18
MAYIS VE İBRAHİM KAYPAKKAYA…
I.
BÖLÜM
18
Mayıs 1973 İbrahim Kaypakkaya’nın Amed işkencehanelerinde
katledildiği gündür. Kaypakkaya devrime, sosyalizme derin
bağlılığıyla faşizm ve gericiliği inlerinde yenerek
bayraklaşan bir liderdir. Kaypakkaya işkencede ser verip sır
vermemenin adıdır kuşkusuz ama O, nitelikleriyle, katkılarıyla,
bıraktığı mirasla Türkiye devrimci hareketinde özgül bir yere
sahip devrimci liderdir. Dolayısıyla Kaypakkaya adını işkencede
direniş destanı yaratmasıyla sınırlamak tarihsel ve politik
gerçeğin ya anlaşılamamasının ya da tahrif edilmesinin
ifadesidir.
İbrahim
Kaypakkaya yoldaş ve liderliğini yaptığı TKP ML, 71 devrimci
hareketinin 50 yıllık oportünist, revizyonist, reformist çizgi ve
gelenekten kopuşun ana damarlarından birisidir. Söz konusu
devrimci kopuş başlıca olarak üç ana akımda somutlaşmıştı;
THKO, THKP-C, TKP ML TİKKO. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin 71
devrimci çıkışı aynı zamanda bir tarihe başkaldırı,
geçmişten bir kopuş, devrimci kahramanlık/devrimci romantizm
çağını temsil ediyordu.
71
devrimci çıkışı yenilgiyle sonuçlansa bile bu yenilgi öncü
kuvvetler nezdinde direnilerek alınan bir yenilgiydi.
Dolayısıyla devrimci hareket moral üstünlüğünü koruyarak
1974’de yeniden başlayan antifaşist yükseliş sürecinde hızla
toparlanmaya yönelebilmiştir.
71
devrimci hareketi Marksizm Leninizm’den güçlü bir şekilde
etkilenmiş olmakla birlikte devrimci-demokrasinin sınırlarını
henüz aşamamıştı. THKO ve THKP-C Latin Amerika devrimciliğinin
fokoculuğu temelinde yükselirken, TKP ML ise Maoizm’i ve Çin
devriminin gelişme çizgisini temel almaktaydı.
Böyle
olmakla birlikte 71 devrimci hareketi içerisinde İbrahim yoldaşın
liderliğindeki TKP ML, Marksizm Leninizm’den daha güçlü
etkilenmiş bir hareketi temsil ediyordu. Ulusal sorun, Kemalizm,
Şefik Hüsnü TKP’sinin değerlendirilmesi, Kruşçev-Brejnev
modern revizyonizmiyle kopuşuyla, gerek Türkiye’nin yakın
tarihini değerlendirmesiyle gerekse de coğrafyamızın bazı
toplumsal maddi gerçeklerini anlama çabası ve yönelimiyle bu
olguyu kanıtlamaktadır.
Kürt
ulusal sorunu konusunda egemen ulus milliyetçiliğinden, sosyal
şövenizmden köklü kopuşu gerçekleştiren İbrahim Kaypakkaya
olmuştur. Bu devrimci harekette bir milattır.
Kemalizm
ile köklü kopuşu gerçekleştiren İbrahim Kaypakkaya olmuştur.
Bu da bir diğer milattır.
Şefik
Hüsnü ile revizyonizm ve reformizm yoluna girerek komünist
niteliğini kaybeden TKP’nin oportünist, sosyal şöven,
reformist, Kemalizm kuyrukçuluğu ile şekillenen çizgisinden köklü
kopuşu gerçekleştiren de İbrahim Kaypakkayadır.
SSCB’de,
Kruşçev liderliğinde 1956’da başlayan modern revizyonist karşı
devrime, kapitalizmin restorasyonuna ve yeni tip kapitalizme geçiş
sürecine karşı tutum alan ve mahkum eden de İbrahim
Kaypakkaya’dır.
Bu
dört bağlamda da İbrahim yoldaş esas olarak Marksist Leninist bir
teori ve pratik ortaya koymuştur. Küçük burjuva
devrimci-demokrasi ile kopuşamamakla birlikte O ve hareketi, 71
devrimci hareketi içerisinde en ileri teorik ve politik perspektifi
temsil etmeyi başarmıştır.
71
devrimci hareketinin diğer iki (THKO ve THKP-C) ana akımı, Kürt
sorununda, Kemalizm sorununda, Şefik Hüsnü TKP’sinin
değerlendirmesinde ve sovyet modern revizyonizmini kavramada TKP
ML’nin epeyce gerisinde kalmıştır.
Bu
iki akım Türk burjuvazisinin milliyetçi, şöven ideolojisi olan
Kemalizmi radikal devrimci demokrasi olarak değerlendirmeye devam
etmişlerdir.
Kürt
sorunu konusunda devrimci bir tutumları olmakla birlikte,
Kaypakkaya’nın programatik çizgisinin derinliğinden,
genişliğinden, tutarlılığından yoksundurlar.
Kemalizmin
güçlü ideolojik etkisi her iki akımın Kürt ulusal sorununda
daha ileri bir ideolojik-siyasi çizgi geliştirmesini önlemiştir.
Her
iki akım, Kruşçev-Brejnev modern revizyonizminin barışçıl
geçiş, barış içinde bir arada yaşama, dünya devrimini yadsıyan
vb. teori ve tezlerine karşı çıkmakla birlikte SSCB’de başlamış
ve gelişmiş olan kapitalizmin yeni tip restorasyonu realitesini
anlayamamış, dünya komünist hareketindeki ideolojik-siyasi
saflaşmayı kavrayamamış, var olan çizgisel ayrılığı,
sosyalist ülkeler arasında düşünce ayrılıkları olarak görmeye
ve anlatmaya devam etmişlerdir.
Oportünist
Şefik Hüsnü TKP’sini komünist olarak değerlendirmeye devam
etmişlerdir.
Bu
gerçeklere karşın Türkiye devrimci hareketinin 74 sonrası
yeniden toparlanma ve yükseliş yıllarında olduğu gibi bugün de
İbrahim Kaypakkaya’nın hakkı verilebilmiş değildir ve esasen
O’nun işkencedeki destansı direnişiyle sınırlı bir
değerlendirme ile yetinilmiştir. Aslında devrimci hareketimizin
İbrahim Kaypakkaya’yı görmezden gelme, sessizlikle geçiştirme
tutumu tipiktir. Kuşkusuz ki bu tutum ve duruş rastlantısal
değildir. Temelinde küçük burjuva sınıfsal karakter
yatmaktadır. Dar grupçu, sekter biçimlenme bu bağlamda da temel
bir yerde durmaktadır.
Bir
olgunun daha altı çizilmelidir; 71 devrimci hareketi içerisinde
Perinçekgiller familyasının (Aydınlık/Türkiye İhtilalci İşçi
Köylü Partisi-TİİKP) ideolojik ve siyasal çizgisinin oportünist,
sosyal şöven, Kemalizm kuyrukçuluğuyla belirlenen karakterini
kavramada hiçbir akım İbrahim Kaypakkaya kadar bir derinliğe ve
donanıma sahip olamamıştır. Denizler ve Mahirler
Perinçek-Aydınlık çevresine karşı uzlaşmaz ve militan bir
tutuma ve eleştirel yaklaşıma sahip olmakla birlikte, onların
Kemalizm ve Kürt sorunundaki ve Şefik Hüsnü TKP’sinin
değerlendirilmesindeki yetersizlikleri ve zaafları bu bağlamda
onların derinleşmesini önlemiştir. Kaypakkaya’nın başlangıçta
Aydınlık çevresi içerisinde olması, TKP ML’yi Perinçek
çizgisiyle hesaplaşarak, kopuşarak kurması bu bağlamda temel bir
yere sahip olduğu belirtilmelidir.
Kaypakkaya
ve TKP ML’si özellikle de Kemalizm, Kürt ulusal sorunundaki köklü
devrimci kopuşu nedenleriyle Türk burjuvazisinin özel hedefi
olmuştur. Burjuvazi, burjuva liberal, Kemalist aydınların
Kaypakkaya hareketinin içeriğini boşaltarak sistem içerisine
çekme siyasal operasyonuna konu olmamıştır. Bu gerçek, gerek
İbrahim yoldaşın katledilmesinde gerekse de İbrahim
Kaypakkaya’nın popüler bir figür haline gelememesinde özel bir
yere sahiptir. Sözgelimi, devrimci içeriğini boşaltarak, devrimci
çizgisini unutturarak Deniz gibi bir devrimci önderin sinema vbg
araçlarla popüler hale getirilmesi çabası dikkat çekicidir. Bu
bağlamda Denizlerin üzerindeki Kemalizmin etkisi kullanılmış,
demagojik ve manipülatif operasyonlara tabi tutulmuştur. Bu
yönelimlere karşın Deniz Gezmiş, burjuvazinin, liberallerin,
Kemalistlerin hedeflerine yedeklenememiştir; çünkü Deniz bir
devrimcidir, silahlı devrim için ayağa kalkan, hayatını ortaya
koyan, idam sephasına devrimci sloganlarla giden, Kemalist devlet
tarafından katledilen bir devrimci liderdir… Yaşadıklarında
olmadık baskılara, zulme maruz bıraktıkları devrimci liderleri
ölümlerinden sonra devrimci içeriklerini boşaltarak ‘’zararsız
azizler’’ derekesine düşürmek sömürücü sınıfların
klasik taktiklerinden biri olduğunu ise hepimiz biliyoruz.
Komünistlerin
kendi pratiklerini, güncel gerçeklerini eleştirel gözden
geçirmesi ve yaşadığımız sürecin önemli dönemeçlerinde
takınılan tutumları, zaafları görebilmesi için şu gerçeklerin
de altı özenle çizilmelidir;
1-
71 devrimci hareketinin liderleri en zor koşullarda liderliğin
gerekleri gereği, ‘’önderliğin güvenliği’’ adına
örgütlerini, kitlesini bir başına bırakıp kapağı yurtdışına
atarak yaşamlarına devam etmeyi akıllarına bile getirmemiş ve
buna tenezzül etmemiştir. En önde savaşarak, idam sephasında,
çatışmalarda, işkencehanelerde şehit düşmüşlerdir. Onlar bu
can bedeli mücadele ile parti ve örgütlerine, devrimci harekete
adanmış devrimciliğin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini de
göstermişlerdir.
2-
71 devrimci hareketinin liderleri adanmış devrimcilik üzerine
gevezelik yapmak yerine liderliğin gereği olarak işkencede,
mahkemede örgütleri adına siyasal savunma yaparak kendilerini
arı-duru yiğitçe ortaya koymuşlardır. Devrimci ve komünist
harekete de değerli bir devrimci miras bırakmışlardır*.
‘’TKP/M-L
ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu
ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgütlerin saflarına
katıldığımı ve onların illegal üyesi ve taraflısı olduğumu
saklamıyorum ve bu örgütlerin üyesi olmaktan büyük bir kıvanç
duyuyorum.’’
‘’Esasen
biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve
görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel
faaliyetlerimizi, örgüt içersinde olmayıp da bize yardımcı olan
şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından
gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar
anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce
uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda
her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi
öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman
değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde
çalışacağım” dedi. Başka bir diyeceği olmadığını söyledi
ve birlikte tutulan işbu ifade zaptı, okunup imzalandı (21 Nisan
1973, TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör No 3, Dosya No 1, Sıra
No. 4).’’
DEVAM
EDECEK
Hasan
OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder