Translate

5 Mart 2015 Perşembe

BİR KEZ DAHA BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ ÜZERİNE



BİR KEZ DAHA BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ ÜZERİNE
BHH (Birleşik Haziran Hareketi), “Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu” imzasıyla 7 Haziran 2015 Genel Seçimi’ne dönük politik tavrını açıkladı. Dileyen, bu açıklamaya, “birleşikhaziranhareketi.org.”dan  bakabilir. BHH’nin 3 Mart 2015 tarihli açıklaması, oportünizme has bir şahika olarak nitelemeyi hak etmektedir. Hak etmektedir, çünkü, çok kritik bir politik an ve dönemeçte, devrimle karşı-devrim, faşist diktatörlükle halklar, dinci faşist iktidarla ezilenler arasındaki mücadelenin genel seçimler üzerinden ortaya çıkacak politik sonuçları daha bugünden ortadayken, BHH, Kemalizm’in, Türk burjuva milliyetçiliğinin, şovenizmin, CHP ve AKP’nin lehine olacak bir tarzda politik tavrını ortaya koymuştur. Takınılan tavır, ortacı oportünist, sermaye cephesine taze kan taşıyan, kendilerinin de bir parçası oldukları ezilenler cephesini zayıf düşüren, işçi ve emekçilerin, halkların cephesini bölen bir tavırdır. Hangi biçimde teorize edilirse edilsin, BHH’nin tutumunun, duruşunun, yöneliminin nesnel anlamı budur. Açıklamada yer alan sözde keskinlikler ve iddialar, adeta hiçbir şey söylemeyen, gerçekte CHP ve AKP’ye yarayan boş söz yığınıdır da diyebiliriz. BHH, bu açıklamayla da geniş kitlelerin birlik istek ve basıncına, Gezi/Haziran’ın ruhuna da sırtını döndüğünü ortaya koymuştur.

Kuşkusuz ki bu açıklama da bir son değildir; BHH ile hem uzun vadeli bağlaşmanın imkânları ve hem de özellikle yakın süreç bakımından bir seçim ittifakının imkânları son ana dek zorlanmalıdır. Zorlanmalıdır çünkü, birleşik mücadelenin gereksinimi, cephesel birliklerin büyütülmesi gereksinimi devrim ve sosyalizm mücadelesinin yakıcı politik bir sorunudur. Politik özgürlük uğruna yürütülen kavgada en küçük bir imkân bile heder edilmemelidir. İdeolojik mücadelenin gerekleri ve gereksinmeleriyle politik mücadelede ortak düşmana karşı ortak mücadelenin gerekleri, gereksinmeleri birbirine karıştırılmamalıdır. BHH’nin “anti-emperyalizm”, “anti-faşizm”, “sınıfsal mücadele”, “Gezi” vs. adına sermaye cephesine yedeklenen tutumu BHH’de yer alan devrimci, ilerici kitlelere dostça anlatılmalıdır. BHH içerisinde etkin olan “ulusalcı sol”culuk, “ulusal sosyalizm”, sözde enternasyonalizm gerçeği ortaya konulmalıdır. Ezen ulusun küçük burjuva milliyetçiliği üzerinde bir araya gelmiş olan BHH’yi oluşturan politik kuvvetler her şeye karşın homojen bir birlik değildir; hareket içerisinde Kürt ulusal demokratik hareketiyle de bağlaşmadan yana, demokrasi-özgürlük mücadelesinde birleşik cepheleşmeden yana ya da “güç ve eylem birliği”nden yana olan ciddi bir potansiyel var. BHH içerisinde Türk ulusalcılığının, Kemalizm’in en ileri formu SİP’li TKP’lerde simgeleşmektedir. Her ne kadar BHH, kendi birliklerinin uzun vadeli bir birlik olduğu ve olacağını dile getirse de, kendi iç çelişki ve çatışmalarından dolayı içten parçalanmaya da açık bir bloktur. BHH, sınıf mücadelesinin, ulusal ve toplumsal mücadelenin gereksinmelerine sırtını dönmüş olması gerçeği temelinde içsel çatışmalara sürüklenecektir. Açık ve net bir şekilde vurgulamak gerekir ki, emperyalizme, faşizm ve gericiliğe karşı mücadeleyi zayıflatan ya da set çeken, milliyetçilik, sosyal şovenizm üzerinde kurulan bağlaşmaların parçalanması, sınıf mücadelesinin, devrim ve sosyalizm mücadelesinin lehine bir gelişmeyi ifade eder sadece.      

 “BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ’NİN 7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNE YÖNELİK KAMUOYUNA DUYURUSU”na hep birlikte bakalım:
“Türkiye derin bir siyasal kriz yaşıyor; şiddetli bir ekonomik krizin patlaması an meselesi. Bu krizin sorumlusu, on üç yıldır talan ve yolsuzluklarını gericilik ve otoriterlikle iç içe geçirerek iktidarını sürdüren, bunu halka ağır bedeller ödeterek yapan AKP’dir.
Eğer AKP iktidarı, bütün tutarsızlık ve zaaflarına karşın bugüne kadar hala durdurulamamışsa bunun gerisinde başta Parlamento’da konumlanan muhalefet partileri olmak üzere, muhalefetin etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele yürütememesi vardır.
Seçime giderken, bu tarihsel başarısızlığın AKP karşıtı her kesim açısından esaslı bir değerlendirmesinin yapılması gerekir. Önümüzdeki seçim AKP iktidarını geriletecekse, Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen milyonların ifade ettiği sorun ve taleplere bakılması gerekmektedir.”
BHH ne devrimci-demokratik ne de sosyalist/komünist devrimci karaktere sahiptir. “Sosyalizm”, “komünizm” gibi iddialar, nesnel olarak, küçük burjuvazinin yüzüne geçirdiği bir örtüdür sadece. Dolayısıyla yukarıdaki sözleri ilerici-demokratik bir gücün açıklamaları çerçevesinde ele almakla yetineceğiz. Bu sınırlar içerisinde sormak gerekiyor: Yukarıdaki sözlere gerçekten inanıyor musunuz? Eğer inanıyorsanız HDK ve HDP “Gezi’ye katılan çok farklı kesimlerden gelen milyonların ifade ettiği sorun ve talepler”e sahip çıkıyor, üstelik tutarlı bir demokratik çizgide. Yani öyle BHH gibi CHP’ye, milliyetçi, şoven çevrelere yedeklenme tutumu içerisine de girmeden. “Önümüzdeki seçim AKP iktidarını geriletecekse”, deniyor açıklamada; pek güzel, o halde bugün bunun temel yolu, en azından HDP ile bir seçim ittifakından veya HDP’ye verilecek açık bir destekten geçmektedir.
Devam edelim; açıklamada deniyor ki eğer AKP bugüne kadar durdurulamamışsa “bunun gerisinde başta Parlamento’da konumlanan partiler olmak üzere, muhalefetin etkin, kararlı ve birleşik bir mücadele yürütememesi vardır.”
Parlamento içi ve dışı muhalefeti hiçbir ayrım yapmadan AKP karşıtlığı üzerinden tanımlayarak yapılan bu değerlendirmenin liberal gerici bir analiz olduğunu belirtelim öncelikle. TBMM’de yer alan HDP’yi, parlamento dışında kalan işçi sınıfının, emekçilerin, halkların, ezilenlerin mücadelesini temsil eden siyasal ve toplumsal muhalefeti zaafları, yetersizlikleri bakımından elbette ki eleştirebiliriz ve eleştirmeliyiz de. Ama bu bir şeydir, kalkıp sermaye cephesi ile ezilenlerin cephesi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı AKP’ye karşı olmak üzerinden örterek hepsini aynı sepete koyup lafazanlık yapmak farklı bir şeydir.  Bu ikincisinin yanlış olduğu açık ve kesindir. Böyle bir açıklama, ulusalcı, Ergenekoncu, Kemalist, CHP vb. gibi çevrelere verilen birlik mesajıdır. AKP’ye karşıysan hep birlikte birlik olmalıyız mesajıdır. Burada tipik bir ilkesizlikle, pragmatizmle karşı karşıya olduğumuz açıktır.
 Deniyor ki, “Milyonların mesajı açıktır: AKP’yi durdurmak neoliberal-piyasacılık karşısında halkçı/kamucu ekonomik politikaları, gericilik karşısında özgürlükçü ve laik yaşamı, otoriterlik ve faşizm karşısında demokrasi, açıklık ve halk iradesini, emperyalizme karşı bağımsızlığı, mezhepçilik ve milliyetçiliğe karşı Kürt ve Alevi yurttaşların eşitliğini savunan bir siyasal hattın kurulmasını gerektirmektedir.”
Tamam da, HDP, sizlerden de farklı olarak, üstelik tutarlı bir demokratik çizgide, yukarıdaki taleplerin de mücadelesini vermektedir. Peki, hem bu sözleri söyleyip hem de HDP’den uzak durmak niye? Yoksa Gezi’nin taleplerini CHP, Ergenekoncular, Türk burjuva milliyetçi çevreler savunuyor ve mücadelesini veriyorda bizim mi haberimiz yok!!! Bırakalım bunları arkadaşlar, bu mızrak bu çuvala sığmaz.

Açıklamada; “Birleşik Haziran Hareketi olarak bütün gücümüzü bu hattın kurulmasına adadık. AKP’yle mücadelenin altını çiziyor, sol ve toplumcu güçlerin kendi aralarında ve halkla diyaloğuna inanıyor; Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt sorunundan demokrasiye, ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek temelli değerlerin damgasını vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğini biliyoruz.” deniyor.
Madem öyle, o halde “sol ve emek temelli değerler” ekseninde yükselen ve gelişip güçlenen HDK/HDP ile bağlaşmaya yönelmeniz gerekmez mi? BHH-HDP ittifakının kurulmasının diktatörlüğe ve dinci faşist hükümete karşı mücadeleyi geliştirip güçlendireceği, halklar arasındaki ortak irade beyanını güçlendireceği, askeri faşist cuntanın kurduğu barikatları yıkıp geçeceği, ırkçı, dinci, şoven, militarist, yayılmacı güç ve politikalara karşı mücadeleyi ilerleteceği, bölge halkları lehine de süreçleri geliştireceği açık değil mi? Hem kendinizi “bütün gücü”nüzle böyle bir mücadele hattı örmeye adadığınızı iddia edeceksiniz hem de böyle bir savaş hattının geliştirilmesinin, büyütülmesinin çok önemli bir aracı olan ve olacak olan HDK’dan, HDP’den uzak duracaksınız?!!! Bu açık bir çelişki değil mi?.. 
“Başta seçim barajı olmak üzere, seçim sandığı üzerine düşen gölgeler halk iradesinin sandıkta ifade bulmasını imkânsız hale getirmiştir. İktidarın işleyiş ve karar alma iradesinin parlamento dışında şekillendiği her geçen gün biraz daha açık hale gelmektedir. Bu nedenle seçime yönelik mücadelenin AKP iktidarını durdurmanın tek yolu olmadığını bir kez daha vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Bununla birlikte, seçimlerin AKP’ye karşı verilen mücadelenin bir parçası olduğunu da görüyor, önemsiyoruz.”, diyorsunuz açıklamanızda.
Tamam, gelin başta “seçim barajı olmak üzere” söz konusu gölgeleri birlikte temizleyelim. Parlamento içi ve dışı muhalefeti birleşik örerek geliştirelim. Parlamenter mücadeleyi parlamento dışı mücadele alanına tabi kılarak sokaklarda politika yaparak faşizm ve gericiliğe karşı vuruşalım. HDP parlamenter mücadeleyle parlamento dışı mücadeleyi birleştiren en yetkin örnektir. HDP’nin ana gücü ve eylemi parlamento değil, sokaklardır; son örneği de yalnızca Kürdistan’la sınırlı kalmayan Batıya da sıçrayan ve genişleyen 6-8 Ekim 2014 Kobani Serhildanı’dır. İşte sözde “Güvenlik reformu”na karşı sokaklarda durmayan, devam eden eylemler serisidir… Peki, ama siz neden bir seçim ittifakına bile gelmiyorsunuz? HDP, HDP’yi teşhir amaçlı yapılan propaganda ve ajitasyonların aksine, sizlerle eşit demokratik koşullarda bir seçim ittifakına da hazır… Kürtlerle yan yana gözükmek mi istemiyorsunuz? Peki neden? Türkiye’nin temel yakıcı politik sorunu politik özgürlüklerin kazanılması değil midir? Herhalde yanıtınız “Evet.” olacaktır. Peki Kürtlerin özgürlük talebi de politik özgürlüklerin bir parçası, keskinleşerek öne çıkmış temel bir bileşeni değil mi? Peki neden ürküyorsunuz? Kürt ulusal hareketi, demokratik halkçı içeriğe sahip bir “ortak vatan”da birlikte yaşamak iradesini defalarca beyan ettiği ve pratik-politik duruşuyla bunu ortaya koyduğu halde, hala (SİP’çi TKP’ler ve benzerleri gibi) “vatanı böle”ceğini mi düşünüyorsunuz? Herhangi bir kanıta, tanığa, belgeye dayanmadan ileri sürülen demagojik ve manipülatif bir iddia olan Öcalan’ın, PKK’nin, KCK’nın Erdoğan ve AKP ile Türkiye’ye “otoriter diktatörlük getirecek” “Başkanlık sistemi üzerinde anlaştığı” iddiasına mı inanıyorsunuz? Peki, eğer varsa böyle bir kaygınız, kanıtı nerede? HDP’nin, AKP’nin rantını bol bol yediği %10 barajının yerle bir etmesi, AKP’ye yarar mı yoksa AKP’ye ağır bir darbe mi indirir? İkincisi olduğu açıktır. Peki, o halde, HDP’den uzak durmanın doğrudan doğruya Erdoğan’a, AKP’ye, onların arzuladığı “otoriter başkanlık sistemi”ne yarayacağı açık değil mi? AKP CHP ile 12 yıldır kedinin fare ile oynaması gibi oynuyor. CHP’nin HDP ile ittifaka gelmediği ve gelmeyeceği açıktır. CHP’nin, diyelim ki birkaç puanlık oy artışı elde etse de AKP ile baş edemeyeceği açık olduğuna göre, BHH neyin peşinde acaba? Herkesin bu soruyu kendisine sorup düşünmesi gerekmez mi!!! AKP’ye yarayacak ve yarayan tutumunuzla ezilenler cephesine zarar verdiğinizi görmeyecek kadar körleştiniz mi acaba? Psikolojik savaşa yenik düşmenin ve yedeklenmenin sizlere nasıl bir yararı olacak acaba? BHH’nin tabanının ve ilerici, devrimci kadrolarının bunu sorgulamayacağını sanmak saflık olacaktır kanımızca.  
“Birleşik Haziran Hareketi’nin Seçimlere yönelik, başta CHP ve HDP olmak üzere, hiç bir kesimle parlamentoda temsiliyet kaygısı üzerinden bir müzakeresi söz konusu değildir. Birleşik Haziran Hareketi’nin kendi dışındaki sol kesim ve partilerle ilişkilerindeki temel duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve beklentileridir.”, deniyor açıklamada.
Devamla şunlar söyleniyor:
“Birleşik Haziran Hareketi, seçim süreci ve sonrasında bu konumunu korumak konusunda kararlıdır. Ancak bu bağımsız duruşun bir gereği olarak, altını çizdiğimiz toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Reformist, legalist, parlamenterist bir bloğun ve bileşenlerinin “parlamentoda temsiliyet kaygısı” olmadığına diyelim ki inandık, tamam. Ayrıca geçerken ekleyelim, BHH’nin parlamentoda temsil edilmek istemesi de doğal karşılanmalıdır...
Peki, BHH’nin “kendi dışındaki sol kesim ve partilerle ilişkilerindeki temel duyarlılığı Gezi milyonlarının sorun, talep ve beklentileri” ise, gerçekten durum buysa, bu durumda, o milyonların sorunlarını, taleplerini, beklentilerini dile getiren, mücadelesini veren HDP ile BHH’nin ortak hareket etmemesinin nedeni (ya da nedenleri) nedir acaba? Hem bunları söyleyeceksin hem de HDP’den uzak duracaksın?! Bu ne yaman çelişki böyle? Ayrıca CHP nasıl olur da “sol”, yani “Türkiye’nin önündeki devasa sorunların, Kürt sorunundan demokrasiye, ekonomik krizden dış politikaya, ancak sol ve emek temelli değerlerin damgasını vurduğu bir iktidar tarafından çözülebileceğin”e inandığınız bir sol olabilir ki!!! Demek BHH buna inanıyor. Öyle ya, ısrarla CHP demesi, CHP ile ortak bir seçim platformu inşa etmeye çalışması başka nasıl anlaşılabilir ki?! Ama aynı ısrar hiçte HDP’ye karşı gösterilmiyor. Bunun rastlantılarla izah edilemeyeceği açık olsa gerek… Emperyalist dünya sistemini, işbirlikçi egemen sınıfların egemenliğini, emperyalizme bağımlı kapitalist Türkiye düzenini savunan, AKP karşısında bile az-çok tutarlı bir burjuva demokratik muhalefet yapamayan CHP nasıl sol olabilirki? CHP-BHH-HDP ittifakı için çalıştığınızı söylüyorsunuz, HDP’yi dışlamadığınızı iddia ediyorsunuz. Peki, ama CHP’nin tablosu, duruşu ortada olduğu halde neden bu ısrarı gösteriyorsunuz? Bu ısrarla aslında ulusalcılıkla, Kemalizm ile, CHP ile, devlet iktidarı içerisindeki yeri zayıflayan kesimlerle ittifak kurmak istek ve yöneliminizi ele veriyorsunuz. Yine böylece bu ısrarın aynı zamanda HDP’den, ezilenlerin cephesinden uzak durmanın kılıfı olduğu açığa çıkıyor. Bu ısrarın, liberal oportünist tavrınızı meşrulaştırma manevrası olduğu açık değil mi! Deveye sormuşlar, “Boynun neden eğri”. Deve yanıtlamış: “Nerem doğru ki!” BHH’nin tavrı da bu gerçekte.
Neymiş, altını çizdikleri “toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içerisinde” olacaklarmış. Peki, bu ne demek? Bu muğlak, sorumluluktan kaçan, her yöne çekilebilen, gerektiğinde pazarlık kozu olarak kullanılacak olan bu sözler oportünizme has bir politik tutumu ve duruşu ifade ediyor açıkça. Gezi’nin talepleri orta yerde duruyor. HDP tutarlı bir demokratik halkçı çizgide bu talepleri formüle ediyor, aktif bir şekilde mücadelesini veriyor. Ve bunu CHP’den, ulusalcı milliyetçi ve şoven tayfadan farklı olarak samimiyetle yapıyor. Ama buna karşın sen kalk, AKP’nin planlarını bozacak tek temel seçenek olan HDP’den uzak dur. HDP’ye destek çağrısı bile yapma. Yine deveye sormuşlar: “Yokuşu mu seversin inişi mi?” Deve yanıtlamış: “Düze kıran mı girdi!” BHH oportünizm şahikası açıklamalarla ne gerçek durumunu örtebilir ne de bu tutum ve duruşuyla AKP’nin planlarını bozabilir; dahası bozmaya bile bir katkı yapamaz. BHH söz konusu tutumuyla hem CHP’ye, hem de AKP’ye, belki de özellikle AKP’ye hizmet ediyor. Niyetler ne olursa olsun, objektif gerçek budur. Gerçekte BHH, ulusalcı-milliyetçi çizgiye, CHP’ye vb. destek veriyor. Gezi Ayaklanması’na katılan ve katılabilecek geniş kitlelerin HDP’ye akmasına karşı çıkıyor. CHP vb.leri lehine davranıyor. Kanımızca BHH içerisinde ve etrafında yer alan SİP’çiler gibi kaşarlanmamış güçler HDP’yi desteklemelidirler. Şimdilik görülen o ki, blok olarak BHH HDP’yi desteklemeyecek. Diğer şeyleri şimdilik bir tarafa bırakarak bir kez daha soruyoruz BHH’ye: Erdoğan’ın, AKP’nin hesaplarını bozacak, ağır darbeler indirecek şey CHP’nin birkaç puanlık oy artışı mıdır yoksa HDP’nin %10 barajını (üstelik ilk kez) yerle bir ederek geçmesi midir; evet, hangisi!!!