Translate

18 Mayıs 2020 Pazartesi

18 MAYIS VE İBRAHİM KAYPAKKAYA… I. BÖLÜM

18 MAYIS VE İBRAHİM KAYPAKKAYA…

I. BÖLÜM

18 Mayıs 1973 İbrahim Kaypakkaya’nın Amed işkencehanelerinde katledildiği gündür. Kaypakkaya devrime, sosyalizme derin bağlılığıyla faşizm ve gericiliği inlerinde yenerek bayraklaşan bir liderdir. Kaypakkaya işkencede ser verip sır vermemenin adıdır kuşkusuz ama O, nitelikleriyle, katkılarıyla, bıraktığı mirasla Türkiye devrimci hareketinde özgül bir yere sahip devrimci liderdir. Dolayısıyla Kaypakkaya adını işkencede direniş destanı yaratmasıyla sınırlamak tarihsel ve politik gerçeğin ya anlaşılamamasının ya da tahrif edilmesinin ifadesidir.

İbrahim Kaypakkaya yoldaş ve liderliğini yaptığı TKP ML, 71 devrimci hareketinin 50 yıllık oportünist, revizyonist, reformist çizgi ve gelenekten kopuşun ana damarlarından birisidir. Söz konusu devrimci kopuş başlıca olarak üç ana akımda somutlaşmıştı; THKO, THKP-C, TKP ML TİKKO. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin 71 devrimci çıkışı aynı zamanda bir tarihe başkaldırı, geçmişten bir kopuş, devrimci kahramanlık/devrimci romantizm çağını temsil ediyordu.

71 devrimci çıkışı yenilgiyle sonuçlansa bile bu yenilgi öncü kuvvetler nezdinde direnilerek alınan bir yenilgiydi. Dolayısıyla devrimci hareket moral üstünlüğünü koruyarak 1974’de yeniden başlayan antifaşist yükseliş sürecinde hızla toparlanmaya yönelebilmiştir.

71 devrimci hareketi Marksizm Leninizm’den güçlü bir şekilde etkilenmiş olmakla birlikte devrimci-demokrasinin sınırlarını henüz aşamamıştı. THKO ve THKP-C Latin Amerika devrimciliğinin fokoculuğu temelinde yükselirken, TKP ML ise Maoizm’i ve Çin devriminin gelişme çizgisini temel almaktaydı.

Böyle olmakla birlikte 71 devrimci hareketi içerisinde İbrahim yoldaşın liderliğindeki TKP ML, Marksizm Leninizm’den daha güçlü etkilenmiş bir hareketi temsil ediyordu. Ulusal sorun, Kemalizm, Şefik Hüsnü TKP’sinin değerlendirilmesi, Kruşçev-Brejnev modern revizyonizmiyle kopuşuyla, gerek Türkiye’nin yakın tarihini değerlendirmesiyle gerekse de coğrafyamızın bazı toplumsal maddi gerçeklerini anlama çabası ve yönelimiyle bu olguyu kanıtlamaktadır.

Kürt ulusal sorunu konusunda egemen ulus milliyetçiliğinden, sosyal şövenizmden köklü kopuşu gerçekleştiren İbrahim Kaypakkaya olmuştur. Bu devrimci harekette bir milattır.

Kemalizm ile köklü kopuşu gerçekleştiren İbrahim Kaypakkaya olmuştur. Bu da bir diğer milattır.

Şefik Hüsnü ile revizyonizm ve reformizm yoluna girerek komünist niteliğini kaybeden TKP’nin oportünist, sosyal şöven, reformist, Kemalizm kuyrukçuluğu ile şekillenen çizgisinden köklü kopuşu gerçekleştiren de İbrahim Kaypakkayadır.

SSCB’de, Kruşçev liderliğinde 1956’da başlayan modern revizyonist karşı devrime, kapitalizmin restorasyonuna ve yeni tip kapitalizme geçiş sürecine karşı tutum alan ve mahkum eden de İbrahim Kaypakkaya’dır.

Bu dört bağlamda da İbrahim yoldaş esas olarak Marksist Leninist bir teori ve pratik ortaya koymuştur. Küçük burjuva devrimci-demokrasi ile kopuşamamakla birlikte O ve hareketi, 71 devrimci hareketi içerisinde en ileri teorik ve politik perspektifi temsil etmeyi başarmıştır.

71 devrimci hareketinin diğer iki (THKO ve THKP-C) ana akımı, Kürt sorununda, Kemalizm sorununda, Şefik Hüsnü TKP’sinin değerlendirmesinde ve sovyet modern revizyonizmini kavramada TKP ML’nin epeyce gerisinde kalmıştır.

Bu iki akım Türk burjuvazisinin milliyetçi, şöven ideolojisi olan Kemalizmi radikal devrimci demokrasi olarak değerlendirmeye devam etmişlerdir.

Kürt sorunu konusunda devrimci bir tutumları olmakla birlikte, Kaypakkaya’nın programatik çizgisinin derinliğinden, genişliğinden, tutarlılığından yoksundurlar.

Kemalizmin güçlü ideolojik etkisi her iki akımın Kürt ulusal sorununda daha ileri bir ideolojik-siyasi çizgi geliştirmesini önlemiştir.

Her iki akım, Kruşçev-Brejnev modern revizyonizminin barışçıl geçiş, barış içinde bir arada yaşama, dünya devrimini yadsıyan vb. teori ve tezlerine karşı çıkmakla birlikte SSCB’de başlamış ve gelişmiş olan kapitalizmin yeni tip restorasyonu realitesini anlayamamış, dünya komünist hareketindeki ideolojik-siyasi saflaşmayı kavrayamamış, var olan çizgisel ayrılığı, sosyalist ülkeler arasında düşünce ayrılıkları olarak görmeye ve anlatmaya devam etmişlerdir.

Oportünist Şefik Hüsnü TKP’sini komünist olarak değerlendirmeye devam etmişlerdir.

Bu gerçeklere karşın Türkiye devrimci hareketinin 74 sonrası yeniden toparlanma ve yükseliş yıllarında olduğu gibi bugün de İbrahim Kaypakkaya’nın hakkı verilebilmiş değildir ve esasen O’nun işkencedeki destansı direnişiyle sınırlı bir değerlendirme ile yetinilmiştir. Aslında devrimci hareketimizin İbrahim Kaypakkaya’yı görmezden gelme, sessizlikle geçiştirme tutumu tipiktir. Kuşkusuz ki bu tutum ve duruş rastlantısal değildir. Temelinde küçük burjuva sınıfsal karakter yatmaktadır. Dar grupçu, sekter biçimlenme bu bağlamda da temel bir yerde durmaktadır.

Bir olgunun daha altı çizilmelidir; 71 devrimci hareketi içerisinde Perinçekgiller familyasının (Aydınlık/Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi-TİİKP) ideolojik ve siyasal çizgisinin oportünist, sosyal şöven, Kemalizm kuyrukçuluğuyla belirlenen karakterini kavramada hiçbir akım İbrahim Kaypakkaya kadar bir derinliğe ve donanıma sahip olamamıştır. Denizler ve Mahirler Perinçek-Aydınlık çevresine karşı uzlaşmaz ve militan bir tutuma ve eleştirel yaklaşıma sahip olmakla birlikte, onların Kemalizm ve Kürt sorunundaki ve Şefik Hüsnü TKP’sinin değerlendirilmesindeki yetersizlikleri ve zaafları bu bağlamda onların derinleşmesini önlemiştir. Kaypakkaya’nın başlangıçta Aydınlık çevresi içerisinde olması, TKP ML’yi Perinçek çizgisiyle hesaplaşarak, kopuşarak kurması bu bağlamda temel bir yere sahip olduğu belirtilmelidir.

Kaypakkaya ve TKP ML’si özellikle de Kemalizm, Kürt ulusal sorunundaki köklü devrimci kopuşu nedenleriyle Türk burjuvazisinin özel hedefi olmuştur. Burjuvazi, burjuva liberal, Kemalist aydınların Kaypakkaya hareketinin içeriğini boşaltarak sistem içerisine çekme siyasal operasyonuna konu olmamıştır. Bu gerçek, gerek İbrahim yoldaşın katledilmesinde gerekse de İbrahim Kaypakkaya’nın popüler bir figür haline gelememesinde özel bir yere sahiptir. Sözgelimi, devrimci içeriğini boşaltarak, devrimci çizgisini unutturarak Deniz gibi bir devrimci önderin sinema vbg araçlarla popüler hale getirilmesi çabası dikkat çekicidir. Bu bağlamda Denizlerin üzerindeki Kemalizmin etkisi kullanılmış, demagojik ve manipülatif operasyonlara tabi tutulmuştur. Bu yönelimlere karşın Deniz Gezmiş, burjuvazinin, liberallerin, Kemalistlerin hedeflerine yedeklenememiştir; çünkü Deniz bir devrimcidir, silahlı devrim için ayağa kalkan, hayatını ortaya koyan, idam sephasına devrimci sloganlarla giden, Kemalist devlet tarafından katledilen bir devrimci liderdir… Yaşadıklarında olmadık baskılara, zulme maruz bıraktıkları devrimci liderleri ölümlerinden sonra devrimci içeriklerini boşaltarak ‘’zararsız azizler’’ derekesine düşürmek sömürücü sınıfların klasik taktiklerinden biri olduğunu ise hepimiz biliyoruz.

Komünistlerin kendi pratiklerini, güncel gerçeklerini eleştirel gözden geçirmesi ve yaşadığımız sürecin önemli dönemeçlerinde takınılan tutumları, zaafları görebilmesi için şu gerçeklerin de altı özenle çizilmelidir;

1- 71 devrimci hareketinin liderleri en zor koşullarda liderliğin gerekleri gereği, ‘’önderliğin güvenliği’’ adına örgütlerini, kitlesini bir başına bırakıp kapağı yurtdışına atarak yaşamlarına devam etmeyi akıllarına bile getirmemiş ve buna tenezzül etmemiştir. En önde savaşarak, idam sephasında, çatışmalarda, işkencehanelerde şehit düşmüşlerdir. Onlar bu can bedeli mücadele ile parti ve örgütlerine, devrimci harekete adanmış devrimciliğin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini de göstermişlerdir.

2- 71 devrimci hareketinin liderleri adanmış devrimcilik üzerine gevezelik yapmak yerine liderliğin gereği olarak işkencede, mahkemede örgütleri adına siyasal savunma yaparak kendilerini arı-duru yiğitçe ortaya koymuşlardır. Devrimci ve komünist harekete de değerli bir devrimci miras bırakmışlardır*.


* İbrahim Kaypakkaya’nın savunmasından kesitler;

‘’TKP/M-L ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgütlerin saflarına katıldığımı ve onların illegal üyesi ve taraflısı olduğumu saklamıyorum ve bu örgütlerin üyesi olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum.’’

‘’Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içersinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım” dedi. Başka bir diyeceği olmadığını söyledi ve birlikte tutulan işbu ifade zaptı, okunup imzalandı (21 Nisan 1973, TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör No 3, Dosya No 1, Sıra No. 4).’’

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder