SIK SORULAN
SORULAR (2014 - 1)
1- Sahtelerinden bahsetmiyoruz, gerçek bir Komünist
Partisi’nin ideolojisi nedir? Ezilenlerin Marksizmi komünist bir partinin
ideolojisi olabilir mi?
Komünist
partilerin ideolojisi Marksizm-Leninizm’dir. “Ezilenlerin Marksizmi”nin herhangi
bir komünist partisinin ideolojisi olması düşünülemez bile. “Ezilenlerin
Marksizmi”, burjuva dünyanın Marksizm-Leninizm’e dönük tasfiyeci ideolojik ve
politik saldırısının bir biçimidir. Marksizm-Leninizm’i yadsıyan, içeriğini
boşaltan bir ideolojidir. “Ezilenlerin Marksizmi”, halkçı oportünizmin,
tasfiyeci revizyonizmin, post-Marksizm’in sözde bir Marksizm yorumudur. Ayrıca
vurgulanmalıdır: Bu sözde Marksizm, Leninizm’i
unutturma, belleklerden silme tasfiyeci operasyonunun ideolojik-siyasi adıdır.
“Ezilenlerin Marksizmi” propagandası, hem Marx-Engels’in Marksizm’ini hem de çağımızın Marksizm’i olan Leninizm’i revize
eden, yadsıyan küçük burjuva karaktere sahip bir tasfiye harekâtıdır.
Komünistler kendilerini Marksist olarak değil, Marksist-Leninist olarak tanımlarlar ve tanımlamalıdırlar da. Bu
tanımlama komünistlerin tüm
çalışmalarına damgasını vurmak
zorundadır. Aksi tutum, tasfiyeci
oportünizmin, ideolojik liberalleşmenin bataklığını ifade eder.
Çağımızın
Marksizm’i, Marksizm-Leninizm’dir. Uluslararası burjuvazinin ve yedeğindeki bin
bir renk ve tona sahip akıntının özellikle de 1980’lerin ortalarından ve
1989/91 dönemecinden bu yana sistematik bir tarzda Leninizm’i unutturma,
“Elveda proletarya!” operasyonuna giriştiği koşullarda, bu, çok daha özel değer
taşıyan ideolojik ve siyasal bir duruştur. Dolayısıyla ideolojik
liberalleşmenin, ideolojik ve siyasi yabancılaşmanın, tasfiyeci rüzgârların
etki gücünü ifade eden ve yansıtan her türden tanımlamalardan arınmak öncelikle ilkesel ve ideolojik bir
görevdir. Marksist-Leninist komünistler, her dönem Marksist-Leninist literatüre
sıkıca bağlı kalmakla, kendi sınıf dilini kullanmakla ve geliştirmekle
yükümlüdürler. Devrimci proletaryanın kendi sınıf dili vardır. Devrimci
proletaryanın ideolojik liberalizmin, post-modernizmin, post-Marksizmin ne
teori ve tezlerine ne de kavram ve diline gereksinimi vardır. Aksine, bu
bağlamda da araya kalınca bir sınır çizgisi çekmek onun vazgeçilmez
görevlerinden birisidir. İçerik biçimi
belirler, içerikteki bozulma biçimdeki bozulmalarla yan yana ya da iç içe
gider. (Kuşkusuz ki kimi zaman tersi de olur…) Her alanda olduğu gibi bu alanda
da nesnel gerçeği, somut tarihsel gerçeği yansıtan ve bilimsel olarak ifade
eden tanımlamalar kullanmalıdır.
2- Komünist partilerin sınıfsal bir niteliği var mı?
Hangi sınıfı temsil ederler? Komünist bir parti ezilenlerin partisi midir?
Kuşkusuz ki
komünist partilerin sınıfsal bir niteliği vardır. Dünyanın neresinde olursa
olsun, herhangi bir komünist partisi, işçi
sınıfı temsil eder. Komünist partisi herhangi bir sınıfın değil, yalnızca
işçi sınıfının partisidir. Komünist partiler, herhangi bir sınıf ve tabakayı ya
da herhangi bir ezilen toplumsal kategoriyi ya da ezilenleri değil, işçi
sınıfını temel alırlar. Komünist işçi hareketine dayanarak tüm
ezilenlerin mücadelesine de öncülük-önderlik ederler. İşçi sınıfını temsil
etmeyen, temel almayan, komünist işçi hareketi yaratarak demokratik hareketlere
önderlik yapma perspektifine sahip olmayan bir parti, komünist adını hak etmez,
edemez. Veya aksi iddiasına karşın özellikle de pratik-politik duruşunda bu perspektife göre davranmayan ya da
yönünü kaybetmiş, yönü belirsiz hale gelmiş, esen rüzgârlara göre davranan, her
yere rastgele kılıç sallayan ya da sallıyor gibi gözüken herhangi bir komünist
partisi de zamanla komünist niteliğini kaybeder. Ki bu bir gelişme yasasıdır.
Komünist
partiler halkın, ezilenlerin; sömürüden, zulümden, toplumsal adaletsizlikten
acı çeken bütün sınıf ve tabakaların, ulusların, milliyetlerin, dinlerin ve
mezheplerin, cinslerin, kültürlerin vb. toplumsal kesimlerin haklı
mücadelelerini destekler, dahası ve daha da önemlisi onların haklı kavgalarına,
kendi sosyalist ve komünist amaçlarına bağlı olarak öncülük ederler. Sınıf bilinçli
proletarya hangi sınıf ve tabakayı, hangi ezilen toplumsal kategoriyi etkilerse
etkilesin emperyalizm ve kapitalizmden, gericilikten acı çeken tüm toplumsal
kesimlerin sorunlarına en önde sahip çıkar ve savaşır. Kuşkusuz ki o, bu
savaşımı kendi tarihsel ve politik misyonuna bağlı olarak, başka
bir sınıf ve tabakanın ya da ezilen kesimin temsilcisi olarak değil, yalnızca proletaryanın temsilcisi olarak
gerçekleştirir. Bu destekleme, öncülük etme görev ve eylemini ya da siyasetini
Marksizm-Leninizm’i tasfiye etme operasyonunun adı olan “Ezilenlerin Marksizmi”
teori ve pratiğini meşrulaştırmanın bin
yüzlü aracı olarak kullanmak ise, tasfiyeci
oportünizmin teorik ve pratik silahıdır. Halkların, ezilenlerin siyasal ve
toplumsal mücadelelerini proleter dünya devrimi akıntısı içinde birleştirmek,
enternasyonal proletaryanın temel
görevlerinden birisidir. Halkların, ezilenlerin mücadeleleri dünya proleter
devriminin yedeğidir. Bu mücadelelerin öncüsü de proletaryadır, proletarya
olmalıdır… Proletaryayı temel
almayan, komünist işçi hareketi
yaratma temeline bağlı olarak hareket etmeyen, ezilenlerin kavgasıyla bu
perspektiften ilişkilenmeyen, öncülük yapmayan, ezilenleri proletaryanın yerine
ikame eden ya da buna yönelen herhangi bir komünist partisinin ise,
Marksizm-Leninizm adına bu görevlerini de yerine getirmesi olanaklı değildir.
Dahası, kendi tarihsel-politik misyonunu terk etmesi ya da terk etmeye
yönelmesi anlamına gelir.
3- Komünist bir partinin gündelik faaliyetiyle
programı arasında bir ilişki var mıdır? Varsa nasıl anlaşılmalı?
Evet, vardır;
dahası, komünist partilerin gündelik faaliyetine programı yön verir. Programla gündelik faaliyet arasındaki
ilişkinin kopması komünist partileri
giderek komünist olmaktan çıkarır. Gündelik faaliyetler uğruna ve kısa erimli
çıkarlar uğruna proletaryanın genel, temel ve sürekli çıkarlarının unutulması
ya da feda edilmesi oportünizmdir. Devrimci proletarya, gündelik çalışmasını,
kısa erimli ve geçici görevlerini sosyalist ve komünist perspektifine, bir
bütün olarak programına bağlı olarak ele alır, yön verir, yönetir. Sosyalist
perspektifin, programın ihmal edildiği, giderek unutulduğu koşullarda komünist
bir parti ideolojik liberalleşmenin girdabına saplanarak yönünü kaybeder,
reformculaşır. Burada gündelik faaliyet asgari ve azami programın gereklerine,
kısa erimli çıkarlar uzun erimli çıkarlara, taktikler stratejiye, demokratik
görevler sosyalist görevlere bağlı olarak ele alınmak zorundadır. Bu
bağıntıdaki sapmalar, kopmalar, kopuşlar devrimci proletaryanın niteliksel
aşınmasına, giderek niteliğini kaybetmesine yol açar.
4- Devrimci demokrasiyle proletarya devrimciliği
arasında fark var mıdır? Varsa ana ayrım noktaları nelerdir?
Devrimci-demokrasi
halkçı devrimciliği, proletarya devrimciliği ise komünist devrimciliği temsil
eder. Devrimci-demokrasi ezilen, sömürülen emekçi bir sınıf olan küçük
burjuvaziyi, proletarya devrimciliği ise işçi sınıfını temsil eder.
Devrimci-demokrasinin ideolojisi
burjuva ideolojinin bir biçimi olan küçük burjuva ideolojisidir, çünkü kendisi
de küçük mülk sahibi bir sınıftır, proletarya devrimciliğinin ideolojisi ise
Marksizm-Leninizm’dir.
Devrimci-demokrasinin
teorisi özel mülkiyetin tüm
biçimlerine karşı değil, özel mülkiyetin bir biçimi olan ve küçük burjuvaziye
yıkımı, iflası dayatan büyük çaplı kapitalist mülkiyete karşıdır, proletarya
devrimciliğinin teorisi ise özel mülkiyetin tüm biçimlerine karşıdır. Çünkü
yalnızca işçi sınıfı özel mülkiyetle bağlarını koparmış modern ücretli köleler
sınıfını oluşturmaktadır. Kapitalist toplumun özgül ürünü ve onu yıkacak temel
sınıf, işçi sınıfıdır. İşçi sınıfını ücretli köleliğe mahkûm eden ekonomik ve
toplumsal koşullar kapitalist özel mülkiyet dünyasında; kapitalist üretim
tarzında yatar…
Devrimci-demokrasinin
politik ufku küçük burjuvaziyi
mülksüzleştiren, proletaryanın saflarına atan büyük çaplı kapitalist mülkiyeti
tasfiye etmekle, bunu gerçekleştirmenin aracı olan devrimci-demokratik
diktatörlükle sınırlıdır. Küçük burjuvazi (ve politik temsilcisi
devrimci-demokrasi) anti-kapitalist sosyalist bir sınıf değildir. Proletarya
devrimciliğinin politik ufku ise (nihai amacı olan komünizme -sınıfsız toplum-
bağlanmış ve) özel mülkiyeti tasfiye etmenin aracı olan proletarya
diktatörlüğüne dayanır. Proletarya ve devrimciliği anti-kapitalist sosyalist
karakterdedir. Komünist devrimciliğin teori ve pratiğinin merkezinde proletarya
durur; proletarya diktatörlüğü için savaşım teori ve pratiğine damgasını basar.
Halkçı
devrimcilik, halkçı devrimin zaferiyle (ve programı proletaryanın asgari
programı olan) devrimci-demokratik bir diktatörlükle devrimi sonlandırır. Nihai
amacı kapitalist ekonomik ve toplumsal bir sistem kurmakla sınırlıdır. Teorisi
ve pratiği, lafzı bir yana bırakarak söyleyecek olursak, kapitalizmin, meta
ekonomisi sisteminin temellerine dokunmaz; demokratik kapitalist bir sistem
kurmakla sınırlıdır. Proletarya devrimciliği ise, devrimi, nihai amacı olan komünizme dek kesintisiz bir devrim süreci
olarak ele alır ve gerçekleştirir. Demokratik görevler, asgari program,
anti-emperyalist demokratik devrimin zaferi, devrimci-demokratik diktatörlük proletarya
devrimciliği bakımından geçici
tarihsel politik görevlerdir. Demokratik devrimi sosyalist devrime,
devrimci-demokratik halkçı diktatörlüğü sosyalist diktatörlüğe kesintisiz
dönüştürmek, proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmi inşa etmek; dünya
devriminin zaferi için sistematik çalışmak, içeride ve dışarıda devrimi
kesintisiz olarak komünizme dek, yani sınıfsız
topluma dek sürdürmek proletarya devrimciliğinin perspektifi ve eylemidir. Teorik ve pratik olarak proletarya diktatörlüğü ve komünizm için çalışmak komünist devrimciliğin olmazsa olmazı, temel
kıstasıdır. Proletarya diktatörlüğüne uygun siyaset izlemeyen bir güç, komünist
olamaz. Dolayısıyla politik çalışması iş, ekmek, barış, özgürlük, adaletle
sınırlı ya da sosyalist söylemine karşın pratiğini
bu taleplerle ve eylemle çizen herhangi bir akım komünist değildir. Pratiğini
Marksist-Leninist programdan uzaklaşarak söz konusu taleplerle çizmeye başlayan
herhangi bir komünist partisi de, bu niteliğini henüz yitirmemişse bile oportünizme,
halkçılığa doğru gidiyor demektir. Böyle bir süreç özeleştirel bir tarzda önlenemezse, komünist partilerin sonu, küçük
burjuva partilere dönüşmektir.
5- Reformizmle
devrimcilik arasındaki temel farklılık(lar) nelerdir?
Reformizm ve
devrimcilik birbirini yadsıyan iki ayrı ideoloji ve siyasettir. Reformculuk
devrimciliğin ret ve inkârıdır.
Reformizm,
kapitalizmin, Türkiye gibi ülkelerde işbirlikçi kapitalist sistemin devrimle
yıkılmasını yadsıyan, sistemin, ekonomik, toplumsal ve politik olarak sosyal
reformlarla düzeltilmesini savunan teori ve pratiğin adıdır. Reformizmin
politik ufku burjuva demokrasisiyle sınırlıdır. Reformist, sosyal reformist
akımlar parlamenter mücadeleyi temel alır. Azami hedefi ya da politik ufku
sosyal reformlarla sınırlı silahlı mücadele veren akımlar ise, silahlı
reformizm kategorisine girer. Burada silah, politikanın, reformist politik
programın hizmetindedir. Burada silah, sosyal reformların gerçekleşmesine
bağlanır, reformist taleplerin elde edilmesinin hizmetkârı işlevini oynar.
Devrimcilik
ise, ki iki tür devrimcilik arasındaki temel ayrımları yukarıda ortaya
koymuştuk, kapitalizmin devrimle yıkılması teorisi ve pratiğidir. Devrimci bir parti için reformlar, reformcu kazanımlar
devrimin birer yan ürünüdür. Reformist için ise her şeydir. Devrimci için
parlamenter mücadele sadece devrimin zaferi için kullanılacak bir mücadele
biçimidir. Reformist için ise temel mücadele biçimidir. Devrimci için
parlamenter mücadele parlamento dışı mücadele biçimlerine tabidir. Reformist
için ise parlamento dışı mücadele parlamenter mücadeleye tabidir. Reformizmin
teorisinin, program ve stratejisinin, taktiklerinin merkezinde reformist
talepler için mücadele durur. Devrimciliğin teorisinin, program, stratejisinin,
taktiklerinin merkezinde ise devrim durur. Reformist talepler devrimci
taleplere bağlı olarak ele alınır.
Örneğin,
Türkiye’nin işbirlikçi kapitalist sistemi devrimle yıkmak yerine ekonomik,
toplumsal ve politik olarak demokratikleştirmek amacını temel alan; programını, strateji ve taktiklerini bu amaca
bağlı biçimlendiren ya da biçimlendirmiş herhangi bir akım reformisttir.
Teoride revizyonizme, politikada reformizme, örgütlenmede legalizme tekabül
eden tüm akımlar reformisttir. Sözgelimi SİP/TKP, ÖDP, EMEP vb. partiler
reformcu partilerdir. Komünist, sosyalist, devrimci söylemi kullanmaları ise
sadece bir örtüdür; nesnel olarak proletaryayı (ve halkları) aldatma işlevini
görür ve manipülatif karaktere sahiptir.
Örneğin
devrimci-demokratik bir parti ya da çevrenin gündelik faaliyetine devrimci programı
yön vermiyorsa veya bu bağ kopmuşsa, böyle bir parti ya da çevrenin reformizmde
konaklaması, reformist bir akım haline gelmesi kaçınılmazdır. 12 Eylül
yenilgisinden sonra pek çok devrimci-demokratik parti ya da grubun
devrimcilikten vazgeçerek reformizmde konaklaması deneyimi de bunu
kanıtlamaktadır.
Pratik-politik
mücadelede günlük mücadeleyi, kısa erimli çıkarları, devrimci proletaryanın
geçici görevlerini proletaryanın programına,
nihai amacına bağlı olarak ele
almayan ya da ele almaktan vazgeçen ya da vazgeçme yoluna girmiş herhangi bir
akım da ya komünist değildir ya komünist olmaktan çıkmıştır ya da komünist
olmaktan çıkma sürecine girmiş demektir. Bu konuda örneğin, TDKP deneyimi
öğreticidir...
Herhangi bir
akımı, herhangi bir teorik, siyasal, toplumsal sorunu değerlendirirken
niyetlerden, sözlerden yola çıkılmaz ya da temel alınmaz; burada temel ölçüt, pratiktir, pratik duruş ve yönelimdir, eylemin içeriğidir. Eylemin içeriğine bakmak, eylemin içeriğini incelemek, tarihsel pratiği esas almak
yerine sözleri, açıklamaları, kâğıt üstünde kalan kararları vs. temel almak saf
dillik, ideolojik/teorik-politik cehalet, iyi niyetlerin kurbanı olmak,
oportünizmin uzantısına dönüşmeyi kabul etmektir.
Marksizm-Leninizm’i,
proletaryayı, sosyalist ve komünist görevlerini ihmal eden, proletaryayı temel
almayan komünist bir güç giderek oportünizm ve tasfiyeciliğe teslim olur. Azami
programını ihmal eden, ikincil plana süren herhangi bir komünist güç giderek
komünist olmaktan çıkar. Asgari programını azami programına bağlı olarak ele
alamayan bir komünist parti ya da çevre proleter devrimci olmaktan çıkar. Gündelik
çalışmasını esasen asgari programına bağlı yürütür hale gelen bir komünist
parti ya da çevre komünist olmaktan çıkarak devrimci-demokratik bir güç haline
gelir. İş, ekmek, barış, adalet, özgürlük taleplerinin mücadelesini bir bütün
olarak programına bağlı olarak ele
almayı ihmal eden, giderek unutan vb. bir komünist parti ya da grup komünist
devrimci kimliğini de zamanla yitirmeye başlar. Kuşkusuz ki her bir durumun
somut olarak incelenmesi, aydınlatılması, nesnel ve denetlenebilir veriler
üzerinden gerçek durumun tanımlanması gerekir. Salt genellemelerle gerçek durum
açığa çıkarılamaz.
6- SSCB’de ve Sosyalist Kamp’ta 1956 dönemeciyle
ortaya çıkan, 1989-91 çöküşüyle sonlanan süreç hakkında Uluslararası Komünist
Hareket’in değerlendirmeleri yanlış mıydı?
Kuşkusuz ki
hayır! Böyle bir değerlendirme, Marksist-Leninist komünist ideolojik,
programatik çizgiden sapmanın, uzaklaşmanın, tasfiyeciliğe kaymanın ürünüdür.
Evet, bu
bağlamda Uluslararası Komünist Hareket’in (UKH) sorunu bütün boyutlarıyla
aydınlatmada, teorik ve pratik zenginleşme yolunda yürümede, UKH’ya yeni tipte
bir donanım kazandırmada çok ciddi yetersizlikleri, ağır hataları, zaafları,
dar sekter yaklaşımları vb. olduğu bizce açık ve kesindir. Somut tarihsel
gerçeği bütün sacayaklarıyla aydınlatmak, geçmişten gelecek için eleştirel
dersler çıkarmak, teori ve pratiği zenginleştirme yolundan yürümek zorunlu,
gerekli bir görevdir; dahası söz konusu kapsamdaki görevleri yerine getirmede
bugün de çok gecikildiği açıktır. Evet, Stalin döneminde, III. Enternasyonal de içerisinde olmak üzere ağır
hata ve zaafların ortaya çıktığı, dahası tarihsel deneyiminin dersleri ışığında,
Marksist-Leninist teorinin bazı önemli konularda yeni sosyalist inşa sürecine
yanıt veremediğini, geliştirilmesi gerektiği kesindir. Ama bu bir şeydir,
yenilginin ürünü olan söz konusu tasfiyeci oportünist teori ve tezleri savunmak
farklı şeydir. Soruda dile gelen tasfiyeci revizyonist perspektif ve analizleri
“dogmatizme karşı mücadele”, “açılım”, “yenilenme”, “21. yüzyılın Marksizm’i” vb. adına propaganda yapmak ya da ileri
sürmek, açık ve kesin bir şekilde ideolojik
savruluşu ifade etmektedir. Burada söz konusu olan şey, 21. yy. sosyalizmi
adına bir yenilenme, zenginleşme vs. değil, 1950’lerden bu yana her biri kendi
konumundan UKH’yı tasfiye etme misyonunu üstlenmiş veya bu rolü oynamış modern
revizyonist, Troçkist ve orta yolcu akımların cephaneliğindeki hazır teori ve
tezleri alarak, bir kalem darbesiyle UKH’nın üstünü çizmektir. İkincisi söz
konusu perspektif, yönelim ya da savunular Marksizm-Leninizm’den, UKH’nın
tarihsel birikim ve kazanımlarından tasfiyeci
doğrultuda kopuşmak ya da kopuşma sürecine girmeyi ifade etmektedir.
1950’lerden
bu yana yaşanan sürecin ağır, karmaşık, çetrefelli, kapsamlı gelişmelerini
ilkeli bir tarzda bilince çıkaramama, teorik, ideolojik, pratik-politik bir
silaha dönüştürememe üzerinde yükselmektedir bu sapma ve yönelim. Sosyalist
kampta kapitalizmin restorasyonu, bu sürecin derslerinin köklü ve bütünlüklü
çıkarılamamış olması, UKH’nın dünya çapında bir çekim merkezine dönüşememiş,
üzerine düşen görevlerini yerine getirmede oldukça zayıf kalmış olması;
emperyalist dünya sisteminde ortaya çıkan köklü altüst oluşlar ve değişmeler;
89/91 dönemeciyle kapitalist/revizyonist kampın çöküşü, ASHC’nin yıkılışı,
Çin’in emperyalist dünya sistemiyle bütünleşmesi; dünya devriminin geçici
yenilgisi ve gemi azıya alan dünya karşı-devrimi, küresel çapta atağa kalkan
dizginsiz neoliberal ideolojik saldırı kampanyası, tasfiyeciliğin geçerli
akçeye dönüşmesi vb. gibi olgular… Evet, sorun bütün bunlarla ilgilidir. Güncel
tasfiyecilik aynı zamanda bütün bu saldırı ve gelişmelerle bağlı olarak
gündemleşmektedir. Kuşkusuz ki Türkiye devrimci ve komünist hareketi söz konusu
olunca bu süreçlerin yanı sıra onun özgün tarihsel evriminde yer alan tarihsel
ve yapısal zaafları, yaşadığı yenilgiler, irade kırılmaları vb. de eklenmelidir
bu tabloya…
Marksist-Leninist
komünistlerin görevi, UKH’nın ve Türkiye komünist hareketinin SSCB’de,
Sosyalist Kamp’ta ortaya çıkan modern revizyonizme, yeni tipte kızıl maskeli karşı-devrime,
kapitalizmin yeni tipte restorasyonuna, sosyal emperyalizme karşı tarihsel
tutumuna, ideolojik ve siyasi duruşuna tasfiyeci reddiye yazmak değil, söz
konusu temeller üzerinde, onu da aşarak, zenginleşerek, yenilenerek, bir
gelecek perspektifiyle yürümektir.
Bernstein’e, Kautsky’e, Troçki’ye, Tito’ya, Kruşçev’e,
Brejnev’e, Althusser’e vs. vb. dönerek sorunlarımızı çözemeyiz.
Orta yolcu
oportünizme dönerek sorunlarımızı çözemeyiz.
Tasfiyeci
oportünizme kayarak, kutsayarak sorunlarımızı çözemeyiz.
İdeolojik ve tarihsel birikimimizi,
duruşumuzu, ilkesizce harcayamayız. Bu, tam bir trajedi, tam bir komedi
olacaktır.
7- Marksizm-Leninizm’in proleter dünya devrimi teorisi
yanlış mıydı? Tek ülkede sosyalizm teorisi çöktü mü? Dünya devrimi artık bölgesel
devrimlerin zaferleri ile mi gerçekleşecek? Troçkizm’in Leninizm karşısındaki
üstünlüğü ve haklılığı açığa mı çıktı?
Böyle bir
iddia, boş ve tasfiyeci bir iddiadır. Bu vb. iddialar ve propaganda,
revizyonist, reformist, oportünist, Troçkist, post-modernist, post-Marksist
liberal çevrelerin, dünya burjuvazisinin ideolojik saldırı kampanyasına
yedeklenmiş bir tarzda öteden beri, ama özellikle de 90’lardan bu yana süren
neoliberal demagojik saldırı kampanyası ile bağlıdır. Bu bir.
Tek ülkede
sosyalizmin inşası ya da proleter devrimin emperyalizmin en zayıf halkası ya da
halkalarının bir ya da birkaçının kırılmasıyla zaferi teorisi dün olduğu gibi
bugün de tümüyle geçerli ve bilimsel devrimci Leninist perspektifi ifade
etmektedir. Çöken Leninist teori değil, anti-Marksist-Leninist teori ve
tezlerdir. Bu sözde değerlendirme, II. Enternasyonal oportünizminin,
Menşevizm’in, Troçkizm’in, VI: Enternasyonal’in ve bir dizi Troçkist,
neo-Troçkist, neoliberal çevrenin teori ve tezlerinden, demagojik
propagandasından, sınır tanımaz burjuva manipülasyonundan ibarettir. Bu iki.
Günümüzde
artık bölgesel devrimlerin zaferiyle ve bölgesel ölçekte sosyalizmin inşa
edileceği, Marksizm-Leninizm’in dünya devrim teorisinin, bir ya da birkaç
halkada proleter devrimin zaferi ve sosyalizmin inşası teorisinin eskiyip
aşıldığı iddiası vb. gibi “analiz”lerin tarihsel ve ideolojik kaynağını II.
Enternasyonal oportünizmi ve Troçkizm oluşturmakta ve neo-Troçkist bir
perspektif ve savununun bir biçimini ifade etmekte ve dile getirmektedir.
Uluslararası
tekellerin damgasını bastığı emperyalizm evresiyle birlikte bölgesel devrim
olanakları da artmıştır. Bu, komünistlerin teorik hazinesi içerisinde de yer
almaktadır. Ancak bundan hareketle, kapitalizmin mutlak yasası olan ekonomik ve
politik olarak eşitsiz gelişme yasasını ve emperyalizmin bir ya da birkaç
halkada kırılması yoluyla proleter devrimin zaferi ve sosyalizmin inşası
teorisini reddetmek, bölgesel devrimleri Leninizm’in teorisinin yerine ve
karşısına koymanın tek anlamı, Marksizm-Leninizm’e reddiye yazmak, açık bir
oportünizm ve tasfiyeciliktir. Dünya proleter devrimi, zayıf halkaların
kırılması yoluyla zafere gidecektir. Bölgesel devrim olanakları ise artmıştır.
(Örneğin II. Dünya Savaşı sürecinde Doğu Avrupa ülkelerinde gerçekleşen devrimler
bölgesel devrim karakteri taşımaktaydı.) Komünistler bu bakımdan da büyümüş
olan devrimci olanakları içerecek tarzda teori, program ve stratejilerini, taktiklerini
geliştirmektedirler ve geliştirmelidirler de. Yeniden vurgulamak gerekirse:
Bölgesel devrimlerin zaferi olanaklıdır ve bugün bu, daha fazla olanaklıdır ama
bu, Marksist-Leninist dünya devrimi teorisi ve pratiğinin revize edilmesini ya
da yadsınmasını asla haklı çıkarmaz. Bölgesel devrimler bir olanak ve bir
olasılık ama bir ya birkaç halkada zincirin kırılması yoluyla proleter devrimin
zaferi ise temel gelişme yoludur.
Bu, çağımızın, emperyalizm ve proleter devrimler çağının gerçeğidir.
İster “tek
ülkede sosyalizmin inşası” teorisinin öteden beri yanlış olduğu ya da artık
günümüzde eskidiği, aşıldığı ve geçersiz olduğu savunusu, isterse “tek ülkede
sosyalizmin inşası” teorisinin yanlışlığının artık açığa çıktığı, artık geçerli
olanın ya da yeni bir olgu olarak artık bölgesel devrimler teorisinin geçerli
hale geldiği savunusu bakımından olsun, bu tür teori ve tezler tasfiyeci
Toçkist karaktere sahiptir, Leninizm’in reddidir ya da Marksizm-Leninizm’in
yerine Troçkizmi geçirme çabasıdır. İkisi de tasfiyeci, anti-Marksist-Leninist
karaktere sahiptir.
“Marksizm”,
“Marksizm-Leninizm” adına ortaya çıkan akımları, “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm
zemininde duran akımlar” olarak ilan eden, Marksizm’i, Marksizm-Leninizm’i
ilkesiz, ortacı oportünist yorumların eşliğinde bir çeşitlilik olarak sunan; bu akıntıyı/akımı “devrimci Marksist”,
“Marksist-Leninist” olarak propaganda eden ve “Ezilenlerin Marksist Partisi”
çatısı altında birleştirmeyi gizli
ya da açık savunan akıntı, tipik bir
oportünizmi ifade eder. Benzer yaklaşım, sosyalist ülke olma iddiası ile ortaya
çıkan ülkelerin hepsinin sosyalist
olarak değerlendirilmesinde, sosyalizmin değişik eğilim ve uygulamaları olarak
propaganda edilmesinde de ortaya çıkmaktadır. Bu iki tasfiyeci revizyonist
teori ve iddia birbirini tamamlar. Bu perspektif ve yönelimin tarihsel kökleri
özellikle Bernsteincılığa uzanır, modern revizyonizmden, “Batı Marksizm’i”nden,
post-modernizme uzayarak gelir. Marksizm-Leninizm’den, enternasyonal
proletaryadan, devrim ve sosyalizmden kesilmiş umutlar böylece dile gelir.
Okuyuculara,
Emperyalist Küreselleşme ve Dünya Devrimi, Değişen Ne?, SSCB’de Kapitalizmin
Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler, Kesintisiz Devrim Ve
İktidar Sorunu başlıklı kitaplarımızı özellikle incelemelerini öneririz. “Sık
Sorulan Sorular” başlığı altında kısaca ele aldığımız ya da sadece değinme düzeyinde
kalan işleye geldiğimiz ve aşağıda da işlemeye devam edeceğimiz soruların ve
sorunların yanıtları da eleştirel perspektiften geniş bir tarzda söz konusu
kitaplarımızda yer almaktadır. Teori, tarih, deneyim, ortaya çıkan yeni olgular
bağlamında sorunlar eleştirel
olarak, yeni derslerin ışığında bu
kitaplarda ortaya koyulmuştur.
8- Tasfiyeci oportünizm nedir? Temel karakteristik
özellikleri nelerdir? Sapmayla çizgi arasındaki farklılık nedir? Tasfiyecilik
hangi biçimlerde ortaya çıkar?
Tasfiyeci oportünizm, yenilgi ve gericilik
yıllarının ürünü olan bir oportünizm türüdür. Döneklikle belirlenir. Devrimci
teoriden, program, strateji ve taktiklerden, devrimci örgütten vazgeçişle,
çözülüş ve kaçışla belirlenen bir oportünizmdir. Tasfiyeci oportünizm, yenilginin
ve karşı-devrimin dizginsiz ideolojik, siyasal, fiziki saldırılarının
proletarya ve halklar, devrimci ve komünist saflarda yarattığı baskı ve
tahribatın ürünüdür. Komünist hareket bakımından proletarya saflarındaki
burjuva etkidir. Burjuva etkiye teslim olma, proletarya saflarında burjuva bir
sapmadır; bu sapmanın sistematik bir çizgiye dönüşerek devrim ve sosyalizm
davasından döneklik, çözülüş, kaçış, teslimiyet halinde ortaya çıkmasıdır.
Burada yakın dönemin olguları olarak 12 Eylül askeri faşist darbesiyle açılan
yenilgi ve gericilik dönemini ve ağır sonuçlarını; uluslararası alanda ise 1985
ile içerisine girilen, 89/91 dönemeciyle genelleşen yenilgi ve gericilik,
doludizgin karşı-devrim dönemini ve ağır tasfiyeci sonuçlarını sadece
hatırlatarak geçmekle yetiniyoruz.
Yenilgiler,
erken devrim beklentileri devrimci-demokratik ve komünist parti ve örgütleri
tasfiyeciliğe götürebilir. Gelişememe, büyüyememe, devrim ve sosyalizm
mücadelesinin genel ve güncel sorunlarına yanıt verememe, kendini bir tür
tekrarlama, siyasi polisin ve diktatörlüğün ağır siyasi ve örgütsel darbeleri
altında alınan yenilgiler tasfiyeciliğe götürebilir vb.
Oportünist
sapma ile oportünizm arasındaki ilişkiye gelince; bu ikisi birbirine sıkı
sıkıya bağlıdır. Sapma da oportünizmdir ama sapma henüz bir çizgi değildir;
oportünizmin henüz çizgiye dönüşememiş, çizgi olarak olgunlaşmamış, gelişimini
tamamlayamamış bir biçimidir. Oportünist sapma, hala düzeltilebilir bir
şeydir. Herhangi bir komünist partide küçük burjuva bir sapma ortaya çıkabilir,
tasfiyeci oportünist sapmalar egemen hale de gelebilir. Bu durumda en geniş
demokrasi, eleştiri ve tartışma özgürlüğü temelinde oportünist sapmaya karşı
mücadele içerisinde en geniş kuvvetlerin birliği sağlanarak sapma düzeltilir ya
da yenilgiye uğratılır. Oportünist sapma tek bir sorunda da, bir dizi sorunda
da ortaya çıkabilir.
Oportünizm,
onun bir biçimi olan tasfiyeci oportünizm ise, Marksist-Leninist teori,
program, strateji, taktikten kopuş; proleter çizgi karşısında küçük burjuva bir
çizgi demektir. Küçük burjuva çizgi herhangi bir komünist partisinde egemen
hale gelebilir ya da egemen hale gelmemekle birlikte parti içerisinde ortaya
çıkabilir. Bu durumda oportünizme karşı en geniş komünist güçlerin birliği
temelinde oportünist çizgi komünist partiden tasfiye edilir. Sapma ideolojik
mücadeleyle düzeltilebilir ama oportünist çizgi ideolojik mücadeleyle
düzeltilemez; çünkü o,
Marksizm-Leninizm’den ve komünist partiden köklü ve tam bir kopuş demektir.
Komünist
partiler birden çok çizginin bir arada ya da barış içerisinde bir arada
yaşadığı partiler değildir ve olamaz. Onlar, bir hizipler konfederasyonu da
değildir. Çünkü komünist partisi oportünist vb. çizgilerle, hiziplerle
bağdaşmayan bir irade ve eylem birliğini temsil eder. O, herhangi bir sınıfın
değil, proletaryanın temsilcisi ya da önderidir. Farklı sınıf ve tabakaların,
ezilenlerin ittifak partisi, cephesel birliği değil, yalnızca işçi sınıfının
partisidir. Cephesel bir birlikte, bir diğer anlatımla, birden çok sınıf ve
tabakanın, ezilen kategorilerin bir ittifak örgütünde ya da bir blok partisinde
farklı çizgilerin yer alması anlaşılırdır ama komünist partisi, tek bir
sınıfın, yalnızca işçi sınıfının partisidir…
Komünist
partilerinde fikir ayrılıkları doğal ve kaçınılmazdır. Bu fikir ayrılıkları
teori, program, strateji, taktikler, örgüt, önderlik anlayışı, çalışma tarzı,
vb. konuları içerebilir. Ama her halükarda söz konusu fikir ayrılıkları
tüzüksel çerçevede, partili mücadele yöntemleriyle özgürce tartışılmalıdır. Ve
bu fikir ayrılıkları zamanında
tartışılarak, tartışmalar olgunlaştırılarak
giderilmelidir. Çünkü bu bakımdan da kendiliğindencilik, dar kafalılık,
liberalizm ağır tahribatlara yol açar, giderek düşünce ayrılıklarının kendi
doğrultusunda gelişmesine ve sağlıksız gelişmelere yol açar… Ancak proleter
çizgi karşısında küçük burjuva bir çizginin ortaya çıkması, yürütülen tüm
mücadelelere karşın böyle bir çizginin ortaya çıkışı önlenememişse, sapma
çizgiye dönüşmüşse, bu durum, fikir ayrılıkları kapsamına girmez yada bu durum
komünist partiler içerisinde olabilecek fikir ayrılıklarının sınırlarını aşar.
Bu durumda anti-proleter çizgi partiden tasfiye edilir. Komünist partiler,
antiMarksist-Leninist çizgilerden, hiziplerden, oportünist, kariyerist
unsurlardan, oportünist kliklerden arınarak gelişir güçlenir. Ve bu, komünist
partilerin bir gelişme yasasıdır.
AntiMarksist-Leninist
küçük burjuva sapmalar, çizgiler, tasfiyecilik bin bir renk ve tona bürünerek
ortaya çıkabilir. Teori sorunlarından başlayarak siyasal ve örgütsel sorunlara
doğru yayılıp gelişebilir. Siyasal sorunlardan başlayarak teori katına
yükselebilir, örgütlenme sorunlarını içererek gelişebilir. Örgütlenmenin
sorunlarından başlayarak program ve teori sorunlarına sıçrayabilir vb. Teori,
program, strateji, taktik sorunlarda genel hatlarıyla doğrular, bazı sapmaların
eşliğinde bir yerde dururken, pratikte
bambaşka bir yönelime girilebilir. Burada oportünizm ve tasfiyecilik, esasen
teori ile pratiğin birbirinden kopması, sözün eylemin arkasında, eylemin sözün
arkasında durmaması biçiminde ortaya çıkar; yani bürokratik bir çürüme
biçiminde açığa çıkar. Bu durumda, böylece, parti kişiliği çok kişilikli bir
parçalanmaya uğrar; “çok dinli” kimlik kazanmış bir yapı ortaya çıkar. Ki bu,
çok tehlikeli bir süreçtir; sonu da, bürokratik tasfiyeci çürüme yoluyla
komünist kimliğin tasfiyesine varır. Kişi kültünün, önder kültünün, yanılmaz
yetkililer kültünün, parti kültünün, devlet kültünün, ayrıcalıklı tabakaların
ve kastların ortaya çıkıp yükseldiği, hegemonya kurduğu, böyle bir kültün
partide yerleşik hale geldiği koşullarda, bu, kaçınılmaz bir sondur.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder