25 Temmuz 2022 Pazartesi

LENİN ROBESPİERRE’NİN “MENFUR” KARİKATÜRÜ MÜYDÜ?

 

Burjuva tarihçileri Jakobenizmi bir düşüklük (‘alçalma’) olarak görüyorlar. Proletaryan tarihçileri, Jakobenizmi ezilen sınıfın kurtuluş mücadelesinin en yüksek zirvelerinden birisi olarak görürler.” (Lenin. İLa.)

Troçki, “Şapsal avukat” dediği Lenin’i “Robespierre’nin kötü ahlak bakımından menfur, gizli karikatürü” (I. Deutscher,Troçki, Kovulan Sosyalist, C. III, s. 299, iba.) olmakla itham etmişti.

(Menfur: “Nefret edilen, iğrenç, tiksindirici.” -TDK)

Troçki, “1903’de, Bolşeviklerden ilk defa ayrıldığı sırada, Lenin’i Jacobincilikle suçladığı, Lenin’in de buna cevap olarak kendisine ‘yirminci yüzyılın proleter Jacobin’i dediğini hatırlanacaktır. (Agk., s. 377, iba.)

ROBESPİERRE’NİN “MENFUR” KARİKATÜRÜ...

Öncelikle, gözden kaçan ve kaçırılan şu gerçeğin altını çizmek gerekir: Troçki, Ekim Devrimi’nden sonra, Stalin’den önce Lenin’i “Thermidor gericiliğinin temsilcisi” saymıştır. O, gerçekte, bu saptamasını (en azından bizim bilebildiğimiz kadarıyla) açıkça dile getirmemiştir. Fakat önerdiği politikaların ve stratejinin anlamı budur. Troçki’nin teorisinden, Lenin ve Stalin’e, Bolşevik Parti’ye karşı mücadelesinden Troçki’nin Lenin’i bir “Thermidorcu” olarak gördüğünü söyleyebiliriz ve söylemeliyiz.

Konuya yakından bakalım.

Hatırlatalım; Troçki, Bolşevik Menşevik ayrışmasında Menşevizme katılmıştır. Tüm yaşamı boyunca, Bolşevik parti teori ve pratiğine karşı mücadele etmiştir. Ekim Devrimi’nden sonra “örgütlenme sorunlarında ben yanıldım” demesi, onun Leninist parti teorisini ve Bolşevizm’i benimsediği anlamına gelmiyordu. Zaten, birleşme görüşmeleri tutanaklarına geçtiği gibi, Troçki, kendisine Bolşevik denemeyeceğini, bunu kabul etmediğini açık, net, köşeli söylemiştir. Lenin’in ölümü ile, Troçki, Troçkizmi Leninizm’in yerine geçirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de Lenin’in “Nisan Tezleri” ve “Uzaktan Mektuplar” ile ve Ekim Devrimi sayesinde teori ve programının yanlışlığını gördüğünü (“kendini aşarak” Troçkistleştiğini); tarihin kendini haklı çıkardığını, Lenin’in “Menşevik” teorisini tarihin çöp sepetine atarak kendi teorisini (Troçkizmi) kavradığını ileri sürmüştür.

Troçki, Deutscher’in ifade ettiği gibi, Lenin’i Jakobenizmle eleştirmiştir.

Deutscher, şunları yazıyor:

1903'de Bolşeviklerden ilk defa ayrıldığı sırada, Lenin'i Jacobincilikle suçladığı, Lenin'in de buna cevap olarak kendisine ‘yirminci yüzyılın proleter Jacobin’i dediği hatırlanacaktır. Her ikisi de Robespierre'i ayrı ayrı düşünüyordu Lenin'e göre, Robespierre Girondin'lere karşı devrimi zafere ulaştırmış biriydi; Troçki'ye göre ise, arkadaşlarını giyotine gönderen biri. Fransız Devrimindeki Temizlik hareketinin Yöneticisi, yalnız Lenin'in değil, batılı Marksistlerden çoğunun da gözünde Fransız Devriminin ölümsüzleri arasındaydı. Troçki de Lenin'i Robespierre'e benzettiğine sonradan pişman olmuştu; bunu Stalin'e bile söylemekten çekiniyordu. Bu arada Bolşeviklerin Jacobin'leri beğenmesine kendisi de katılmış olduğuna göre kendisini Robespierre'e benzetmiş oluyordu; bu yüzden düşmanlarını da Termidorcu olarak gördü. Oysa hiç de değillerdi. Kopardığı kıyametlerin, aralarında Stalinciler de olmak üzere, bütün Bolşevikleri sertleşmek zorunda bıraktığı bir gerçektir.” (Troçki, C. III, Kovulan Sosyalist, s. 377, iba.)

Öncelikle belirtelim ki, Deutscher’in “Troçki ilk defa Bolşeviklerden ayrılırken” ifadesi yanlıştır. Zaten Bolşevik Menşevik ayrışması 1903 yılında yapılan RSDİP II. Kongresi’nde ortaya çıkmıştır ve Troçki, Lenin’i, zorbalıkla, Jakobenlikle, demokrasi düşmanlığıyla suçlayarak Menşevizmin safına geçmiştir. Dolayısıyla Troçki hiçbir zaman Bolşevik olmamıştır; aksine, ömrü, sınıf mücadelesinin her aşamasında, Bolşevizm’e karşı mücadeleyle geçmiştir. Yazarın ifadesi bilinçli bir seçimle, Troçki lehine, dolaylı olumlu mesajlar vermeye dönüktür. Bunu geçiyoruz. Deutscher’in “Thermidor” sorununu ele aldığı sayfalardan aktardığımız alıntılar, aslında Troçki’nin eskiden beri Jakobenizme karşı olduğunu ama iktidarı ele geçirebilseydi, kendini “çağdaş Robespierre” de ilan ederek, “Thermidorcu” ilan ettiği Leninistleri, Stalin’i bir çırpıda “giyotin”e göndermekte tereddüt etmeyeceği de açıktır.

Denebilir ki, ama onun Jakobencilikle ilgili başka yazıları da var; yanıtı basittir: Troçki her dönemin adamıdır; duruma göre manevra yapmada, durumun teorisini yapmada kimse (özü Menşevizm olan) Troçki ile yarışamaz... I. Deutscher’in Troçki ve Stalin üzerine yazdığı yapıtlar (Biyografi) incelendiğinde, Troçki’nin oportünist, komplocu, Menşevik manevralarının pek çok örneğine rastlanmaktadır. Deutscher bir Troçkist. Bu bakımdan onun değerlendirmeleri önemsenmelidir. Ayrıca Deutscher’in, ünlü bir Troçkist olarak Troçki’yi aktif savunmasına karşın, Thermidor meselesinde de Troçki’nin değerlendirmelerini eleştirmesi anlamlıdır. Troçki, her alanda olduğu gibi, Jakoben ve Jiroden, Thermidorcu gericilik kavramlarının da teorik, politik, tarihsel gerçeğini bozarak kullanmıştır.

Dileyen Deutscher’in konu bağlamında kitaplarında yer alan değerlendirmeleri okuyabilir. Biz, işin bu yanına girmeyeceğiz. Alıntıdan da görülebileceği gibi, Troçki, Lenin’i Jakoben, “menfur Robespierre” olmakla suçlamıştır. O, bu suçlamayla, açıkça kendi Jiroden karakterini dile getirmiştir. Lenin, “Rus Sosyal Demokrasisi” içerisindeki ayrışmada, oportünist kanadı Jirodenizmle eleştirirken, kendisine dönük “Jakoben” suçlamasını, evet ben, “Jakobenim, proleter Jakoben” diyerek Menşeviklere ve Troçki’ye yanıt vermiştir.

Troçki’ye göre Robespierre “arkadaşlarını giyotine gönderen biri.”, Jakoben devrimci-demokratik diktatörlük ise kitle kıyımı yapan demokrasi düşmanı zorba bir diktatörlüktür. Troçki’nin “daha sonra bundan pişmanlık duyduğu” sözü ise doğru görünmüyor; varsa böyle bir pişmanlığı, bu da, döneme göre kıvıran Troçki’nin oportünist “meziyeti”ni yansıtır sadece.

Bu konuda Deutscher’in ardından K. N. Cameron’a kulak verelim.

Devrimci partinin yapısı konusunda, Martov ve Menşeviklerin yanı sıra Troçki de Lenin’den ayrı düştü.. Kongreden birkaç ay sonra Troçki Lenin’i Robespierre’e benzeyen bir ‘diktatör’ olarak suçluyor, iktidarı sırasında yaşamış olsaydı ‘Giyotinin altına düşen ilk başın Marx’ın aslan başı olacağı’nı söylüyordu.” (Stalin Çatışkıların Adamı, s. 49, Ceylan Yayınları)

Bu değerlendirmelerden de görüldüğü gibi, Troçki’nin Jakobenizm ve Leninizm düşmanlığı, Jirodenci, Thermidorcu kimliği açıktır. Aslında Troçki, diktatörlükle demokrasiyi karşı karşıya koyan Kautskyci oportünist anlayışa sahiptir. Troçki’nin Jakoben diktatörlüğünü demokrasi düşmanlığına ve giyotine, teröre indirgemesi tesadüf değildir. Leninizm’le Ekim öncesi ve sonrası tutuştuğu mücadelenin her aşamasında da bunu görmekteyiz...

Geçmeden vurgulamak isteriz; Marks ve Engels Lenin’in öğretmenleridir. Lenin, Robespierre tarihsel gerçeğini, Jakoben diktatörlük teorisi ve analizini öğretmenlerinin savunduğu gibi savunmuş; dahası, yeni dönemin koşullarında geliştirerek uygulamıştır. Tekrarlıyoruz: Jakobenizm, Robespierre, Robespierre’ci diktatörlük hakkında Lenin’in savunduğu her şey, A’dan Z’ye Marks’a ve Engels’in düşünceleridir. Dolayısıyla Troçki, Marks ve Engels’e, Marksizm’e saldırmaktadır.

Oysa Troçki, Lenin’i Marks’ın düşmanı, Marks’ın “aslan yeleli başını” kesecek diktatör ilan etmiştir. Bu onun alışkanlığı, ruhu, zihniyeti; öyle ki hızını alamaz, bu kez de Stalin’i, Lenin’in can düşmanı ilan eder. Kendi bencilliğinin, romantizminin, iftiracı karakterinin ürünü olan “Lenin’i zehirleyerek öldüren Stalin’dir” iddiasını bile ileri sürer. “Amaca varmak için her yol mübahtır.” Bu, Troçkizmin teori ve pratiğidir.

Troçki Lenin’i Thermidorcu görür. Peki nasıl?

Troçki’ye göre tek ülkede sosyalizm kurulamaz. Bu bir. Troçki’ye göre, Avrupa devrime yardıma gelmediği koşullarda Ekim Devrimi’nin yenilgisi, proletarya diktatörlüğünün yıkılması kaçınılmazdır. Bu iki.

Pek güzel, peki Troçki’nin çözüm önerisi neydi? Şu: Kızıl Ordu’yu Avrupa’ya sürerek Avrupa devriminin zaferi için çalışmak! Lenin, Troçki ve ayrıca Buharin’nin başını çektiği “Sol komünistler” muhalefetini, bu maceracı, “sol” oportünist çizgilerinden dolayı mahkum eder. Tarih Lenin’i haklı çıkarmıştır...

Burada sorun şu, Rus devrimi devrim yangının Avrupa’ya taşımıştır ama Avrupa devrimi yenildiği için Avrupa proletaryası Rusya devrimine yardıma gelememiştir; Lenin ve Bolşevik Parti, Troçki’nin “sürekli devrim” çizgisinin gereği olan Kızıl Ordu’yu, “Avrupa devrimine yardım etmek” için Avrupa’ya sürme “devrimci” politikasını mahkum etmiştir. Oysa bu olmazsa her şeyin sonu diyen bir Troçki var karşımızda. Peki bu tablonun, Troçki’nin teorisi ve çözüm önerisi ve dayatması bakımından bir anlamı yok mu? Var! Bu anlam, nesnel olarak, Lenin önderliğinde “Rus Thermidoru”nun zaferidir. Unutmayalım, ne Lenin ne de Stalin döneminde (devrim ihraç etmek) için Kızıl Ordu Avrupa’nın üstüne sürülmemiştir. Troçki o dönem (1925’e dek) Kızıl Ordunun başında. Eğer Lenin’in ve Bolşevik Parti’nin sarsılmaz otoritesi olmasaydı, “Kızıl Napolyon” rolünü oynamaya pek hevesli Troçki, Ekim Devrimi’ni kaçınılmaz bir yıkıma götürecekti.

Bu tablonun anlamı şudur: Lenin ve Leninistler Thermidorculardır. Onlar, “ulusal sosyalizm milliyetçiliği” uğruna, Avrupa proletaryasına yardıma gitmeyi ret ve mahkum ederek, dünya devrimine ve Avrupa proletaryasına ihanet etmiştir. Troçki’nin sözde “sürekli devrim” teorisi ve öngördüğü politikanın başka bir anlamı da yoktur zaten. Hatırlayalım, parti içinde Leninizm’e karşı azgınca mücadele eden “sol komünistler” de aynı politikayı savunmuştu.

Kısacası, nasıl Leninizm’in yerine Troçkizmi geçirmek istediyse; nasıl Leninizm’e yönelik gerici saldırısını “Stalinizm”e karşı mücadeleyle kılıfladıysa; nasıl kendisini “Lenin’in meşru varisi” ilan ettiyse ( “Lenin ile aralarındaki siyasi işbirliğinin sıkı olduğu 1917 ile 1923 yıllarında bile, iki insan arasındaki ilişki içtenlikten yoksundu; Lenin, Troçki’ye karşı bir mesafe muhafaza ediyordu*.” -Deutscher, agk, s. 299) ve Stalin’in Lenin’i zehirleyerek öldürdüğünü ileri sürdüyse, aynı şeyi, “Thermidor” teorisi ve ideolojik saldırısı ile, gerçekte asıl saldırıyı Lenin’e, Leninizm’e yöneltmiştir. Yani bu mızrak bu çuvala sığmıyor. Kısacası, “Stalinist Thermidorcu karşı devrim” ideolojik saldırısı, Lenin’e, Leninizm’e dönük bir saldırıdır. Ne de olsa Stalin ve parti, Leninizmin, Lenin’in dünya proleter devrimi, proletarya enternasyonalizmi ve “tek ülkede sosyalizm” çizgisini savundular ve sosyalizmi de başarıyla kurdular... Unutmayalım, Troçki’ye göre, tek ülkede sosyalizmi kurmak gericiliktir, burjuva milliyetçiliğidir, dünya proletarya devrimine, proletarya enternasyonalizmine ihanet ve düşmanlıktır... Oysa Lenin, Avrupa devriminin zafer kazanamadığını; Avrupa devriminin zaferiyle proletaryanın Rusya’ya yardıma gelerek sosyalizmi nasıl kurulacağını gösteremediğini; emperyalist kuşatma ve saldırıya karşın tek ülkede (Rusya’da) sosyalizmin kurulması gerektiğini, ikinci bir seçenek olmadığını defalarca vurgulamıştır. Menşevizmin, II. Enternasyonal oportünizminin, sosyal demokrasi ve Troçkizmin Rusya’da üretici güçlerin sosyalizmi kurmaya uygun olmadığı, (sosyalizmin maddi-toplumsal temellerinin olmadığı) Ekim Devrimi’nin yenilgiye mahkum olduğu teorisini ise kaderci, Ekim Devrimi’ne ve proletarya diktatörlüğüne yenilgiyi, tasfiyeyi dayattığının altını çizerek “sol” oportünist muhalefeti, Troçkist sapkınlığı mahkum etmiştir.

Troçkist “sürekli devrim” çizgisi, emperyalist kapitalizmin en zayıf halkalarının kırılmasıyla sosyalist devrimi başaran ülkelerin proletaryasının sosyalizmi kuramayacağını, aksine Avrupa’da devriminin zaferi için Kızıl Ordu’yu burjuva Avrupa’ya sürmek gerektiğini ısrarla savunmuştur. Thermidorcu Menşevik Troçki, bu çizgiye karşı çıkan herkesi “Thermidorcu” ilan etmiştir. Dolaylı olarak Lenin’i, doğrudan ise Stalin’i “Thermidorcu” olarak lanse etmiştir. Gerici bir teori ve siyasal çizgi olan “sürekli devrim” saçmalığının bu niteliği görülmeden de Troçkizmin anti-Bolşevik karakteri kavranamaz. Ya dünya devrimi ya da hiç saçmalığı, ya dünya devrimi ya da “tek ülkede sosyalizmi kurma gerici, milliyetçi çizgisi” ikileminin anlamı da Troçkizmin bir “Thermidor gericiliği” olduğunu; bu teorinin onu, giderek kapitalizm savunucusu komünizm maskeli bir “Thermidor”culuğa götürdüğünü anlamamız gerekiyor. Aksini iddia eden varsa buyursun kanıtlasın...

Thermidorcu çizgi”nin (burjuva diktatörlüğü ve kapitalizmin kurulması) temsilcisi Troçki, her zaman “proleter Jakobenizm”e saldırmıştır; yani sorun salt Ekim Devrimi öncesi “ideolojik ayrılıklar”la sınırlı değildir. Troçkizm, Ekim Devrimi ile, yeni koşullarda, yeni biçimlerde ortaya çıkarak Leninizm/Bolşevizm karşıtı, proleter iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen bir “muhalefet” hareketi olarak kendisini ortaya koymuştur. Ekim Devrimi’yle, Lenin ve Bolşevik Parti sayesinde, kısa bir dönem için de olsa, “proleter Jakobenizm” rüzgarına kapılan Troçki, üzerinden fazla zaman geçmeden, ikili hesapları tutmadığını görünce, gerçek bir burjuva Thermidorcusu olarak hareket etmiştir. “Marksizm-Leninizm” maskeli burjuva Thermidorunu hem ülke içinde hem de uluslararası arenada örgütlemiştir.

Troçki'nin Stalin'i Robespierre'inkine benzeyen bir terör yönetimi kurmakla suçlaması ve bu alanda Robespierre'i çok geride bıraktığını söylemesi Troçki'yi tarih açısından çok daha haklı çıkarır.” (I. Deutscher,Troçki, Kovulan Sosyalist, C. III)

Bu sözler, Troçki’nin bir Thermidorcu olduğunu gösterir. Elbette ki Stalin, “Stalinizm” Thermidora karşı savaşan bir teori ve pratiğin, yani “proleter Jakobenizm”in temsilcisidir! “Troçki'nin Stalin'i Robespierre'inkine benzeyen bir terör yönetimi kurmakla suçlaması”, onun bir Thermidorcu olduğunu, demokrasi ile diktatörlüğü karşı karşıya koyan Menşevik olduğunu çarpıcı bir tarzda ortaya koymaktadır. Bu gerçeği ret etmenin anlamı demagoji ve tarih çarpıtıcılığının utanmazca savunulması demektir.

TARİHİN SONU” VE “STALİNİZMİN SONU”...

Jakoben diktatörlük, elindeki başlıca silahlar olan, (hükümet görevini yerine getiren) Halk Kurtuluş Komitesi’ne, Genel Güvenlik Komitesi’ne, Devrim Mahkemesi’ne, Jakoben dernekler ağına ve halka dayanarak kralcı gericiliğe, büyük burjuvaziye, dışarıdan devrimi boğmaya çalışan gerici devletlere karşı kıran kırana bir mücadele yürütmüş; etkin, yaygın, vurucu devrimci terörle gericiliği ezmiştir. Kral ve kraliçe giyotinle idam edilmiş, başlangıçtaki radikal Jakoben niteliğini yitirerek Jırodenlerin önderi ya da önderlerinden birisi haline gelen Danton (ve arkadaşları), öncesinde ise Herbetçiler, giyotine gönderilmiştir.

Devrimler çocuklarını yer.” vurgusunun aslı ve astarı şudur: Devrimi yapan önderler, partiler zaferin ertesinde ortaya çıkan ve yeniden yapılanan sınıflar arası temel ilişkiler alanı üzerinde yeniden ayrışır; devrimin zaferi ile sınıf mücadelesi yeni koşullarda yeni bir aşamaya yükselir. Bu sürecin gereklerine yanıt vermek bir yana, giderek karşısına dikilenler, karşı devrime çark eder ve devrimin hedefi haline gelir ve tasfiyeler başlar. Gönül ister ki bunlar olmasın ama sınıf mücadelesinin ve devrimlerin yasası farklı işler ve gelişir... Bunu SSCB deneyiminde de görmekteyiz...

Troçki ve Troçkizm, burjuva ve küçük burjuva partilerin kurulmasına izin verilmemesini, “Stalinist Thermidor karşı devrimi”nin kanıtlarından birisi olarak lanse etmektedir. Neymiş, bu durum demokrasi düşmanlığı ve diktatörlükmüş. Diktatörlük ve demokrasiyi birbirini yadsıyan iki ayrı sosyolojik fenomen olarak gösterenler her zaman burjuva demokrasisinin (burjuva diktatörlüğün) savunucuları, proletarya diktatörlüğünün (sosyalist demokrasinin), Marks ve Lenin’in teorisinin düşmanları olmuştur.

Devrilmiş gericiliğin bir parçası haline gelmiş ve ezilmiş burjuva, monarşist vs. partilere izin verilmemesi, sosyalist demokrasinin bir gereğidir. Sosyalist demokrasi elde silah Ekim Devrimi’ni kanla boğmak ve proletarya diktatörlüğünü yok etmek için savaşan partiler için değil, toplumun onda dokuzu için demokrasi, devrilmiş gericilik ve burjuvazi için (küçük bir azınlık) diktatörlüktür. Hele de dünya proletarya diktatörlüğü kurulmadığı, emperyalist kuşatmanın sürdüğü koşullarda, devrilmiş gericiliğin partilerine, burjuva ve karşı devrimci küçük burjuva partilere özgürlük tanımak bu süreci inanılmaz derece kanlı hale getireceği, bedelleri aşırı büyüteceği oldukça açıktır... SSCB’de anti-Sovyet partilere izin verilseydi, sonucun nereye gideceği belliydi. Bunu anlamamak Marksizm-Leninizm’i, somut tarihsel mücadelenin karakterini anlamamak demektir. “Doğu Avrupa” ülkelerinin tarihsel deneyiminden yaşandığı gibi, devrime karşı çıkmayan, devrim için mücadele eden, komünist partinin kazanılmış önderliğini tanıyan emekçi partiler kapatılmak bir yana, ayrışmalar sürecinde giderek inşa süreciyle kaynaşmışlardır. Her ülkenin deneyimi kendi tarihsel koşullarının ürünüdür. Her devrim dünya devrim hazinesine yeni şeyler katacaktır. Rusya devrim deneyimi gibi “Doğu Avrupa” ülkelerinin deneyiminden de bu gerçeği görmekteyiz.

Örneğin Küba devrimini düşünelim. Küba’da “demokrasi” adına burjuva partilerin ve Troçkist bir partinin kurulmasına izin verildiğini varsayalım, burjuva partilerin, Troçkistlerin yapacağı şey, anti-emperyalist, devrimin kazanımlarını korumaya ve tek başına ayakta kalmaya devam eden Küba’nın yıkılması için mücadele etmek olacaktır; hem de Amerikan emperyalizmi, bölgesel ve uluslararası gericilikle açık ya da gizli işbirliği yaparak. Onların yaptıkları yapacaklarının kanıtıdır: Parti kurmalarına izin verildiği koşullarda, Troçkistler, her ne kadar Savran ve Savran gibiler “Bir daha asla!” dese de, bugün yaptıkları gibi, Küba’da sözde “anti-bürokratik”, “anti-Stalinist” “politik devrim” için savaşmak olacaktır. Troçkizmin “ana” akımlarının ve pek çok türevinin Küba’yı “Stalinist karikatür rejimi” ilan ettiklerini, “sürekli devrim”in gereği “politik devrim”le yıkmak gerektiğini, bu bağlamda başta ABD olmak üzere dünya gericiliği ile birlikte işbirliği yaptıklarını biliyoruz.(Ki Küba somutunda Troçkist akımların ortak karakteristiklerini ayrı bir yazıda ele alacağız.) Anti-Stalinizm, anti komünizmdir ve dünya sermayesinin elinde dünya proletarya devrimini önlemenin, proletarya enternasyonalizmini mezara gömmenin, dünya proletaryası ve halklarına devrim ve sosyalizm mücadelesini yasaklamanın adıdır. Bunun en rafine biçimi Troçkizmdir.

Kaldı ki, sosyalist diktatörlük koşullarında, proletarya partisi dışında başka partilerin varlığı koşullarında, bu bağlamda sorun, anti-Sovyet partilerin kendilerini “Sovyet düzenini savunan” partiler olarak lanse etmesi de değil, eyleminin içeriği ile proletarya diktatörlüğünü, Sovyet düzenini savunup savunmamasıdır; bu kriterin dışında başka bir kriter de kabul edilemez. Rusya’da beyaz terörü örgütleyen gerici, karşı devrimci ve “sosyalist” cephenin, Sovyet düzenini, proletarya diktatörlüğünü yıkmak için “Bolşeviksiz sovyetler” sloganını ileri sürdüğünü de biliyoruz. Bu slogan ve siyasi çizginin dönemin iç ve uluslararası karşı devrimi tarafından desteklenmesi tesadüfi değildi. Sınıf bilinçli burjuvazi ve sosyal demokrat, Menşevik ve sosyalist devrimci gerici partilerin bu sloganı da bayraklaştırması, konu hakkında bizlere çok şey anlatmaktadır. Bolşevizm’i ve Bolşevik Parti’yi, Ekim Devrimi’ni “burjuva karşı devrim” ilan edenlerin, “karşı devrimci bürokratik demokrasi düşmanı leninist diktatörlüğü” yıkmak için “devrimci mücadele” yürütenlerin Ekim Devrimi düşmanları olduğu çok açıktır. “Bolşeviksiz sovyetler” sloganı, proletaryanın sınıfsal egemenliğini yıkmak için karşı devrimin etrafında toparlandığı bayraktı. “Bolşeviksiz Sovyetler”, proletaryasız sovyetler demektir. “Bolşeviksizleştirme”, tıpkı “Stalinsizleştirme” politikası gibi, sınıf olarak proletarya egemenliğini, yani kapitalizmden komünizme geçiş sürecine önderlik edebilecek tek devrimci sınıfın, enternasyonal proletaryanın önderliğini, hegemonyasını yıkmak, tasfiye etmek çizgisinin somutlaşmasıydı.

Her sloganın bir sınıfsal içeriği vardır; sloganların nesnel ve sınıfsal anlamını kavramayanların ya da reddedenlerin tarih, teori, politika gerçeğini kavraması olanaklı değildir. “Demokrasi” demagojisiyle proleter egemenliğe ve önderliğe saldıranların anti-proleter, anti-Sovyet, anti-Bolşevik olduğu açıktır. Ekim Devrimi’ne karşı elde silah savaşan, Ekim Devrimi’ni burjuva karşı devrim ilan eden, Leninist partiyi ve sosyalist devleti bir kaşık suda boğmak isteyen, devrilmiş gericilik ve emperyalist müdahale güçleriyle birleşen ve sosyalist devlete karşı savaşan partilere özgürlük tanınmamasını, Kurucu Meclis’in dağıtılmasını Kautsky gibi (ki M. Sayın da bunu savunmaktadır) “demokrasi”ye aykırı bulanlar, gerçekte, burjuva demokrasisi yandaşı ve sosyalist demokrasinin düşmanlarıdır. Sosyalist demokrasi sosyalist diktatörlüktür ya da tersi. Mesele hangi sınıf(lar) için demokrasi hangi sınıf(lar) için diktatörlük olduğudur. Demokrasiyi sınıflar üstü gösterenler, demokrasi ve diktatörlüğü karşı karşıya koyanlar burjuva propagandanın doğal uzantılarıdır. Jakoben diktatörlüğü, “demokrasi ve özgürlük düşmanı”, her türlü “kötülüğün kaynağı” ilan edenler, SSCB’de de sosyalist diktatörlüğü (sosyalist demokrasiyi), Stalin’i demokrasi ve özgürlüğün düşmanı ilan edenlerle aynı soydandır. Tarihsel deneyim bu olguyu açık seçik kanıtlamıştır. Dünya burjuvazisi ve gericiliğin bitmek bilmeyen Jakoben düşmanlığı ile çağımızda bitmek bilmeyen “Stalinizm” düşmanlığıyla benzerdir. Aynı tarihsel olgunun, iki ayrı çağ gerçeği içerisinde somutlaşmasıdır bu...

Post-modern, post-Marksist yeni çağ, yeni toplum sloganları, “Tarihin sonu.”, “Stalinizmin sonu.” sloganları, burjuva liberal gerici propagandanın “Elveda proletarya!”, “Elveda Marksizm!”, “Elveda Leninizm!”, “Elveda Ekim Devrimi!”, “Elveda Devrim!”, “Elveda Jakobenizm!” vbg. sloganların bayrağı altında “demokrasi” adına haykıranlar, hep birlikte insanlık tarihinin yarattığı tüm ilerici, devrimci, komünist değerleri yadsımakta ve dünya proleter devrimine karşı savaşmaktadırlar.

Gerek Jakoben diktatörlüğünün gerekse de Lenin önderliğinde “Savaş komünizmi”, sonra da Stalin önderliğindeki proletarya diktatörlüğünün karşı devrimi ezen devrimci terörü dünya burjuvazisi ve gericiliği tarafından her zaman lanetlenmiş ve “inanılmaz”, “akıl dışı bir zorbalık ve katliam”, “insanlık ve demokrasi düşmanlığı”, “insanlıktan nasibini” almamak olarak lanse edilmiştir. Çünkü Jakobenler, kral ve kraliçenin boynunu vurmuştu. Çünkü Jakobenler devrilmiş gericiliği ezmişti. Çünkü Jakobenler, Jiroden gericiliğinin başını ezmişti. Çünkü Jakobenler Avrupa Orta Çağ gericiliğinin ordularını bozguna uğratarak geri püskürtmüştü. Çünkü Jakobenler “Baldırı çıplaklar”ın temsilcisiydi. Burjuva demokratik devrimci çizgiyi radikal biçimde uygulayarak dünya çapında derin devrimci sarsıntılar yaratmıştılar; feodal monarşik Avrupa’nın kesin sonunu göstermiştiler... Elbette ki dünya burjuvazisi ve gericiliği Jakoben diktatörlüğü (devrimci niteliğinden dolayı) hiçbir zaman affetmeyecekti...

Ekim Devrimi ise, yeni bir çağı açmış, kutsal özel mülkiyeti mezara gömmüş, burjuva sınıfın varlığına son vermiş, iç ve dış gericiliği ezmiştir. Elbette ki, dünya burjuvazi ve her türden gericilik Ekim Devrimi’ni, Lenin ve Stalin’i, sosyalist sistemi asla affetmeyecek, bin kez daha büyük bir kinle mahkum edecek ve saldıracaktı.

Oportünist ve Troçkist manevra ve saldırganlıkla bu gerçekler yok sayılıyor. Jakoben diktatörlüğe ideolojik saldırı Ekim Devrimi’ne saldırının aracı haline getirilmiştir. Nasıl Robespierre adı ve Jakoben diktatörlük deneyimi, (çağ açıcı devrimci rol ve tarihsel kazanımları yok sayılarak) salt teröre indirgenmişse, Ekim Devrimi, proletarya diktatörlüğü, sosyalist inşa, Stalin adı da (oynadığı dev tarihsel rolü ve kazanımları yok sayılarak) salt teröre indirgenerek propaganda edilmiştir. Bu, dünya gericiliğinin ve onun oportünist, reformist, revizyonist, Troçkist dostlarının birlikte yaptığı demagoji ve manipülasyondur. Ve Kruşçevci burjuva karşı devrim bu propagandaya her açıdan meşruiyet kazandırmada olağanüstü bir rol oynamıştır. “Anti-Stalinizm” dünya burjuvazisiyle “birleşen” Kruşçevciliğin ideolojisidir ya da dünya burjuvazisinin ideolojisi olan “anti-Stalinizm” Kruşçevciliğin ideolojisi haline gelmiştir.

Neo-liberal dönem” uluslararası tekellerin hegemonyası ile belirlenen bir dönemdir. Bu dönemde burjuvazi, tarihte daha önce eşi görülmemiş tarzda ilerici, devrimci olan her şeye ölçüsüzce reddiye yazan “modern ortaçağı” azgınca geliştirdi. Jakobence ve “Stalinist” olan her türlü değerin ezilmesi ve gözden düşürülmesi, sermayenin devrim korkusu nedeniyledir. Bu kin ve saldırıda “Stalinizm”in (Marksizm-Leninizm, Ekim Devrimi ve tarihe armağan edilmiş eşsiz kazanımları) merkeze oturtulması anlaşılırdır. Çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağı, kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır. Bu tarihsel gerçek, Lenin ve Stalin önderliğinde sosyalist SSCB’de zafer kazanarak emperyalist kapitalizme her an kaçınılmaz sonunu hatırlatmaktadır... Eh durum bu olunca onlar her türlü rezil yalanın, kirli saldırının hedefi olacaktı, olmaktadır. Troçkist “Thermidor gericiliği” propagandası da bu saldırının bir biçimidir.

Hayatını SSCB’yi, Bolşevik Parti’yi “politik devrim”le yıkmaya hasretmiş Troçki’nin “Stalinist terör” demagojisi emperyalist güçlerin propagandası ile aynıdır. Troçki’nin ve Troçkizmin argümanları, teorisi dünya burjuvazisine yalnız ilham vermemiş, dahası Troçkizm, zamanla, dünya burjuvazisinin elinde kullanılan kirli bir silah haline gelmiştir.

Savaş Komünizmi, NEP, ağır sanayinin kuruluşu, kulakların sınıf olarak tasfiyesi, kırların sosyalist dönüşümü, kültürel devrimin zaferi, güçlü bir Kızıl Ordu’nun inşası, Hitler faşizminin ezilmesi, dünyanın üçte birinin sosyalist olması, tüm bunlar, Troçki’nin Thermidor gericiliği/karşı devrimi olarak suçladığı ve yıkmak için savaştığı Stalin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin, proletarya diktatörlüğünün, Sovyet proletaryası ve halkının dev başarılarıdır. “Stalinizm” hem iç, hem de dış gericiliği ezmiştir. Başarıdan başarıya koşmuştur. İç ve dış gericiliğin düşleri hep kursağında kalmıştır. “Stalinizm”in tarihi, içeride ve dışarıda her renkten karşı devrimin ezilmesi ve zaferler tarihidir. Burjuvazinin, Troçkizmin vbg. gerici kuvvetlerin bu gerçeği bir an olsun bile unutmadığına tanık olmaya devam ediyoruz.

Stalin’in ciddi hataları tarih karşısında ikincil derece bir öneme sahip olabilir ancak. Çeşitli hataları, zaafları öne çıkararak ya da süreci belirleyen olgularmış gibi yürütülen propaganda ve ideolojik saldırganlık ya cehaletin, ya küçük burjuva dar kafalılığın ya da sınıf düşmanının işidir. Gerçek şudur ki, Troçki, SSCB’yi yıkmak isteyen iç ve dış gericiliğin desteklediği “Thermidor” (burjuva) karşı devrimin ele başıydı. Ancak Troçki önderliğinde örgütlenen karşı-devrim başarıya ulaşamamıştır. Fakat “Stalinizm” döneminde başarılı olamayan “Thermidor” gericiliği, daha özgün koşullar ve biçimler altında, Kruşçevci modern revizyonist karşı devrimle zafer kazanmıştır. İşin bu yanını ayrı bir bölümde ele alacağız.

Eklemek isteriz; Jakoben diktatörlük döneminde yapılan cumhuriyetçi anayasa askıya alınmıştır, oysa, SSCB’de anayasayı askıya almak bir yana, dünyanın en demokratik anayasası olan “Stalinist anayasa” on milyonların kitlesel tartışmaları (ki bu değişiklik önerileri ve tartışmalar basında özgürce yer almıştır) ve katılımları aracılığıyla son biçimini alarak yasallaşmıştır.

Jakoben diktatörlük döneminden farklı olarak, SSCB’de çıkarılan olağanüstü yasalar ve mahkemeler, örneğin 30’ların üç ünlü mahkemesinde uygulanmamıştır... Bu gerçekleri yok saymak gerçeğin katili olmaktan farksızdır.

Troçki ve önderlik ettiği renkli karşı-devrimci blok, SSCB’de sürekli iç savaş kışkırtıcılığı yapmıştır. 30’lu yılların tablosu içerisinde bu bu gerçek daha billurdur.Stalinizm”in kulakları mülksüzleştirme eylemi Troçki tarafından bir vahşet ilan edilerek, kolektifleştirmenin hemen durdurulmasını, kolektif çiftliklerin dağıtılmasını, özgür ticarete izin verilmesini ve bunların derhal kamuoyu önünde deklare edilmesini ısrarla dayatmıştır. (Bkz. I. Deutscher, Troçki, C. III, Kovulan Sosyalist, s. 133) Kulak isyanlarını desteklemenin ötesinde, diğer “muhalifler”le/blogla birlikte sayısız biçimlerle kulak isyanlarına önderlik etmiştir. Ön gününde açığa çıkarılarak tasfiye edilen askeri darbe (Tuhaçevsky...) çalışmasına da önderlik eden Troçki ve bağlaşıklarıdır ve tüm bunlar, emperyalist ve faşist devletler kombinazasyonuna uzanan ilişkiler ağı içerisinde gerçekleşmiştir. Bu gerçeklere baktığımızda, Thermidoru Troçki’nin temsil ettiğini ama, gerçeği ters yüz ederek, kendi gerçekliğini Stalin’e ve Bolşeviklere mal ettiğini görüyoruz.

Bolşevikler, gerici iç savaşa, karşı devrimci teröre devrimci iç savaş ve kızıl terörle yanıt verdiler ve zaferi kazandılar. “Termidor’u bir burjuva karşı devrimi olarak yeniden tanımladıktan sonra Termidor’un iç savaşsız olmayacağını(I. Deutscher, Troçki, Kovulan Sosyalist, C. III, s. 72, iba.) savunan Troçki’nin proletarya diktatörlüğüne ve sosyalizme karşı gerici iç savaşı örgütlediği tarihsel bir gerçektir. Bu onun “Stalinist Thermidorcu karşı devrimi” tasfiye etme politikasının bir gereğiydi. Anormal olan bu gerçeğin kabul edilmemesidir. Bu iç savaşın merkezinde kırlarda İkinci Büyük Ekim Devrimi’nin atılımı durmaktaydı. Devrilmiş gericilik ve kızıl maskeli karşı devrimci klikler, emperyalizmle işbirliği içerisinde gerici bir başkaldırı ile proletarya diktatörlüğünü yıkma mücadelesinde dayanacakları son sınıfın kulaklar sınıfı olduğunu çok iyi bilmekteydiler... Ve Beşinci Kol... Tarih, her iki karşı devrimci saldırının da başarısız olduğunu kanıtlamıştır.

Ya ilerlersiniz ya da geriler ve yıkılırsınız. Ortası yok. Bu olgu, genel olarak dünya tarihi, özel olarak da çağımızın tarihsel gerçeğinde, emperyalizm ve proleter devrimler çağı gerçeğinde, sabittir. Subjektif ve ajitatif formüllerle vs. bunu yok edemezsiniz. “Tarih öyle değil de şöyle gelişmeliydi” diyemezsiniz. Bu saçmalamak olacaktır. Süreç hem kahramanca bir kararlılığı, hem de acımasız bir katılığı içeriyordu.” diye yazan Carr’ın, kendi subjektif eleştirileri bir yana, bu sözleri, SSCB gerçeğini iyi yansıtmaktadır.Gelişmiş ülkelerin elli ila yüz yıl gerisindeyiz. Bu açığı on yılda kapamalıyız. Ya bu işi başarırız, ya da bizi ezerler.” diyen Stalin’i tarih haklı çıkarmıştır. Küçük burjuva histerik çığlıklarla “Stalinizm”e saldıranlar ise burjuvazinin yamağı rolü oynamış, geniş bir kesimi de karşı devrimle bütünleşerek SSCB’yi yıkma mücadelesi vermiştir.

Sözde “Bolşevik/Leninist”ler, Lenin’in şu son derece berrak olan değerlendirmesini ve anlamını zerre kadar kavramamış, dahası azgınca saldırmışlardır.

Çok zorlukları aşmamız gerekecek, çok özveride bulunacak ve çok hata yapacağız çünkü bu, kitaplarda hiçbir şey bulunmayan, tarihte örneği olmayan yeni bir eserdir. Elbette bu tarihteki en büyük ve en zor geçiştir, fakat başka türlü bu dev geçiş gerçekleştirilemez.” (Seçme Eserler, C. 7, s. 282)

Lenin ve Stalin, Tanrı değildi. Lenin’in ardından sosyalist inşanın önderi olarak bu sürecin ciddi hataları ve zaaflarının siyasal sorumluluğunu taşımakla birlikte bu zaaflar, Stalin’in eşsiz katkılarını, büyük bir başarıyla, yürünmemiş yollardan yürüyerek tarihe damgasını basmasını önlememiştir. “Kitaplarda hiçbir şey bulunmayan, tarihte örneği olmayan yeni bir eser”in başarıyla kuruluşuna önderlik eden Troçki, Zinovyev, Kamenev, Buharin (gibi yetenekleri olan ama bu süreci hem anlamaktan uzak hem de böylesine dev tarihsel yükü üstlenecek nitelik ve yetenekten uzak baylar) değil, Stalin’dir. Tarihin hükmü ve kaydı bu. Stalin “Karasabanla devraldığı ülkeyi, Atom gücü”ne sahip bir ülke olarak bıraktoprağa giderken.

Lenin ve Stalin dönemlerinde Sovyet Thermidoru tehlikesi ciddiydi ve bu tehlike ve tehditle daima mücadele edildi.

Sovyet, sosyalizm, enternasyonalizm vs. kılığına bürünerek ortaya çıkan kapitalizmi yeniden restore etme, Ekim Devrimi’ni ve proletarya diktatörlüğünü ya da sosyalist demokrasiyi yıkma mücadelesi, tümüyle sınıfsal içerikte bir mücadeleydi.

Sovyet Thermidoru”nun dış kaynağı emperyalist kuşatma ve baskıydı; iç kaynağı ise burjuvazi ve küçük burjuvaziydi. Sosyalist inşanın değişik evrelerinde bu olgunun, değişik biçimler alarak ortaya çıktığını görüyoruz.

Partideki sağcı ve “sol”cu sapmalar başarı kazanabilseydi, “Sovyet Thermidoru” bir burjuva karşı devrim ve kapitalizmin restorasyonu olarak zafer kazanacaktı. Menşevik ve sosyalist devrimci partilerin böyle bir şansları yoktu. Onlar karşı devrimin bir parçasına dönüşerek tasfiye olmuşlardı. Ancak dünya burjuvazisinin, yıkılmış gericiliğin, henüz tasfiye edilmemiş ama tasfiye edilmekte olan burjuvazi ve küçük meta ekonomisinin baskısının etkisi partideki sağcı ve “solcu” sapmaları üreterek proletarya diktatörlüğü yıkmaya yöneltti...

1918’de, başlangıçta yoksul köylülerin eğilimlerini temsil eden, komünist olmadıkları halde Bolşeviklerle bağlaşma kuran (“proletarya ve yoksul köylülüğün diktatörlüğü” aşaması) ve hükümette beş bakanla temsil edilen “Sol Sosyalist Devrimci Parti”, Brest Anlaşması’nı ihanet ilan ederek proletarya diktatörlüğüne ve Bolşeviklere karşı başarısız bir darbe gerçekleştirdi. (Lenin’in ağır yaralanmasına ve erken ölümüne yol açan suikast bu parti tarafından gerçekleştirildi.) Darbe başarılı olsaydı, bu, “Rus Thermidoru”nun “sovyetik” başarısı olacaktı. Burada söz konusu olan, iktidar ortağı ve Ekim Devrimi’ni desteklemiş bir partidir. Darbe ve ayaklanma girişimi, dışarının desteğine sahip ama “dışarı”dan değil, içeriden gelen bir hareketti. Ama başarısızlıkla sonuçlandı. Başlangıçta yoksul köylülüğün temsilcisi sayılan bu parti, sınıf mücadelesinin keskinleşmesi, kırlarda sınıfsal ayrışmanın güçlenmesi sürecinde yarı-proleter karakterini kaybederek kulaklarla, karşı devrimle bütünleşti.

Ekleyelim: O dönem Buharin önderliğinde örgütlenen ve diğer ucunda Troçki’nin bulunduğu “sol komünist muhalefet” Brest’i “ihanet” olarak görmekte, Avrupa’ya (devrim ihraç etmek için) orduyla müdahale etmeyi savunmaktaydı. Buharin’in bu darbecilerle yakın bağı vardı ve Lenin başta olmak üzere devlet ve partiye karşı düzenlenecek darbeden haberi vardı. Darbe ve ayaklanmayı hazırlamakta olan söz konusu parti, “Sol komünistler”e ve lideri Buharin’e darbeyi birlikte örgütleme çağrısı yapmıştır. Buharin darbeci partinin liderleriyle bunu görüşmüştür. Buharin bunu partiden gizlemiştir. Bu hikaye 1924’te açığa çıkar ya da Buharin tarafından itiraf edilir. Bu bilgi, Molotov’un, Feliks Çuyev ile yaptığı röportajda yer almaktadır. 30’lu yılların ünlü yargılamalar sürecinde Buharin’in suçlanmasının nedenlerinden birisi budur. O dönem açığa çıktığı kadarıyla Buharin’in söz konusu darbenin içinde olduğu anlaşılıyor... Aslında bu hikaye yalnızca Buharin ile sınırlı değildi...

Eğer başarı kazanabilseydi, “Sovyet Thermidoru” olarak tarihe geçebilecek dönemeçlerden birisi de NEP dönemidir. Böyle bir “Thermidor”un maddi-sınıfsal temeli kapitalizm, kent ve kır burjuvazisiydi (kulaklar). Ancak bu beklentilere giren, çıkacak bir krize bel bağlayarak (Troçki gibiler) iktidar hesabı yapanların hepsi boşa düştü.

30’lu yılların “Leninizm” vs. maskeli Thermidorcularının, (Troçki, Zinovyev, Kamenev, Buharin’le belirlenen) “Thermidor cephesi”nin maddi-sınıfsal temeli özellikle kulaklardı (zengin köylülük). Kulak sınıfı Rusya’da son kapitalist sınıftı ve kırsal ekonomiye de hakimdi. Kulak sınıfını mülksüzleştirme harekatı (II. Ekim Devrimi!) parti içinde ve dışında sert mücadelelere yol açtı. Kırların sosyalist örgütlenmesi demek burjuvazinin mezara gitmesi demekti. Keza “her gün, her saat kendiliğinden kapitalizmi üreten” küçük meta ekonomisine dayanan kırların yerini büyük ölçekli sosyalist ekonomiye bırakması demekti. Bu saldırı, içeride ve dışarıda kapsamlı ve sert saldırılara yol açtı. Rus Thermidorcuları iktidarı ele geçirebilmek için çıkacak krize bel bağladılar. Gerek Troçki’nin, gerek Deutscher’in (vb. yazarların) yazdıkları, gerekse de mahkemeler sürecinde ortaya çıkan sayısız kanıtın gösterdiği budur. Ama bir kez daha yenildiler...

DEVAM EDECEK

Menfur: Nefret edilen, iğrenç, tiksindirici.” (TDK)