27 Nisan 2024 Cumartesi

“YARATICI MARKSİZM... III. BÖLÜM

 

YARATICI MARKSİZM...

III. BÖLÜM 

Marx-öncesi sosyalizm yenilmiştir. Artık savaşımını kendi alanında değil, revizyonizm biçiminde marksizmin kendi genel alanında sürdürmektedir.(Lenin, Karl Marx ve Doktrini, Marksizm ve Revizyonizm, s. 94)

Dünyada Marksizm-Leninizm’e, komünist önderlik (parti) teori ve pratiğine saldıran revizyonizmin, reformizmin, oportünizmin bazı temel gerçeklerini tarihsel örnekler üzerinden kısaca hatırlatarak meseleye daha yakından bakalım. Ve unutmayalım; her siyaset, her parti bir sınıfa ve ideolojiye dayanır... Bu bağlamda da belirleyici, ”Önemli olan siyasetin nasıl yapıldığı ve hangi siyasetin yapıldığıdır.” (Engels)

BERNSTEİN VE "DOGMATİZM"...

Revizyonizmin babası Bernstein, kendisini anti-Marksist gören ve eleştirenleri karşı eleştiri ile yanıtlar ve “ben bir Marksistim” der. Kendisine Marksist diyenleri Marksist kabul eder ve Marksist partileri, “Marksizm”in değişik eğilimlerinin bir birliği olarak görür. Bernstein’in bu savunusu temsil ettiği teorinin gereğidir.

Marksizm öncesi sosyalizmin yenilgisi, bu teorilerin yeni bir biçimde, “revizyonizm biçiminde marksizmin kendi genel alanında sürdür”mesine, “Marksizm tabanında” kalarak “Marksist” olma kamuflajıyla ortaya çıkmasına yol açar. “Marksist” Bernstein, “yaratıcı Marksizm iddiasına sarılır. Marks ve Engels’in Marksizmini ısrarla “dogmatizm”, “doktrinerizm” olarak mahkum eder. “Dogmatizme karşı mücadele” Bernsteinciliğin, (revizyonizmin) bayrağıdır. “Dogmatizme karşı mücadele” Rus ekonomist akımının da elindeki bayraktı.

Enver Hoca’nın Kruşçev revizyonizmini eleştirirken belirttiği gibi;

“ ‘Dogmatizme karşı mücadele’ her dönemdeki revizyonistlerin Marksizm–Leninizme karşı kullanmış oldukları eski ve iyi bilinen bir taktiktir.

E. Hoca haklı; Bernstein’in bayrağında da “dogmatizme karşı mücadele” sloganı yazıyordu.

Lenin şöyle der:

Benstein'in sloganı şuydu: ‘Nihai gaye hiçtir, hareket her şeydir.’ Revizyonizmin ne olduğunu uzun boylu yorumlardan daha iyi yansıtan bir slogan! Davranışını koşullara göre belirlemek, günün olaylarına ayak uydurmak, proletaryanın canalıcı çıkarlanı ve kapitalist rejimin tümüne ilişkin temel özellikleri, kapitalist evrimi unutmak, bu canalıcı çıkarla günün gerçek ya da hayali avantajlarına feda etmek: işte revizyonistlerin politikası. Bu politikanın özünden de şu sonuç çıkmaktadır ki, biçimlerini sonsuza dek değiştirebilir, ve az çokyeni’ her sorun, biraz beklenmedik bir değişiklik ya da önceden tahmin edilemeyen olaylar her zaman ve mutlaka revizyonizmin şu ya da bu varyantına yol açar. ” (Age., s. 99, iba.)


Belirtmeden geçmek doğru olmayacaktır, “dogmatizm”e karşı savaşan “yaratıcı Marksist” Bernstein, bir “reel-politiker”di. Bernstein sağ revizyonizmin temsilcisiydi. Özü sağcılık olan “sol” oportünist revizyonizm de revizyonizmin ana karakteristik özelliğini ve özelliklerini taşır, aradaki fark biçimseldir... Ve Lenin’in vurguladığı gibi, “Revizyonizmi kaçınılmaz kılan, modern toplumdaki sosyal kökleridir. Revizyonizm uluslararası bir olgudur.Revizyonizm, bütün ülkelerin “bugünkü durumunda ulusal koşullan ve tarihsel etkenlerin sonsuz çeşitliliğine karşın, aslında her yerde aynı niteliği taşıdıkla konusunda en ufak bir kuşku bulunmamak gerekir.(Age., iba.)

Bu olguya 1990’lar sonrasının dünya koşullarında da çarpıcı biçimlerde tanık olduk. Merkezinde uluslararası tekellerin (ÇUŞ) durduğu emperyalist küreselleşmenin atılımı; bilimsel ve teknolojik atılımlar; kapitalist/revizyonist sistemin çöküşü; ASHC’nin yıkılışı; Çin’in emperyalist dünya sistemiyle hızlı bütünleşmesi; dünya devriminin yenilgisi ve dibe vurması, dünya karşı-devriminin dizginsiz saldırısı; yenilgi ve doludizgin gericilik yıllarının ürünü tasfiyeciliğin atağa geçmesi... Bunlar, uluslararası karaktere sahip sol liberalizmin, (post-Marksizmin, yeni tip revizyonizmin, tasfiyeci oportünizmin) Marksizm-Leninizm’e, dünya komünist ve işçi hareketinin tarihsel birikim ve kazanımlarına, devrimci tarihsel birikime reddiye yazmanın nedenlerini bizlere açıklamaktadır...

Lenin’in “az çokyeni’ her sorun, biraz beklenmedik bir değişiklik ya da önceden tahmin edilemeyen olaylar her zaman ve mutlaka revizyonizmin şu ya da bu varyantına yol açar. ve bu olgu biçimlerini sonsuza dek değiştirebilir” analizi unutan bir parti zaten komünist olamaz.

II. ENTERNASYONAL VE "DOGMATİZM"...

II. Enternasyonal Engels’in liderliğinde kurulan Marksist enternasyonaldi. Fakat kapitalizmin görece barışçıl gelişme sürecinde oportünizme teslim oldu ve uluslararası oportünizmin ve tasfiyeciliğin merkezi haline geldi. Leninizm’in aynı zamanda II. Enternasyol oportünizmine, II. Enternasyonal oportünizminin değişik görünümlerine, bu görünümlerden biri olan merkezciliğe, ortacı oportünizme karşı uzlaşmaz mücadele içerisinde geliştiğini biliyoruz.

Kautsky’in önderliğindeki II. Enternasyonal’e göre Marksizm bir çeşitlilikti. Değişik “Marksist” eğilimlerin bir arada birlikte yaşaması doğal ve kaçınılmazdı. Bunu reddeden teoriler, tezler, politik çizgiler dogmatizmdi, ilkesiz ayrılıkçılık, sınıfı bölüyordu vs. Gerek Rusya’da gerekse de II. Enternasyonal’de Lenin ve Bolşeviklerin “dogmatizm”le, “doktrincilik”le, “Marksizm’den kopmak”la suçlanması rastlantısal değildi...

II. Enternasyonal Bernsteincılığın yolunda yürüdü. Değişik eğilimlerden “Marksistler”in Marksist partilerde ve enternasyonalde oportünist uzlaşmaya dayanarak birlikte yaşamasını Marksizm’in gereği saydı. II. Enternasyonal oportünizmine damgasını basan Kautskycilik, merkezciliğiyle (orta yolculuk) proletarya ile burjuvazi, oportünizmle Marksizm arasında iki sandalyede oturarak durumu idare etmeye çalıştı. “Yaşa ve yaşat” ilkesi, Marksizm’in her tarafın işine gelecek tarzda yorumlanması II. Enternasyonal’i ayakta tutan oportünizm ilkeydi.

II. Enternasyol’in oportünist liderleri temel ideolojik ve ilkesel ayrılıkların üstünü örterek, sessizlikle geçiştirerek, el altından uzlaşmalar örgütleyerek, sorunlara açık seçik yanıtlar vermek yerine yuvarlak laflar ederek, ne anlama geldiği bilinmeyen ya da çok katmanlı, açık uçlu, belirsiz sloganlar ileri sürerek, önemli olan “parti birliğimizdir”, “Enternasyonal’in birliğidir”, bakın ayrılıklarımız “eylem birliğimizi” bozmuyor ve bozmamalı diyerek, revizyonist, oportünist liderleri el üstünde tutarak, diplomatik manevralar yaparak, taviz üstüne taviz vererek barış içinde bir arada yaşama çizgisinde yürüdü. II. Enternasyonal’in tarihsel evrimi ve deneyiminin gösterdiği gibi oportünizmi, revizyonizmi mahkum etmek gerektiğinde kağıt üstünde Marksist kararlar almaktan da geri durmamış ama pratikte Marksizm’in içini/içeriğini boşaltarak tam bir batkıya doğru yol almıştır... Bu çizgi ve duruşun Bolşeviklere nasıl dayatıldığını, Bolşeviklerin Menşevizme boyun eğmeye nasıl zorlandığını biliyoruz... Lenin’in “en tehlikeli oportünizm” türü olarak nitelendirdiği “merkezcilik” (ortacılık) başta gelmek üzere II. Enternasyonal oportünizminin yalnızca Rusya’da değil, uluslararası arenada da Marksistlerle “Marksizm” kılıklı anti-Marksistleri, “Marksistlerin birliği” adına aynı çatı altında yaşamasını dayattığı asla unutulmamalıdır.

II. Enternasyonal oportünizmi Marksizm’in ve Lenin’in ilkeli ideolojik ve örgütsel birliğe dayanan komünist parti teori ve pratiğine; uzlaşmaz ideolojik mücadele ve oportünizmden arınma ilkesine azgınca saldırırken dalgalandırdığı bayrağın üstünde “dogmatizme karşı mücadele” yazıyordu. Unutmayalım, II. Enternasyonal ve lideri Kautsky tasfiyeci oportünizme, sosyal şövenizme battıktan sonra da kendisini Marksist olarak tanımlamaya; Leninizm’i dogmatizmle, Leninist partileri diktatörlükle yönetilen otoriter, totaliter, dogmatik partiler olarak lanse etmeye devam etti. O dönem Rusya’da II. Enternasyonal’in, Kauyskciliğin uzantısı olan Menşevizm (sağ oportünizm) ve Troçkizm de (“sol” oportünizm) Leninizm’e, Bolşevik Parti teori ve pratiğine aynı çizgide azgınca saldırmaya devam etti.

Kısacası “dogmatizme karşı mücadele” sloganı ve bayrağı altına gizlenerek savunulan çok çizgili, çok fraksiyonlu, ilkesel, ideolojik ayrılıkların ve eğilimlerin oportünistçe birlikte yaşaması teorisi ve pratiği 1903’den (RSDİP II. Kongresi’inden) başlayarak Lenin’e, Leninizm/Bolşevizm’e (ve daha sonra da Stalin ve SBKP’ye) karşı geliştirilen anti-Marksist ideolojik saldırganlığın çizgisi oldu. Proletarya ve burjuvazinin, proleter ideoloji ile burjuva ideolojisinin bir arada yaşadığı parti teori ve pratiği, parti modeli oportünizmin ilkesiydi. Marksist-Leninist ilkelere dayanan, yalnızca Leninist/Bolşevik çizginin damgasını bastığı, farklı sınıf ideolojilerine ve siyasal çizgilere yaşam hakkı tanınmadığı parti ise Bolşevik partinin, parti ilkesinin temel gerçeği oldu. Bernsteincılık, Kautskycilik, menşevizm ve Plehanovculuk, Troçki ve Troçkizm “Marksist partiler”deki fikir ayrılıklarının Lenin gibi, Leninizm gibi, Leninist parti teorisinde ve onun cisimleşmiş ifadesi olan Bolşevik parti modelindeki gibi ele alınmayacağının altını hep çizdi. O günlerden bugüne aynı terane sürmektedir...

III. ENTERNASYONAL...

Gerek III. Enternasyonal’in kuruluşuna giden süreçte ve gerekse de kurulduktan sonra Ekim Devrimi’nin etkisiyle III. Enternasyonal’e üyelik için başvuran ama II. Enternasyonal oportünizm ve tasfiyeciliği ile ideolojik bağlarını ilkeli ve köklü koparamayan çok sayıda siyasi örgütün, partinin başvuruları reddedildi. Bu başvuruları yapan siyasi yapılar, öteki şeylerin yanı sıra II. Enternasyonalci, onun bir biçimi olan merkezci oportünizmin parti teorisi ve ilkesinden de kopamamıştı. Lenin önderliğinde hazırlanıp Komünist Enternasyonal’in II. Kongresi’nde onaylanan “Komünist Enternasyonale Katılmanın 21 Koşulu”, Leninizm’in burjuvazi ve oportünizmin III. Enternasyonale sızarak onu içeriden ele geçirmesine karşı mücadelesini temsil ediyordu. Bu 21 koşul, salt o döneme özgü, kısmi, geçici koşullarda ortaya çıkmış bir ilkeler ve kurallar bütünü değil, aksine proletaryanın önderi Bolşevik partiler olmanın genel, zorunlu, bağlayıcı platformuydu ve bu, bugün de geçerli ve yol gösterici ilkeler bütünüdür. Sürekli vurgulanmalıdır: Marksizm-Leninizm her dönem ve her koşulda oportünizmden arınarak gelişip güçlenmiştir. Lenin III. Enternasyonal’i kurarken Marksizm maskeli hiçbir akımı, Marksizmin değişik eğilimi, Marksist mezhep olarak tanımlayıp birleşmeyi vb. önermemişti. Aksine Lenin gerek III. Enternasyonal’in kurulduğu aşamada ve gerekse de dünya komünist partisi olarak inşası sürecinde Marksizm ile burjuva ve küçük burjuva sosyalizminin değişik eğilimlerinin birliği teori ve pratiğine karşı ısrarla uzlaşmaz bir mücadele yürüttü, komünistlerin birliğinin yalnızca ilkeli birlik, yalnızca komünistlerin birliği olduğunu ve olacağını büyük bir güçle vurguladı.

Özel olarak dikkat çekmek isteriz ki, “Komüntern’e Katılmanın 21 Koşulu” o günden bugüne kendi tasfiyecilerimizin de dahil olduğu oportünistlerin, Leninizm ve Leninist parti teori ve pratiğinin, proletarya enternasyonalizminin bütün düşmanlarının ideolojik ve politik olarak saldırdığı can alıcı noktadır. (Bu konuyu başlı başına ayrı bir yazıda inceleyeceğiz.)

Devam edelim.

Troçki ve Troçkizm Ekim Devrimi öncesi olduğu gibi Ekim Devrimi’nden sonra da Bolşevik Parti’den hizip özgürlüğü, farklı sapmaların ve çizgilerin federasyonu olan bir parti modeli istedi ve illegal/yasadışı partisini kurdu ve ısrarla Leninizm’e ve Leninist/Bolşevik partiye karşı mücadele etti. Lenin’in verdiği önergeyle 10. Parti Kongresi’nde Troçki’nin ve diğer oportünist muhalefet gruplarının hizip özgürlüğü talepleri, bu talebin teori ve pratiğini temsil eden çizgileri mahkum edildi. Troçki de mecbur kaldığı için ikiyüzlü bir şekilde karara oy verdi. Troçki, Lenin’in ölümünden sonra parti içi iktidarı ele geçirme hesabı suya düşünce Stalin ve Bolşevik Parti’ye karşı çok çizgili, çok hizipli II. Enternasyonalci teori ve pratiği “iç demokrasi”, “bürokrasiye” karşı mücadele adına partiye küstahça dayattı...

Zamanla Bolşevizm’i terkeden Zinovyev, Kamenev, Buharin gibi “muhalif”ler de Troçkizm ekseninde bir araya gelerek Leninizm’e ve Bolşevik Parti’ye, proletarya diktatörlüğüne, sosyalist inşaya karşı mücadele ettiler...

Kuşku yok ki, bu tarihsel figürler ve temsil ettikleri çizgi parti içindeki iktidarı ele geçirebilseydi, tam tersi davranarak, hiçbir Bolşevikleri acımasızca tasfiye edecek, proletarya diktatörlüğünü de yıkacaklardı.

FRANKFURT OKULU VE “DOGMATİZM”...

Ekim Devrimi’nin zaferi, III. Enternasyonal’in kurulması, Leninizm’in çağımızın Marksizmi haline gelişi, dünya burjuvazisini, sosyal demokrasiyi, bilumum sözde “Marksistler”i yeni arayışlara, yeni saldırı biçimlerine yöneltti. Bu saldırının bir biçimi ve aracı da “Frankfurt Okulu” oldu. “Frankfurt Okulu” ve ideologlarının elindeki bayrakta da “Dogmatizme karşı mücadele” sloganı yazıyordu. Başlıca saldırıları Marksizm-Leninizm’e, proletarya diktatörlüğüne karşıydı. Onlar burjuvazi adına üstlendikleri tarihsel rolü “Marksist” olma iddiasının arkasına gizlenerek pratikleştirdiler. Onların bayraklarında, “Marksizmi yenileme”, “Marksizmin eksikliklerini tamamlama”, “Marksizmi zaaflarından” arındırma, “dogmatik olmayan” bir “Marksizm” inşa etme, “Marksizmi dogmatizm”den kurtarma sloganları yazıyordu.

KRUŞÇEVİZM, TİTOİZM VE "DOGMATİZM"...

Kruşçevizm 1956’da, SBKP 20. Parti Kongresiyle politik iktidar tekelini ele geçirir. 20. Kongre, MK’nın “dogmatizme” karşı mücadele ve II. Dünya Savaşı’nın ardından “çağımızda” ortaya çıkan “derin değişiklikler”i tahlil ettiğini, “Marksizm–Leninizmi yaratıcı” tarzda geliştirdiğini onaylar. “Dogmatizme” karşı mücadele ve “yaratıcı Marksizm” adına ana saldırı Leninizm’e, Stalin’e, “Stalinizm”e, sosyalizme, UKH’ya karşı örgütlenir; üstelik bu saldırı ve tasfiye harekatıLenin’e dönüş” sloganı eşliğinde örgütlenir...

Bu sloganların Euro-Komünizmin de gece gündüz haykırdığı sloganlar (ideolojik-siyasi çizgi) olduğu biliniyor.

Aynı sloganlar ve bayrak, iktidarda olan modern revizyonizmin ilk biçimi olan Titoizm’in elindeki kirli silahtı.

Tito, YKB’nin 1958 yılında yapılan VII. Kurultayı’nda okuduğu raporda şunları söyler:

“…çünkü kimi partiler dogmatizm ile mezhepçilikten kurtulup günden güne daha çok kendi çalışma biçimleri ile savaşım yöntemlerini aramaktadır…”

Kruşçevizmin babası olarak, 20. Parti Kongresi’ni sevinçle onaylar:

“…Bugün, parçalanmaları ve uluslararası çatışkıları aşmak ereğiyle yapılan uluslararası deviniminin daha büyük bağlanma döneminde bulunuyoruz. Sayısı çok olan ideolojik sorunları çözümlemeliyiz, yaşam ileri gittiğinden onların aydınlatılmasını kaçınılmaz kılıyor. Yaratıcı düşüncenin gelişmesini şimdiye dek önleyen dogmatizm; karşıt eğilimler, anarşizm ile revizyonizmi yaratmıştır, böylece gelişmeyi yıkıcı bir biçimde etkileyip önlemektedir. Ancak, çağdaş sorunlar karşısında dogmatik görüşlerin zincirleri kopmaya başlamış, dolayısıyla yeni, daha güçlü yaratıcı düşüncenin gelişmesi koşulları yaratılmıştır… “ (Özyönetimli Sosyalizm, s. 162–163–164, bba., Koza Yayınları)

MAO ZEDUNG VE “DOGMATİZM”... 

Mao Zedung Düşüncesi”ne değinmeden geçmek doğru olmayacaktır. Maoizme göre komünist parti farklı sınıf ve tabakaların, ezilenlerin partisidir. Komünist parti, farklı sapmaların, çizgilerin, hiziplerin oportünist uzlaşma ve bağlaşma içerisinde bir arada yaşadığı partidir. Komünist partilerdeki düşünce ayrılıkları Bolşevik Parti’deki gibi, Lenin ve Stalin gibi ele alınamazdı. Bu “dogmatizm”di. “İlkesiz ayrılıkçılık”tı. Yani Leninizm’e ve Leninist parti teori ve pratiğine reddiye yazan Maoizm, açık ki elinde “dogmatizme karşı mücadele” bayrağı ile II. Enternasyonal oportünizminin yolunu kendi özgün gerçeği içerisinde savunuyordu. 1935 yılında parti liderliğini ele geçiren Mao’nun ÇKP’sinin tarihi bir sapmalar, çizgiler, ekipler koalisyonu olmuştur. “Yüz çiçek açsın yüz fikir yarışsın.” sloganı da vurguladığımız gerçeği çarpıcı bir tarzda dile getirir.

Fakat devam etmeden önce Mao Zedung’un ve ÇKP’nin 600 milyonluk Çin’de devrime önderlik ettiğini, Kruşçev-Brejnev modern revizyonizmine, yeni tip burjuva karşı devrime karşı tavır alarak, Sovyet modern revizyonizminin gerçeğinin açığa çıkarılmasında önemli bir tarihi rol oynadığının altını çizmek isteriz. Mao ve ÇKP, her şeye rağmen Stalin ve Stalin önderliğinde kurulan sosyalizme, III. Enternasyonal’e sahip çıkmıştır.

Burada özel olarak dikkat çekmek isteriz, özetlediğimiz saldırılar Leninizm’e, Bolşevik parti teori ve pratiğine, III. Enternayonal’edir. Bu kategorideki eleştiriler Stalin öne çıkarılarak yapılmakta ve Stalin düşmanlığıyla (“Stalinizm”) Leninizm düşmanlığı kamufle edilmektedir. Yukarıda özetleyerek geldiğimiz oportünist, revizyonist, tasfiyeci “eleştiri”ler henüz Stalin partinin başına geçmemişken 1903’den başlayarak Lenin’in ölümüne dek gelen “eleştiri”lerdir. Daha sonra mızrağı çuvala sığdırma gereksinimi doğduğunda burjuvazinin ve değişik varyantlarının saldırıları anti-Stalincilikle kamufle edilmiştir. 1989/91 dönemecinden sonra saldırılar Lenin’e, Leninizm’e, dahası giderek Marks’a dönük saldırılar biçimini alarak gelişmiştir... Bu saldırı dalgasının bir diğer adı postmodernizm ve post-Marksizmdir. Marksizm-Leninizm’den post-Marksizme, Marksizm-Leninizm’den “anti-Stalinizm”e, Marksizm-Leninizm’den “sosyalist”, “Marksist” halkçılığa (ezilenlerin Marksizmi) geçiş uluslararası gericiliğin proletarya üzerindeki azgın ideolojik, siyasal, örgütsel, fiziksel baskı ve saldırısının ifadesidir...

Yukarıda eleştiregeldiğimiz maskeli ya da maskesiz, sağ ya da “sol” propaganda ve ideolojik saldırı hareketi Marks’tan başlayarak, Leninizm ve Ekim Devrimi ile sıçrama yapan, anti-komünist Soğuk Savaş ile doruğa çıkan, 1989/1991’de kapitalist/revizyonist sistem ve kampın çöküşü ile şirazesinden çıkan burjuva sol liberalizmin ideolojik-siyasi, örgütsel saldırganlığı yansıtmaktadır. Söz konusu ideolojik saldırının ve propagandanın dünya komünist işçi hareketinin değişik aşamalarında farklı biçimler kazanması ise anlaşılırdır... Bu saldırının arkasında daima burjuvazi ve sosyal demokrasi olmuştur. “Modern Ortaçağ”ın ürünü ve kaskatı gericilik olan post-modernizm ve post-Marksizm böyle bir tarihsel arka plan ve evrimden beslenerek Marksizm-Leninizm’e, Uluslararası Komünist Hareket’e, onun tarihsel başarı ve kazanımlarına ve Leninist parti teorisine, Stalin’e azgınca saldırdı ve saldırmaktadır...

Karşı-devrimin ve tasfiyeciliğin nedameti dayatan saldırısına karşı direnen, devrimcilikte ve komünistlikte ısrar eden siyasal hareketler ise, emperyalist dünya sisteminde ortaya çıkan önemli değişiklikleri; dünya devriminin yenilgisiyle devrim ile karşıdevrim arasında ortaya çıkan yeni güçler dengesini; keza uluslararası komünist işçi hareketinin tarihinin eleştirel derslerini çıkarma gereksinmelerini anlamada ve yanıtlamada yetersiz kalışlarıyla, gerçekte, bu yeni tarihsel dönemeç ve döneme yanıt veremediler... Bu gerçekler, sol liberalizmin, onun tipik biçimi olan tasfiyeci revizyonizm ve oportünizmin her biçimiyle devrimci hareket üzerinde güçlü bir baskı kurmasına, değişik kesitlerde tasfiyeciliğe yönelmesine yol açtı ve açmaktadır.

RAMİZ ALİYA REVİZYONİZMİ VE “DOGMATİZM”...

İncelediğimiz konu bakımdan AEP’in Ramiz Alia döneminde yaşanan deneyimine, sosyalizmin tasfiyesine özel dikkat çekmek isteriz. AEP, Enver Hoca dönemi de içinde ASHC’nin yıkılışına dek UKH’nın lideriydi. Ve bunun bizim tarihsel geleneğimiz bakımından özel ve ayırt edici bir yeri vardı. O tarihe burun kıvıranlar, “dogmatik Marksizm”e, “mezhepçi Marksizm”e karşı “mücadele”de “yaratıcı Marksist açılımlar” yapanlar ya da “yaratıcı yeni açılımlar” peşinde koşanlar, ilginçtir Alia revizyonizminin de sloganlarına sarılmakta, kendi tasfiyeci oportünizmlerini meşrulaştırmak için kırk takla atmaktadırlar.

Aliya revizyonizmi, kapitalist restorasyonu, “değişen koşullar”, “dogmatizme karşı mücadele”, “tutuculuğa karşı mücadele”, “Marksizm-Leninizmi geliştirme”, “eski ve tutucu zihniyeti aşma”, “yeni koşulları dikkate alma”, “bürokrasiye, liberalizme karşı mücadeleyi geliştirme”, “sosyalist demokrasiyi geliştirme”, “kitleleri yönetime katma”, “toplumsal yaşamı demokratikleştirme”, “eski sosyalist ülkelerin kapitalist restorasyonun eleştirel derslerini geliştirerek uygulama”, “bürokratik yozlaşmaya karşı mücadele” vb. açıklamalar ve şiarlar altında örgütledi. Bu da ASHC’deki restorasyonun özgün yanlarından birisini oluşturmaktadır. Lenin’i, Stalin’i, Enver Hoca’yı savunuyor gözükerek kapitalizmin restorasyonu tehlikesine, bürokratizme, liberalizme, dogmatizme, karşı mücadele etmek sloganları ve propagandasının ardına gizlenerek kapitalizmi restore etmek, bu deneyin ayırıcı niteliklerinden birisidir. Bilmeli ve unutmamalıyız ki, Ramiz Alia kliği, Kruşçevcilikten farklı olarak, Stalin’i ve Enver Hoca’yı hedef tahtasına oturtmadı, bu cesareti gösteremedi. Onları savunuyor görüntüsü altında ideolojik ve siyasal saldırılarını gerçekleştirdi. Ramiz Alia kliği eliyle yönetilen “yaratıcı Marksist” sürecin ASHC’de sosyalizmin çöküşü ve uluslararası komünist hareketin kapsamlı tasfiyesi ve dağılmasıyla sonuçlandığını unutamayız. Fakat bu tarihsel gerçeğin de “bizim tasfiyeciler” bakımından bir önemi yok; onlar için önemli olan tek şey, post-Marksizmin, ezilenlerin Marksizminin kuyruğunda koşarak berbat bir eklektisizmle “yaratıcı Marksist” açılımlar yapmak, yenilginin, çıkışsızlığın, Leninizm’den kopuşun ideolojik ifadesi olan tasfiyeci savrulmayı sistematik hale getirerek meşrulaştırmaktır.

AEP’in ve ASHC’nin yıkılışının verdiği dersleri unutmamak gerekir. Bu deneyimindogmatizme”, “ideolojik-teorik tutuculuğa karşı mücadele”, “yeniden yapılanma” vb. sloganlarda somutlaşan çizgisinin derslerinin komünist hareketin evrimi ve getirildiği yer bakından anlamını özel olarak hesaba katmak gerekir. Ve komünistler bu değerlendirmeyi yaparken devrimci-demokrasiden farklı olarak Marksizm-Leninizm’e bağlı kalarak, komünist devrimci çizgide yapmak zorundadırlar.

Enver Hoca’nın vurguladığı şu gerçekler bugünde olduğu gibi geçerlidir:

Revizyonizm, Marksizm–Leninizm’e karşı yürüttüğü mücadeleyi başlıca üç demagojik sloganın ardına gizledi: ‘Marksizm–Leninizmin yaratıcı bir biçimde geliştirilmesi ve dogmatizme karşı mücadele’, ‘Marksizm–Leninizmin her ülkenin somut şartlarına yaratıcı bir biçimde uygulanması’ ve ‘Stalinizme’ ya da ‘kişi putlaştırılmasına karşı mücadele.’ ” (Enver Hoca, AEP Tarihi, C.2, s.179, Yurt Yay.)

AYBAR, KURUÇEŞME TOPLANTILARI VE “DOGMATİZM”...

Demokrasi, hoşgörü, birleştirici görüş açısı”, “dogmatizme karşı mücadele”, “ilkesiz ayrılıkçılığa” karşı mücadele vs. adına gevşek, çok çizgili, çok kanatlı parti teorisi Aybarcı oportünizmin de temsil ettiği teori ve çizgidir.

Tarihsel evrimiyle sergileyegeldiğimiz teori ve pratik ünlü tasfiyeci “Kuruçeşme toplantıları”nda savunulan, ÖDP’nin kuruluşuyla kurumsallaşan ama sonuçta başarısızlıkla sonlanan tasfiyeciliğin savunusudur. Unutmayalım, Kuruçeşmeciler ve uzantıları, bu çizgilerini açık ve net bir tarzda Lenin’in, Leninizm’in, Bolşevik Parti’nin, III. Enternasyonalin kuruluşuna rehberlik eden “Komüntern’e Katılmanın 21 İlkesi”nin, Bolşevik Parti ve proletarya diktatörlüğü teorisi ve pratiğini açık, net mahkum ederek partileşmelerini gerçekleştirdiler. Ama onlar kendilerini “Marksist” (ama Marksist-Leninist olarak değil) tanımlamaya devam ettiler. Oysa bizim tasfiyeci oportünistlerimiz kıvır kıvır kıvranarak, manevralar yaparak, eklektisizme sığınarak, ilke ve dürüstlük yoksunu bir çizgide, tasfiyeciliği partiye adım adım kabul ettirmek yol ve yönteminde ilerleyerek süreci yönettiler. Ana ideolojik ayrılıkların ilkeli, hedefli, sıkı bir mücadelesiyle çözülmesi yerine dar bir kliğin oportünist uzlaşmasını, Lenin’in vurguladığı oportünist “Yaşa ve yaşat” çizgisini geçirdiler.

Bakın aşağıya aktaracağımız şu “analiz”ler ve formülasyonlar Dev-Yol’un, Kuruçeşmecilerin (vb. tasfiyecilerin) kullandığı argümanlardır; komünist harekette ortaya çıkan Marksizm-Leninizm’le ideolojik kopuşu ifade eden zihniyet de 1995 ikinci yarısından başlayarak 2024’lere gelinceye dek aynı ya da benzer analizler yapmış, formülasyonları kullanmıştır.

SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler” kitabımızdan aktaracağımız pasajı birlikte okuyalım ama laf olsun diye değil, adeta unutulmuş olan eleştirel düşünmeyi öğrenmek, somut durumu tahlil etmek için okuyalım.

Daima, bir eliyle modern revizyonizmi tutmuş olan bu akım (orta yolcu Dev-Yol, Kurtuluş vb. eski devrimci çevreler- bn.), sözde sosyalist kampın dağılışıyla, tam bir şok geçirdi. Kendisini kaybetti. Teoride revizyonizme, politikada reformizme, örgütlenmede legalizme tekabül eden tasfiyeci bataklığa yuvarlandı. ‘Yenilgiden öğrenme’, ‘dogmatizme karşı mücadele’, ‘yeni teorik açılımlar yapma’, ‘yenilenme’, ‘ideolojik–teorik tutuculukla hesaplaşma’, ‘yeni tarihi koşulları bilince çıkarma’, ‘sosyalizmin yeni döneminin sorunlarına yanıt verme’, ‘21. yy. sosyalizmini geliştirme’, ‘ideolojik olarak aşılmış eski tarihi çerçeveyi aşma’, ‘Ekim Devrimi ile açılmış ve 89/91 olayları ile kapanmış sosyalizm dönemini’ geride bırakma, ‘muhafazakarlığa karşı mücadele’, ‘mezhepçi sosyalizme karşı mücadele’, ‘eski ideolojik merkezler ortadan kalktığı için, Marksizm–Leninizm tabanı üzerinde duran akımları birleştirme’, ‘sosyalist demokrasiyi geliştirme’, ‘totaliter’, ‘dogmatik’ parti anlayışını mahkum etme, ‘sosyalist piyasa ekonomisini benimseme’, ‘bireyi önemseme’, ‘eski kavramsal çerçeve açıklayıcılık gücünü’ yitirdiği için ‘yeni kavramların üretilmesi’ gereği, ‘bugünkü kapitalist–emperyalist sistem’in ‘bir asırdan fazla bir zaman önce Marx’ın işleyiş yasalarını inceleyerek eleştirdiği ekonomik–toplumsal sistemden olduğu kadar Lenin’in tanımladığından da oldukça büyük farklılıklar’ taşıdığı, ‘bu bakımdan bugün, kapitalist–emperyalist sistemin eleştirisinin ve sosyalizmin ortaya konuluşunun yüzyıl önceki koşulların ürünü olan kavram ve düşünce kalıpları içinde kalınarak başarılamayacağı’, ‘insanlık tarihinde yeni bir dönemin başladığı’, ‘Genellikle Marx’ın ve Lenin’in düşüncelerini olduğu gibi tekrar eden sığ bir dogmatizmin soldaki en yaygın hastalık’ olduğu, ‘Marx’ın bir eğilim olarak ortaya koyduğu birçok şeyin artık geride kalmış’ sayılması gerektiği, ‘Benzer bir durumun Lenin’in tezleri için de geçerli’ olduğu, ‘Eski kavramsal çerçevenin açıklayıcılık gücünü yitir’diği ve ‘yeni bir kavramsal çerçevenin gerekliliği’ ve yeniden üretilebilmesi için, ‘Böyle bir görevin başarılması her şeyden önce tutucu ve dogmatik bir rol oynayan eski kavramsal çerçeveyle hesaplaşmaya bağlı’ olduğu, ‘SSCB’nin çöküşüyle’ ‘sosyalizmin bir tarihsel dönemi sona erdiği’ için, bugünkü yeni tarihi evrede ‘ideolojik sorun siyasi iktidar mücadelesinin strateji ve taktik sorunlarına dair kavram ve tartışmaları da yeniden anlamlandırabilecek bir derinlik ve muhteva içinde kavramak zorunda’ bulunduğumuzu, yeni görevin ‘Sosyalizmin biten bir döneminin argümanlarıyla yetindiği sürece…önemli olan(ın) muhafazakar solculuk tarzından kopuşu başarabilmek’ olduğu, ‘Geçmişin düşünce kalıpları ve kavramlarının bugünün dünyasını açıklamaya yetmediğini kavramak, insanları sosyalizm kavgasına davet edebilmek için sosyalist ideolojinin yeniden üretilmesine olan ihtiyacı görebilmek’ olduğu, vb slogan ve açıklamalarla tasfiyeci dalganın bir eklentisi haline geldi. Orta yolcu akımın devrimci versiyonu yerini büyük bir oranda tasfiyeci versiyonuna bıraktı. Devrimci–demokratik döneminde de Marksizm–Leninizm’i, sosyalizmi, devrimci proletaryayı gözden düşürmede oldukça fazla iş yapmış, Sovyet modern revizyonizmi, kapitalist/revizyonist sistem ve kamp hakkında hayaller yaymış, devrimci proletaryayı gözden düşürerek derin tahribatlar yaratmış olan bu akım, bir de tasfiyeci bir akım düzeyine sıçrayarak benzer ağır tahribatlarına devam etti.” (s. 312-313)

Burada yok sayılan ya da “dogmatik Marksizm”in “Stalinist” temsilcisi sayılan Enver Hoca’nın şu değerlendirmesi akla geliyor. Birlikte okuyalım:

Burjuvazi ve yeni burjuvazi, yeni burjuvazi ve modern revizyonizmin oportünist orta yolcu izleyicileri ‘Marksizm–Leninizmin güya zaman aşımına uğradığı, çağın gerisinde kaldığı ve XX. Yüzyılın yeni şartlarında onun temel tez ve ilkelerinin ‘yeniden yorumlanması’ gerektiği fikrini her tarafa yayarak gerçekte Marksizme saldırmaya ve onun temel ilkeleri üzerinde kafa karışıklığı yaratmaya’ çalışmışlardır.“ (AEP VII. Kongre Raporu, s. 196) (Aktaran age., s. 333, Akademi Yayın, 2011)

Bu slogan ve çözümlemelerin uluslararası tasfiyeci revizyonist renkli akıntıya ve cepheye ait olduğunu, komünist hareketin tasfiyecilerinin de buradan beslenerek aynı ya da benzer sloganlarla, formülasyonlarla, içerikle Marksizm-Leninizm’e ve Birlik Devrimi’ne karşı mücadele ettiklerini, resmi, yarı-resmi ve fiili olarak komünist hareketi yönlendirerek çizgisinden kaydırdığını açık ve net olarak bilmekte ve görmekteyiz. Bu tasfiyeci fikirler ortaya çıktığında daha baştan ideolojik mücadeleye girişen Marksist-Leninistlerin ise bir dizi manevra, kışkırtma, etkisizleştirme baskısının ve saldırısının hedefi haline getirilerek ya tasfiye edildiklerini ya da etkisizleştirilmek için manipülasyon yapıldığını biliyoruz. Hatırlatmak gereksizdir ki, tasfiyeciler tasfiyeciliğe karşı Marksist-Leninist bir mücadele yürütemezler; olsa olsa tasfiyeciliği gizlemek için tasfiyeciliğe karşı “mücadele” ederler. Komünistler tasfiyeci oportünizme karşı ancak kendi ideolojilerine ve siyasi çizgilerine bağlı kalarak mücadele edebilirler. Devrimci-demokrat olarak mücadele etmek, devrimci-demokrat halkçı mevzide de olsa devrimci hareketin eylem gücünü kıran, gelişmesini engelleyen tasfiyeci akıma ve etkilerine karşı tavır almak ve mücadele etmek elbette değerlidir ve güncel bir görevdir. Bizim açımızdan önemli olan şey, bu mücadelenin “ezilenci Marksist”, devrimci-demokratik değil, komünist olarak yürütülmesidir; Marksist Leninist bir çizginin gereklerine ve gereksinmelerine bağlı olarak tasfiyeci oportünizme karşı Bolşevik Parti ve Lenin gibi mücadele etmektir...

Eğer “dogmatizme” karşı savaşmak istiyorsanız, eğer tasfiyeci oportünizme karşı savaşmak istiyorsanız, eğer revizyonizme karşı savaşmak istiyorsanız, eğer Troçkizme, Batı Marksizmine, Çin revizyonizmine karşı savaşmak istiyorsanız, eğer post’lu akım ve post’lu “Marksizm”e karşı savaşmak istiyorsanız, tarihten ve 20 yüzyılın uluslararası komünist hareketin deneyimlerinden ders çıkarmak istiyorsanız yapılacak şey bellidir; Marksizm-Leninizm’e sımsıkı sarılarak, çok çizgili, çok hizipli, oportünist koalisyonlara, ekipçi oportünizme, oportünist uzlaşma dayanan küçük burjuva iktidarcı tasfiyeci oportünizme karşı mücadele etmek. Farklı çizgilere izin vermeyen, tek parti, tek çizgi, tek disipline dayanan Bolşevik parti teori ve pratiğine bağlı kalmak. Bunu “dindarca” öğütlerle önleyen oportünist uzlaşıcılığı, “yaşa ve yaşat” çizgisini mahkum etmek. Bunu yapmak istiyorsanız parıltılı ama Marksizm-Leninizm’in, Marksist-Leninist Komünist Parti’nin içeriğini boşaltan, ideolojik ve örgütsel tasfiyesini hedefleyen sloganlara, gösterişli lafazanlığa ve pratiklere karşı ideolojik olarak sağlam, ilkeli mücadele vermek zorundasınız. İdeolojik ayrılıkları ilkeli bir şekilde gidermenin yerine geçirilen orta yolcu oportünizme, post-marksizme ve tasfiyeciliğe karşı savaşacaksın. İşine geldiği yerde işine geldiği gibi davranmayacaksın. Lenin ve Leninizm’i, sınıfın öncü/önder partisi lafzını etmek zorunda kalınca içeriğini bozmayacak, oportünist tasfiyeci kıvraklıkla eklektisizme sığınıp manevralar yapmayacaksın. Ama tasfiyeci oportünizmde cesaret denen bir şey yok ki; o ancak durumunu azçok sağlamlaştırdığını gördükçe oportünizme has cesaretle komünistlere karşı savaşır. 2000’lerden bu yana öz deneyim bu gerçeği arı-duru ortaya koymuştur. “Yaratıcı Marksizm”, “Marksizmin rönensası”, ''21. yüzyılın sosyalist aydınlanma', "teori ile yeni tarzda ilişkilenme", "doktrinizme", "dogmatizme", "muhafazakarlığa karşı mücadele", "birleştirici teorik görüş açısına sahip olma", "ilkesiz ayrılıkçılığa" karşı mücadele sloganları ardına gizlenen ideolojik saldırganlık Marksizm-Leninizm’den tasfiyeci oportünizme geçişin sloganlarıdır. Kendi öz deneylerimizde de gördüğümüz gibi Lenin boşu boşuna “Her oportünist, kendini uyarlama yetisiyle öne çıkar.'' dememiştir.

Şu olgunun da altını çizelim: Yukarıda eleştirip teşhir ettiğimiz renkli uluslararası tasfiyeci oportünist akımın temsilcileri, durumlarını sağlamlaştırınca ya da sağlamlaştırdıklarını düşününce ilk yaptıkları şey, ya komünist partileri parçalamak ya da komünistleri tasfiye etmek olmuştur. Ve onlar, bunu, sınıf karakterleri gereği hiçbir ilkesel ve ahlaki kaygı duymadan gerçekleştirmişlerdir. Pek çok örnekte, kendilerinde açığa çıkma cesareti görünceye dek, ideolojik-siyasi kimliklerini hemen ve doğrudan ortaya koymadan, duruma uygun manevralar yaparak adım adım “düşüncelerini” ortaya koymuşlardır... “İflas etmiş 20. yüzyılın Marksizmi”nin (yani Marksizm-Leninizm’in) bir dersi de budur. Tarihin bu dersi de unutmamalı.

SSCB’nin, sosyalist kampın kuruluşuna önderlik eden Leninist partilerin bürokratik çürüme yoluyla tasfiye olması, Leninist parti teorisinin, modelinin başarısızlığının, anti-bilimsel karakterinin açığa çıkmasının ifadesi değil, bu teorinin (ve pratiğin) sosyalist inşa sürecinde, yeni deneyimler ışığında geliştirilip yenilenememesinin ürünüdür. Bu bağlamda, sosyalist inşa sürecinde yeni tip bürokratik yozlaşmanın parti-devlet-toplum nezdinde ortaya çıkıp gelişmesini önleyen bir teorik zenginleşmeye ihtiyaç olduğu kesindir. Lenin ve Stalin’in sınırlarını çizdiği “sosyalizmin zaferi” ve “sosyalizmin kesin zaferi” teorisinin bu bağlamda yetersiz kaldığı; bu teorinin tarihsel deneyimlerin ışığında parti ve proletarya diktatörlüğünün yeni tipten bürokratik çürümesini önleyecek, iç ve uluslararası alanda kapitalizmden komünizme dek sürecek kesintisiz devrimi güvenceleyecek bir yeniden üretime ivedi gereksinim olduğu açıktır. Yaşanan deneyimler ışığında Leninist parti teorisinin yalnızca iktidarda olduğu dönemi değil, muhalefette olduğu dönemi de kapsayacak tarzda geliştirilmesi gerektiği tartışma götürmez... Biliyoruz ki, yaşamın gerisinde kalan, yenilenip geliştirilemeyen teori, parti, siyaset, pratik-politik süreç içerisinde çürür, kendini tüketir...

İlginç” olan, “dogmatizme karşı mücadele”, “20. yüzyılın iflas etmiş” Marksizm-Leninizm’i söz konusu olunca en berbat ve en saldırgan saldırıları yapanların, kendi zaaflarını, suçlarını, yenilgilerini, sorumlusu oldukları köklü yıkımları fütursuzca görmezden gelmeleri, yok saymalarıdır. Aklı başında herkesin bu gerçeği bir an olsun bile unutmaması, görmezden gelmemesi gerekir. Unutulmaması gerekir ki, oportünizm, tasfiyeci revizyonizm kendi dogmalarını yaratarak, dogmalara sığınarak, dogmalarını bayraklaştırarak Marksizm-Leninizm’e, UKH’ya ve komünist harekete karşı savaşmaktadır. Bu liberal ve sol liberal dogmalar Marksizm’in doğuşundan (180 yıl) bu yana burjuvazinin ve değişik oportünist akımların devrimci ve Marksist-Leninist olan her şeye karşı giriştiği dinmek bilmeyen saldırganlığının elindeki bayrak ve sloganlar olmuştur.

Yazımızın IV. BÖLÜMünde sorunu farklı yanlarıyla incelemeye devam edeceğiz.

DEVAM EDECEK