Translate

24 Ekim 2022 Pazartesi

SÖMÜRGECİ FAŞİST DİKTATÖRLÜK VE KİMYASAL KATLİAMLAR

 

SÖMÜRGECİ FAŞİST DİKTATÖRLÜK VE KİMYASAL KATLİAMLAR

Kürt ulusu on yıllardır ulusal özgürlüğü için savaşıyor. Ağır bedeller ödüyor ama boyun eğmiyor. Dinsel faşist diktatörlük “ez ve çöz” politikasında başarı kazanamıyor. Başarı kazanmak bir yana, Kürt ulusal devrimi Rojava Devrimi gerçeğinde olduğu gibi bölgesel çapta yayılıyor; dahası, Kürt sorunu bölgesel bir sorun olmaktan çıkarak, artan oranda daha fazla uluslararasılaşıyor.

Sömürgeci faşist diktatörlük Kürt ulusuna ve halkına karşı yürüttüğü topyekün savaşında yalnız değildir, arkasında Amerikan emperyalizminden AB’ye, Rusya’ya kadar uzanan geniş bir emperyalist cephe bulunuyor. Son olarak 17 gerillanın kimyasal silahlarla katledilmesi gerçeğinde olduğu gibi, emperyalizm ve bölgesel gericilik, Barzani oligarşisi sessiz kalarak, gündem saptırarak, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini, uğradığı kimyasal katliamları görmezden gelerek Kürt soykırımını onaylıyor.

Kimyasal silahlarla soykırım yeni değildir, ilk örneği Dersim 1937-38 soykırımında kullanıldı...

Kimyasal silah kullanımı insanlık suçudur. Uluslararası anlaşmalarla da yasaklanmıştır. Türk burjuva devleti de bu anlaşmanın altına imza atmıştır. Buna karşın ABD, AB, BM bu soykırım ve insanlık suçuna karşı çıkmak yerine fiilen onay vermektedir. Bu onayın en açık kanıtı, Türk egemen sınıflarının, Türk burjuva devletinin kimyasal katliamına karşı resmi ve fiili tavır alınmamasıdır.

Kimyasal silahları kullanma, kitlesel katliamlar yapma, emperyalist devletlerin (ve Türk burjuva devletinin) soy kütüğüne yazılıdır... Onların tarihi soykırımlarla, yüz milyonların katliamıyla şekillenmiştir. Emperyalist devletlerin ve Kürt ulusunu sömürgeci boyunduruk altına almış olan devletlerin politikasına yön veren şey, dün olduğu gibi bugün de ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarıdır. Emperyalistlerden Kürt sorununun çözümü beklenemez. Emperyalizm sırası gelince “Kürt kozu”nu kullanmaktadır, Rojava örneğinde ABD’den Rusya’ya uzanan devletlerin iki yüzlü politikasını hatırlayalım... Ve bölgesel gericilik, Arap, Fars, Türk egemen sınıfları, aralarındaki iç çelişki ve çatışmalara karşın, Kürtler söz konusu olunca, birlikte davranma politikası izleyebilmektedir. Rojava Devrimi’ni ezme ve Türk burjuva devletinin kimyasal katliamlarına sayısız biçimde verilen destek de bunu göstermektedir. PKK’nin “terörist” bir güç olarak dünyaya lanse edilmesi; Öcal üzerindeki ağır tecrit baskısı ve bu baskının uluslararası alanda onaylanması aynı gerçeğin kanıtlarıdır.

Sömürgeci faşist diktatörlüğün Saray rejimi, AKP-MHP ittifakı önderliğinde kimyasal katliamları yoğunlaştırma ve yayma politikası, Kürt ulusal devrimi karşısındaki başarısızlığının ve yenilgisinin ürünüdür. En ileri tekniğe dayanan silah sistemlerinin yetersiz kaldığını göstermektedir. Onlarca yıldır ulusal demokratik hareketi askeri ve siyasi olarak tasfiye edemediler. Özelde de son altı aydır “sonuç almak” üzere en profesyonel askeri kuvvet ve askeri teknikle işgal etmek, yerleşmek için gerçekleştirdikleri Zap, Gare, Avaşin alanlarında, hedeflerine varamamaları, gerilla karşısında verdikleri ağır kayıplar, yaşadıkları çaresizlik kimyasal katliamlara yönelmelerinde önemli bir yerde durmaktadır. Rojava Devrimi’ni ezmek için ilan ettikleri işgal harekatına uluslararası destek alamamalarının da intikamcı kimyasal kırıma yönelmelerinde açık bir rolü vardır. Keza, Türkiye’de büyümekte olan geniş kitlelerin öfkesi, işçi ve emekçi direnişinin gelişmesi, Erdoğan rejiminin ve AKP’nin güç kaybı, yaklaşan seçimler, kitlelerin dikkatini dışa çekerek güç kazanma oyunu da bu tablonun sac ayaklarından birisidir. Faşist rejimin ve diktatörlüğün Yunanistan’a dönük tehditleri, aynı şoven, yayılmacı, hesaplı manipülatif politikanın halkalarıdır.

Kürt sorunu daima Türk sermaye devletinin “Milli Güvenlik” sorunu olmuştur. Onlar da biliyor ki, Kürt ulusu eninde sonunda ulusal demokratik haklarını kazanacaktır. Ve gelinen yerde, Kürt sorunu, tarihsel ve güncel çözümünü dayatmıştır...

Türk egemen sınıflarının, faşist diktatörlüğün “çözüm planı” sömürgeci, haksız, soykırımcı savaşı tırmandırmak, derinleştirip yayma politikasında somutlaşmaktadır. Türk burjuva devletinin “demokratik barışçıl siyasi çözüm” politikası yoktur. Liberal hayaller yaymak sadece sınıfsal ve ulusal mücadeleye zarar verecektir. İç ve uluslararası konjonktür, politik güçler dengesi Türk burjuva devletine “sosyal reformlarla” Kürt sorununu çözmeyi dayatmamaktadır henüz.

2023 yılında (veya biraz erkene çekilmiş) gerçekleşebilecek bir seçime ve “sandık”a da bel bağlamamak lazım. Varsayalım ki, “kazasız belasız” yapılacak seçimlerle “6’lı koalisyon” hükümet kurdu. “Millet ittifakı” denen ucubenin sınıfsal ve politik “programı” bellidir ve siyasetlerinde Kürt sorununa çözüm diye bir madde de bulunmamaktadır. Yaptıkları yapacaklarının kanıtıdır. “Yeni hükümet”ten beklenti içerisinde olmak, liberal gerici hayaller yaymak, Kürt ulusal mücadelesine ve Batıda gelişecek anti-faşist halk hareketine zarar verecektir sadece.

Saray rejiminin başı Erdoğan’nın, “PKK’liler 5-10 çocuk yapıyor” aşağılık açıklaması rastlantısal değildir, tıpkı kimyasal soykırım gerçeğinde olduğu gibi. Türkiye’de Türk nüfusu doğum oranı gerilerken Kürtlerde doğum oranının yüksek olması, geçmişten beri “Milli Güvenlik” sorunu olarak “Milli Güvenlik Belgesi”ne geçmişti...

Ana sorun, özellikle Kürt ulusal devriminin Batı’da ve bölgesel çapta halkların politik desteğini alarak, mücadeleler yoluyla birleşerek, birleşik cephe hareketlerinin gelişmesi yoluyla Kürt ulusal hareketinin gelişip güçlenmesi, devrimin yayılmasıdır. Kürt devrimini ve ulusal demokratik hareketi geliştirip güçlendirecek yol buradan geçmektedir. Türkiye ve bölge halkların ve işçi sınıfının politik ve toplumsal desteğini alamadan Kürt devrimi etrafında kurulmuş boğucu kuşatma ve saldırıları geri püskürtebilmek oldukça zordur. Bu durum hem Kürt devrimi, hem de bölge halkları ve devrimi için stratejik hem de taktik güçsüzlük yaratmaktadır. Ve burada Türkiye ve bölge halklarının ve işçi sınıfının mücadelesini birleşik bir mücadele ekseninde örerek geliştirmek, komünist ve devrimci güçlere düşmektedir.

Kürt soykırımına ve kimyasal silah kullanımına karşı mücadelenin Batı’da proletaryanın ve emekçilerin güncel talepleriyle birleştirilerek geliştirilmesi; devrimci ve komünist propaganda, ajitasyon, örgütlenme, eylem hattında yürünmesi yaşamsal önemdedir. Örgütlü kesimlerin (partiler, DKÖ’ler vb.) protesto eylemleri gelişmektedir ama asıl sorun, birikmiş siyasal ve toplumsal öfkenin sokaklar yoluyla açığa çıkarılarak sıçratılmasıdır. Bunu başarmak olanaklıdır, burada öncü kuvvetlere temel bir görev düşmektedir... Ortada “yasal” yolların kalmadığı, en ufak tepkinin bile azgın faşist terörle cezalandırıldığı Türkiye’de, meşru-fiili yollardan yürümek, yol açmak zorunludur. Herhangi bir yasayla-hukukla bağlanmamış bir diktatörlükle ve faşist terörle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Burada, faşist diktatörlüğün en zayıf halkası “Saray rejimi”dir. Devrimci saldırıların, güncel olarak bu halkanın kırılmasına yoğunlaşması lazım. Faşizm ve sermayeye karşı mücadele güncel olarak Erdoğan’ın dinsel faşist politik rejiminin yıkılması üzerinde somutlaşması ve bu mücadelenin devrim ve sosyalizm hedeflerine bağlı alınması zorunludur. Devrimci ve sosyalist hedeflerden yalıtılmış bir Erdoğan karşıtlığı ise, proletarya ve halkları yanıltmanın aracıdır.