“bolşevik” VE “ENTERNASYONALİST” troçki...
XII. BÖLÜM
“Sadece mevcut durumu değiştirmek için değil, ama aynı zamanda kendinizi de değiştirmek ve siyasal iktidara yetenekli hale getirmek için 15, 20, 50 yıllık bir ic savaşlar ve uluslararası mücadeleler dönemini aşmak zorundasınız.” (Marx)
“İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.” (K. Marx, Louıs Bonaparte’ın 18 Brumaıre’i, s. 13, Sol Yayınları)
“Özgürlük zorunluluğun kavranmasıdır.” (Marks- Engels)
“Biz başlangıcı yaptık –diyordu Lenin– Ne kadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna kadar vardırırlar, bunun önemi yok. Önemli olan buzun kırılmış, yolun açılmış ve gösterilmiş olmasıdır.” (Lenin)
“Besbelli ki, işçi sınıfı, savaşım verebilmek için sınıf olarak kendi ülkesinde örgütlenmelidir ve her ülke, ayrı ayrı bu sınıf savaşımının sahnesidir. İşte işçi sınıfının savaşımı, bu anlamda ulusal nitelik taşır, içeriği bakımından değil, ama Komünist Manifesto’nun da dediği gibi, ‘biçimi bakımından’ ulusal.” (K. Marx, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, s. 34 Sol Yayınları)
“BOLŞEVİK TROÇKİ”...
Lenin kimdir? Kötü adam, “menfur”, sinsi, zorba, demokrasi düşmanı, arkadaşlarını giyotine götürecek adam, bir diktatör; Ekim Devrimi’nde ancak ikincil derecede rolü olan kişi.
Peki Stalin kimdir? Kötülerin kötüsü, sinsi diktatör, milyonları katleden, Ekim Devrimi’ni boğazlayan, dünya devrimini satan, Bolşevizm/Leninizm düşmanı Thermidorcu.
Peki Troçki kimdir? “Ekim Devrimi’nin gerçek lideri”. “Menfur Robespierre”* Lenin’in “Bolşevik Parti’ye karşı mücadele içerisinde kendini aşarak”, eski teorisini çöpe atarak kendi çizgisine (Troçkizme) gelmesine liderlik yapan önderlerin önderi. Bolşevik Parti’ye katılması için kendisiyle yapılan toplantıda, kendisini Bolşevik/Leninist olarak kabul etmediğini görüşme tutanaklarına geçiren şahsiyet. Bolşevik Parti’ye katıldıktan sonra partiyi ele geçirmeyeceğini anlayınca; parti ve Stalin karşısında yenilince sınırsız bir iki yüzlülükle “Bolşevik/Leninist” zırhına bürünen zatı muhterem. Bolşevik değil, anti-Bolşevik ve Troçkist “Thermidor”cu.
Troçki’ye göre, ne Lenin ne de Stalin tarihsel bir zorunluluk değildi. Ya kendisi? Elbette ki tarihsel zorunluluğun zorunlu, şaşmaz, aşılmaz, mutlak ürünü ve “doğum tarihi de Ekim Devrimi tarihine” denk gelen “Ekim Devrimi”nin dahi önderi. Kendi anlatımına göre, eğer Lenin olmasaydı Ekim Devrimi kendi liderliğinde zaten zafere erişecekti. Ama kendisi ve Lenin olmasaydı ( tabii ki laf ola beri gele niyetinde Lenin) Ekim Devrimi’nden zaten bahsedilemez; Stalin ve Bolşevikler devrimi satarlardı...
Bu değerlendirmeleri unutmayalım ve devam edelim.
TARİHSEL ZORUNLULUK VE ÖZGÜRLÜK...
“Bilincine varılmayan zorunluluk kördür.” “Özgürlük zorunluluğun kavranmasıdır.” Troçki bu Marksist-Leninist gerçeği kavramaktan her zaman uzaktır. O, çağımızla, tarihsel akışla zerre kadar bağı olmayan, subjektif idealizmle ve “sol” oportünizmle biçimlenmiş, iç boş ama bir davul gibi ses çıkaran, kaba mı kaba, son derece yavan bir dogmatizmle şekillenmiş “sürekli devrim teorisi”nin temsilcisidir. Böyle olduğu içindir ki, dünya proleter devrimi, sosyalist sanayileşme, kolektivizasyon, kültürel devrim gibi olguları ve nesnel gelişme yasalarını kavramaktan da her zaman uzak kalmıştır.
“Ekim Devrimi tarihsel zorunluluk değildi.” “Stalin tarihsel zorunluluk değildi.” “Hızlı sanayileşme tarihsel zorunluluk değildi.” “Kızıl terör tarihsel zorunluluk değildi.”, “tarımı kolektifleştirmek tarihsel zorunluluk değildi” vs. vb. Bu saçmalıklarla Ekim Devrimi’ne ve “Stalinizm”e karşı mücadele edenler, söz konusu çizginin Lenin tarafından ortaya koyulduğunu; Stalin’in bu çizgiye bağlı kalarak, deneyimleyerek, dersler çıkararak, teoriyi zenginleştirerek tarihin çağrısına yanıt verdiğini; ve arkasında 180 milyonu bulan dev bir proletarya ve Sovyet halkının olduğunu, partinin çağrılarına dev seferberliklerle yanıt verdiğini (onlara göre Stalin tüm bunları “terör”le, “milyonları katlederek” yapmış) yok sayıyorlar. Oysa Lenin ve Stalin, Bolşevik Parti, tarihsel zorunluluğun bilincinde oldukları içindir ki, devrimin ve sosyalist inşanın gereksinmelerine yanıt olmayı başardılar. Enternasyonalizm ve ulusalcılık bağlamını ele aldığı ve Troçkizmi (de) eleştirdiği yazısında Gramsci, “tarihsel gelişmenin zorunluluk yasasını izleyeceğini de hiçbir zaman unutmamak gerekir.” derken son derece haklıdır. (Bkz. Marksist Leninist Seçme Yazılar Arşivi, “Enternasyonalizm ve Ulusal Politika”)
Lenin ve Stalin, Sovyet proletaryası, “doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde” siyaset yaptılar. Bu gerçeklerin bilincinde olarak sosyalist inşa yolunda geleceğe yürüdüler. Bu tarihsel gerçeği keyfince yok sayarak hareket eden Toçki’den farklı davrandılar. Troçki, “menfur adam Robespierre Lenin”’i, kötülerin kötüsü “Thermidorcu Stalin”i değerlendirirken, Marks’ın bu analizinden fersah fersah uzaktır; Troçki ve Troçkizmin bu uzaklığını, gerek Şubat burjuva demokratik devrimi, gerek Ekim sosyalist devrimi ve gerekse de sosyalist inşa dönemini değerlendirirken yaptığı “analizler”den görebilmekteyiz. Onda Marksizmin yaşayan ruhu olan “somut şartların somut tahlili” bilimsel yönteminden ve perspektifinden bir iz bile yoktur. Ona göre tek gerçek kendisidir, kendi şematik “sürekli devrim teorisi”dir. Bu, Troçkizmin felsefi temeli olan subjektif idealizmiyle, katı bir metafizikle biçimlenmiş “eşi benzeri olmayan, derin” dogmatik teorisiyle bağlıdır. Troçki, "toplumbilimde öznel yöntem"in, “dünyayı irade olarak kavrayan bir idealizm”in temsilcisidir. “Sürekli devrim”ci “sol” oportünizmiyle, sosyalist inşayı ve sosyalist inşanın nesnel gelişme yasalarını reddeden Troçki, tarihi belirleyenin “irade” olduğunu savunmaktadır. Özgürlük ve zorunluluk diyalektik ilişkisini anlamak bir yana, mekanik bir parçalamayla karşı karşıya koyan Troçki, subjektif idealizmiyle zorunluluğu yadsırken, işine geldiği yerde de berbat bir mekanik materyalizme kolayca geçiş yapabilmektedir. II. Enternasyonal oportünizminin revizyonist üretici güçler teorisinin militan savunucusu olması bunun kesin kanıtıdır. Tüm bunlar Troçkizmin eklektik teorisinin içsel çelişkileridir.
Unutmayalım eklektisizm, oportünizmdir ve eklektisizmin yanıltma gücü yüksektir; çünkü eklektisizm, görünüşte, sürecin “bütün yönlerine” yanıt verir gibi görünür. Oportünizmin bu türü, bir elini proletaryaya, diğer elini burjuvaziye uzatan küçük burjuvazinin ikili sınıfsal niteliğinin teori ve politikada yansımasıdır. Proletarya ile burjuvazi arasında yer alan, küçük meta ekonomisi üzerinde yükselen, küçük mülkü her şeyi olan ama gelişen kapitalizm tarafından her gün, her saat iflasa itilen küçük burjuvazi, istikrarsız bir sınıftır. Kolayca bir uçtan öteki uca savrulur; bu sınıfsal istikrarsızlığı onu, Menşevizmden Bolşevizm’e, Bolşevizm’den Menşevizm;, en büyük, en keskin komünistlik iddiasından en sağcı duruşlara veya tersi duruşlara dek götürür. Dönemin “adamı”dır o. Zafer dönemlerinde coşar, kendini kaybeder, yenilgi dönemlerinde, zor dönemeçlerde ise kolayca proleter sosyalist değerlere reddiye yazar. Bu olguyu Troçki gerçeğinde de kolayca izlemekteyiz. Troçki, bütün “sol” keskinliğine karşın, proletarya sosyalizmini, sosyalizmin inşasını reddeden bir Kautskycidir. Sürekli karamsarlık, umutsuzluk, yenilgi kaçınılmazdır propagandası; Marksizm-Leninizm’i, Lenin ve Stalin’i, sosyalist inşa ve kazanımlarını gözden düşürme saldırısından görülebileceği gibi, o, gerçekte, “batsın böyle bir sosyalizm”, “yaktı bizi Stalin” vs. diyenlerin tarihsel esin kaynaklarının başında gelir.
Bernsteincılığın ve Kautskyciliğin savunucusu, anti-Stalinist Mahir Sayın gibi, yazıklar olsun Lenin’e, Stalin’e, Bolşeviklere, Sovyet proletaryasına, yaktılar bizi, başımıza bin bela açtılar, madem sonuç bu olacaktı neden Ekim Devrimi yapıldı ki, neden bunca bedeller ödendi ki, ne gerek vardı, zaten Çarlık’la birlikte Rusya, bugünkü kapitalizme ulaşacaktı vs. vb. diyenler, tarihsel akışın nesnel yasalarını, çağımızın karakterini, çağımızda sınıf mücadelesinin niteliğini kavrayamamış ve devrimci irade kırılmasının sözcülüğünü yapar hale gelmişlerdir. Bu sözlerde tarihsel zorunluluk ve özgürlük ilişkisinin Marksist yorumundan bir iz bile yok. Mahir Sayın’ın Ekim Devrimi, Stalin ve SSCB’nin yıkılışı üzerine yaptığı analizlerde Marksist-Leninist zorunluluk ve özgürlük teorisini yadsıdığını, hem de çok kaba, küçük burjuva aydının arabesk ruh haliyle yadsıdığı vurgulanmalıdır ve bu arabesk ruh halinin önderi Troçki’dir öncelikle. Zaten bu propaganda dünya burjuvazisinin ve ideologlarının geçmişten beri yapageldikleri propagandadır. Ve bu propaganda, Marksist-Leninist zorunluluk ve özgürlük ilişkisini de yadsıyarak diyalektik materyalist felsefeye, tarihi materyalizme, toplum bilimine saldırmaktadır.
Özgürlük zorunluluğun bilincine varmaksa, SSCB’de sosyalist inşanın görkemli ve dev başarıları, bu gerçeğin parlak kanıtlanışıdır ve tarihe damgasını vurmuştur. Gerisini tarihe karşı, Marksist-Leninist teori ve pratiğe karşı savaşanlar düşünsün. Tarih, Stalin’i kaba materyalist, ekonomizmin temsilcisi, II. Enternasyonal’den kopuşamamış, devrimci iradenin önemini anlamamış kara cahil sayanlara yanıtını çoktan vermiştir.
Eğer anlaşılmayan zorunluluk körse, körlükse, bu körlük, Troçki’nin ve blokunun teori ve pratiğine damgasını basmış ve onları, devrimci ve sosyalist cepheden karşı devrim cephesine götürmüştür. Stalin, komünist devrimci iradenin önderidir. Eğer Stalin tarihsel zorunluluğu ve özgürlüğün zorunluluğunun bilinci olduğunu anlamamış olsaydı, komünist öznenin öncü rolünü kavrayamazdı; böyle olunca da 20. yüzyıla damgasını vuran (ve etkisi tüm bir çağ boyunca her zaman dalgalanan bir bayrak olacak) sosyalist inşayı başaramayacaktı. Hatırlayalım: “Özgürlük bilincine varılmış zorunluluktur.” Böylece zorunluluk özgürlüğe, özgürlük zorunluluğa dönüşmüştür... Ve bu bir son değildi...
Komünizm, sınıfsız toplumdur. Komünizm özgürlükler alemiyle belirlenen bir tarihsel çağdır. Kavranmış ve kendisi bir zorunluluğa dönüşmüş özgürlükler çağıdır. Nasıl demokratik devrimin, keza komünizmin alt aşaması olan sosyalist sınıflı evrenin üstünden atlayarak komünizme sıçrayamazsanız, tarihsel zorunluluğu yadsıyarak, “üzerinden atlayarak” özgürlükler çağına da ulaşamazsın. Zaten birincisi, tarihsel zorunluğun bilince çıkarılmamasını, kör zorunluluğa tutsaklığı, ezberlere takılmayı ifade etmektedir. Troçki teori, program, strateji ve temel sloganlar konusunda doğrulara yaklaşmayı bile başaramamıştır. Bunu tesadüfi sayamayacağımız açıktır. Ve bu bağlamda Troçki’nin tarihsel eyleminin karakterini değerlendirirken belirleyici kıstas Troçki’nin “sol” lafazanlığı olamaz...
Metafizikçilere göre, zorunluluğun olduğu yerde özgürlük, özgürlüğün olduğu yerde zorunluluk olmaz. Metafizikçilerin bu idealist ve mekanik teorisi her kavrama damgasını basar. Onlar diyalektiği hiçbir zaman anlamamışlardır, tıpkı ezberci Troçki gibi. Mutlak kadercilik metafizikçilerin, dogmatiklerin teorisidir. Ya hep ya da hiç, ya dünya devrimi ya da hiç, ya dünya devrimi ya da tek ülkede sosyalizm, Ya Troçki ya da hiç... Tipik Troçkist teolojidir bu.
Subjektif idealizm (iradeci idealizm, Volantarizm) ve metafizik, (“bu metafizikten -yani idealizmden-” Lenin) mekanik/kaba materyalist felsefe,Troçkizmin eklektik karakterini yansıtır. Troçkizmin subjektif idealizmi, en keskin “sol”cu demagojiyle, tarihin akışını kendi kadir-i mutlak subjektif şemalarına zorla sıkıştırma, “öncü irade”yle (siz Troçki’nin iradesiyle diye okuyun) tarih yapma saçmalığında ortaya çıkar. Mekanik materyalizmi, metafizik ruhu, kaba dogmatizmi ise, sözgelimi, revizyonist üretici güçler teorisinin savunusunda, ya demokrasi ya da diktatörlük, ya dünya devrimi ya hiç teorisinde ortaya çıkmaktadır.
Zorunluluk**, doğada ve toplumda, nesnel yasalar olarak bulunur. Sözgelimi, toplumsal hareketin nesnel tarihsel temel yasası “zorunlu uygunluk yasası”dır; bu yasa, ne biz istediğimiz için var ne de olmasını istemediğimiz için. O, irademizin dışında, irademizden bağımsız olarak hareket eden nesnel gerçeğin ifadesi, nesnel hareket yasadır. “Özgürlük zorunluluğun kavranması”ysa, bu demektir ki, bu yasayı biliyoruz, toplumsal tarihe politik müdahalemizi (eylemimizi) bu yasaya dayandırarak, devrimci irade/öncü (özne) ile müdahale ediyoruz. Burada zorunluluk ve özgürlük, (tıpkı zorunluluk ve rastlantı gibi) birbirine bağlı kavramlardır (nesnel gerçeği yansıtan kavramsal tanımlama); zorunluluk bilince çıkarılamadan, yasa tanınmadan, yasanın gerektirdiği bilinç ve pratik geliştirilemez... Bu durumda zorunluluk kördür, özgürlük bilinç ve eyleminden uzaktır. Zorunluluk kavranmadığı ölçüde kördür; tıpkı teorisiz pratik gibi. Zorunluluk özgürlüğe, özgürlük zorunluluğa dönüşür; eğer zorunluluğun bilincindeysen... Bu diyalektiktir. Ne Troçki, “ne Lunaçarski, ne bir yığın marksist geçinen öteki mahçılar,” gibi, “Engels'in özgürlük ve zorunluluk konusundaki uslamlamalarının bilgibilimsel önemini ‘farketmemişler’dir. Okumuşlar ve kopya etmişler ama hiç bir şey anlamadan.” (Lenin, Materyalizm ve Ampiryo Kritisizm, s. 203-204, iba., Sol Yayınları)
"Özgürlük, doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil, ama bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme aracıyla bu yasaların belirli erekler için yöntemli bir biçimde kullanılma olanağındadır. Bu, dış doğa yasaları için olduğu kadar, insanın maddi ve manevi varlığını yöneten yasalar, – gerçeklikte değil, olsa olsa kafamızın içinde ayırabildiğimiz iki yasa sınıfı için de böyledir. Öyleyse, irade özgürlüğü, ne yaptığını bile bile karar verme yetisinden başka bir anlama gelmez. Buna göre belirli bir sorun üzerinde bir adamın yargısı ne kadar özgürse, bu yargının metnini belirleyen zorunluluk o kadar büyüktür. ... Öyleyse özgürlük, kendimiz ve dış doğa üzerinde, doğal zorunlulukların (Naturnotwendigkeiten) bilgisi üzerine kurulu egemenliğe dayanır." (5. Almanca baskı, s. 112-113.)[58] “
“Engels, sadece, insanın bilgi ve iradesini bir yanda, doğa zorunluluğunu ise öteki yanda olmak üzere ele alıyor, ve her türlü tanımlamadan sakınarak, sözü dolandırmadan, doğal zorunluluğun birincil öğe, insan bilgi ve iradesinin ise ikincil öğe olduklarını saptıyor. İnsan irade ve bilgisi zorunlu ve kaçınılmaz olarak doğa zorunluluğuna kendilerini uyarlamalıdırlar.”** (Lenin, alıntılar age., “Özgürlük ve Zorunluluk” alt bölümünden alınmıştır. İba.)
Stalin de bu perspektifin donanımıyla tarihsel rolünü oynamıştır. Lafı bırakalım, tarihe, tarihsel deneyime bakalım; yanıt oradadır ve bu yanıt tarihin sayfasına yazılmıştır. Bu gerçeğin yerine demagojiyi geçirmekle tarihe mal olmuş bir gerçeği değiştiremezsiniz.
Ekim Devrimi, nesnel tarihsel zorunluluğunun ürünüdür. O, iradeyle, evrensel akılla yaratılmamış, nesnel tarihsel gelişmeyi kavrayan proletarya ve Bolşevik öncüsünün önderliğinde kazanılmıştır. Bu zorunluluk özgürlük ilişkisidir... Yani, Ekim Devrimi ve Bolşevizm, tarihin doğal yörüngesinden çıkmış istisnai bir sapma değildi. Ve Lenin’den sonra Stalin, “ ‘kör zorunluluğun’ kölesi” olarak değil, somut tarihsel gerçekler üzerinde tarihin çağrısına yanıt veren “özgürlük”ün, “ özgür irade”nin lideri olmuştur. Aksi taktirde SSCB’nin eşsiz başarı ve kazanımları gerçekleştirilemez ve izah edilemez.
Tarihsel zorunluluk ve özgürlük üzerine yazdıklarımızı burada noktalayarak devam ediyoruz.
“MİLLİYETÇİ STALİN VE SSCB”, “BOLŞEVİK ENTERNASYONALİST TROÇKİ”...
Jakoben diktatörlük devrimci enternasyonalizmdir. Tüm ortaçağ gericiliğine başkaldıran, yaptığı devrimci işlerle en ileri düzeyde feodal sarayları, saltanatları temellerine dek sarsan, iç ve dış gericiliği ezen Jakoben diktatörlük, dünya çapında devrime karşı kurulmuş “kutsal bağlaşma”ya karşı, sömürülen, ezilen proleterlerin ve halkların birlik ve mücadelesini ivmelemiştir. Unutmayalım, Jakobenler, iç gericiliği ezerek bunu başardılar. Feodal orduların Fransa’yı işgal hareketinin püskürtülmesinin, devrimin Avrupa’ya yayılmasının temeli iç cephenin sağlamlaştırılmasıydı. Bu olmaksızın burjuva demokratik devrimin ezilmesi kaçınılmazdı.
Robespierre’yi, Jakoben diktatörlüğü “menfur” ilan eden, “Jakoben” deyince aklına “arkadaşlarını giyotine gönderenler”, Lenin/Bolşevizm deyince, “giyotinci zorbaları” gören ve eğer Marks yaşasaydı, “menfur Robespierre’ Lenin”, “ilk önce Marks’ın kafasını kesecektir” diyen Troçki’nin Stalin ve Bolşevik Parti’nin iç cepheyi sağlamlaştırma politikasını; kulakları, Beşinci Kol’u tasfiye etmesini “Thermidorcu bürokratik demokrasi düşmanı karşı-devrim” ilan etmesi de anlaşılırdır.
Jakobenci devrimci demokratik diktatörlüğü ve önderi Robespierre’i mahkum edenler, bu diktatörlüğün devrimci enternasyonalizmini de ret ve inkar etmektedirler. Kuşkusuz ki, Jakoben diktatörlük bir proletarya diktatörlüğü, enternasyonalizmi de proleter enternasyonalizmi değildi. Ama bu, onun nesnel devrimci enternasyonalizm gerçeğini ortadan kaldırmaz, dahası bu enternasyonalizm de sahiplenilecek bir devrimci tarihsel mirastır. Fransız burjuva devriminin ve Jakoben diktatörlüğün Fransız uluslaşmasını özgürce geliştirmesine karşın, ifade ettiğimiz gerçeğin nesnel tarihsel anlamı devrimci enternasyonalizmdir. Jakoben diktatörlük, iç gericiliği ezmek, iç gericiliğin müttefiği sarayları ve saltanatları geri püskürtmek, burjuva devrimini Avrupa’ya yaymak zorundaydı. Bu olgu, Jakoben diktanın devrimci enternasyonalizmini şekillendirdi. Milliyetçilik devrimci burjuvazinin ideolojisiydi. Ortaçağ gericiliğine karşı devrimci burjuvazinin eylemi, ne onun ideolojisi olan milliyetçiliği ne de nesnel olarak oynadığı devrimci enternasyonal rolünü görmememize vesile olamaz. Bu, geçici tarihsel devrimci rolü bağlamında, burjuvazinin tarihsel eyleminin çelişkili gerçeğini, objektif gerçeğini ifade etmektedir...
Troçki’ye göre, “Stalinist Thermidor”un en büyük göstergesi, Troçkist “sürekli devrime” karşı çıkılmış olmasıdır. (Ki Lenin bu saçmalığı her zaman mahkum etmişti.) Troçki’ye göre, proletarya enternasyonalizminin yerine(!) “tek ülkede sosyalizm gericiliğini, milliyetçiliğini” geçirmiş olması Bolşevik Parti’nin, dünya devrimine ihanetinin kanıtıdır. Bu “eleştiri”, aslında iftira, Lenin’e ve çağımızın Marksizmi olan Leninizm’edir... “Sürekli devrim” adına “Avrupa devrimi”nin zaferi için, başta Almanya olmak üzere derhal Avrupa’yı istila (devrim ihracı) etmeyi dayatan Troçki, buna karşı çıkan ve Troçki’yi mahkum eden Lenin ve Bolşevik Parti’yi daha o zaman “milliyetçi”, “enternasyonalizm” düşmanı ilan etmişti. Aynı maceracı politikayı, 1932 yılında da dile getirmiş, “Bütün açıkyürekliliği ile”, “Sovyet hükümeti Almanya’da bir faşist ihtilal halinde”, bu “ihtilal”i haber veren “telgrafı alır almaz” derhal harekete” geçerek, “seferberlik ilan ederek” Kızıl Ordu’yu Almanya’nın üzerine sürmesi gerektiğini ısrarla (I. Deutscher, Troçki C. III, Kovulan Sosyalist, s. 192) savunmuştur. Her iki durumda da bu, SSCB’nin çöküşü demekti. Palavradan ahkam keserek, Lenin’i ve Stalin’i sağcı, milliyetçi, kendisini “proleter enternasyonalist” ilan eden Troçki için önemli olan şey, dünya devriminin ana üssü ve öncüsü SSCB’nin yaşayıp yaşamaması, SSCB’nin somut şartların somut tahlili temelinde dünya proleter devrimini geliştirip güçlendirmesi değil, kendi subjektif, “sol” oportünist çizgisi ve kişisel hırslarıdır. Tarihsel deneyim, Troçki’yi değil, Lenin ve Stalin’i haklı çıkardı. Buna karşın sınırsız bir nefretle hala tarihe karşı savaşanlar, düpedüz gericidir... Troçki’nin “İşçi sınıfından ve partiden kopuk bir örgüt ve örgütten kopuk bir Stalin diktatörlüğü var” (Age., s. 204) saptaması ne kadar objektifse, devrim ihraç etme politikası da o kadar objektiftir.
Proletarya enternasyonalizmine düşman olan ama bu kavramla sefilce oynayarak demagoji ve manipülasyon yapan Batı merkezci, kozmopolit Troçki’nin “sol” gevezeliğinden farklı olarak, Stalin, gerçek bir enternasyonalistti; Stalin SSCB’de proletarya önderliğinde sosyalizmi kurmakla, örneğin sosyalist sistemin kapitalizmin ekonomik krizlerinden bağışık olduğunu göstermekle*** emperyalist kapitalizmin çürümüşlüğünü güçlü bir şekilde açığa çıkarmıştır. Sosyalizmin kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü kanıtlamıştır. Bu olgu, dünya çapında proletarya ve halkların devrimci bilincini geliştirmiş, yeni bir deneyimle silahlanarak kapitalizme, emperyalist sömürgeciliğe, faşizm ve savaşa karşı eylem gücünü ivmelemiştir. Bu tabloda somutlaşan gerçek, “Stalinist milliyetçilik”, “ulusalcı sosyalizm”, “Stalinist karşı devrimci diktatörlük” değil, somut, canlı, dinamik, vurucu proletarya enternasyonalizmi ve dünya proleter devrim cephesinin güçlendirilmesidir. Aynı şey, sosyalist sanayileşmenin, tarımsal sosyalist devrimin, kültürel devrimin, kadın devriminin, çok uluslu Rusya’da, ulusal sorunun tarihte eşi ve benzeri olmayan proleter sosyalist çözümünün, faşizmin ezilmesinin karakteri ve başarıları için de geçerlidir. Ama Troçki buna “Thermidor karşı devrimi”, “gericilik”, “milliyetçilik” diyor. On binler halinde SSCB’ye giderek sosyalist inşanın deneyimlerine coşkuyla tanık olan işçilerin, delegasyonların, aydınların, sendikaların, sanatçıların, ülkelerine geri döndüklerinde, gerçekleri dünyanın dört bir yanında anlatmaları, SSCB’yi sahiplenmeleri proleter enternasyonalist mücadelenin gerçeğiydi. Dünya proletaryası ve halklarının, özellikle de onların ileri katmanlarının eylemli destek ve dayanışması, enternasyonalizmden başka bir şey değildi. SSCB bu enternasyonal mücadelenin kalesi ve simgesiydi. Oysa geveze ve demagog Troçki’ye göre, bu yönelim ve eylem, “karşı devrimci bürokratik Stalinist diktatörlüğü” güçlendirdiği için gericilikti vs. Tam bir sefalet ve rezalettir bu.
O halde soralım:
Troçki kimin hizmetinde?!
“Thermidor”cu olan kim?!
Dünya devrimine, proletarya enternasyonalizmine ihanet eden kim?!
Dünya devrimini hızlandıran, dünya devriminin ve proletarya enternasyonalizminin öncü gücü olan SSCB’yi yıkmaya hayatını adamış olan Troçki, komünizm maskeli burjuva karşı devrimi örgütlerken, gerçekte, dünya proleter devrimine ve proletarya enternasyonalizmine karşı savaşmıyor muydu!?
Bakın Marks ne diyor:
“Besbelli ki, işçi sınıfı, savaşım verebilmek için, sınıf olarak kendi ülkesinde örgütlenmelidir ve her ülke, ayrı ayrı bu sınıf savaşımının doğrudan alanıdır. İşte işçi sınıfının savaşımı, bu anlamda ulusal nitelik taşır, içeriği bakımından değil, ama Komünist Manifesto'nun da dediği gibi, ‘biçimi bakımından’ ulusal.” (Marks, Engels, Gotha ve Erfurt Programının Eleştirisi)
Lenin ve Stalin bu teori ve pratiğe bağlı kalarak sosyalizmi kurarken; enternasyonalizm üzerine içi boş, soyut, aydın gevezeliğinden ibaret konuşmaların yerine canlı gerçeği koyarak dünya proletaryasına (ve müttefiklerine) yaşam dolu, gürül gürül akan proleter enternasyonalizminin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini öğretmişlerdir.
Proletarya enternasyonalizmi biçimde ulusal özünde evrenseldir. Ve komünist partilerin görevi, öncelikle kendi ülkelerinde devrim yapmaktır. Ve zafere erişen bu devrimler dünya proleter devriminin, proletarya enternasyonalizminin üsleri/kaleleri olarak enternasyonalizmi temsil eder. Troçki bu Marksist-Leninist teori ve pratiği reddetmektedir. Kendi ülkesinde proleter devrimi yapan, emperyalizm ve kapitalizme ölüm darbeleri indiren, proletarya diktatörlüğünü kuran, sosyalist inşa yolunda yürüyen, dünya devriminin gelişimini ivmeleyen enternasyonal proletaryayı “milliyetçi”, “gerici”, “Thermidorcu” ilan etmek Troçkizmin, karşı-devrimci traji-komik halleridir. Proletarya diktatörlüğüne dayanarak sosyalist inşa sürecine giren proletarya ve halklara, “Hayır siz sosyalizmi kuramazsınız, dünya proleter devrimi zafere erişmeden de bu olanaklı değil, yıkılmaya mahkumsunuz; dahası, dünya proleter devrimi zafere eriştikten, dünya proletarya diktatörlüğü kurulduktan sonra da sosyalizmi kuramazsınız, bunun için bir de uzun bir “geçiş programı” uygulayacağız ve böylece Allahın izniyle sosyalizme geçeceğiz diyen bir ideoloji-teori düpedüz gericiliktir. Bu teoriden çıkan politik-pratik sonuç, Troçkizmin, Menşevizmin, II. Enternasyonal oportünizminin, Kautskyciliğin duruşunda somutlaştığı gibi karşı devrim üretmektedir. Sözkonusu teori ve pratik, proletaryaya umutsuzluğu, yenilgiyi, kaderciliği dayatarak dünya devrimine ve enternasyonalizme karşı savaşmaktadır. Dünya burjuvazinin istediği doğrultuda dünya proleter devriminin merkez üssünü (SSCB) tasfiye eyleminin sözcülüğüne; böylece gericilik saflarına geçmekle sonuçlanan bir siyasal çizgiye götürmektedir. Yani? Yanisi şu ki, proletarya enternasyonalizmi adına içi boş, soyut devrimci lafazanlıkla somut zaferlerle kurulan ve dünya devrimini güçlendiren, hızlandıran somut ve çarpıcı enternasyonalizmi reddetmek Troçkizmin karakteridir. Somut tarihsel gelişmenin yerine, soyut lafazanlığı geçirmek Troçkizmin karakteristiğidir.
Bir ya da birkaç ülkede sosyalist inşaya girişmek ve sosyalist inşayı başarıyla kurarak komünizme doğru yürümek, Troçkist ihanetin göstermek istediği gibi “tek ülkede milliyetçi sosyalizm” değildir. “Milliyetçiliğe karşı enternasyonalist mücadele” adına, biçimi ulusal, içeriği enternasyonalist olan devrimi ve sosyalist kurucu çalışmayı proletaryaya yasaklamak burjuvazinin sınıfsal gereklerine yanıt vermekten öte bir anlam taşımamaktadır. Burjuva ideolojisi olan milliyetçiliği ret etmekle, her ülke proletaryasının öncelikle kendi ülkesinde zafer kazanması ve sosyalizmi kurmasını ret etmek ya da ikisi arasına eşit işareti koymak, Marksizm, Bolşevizm değil, aksine, Marksizm-Leninizm’e, dünya devrimine ve proletarya enternasyonalizmine saldırmaktır. Troçki bunu yaptı, ardılları da. “Milliyetçilik” umacasıyla enternasyonalizme saldırmak, uluslararası proletaryanın dünya komünizmini hedefleyen mücadelesinin eşitsiz gelişme sürecinde içsel bir bağla birbirine bağlı olduğunu; her proleter zaferin ve sosyalist inşanın dünya enternasyonalizmini temsil ettiğini; gerek iktidar öncesi gerekse de iktidar dönemlerinde birbirini güçlendirerek, birleşik iradeyi geliştirerek yetkinleştirdiğini görmemek; bunu “milliyetçi gerici sosyalizm ve enternasyonalizm düşman”lığı olarak propaganda yapmak, anti-komünizmdir. Troçkizmin “anti-kapitalist” propagandası gibi, “Leninist/Bolşevik”, “enternasyonalist” görünme propagandası da anti-komünist karakterini gizleme eyleminin aracıdır.
Şu tarihsel ve teorik gerçeğin altı çizilmelidir:
Troçki’nin her kötülüğün kaynağı ilan ettiği “tek ülkede sosyalizm” tartışmasında Troçkist “sürekli devrim teorisi”nin alternatifi “tek ülkede sosyalizm” değil, Marksist-Leninist proleter dünya devrimi, proletarya enternasyonalizmi teorisidir; kendisinin tarif ettiği, dipten doruğa çarpıtarak sunduğu “tek ülkede milliyetçi sosyalizm teorisi” değil, Bolşevik-Leninist dünya devrimi teorisi temeline oturan ve temel üzerinde yükselen Leninist tek ülkede, bir veya birkaç ülkede sosyalizmin zaferi ve inşası teorisidir... Troçkist kurnazlığa ve demagojiye karşı, bu gerçeği her an anımsamak ve anımsatmak gerekir. Sosyalizmi inşa etmek, milliyetçilik ve gericilik oluyor, sosyalizmi yıkmak için savaşmak, enternasyonalizm oluyor; Troçkizm budur. Kendi gerçeğini tersyüz ederek proletaryaya, Bolşevizm’e mal etmek, bu Troçkizmin arsız karakteri ve yüzüdür.
Özellikle emperyalizm çağında şiddetlenmiş olan kapitalizmin ekonomik ve siyasal eşitsiz ve sıçramalı gelişme yasası, çağımızda, devrimlerin emperyalizmin en zayıf bir ya da birkaç halkasında veya “Doğu Avrupa” deneyinde görüldüğü gibi birçok halkadan kırılmasını, sosyalist inşaya girilmesini olanaklı kılmaktadır. Şu 122 yıllık emperyalizm ve proletarya devrimler çağı deneyi bu olguyu kesinkes kanıtlamıştır. Bizi kurtarsa kurtarsa Avrupa, İngiltere, ABD’de topyekün ya da zamandaş zafere ulaşacak proleter devrim kurtarır diyenlerin sefaleti ortadadır. Onlar buna dayanarak, gerçekte, dünyanın geride kalan sayısız ülkesinin proletaryasına proleter devrimi, sosyalist inşayı yasaklamaktadırlar. Bu teori, Brensteıncılığın, II. Enternasyonal oportünizminin, Menşevizmin teorisidir. İşte Troçki ve Troçkizm, tersyüz edilmiş Menşevizm olarak bu akımın yoldaşıdır. Bu öyle bir utanmazlıktır ki, çağımızın koskoca tarihsel deneyimini tukaka etmektedir. Aydın gevezeliğiyle, basit dogmalarla, soyut lafazanlıkla, “kuru nutukçu”lukla, Leninizm, proleter devrim, proletarya enternasyonalizmi düşmanlığıyla enternasyonalizm yapılmaz. Aksine...
Başlı başına girmeyeceğiz ama Troçki’nin, “tek ülkede sosyalizm teorisi Lenin’in değil, Stalinizm’in teorisidir. Lenin tek ülkede sosyalizmin kurulmasına karşıydı ve bunu olanaklı görmemekteydi” propagandasına kısa bir yanıt olarak Lenin’e başvuralım.
Lenin'in 1922 yılında Moskova Sovyeti Plenum Oturumu’nda yaptığı konuşmayı şöyle bitirir:
“Sosyalizm şimdi artık uzak geleceğin bir sorunu, ya da herhangi bir soyutlama ya da herhangi bir aziz tasviri değildir. Aziz tasvirleri hakkındaki eski, çok kötü düşüncemizi koruyoruz. Sosyalizmi günlük yaşamın içine çektik ve burada yolumuzu bulmak zorundayız. Günümüzün görevi budur, çağımızın görevi budur. Bu görev ne kadar zor olursa olsun, önceki görevimize kıyasla ne kadar yeni de olsa ve bize ne kadar çok zorluk çıkarırsa da -hepimizin, yarın değil ama herhalde birkaç yıl içinde, ne pahasına olursa olsun bu görevi yerine getireceğimiz, ve böylece NEP Rusya'sının sosyalist Rusya haline geleceğine olan inancımı ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum.” (S. E. C. 9, s. 414, iba.)
Bu sözler, Troçki’yi, Troçkizmi mahkum etmekte ve onun teori ve tarih çarpıtıcılığını teşhir tahtasına çivilemektedir. Troçki, Ekim Devrimi’nden sonra da “Görevimiz anayurdu değil ihtilali savunmak ve öteki ülkelere yaymaktır” görüşüne göre davranmış, Bolşevik Parti ve Lenin’e, sonra da Stalin’e bu çizgi üzerinde saldırmıştır. “Anayurdu savunmak”la “ihtilali Avrupa’ya yaymak” ilişkisinde ikisini karşı karşıya koyan, birincisini reddeden saçmalık onun sekter, “sol” saçmalığının çarpıcı bir yansımasıdır. “Avrupa devriminin ötesinde hiçbir olanak, hiçbir umut, hiçbir yaşam göremiyordu.” (I. Deutscher, Troçki, silahlı Sosyalist, s. 204) Troçki’nin Lenin ve Stalin’e karşı mücadelesinde bu görüş açısı, onun saçmalıktan ibaret dogmatik “sürekli devrim” teorisinin ürünüdür. Daha 1903’te Lenin’e en uç noktada demagojik bir şekilde saldıran, 1905’de Parvus’dan “sürekli devrim teorisi”ni alan, tersyüz edilmiş Menşevik Troçki, her zaman bir Leninizm düşmanı olmuştur. O bu teorisiyle, ihtilalle anayurt savunmasını karşı karşıya koyarak “ihtilali Avrupa”ya “yaymayan” (devrim ihraç etmeyen) Lenin’i, Leninizmi ve partisini Thermidor gericiliği ilan etmiştir.
Lenin yukarıdaki saptamaları ve politik çizgiyi durup dururken dile getirmiyordu; o, Troçki’nin ve diğer eğilimlerin “tek ülkede sosyalizm kurulamaz” muhalefetini bildiği için açık, net, köşeli olarak her fırsatta sosyalizmi kurabiliriz ve kurmalıyız ve kuracağız demektedir; üstelik sorunu bilinmeyen bir geleceğin ya da bir uzak geleceğin sorunu olarak değil, pratik-politik bir sorun, çözülmesi gereken güncel bir sorun olarak ortaya koymaktadır. Troçki bunları bilmediği için değil, Leninizm’in yerine Troçkizmi geçirme operasyonu için kendi teorisini Lenin’e mal etmekte, Stalin ile Lenin arasındaki ideolojik sürekliliği kopararak etkili olmaya çalışmaktadır. Bu revizyon, tasfiye, çarpıtma, Troçki’nin profesyonel sahtekarlığını göstermektedir. O, her alanda, her konuda bunu yapmaktadır. Troçki bir Makyavelisttir. Leninizm düşmanlığında, Leninizm’i çarpıtmada uzmanlaşmış bir demagogdur.
Troçkizmin sadece geri ülkelerdeki proletaryaya devrimi ve sosyalist inşayı yasakladığını söylemek eksik, hatta yanlış olacaktır. Troçkist “sürekli devrim teorisi” sadece emperyalizme bağımlı ülkelerde değil, gerçekte, böylece, ileri kapitalist ülkelerin proletaryasına da proleter devrimi yasaklamaktadır. Troçkizm “Avrupa devrim”i diye diye demagoji yapmaktadır. Troçkist ve II. Enternasyonalci teori ve siyasal çizgi emperyalizmin en zayıf halkalarının kırılması yoluyla gelişen, sosyalist inşaya girişen proleter devrimleri reddederek, böylece dünya çapında ortaya çıkan ve çıkacak devrimci olanakların, Avrupa ve Batı proletaryası tarafından kullanılarak kendi devrimlerinin zaferi için savaşmasını da engellemektedir. Troçki ve Troçkizm hiçbir zaman “Doğu” devrimlerinin önemini anlayamamış, II. Enternasyonalci oportünizmin Batı merkezci bencilliğiyle, sosyal şovenizmiyle hareket ederek Marksizm-Leninizm’e sistematik saldırmıştır. Deutscher’in dediği gibi, “Ona göre (Troçki-bn.) Batıda olduğu gibi Doğuda da devrimin ya gerçek anlamda proleter olması, ya da hiçbir zaman olmaması gerekirdi.” (I. Deutscher, Troçki, Kovulan Sosyalist, s. 501) Açık ki, burada materyalizm, diyalektik, zorunluluk ve özgürlük ilişkisi, somut koşulların somut analizinden bir iz bile yok. Kuşkusuz ki, Troçkist teolojide bunlara yer yoktur...
Troçki’nin metafiziği, idealizmi, özgürlük ve zorunluluğu, Batı ve Doğu devrimlerini, demokratik devrimleri ve sosyalist devrimleri karşı karşıya koymasında olduğu gibi, demokrasi ve diktatörlüğü karşı karşıya koymasında da tipiktir. “Stalinizme karşı mücadele” adına Marksizm-Leninizm’e saldırırken, demokrasi ve diktatörlük ilişkisini Menşevizm ve Kautsky gibi savunur. Ya dünya devrimi ya da “tek ülkede gerici sosyalizm” teorisinde olduğu gibi. Buna bağlı olarak Stalin’i ve proletarya diktatörlüğünü demokrasi düşmanı olmakla suçlar. Üstelik bu iftiraların propagandasını yapan Troçki’nin, “Sendikalar tartışması”nda, Lenin’e karşı çıkarak, sendikaları devletleştirmeyi, militaristleştirmeyi, askeri disiplinle yönetmeyi savunduğunu biliyoruz. Onun, sendikaların sosyalist toplumdaki rolünü ve sendikaların seçim ilkesi temelinde her kademesinin demokratik bir şekilde seçilmesini amansızca ret ettiğini; işçi sınıfının ve emekçilerin askeri disiplin ve askeri kamp mantığıyla acımasızca çalıştırılmasını savunduğunu biliyoruz... Ama her ne hikmetse (!) o “sosyalist demokrasi”nin en yaman ve tek savunucusu, Lenin ve Stalin ise “sosyalist demokrasi düşmanı diktatörler” oluyor. Aynı burjuva oportünist iki yüzlülük proletarya enternasyonalizmi olgusu için de geçerlidir.
Troçki, “İşçilerin vatanı yoktur.” önermesini Troçkistçe çarpıtmış, kendi “sol”cu teorisinin kurbanı yapmıştır. “Sosyalist anavatan savunması”nı, tıpkı tek ülkede, SSCB’de, sosyalizmin inşasını “milliyetçilik”le, “gericilik”le mahkum ettiği gibi mahkum etmiştir.
Ona göre, dünya proleter devriminin, proletarya enternasyonalizminin temel dayanağı, ana üssü, öncü gücü olan SSCB’yi “anavatan” adına savunmak, “milliyetçiliktir, gericiliktir”, “enternasyonalizme”, “sürekli devrim”e ihanettir falan filan. Dünya proleter devriminin öncü kalesini “Stalinizme karşı mücadele” kamuflajıyla yıkmak isterken ona söz konusu gerici teori ve politika rehberlik etmiştir. Eh ne de olsa “tek ülkede sosyalizm kurulamaz”, dolayısıyla “tek ülkede sosyalist anavatanı savunmak” diye bir şey de olmaz. SSCB sosyalist de değildir. Ne ucuz bir teori, ne sefil bir “enternasyonalizm” ve “Bolşevizm”...
Onun 30’larda “emperyalist işgale karşı SSCB’yi savunmak” adına yazdıkları ise tam bir sahtekarlıktır. “Politik devrim”le proletarya diktatörlüğünü (“Stalinizm”) yıkmayı ana görev saptayan; Beşinci Kol’u örgütleyen; dış işgale (Hitler ve Japon faşizmine) bel bağlayarak iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen birinin ve ideolojisinin devrimci değil karşı devrimci olduğu açıktır. İşte gerçekte o, buna “SSCB’yi savunmak” demektedir. Tam da Troçki’nin ve kurduğu sözde “IV. Enternasyonal”in burjuva, anti-komünist karakterine yakışan bir tavır.
Bu burjuvazidir; komünizm vs. kılığıyla ortaya çıkan burjuvazi ve anti-komünizmdir. Troçkizm, gelişimi içerisinde anti-komünizme varmıştır ve böylece anti-komünizmin etkin bir saldırı aracı haline gelmiştir.
Mart 1921 yılında Lenin önderliğinde toplanan partinin X. Kongresinde alınan kararı birlikte okuyalım:
“Tutarlı komünist çizgiden her tür sapmadan proletaryanın düşmanlarının yararlanması, kendini en açık şekilde, burjuva karşı-devrimin ve dünyanın bütün ülkelerindeki Beyaz Muhafızların, sırf Rusya'daki proletarya diktatörlüğünü yıkmak uğruna bir Sovyet düzeni şiarını bile kabul etmeye hazır olduklarını ilan ettikleri, Sosyal-devrimcilerin ve genel olarak bütün burjuva karşı-devrimin, Kronstadt'ta, Rusya'daki Sovyet Hükümetine karşı bir ayaklanma için güya bir Sovyet iktidarı adına ayaklanma şiarını başvurduğu Kronstadt ayaklanması örneğinde göstermiştir. Böylesi olgular, Beyaz Muhafızların, sırf Rusya'da proleter devrimin kalesini zayıflatmak ve devirmek amacıyla, kolayca Komünist kılığına, hatta Komünistlerden ‘daha sol’ kimseler kılığına bürünebileceğini tamamen kanıtlamaktadır. Kronstadt ayaklanması arifesinde Petrograd'da dağıtılan Menşevik bildirileri de, aynı şekilde, Menşeviklerin bir yandan ayaklanmaya karşı olduklarını ve Sovyet iktidarını -ne ki güya küçük düzeltmeleri olan bir Sovyet iktidarını- desteklediklerini söylerken, aslında Kronstadt asilerini, Sosyal-Devrimcileri ve Beyaz Muhafızları fiilen kışkırtmak ve desteklemek için Rusya Komünist Partisi içindeki anlaşmazlıklardan nasıl yararlandıklarını göstermiştir. “ (Stalin, Eserler C. 15, s. 291, iba.)
Demek ki, karşı devrim, iç ve dış gericilik, “Rusya'da proleter devrimin kalesini zayıflatmak ve devirmek amacıyla, kolayca Komünist kılığına, hatta Komünistlerden ‘daha sol’ kimseler kılığına bürünebili”yor. Bu olgu, (devrimci ve komünist görünerek sızma) sadece Rus devrimi için değil, çağımızın devrimler gerçeğinin temel karakteristiklerindendir. Devrilmiş gericiliğin, keza zafer sonrası sosyalist inşa sürecinde karşı devrime iltihak edenler gerçeğinde, başta SSCB olmak üzere sosyalist kamp gerçeğinde bu deneyim en çarpıcı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Başta Troçki olmak üzere, Zinovyevlerin, Kamenevlerin, Buharinlerin tarihsel serüvenlerinde “Bolşevizm”, “Leninizm”, “komünist”lik, hatta “en hakiki Bolşevikler” maskesinin ardına gizlendikleri biliniyor... “Lenin’e”, “Leninizm’e”, “Leninizmin temellerine dönüş”, “dogmatizme karşı mücadele”, “Stalinizme karşı mücadele” sloganları arkasına gizlenerek, tarihin gördüğü en büyük ihaneti örgütleyen Kruşçevci karşı devrim deneyiminde söz konusu olgu en ileri düzeyine varmıştır. Unutmayalım, Kruşçevci modern revizyonist burjuva karşı devrim, kalenin içten fethedilmesiyle ortaya çıktı...
Devam edelim.
Öyle proletarya enternasyonalizmi üzerine “sol” çığırtkanlıkla enternasyonalist olunmaz. Troçkist propaganda, dünya proleter devrimine düşman dünya sermayesinin beklentilerine yanıt veren, dolaysız olarak ona hizmet eden gerici bir propagandadır. Proletarya devrimini, III. Enternasyonal’i ve SSCB’yi “ulusalcılık”la suçlayanlar ve sosyalist başarılı inşayı ve kesintisiz proleter devrimi “Thermidor gericiliği”, “burjuva milliyetçiliği” olarak dünya proletaryasına lanse edenler asla enternasyonalist, Bolşevik olamazlar. Her proleter devrim, sosyalist inşa proleter enternasyonalist karaktere sahiptir; bu olgu, çağımızın temel çelişkisi olan emek sermaye çelişkisine, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki mücadele gerçeğine dayanır. Troçki ve Troçkist teoloji, “tek ülkede sosyalizm olmaz” programı ile, dünya burjuvazisinin “enternasyonal”, kozmopolit milliyetçiliğini temsil etmektedir. Troçki, işine geldiği yerde “enternasyonalist”, işine geldiği yerde, (aynı zırhı kullanarak) burjuva milliyetçiliğini savunmuştur. II. Emperyalist Dünya Savaşı’nın ön gününde, 30’lu yıllarda, Troçki, SSCB tarafından köleleştirildiğini, ulusal zulüm altında inin inim inletildiğini vs. iddia ettiği SSCB üyesi devletlerin, SSCB’den koparak kendi ulusal bağımsız devletlerini kurması politikasını savunmuş (ki bu aynen Hitler’in propagandasıdır, farkı, Troçki’nin “Bolşevik” lafazanlığıdır sadece); böylece burjuva milliyetçiliğini proleter devrime ve sosyalist inşaya saldırının aracı haline getirmiştir. “Enternasyonalizm”, “dünya devrimi” sloganları ve propagandası Troçki’nin dilinde aynı zamanda burjuva milliyetçi karakterini örtmenin demagojik aracı olmuştur. ‘Enternasyonalizm” üzere “sol” çığırtkanlık işin kılıfıdır. SSCB’yi yıkarak “Sovyetik” görüntü altında burjuva egemenliği yeniden kurma mücadelesi yürüten Troçki’nin bir enternasyonalist ve dünya proleter devrimi savunucusu olmadığı açık ve kesindir. SSCB’yi dağıtmanın nesi devrimci, Bolşevik, enternasyonalisttir? Bu mücadeleyi veren ancak bir hain olabilir. Troçki’nin Hitler’den Hirohito’ya, SSCB içinde burjuva milliyetçi gizli çevrelere dek uzanan anti-komünist ilişkiler ağı ve ittifakları onun gerçeğine projektör tutmaktadır...
Kendisini dünyanın biricik proleter enternasyonalisti, dünya proleter devriminin yanılmaz tek lideri ilan eden Troçki, İspanya devrimini Hitler’le, Mussolini ile birlikte ezmeye çalışırken, bu amaçla (POUM) askeri faşist darbe örgütlerken, İspanya devriminin arkasında sadece Stalin, SBKP, proletarya diktatörlüğü, Sovyet proletaryası ve halkı, III. Enternasyonal vardı. Stalin önderliğinde dünya proletaryası ve halkları vardı. Stalin, SSCB, sosyalist devlet, bütün gücüyle ekonomik, mali, askeri, politik, diplomatik destek ve seferberliğiyle oradaydı. Enternasyonal Tugaylar, “Stalinist” III. Enternasyonal ve İspanya Komünist Partisi önderliğinde faşizme karşı kahramanca savaşıyorlardı. Bütün emperyalist devletler, “tarafsızlık politikası” kılıfıyla Alman Nazi devletini, İtalyan faşizmini aktif bir tarzda desteklemekteydi. Troçki, faşizmi yenmek için önce “Stalinist İspanya Komünist Partisi”ni yenmek gerektiğini propaganda ediyor ve devrilmiş gericiliğin, Franko faşizminin, faşist kampın yanında, kaleyi içerden parçalamanın mücadelesini veriyor ve askeri faşist-Troçkist isyan örgütlüyordu. Troçki budur. Troçkizm budur. Troçki’nin ve önderlik ettiği akımın “enternasyonalizm”i, “dünya devrimi” pratiği budur.
Doğu Avrupa’da, Uzak Asya’da, Çin’de devrimlerin gelişmesinde ve zaferinde Stalin’in ideolojik, siyasal, mali, teknik, askeri desteği vardı. Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde patlak veren ve emperyalist sömürge tekelinin yıkılmasını sağlayan başta gelen etken Stalin liderliğindeki SSCB ve onun tüm dünyayı sarsan dev kazanımlarıydı. Bunlar proletarya enternasyonalizmi ve dünya proleter devrimini olgunlaştıran, hızlandıran, yeni mevzilerle güçlendiren Bolşevizm ve Bolşevik politikalar olmuyor ama her yerde SSCB’ye ve devrimlere karşı savaşan Troçki, IV. Enternasyonal, “enternasyonalist” falan filan oluyor. İğrençlikte, ikiyüzlülükte sınır tanımayan burjuva karakteridir bu Troçkizmin. SSCB, Orta Avrupa ülkeleri, Küba, Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Hindiçini ülkeleri... Troçkizme ve sözde enternasyonallerine göre, tüm bu ülkeler, “politik devrim”le yıkılması gereken “Stalinist diktatörlükler”dir. Emperyalizmi yıkabilmek için önce “Stalinizmi yıkmak gerekiyor.” Ona göre, dünya devriminin ve proletarya enternasyonalizminin zaferi için ilk zorunlu temel ve acil görev, “Stalinizmi, Stalinist devletleri, Stalinist partileri yıkmaktır.” Açık ki, “Stalinizm” propagandası sadece bir maskedir; bütün işleri-güçleri devrimlerini yapmış, faşist kampa, sonrası Amerikan emperyalizmine, bağlaşığı emperyalist devletlere, sömürgeciliğe ölümcül darbeler indirmiş devrimleri yok etmektir. Amerikan emperyalizminin ve müttefiği Batılı emperyalist devletlerin çıkarlarını savunmak, onların güdümünde olan Troçkizmin tarihi misyonu olmuştur her zaman.
Enternasyonalizmin proletarya devrimlerinin, sosyalist inşaların karakteri olduğunu reddetmek ilkelliktir. Kapitalizmden komünizme geçiş çağında bu enternasyonalizm, bir ya da birkaç ülkede proleter devrimlerin zaferinden dünya komünizminin zaferine dek kesintisiz devrimin ruhu olmaya devam edecektir. “Tek ülkede ulusalcı sosyalizm mi, dünya proleter devrimi mi” formülasyonu tam bir burjuva kurnazlığını, sahte burjuva saldırısını ifade etmektedir. Tek başına SSCB deneyimi bu teori ve saldırganlığı rezil etmektedir ve o, proletarya devrimlerine karşı olmakla, dünya kapitalizmini sağlamlaştırmakla, faşizmi iktidara getirmekle itham edilen SSCB, Stalin önderliğinde, faşizmi de ezerek proletarya devrimlerini “Doğu Avrupa”ya yaymış; dünyanın altıda biri sosyalistken dünyanın üçte biri sosyalist hale gelmiş ve emperyalist sömürge tekelini yerinden etmiş, sayısız sömürge ülke anti-emperyalist devrimlerle ulusal bağımsızlığını kazanmıştır... Bundan büyük enternasyonalizm mi olur.
Tekrarlıyoruz: Stalin önderliğindeki dünya proleter devriminin bu parlak ve devasa atılımlarını ve zaferlerini “karşı devrim” ilan edenler burjuvazinin uşaklarıdır.
III. Enternasyonali kuran Lenin’dir, geliştiren Stalin ve SBKP’dir. III. Enternasyonal’i SSCB ile birlikte yıkmayı ana görevi gören Troçki’dir. Sahte IV. Enternasyonal’i kurarak proleter devrime, sosyalizme, III. Enternasyonal’e saldıran Troçki’dir. Faşizme karşı mücadelenin zorunlu ön temel koşulunu SSCB’yi, Stalin önderliğini ve III. Enternasyonal’i yıkmaya bağlayan Troçki’dir. Hitler önderliğinde kurulan “Anti-Komintern Pakt”ın karşılığı Troçki önderliğinde kurulan ve Komintern’i yıkmayı asli görevi gören “IV. Enternasyonal”dir. Şunları söyleyen Troçki’dir: “Hitler'i devirmek için Komintern'i bitirmek gerekiyor.'' (Ki bu olguyu yazı dizimizin ilgili bölümlerinde ayrıntılı incelemiştik.) Tüm bu tarihsel gerçekleri gözden gizleyerek, manipüle ederek, Lenin ve Stalin’i, SSCB ve III. Enternasyonal’i “gerici, milliyetçi, karşı devrimci” ilan etmek sınır tanımayan anti-komünist burjuva kinin ve demagojinin ifadesidir. Bunun üzerine “komünizm”, “Bolşevizm”, “enternasyonalizm” şalı örtsen ne yazar. Sosyalist diktatörlüğü, sosyalist inşayı ve sosyalizmi yıkma mücadelesinin kendisi doğrudan burjuva milliyetçiliğidir; enternasyonalizme, Bolşevizm’e ve dünya devrimine düşmanlıktır. Troçki de yaşamının sonuna dek, bu berbat karşı devrimci burjuva çizginin azgın temsilcisiydi. Buna da enternasyonalizm vs. demişti. Ardılları da öyle.
III. Enternasyonal’in 1943 yılında fesh edilmiş olmasını SSCB’ye, SBKP’ye, Stalin’e karşı bir mücadele aracı olarak kullanan Troçkist ve yarı-Troçkist, oportünist akımlar, bir hatayı eleştirmiyor, bir ideolojiyi (Marksizm-Leninizmi), bir sistemi (sosyalist toplumu), bir sınıf egemenliğini (proletarya, proletarya diktatörlüğünü) mahkum etmektedirler. Stalin ve SBKP’nin hatalarını, zaaflarını eleştirerek dersler çıkarmak bir şeydir ve bu bir görevdir, bu hataları, zaafları sosyalizmi ve Stalin’i ret ve inkar etme hesap ve amacına sıçrama taşı yapmak ise başka bir şeydir. Bu ikincisi, Leninizm’e, dünya proletarya devrimine ve onun dev kazanımlarına, III. Enternasyonal’in tarihte oynadığı dev role saldırmaktır. III. Enternasyonal’in (özel tarihsel koşullar altında) fesih kararını eleştirsek de, yukarıda vurgulayageldiğimiz dev tarihsel kazanımlar, gerçek proletarya enternasyonalizminden başka bir şey değildir. Sen kalk dünya komünist işçi hareketinin tüm kazanımlarını “Stalinizme karşı mücadele” adına karşı devrim olarak göster, ret ve inkar et, her türlü alçakça iftiralarla gözden düşürmeye çalış ve buna da “Bolşevizm”, “enternasyonalizm”, “dünya proleter devrimi için savaş” de; bu, tam bir çürüme ve ihanetten, emperyalizme hizmetten ve işbirliğinden başka bir şey değildir. Devrimcileri, komünistleri bu yola çağıranlar, gerçekte onları burjuva karşı devrim cephesine iltihak etmeye çağırıyorlar. Komünistlerin ve devrimcilerin bu tuzağa düşmemesi gerekiyor. Tarihte ve günümüzde bu gerçeğin sayısız örneği varken, hala bugün kalkıp Troçkizmi “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm”, “21. yüzyılın Marksizmi” vs. ilan edenler, “20. yüzyılın iflas eden sosyalizmi ve Leninizm’i”, “yenilgilerden ders çıkarma”, “dogmatik Stalinist Marksizm”den kopma, “yaratıcı Marksizm”, “küreselleşmeyle değişen çağ” sloganlarının ardına sığınarak yeni (!) Marksizm arayışında olanlar, zaten Marksizm-Leninizm’den, çağımızın sonuna dek tek devrimci sınıfı olan proletarya ve davasından çoktan kopmuşlardır. Bu, emperyalist karşı devrim tarafından yenilen, kendini kaybeden, devrimci dönemlerde devrimci, Marksist-Leninist geçinen, zor zamanlarda geçmişe reddiye yazan, göz yaşı döken, değerlere lanet eden küçük burjuvazidir; o, yenilgi ve gericilik dönemlerinde burjuvazinin safına geçen, dönekleşen küçük burjuvazidir. İçeriden dönekleşenlerin, devrimci ve komünist değerlerden kopanların, post-Marksizme, ezilenlerin Marksizmine, Troçkizme geçenlerin, devrimci ve komünist hareketi tasfiye etmek için gösterdikleri ideolojik ve örgütsel saldırılara karşı güçlü ve ideolojik saldırı hattında devrimci ve komünist duruş sergilemeli; ideolojik mücadele ve tasfiyeci oportünizmden arınma, kopuşma politikası izlenmelidir. Bunu yapmayanlar devrimci ve komünist kalamaz. Oportünizm ve tasfiyecilikle uzlaşanlar, eni-sonu onların bir parçasına dönüşür. İdeolojik, siyasal, örgütsel uyanıklık ve ilkelere sağlam bağlılık olmadan bu görev başarılamaz. Şu “Dev-Yol”un, “Kurtuluş”un, “Halkın Kurtuluşu”nun ve bir dizi devrimci akımın devrimci ve komünist geçmişlerini terkederek gittikleri/geldikleri yer herkesin kulağına küpe olmalıdır...
Devam edelim.
Neymiş, “Stalinizm”, sosyalist inşa ve Sovyet proletaryası gerici ve milliyetçiymiş. Neden? Çünkü onlar “tek ülkede sosyalizmi kurma cüretini gösterdi ve bunu da başardılar. Böylece dünya burjuvazisine, kapitalizme, sosyal demokrasiye, Troçkizme, Buharinizme, kulaklara, NEPMAN’lara, devrilmiş gericiliğe, Beşinci Kol’a haksızlık ve zulüm yaptılar. işte bundan dolayı milliyetçidirler. İşte bundan dolayı dünya devrimine, enternasyonalizmine düşmandırlar. İşte bundan dolayı...”. İşte “Bolşevik/Leninist Troçki” budur. En Marksist vs. sözlerle bezense de söylenenler gerçekte bundan ibarettir.
Ekim Devrimi ne kadar gerici ve milliyetçiyse, tek ülkede sosyalist inşa da (kent ve kır burjuvazisinin yok edilmesi, küçük meta ekonomisinin son bulması, kent ve kırda sosyalist ekonominin kurulması, kültürel devrim) o kadar gerici ve milliyetçidir. Ekim Devrimi ne kadar gerici ve milliyetçiyse, Faşist kampın ezilmesi, sosyalist kampın doğuşu, sömürge devrimlerinin emperyalist sömürge tekelini yıkması o kadar milliyetçi ve gericidir. Profesyonel sahtekarlığın ele başı Troçki, sosyalist inşayı ve dev kazanımlarını proletarya enternasyonalizmine düşmanlık olarak pazarlarken karşı devrimci teori ve pratiğini gizlemek ve Marksizm-Leninizm’i, sosyalizmi gözden düşürmek için savaşmıştır. Bunu da “Stalinizm eleştirisi” kamuflajına bürünerek yapmıştır. Leninizm’e saldırabilmek için, Leninist çizgiyi “Stalinizm” ; Troçkist çizgiyi, teori ve pratiği de “Leninizm/Bolşevizm” olarak olarak lanse etmiştir.
Troçki’nin “tek ülkede sosyalizm”i savunan Stalin ve Bolşevik Parti’yi, “milliyetçisiniz, karşı-devrimcisiniz, dünya devrimini sattınız” vs. demagojisine en iyi yanıtlardan birisi, Lenin’in şu değerlendirmesinde yer almaktadır:
“3) Sosyalist rejimin iktisadi temellerinin atılması. Bu alanda en temel, en önemli olan şey henüz tamamlanamadı. Oysa bizim en doğru, en güvenli işimizi, hem teorik, hem pratik, bugün hem RSFSC ve hem de enternasyonal bakımından, işte bu oluşturuyor.” (Ekim Devrimi Dosyası s. 596, iba.)
Lenin bir başka yerde, bu düşünceyi şöyle vurgular:
“Şimdi, uluslararası devrimi, özellikle ekonomi politikamızla yürütüyoruz. Dünyanın bütün ülkelerinde bütün emekçilerin gözleri, istisnasız ve abartmasız Sovyet Cumhuriyetine çevrilmiştir. … Dünya çapındaki mücadele bu alana kayacaktır. Bu görevin üstesinde gelirsek, uluslararası anlamda, her halde ve kesinlikle kazanacağız. Bu yüzden, ekonomik düzen sorunları bizim için olağanüstü önemlidir. Bu alanda yavaş, aşamalı -bu iş çabuk olmaz-, ama sürekli yükselmeler ve ilerlemelerle zaferi kazanmalıyız.” (Aktaran Stalin, Trotskizm mi, Leninizm mi?, s. 118)
Belli ki dönüşüm geçirerek Troçkistleşen, “eski Menşevik teori”sini çöpe atan (!) Lenin, üstelik yeni öğretmeni (!) Troçki de MK’da ve Polit Büro’da yer alırken, “sürekli devrim”e, dünya proleter devrimine, proletarya enternasyonalizmine ihanet(!) etmiştir bu değerlendirmesiyle. Öyle ya, sosyalizmi ekonomik alanda inşa edeceğiz ve mutlaka kazanacağız, kazanmalıyız, “NEP Rusya’sı sosyalist Rusya haline gelecek” dediği için, açık ki milliyetçidir, gericidir vs. Ama olsun, Troçki yine de “Bolşevik/Leninist”, “enternasyonalist”, Stalin (ve Lenin) ise Thermidor gericiliğinin temsilcisidir. Troçki, “Lenin’in halefi”, “Stalin’in yok ettiği son Bolşevik”tir (S. Savran). Stalin ise, Lenin’i zehirleyerek öldüren, Bolşevizm’i yok eden adamdır vb. Troçki’nin ar damarı yok ki...
Emperyalist ve faşist kuşatma ve saldırı koşulları altında ilk kez, üstelik geri bir ülkede sosyalizm inşa edilirken, Stalin gibi büyük bir Marksist-Leninist önderin varlığı, tarihin, proletaryanın, sosyalizmin büyük şansı olmuştur. Bu başarıları yakalayan ve liderlik yapan, (Stalin’i içerde ve dışarda “devrimi yok eden Thermidorcu karşı devrimci” olarak lanse eden) Troçki değil, Stalin ve partisi olmuştur. Stalin bu büyük atılıma önderlik ederken Troçki sosyalizmi yıkmak için çalışıyordu. Troçki’nin “eşsiz teorisi”, “eşsiz pratiği” bundan ibarettir.
Troçki yazıyor:
“Dünya işçi sınıfı ağır yenilgilere uğradıkça Sovyet bürokrasinin kendine olan güveni o ölçüde artıyordu. Bu iki olgu arasında sadece kronolojik değil, aynı zamanda nedensel ve karşılıklı bir ilişki de vardı, şöyle ki: Hareketin bürokratik önderliği proletaryanın yenilgilerine katkıda bulunuyor, yenilgiler ise bürokrasiyi güçlendiriyordu.” (Agk., s. 127)
Şu sözleri yazan ise bir burjuva demokrat tarihçi:
“Gene de, liberal kapitalizmin, kriz, faşizm ve savaşın üçlü meydan okuması karşısında -ve tek başına- hayatta kaldığında bile, İkinci Dünya Savaşı'ndan bir süper güç olarak çıkan SSCB'nin çevresinde toparlanabilen devrimin küresel ilerleyişiyle yüz yüze geldiği görülüyordu.” ( ERIC HOBSBAWM Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991 Aşırılıklar Çağı)
Troçki ve Troçkistler ise Stalin’in, “Stalinizm”in dünya devrimini boğduğunu****, proletarya enternasyonalizmini katlettiğini, faşizm ve emperyalizmi güçlendirdiğini, Thermidoru temsil ettiğini, Thermidorcu karşı devrimci bir diktatörlük, dahası Hitler’in esin kaynağı, ilk Hitler olduğunu, faşist/Stalinist diktatörlük kurduğunu sürekli propaganda ettiler. Gerçekleri sınırsızca tersyüz ederek Marksizm-Leninizm’e, Bolşevizm/Leninizm’e saldırmak, gözden düşürmek... Bu, Troçkist demagojinin karakteristiğidir.
Troçki’ye göre, Stalin ve “Stalinizm” Avrupa devrimi yenildiği, dünya devrimi gerilediği için zafer kazanmıştır. İçeride ve dışarıda devrimleri boğmak, devrimleri boğazlamak, “Thermidorcu Stalinizm”in asli görevi olmuştur. Stalin devrimlerin “baş celladı”dır. Stalin’in ana görevi, kapitalist emperyalizmi sağlamlaştırmak. III. Enternasyonal’i de bunun aracı yapmak vs. imiş.
Hadi bunu kabul edelim ve soralım: Peki şu geveze Troçki ve Troçkizm ne yapmış?
Hangi devrime önderlik etmiş?
Hangi devrimi gerçekleştirmiş?
“Hayatımın en önemli işi” dediği IV. Enternasyonal’i kurarken “bana on yıl verin göreceksiniz dünya devrimi IV. enternasyonalin liderliğinde zafere erişecek” diyen demagog ve palavracı Troçki ve sözde “IV. Enternasyonal”i hangi devrimin neresinde olmuş?
İlkesizliğin ve ahlaksızlığın böylesi ancak burjuva sınıf karakteriyle açıklanabilir.
Troçkizm, dünya burjuvazisinin ideolojik ve siyasal bir fraksiyonudur. Leninizm’e saldırıda ustalaşmış bir burjuva saldırı aracıdır.
Devrilmiş gericilik, Jirodenler, görünüşte saldırılarını Robespierre (ve arkadaşları) üzerinde yoğunlaştırmışlardı. İddiaları da buydu. Bu görüntüyü vermeye özel önem vererek ana saldırılarını devrimci Jakoben ideolojiye ve Jakoben diktatörlüğe yöneltmişlerdi. Troçkist demagoji de görüntüde saldırılarını Stalin’e, “Stalinist”lere karşı yönelterek, Bolşevizm’i, sosyalist diktatörlüğü yıkmak için mücadele ediyorlardı. Bu bir yöntem ve politika tarzıdır; gerçeklerini gizle, hedefini ve komplolarını maskele... Sırası gelince yıkıcı darbeyi indir...
Sovyet proletaryası ve halkı bu numarayı yutmadı, ihaneti, dönekliği, siyasi çeteciliği, işbirlikçiliği mahkum etti. Sürecin önderi büyük Stalin’di.
DEVAM EDECEK
*Jakobenlik Jirodenlik tartışmasının kökü, Rusya sosyal demokrasisi içinde ekonomist akımın ortaya çıkışına dek gider. Daha o tarihte Plehanov, devrimci ve oportünist kanat ayrışmasında, ekonomist oportünistleri Jirodencilikle suçlar ve kendi cenahını Jakobenlik olarak belirler...
Rus sosyal demokrasisi içerisinde daha sonra ortaya çıkan (1903) Bolşevik Menşevik ayrışması ile, “Jiroden”leri Menşevikler (oportünist kanat), “Jakoben”leri Bolşevikler (Leninist kanat) temsil etmekteydi. Troçki, Lenin’i giyotinci diktatör ilan ederek Menşevik kanatla hareket etti.
Hatırlatalım: Plehanov, daha sonra, RSDİP II. Kongresi’nde (1903) Menşevik Jiroden oportünist kanadın lideri haline gelmiş; “Proleter Jakobenizm”e karşı sistematik mücadele etmiştir.
** “Engels ‘kör zorunluluğun’ varlığından kuşku duymaz. O, insanca bilinmeyen bir zorunluluğun varlığını kabul eder.”
“"Özgürlük, doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil, ama bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme aracıyla bu yasaların belirli erekler için yöntemli bir biçimde kullanılma olanağındadır. Bu, dış doğa yasaları için olduğu kadar, insanın maddi ve manevi varlığını yöneten yasalar, – gerçeklikte değil, olsa olsa kafamızın içinde ayırabildiğimiz iki yasa sınıfı için de böyledir. Öyleyse, irade özgürlüğü, ne yaptığını bile bile karar verme yetisinden başka bir anlama gelmez. Buna göre belirli bir sorun üzerinde bir adamın yargısı ne kadar özgürse, bu yargının metnini belirleyen zorunluluk o kadar büyüktür. ... Öyleyse özgürlük, kendimiz ve dış doğa üzerinde, doğal zorunlulukların (Naturnotwendigkeiten) bilgisi üzerine kurulu egemenliğe dayanır." (5. Almanca baskı, s. 112-113.)[58] “
“Engels, sadece, insanın bilgi ve iradesini bir yanda, doğa zorunluluğunu ise öteki yanda olmak üzere ele alıyor, ve her türlü tanımlamadan sakınarak, sözü dolandırmadan, doğal zorunluluğun birincil öğe, insan bilgi ve iradesinin ise ikincil öğe olduklarını saptıyor. İnsan irade ve bilgisi zorunlu ve kaçınılmaz olarak doğa zorunluluğuna kendilerini uyarlamalıdırlar.”
“Onlarda, söze dayanan ‘tanımlamaların’ ustalıkla, titizlikle pişirilip kotarıldığı bilgi teorisi başka şeydir, pratik başka bir şeydir. Engels'te ise, insanın bütün canlı pratiği, gerçeğin nesnel bir ölçütünü sağlayarak bilgi teorisinin kendi İçine giriverir: biz, bizim zihnimizde ve onun dışında bağımsız olarak var olan ve etki yapan bir doğa yasasını bilmediğimiz sürece, bu yasa, bizi ‘kör zorunluluğun’ kölesi yapar. Biz bu yasayı tanıdığımız anda, (Marks'ın binlerce kez yinelediği gibi) bizim irademizden ve bilincimizden bağımsız olarak işleyen bu yasa bizi doğanın efendisi kılar. İnsan pratiği içinde gerçekleşen doğa üzerindeki egemenlik, doğa görüngü ve süreçlerinin, insan kafasındaki nesnel olarak doğru bir yansısının sonucudur, ve bu yansının (pratikte ortaya çıkan sınırlar içersinde) nesnel, mutlak, sonsuz bir gerçek olduğu olgusunun kanıtıdır.” (Alıntılar Lenin, age., “Özgürlük ve Zorunluluk” alt bölümünden alınmıştır. İba.)
*** Kapitalizmin tarihinin en derin, en yıkıcı genel ekonomik krizinin (1929-1933) başta Batı olmak üzere emperyalist dünya sistemini temellerine dek sarsarken SSCB’nin dev ekonomik ve sosyal atılımlarla ilerlemesi hem sosyalist ekonominin hem de “Stalinizm”in üstünlüğünün berrak kanıtıdır. Bu başarı, biçimde ulusal, özünde enternasyonalist karakterdeydi; tıpkı sosyalist inşanın öteki dev kazanımları gibi. Enternasyonalizm ve dünya proletarya devrimi üzerine boş, soyut, karşılığı olmayan aydın gevezeliği ile Troçki ve Troçkistler, Lenin ve Stalin’in ülkesini hep gözden düşürmeye çalışmıştı(r)lar.
Şu sözleri yazan anti-komünist, anti-Stalinist tarihçiyi birlikte okuyalım.
“Aslında Komünist Enternasyonal ekonomik ısınmanın zirvesinde yeni bir ekonomik krizi önceden görmüş, ...... 1929’da çökmesiyle başlayan krizin, Büyük Çöküş’ün yarattığı sarsıntı kapitalizmden gürültülü biçimde kopan tek ülkenin bu krize bağışık olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Bu ülke Sovyetler Birliği idi.” (Eric J. Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl, 1914-1991, Aşrılıklar Çağı, s. 117)
“Her şeyden önce, bizzat Amerikan Ekonomi Birliği’nin 1938’de kabul ettiği gibi ve daha da etkileyicisi, SSCB’nin felaketten bağışıklığının ortaya koyduğu gibi, Marx’ın kehanetlerinin doğrulanmakta olduğu görülüyordu.” (Age., s.130)
Dünya burjuva basını, mızrak çuvala sığmadığı ve sosyalizmin kudretinin yarattığı etkiden kaçamadığı için, bu gerçekleri kamuoyuna yansıtmak zorunda kalmıştır. İşte size, boş enternasyonalizm lafazanlığı değil, sosyalist inşanın görkemli kazanımlarıyla dünya proleter devrimine, dünya proletaryasına “Stalinizm”in, sosyalizmin taşıdığı, canlı-kanlı, çarpıcı, ikna edici proletarya enternasyonalizmi.
Peki o dönem bay Troçki ve epigonları ne yapıyordu?
Yaptıkları biliniyor: SSCB’yi, Bolşevik Parti’yi, proletarya diktatörlüğünü gözden düşürmek ve yıkmak için çılgınca savaşmak...
Troçki’nin neresine el atsanız orası dökülüyor.
Açık ki, Troçki ve Troçkizm, proleter devrimin zaferini, proletarya diktatörlüğünün kurulmasını, sosyalist inşanın başarıyla inşasını, proletarya enternasyonalizmi, dünya proleter devrimini hızlandıran temel bir etken olarak kavramıyor, aksine, bütün enerjisiyle, proletarya enternasyonalizmine karşı savaşıyor. Böylece anti-Marksist Leninist niteliğini, keskin mi keskin “sol” oportünizmine rağmen Menşevik karakterini ele veriyor. O, Menşevizmin, II. Enternasyonal oportünizminin, Kautskyciliğin tek ülkede sosyalizm kurulamaz, SSCB yıkılmaya da mahkumdur; bu Marks’a ihanettir teori ve pratiğininin temsilcisidir. Üstelik o, yüzsüzlükte sınır tanımadan, bu Menşevik çizgiyi, “Leninizm” olarak pazarlıyor.
**** “1935’ten itibaren eleştirel sol literatür, Moskova kaynaklı hareketlerin devrim fırsatlarını kaçırdığı, reddettiği hattâ ihanet ettiği, çünkü Moskova’nın artık devrim istemediği suçlamalarıyla doldu. Gurur verici biçimde ‘monolitik’ olan Sovyet merkezli hareket kendi içinde bölünene kadar bu argümanların pek etkisi olmadı. Komünist hareket, birliğini, tutarlılığını ve bölünmeye karşı bağışıklığını koruduğu sürece, dünyada küresel bir devrimin gerekliliğine inananların çoğu için en ufak bir kuşkuya yer yoktu. Ayrıca dünya toplumsal devriminin 1944’ten 1949’a kadar süren ikinci büyük dalgasında kapitalizmden kopan ülkelerin ortodoks, Sovyet-yönelimli komünist partilerinin himayesinde gerçekleştiğini kim inkâr edebilirdi?”
“Bunlar, kendilerini artık Elbe ırmağı ile Çin Denizi arasındaki bütün hükümetlerin başında bulan komünistlerin hoşnutluğunu gölgeleyecek düşünceler değildi. Onlara esin kaynağı olan dünya devrimi gözle görülür bir ilerleme kaydetmişti. Tek başına, zayıf ve tecrit edilmiş bir SSCB’nin yerine, küresel devrimin ikinci büyük dalgasından, dünyadaki iki büyük güçten artık adını hakeden (süper güç terimi ilk kez 1944 gibi erken bir tarihte kullanılmıştır) birinin önderliğinde bir düzine kadar devlet çıkmıştı ya da çıkmaktaydı. Küresel devrimin hızı da kesilmemişti, çünkü eski emperyalist denizaşırı mülklerin sömürgesizleştirilmesi hızla devam ediyordu.” (Eric J. Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl, 1914-1991, Aşrılıklar Çağı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder