biçimlendirilmesi yönelimi, Korona salgını ile perdelenerek yetkinleştirilmek isteniyor. Yani dünya çapında yeni bir devrimci dalga ile önü kesilmezse, yıkıcı darbeler indirilmezse dünya devrim cephesine ve dinamiklerine karşı daha saldırgan, faşizme ve yeni bir emperyalist dünya savaşına doğru daha hızlı evrilen kapitalist ve emperyalist dünya devletleri gerçeği ile yüzyüze kalacağız.

Emperyalist ve gerici dünyanın demokrasi ve özgürlük söylemi proletarya ve halkları aldatarak yönetmenin bir aracıdır. Devrime ve sosyalizme, proletaryaya ve Marksizm-Leninizm’e karşı savaşmanın bir dayanağıdır. Sermayenin, proletarya ve halkların muhalefetini dizginlemesinin bir aracı ve emniyet sigortasıdır. Rakip devletleri kuşatmanın, dağıtmanın, diz çöktürmenin bir silahıdır. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukuk düzeni, insani yardım müdahaleleri maskesinin arkasında uluslararası tekellerin, emperyalist ve işbirlikçi devletlerin ve sınıfların kanlı, kirli yüzü ve yumruğu vardır…

Uluslararası tekellerin neo-liberal saldırısının eşliğinde ‘’küreselleşme’’nin “insanlığı adil bir paylaşıma, refaha, barışa, demokrasiye, liberal özgürlüğe” vb. kavuşturacağı; “yeni bir çağın başladığı”, “sosyalizmin ebediyen yenilerek öldüğü”; “diktatörlük rejimlerinin, totaliter ve otoriter rejimlerin”, “ideolojilerin ve tarihin sonunun geldiği”, “ulusal sınırlar”ın ortadan kalkmaya başladığı, “ulus devlet artık tarih oldu”ğu, “sivil toplumun egemen toplum” olmaya başladığı, “sınırsız bir özgürlükler dünyası kurula’’acağı propagandası yapıldı. Sömürüden, uzlaşmaz sınıf karşıtlarından, krizlerden, savaşlardan arınmış, hızla devletsizliğe giden eşitlikçi vb. “küreselleşme” (“globalizm”) iddiası çıplak bir burjuva yalandan, tarihsel ve güncel gerçeklerin çarpıtılmasından başka bir şey olmadığı çoktan teşhir oldu.

Tüm bu demagoji ve manipülasyona karşın, yaşam, proletarya ve halklara başka bir şeyi anlatmaya ve göstermeye devam etti. Bilakis emperyalist demagoji, emperyalizmin azgın sömürü, ekonomik, politik ve askeri yayılma ve saldırılara dayanan pratiğiyle ıskartaya çıkmaya başladı ve bu süreç daha çarpıcı biçimler alarak sürmektedir. 2008 dünya ekonomik krizi ve bugün patlak veren ‘’Korona krizi’’ deneyimi bu gerçeğin altını çiziyor. 2000’lerden bu yana yeniden canlanan ve gelişen, bütün kıtaları ve ülkeleri kapsayan mücadele dalgası ile proletarya ve halkların daha güçlü mücadelelere hazırlandığı da çıktır.

Dünya proletaryasını belleksizleştirerek teslim alma saldırısıyla proletaryanın, emekçilerin, ezilenlerin tarihsel hafızası derin yaralar almasına karşın, yine de silinemedi. O tarihsel kolektif bellek yeni mücadelelerin ışığında yeniden uyanıyor, canlanıyor. Yeni bir küresel devrimci atılıma doğru ilerleyen halkların mücadelesi bu gerçeği kanıtlamaktadır.

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR

24 Mart 2020 Salı

KAPİTALİZM, CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ, DEVLETLER

CORONA SALGINI VE KAPİTALİZM
Kapitalizmde üretim kar için yapılır. Metalar kullanım değerleri için değil değişim değeri için üretilir. Değişim değeri olmayan metalar üretilmez. Değişim değeri artı değerin taşıyıcısıdır. Artı değer, kar üretmeyen ürünlerin üretimi anlamsızdır. “Kullanım değerlerini kapitalistler, salt değişim değerinin özü ve taşıyıcısı oldukları için ve sürece üretirler.” Kapitalizmin “Amacı, yalnız kullanım değeri değil onunla birlikte meta üretmektir; yalnız kullanım değeri değil, değer üretmektir; yalnız değer değil, aynı zamanda artı-değer üretmektir.” (Marx, Kapital C.I, s. 188, Sol yay.)
Kapitalist üretim tarzında, meta, “burjuva zenginliğin genelleşmiş temel biçimi”dir. Marks’ın vurguladığı gibi, “… meta bir kez ürünlerin genel biçimi durumuna geldiğinde üretilen her şeyin bu biçimi alması gerekir; satın alınma ve satış… üretimin özünü oluşturur.” Ve “kapitalist üretim, metayı bütün ürünlerin genel biçimi haline getiren ilk üretim tarzıdır.” (Kapitale Ek; Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, s. 12, Ceylan yay.); böylece başta ücretli emek olmak üzere her şey metaya dönüşür, “ister vicdan olsun, isterse namus, isterse at gübresi” (age, s. 144) fark etmez. “Kendileri meta olmayan vicdan, onur vb. gibi şeyler, sahipleri tarafından satışa çıkarılır hale gelirler ve böylece bir fiyatları olduğu için meta biçimini alırlar.” (Marks, Kapital, C.I, s. 111)
Sözgelimi toplum için zorunlu, gerekli, gereksinim duyulan sağlık ürünleri kullanım değeri için değil kar için üretilir, Corona salgını bu olguyu bir kez daha çarpıcı bir tarzda gözler önüne serdi. Şu haberi birlikte okuyalım;
'' İtalya’da yoğun bakım tedavisinin olmazsa olmazı solunum cihazı vanalarında yaşanan tedarik sorununa karşı 3D yazıcı ile vana basanlar, imalatçı şirket tarafından davayla tehdit edildi.
Vanaların tükenmesi hayatı solunum cihazına bağlı hastaları ölümle yüz yüze getirirken, bir grup gönüllü, üç boyutlu (3D) yazıcıyla ihtiyaç duyulan vanaları 1 dolar maliyetle üreterek imdada yetişti.
Vanaları 11 bin dolara satan imalatçı firma ise gönüllülere üretimi derhal durdurmaları için dava tehdidinde bulundu.''
İnsanlar mı ölüyor, acil ihtiyaç mı var, geçelim bunları, önemli olan kardır, maliyeti 1 dolar olan vanaların 11 bin dolara satılarak kapitalist firmanın, tekellerin ceplerinin dolmasıdır...
Kapitalist üretim tarzında ürün metaya, işgücü ücretli emeğe, insan tüketiciye ve müşteriye, doğa hammadde kaynağına, tüm ilişkiler parasal ilişkilere indirgenir. Böylece kapitalizm her şeyi metalaştırır. İnsanlar arası ilişkiler, nesneler arasındaki ilişkilere dönüşür. Kapitalizm, insanı insanın kurdu, insanı doğanın kurdu haline getirmiştir.
Diğer bir haber;
Corona salgını İran'ı kasıp kavuruyor. İran, ABD ve bağlaşıklarının İran'a karşı uyguladığı ambargoya son verilmesi çağrısını yapıyor. ABD ise fırsat bu fırsattır deyip ambargo baskısını yeni tedbirlerle ağırlaştırıyor. İran'da milyonlar ölecekmiş, Amerikan emperyalizminin umurunda değil; önemli olan tek şey, Corona krizini kullanarak İran'a boyun eğdirmektir.
Başka bir haber;
''Uluslararası Para Fonu (IMF), Venezuela’nın koronavirüs salgınıyla mücadele için 5 milyar dolarlık kredi talebini reddetti. Salgınla mücadele için 2001'den bu yana ilk kez IMF'nin kapısını çalan Venezuela'nın kredi talebi reddedilmiş oldu.
..
IMF’nin Venezuela’nın talebini red etme gerekçesine ilişkin açıklamasında, 'Hükümetin uluslararası toplum tarafından tanınması konusunda netlik olmaması' ifadesi yer aldı.' ''
Haberden de görülebileceği gibi emperyalist dünya sistemi, ABD vb. için önemli olan tek şey Venezuella halkına boyun eğdirmektir; milyonların üzerinde dolaşan ölümcül tehdit varmış, orada milyonlar ölecekmiş, hiç umurlarında değil.
İtalya Corona salgının pençesinde kıvranıyor. İtalya AB üyesi. İtalya AB tarafından kendi kaderi ile başbaşa bırakılmış. Diğer AB üyesi ülkelerde de durum aynı. Öyle ya, kapitalizm dünyası, her koyun kendi bacağından asılır.
Dinsel faşist cuntanın başı Erdoğan, "Ekonomik İstikrar Kalkanı adını verdiğimiz bir paketle, KOVİD-19 salgınının etkilerini azaltmak için toplamda 100 milyar liralık bir kaynak setini devreye alıyoruz." dedikten sonra, ''Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bulunduğu tarafa bakarak'' ''Bakıyorum neşen yerinde'' dedi. ''O esnada konuşmayı dinleyen bakan ve bürokratlar da gülüşmeler eşliğinde birbirlerine ve Hisarcıklıoğlu’na baktı.''
Diyanete, savaşa, silaha, ölüme yatırım yaparak, bilimi, bilimsel eğitimi, bilim insanlarını tasfiye ederek duayla Corona salgınına karşı mücadele edilmeyeceği açıktır. Açık ki ''Dünya lideri'' yoksullara ölüm, sermaye sınıfına can ve kan taşıyor.
İşçi ve emekçilere ''evde kalın, dua edin, kolonya kullanın'' öğüdü veren Erdoğan patronlar sınıfını 100 milyar lira ile besliyor. Bir yandan tedbirlerden bahseden, evden çıkmayın diyen dinci faşist elebaşı, öte yandan da on milyonlarca işçiye çalışın diyor. Peki tedbir? Hak getire... Türkiye de içinde olmak üzere dünyanın dört bir yanında işçiler sokakağa atılmaya, ücretsiz izine çıkarılmaya başlandı bile.
Herbir emperyalist ve burjuva devlet, Corona krizini fırsat bilerek kendi tekellerini devasa fonlarla fonlamaya besledi...
Her kriz döneminde yapılan bir kez daha yapılıyor; Corona bunalımı bahane edilerek krizin faturası işçi sınıfının ve halkların sırtına yıkılıyor. Proletarya ve halklar baş kaldırmadıkça bu tablo değişmeyecektir...
Kar için üretim, her şeyin metalaşması, kapitalist rekabet, ulusal bencillik, sosyal ve politik birlik ve dayanışmanın parçalanması, bireyselleştirme, bireycileştirme, altta kalanın canı çıksın vs. kapitalist üretim tarzının ve kapitalist dünyanın gerçekleridir ve “Doğa tarihte ilk kez salt insan için bir nesne, salt yararlanılacak bir nesne halini al”mıştır. (Grundrısse, s.448) Doğa boşluk tanımaz. Kar amacıyla doğayla oynayan kapitalizm ve uluslararası tekeller insanlığı, gezegenimizi daha büyük felaketlerle karşı karşıya bırakmıştır. Bugün ya sosyalizm ya da barbarlık ve yok oluş ikilemiyle daha keskin karşı karşıyayız...
Corona salgını emperyalist dünya sisteminin, uluslararası tekellerin, burjuva devletlerin aczini, güçsüzlüğünü, sefilliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Ekonomik krizin, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspının vs. sorumlusu olarak Corona virüsün gösterilmesi büyük bir ikiyüzlülüktür.
Corona krizi denen şey, gerçekte emperyalist dünya sisteminin genel ve güncel krizidir. Corona salgını emperyalist kapitalizmin yaşadığı genel bunalımın ve içerisine girdiği ekonomik krizin nedeni değil, krizi açığa çıkaran ya da hızlandıran veya derinleştiren, keskinleştiren bir faktördür sadece.
Uluslararası tekellerin ve burjuva devletlerin, burjuvazinin ideolojik uşaklarının, satılık kalemşörlerinin demagojik ve manipülatif kampanyalarına rağmen kapitalizm ve salgın hastalıklar arasındaki bağ örtülemiyor. Eko-sistemi yıkan, GDO'lu metaları piyasalara süren; kimyasal, biyolojik, konvansiyonal, nükleer silah sistemlerini yetkinleştiren; rakiplerine karşı biyolojik savaş hazırlıklarını yoğunlaştıran; yeni silah sistemlerini ve laboratuvar üretimi virüsleri rakip devletlere ve işgal ettikleri ülkelere karşı kullanan ya da deneyen emperyalist dünyanın ve tekellerin vahşi yüzü ve gerçekleriyle karşı karşıyayız.
İster biyolojik bir savaş saldırısının ürünü (ki olasıdır, bu doğrultuda bazı ciddi iddialar da ileri sürülmektedir) isterse de doğanın yıkımına karşı evrim silahını kullanarak mutasyona uğramış Corona virüsü olsun, her halükarda salgının sorumlusu kapitalizmdir. Salgınlara yol açan, önlenebilecek salgınları önlemeyen, zamanında tedbir almayan emperyalist kapitalizm tarihsel ve toplumsal gelişmenin önündeki ana engeldir. Tek amacı kar, azami kar olan bir üretim tarzının, dünya sisteminin sürdürülemez olduğu ve insanlığa yıkımlar getirdiği açıktır. ''İnsan ile insanın arasında, çıplak çıkardan, katı ‘nakit ödeme’den başka hiçbir bağ bırakma''yan, ''Kişisel değeri, değişim değerine dönüştür''en, karşımıza ''açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koy”an kapitalizmin çürümesi sınır tanımıyor. Pazar için üretim, kar ve daha fazla kar için üretim tarzı dünyasından başka ne beklenebilir ki! Ünlü spekülatör Soros, “piyasaların da nesnel bir kriteri vardır: Kar'', “maksimum kar” vurgusuyla bu olguya tercüman olmaktadır. Kapitalizm para ekonomisidir ve bütün ilişkiler de parasal ilişkilere indirgenmiştir.
80'lerden bu yana neoliberal politikalar olarak tanımlanan sermaye birikimi saldırısı ile bütün kamusal sosyal hizmetler özelleştirilerek tekellere peşkeş çekilmiştir. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilerek uluslararası ve yerli tekellere peşkeş çekilmesi özellikle bu sürecin ürünüdür. Üstelik salgın hastalıklar tehditinin büyük bir risk oluşturduğu, servet ve sefalet çelişkisinin tarihte görülmemiş ölçekte derinleşip keskinleştiği, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin doruk noktasına çıktığı bir dönemde. Böyle bir dönemde patlak veren ve verecek salgın hastalıklarda da yıkımın içine düşenlerin öncelikle işçi sınıfı ve halklar olduğu ve olacağı açıktır; işte Corona salgını deneyinde de bu çıplak gerçekle karşı karşıyayız... Sağlığın piyasalaştırılmasının yıkımını yaşayanların sermaye sınıfı olmadığı açıktır ne de olsa zenginler yoksulların yaşadığı gettolardan uzakta, steril, lüxs, güvenilir alanlarda ve mekanlarda yaşamakta ve her türlü nitelikli sağlık hizmetleri de onların emrine amadedir.
Kapitalist devletlerin hiçbiri tek başına küresel bir salgını durduramaz. Corona salgınının da kanıtladığı gibi kapitalist devletlerin sağlık sektörleri de böyle bir salgının yükünü kaldıracak durumda değil. Çünkü kapitalizmde sağlık hizmetleri kar için üretilir ve esasen parası olanların hizmetine sunulur... Nitekim, her zamanki gibi sopanın altına gidenler sömürülen, ezilen sınıf ve tabakalar olmuştur. Corona salgınının gizlenmesi, salgının açığa çıkmasıyla gerçek boyutlarının gizlenmesi kapitalizmin proletarya ve halklara düşman karakterini de sergilemiştir.
Emperyalizm ve gericilik yaşlı ve hasta nüfusun, yoksulların kırılmasından yanadır. Salgın hastalıklar kapitalist maliyet fiyatlarını düşürmeye, tekellerin daha da zenginleşmesine, geniş kitlelerin denetim altına alınmasına hizmet edecekse kapitalist sınıf bundan yalnızca mutluluk duyacaktır. Sosyal Darwinizmin, Maltusçuluğun, kaderciliğin, ırkçılığın, göçmen ve mülteci karşıtlığının propagandası durup dururken yapılmıyor yani...
Kapitalistler ve burjuva devletler, proletarya ve halkların tepkisi ve mücadelesi olmasaydı ya da bu tepkilerin patlamasından korkmasaydılar, Hitler gibi bu kırımı açık açık savunup pratikleştireceklerdi(r). İngiltere'nin faşizan, lumpen başbakanı ve hükümetinin Corona salgınına karşı tedbir ve salgını önleme adı altında yürürlüğe koyduğu ve iflas eden ''Sürü bağışıklığı'' politikası açıkça ırkçı ve yoksulların, yaşlıların ölümünü hedefleyen bir politikaydı.
Emperyalist okyanusta bir damla olan yoksul Küba eğitim, bilim, sağlık alanında hala dünyaya örnek olan bir ülke. Ağır ambargo koşullarına karşın sağlık sektöründe de halk sağlığını temel alan bir ülke. Coronavirüsüne karşı etkili olan 22 ilaç Küba üretimi. İçinde yolcu ve mürettabı ile birlikte 1000 insanın olduğu İngiltere gemisi hiçbir ülke tarafından kabul edilmezken Küba, gemiyi ülkesine kabul ederek bu insanları tedavi altına aldı ve kapitalist dünyaya bir insanlık dersi verdi.
Milyarların yaşam hakkını ve sağlıklı yaşam hakkını gaspetmeyi kendi doğal hakkı gören sermaye sınıfı aynı şekilde demokratik hak ve özgürlükleri de gaspetmeyi meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Onlar, Corona salgınını bu bakımdan da fütursuzca kullanmakta ve kullanmaya da devam edecekler.
Kapitalist emperyalizm, uluslararası tekeller, “küreselleşme” azami kar için doğayı amansızca soymakta ve acımasızca yıkmaktadır. Ormanlar, gezegenimizin ciğerleri Amazon ormanları yok ediliyor. Nehirler, yeraltı suları hızla kuruyor. İçme suyu kaynakları, nehirler, göller, denizler hızla kirleniyor, kirletiliyor. Topraklar, tarımın kapitalist endüstrileşmesiyle çarpık kentleşmeyle hızla zehirleniyor. Ozon tabakası delinmiş, sera etkisi büyüyor. Dünyamız çölleşiyor. Buzullar eriyor. Uzay da bu kirlilikten payın almış durumda. Doğada doğal biçimde olmayan genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan çeşitleri, beslenme tarzı kar amacına bağlı olarak geliştiriliyor; bir de bu yoldan doğa ve insanla oynanıyor. Dünyamız büyük bir çöplüğe çevrilmiş. Gezegenimizin biyokimyası, eko-sistemimiz bir büyük tehdidin altında. Kapitalizmin üretim ve tüketim yasaları ve normları doğayı ve insanı hızla uçurumun ağzına dek sürmüş durumda. Gezegenimiz bir yok oluş tehdidi ile yüz yüze.
Her şey gibi sağlık ve sağlıklı yaşam da alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüş, sağlıklı yaşam, yaşam kalitesi zenginlere özgü bir karakter kazanmıştır. Yani paran varsa yaşa. Güçlü olan yaşasın, altta kalanın canı çıksın, düşenin dostu olmaz vs.
Merkezinde emperyalist kapitalizmin, uluslararası tekellerin durduğu küresel kapitalist sistem, bir yandan her şeyi metalaştırırken öte yandan da insana ve doğaya tarihte görülmemiş ölçekte yıkım ve yok oluşu dayatmış bulunuyor. Her iki olgu da kapitalist emperyalizmin ürünü; onun azami kar düzeninin sonucudur.
Hep birlikte düşünelim tehditlerin önlenmesi ve sorunların çözülmesi için hangi ÇUŞ, hangi emperyalist devlet tek başına bunları önleyebilir ya da gerekli masrafları vs. üstlenebilir ve üstlenmek isteyebilir? Veya bugünün dünyasında uluslararası tekellerin, emperyalist dünya devletlerinin ve bağımlı kapitalist devletlerin bir araya gelerek, karlarının bir kısmından vazgeçerek söz konusu vb. tehlikelere karşı küresel kamusal planlı projelere dayanan bir girişime bile uzak durduğu açık değil mi? 'Qyoto Deklarasyonu'nda somutlaşan kısmi tedbirleri bile almaya yanaşmayan ABD, emperyalist tekeller ve burjuva devletler gerçeği saptamamızı açıkça kanıtlamıyor mu! Çok açık ki, burjuva ulusal devletler sistemine bölünmüş, kapitalist rekabet ve hegemonya savaşıyla karakterize, azami kardan başka bir şeyin düşünülmediği kapitalist/emperyalist dünya sistemiyle, önlenebilecek ve önlenmesi gereken felaketler önlenemez ve önlenememektedir de.
Corona salgınına karşı mücadele şu veya bu ulusal devletin, şu veya bu uluslararası tekelin yürütebileceği bir mücadele değildir. Çünkü sorunun nedeni olanlar çözüm gücü de olamaz. Bu sorun, kısmi, yerel, bölgesel bir sorun olmanın çok ötesinde, küreselleşmiş bir sorundur. Küreselleşmeyle dünyamız küçülmüş kapitalist bir kente dönüşmüştür. Küreselleşmeyle salgın hastalıklar da küreselleşmiş, böylece salgınlara karşı mücadele de küresel karakter kazanmıştır. Her koyun kendi bacağından asılır, düşenin dostu yoktur, benden sonrası tufan diyen emperyalist dünya sisteminin ve burjuva ulusal devletlerin bu gerçeği kapitalizmin Corona salgınına karşı mücadele yeteneği olmadığı anlamına gelmektedir. Her burjuva devletin kendi başının çaresine bakmaya yönelmesi bu gerçeği çıplak bir biçimde ortaya koymaktadır. Dünya çapında milyarlarca yoksulun parasız, nitelikli sağlığa erişim olanağından yoksun olması da bunun kanıtı. Küresel, kamusal planlı bir ekonomi ve proletarya ve halkların çıkarını temel alan bir üretim tarzı olmadan da salgınlar da içerisinde olmak üzere gezegenimizi tehdit eden hiçbir sorun çözülemez. Çözüm, üretimin toplumsal karakteri ile mülk edinmenin kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin devrimci çözümünden geçmektedir.
Corona krizi bir kez daha gösterdi ki kabına sığmayan ve kapitalist mülk edinme biçimi tarafından özgürce gelişimine ket vurulan üretici güçlerin küresel ölçekte örgütlenmesi kesin bir zorunluluktur. Küresel ölçekte proleter kamusal/toplumsal mülkiyetin ve buna bağlı küresel merkezi planlı ekonominin gerekliliği kaçınılmazdır.
Çözüm, devrim ve sosyalizmin zaferidir. Emperyalizmden çözüm bekleyenler, yanılıyor ve yanılmaya, böylece emperyalist kapitalizmin değirmenine su taşımaya devam ediyorlar. Üretimin toplumun ve insanlığın maddi ve manevi gereksinmeleri için değil kar için yapıldığı, üretimin anarşik ve plansız gerçekleştiği, planlı bir ekonominin olmadığı ve olamayacağı kapitalizm yıkılmadan proletarya ve halklar, insanlık hiçbir temel sorununu çözemez. Corona salgını bir kez daha bu gerçeği kanıtlıyor.
Evet, çözüm sosyalizmdedir. Sosyalizmin temel ekonomik yasası, üretimin toplumun gereksinmesi için, maddi ve kültürel gereksinimlerinin sürekli gelişen teknik temelde azami derecede tatmini için üretilmesi yasasıdır. Proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlendiği, temel üretim araçlarının toplumsallaştırıldığı, üretimin demokratik ve planlı tarzda yönetildiği bir ekonomik yapı sosyalizmin temel ekonomik yasasının yaşam bulmasının ön koşuludur. Toplumsal faydalı işlerin parasız, nitelikli, yaygın, tüm toplumu kapsayacak tarzda kurumsallaşarak yetkinleşmesi; nitelikli sağlık hizmetlerine hızlı ve parasız ulaşılması salgın hastalıklara karşı alınacak tedbirlerin ve başarılı mücadelenin temelidir. Yani kapitalist üretim tarzında, emperyalist dünya sisteminde olmayan ve olamayacak şey!
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR




22 Mart 2020 Pazar

KAPİTALİZM, CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER
İçimiz dışımız Corona virüs (Covid-19) oldu. Dünyanın gündemi Corona virüs. Büyük bir tedirginlik, güvensizlik her yanı sarmış. Virüs büyük bir hızla küresel alanda yayılıyor. Ülkeler peşpeşe acil durum, olağanüstü hal ilan ediyor. Burjuva medya bilinçli tarzda panik havasını körüklüyor. Proletarya ve halklar korkunun, paniğin, güvensizliğin, çaresizliğin girdabına sürülerek burjuva devlet, kurtarıcı devlet olarak lanse ediliyor. Başta sağlık sektörü, temel tüketim maddeleri üreten sektör, teknoloji sektörleri olmak üzere tekeller pazar paylarını arttırmanın hesabı içinde... Alman devleti başta gelmek üzere burjuva devletler devasa fonlarla tekelleri fonlamaya başladı.
Corona virüs üzerine uzman olan da olmayan da ateşli makaleler yazıyor, TV'lerde ahkam kesiyor; soğandan muskaya kadar çözüm önerileri sunuyor. Süper zenginler özel doktorlarıyla korunaklı alanlara çekilirken altta kalanın canı çıksın deniyor. Irkçı, gerici, faşist propaganda aygıtı Sosyal Darvinizmi, Malthusçuluğu, küresel Big Brother toplumunun inşaasını, kaderciliği çözüm olarak ileri sürüyor. 
 
Dinci gericilik ''Kutsal kitaplarda bildirilen'' kıyamet gününün yaklaştığını iddia ederek insanlığı dine davet ediyor. Uluslararası tekellerin, burjuva devletlerin, neoliberal gericiliğin yardıma çağırdığı Ortaçağ gericiliği bir çözüm gücü olarak lanse ediliyor.
Komplo teorileri ortalıkta uçuşuyor vb.
Salgına karşı tedbir adına, toplumsal ve bireysel tecrit önerilerek ve dayatılarak, toplum atomize edilerek, egoizm kışkırtılarak sosyal dayanışma parçalanmak, birlikte hareket imkanları daraltılmak, olası küresel devrimci öfke patlamasının önüne geçilmek isteniyor. 
 
Evet, uluslarararası tekeller ve burjuva devletler kapitalizme karşı büyüyen haklı ve meşru tepkilerin patlamasından korkuyor. Önlenebilecek salgınları önleyemeyen, zamanında alınması gereken tedbirleri almayan ve alamayan kar için üretim sistemine karşı dünya proletaryası ve halkların, ilerici bilim insanlarının ve güvende olmayan insanlığın tepki ve öfkesinin giderek büyüdüğünün onlar da farkında. Sağlık sektörünü (de) özelleştiren, piyasallaştıran, aşırı karın hizmetine koşan burjuva devletler dünyası ve neoliberal politikalar haklı olarak büyüyen öfkenin hedefinde ve hedefinde de olmaya devam edecektir. İtalya'da onlarca kentte sokağa çıkarak protesto gösterilerine başlayan işçiler örneğinde olduğu gibi kitle hareketlerinin gelişmesi ve geliştirilmesi ve uluslararası birlik ve dayanışmanın büyütülmesi yaşamsal önemdedir...
Corona virüs salgını bir olgu. Salgına karşı zamanında harakete geçilmediği de bir diğer olgu...
Dünya nüfusunun % 1'nin dünya nüfusunun % 99'nun servetinden daha fazla zenginliği elde tuttuğu, beş milyar insanın yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşadığı, bir milyar insanın kronik işsizliğin pençesinde kıvrandığı, iki trilyon doların silahlanmaya harcandığı dünyamız gerçeğinde Corona salgını dünyamızın ezilen, sömürülen emekçilerini, yoksulları artan oranda tehdit ediyor. Göçmenler, evsizler, sosyal güvenceden yoksun yüzmilyonlar öfke ve umutsuzluk içinde kıvranıyor. Yoksul ülkeler daha yüksek risklerle yüz yüze. Bu tablo, emperyalist dünya sisteminin zavallılığını, çürümüşlüğünü, tarihsel ve toplumsal gelişmenin önünde acilen yıkılması gereken karakterini de gösteriyor.
Emperyalist-kapitalist dünya ve propagandistleri Corona salgını ve benzeri salgınlar ile kapitalist üretim tarzı bağıntısını, neoliberal politikaların yıkıcı gerçeklerini gözlerden gizleyerek sözde çözüm önerileri sunuyor; burjuva devletler sınırlı tedbirlerle, teknik önlemlerle Corona salgınına karşı önlemler almaya çalışıyor. Dünya proletaryası ve halklar ise manipüle edilerek gönüllü kulluğa davet ediliyor.
Uluslararası tekeller ve burjuva devletler salgın hastalıkları payandalayarak ''insanlık, toplum, gelecek ve güvenlik'' adına ekonomik, siyasal baskı ve saldırılarını meşrulaştırmaya çalışıyor. Sermayenin ve sermaye devletlerinin siyasal, toplumsal denetimi güçlendiriliyor. Burjuva demokrasisine dayanan devletlerin militarizme, faşizme doğru gösterdiği eğilime ve saldırganlığa, faşist devletlerin artan terörizmine gerekçe yaratılıyor. ''İsrail hükümeti, terörizmle mücadele için geliştirilen bir teknolojiyi, virüs kapanları izlemek için devreye sokacağını açıkladı.'' haberinden de görülebileceği gibi teknolojik denetim, gözetim ve yönetimin zorunluluğu ''terörizme karşı mücadele'' stratejisi ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor.. Geniş kitleler ''Otoriter devlet''in gerekliliğine ikna edilmeye çalışılıyor. ''Özgürlük mü güvenlik mi'' ikilemi yaratarak ''Milli güvenlik devleti'', ''güçlü devlet'', ''Big Brother devlet'' politikasına daha geniş kitlelerin desteği alınmak isteniyor. Tekeller ve devletleri, virüs salgınını kullanarak ezilenler dünyasına karşı her salisya etkin ideolojik ve psikolojik savaş yürütüyor. Proletarya ve halkların kapitalizme mahkum olduğunun altını çiziyor.
Fakat tüm bunlara karşın mızrak çuvala sığmıyor. Emperyalist dünya sistemi, kapitalist üretim tarzı sorgulanıyor. Kapitalizmin insanlığın sorunlarına çözüm getiremediği gerçeği, yıkıcı karakteri ve işlerliği her geçen gün daha fazla gün ışığına çıkıyor. Corona salgınının bu sorgulamayı daha da geliştireceği açıktır. ''Başka bir dünya mümkün'' haykırışları her geçen gün yükseliyor. ''İklimi değil, sistemi değiştir'' örneğinde olduğu gibi kendiliğinden anti-kapitalist hareket büyüyor...
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR