18
MAYIS VE İBRAHİM KAYPAKKAYA…
II.
BÖLÜM
MLKP’nin
komünist hareketin geçmişini değerlendirme kararı Birlik
Kongresi Belgeleri’nde yer almaktadır. Belgeler, Birlik
Devrimi’nin üzerinde gerçekleştiği teori, program, strateji,
taktikler, çalışma tarzı vbg konularda ortaya çıkan iradeyi
somutlaştıran belgelerdi(r).
Birliğe
gidiş sürecinde komünist hareketin geçmişini değerlendirme
sorunu komünistler arası önemli düşünce ayrılıklarından
birisiydi*. Her ne kadar kongrede komünist hareketin 1979
öncesi (geçmişi) küçük burjuva sınıfsal niteliğe sahip
olduğu kararlaştırılmışsa da, bu karar son derece zayıf bir
çoğunlukla onaylanmıştı. Komünist hareketin geçmişi üzerine
süren ideolojik mücadele sürecindeki dar grupçu yaklaşım ve
tutumlar komünistler arasında ciddi güvensizliklere yol açmıştı.
Birinci birlik girişiminin başarısızlığa uğramasında bu
sorunun öncelikli etkisi olmuştu. Son tahlilde sorun, açık
tartışmalar ve ideolojik mücadele sürecinde ve Birlik
Kongresi’nde yapılan oylamayla çözülmüştü.
Kongre
iradesi, komünist hareketin 79 öncesi sürecini küçük burjuva
bir geçmiş olarak değerlendirdi. Eleştiri ve tartışmalar süreci
proleter demokrasinin gereklerine göre şekillenmişti. Kim neye
inanıyorsa o düşüncelerinin mücadelesini özgürce vermişti.
Kuşkusuz ki o sürecin özgün koşulları ve karmaşık sorunları
vardı, sorunun çözülmesi sürecinde eleştirilecek ve
eleştirilmiş olan çeşitli tutumlar vardı; sözgelimi TKP ML
Yeniden İnşa Örgütü ile birliğin daha sonraya bırakılması bu
sorunlardan birisiydi. Bu durum rastlantıyla ortaya çıkmamıştı;
ilkel ve dar grupçu zihniyetin derin etkileri burada belirleyici
yere sahipti. Böyle de olsa, Birlik Devrimi komünist hareketin
tarihinde temel bir dönemeç, niteliksel bakımdan bir sıçrama;
proletaryanın asgari ve azami amaçları, proleter dünya devriminin
çıkarları ve gerekleri temelinde tarihe daha üst düzeyde
müdahale sıçramasıydı; kuşkusuz ki belirleyici olan da buydu...
Kongre
komünist hareketin geçmişini küçük burjuva sınıfsal karaktere
sahip, devrimci-demokrasi ile belirlenen bir süreç olarak
kararlaştırırken, öte yandan da İbrahim Kaypakkaya ve TKP
ML’sini, 71 devrimci hareketi içerisinde Marksizm Leninizm’den
en fazla etkilenmiş hareket olarak tarif etmişti. Bu etkinin
(çeşitli hata ve eksikliklerine karşın) Kürt ulusal sorununun,
Kemalizmin, Şefik Hüsnü TKP’sinin değerlendirilmesinde ve
modern revizyonizme karşı tutum almada somutlaştığını
vurgulamıştı.
Geçmeden
okuyucuya açıklamak isteriz ki, bu satırların yazarı komünist
hareketin geçmişinin küçük burjuva sınıfsal karaktere sahip,
devrimci demokrasiyle kopuşamamış bir geçmiş olduğu sonucuna
daha 1985 yılında ulaşmıştı ve Kaypakkaya hareketinin ise 71
devrimci hareketi içerisinde Marksizm Leninizm’den en güçlü
etkilenmiş hareket olduğunu, bu bağlamda küçük burjuva
karaktere sahip diğer iki örgütten, THKO ve THKP-C’den daha
farklı ve ileri konumda olduğunu savunagelmiştir.
Devam
edecek olursak;
Geçmişin
değerlendirilmesi konusunda Marksist Leninist Komünist Hareket’in
duruşu eleştirel ele alınmalı ve gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Ortada
Birlik Devrimi’nden bu yana 26 yılı bulan bir tarih var. Bu
tarihte geçmişin değerlendirilmesi konusunda ciddi zaaflar
sergilenmiştir.
İlkin
geçmiş geçmişte kalmış değildir; geçmiş sadece geçmişe ait
değildir. Sorun dün, bugün, gelecek bütünselliği içerisinde
ele alınmak zorundadır. Bu bağlamda 71 devrimci hareketinin teorik
ve pratik çıkış ve duruşunun devrimci kazanımlarıyla birlikte
ele alınması ve eleştirel incelenmesi, geçmişten gelecek için
eleştiriler dersler çıkarmayla birleşen ideolojik ve siyasi
eğitimin konusu yapılması gerekmekteydi ve gerekmektedir.
Denebilir
ki ‘’biz zaten o geçmişle kopuştuk, aştık’’ vb. İlk
anda kulağa hoş gelen bu sözler son derece yüzeysel ve geri bir
bakış açısını yansıtmaktadır. Bu kafa hem gerçek durumun
anlaşılmasını hem de böylece zihniyet ve duruşta yansıyan
ciddi zaafların kavranmasını önler.
Kanımızca
yukarıda dile getirdiğimiz perspektif bugüne dek yeterince bilince
çıkarılabilmiş ve güçlü bir donanıma dönüştürülebilmiş
değildir. Çeşitli zamanlarda, özellikle 71 devrimci hareketinin
liderlerinin katledilişlerinin yıldönümlerinde yapılan
değerlendirmeler derinlikten, bütünlükten yoksun, başta savma
karakter taşımıştır. Keza 71 devrimci hareketinin devrimci
kazanımlarına sahip çıkarken 71 hareketi liderlerinin idealize
edilmesi de dikkat çeken bir diğer yönelim olmuştur. Oysa
yapılması gereken şey, 71 devrimci hareketinin tarihte çığır
açan sıçramasına, söz ile eylemin birliğine dayanan pratiği ve
devrimci kahramanlığına, feda ruhuna sahip çıkarken
teorik-ideolojik, siyasal platformlarını, tarihsel arka planıyla
birlikte eleştirel ele almak ve çıkarılacak kapsamlı dersleri
ideolojik ve pratik bir silaha çevirmek, güncel politik çalışmaları
geliştirmenin aracı yapmaktır.
Peki
bu tablo rastlantıyla mı ortaya çıktı ve çıkmaktadır?
Kuşkusuz ki hayır! Her sorunda olduğu gibi bu sorun da tarihsel
temelleriyle birlikte ideoloji-siyasi perspektiften ele alınmak,
teorik temeller dahil politik nedenler birlikte incelenmek ve
eleştirilmek zorundadır. Bu bağlamın komünist harekette uzun
yıllardır etkin olan küçük burjuva halkçı oportünist sapmanın
karakteristikleriyle birlikte ele alınması, eleştirel incelenmesi
gerekmektedir. Bu görev yerine getirilmediği müddetçe yapılacak
‘’eleştiri’’ eleştiri değildir, aksine oportünist
uzlaşıcıkla, küçük burjuva yakınmacılıkla belirlenen bir
ilkellik olacaktır.
Tasfiyeci
bürokratik oportünizm tarafından kızıl laflarla cilananarak uzun
yıllardan beri savunagelen ezilenlerin Marksizmi, ezilenlerin
partisi, ezilenlerin temel alınması esası; proletaryaya önderliğin
ideolojik önderlik düzeyine indirgenmesi; komünist partisinin
proletaryanın öncü partisi olarak değil, halkın, ezilenlerin
‘’öncü feda bölüğü’’ olarak değerlendirilmesi;
‘’devrimci romantizm’’ vurgusu, önderlerin idealize
edilmesi, ayrıcalıklı pozisyonlar talep edilmesi vb. gibi
konularda somutlaşan yöneliminden sorunun esasını
yakalayabiliriz. 71 devrimci hareketinin çelişkili ve eklektik,
yüzeysel bir tarzda ele alınmasının bu gerçeklerle birlikte
incelenmesi ve bilince çıkarılması gerekmektedir.
Tasfiyeci
yönelimi, sapmayı karakterize eden teori ve tezlerin kaynağı 71
devrimci hareketinin küçük burjuva demokratik halkçı teori ve
pratiklerine dayanmaktadır. Keza halkçılıkla belirlenen 74-80
devrimci hareketinin karakteristik teori ve tezlerinden de bu gerçeği
görebiliriz. Ki bu konularda bloğumuzda bir dizi kapsamlı (ve bu
yazı çerçevesinde giremediğimiz nedenler ve faktörler de içinde
olmak üzere) eleştiri yazısı yayınlanmıştır**.
Bu
gerçekler, ‘’biz zaten devrimci-demokrasiden kopmuştuk, Birlik
Devrimi ile bu kopuşu derinleştirmiştik’’ vbg.
değerlendirmelerin ve propagandanın ne denli yetersiz ve
gerçeklerden uzak ve manipülatif olduğunu görmemiz bakımında
çarpıcıdır. Gerçek şu ki, komünist hareketin
devrimci-demokrasiden kopuşarak komünist karakter kazandığı
doğru olmakla birlikte, bu, komünist hareketin
devrimci-demokrasinin etkilerinden azade olduğu, olacağı anlamına
gelmez. Yukarıda işaret ettiğimiz gerçekler bu olgunun kanıtıdır.
Komünist bir parti, gelişme sürecinde kendini yenileyemediğinde,
sorunları çözemediğinde, ağır yenilgiler aldığında, artçı
konumlara düştüğünde vb. koşullarda, küçük burjuva
devrimci-demokrasisinin teori ve politikaları yeniden etkinlik
kazanabilir, giderek egemen hale gelebilir. SSCB’nin, UKH’nın ve
yanı sıra kendi öz deneyimlerimizden de bu gerçeği çarpıcı
bir tarzda görmekteyiz. Açık ki, biz zaten aştık, vs. gibi
analizler, söylemler kabul edilemez. Böyle bir yanaşım, metafizik
ve idealist karakterdedir. Böyle bir bakış açısı ve yanaşım,
diyalektiğe, materyalizme, Marksizm Leninizm’e, tarihsel tecrübeye
ters düşer. Gerek kitaplarımızda, gerekse de blogumuzda
yayınladığımız makalelerde komünist harekettin nasıl adım
adım halkçı demokrasinin ideolojik ve siyasi yörüngesine
girdiğini açık ve net bir şekilde ortaya koymuştuk...
Yukarıda
kısacık da olsa anımsattığımız tasfiyeci yönelimin, 71
devrimci hareketinin ve 74 sonrası yeniden toparlanma ve yükselme
sürecine giren devrimci-demokrasinin halkçı teori ve pratiklerinin
komünist hareket üzerindeki güçlü kalıntı ve etkileriyle bağlı
olduğu kesindir. Bu tablo, komünist hareketin devrimci-demokrasi
ile kopuşmakla birlikte kopuşun yeterince güçlü oturmadığı ve
süreklilik içerisinde kendi özgün temelleri üzerinde
derinleşerek ilerleyemediği anlamına gelmektedir. Bu vb. olgular,
ilk anda görülmeyebilir. Ancak elverişli nesnel ve öznel koşullar
ortaya çıkmaya ve olgunlaşmaya başlayınca içsel zaaflar sayısız
biçimlerde açığa çıkarak gelişmeye ve komünist öncünün
niteliksel bozulmasına yol açmaya başlar. Bizde de yaşanan budur.
Üstelik Birlik Devrimi gibi yüksek niteliksel sıçramanın
ardından buralara gelinmiş olması daha hazindir.
12
Eylül yenilgisi, emperyalist küreselleşmenin atılımı; 89-91
sürecinde revizyonist-kapitalist sistem ve kampın çözülerek
dağılışı, ASHC’nin yıkılması, UKH’nın dağılışı;
dünya devriminin dibe vuruşu süreçlerinin ve bu bağlamda ortaya
çıkan nesnel durumdaki değişme ve gelişmelerin yeterince
anlaşılamaması ya da yüzeysel anlaşılması; bu yüzeyselliğin
başlangıçta açıktan bir etkisi görünmese bile, niteliksel
zayıflama ve gerilemelerle birlikte ortaya çıkmaya başlaması, bu
koşullarda, tasfiyeci ve halkçı zaafların kendisini dışa
vurarak, eşyanın doğası gereği kendini üreterek geliştirmesi
gerçeğini kendi öz deneyimlerimizden de görüyoruz… Özellikle
2000’lerde komünist hareketin Birlik Devrimi atılımının
zihniyetinden, teorik ve siyasal çizgisinden uzaklaşması gerçeği
de bu bağlamlar üzerinde incelenerek anlaşılabilir. Örneğin
gelmişiz 2020 yılına hala sosyalizmin sorunlarını, deneylerini
vb. tartışmaya çalışıyoruz ve olmadık saçmalıklar, her türlü
anti-Marksist-Leninist düşünceler, sapmalar, çizgisel yönelimler
ortalıkta cirit atıyor. Bu tablo başarılı önderlikle, parti
tarzıyla, Birlik Devrimi’nin zihniyetiyle vs. izah edilemez
herhalde! Burada göz çıkaran bir başarısızlık, artçılık,
iradesizlik, idare-i maslahatçılık olduğu çok açık ve
kesindir.
Geleneksel
olarak Türkiye komünist hareketinin teorik temelleri hep zayıf
kalmış ve çok zikzaglar çizilmiştir. Geride, istikrarsız bir
tarih var ve Birlik Devrimi’nin kendi özgün temelleri ve
zihniyeti derinleştirilip geliştirilemediği için de yoldan
sapılmıştır. 1950’lerden başlayarak gelen tarihsel kesitte bu
zaafların UKH’yı da şekillendirdiğini, sorunun salt Türkiye
komünist hareketine özgü bir şekillenme olmadığını ise
hatırlatıp geçiyoruz şimdilik. Teorik temellerin zayıf oluşu,
teorinin, teorik çalışmanın ihmal edilmesi, sınıf mücadelesinde
pratiğin önünün güçlü bir şekilde açılmasını önlemiştir.
Program, strateji ve taktiklerde, çalışma tarzında derinleşmeyi
sürekli sınırlamıştır. Yenilenme sürecini
istikrarsızlaştırmıştır. Politik ve örgütsel gelişmenin
tutarlı bir yönelim ve duruşla gelişmesini darbelemiştir.
Yüzeysellik komünist öncünün yakasını bırakmamıştır. Bu
durum partinin uzun süredir içerisine sürüklendiği ideolojik
(politik ve örgütsel) bunalımın aşılamamasında da temel bir
yere sahip olagelmiştir. Kuşkusuz ki bu sorunun uluslararası
tarihsel arka planı ve içsel zayıflıklarıyla köklü bağları
vardı ve vardır...
Birlik
Kongresi çizgisinden uzaklaşma, kaçınılmaz olarak, Birlik
Kongresi’yle görece daha da geliştirilerek ortaya koyulan teorik,
ideolojik ve siyasal bütünlüğün yıkılmasına da yol açmıştır.
Bütünsellik yerini eklektisizme bırakmıştır. Teorik temellerin
zayıflığı, teorik çalışmanın ihmal edilmesi; kongrelerde
yapılan gerçekte pratiğimize yön vermeyen özeleştirel
açıklamalardan da görülebileceği gibi (teoriye ancak ‘’üçüncü
derece önem verildiği’’ özeleştirisi) bu olgular bilince
çıkarılıp pratik olarak düzeltilmediği müddetçe ilkeli ve
köklü bir yenilenme de başarılamayacaktır.
Bu
özet mi özet tablodan da görülebileceği gibi komünist öncünün
küçük burjuva zihniyet tarafından yolundan saptırılması,
tarihimizle, içerisinden geçtiğimiz tarihsel süreçle, bu tarihin
71 devrimci çıkışında ve 74-80 arası dönemdeki halkçılıkta
somutlaşan zaaflarıyla; devrimci hareketin ve komünist hareketin
aldığı yenilgilerle; dünya çapında alınan yenilgi sürecinin
yıkıcı etkisinin kendisini yenileyemeyen, geride kalan öncü
nezdinde geç bir süreçte etki sağlamasıyla ilgilidir.
Birlik
Devrimi, iç ve küresel tasfiyeci dalgaya karşı ilkeli bir tutum
almayı başarmıştı. Partinin seçilen adı da bu olgunun çarpıcı
ifadesiydi. Bu seçiş Birlik Kongresi’nin ideolojik-siyasi
çizgisinin ifadesiydi. Ancak birliğin ardından, ilk yıllarda, tüm
hata ve eksikliklerine ve zaaflarına karşın, doğru olan parti
duruşu ve yönelimi giderek bozulmaya başladı. Atılım süreci
devam ettirilemedi. Erken başarı beklentileri boşa çıktı. Hayal
kırıklığı gelişti. Alınan politik ve örgütsel yenilgilerin
de özel etkisiyle, geri olan ileri olanın yerine geçmeyi başardı.
Böylece Marksizm Leninizm’den, proletaryadan kesilen umutlar,
yerini halkçılığa ve postMarksizme bırakmaya başladı. Bu
süreçte öncünün en az istikrarlı, ilkelere bağlılığı zayıf
kesimleri küçük burjuva tasfiyeciliğin öncülüğüne soyunmaya
götürdü. Böylece öncü giderek yolundan saptı…
Kısacası,
devrimci-demokratik hareketin ve komünist hareketin geçmişi,
içerisinden geçilen tarihsel ve politik sürecin gerekleri ve
gereksinmeleriyle birlikte incelenmelidir. Deneyimler ve dersler, çok
yönlü donanım geliştirmenin aracı olarak değerlendirilmelidir.
Bu görevler öyle çala kalem yerine getirilemez. Politik-pratik
mücadelenin gereksinmelerine, ideolojik donanımın
geliştirilmesine, anti-Marksist Leninist ideolojik ve siyasal
akımların gerçeklerinin ortaya konulmasına dayanan bir gelişme
çizgisinde yürünmelidir. Komünist hareket, tarihin her döneminde
hem pratik-politik olarak hem de teorik-ideolojik olarak,
devrimci-demokrasiyle arasındaki kalın sınır çizgilerini ortaya
koymalıdır. Bu, komünist olmanın gereğidir. Bu, öncülük
misyon ve iddiasının bir gereğidir. Bu bağlamda Lenin’in
Narodnizme, legal Marksizme, Menşevizme, küçük burjuva
maceracılığına, II. Enternasyonal oportünizmine, sosyal
şövenizme, Troçkizme vb. vb. karşı yürüttüğü sistematik
mücadeleden öğrenmemiz gerektiği açıktır. Küçük burjuva
devrimciliğine özenmek, örnek alamaya yönelmek, sınır
çizgilerini bulanıklaştırmak yerine, komünist hareketle
devrimci-demokrasinin hem tarihsel hem de güncel ana akımlarıyla
araya teori ve pratikte kalın bir sınır çizgisi çekilmeye
ilkesel ve güncel önem verilmelidir. Bu görevi yerine getirmek
yerine, onlara özenmek, taklit etmeye çalışmak, komünist öncüyü
kendisi olmaktan çıkararak başka bir şeye dönüştürür.
Sınıflar
mücadelesinin hareketli gerçeği kesintisiz yenilenmeyi gerektirir.
Bu durumda devrim ve sosyalizm mücadelesinin gereksinimlerine yanıt
veremeyen öncü kuvvetlerin giderek gerilemesi ve kendisi olmaktan
çıkması kaçınılmaz bir süreçtir. Bu gerçekleri anlama,
kavrama, teorik ve pratik çalışmanın içsel bütünlüğüne
dayanarak Leninist eleştiri ve özeleştiri yolundan yürümek
yerine, kısmi, yüzeysel, köksüz, tek yanlı, kendinden memnun,
abartılı ve ‘’stratejik önderlik’in hikmeti sorgulanamaz,
kendinden menkul değerlendirmeleriyle yol almaya çalışmak
kaçınılmaz olarak yaşadığımız ideolojik, siyasal ve örgütsel
yabancılaşma ve yıkımın yolunu döşer ve döşemiştir. Kendi
öz tarihsel politik gelişme sürecimizin deneylerinde de bu durum
açıktır. Komünist öncü, geçmişe dönerek sorunlarını
çözemez ve bu açıktır. Gözler geleceğe dikilmeli ve güncel iç
ve uluslararası mücadelenin gerekleri teorik ve pratik olarak
yanıtlanmalıdır. Marksizm Leninizm’e bağlı kalmadan, Birlik
Kongresi çizgisine bağlı kalmadan ve bu çizgiyi ilkeli bir
şekilde geliştirmeden de ne geleceğe yürünebilir ne de güncel
mücadelenin gereksinmeleri yanıtlanabilir. Olsa olsa pragmatizme,
oportünizme, revizyonizme, reformizme, postMarksizme sapılır...
Üzerinde
durmak istediğimiz ikinci sorun İbrahim Kaypakkaya yoldaşın
şehit düştüğü 18 Mayıs gününün baştan savma
hatırlanmasıdır. Yazılan pekçok yazı da yüzeysel, çala kalem
yazılardır. 71 devrimci hareketinin devrimci mirası, tek yanlı
olmamak koşuluyla bütünsel bir şekilde ele alınmak zorundadır.
Bu miras çala kalem değil, etkin ve zengin bir şekilde
verilmelidir. Bu veriş tarzı içerisinde İbrahim yoldaşın güçlü
katkıları, ideolojik ve siyasal bakımdan köklü kopuşları
temsil eden değerleri (başta Kürt ulusal sorunu olmak üzere
ulusal sorun, Kemalizm, modern revizyonizm ve kapitalizmin
restorasyonu, Şefik Hüsnü TKP’sinin oportünist karakterinin
değerlendirmesi, keza Türkiye’nin yakın tarihine dair
analizleri) hata ve eksiklerini unutmadan özel olarak işlenmelidir
ve genç kuşaklar başta olmak üzere parti ve sınıfın ve
kitlelerin ileri katmanları bu bilinçle, donanımla
aydınlatılmalıdır. Türkiye devrimci hareketinin ve ilerici
demokratik hareketin uzun yıllardır özellikle de Kürt sorunu ve
Kemalizm değerlendirmelerinde ortaya koyduğu teori ve politikaların
gerçeklerden uzak, sosyal şöven, egemen ulusun küçük burjuva
milliyetçi ideolojik etkisi altında kalmaya devam ettiği gerçeği
dikkate alındığında İbrahim yoldaşın yaptığı açılımların
değeri daha iyi kavranabilir… Kürt ulusal demokratik hareketinin
ve ulusal devrimin gelişmesi, Ortadoğu ve uluslararası alanda
yarattığı devrimci etki vb. gerek Kemalizmden kopuşun gerekse de
Kürt sorunundaki Kaypakkaya’nın kopuşlarının vurucu gerçeğini
daha iyi anlamaya hizmet etmektedir ve etmelidir.
Ayrıca
gerek birlik sürecinde yansımış olan güven eksikliği ve daha da
önemlisi partide ve parti tabanında geçmişi Marksist Leninist
gören ciddi bir kitlenin varlığı da düşünüldüğünde bu
konuda duyarlı, yapıcı, geliştirici bir duruşun sergilenmesi
gerektiği de açıktı. Ancak buna gerekli önemin verildiği
söylenemez. Kuşkusuz ki öncünün resmi görüşü neyse, sorunlar
bu görüşlere bağlı olarak işlenmelidir. Fakat bu durum gerçek
durumu gözetmeden tek yanlı, yüzeysel ve keyfi davranmayı asla
gerektirmez ve haklı çıkarmaz. 71 devrimci hareketi ve liderlerini
anmada, anma etkinlikleri düzenlemede, yıl dönümlerinde zengin
analiz yazılarını yazmada, özelde bu aktiviteler sürecinde
İbrahim yoldaşa ve kurulmasına önderlik yaptığı yapıda
somutlaşan ideolojik ve siyasi birikime, eleştirel bir şekilde
sahip çıkmada doğru, gerekli, yeterli yerin verilmesi, gerekli
duyarlılığın gösterilmesi gerekmektedir. Bu perspektif ve duruşa
bağlı kalmak aynı zamanda hem ideolojik mücadelenin gerekleriyle
bağlıdır hem de devraldığımız mirasın sahiplenmesi bakımından
bütünsel bir zenginliğe sahip bir parti görevidir. Bu görevin
hakkıyla yerine getirilmediği gerçeği özeleştirel ortaya
koyulmalıdır. Birlik Kongresi, birliği gerçekleştiren komünist
öncellerin şehitlerini partinin onur üyeleri ilan etmişti.
İbrahim yoldaş, öncünün onur üyesidir. Yıldönümleri de
içinde olmak üzere İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın hakkı da
verilmelidir.
‘’Kesintisiz
Devrim ve İktidar Sorunu’’ adlı kitabımızda dile getirdiğimiz
eleştiriyi buraya aktarmak gereksiz olmasa gerek;
‘’Bu
bağlamda, İbrahim
Kaypakkaya’nın
Kürt sorunundaki gelişkin çizgisi, M. Suphi’lerin TKP’sine
sahip çıkarken Şefik Hüsnü TKP’sini oportünist, Kemalizm
kuyrukçusu olarak mahkum etmesi ve Kemalizm konusundaki kopuşu
devrimci hareketin tarihinde özel, temel, yaşamsal bir değer
taşımaktaydı. O, bu koyuşlarıyla 71 devrimci hareketinin
önderlerinin çok ama çok ilerisinde durmaktaydı. İbrahim
yoldaşın gerek sosyalizm maskeli reformcu sol cenahta, gerekse de
devrimci hareketin ağırlıklı bölümü tarafından görmezden
gelinmesinde bu sorunların çok özel bir yerinin olduğunu
özellikle vurgulamak isteriz. Kaypakkaya’nın Kemalizm, Kürt
sorunu, TKP değerlendirmesi, “Sovyet” modern revizyonizmine,
sosyal emperyalizme karşı devrimci sosyalist değerlendirmelerinin,
bu dört temel konuda hakkının teslim edilmemesi, dahası, üstünün
örtülmesi, unutturulmak istenmesi, sessizlikle boğulması, mecbur
kalınınca dil ucuyla dile getirilmesi, utanç verici bir oportünizm
ve tasfiyeciliktir. Ama güneş, balçıkla sıvanamaz!
Keza, kendi tarihimiz
bakımından, bu gerçekleri işlemede, Kaypakkaya gerçeğinin bu
kazanımlarını savunmada gerek genelde gerekse de ama öncelikle de
öz kuvvetlerimizin donanımı bakımından işlemede çok ama çok
zayıf kaldığımız ise bir diğer gerçektir. Bu dört konuda
Birlik Devriminin İ. Kaypakkaya’nın hakkını teslim ettiğini,
karar altına aldığını biliyoruz oysa. Kuşkusuz ki, eleştirel
aşılması gereken bir zaafımızdan bahsediyoruz. Bu durum, hatanın
da ötesinde bir zaafımızı ifade etmektedir. Örneğin,
Kaypakkaya yoldaşın şehit düşüşünün yıl dönümlerinde
çıkan yazılarımız bile çalakalem çıkabilmektedir. Örneğin,
yeni kazanılan ve yetişen yoldaşların, İbrahim Kaypakkaya’dan
çok Deniz Gezmiş’i tanımaları (o da yüzeysel bir tanıyış!)
bir rastlantı değildir. Herhalde bunun sorumluluğu genç nesillere
ait değildir. Bu zaaflı tutumun mutlaka özeleştirel
aşılması gerekmektedir. Deniz Gezmiş de Mahir Çayan da 71
devrimci hareketinin tarihsel kahramanlarındandır. Ortak
değerlerimizdir. Yeni ve eski nesiller bu değerlere de sahip
çıkmakla yükümlüdürler. Sorun bu değildir. Sorun burada da
değildir. Ama Deniz Gezmiş’in, Mahir Çayan’ın (yaşamlarını
ortaya koyarak eylemiyle fiilen kopuşsalar da) Kemalizm konusundaki
bildiğimiz düşünceleri kabul edilecek düşünceler değildir.
İbrahim Kaypakkaya’nın yukarıda vurguladığımız dört temel
konudaki tutumu, çok temel bir kopuşu, 71 devrimci önderlerinin
çok ilerisine geçerek geliştirdiği görüşlerdir. Tarih,
diğer önderlerden farklı olarak Kaypakkaya yoldaşın bu
konulardaki kopuşunun derin ideolojik ve politik değerini yeterince
aydınlatmış ve hakkını teslim etmiştir. Bu hakkın teslim
edilişi gündemleşmeli ve vurgulanmalıdır.’’ (Age.,
‘’E. TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN DEVRİMİ DÜNYA DEVRİMİNİN
ORGANİK BİLEŞENİDİR’’ ALT BAŞLIĞI, s. 164-165, Sınırsız
Kitap, Ankara 2014)
*Genç
yoldaşların Birlik
Devrimi sürecini ve deneyimlerini
eleştirel incelemesini
öneriyoruz. Birliğe gidiş süreci ve deneyimleri hakkında gerekli
ve yeterli donanıma sahip olmamak ağır bir zaaf ve yetersizlik
olduğu gibi komünist
partide uzun yıllardır süregelen ideolojik ayrılıkların ve
eleştirilerin de kavranmasını önleyecektir.
Keza
Birlik Kongresi Belgeleri’nin PDF hali öncünün kendi sitesinde
mutlaka yer almalıdır. Bu
belgelere ulaşmanın oldukça zor olduğu bilindiğine göre bu
konuda tutarlı davranılmalıdır.
Hasan
OZAN İLTEMUR