BİR KEZ DAHA BİRLEŞİK
HAZİRAN HAREKETİ ÜZERİNE
BHH (Birleşik Haziran Hareketi), “Birleşik Haziran Hareketi
Yürütme Kurulu” imzasıyla 7 Haziran 2015 Genel Seçimi’ne
dönük politik tavrını açıkladı. Dileyen, bu açıklamaya,
“birleşikhaziranhareketi.org.”dan bakabilir.
BHH’nin 3 Mart 2015 tarihli açıklaması, oportünizme has bir şahika olarak
nitelemeyi hak etmektedir. Hak etmektedir, çünkü, çok kritik bir politik an ve
dönemeçte, devrimle karşı-devrim, faşist diktatörlükle halklar, dinci faşist
iktidarla ezilenler arasındaki mücadelenin genel seçimler üzerinden ortaya
çıkacak politik sonuçları daha bugünden ortadayken, BHH, Kemalizm’in, Türk
burjuva milliyetçiliğinin, şovenizmin, CHP ve AKP’nin lehine olacak bir tarzda
politik tavrını ortaya koymuştur. Takınılan tavır, ortacı oportünist, sermaye
cephesine taze kan taşıyan, kendilerinin de bir parçası oldukları ezilenler
cephesini zayıf düşüren, işçi ve emekçilerin, halkların cephesini bölen bir
tavırdır. Hangi biçimde teorize edilirse edilsin, BHH’nin tutumunun, duruşunun,
yöneliminin nesnel anlamı budur. Açıklamada yer alan sözde keskinlikler ve
iddialar, adeta hiçbir şey söylemeyen, gerçekte CHP ve AKP’ye yarayan boş söz
yığınıdır da diyebiliriz. BHH, bu açıklamayla da geniş kitlelerin birlik istek
ve basıncına, Gezi/Haziran’ın ruhuna da sırtını döndüğünü ortaya koymuştur.
Kuşkusuz ki bu açıklama da bir son değildir; BHH ile hem uzun vadeli bağlaşmanın imkânları ve hem de özellikle yakın süreç bakımından bir seçim ittifakının imkânları son ana dek zorlanmalıdır. Zorlanmalıdır çünkü, birleşik mücadelenin gereksinimi, cephesel birliklerin büyütülmesi gereksinimi devrim ve sosyalizm mücadelesinin yakıcı politik bir sorunudur. Politik özgürlük uğruna yürütülen kavgada en küçük bir imkân bile heder edilmemelidir. İdeolojik mücadelenin gerekleri ve gereksinmeleriyle politik mücadelede ortak düşmana karşı ortak mücadelenin gerekleri, gereksinmeleri birbirine karıştırılmamalıdır. BHH’nin “anti-emperyalizm”, “anti-faşizm”, “sınıfsal mücadele”, “Gezi” vs. adına sermaye cephesine yedeklenen tutumu BHH’de yer alan devrimci, ilerici kitlelere dostça anlatılmalıdır. BHH içerisinde etkin olan “ulusalcı sol”culuk, “ulusal sosyalizm”, sözde enternasyonalizm gerçeği ortaya konulmalıdır. Ezen ulusun küçük burjuva milliyetçiliği üzerinde bir araya gelmiş olan BHH’yi oluşturan politik kuvvetler her şeye karşın homojen bir birlik değildir; hareket içerisinde Kürt ulusal demokratik hareketiyle de bağlaşmadan yana, demokrasi-özgürlük mücadelesinde birleşik cepheleşmeden yana ya da “güç ve eylem birliği”nden yana olan ciddi bir potansiyel var. BHH içerisinde Türk ulusalcılığının, Kemalizm’in en ileri formu SİP’li TKP’lerde simgeleşmektedir. Her ne kadar BHH, kendi birliklerinin uzun vadeli bir birlik olduğu ve olacağını dile getirse de, kendi iç çelişki ve çatışmalarından dolayı içten parçalanmaya da açık bir bloktur. BHH, sınıf mücadelesinin, ulusal ve toplumsal mücadelenin gereksinmelerine sırtını dönmüş olması gerçeği temelinde içsel çatışmalara sürüklenecektir. Açık ve net bir şekilde vurgulamak gerekir ki, emperyalizme, faşizm ve gericiliğe karşı mücadeleyi zayıflatan ya da set çeken, milliyetçilik, sosyal şovenizm üzerinde kurulan bağlaşmaların parçalanması, sınıf mücadelesinin, devrim ve sosyalizm mücadelesinin lehine bir gelişmeyi ifade eder sadece.
“BİRLEŞİK
HAZİRAN HAREKETİ’NİN 7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNE YÖNELİK KAMUOYUNA DUYURUSU”na
hep birlikte bakalım:
“Türkiye
derin bir siyasal kriz yaşıyor; şiddetli bir ekonomik krizin patlaması an
meselesi. Bu krizin sorumlusu, on üç yıldır talan ve yolsuzluklarını gericilik
ve otoriterlikle iç içe geçirerek iktidarını sürdüren, bunu halka ağır bedeller
ödeterek yapan AKP’dir.
Eğer
AKP iktidarı, bütün tutarsızlık ve zaaflarına karşın bugüne kadar hala
durdurulamamışsa bunun gerisinde başta Parlamento’da konumlanan muhalefet
partileri olmak üzere, muhalefetin etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele
yürütememesi vardır.
Seçime
giderken, bu tarihsel başarısızlığın AKP karşıtı her kesim açısından esaslı bir
değerlendirmesinin yapılması gerekir. Önümüzdeki seçim AKP iktidarını
geriletecekse, Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen milyonların ifade
ettiği sorun ve taleplere bakılması gerekmektedir.”
BHH
ne devrimci-demokratik ne de sosyalist/komünist devrimci karaktere sahiptir.
“Sosyalizm”, “komünizm” gibi iddialar, nesnel olarak, küçük burjuvazinin yüzüne
geçirdiği bir örtüdür sadece. Dolayısıyla yukarıdaki sözleri ilerici-demokratik
bir gücün açıklamaları çerçevesinde ele almakla yetineceğiz. Bu sınırlar
içerisinde sormak gerekiyor: Yukarıdaki sözlere gerçekten inanıyor musunuz?
Eğer inanıyorsanız HDK ve HDP “Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen
milyonların ifade ettiği sorun ve talepler”e sahip çıkıyor, üstelik tutarlı bir
demokratik çizgide. Yani öyle BHH gibi CHP’ye, milliyetçi, şoven çevrelere
yedeklenme tutumu içerisine de girmeden. “Önümüzdeki seçim AKP iktidarını
geriletecekse”, deniyor açıklamada; pek güzel, o halde bugün bunun temel yolu,
en azından HDP ile bir seçim ittifakından veya HDP’ye verilecek açık bir
destekten geçmektedir.
Devam
edelim; açıklamada deniyor ki eğer AKP bugüne kadar durdurulamamışsa “bunun
gerisinde başta Parlamento’da konumlanan partiler olmak üzere, muhalefetin
etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele yürütememesi vardır.”
Parlamento
içi ve dışı muhalefeti hiçbir ayrım yapmadan AKP karşıtlığı üzerinden tanımlayarak
yapılan bu değerlendirmenin liberal gerici bir analiz olduğunu belirtelim
öncelikle. TBMM’de yer alan HDP’yi, parlamento dışında kalan işçi sınıfının,
emekçilerin, halkların, ezilenlerin mücadelesini temsil eden siyasal ve
toplumsal muhalefeti zaafları, yetersizlikleri bakımından elbette ki
eleştirebiliriz ve eleştirmeliyiz de. Ama bu bir şeydir, kalkıp sermaye cephesi
ile ezilenlerin cephesi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı AKP’ye karşı olmak
üzerinden örterek hepsini aynı sepete koyup lafazanlık yapmak farklı bir
şeydir. Bu ikincisinin yanlış olduğu
açık ve kesindir. Böyle bir açıklama, ulusalcı, Ergenekoncu, Kemalist, CHP vb.
gibi çevrelere verilen birlik mesajıdır. AKP’ye karşıysan hep birlikte birlik
olmalıyız mesajıdır. Burada tipik bir ilkesizlikle, pragmatizmle karşı karşıya
olduğumuz açıktır.
Deniyor ki, “Milyonların mesajı açıktır:
AKP’yi durdurmak neoliberal-piyasacılık karşısında halkçı/kamucu ekonomik
politikaları, gericilik karşısında özgürlükçü ve laik yaşamı, otoriterlik ve
faşizm karşısında demokrasi, açıklık ve halk iradesini, emperyalizme karşı
bağımsızlığı, mezhepçilik ve milliyetçiliğe karşı Kürt ve Alevi yurttaşların
eşitliğini savunan bir siyasal hattın kurulmasını gerektirmektedir.”
Tamam
da, HDP, sizlerden de farklı olarak, üstelik tutarlı bir demokratik çizgide,
yukarıdaki taleplerin de mücadelesini vermektedir. Peki, hem bu sözleri
söyleyip hem de HDP’den uzak durmak niye? Yoksa Gezi’nin taleplerini CHP,
Ergenekoncular, Türk burjuva milliyetçi çevreler savunuyor ve mücadelesini
veriyorda bizim mi haberimiz yok!!! Bırakalım bunları arkadaşlar, bu mızrak bu
çuvala sığmaz.
Açıklamada;
“Birleşik Haziran Hareketi olarak bütün gücümüzü bu hattın kurulmasına adadık.
AKP’yle mücadelenin altını çiziyor, sol ve toplumcu güçlerin kendi aralarında
ve halkla diyaloğuna inanıyor; Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt
sorunundan demokrasiye, ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek
temelli değerlerin damgasını vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğini
biliyoruz.” deniyor.
Madem
öyle, o halde “sol ve emek temelli değerler” ekseninde yükselen ve gelişip
güçlenen HDK/HDP ile bağlaşmaya yönelmeniz gerekmez mi? BHH-HDP ittifakının
kurulmasının diktatörlüğe ve dinci faşist hükümete karşı mücadeleyi geliştirip
güçlendireceği, halklar arasındaki ortak irade beyanını güçlendireceği, askeri
faşist cuntanın kurduğu barikatları yıkıp geçeceği, ırkçı, dinci, şoven,
militarist, yayılmacı güç ve politikalara karşı mücadeleyi ilerleteceği, bölge
halkları lehine de süreçleri geliştireceği açık değil mi? Hem kendinizi “bütün
gücü”nüzle böyle bir mücadele hattı örmeye adadığınızı iddia edeceksiniz hem de
böyle bir savaş hattının geliştirilmesinin, büyütülmesinin çok önemli bir aracı
olan ve olacak olan HDK’dan, HDP’den uzak duracaksınız?!!! Bu açık bir çelişki
değil mi?..
“Başta
seçim barajı olmak üzere, seçim sandığı üzerine düşen gölgeler halk iradesinin
sandıkta ifade bulmasını imkânsız hale getirmiştir. İktidarın işleyiş ve karar
alma iradesinin parlamento dışında şekillendiği her geçen gün biraz daha açık
hale gelmektedir. Bu nedenle seçime yönelik mücadelenin AKP iktidarını
durdurmanın tek yolu olmadığını bir kez daha vurgulama ihtiyacı duyuyoruz.
Bununla birlikte, seçimlerin AKP’ye karşı verilen mücadelenin bir parçası
olduğunu da görüyor, önemsiyoruz.”, diyorsunuz açıklamanızda.
Tamam,
gelin başta “seçim barajı olmak üzere” söz konusu gölgeleri birlikte
temizleyelim. Parlamento içi ve dışı muhalefeti birleşik örerek geliştirelim.
Parlamenter mücadeleyi parlamento dışı mücadele alanına tabi kılarak sokaklarda politika yaparak faşizm ve gericiliğe karşı
vuruşalım. HDP parlamenter mücadeleyle parlamento dışı mücadeleyi birleştiren
en yetkin örnektir. HDP’nin ana gücü ve eylemi parlamento değil, sokaklardır;
son örneği de yalnızca Kürdistan’la sınırlı kalmayan Batıya da sıçrayan ve
genişleyen 6-8 Ekim 2014 Kobani Serhildanı’dır. İşte sözde “Güvenlik reformu”na
karşı sokaklarda durmayan, devam eden eylemler serisidir… Peki, ama siz neden bir
seçim ittifakına bile gelmiyorsunuz? HDP, HDP’yi teşhir amaçlı yapılan
propaganda ve ajitasyonların aksine, sizlerle eşit demokratik koşullarda bir
seçim ittifakına da hazır… Kürtlerle yan yana gözükmek mi istemiyorsunuz? Peki
neden? Türkiye’nin temel yakıcı politik sorunu politik özgürlüklerin
kazanılması değil midir? Herhalde yanıtınız “Evet.” olacaktır. Peki Kürtlerin
özgürlük talebi de politik özgürlüklerin bir parçası, keskinleşerek öne çıkmış
temel bir bileşeni değil mi? Peki neden ürküyorsunuz? Kürt ulusal hareketi,
demokratik halkçı içeriğe sahip bir “ortak vatan”da birlikte yaşamak iradesini
defalarca beyan ettiği ve pratik-politik duruşuyla bunu ortaya koyduğu halde,
hala (SİP’çi TKP’ler ve benzerleri gibi) “vatanı böle”ceğini mi düşünüyorsunuz?
Herhangi bir kanıta, tanığa, belgeye dayanmadan ileri sürülen demagojik ve
manipülatif bir iddia olan Öcalan’ın, PKK’nin, KCK’nın Erdoğan ve AKP ile
Türkiye’ye “otoriter diktatörlük getirecek” “Başkanlık sistemi üzerinde
anlaştığı” iddiasına mı inanıyorsunuz? Peki, eğer varsa böyle bir kaygınız,
kanıtı nerede? HDP’nin, AKP’nin rantını bol bol yediği %10 barajının yerle bir
etmesi, AKP’ye yarar mı yoksa AKP’ye ağır bir darbe mi indirir? İkincisi olduğu
açıktır. Peki, o halde, HDP’den uzak durmanın doğrudan doğruya Erdoğan’a, AKP’ye,
onların arzuladığı “otoriter başkanlık sistemi”ne yarayacağı açık değil mi? AKP
CHP ile 12 yıldır kedinin fare ile oynaması gibi oynuyor. CHP’nin HDP ile
ittifaka gelmediği ve gelmeyeceği açıktır. CHP’nin, diyelim ki birkaç puanlık
oy artışı elde etse de AKP ile baş edemeyeceği açık olduğuna göre, BHH neyin
peşinde acaba? Herkesin bu soruyu kendisine sorup düşünmesi gerekmez mi!!! AKP’ye
yarayacak ve yarayan tutumunuzla ezilenler cephesine zarar verdiğinizi
görmeyecek kadar körleştiniz mi acaba? Psikolojik savaşa yenik düşmenin ve
yedeklenmenin sizlere nasıl bir yararı olacak acaba? BHH’nin tabanının ve
ilerici, devrimci kadrolarının bunu sorgulamayacağını sanmak saflık olacaktır
kanımızca.
“Birleşik
Haziran Hareketi’nin Seçimlere yönelik, başta CHP ve HDP olmak üzere, hiç bir
kesimle parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden bir müzakeresi söz konusu
değildir. Birleşik Haziran Hareketi’nin kendi dışındaki sol kesim ve partilerle
ilişkilerindeki temel duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve
beklentileridir.”, deniyor açıklamada.
Devamla
şunlar söyleniyor:
“Birleşik
Haziran Hareketi, seçim süreci ve sonrasında bu konumunu korumak konusunda
kararlıdır. Ancak bu bağımsız duruşun bir gereği olarak, altını çizdiğimiz
toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma
içinde olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Reformist,
legalist, parlamenterist bir bloğun ve bileşenlerinin “parlamentoda temsiliyet
kaygısı” olmadığına diyelim ki inandık, tamam. Ayrıca geçerken ekleyelim,
BHH’nin parlamentoda temsil edilmek istemesi de doğal karşılanmalıdır...
Peki,
BHH’nin “kendi dışındaki sol kesim ve partilerle ilişkilerindeki temel
duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve beklentileri” ise, gerçekten
durum buysa, bu durumda, o milyonların sorunlarını, taleplerini, beklentilerini
dile getiren, mücadelesini veren HDP ile BHH’nin ortak hareket etmemesinin
nedeni (ya da nedenleri) nedir acaba? Hem bunları söyleyeceksin hem de HDP’den
uzak duracaksın?! Bu ne yaman çelişki böyle? Ayrıca CHP nasıl olur da “sol”,
yani “Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt sorunundan demokrasiye,
ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek temelli değerlerin damgasını
vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğin”e inandığınız bir sol olabilir
ki!!! Demek BHH buna inanıyor. Öyle ya, ısrarla CHP demesi, CHP ile ortak bir
seçim platformu inşa etmeye çalışması başka nasıl anlaşılabilir ki?! Ama aynı
ısrar hiçte HDP’ye karşı gösterilmiyor. Bunun rastlantılarla izah edilemeyeceği
açık olsa gerek… Emperyalist dünya sistemini, işbirlikçi egemen sınıfların
egemenliğini, emperyalizme bağımlı kapitalist Türkiye düzenini savunan, AKP
karşısında bile az-çok tutarlı bir burjuva demokratik muhalefet yapamayan CHP
nasıl sol olabilirki? CHP-BHH-HDP ittifakı için çalıştığınızı söylüyorsunuz,
HDP’yi dışlamadığınızı iddia ediyorsunuz. Peki, ama CHP’nin tablosu, duruşu
ortada olduğu halde neden bu ısrarı gösteriyorsunuz? Bu ısrarla aslında ulusalcılıkla,
Kemalizm ile, CHP ile, devlet iktidarı içerisindeki yeri zayıflayan kesimlerle
ittifak kurmak istek ve yöneliminizi ele veriyorsunuz. Yine böylece bu ısrarın aynı
zamanda HDP’den, ezilenlerin cephesinden uzak durmanın kılıfı olduğu açığa
çıkıyor. Bu ısrarın, liberal oportünist tavrınızı meşrulaştırma manevrası
olduğu açık değil mi! Deveye sormuşlar, “Boynun neden eğri”. Deve yanıtlamış:
“Nerem doğru ki!” BHH’nin tavrı da bu gerçekte.
Neymiş,
altını çizdikleri “toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle
seçim sürecinde dayanışma içerisinde” olacaklarmış. Peki, bu ne demek? Bu
muğlak, sorumluluktan kaçan, her yöne çekilebilen, gerektiğinde pazarlık kozu
olarak kullanılacak olan bu sözler oportünizme has bir politik tutumu ve duruşu
ifade ediyor açıkça. Gezi’nin talepleri orta yerde duruyor. HDP tutarlı bir
demokratik halkçı çizgide bu talepleri formüle ediyor, aktif bir şekilde
mücadelesini veriyor. Ve bunu CHP’den, ulusalcı milliyetçi ve şoven tayfadan
farklı olarak samimiyetle yapıyor. Ama buna karşın sen kalk, AKP’nin planlarını
bozacak tek temel seçenek olan HDP’den uzak dur. HDP’ye destek çağrısı bile
yapma. Yine deveye sormuşlar: “Yokuşu mu seversin inişi mi?” Deve yanıtlamış:
“Düze kıran mı girdi!” BHH oportünizm şahikası açıklamalarla ne gerçek durumunu
örtebilir ne de bu tutum ve duruşuyla AKP’nin planlarını bozabilir; dahası
bozmaya bile bir katkı yapamaz. BHH söz konusu tutumuyla hem CHP’ye, hem de
AKP’ye, belki de özellikle AKP’ye hizmet ediyor. Niyetler ne olursa olsun,
objektif gerçek budur. Gerçekte BHH, ulusalcı-milliyetçi çizgiye, CHP’ye vb.
destek veriyor. Gezi Ayaklanması’na katılan ve katılabilecek geniş kitlelerin
HDP’ye akmasına karşı çıkıyor. CHP vb.leri lehine davranıyor. Kanımızca BHH
içerisinde ve etrafında yer alan SİP’çiler gibi kaşarlanmamış güçler HDP’yi
desteklemelidirler. Şimdilik görülen o ki, blok olarak BHH HDP’yi
desteklemeyecek. Diğer şeyleri şimdilik bir tarafa bırakarak bir kez daha
soruyoruz BHH’ye: Erdoğan’ın, AKP’nin hesaplarını bozacak, ağır darbeler
indirecek şey CHP’nin birkaç puanlık oy artışı mıdır yoksa HDP’nin %10 barajını
(üstelik ilk kez) yerle bir ederek geçmesi midir; evet, hangisi!!!