Translate

27 Ocak 2022 Perşembe

Troçki Fikirlerinden Dolayı mı Öldürüldü? (III)Pierre Broué' Ne Diyor?

 

Troçki Fikirlerinden Dolayı mı Öldürüldü? (III)



Lev Sedov Ne Diyor?

Pierre Broué' Ne Diyor?

Albay Viktor Alksnis Ne Diyor?

‘’İkincisi, Broué, Sovyetler Birliği içindeki Troçki ile Troçkist olmayan muhalefet grupları arasında bağlantıların olduğunu ilk kez belgeledi. Üçüncüsü, daha sonraki terörün köklerinin daha önceki zorluklarda olduğunu gösterebildi: 1936'daki On Altılar Davası'ndaki suçlamalar sadece patolojik icatlar değildi, 1932 olaylarında bazı rasyonel temellere sahipti.’’

''Sedov'un görünmez mürekkeple yazdığı mektup, bloğun oluşmasını sağlayan anlaşmaya üç grubun, Smirnov Grubu ile eski Troçkist 'teslimciler'in, Zinovyevistlerin ve Sten ve Lominadze'nin önderlik ettiği anlaşmaya katıldığını açık bir şekilde ortaya koyuyor.''

((The “Bloc” of the Oppositions against Stalin in the USSR in 1932, Pierre Broué - Marxists Internet Archive, https://www.marxists.org )

TROÇKİSTLERİN VE BUHARİNİSTLERİN BİRLEŞİK CEPHESİ YOK MUYDU?

1932 yılında kurulan Troçkist-Zinovyevist-Buharinist birleşik blok, 20’lerden farklı olarak, daha yüksek bir nitelik ve sistematik üzerinde kurulmuş ve tümüyle karşı devrimcileşmiş kliklerin terörizm yoluyla iktidarı ele geçirme operasyonuna dayanmaktaydı. Bloğun önderi Troçki’ydi. Troçki, sürece, illegal ağlar üzerinden önderlik ediyor ve oğlu Sedov, Avrupa’da Troçki’yi temsil ediyordu. Bloğun oluşturulmasında Sedov, kilit bir rol oynamaktaydı. Bu bloğun ‘’düşünce’’leri vardı ve yasa-dışı eylem pratiğine dayanıyordu. Bloğ, karşı devrimci Thermidorcu bir politik iktidar hedefiyle proleter iktidarı yıkmayı hedefliyordu. Bu bağlamda, söz konusu olan, yasal sınırlar içerisinde örgütlenmiş, yasal çalışma yürüten, Bolşevik Parti’nin, sosyalist devletin, sosyalist hukukun gereklerine bağlı kalan bir ‘’muhalefet’’ değildi. Süreci değerlendirirken bu sınırlar arasındaki kalın kırmızı çizgiyi net görmek gerekir. Emperyalist ve Troçkist ideolojik saldırı durumu tersyüz ederek manipüle etmektedir. Eğer söz konusu olan ‘’muhalefet’’ sosyalist meşruiyete ve yasalara bağlı bir düşünce ve pratiği temsil etseydi, bu durumda, Troçki’ye, muhalefete dönük gerçekleşen acımasız baskılara (kurşuna dizme, hapishanelere atılma) elbette ki karşı çıkmak ve ‘’Stalinizm’’i mahkum etmek gerekirdi; fakat tablonun tam tersi olduğunu biliyoruz.

Troçki 30’lu yıllarda, kamuoyu önünde, ülke içi muhalefetle bir ilişkisinin olmadığını, bu iddianın ‘’Stalinist iftira’’dan ibaret olduğunu iddia etmekteydi.

O halde meseleye yakından bakalım.

''1936, 1937 ve 1938 yıllarındaki halka açık Moskova davalarında, savcı, 1932’de şekillenmiş, Kirov cinayetini yapmış ve Stalin liderliğine karşı komploya devam etmiş bu çeşitli gruplardan oluşmuş gizli bir suç bloğunun olduğunu iddia etmiştir. Sürgünde olan Leon Troçki ise, kendisinin ve takipçilerinin böyle bir bloğa dahil olduğunu şiddetli bir şekilde reddetmişti. Fakat, 1980 yılında, döneminde dünyanın önde gelen Troçkist tarihçisi Pierre Broué, bu bloğun gerçekte var olduğunu ve Troçki’nin bunu onayladığını ortaya çıkarmıştı (Broué, 1980).'' (G. Furr)

I. Deutscher’den okuyalım. 1932 yılında Troçki şöyle yazıyor:

''Yakın bir gelecekte, ne sol ne de sağ muhalefetin ortadan kaldırılmadığı ve tam tersine, sadece bu muhalefetlerin gerçek bir siyasi varlığının söz konusu olduğu görülecektir.'' (Aktaran I. Deutscher, Stalin Bir Devrimcinin Yaşamı, C. II, s. 83, iba.)

Bu sözler o zaman Troçki'nin önderliğinde örgütlenmiş Troçkist-Zinovyev-Buharin bloğunun/birleşik muhalefetin adı anılmaksızın ilanı ya da bu oluşumun varlığının itirafı, bir meydan okumayı yansıtıyordu. Yani bu açıklama öyle rastgele yapılan bir açıklama değildi. Biz bu açıklamayı böyle okuyoruz.

SEDOV'UN ''KIRMIZI KİTAB''INDAKİ AÇIKLAMALARI BİZE NEYİ ANLATMAKTADIR?

Zinovyevlerin (1936) devam etmekte olan mahkemeler sürecinde Troçki'nin oğlu Sedov şunları yazıyordu:

‘’Bir ‘Birleşik Merkez’ var mıydı?’’ başlığı altında,

''Yargılamanın ekseni ve aynı zamanda kovuşturmanın da temeli olan sözde 'Birleşik Merkez', saldırıları organize eden ve yönlendiren terörün yolunu izleme kararı aldığı'' iddiası ''üzerinde dikkatle durmaya mecburuz.'' dedikten sonra devamla şu açıklamaları yapıyor:

‘’İddianamede ‘1932'nin sonunda Troçkist grup, birleşik bir merkez örgütleyen Zinovyev grubuyla birleşti...’ diye yazıyor .

1932'nin sonunda organize edilen merkez, iddianamenin deyimiyle yaklaşık dört yıl boyunca terör faaliyetini '1932-1936 döneminde' yaptı. Zamanı tam olarak 1932'nin sonu olarak kabul ediliyor - ve bu süreç boyunca onlarca kez tekrarlandı.

Rus Bolşevik-Leninistleri (yani Troçkistler-bn.) elbette bu grupların hiçbiriyle bir blok oluşturmadı.

Yukarıda Zinovyev, Kamenev vb.'nin sürgün edilmesinin onların Bolşevik-Leninistlere dönüşlerinin başlangıç ​​noktası olabileceğini, ancak durumun böyle olmadığını yazmıştık. 1933 baharında Zinovyev ve Kamenev tekrar teslim oldular , ve Moskova'ya döndüler ve ilk kez çok daha alçaltıcı bir şekilde Stalin'i övdüler.’’

Sedov, kitabında, 1932’de bir bloğun olmadığını sözde kanıtlamaya çalışıyor. Bu amaçla, "Muhalefet Bülteni"nde (No. 30. 23 Mayıs 1933) yer alan ve ‘’muhalefet’’in teslim olmasını mahkum eden Troçki’nin açıklamasına yer verdikten sonra, ekliyor:

''Bu kelimeler 'bloklardan' veya ortak 'birleşik merkezlerden' ne kadar uzak! Politik olarak iyi niyetli bir kişi için, tek başına bu alıntı, Troçki'nin davanın dayandığı Zinoviev ile olan bloğu hakkındaki tüm Stalinist iftiraları yok eder.''

Sedov, babası Troçki'nin sahte, manipülatif, özel Troçkist manevraya dayanan açıklamasını ''Birleşik muhalefet''in bir blok kurmadığının kanıtı olarak ileri sürüyor. Fakat bu açıklamanın bir kanıt değil, sahtekarlık olduğu Troçki'nin kişisel arşivinde yer alan ve gün ışığına çıkan belgelerle kanıtlanmıştır. Bu verileri yazımızın gelişimi içerisinde genişçe aktaracağız.

Sedov’un böyle bir bloğun olmadığını göstermek için yaptığı şu açıklama da tam bir rezaletten ibarettir:

''Onlar için bir blok, ancak kitlelerin önünde, siyasi platform temelinde yürütülen açık bir siyasi eylem olarak gündeme gelebilirdi. Sol Muhalefetin on üç yıllık mücadelesinin tarihi buna kefildir.''

Düpedüz yalan! Troçki ve Troçkizmin ''kefil'' olduğu her şey daha baştan kuşkulu, güvenilmez, çarpıtılmış, manipülasyon yapıldığının kanıtı olarak okunmalıdır. Eğer varsa, aralara serpiştirilen bazı doğrular, anti-Bolşevik/Leninist Troçkist ideolojik saldırıyı, karşı devrimci psikolojik harekatı etkin hale getirmek içindir sadece.

Sedov'un ''açıklama''sı, Troçkizmin sınır tanımayan demagoji ve manipülasyon çizgisinin açık bir kanıtıdır. Açığa çıkan arşiv belgelerinden de görülebileceği gibi, Troçkizmin, ''eğer bir bloğ olacaksa, yalnızca kitlelerin önünde, siyasi platform temelinde yürütülen açık bir siyasal eylem'' olabilir, ''Sol Muhalefetin on üç yıllık mücadelesinin tarihi''nin bunu doğruladığı iddiası, demagojinin dibidir. Troçki, Sedov, Troçkistler, sahibinin (burjuvazinin) sesi ve kirli savaş aleti olarak yürüttükleri gizli, yasadışı yıkıcı çalışmalarını örtülemek, SSCB'ye ve insanlığa karşı işledikleri ağır suçlarını gizlemek için manipülasyon yapmaktadır.

Sedov, ''Kırmızı Kitap''ında, 1936 davasının önemli bir sanığı ve Troçki'yle sıkı ilişkisi olan ve buna tanıklık yapan Olberg ile ''örgütsel'' bağlarının olmadığını söylerken de yalan söylemektedir.

O, kitabında konu hakkında şu açıklamaları yapar:

‘’Sedov, Olberg ile ara sıra 1931'in ikinci yarısında ve 1932'nin başlarında şahsen tanıştı. Bu karşılaşmaların konusu, esas olarak Olberg'in sağladığı bazı teknik destek hizmetleriydi: Gerekli kitapları, gazete kupürlerini vb. temin etti. Örgüt dışı bir üyeyle olan bu karşılaşmalar, kelimenin tam anlamıyla siyasi nitelikte değildi ve Sedov, Alman muhalefetinden uzak durduğunda, işini bıraktığında (bu görüşmeler-bn.) daha az örgütsel nitelikteydi.’’

Ve Sedov, ikiyüzlüce vurguluyor kitabında, 1932 yılından sonra ne benim ne de başka hiçbir Troçkistin Olberg ile ilişkileri olmadı.

Devamla Sedov, yargılananlar hakkında şunları yazıyor:

Sanıklar arasında tek bir gerçek Bolşevik Leninist yok. Sol Muhalefet, Ocak 1928'de Stalin bürokrasisine teslim olduklarında Zinovyevistlerden ayrıldı. Smirnow, Mrtschkowski, Ter-Waganjan ve Dreitzer iki yıl sonra, 1929'un sonunda muhalefetten ayrıldı.

Ocak 1928'den beri Troçki'nin Zinovyevistlerle ne kişisel olarak ne de başka biri aracılığıyla hiçbir ilişkisi olmadı, onlara bir kez bile yazmadı, onlardan tek bir mektup almadı. Ve bu anlaşılabilir. Stalinizme karşı uzlaşmaz mücadeleyi temsil eden sol muhalefetin yolu ile Stalinizme teslim olan grupların yolu keskin bir şekilde ayrıldı.''


Bu da yalan. 1932'de kurulan blok olgusu bu ilişkiler ağının olduğunu kanıtlıyor. Ve burada önemli olan, sözgelimi Troçki'nin Zinovyev'le yüzyüze görüşüp görüşmemesi değil, ''birleşik muhalefet'' bloğunun politik ve örgütsel olarak örgütlenmiş olması ve ilşkilerin bloğ aracılığıyla sürdürülmesidir.


Keza ''Sanıklar arasında tek gerçek bir Bolşevik Leninist (yani Troçkist-bn.) yok.'' açıklaması da sahtedir. Bilakis adı sayılanlar ''Bolşevik Leninistler''dir, yani Troçkist! ''Stalinizme teslim olanlar'' Troçkizmin yaptığı iş bölümünün gereği olarak, görünüşte ''Sol muhalefet'' (Troçkist muhalefet) ile bağlarını kesmiş taktiği izlemişlerdi. Sedov bu kirli ve çürümüş taktik manevraya sığınarak gerçekleri yok göstermektedir. Biliyoruz ki üç ünlü mahkemede yargılanan sanıklar kendilerini ''Bolşevik-Leninist'' olarak görüyorlardı ve karşı devrimci çalışmalarını ''Stalinizm''e karşı mücadele ve ''Bolşevik-Leninist'' kılıfıyla maskeliyorlardı.

Sedov'un açıklamaları ile devam edelim.

Ama gerçekten neydi?

Stalin, 1927-28'de Sol Muhalefeti ezdiğinde, daha önce sanayileşme, kolektivizasyon ve planlı ekonomi olasılığını reddederken, sola döndü. Son derece çelişkili, kaotik ve tamamen bürokratik yöntemlerle yürütülen yeni Stalinist ekonomik gidişata, Sol Muhalefet platformundan parçalarla itiraz edildi. Stalin'in bu platformun destekçilerine yönelik baskısı çok daha şiddetliydi. 1929'da Stalin'in sola dönüşü (artı artan baskı), muhalefet saflarında kafa karışıklığı yarattı. Başlayan sanayileşme ve kolektivizasyon, yeni olanaklar ve yeni perspektifler açtı. Bu koşullar altında, birçok muhalif eylemci, büyüyen bürokratik rejime karşı hoşgörülü olma eğilimindeydi. Radek, Preobrazhensky, IN Smirnov, Mrtschkowski, Ter-Waganjan, Dreitzer vb. dahil olmak üzere bir teslimiyet dalgası tarafından vuruldular.

Takip eden yıllar (1930-1932), ülkenin hızla çok ciddi bir ekonomik ve siyasi krize doğru kaymasıyla, Stalin liderliğinin kontrolsüz ekonomik faaliyet yıllarıydı. 1932'de kriz özellikle akut hale geldi. Kırsal kesimdeki sınıfların idari olarak yok edilmesi ve ‘yaygın’ zorunlu kolektivizasyon tarımı tamamen yok edecekti. Sovyet ekonomisindeki orantısızlıklar duyulmamış oranlar almıştı: sanayi ile tarım arasında, sanayi içinde, feci derecede düşük kalite, ihtiyaçların yokluğu, enflasyon, toplam kitlelerin maddi durumu gözle görülür şekilde kötüleşti, gıda kıtlığı doğrudan kıtlığa dönüştü Milyonlarca yeni işçinin dairesi yoktu, kışlalarda, genellikle ışıksız yaşıyordu soğukta ve pislikte. Ülke genelinde iç savaştan bu yana görülmemiş bir tifüs salgını yaşandı. Genel yorgunluk ve memnuniyetsizlik baş göstermeye başladı. İşçiler şimdi giderek daha sık greve gittiler: İvanovo-Voznesensk'te büyük işçi huzursuzluğu vardı. Kolhoz çiftçileri, ellerinde silah, hasatlarını ve envanterlerini kollektif olmayan çiftçilere karşı korudular. Kafkasya ve Kuban'da gerçek anlamda küçük bir iç savaş patlak verdi. Liderliğe yönelik şüpheler, memnuniyetsizlik ve güvensizlik parti içinde giderek arttı ve aygıta da yayıldı. Her yerde, eski Bolşevikler arasında, işçiler arasında, genç komünistler arasında, Stalin'in ülkeyi yıkıma götürdüğü konuşuluyordu. iç savaştan beri görülmemişti. Genel yorgunluk ve memnuniyetsizlik baş göstermeye başladı.

Sol Muhalefet'ten ayrılan eski liderlerin şimdi kendilerini bu durumda buldukları pozisyon buydu. Farklı zamanlarda teslim olduktan sonra, en azından ilk başta, çok içtenlikle, sanayileşme mücadelesinde, kulaklara karşı mücadelede yer alma umuduyla Stalinist aygıta uyum sağlamaya çalıştılar. Ancak ülkedeki keskin ekonomik ve siyasi kriz onları Stalinist aygıttan uzaklaştırdı. Yarı istemeden, içlerinde belirli muhalif dürtüler yeniden ortaya çıktı, birbirleriyle konuşma, Stalin'in politikalarını eleştirme ihtiyacı. 1932'de Stalin'e teslim olan grupların, tesadüfen oldukça zayıf bir şekilde yeniden canlanması oldu: Zinoviev-Kamenev grubu, eski sol Stalinistlerin grubu ("solcular" olarak adlandırılır- veya lidersiz), Lominadze-Schatzkin-Sten, Smirnow ve arkadaşları, ayrıca bazı haklar: Ryutin, Slepkow, vb. Ancak bu ‘yeniden uyanış’, ... Muhtemelen farklı gruplardan ve çevrelerden insanlar kişisel yakınlaşma, birbirleriyle bağlantı arıyorlardı. Belki de en cüretkar, bir ‘blok’ yaratmanın iyi olduğunu söyledi. Büyük olasılıkla o bile değil. Şimdi, dört yıl sonra, Stalin onu bir ‘blok’ ve hatta bir terörist ‘birleşik merkez’ haline getiriyor. Çoğu için bu, dört duvar arasında, farklı bir politikaya ve farklı bir liderliğe sahip olmanın ne kadar güzel olacağını hayal eden karşılıklı bir ‘kalpten dökülen’di. Muhtemelen farklı gruplardan ve çevrelerden insanlar kişisel yakınlaşma arıyorlardı. En cüretkar belki de bir ‘blok’ yaratmanın iyi olduğunu söyledi. Büyük ihtimalle o bile değil. Stalin bunu şimdi yapıyor -dört yıl sonra! - bir ‘blok’ ve hatta bir terörist ‘birleşik merkez’ ...

Rus Bolşevik-Leninistleri elbette bu grupların hiçbiriyle bir blok oluşturmadı. 

Tabii ki, bunların hiçbiri hakkında tek bir kelime doğru değil. Sedov'un Temmuz 1931'de Smirnow'daki büyük Berlin mağazası 'KaDeWe'de tesadüfen tanıştığı doğrudur. IN Smirnow, Sedov'u uzun yıllardır tanıyordu ve yakındı. Birkaç saniye tereddüt ettikten sonra, IN Smirnow buluşup konuşmayı kabul etti. Karşılaşma/ görüşme sırasında, IN Smirnov'un uzun süredir Berlin'de olduğu, ancak muhalefetle temas kurmak için herhangi bir girişimde bulunmadığı ve tesadüfen karşılaşma olmasaydı bu girişimi yapmayacağı ortaya çıktı.

Bu nedenle karşılaşma tamamen tesadüfi, yarı kişisel ve her halükarda herhangi bir örgütsel bağlantının dışındaydı. Bu karşılaşmadaki ana ilgi, yakın zamanda SSCB'den gelen canlı bir kişiyle doğrudan kişisel temas kurmaktı. Bu tür yüz yüze karşılaşmalar, Sovyet gerçekliğini yakalamada bir düzine mükemmel makaleden daha değerliydi.

Ancak 1932 sonbaharında aniden, SSCB'den Berlin'e seyahat eden bir Sovyet yetkilisi Sedov'u görmeye gitti. Bu Golzman'dı. Kişisel olarak yakın olduğu IN Smirnov'un, yurtdışındaki iş gezisini öğrendiğinde, Berlin'deki Sedov'u ziyaret etmesini istediğini açıkladı.

Golzman, muhalefete sempati duysa bile, muhalefetin hiçbir zaman aktif bir üyesi olmadı. Muhalefet çevrelerinde ‘liberaller’ olarak adlandırılan o eski Bolşevikler sınıfının oldukça tipik bir temsilcisiydi. Onlar, muhalefete yarı sempati duyan, ancak Stalinist aygıtla savaşamayan dürüst insanlardı; düşüncelerini konuşmamaya alışkınlardı. Açıkça aygıta uyum sağlamak, küçük çevrelerde mırıldanmak ve bireysel muhaliflere, özellikle sürgünlere şu veya bu hizmeti yapmaktan mutluydu. Golzman, Sol Muhalefet örgütü adına seyahat etmemişti... IN Smirnow gibi hiçbir bağlantı yok - ne de başka bir grup adına, çünkü böyle bir şey yoktu (hele bir ‘merkez’ adına!), ama kişisel olarak, Golzman'ın da atıfta bulunduğu IN Smirnov adına Smirnov ondan Sedov'a SSCB'de neler olup bittiğini anlatmasını istemişti. Ve SSCB'nin ekonomik durumuna adanmış kısa bir mektup teslim edecekti. Bu mektup , Rusya muhalefet bülteninde (No. 31, Kasım 1932) ‘Sovyetler Birliği'nin Ekonomik Durumu’ başlığı altında bir makale şeklinde basılmıştır. Bu makale birçok gerçek ve rakamı içeriyordu ve tamamen bilgi amaçlıydı.

Golzman'ın yanında getirdiği tek belge buydu. ... kendisini SSCB'deki siyasi durumun, ruh hallerinin vb. sözlü bir açıklamasıyla sınırladı. Bu iletişimlere dayanarak, ‘Bülten’in editörleri, Moskova'dan aynı sayıda çıkan bir yazışma yazdı (No. 31).

Bu karşılaşmaların genel karakteri, Golzman'ın herhangi bir 'talimat' veya mektup almadığını ve talep etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Eğer onunla SSCB'ye herhangi bir malzeme götürmüş olsaydı, bu sadece 'Bülten' olabilirdi.

.... Golzman-Sedow bu görüşmeyle hiçbir şey yapamadı, bu nedenle Golzman ve Troçki arasında doğrudan bir bağlantı üzerinden tüm iddianameye daha fazla ağırlık vermek için Golzman'ı Kopenhag gezisi hakkında açıklamalar yapmaya zorladı. Bu girişimin ne kadar sefil bir şekilde başarısız olduğunu zaten gördük.

Bu iki gerçek, yani Smirnov ve Golzman'ın Sedov ile karşılaşmalarının gerçekten gerçekleştiği - Moskova davasının yalan denizindeki tek gerçek damlalar. Sadece onlar! Geri kalan her şey yalan, baştan sona yalan.

( Leon Sedov: Red Book (1936) - Marxists Internet Archive,

red book, On the Moscow Trials, TRAGIC COMPROMISE: YOUR LIFE, FOR A CONFESSION)-siyah italikler bana ait-H.O.)

Yukarıda uzun olmakla birlikte aktarma gereği gördüğümüz alıntılar çok şey anlatmaktadır ve neredeyse her şey çarpıtılmaktadır. Ancak biz Sedov'un yazdıklarından birkaç temel noktayı ele almakla kendimizi sınırlandıracağız.

Açıklamada, SSCB’nin ağır ekonomik ve siyasi kriz içerisinde olduğu, yaygın ve artan hoşnutsuzluklar, tepkiler olduğu vb. saptamaları yapılmaktadır. Troçkist strateji ve taktikler bakımından bu ortamın ‘’Stalinist’’ diktatörlüğü yıkmak için koşulların uygun olduğu sonucu çıkartılmıştır. Troçki’nin ve ‘’muhalif’’lerin ‘’Stalinist rejimi’’ yıkmak için ağır kriz koşullarına bel bağladıklarını ve bunu sürekli vurguladıklarını biliyoruz. ‘’Sol muhalefet’’in diğer ‘’muhalif’’ kliklerle kurduğu bloğun zamanlamasının çizilen tablo ile birbirini tamamladığı görülmektedir. Bu açıklama ve değerlendirmeler o dönem yapılan Troçkist propagandayla çakışmaktadır. Yani karşı devrimci muhalefetin kurduğu bloğun 1932 yılında ortaya çıkışı tesadüfi değildir.

Sedov'un açıklamalarından görülebileceği gibi, Troçki'nin Smirvov ve Golzman'la ilişkileri vardı. Bu ilişki ve görüşme, Sedov'un yansıtığı gibi, kendiliğinden gerçekleşmiş masum görüşmeler değildir. Tıpkı Olberg örneğinde olduğu gibi, Sedov, burada da yalan söylemektedir. Ki adı geçen aktörler hem Troçkist hem de ''birleşik muhalefet''in militan ve yöneticileridir. Onlar mahkeme sürecinde bu gerçekleri itiraf etmişlerdi. Sedov bu görüşmelerin yapılmış olduğunu gizleyemediği için masum görüşmeler bağlamına oturtarak manipülatif açıklamalar yapmak zorunda kalmıştır, tersi olsaydı, bu sahtekar, bu görüşme ve ilişkileri de inkar edecekti.

Açık ki, Sedov, ''Rus Bolşevik-Leninistleri elbette bu grupların hiçbiriyle bir blok oluşturmadı.'' demagojik propagandasını haklı gösterecek tarzda açıklamalarını kurgulamıştır. Böyle de olsa, bu açıklamalar yine de önemlidir ve önemli ip uçları ve bazı veriler sunmaktadır.

Sedov'un açıklamalarında yer alan şu sözlere de özel dikkat çekmek isteriz:

''Muhtemelen farklı gruplardan ve çevrelerden insanlar kişisel yakınlaşma, birbirleriyle bağlantı arıyorlardı. Belki de en cüretkar, bir 'blok' yaratmanın iyi olduğunu söyledi. Büyük olasılıkla o bile değil. Şimdi, dört yıl sonra, Stalin onu bir 'blok' ve hatta bir terörist 'birleşik merkez' haline getiriyor, abartılmamalıdır. Çoğu için bu, dört duvar arasında, farklı bir politikaya ve farklı bir liderliğe sahip olmanın ne kadar güzel olacağını hayal eden karşılıklı bir 'kalpten dökülen'di. Muhtemelen farklı gruplardan ve çevrelerden insanlar kişisel yakınlaşma arıyorlardı, En cüretkar belki de bir 'blok' yaratmanın iyi olduğunu söyledi. Büyük ihtimalle o bile değil. Stalin bunu şimdi yapıyor -dört yıl sonra! - bir 'blok' ve hatta bir terörist 'birleşik merkez' .... ''

Ne kadar masum değil mi! Sedov, ''Bakın işte, Stalinist tiranlık bu kadar masum insanı yok etti, oysa onlar suçsuzdu, ortada blok-mulok da yoktu'' vs. demektedir.

Keza Troçki ve yandaşlarının reddetmesine karşın ''Golzman'ı Kopenhag gezisi'' bir gerçektir. Görüşme ''Hotel Bristol''da gerçekleşmiştir. Kopenhag'da görüşme yerini aklında kaldığı kadarıyla tarif eden Golzman, Otel ile bitişik olan ''Cafe Bristol'' tebalasından Cafenin ismini bitişikteki Hotel ismi olarak anımsaması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Yapılan incelemelerle, fotoğraf çekimleriyle doğrulanan ve kamuoyuna yapılan açıklamalardan görülebileceği gibi, Troçkist Golzman'nın açıklamaları doğrudur ve Troçkist ''Sol muhalefet'' ve kurulmuş olan Troçkist-Zinovyevist-Buharinist-Polonya ve Ukrayna'daki faşist milliyetçi akımların birleşik ittifakı/bloğu gerçektir. 1937'de Troçki'yi savunmak ve Moskova mahkemeleri yargılamalarını boşa düşürmek ve Troçki'yi aklamak için kurulan ''Dewey Komisyonu''nun ''Hotel Bristol'' hakkındaki açıklamalarının da doğru olmadığı açığa çıkarılmıştır. Ki bu komisyon, SSCB'ye karşı kirli mücadelenin politik aracı olarak kullanılmıştır. Troçki'yi aklayan bu ''komisyon'' burjuvazisi tarafından desteklenmiştir. Başlangıçta ''komisyon''da yer alan bazı önemli aydınların, çevrilen dümenin farkına varmasıyla komisyondan ayrılarak tutum takınmasının da altı çizilmelidir.

Furr şunları yazarken haklıdır:

''Troçkizm, daha öncesinde Trotskiy’in Dewey Komisyonu’na yalan söylediğinin henüz daha 1980’lerde keşfedilmesinin üstesinden geldi. SvenEric Holmström’ün yakın dönem de yayımladığı makalesinin gösterdiği üzere, Trotskiy'in hem Dewey Komisyonu’na hem de Bulletin o f the Opposition adlı dergide 'Hotel Bristol’' vakası konusunda söylediği yalanların, daha önce farkına varılandan çok daha kapsamlı olduğu ortaya çıktı.'' (G. Furr, Stalin ve Demokrasi Trotskiy ve Naziler, Yazılama Yayınları)

Furr, konu hakkında kitabında ayrıntılar verir. Keza SvenEric Holmström hakkında internette yapılacak bir araştırmada konuyla ilgili daha geniş ve somut bilgiye erişmek olanaklı.

Troçkistlerin zaman içinde ortaya çıkan kirli gerçeğini ve ideolojik sefaletini gören pek çok insan Troçkist muhalefetle bağlarını kesmiş ve kendisini SSCB'ye, partiye ve davaya adamıştır. Bu anlaşılır, yadırganması olanaklı olmayan bir durum. Bunu Stalin de açıkça saptar ve vurgular. Stalin ve MK'si, Polit Büro, eskiden Troçkizmin etkisi altına giren ancak sonra bağlarını keserek sosyalizm davası için samimiyetle çalışan kadrolara karşı kuşkucu, güvensiz ve tasfiyeci davranılmaması gerektiğini, ''Troçkizm avı''nın bir parti suçu oluşturduğunu ve böylece yıpratılan kadroların Troçkizme itildiğini, bu tavrın parti siyasetine aykırı ve düşmanca bir tutum olduğunu söyler ve söz konusu sekter eğilime karşı sert bir mücadele yürütür. Ki bu sorun hakkında pek çok karar alınmış ve parti ve kamuoyuna da duyurulmuştur.

Sedov'un çarpıtmış olmasına karşın şu açıklaması önemlidir:

''Ancak ülkedeki keskin ekonomik ve siyasi kriz onları Stalinist aygıttan uzaklaştırdı. Yarı istemeden, içlerinde belirli muhalif dürtüler yeniden ortaya çıktı, birbirleriyle konuşma, Stalin'in politikalarını eleştirme ihtiyacı. 1932'de Stalin'e teslim olan grupların, tesadüfen oldukça zayıf bir şekilde yeniden canlanması oldu: Zinoviev-Kamenev grubu, eski sol Stalinistlerin grubu ('solcular' olarak adlandırılır) veya lidersiz), Lominadze-Schatzkin-Sten, Smirnow ve arkadaşları, ayrıca bazı haklar: Ryutin, Slepkow, vb.''

Bu sözlerin önemi nerededir? Şurada: ''Birleşik muhalefet'' ve ''Birleşik yönetim'' Troçki önderliğinde 1932 yılında kurulmuştur. Deutscher'in Stalin hakkında yazdığı kitabına Troçki'den aktardığı (''Yakın bir gelecekte, ne sol ne de sağ muhalefetin ortadan kaldırılmadığı ve tam tersine, sadece bu muhalefetlerin gerçek bir siyasi varlığının söz konusu olduğu görülecektir.'' (Aktaran I. Deutscher, Stalin Bir Devrimcinin Yaşamı, C. II, s. 83, iba.) ) açıklama, 1932 sonbaharında, SSCB'ye karşı, içerden ''sağ'' ve ''sol'' ''muhalif''lerden kurulmuş bloğun varlığını doğrulamaktadır. Troçki ve oğlunun daha o dönem yaptıkları açıklamalar, dolaylı ama açık saptamalar, bloğun 1932'de zaten var olduğununun itirafıdır. Troçkistlere ve bağlaşıklarına göre, SSCB ''ekonomik ve siyasi kriz''de, ''muhalefet'', toplumsal tepkiler ve parti içi hoşnutsuzluk hızla büyümekte; böylece, bu kez ''Stalinist rejim''i yıkma olanağı son derece elverişli hale gelmiştir. Bu fırsat kaçırılmamalıdır. Her seferinde krizlere, iç çatışma ve bölünmelere bel bağlayan bu ''Bolşevizm'' kılıklı burjuva klikler kuşkusuz ki bir kez daha yanıldılar...

Sedovların demagojik bir şekilde kullandığı bir sorun da ''Stalinizm''in neden daha baştan ''birleşik muhalefet'' cephesinden bahsetmediği ama daha sonra davanın bu temele oturtulduğudur. Bu bile tek başına Stalin ve partinin hayali senaryolara, komplolara dayanarak söz konusu yargılamaları yapmadığını kanıtlamaktadır. Çünkü söz konusu karşı devrimci blok ve ortak yönetim gerçeği ancak adım adım ortaya çıkarılabilmiştir. Gerçek bundan ibarettir.

Blok, Troçkist-Buharinist program, illegal-yasadışı örgütlenmiş, sızma, kilit yerleri ele geçirme, manipülasyon, partiye karşı kitlelerde güvensizliği kışkırtma, sabotaj, suikast, askeri darbe gibi yöntemlerle ''Stalinist karşı devrimci bürokratik diktatörlüğü'' yıkma; bunun için öncelikle Stalin ve en yakın arkadaşlarını öldürme politikasına dayanıyordu. Troçki yukarıdaki açıklamayı 1932 sonbaharında yapar, yani blok kurulmuştur ve ''birleşik muhalefet'', bireysel terör silahını kullanmak üzerinde anlaşmıştır. ''Muhalefet'', Stalin, Kirov, Kaganoviç, Molotov, Voroşilov vb. gibi Bolşevik liderlerin katledilmesiyle ortaya çıkacak şok ve kaostan yararlanarak iktidarı ele geçirme politikası izlemektedir. Bu olgu, 36-37-38-39 mahkemeler sürecinde tüm sanıklar tarafından anlatılmıştır.

Darbe teşvikçisi bloğun lideri Troçki, örneğin, Ekim 1933'te Muhalefet Bülteni'nde şu sözleri laf olsun diye yazmıyordu:

''Stalin ve onun taraftarları, siyasi izolasyona aldırmaksızın iktidara yapışıp kalırlarsa, muhalefet onları 'polis operasyonu'yla ortadan kaldırabilir.'' (aktaran Yuriy Yelmanov, Stalin, İktidarın Zirvesinde, s.100, iba.)

Troçki 1929 yılında çıkarmaya başladığı ''Muhalefet Bülteni''ninde bu tehditkar satırları yazarken, ülke içerisinde örgütlediği karşı devrimci bloğa güveniyordu. Troçkist ''Sol muhalefet'' ve Troçki önderliğindeki birleşik blok, devlet, ekonomi, güvenlik örgütlerine kapsamlı bir şekilde sızmıştı. Güvenlik örgütlerinin stratejik noktalarında konumlanmış çok sayıda bloğ yandaşı 24 saat iş başındaydı. Ortaya çıkan veriler ve yeni belgeler o dönem için Stalin ve parti tarafından yapılan değerlendirmelerin ne kadar doğru olduğunu kanıtlamaktadır.

‘’Görünen o ki Stalin ve arkadaşları Yagoda'ya artık hiç güvenmiyorlardı ve NKVD teşkilatının 4 yıl geç kaldığını öne sürerek partiye ve devlete karşı komplonun daha 1932'de engellenmesi gerektiğini vurguluyorlardı.

O sırada Trotskiy de açıkça 'Stalin'i defedin!' sloganını ortaya atmış ve Ryutin ise bir Marksist Leninist Birlik kurmuştu. Aynı yıl Sırtsov, Lominadze ve Tolmaçev gibi muhalifler ortaya çıkmış, ... Buna karşın, aslına bakılırsa 4 yıl önce Stalin'in kendisi de olaylara nasıl müdahale edileceği hakkında kesin bir fikir sahibi değildi, yoksa daha o zaman gereken talimatlan verirdi.'' (Age., s. 108)

''4 Yıllık gecikme'' meselesi, soruşturmaların derinleştirilmesi sürecinde adım adım ortaya çıkan bilgi ve belgelerle birlikte bilince çıkarılabilmiştir. Ve bu gecikme, ''birleşik muhalefet''in karşı devrimci bloğunun kapsamlı yıkımlara devam etmesine yol vermiştir.

Aslında söz konusu değerlendirme ve bilgiler Sedov'un, Troçki'nin, Deutscher'in ve aşağıda geniş aktaracağımız Pierre Broué çizdiği tablo ile ve Sedov'un babasına blokla ilgili yazdığı rapor tarafından da teyit ediliyor.

İncelediğimiz konu bağlamında Yuriy Yemelyanov’un 1932 yılını değerlendirirken (pek çok yazarın kitabında da rastladığımız) şu söyledikleri, bloğun 1932 yılında kurulmuş olmasının nedenlerine ışık tutmaktadır:

‘’Doğaldır ki Stalin, öncelikle değişik ‘eğilim ve muhalefetlere’ karşı yürütülen mücadeleler sırasında mağdur edilmiş olanlar tarafından eleştiriliyordu. Moskova, Krasnopresnensk İlçe Parti Komitesi'nin eski sekreteri ve partiden atılmış olan M.N. Ryutin'in başını çektiği bir grup, 1932 bahar ve yazında bir Marksist Leninistler Birliği Platformu kurmuştu. Ryutin ve arkadaşlarının ‘sağcılar'’ ve tasfiye edilmiş ‘Bukharin ekolü’ mensupları N.A. Uglanov, A.N. Slepkov, D.P. Maretskiy ve P.G. Petrovskiy1e ilişkileri vardı. Platform mensuptan, 1932 sonbaharında Moskova ve Kharkiv'de gizlice bildiriler yayarken tutuklandılar. Ryutin'in bildirisini evinde bulunduranlar hemen partiden ihraç edilmeye başlandı ve partiye yeniden alınmış olan G.Y. Zinovyev de böyle bir belgeyi evinde bulundurduğu için tekrar partiden atıldı.

Platform bildirisinde ‘plan yerine plan konusunda laflar' ifadesi kullanılıyor ve ülkenin 1932 ortalarında derin bir krizin içine girdiği belirtiliyordu:

Sefalete terk edilmiş, yağmalanmış, aç ve çıplak bırakılmış, üretici, ticari, mali gücünü kaybetmiş, sosyalizm davasına inancını yitirmiş ve baştanbaşa barut fıçısı haline gelmiş.

Stalin yönetimi işte budur!’

Ryutin ve taraftarlarının söyledikleri ve öne sürdükleri, bazı üst düzey yöneticilerin de aklından geçiyordu; ülkede yaşanan başarısızlık ve kriz ortamında bu tür fikirlerin ve tavırların artması doğaldı. Doğal olmayan, parti içinde açık bir eleştiri ortamının yokluğuydu. 1932'de, VKP(b) MK üyesi ve VSNkh Başkanı A.P. I Smirnov, SSCB Teçhizat ve Malzeme Halk Komiseri N.B. Eysmont, RSFSC İçişleri Halk Komiseri B.N Tolmaçev ve başka bazı üst düzey parti yöneticilerinin Stalin'i ve taraftarlarını iktidardan uzaklaştırmaya dönük planlar hazırladıkları ortaya çıktı. İddialara göre MK içinde Stalin ekibine karşı tepkiler artıyordu. Daha önce de parti yöneticileri arasında Stalin'i eleştiren bazı bildiri ve notlar dolaşıyordu. Bu bildirilerden birini RSFSC SNK Başkanı ve Politbüro aday üyesi S.İ Sırtsov ile Güney Kafkasya Bölge Parti Komitesi V.V. Lominadze kaleme almışlardı. 1. Deutscher'in yazdığına göre, Sırtsov ve Lominadze, Stalin'in iktidardan uzaklaştırılmasında ısrarlıydılar. Göründüğü kadarıyla, eğer Sırtsov, Lominadze ve yanı sıra Eysmont, Tolmaçev, Smirnov ve öteki ‘asiler’ Stalin'i alt edebilseydiler, başka birçok yöneticiyi, öncelikle Stalin'e yakın olan Kaganoviç, Voroşilov ve Molotov gibi liderleri de bertaraf edeceklerdi.

Ancak şu da var ki muhalifler tasfiye edilerek ayıklandığı için partide açık tartışmalar dönemi sona ermişti; kabul edilmiş rotaya yönelik herhangi bir itiraz veya farklı seçenek arayışı hemen saray entrikasına dönüşüyor, üstü örtülü muhalefet yapılıyor, kulislerde gizli notlar ve bildiriler dolaşıyor, hizipçilik ve açıkça bölücülük yapılıyordu. Böyle bir ortamda Stalin politikasına karşı en küçük bir eleştiri bile bir isyan hareketi olarak görülüyor ve dolayısıyla da bu tür muhaliflerin cezayı hak ettikleri düşünülüyordu. Smirnov, Eysmont, Tolmaçev, Sırtsov ve Lominadze görevlerinden azledildiler; Eysmont ile Tolmaçev aynca partiden de ihraç edildiler. Bu kişiler, 19201i yıllarda bozguna uğratılmış muhalefet liderleriyle birlikte ideolojik çirkefin taşıyıcıları olmakla suçlanarak basında birkaç ay boyunca yerden yere vuruldular. Partinin 17. kongresinin açılış günü Pravda gazetesi şöyle yazıyordu:

Trotskiy yanlıları ve onların silahşorları olan Kamenev ve Zinovyev1e, Bukharin, Rıkov ve Tomskiy'in başında bulundukları sağcı muhalefetle, Sırtsov-Lominadze sağcı ve ‘sözde solcu’ blokuyla, muhalefetin Uglanov, Maretskiy, Slepkov, Ryutin, Eysmont, Smimov gibi karşıdevrimci hempalarıyla şiddetli savaşlarda parti, Leninci irade ve faaliyet birliği sağlamıştır.’

Halbuki iktidarın en üst kademelerindeki her gizli muhalifin arkasında onu destekleyen gruplar vardı ve bu unsurlar, başarıya ulaşmaları halinde yükselecekleri umuduyla yaşıyorlardı. Parti ve devletin her kademesinde, değişik kurum ve merciler içinde yaşanan iktidar mücadelesi sırasında gruplaşmalar oluşuyordu. Stalin bunları iyi biliyordu. Yerel parti organlarının yöneticilerine karşı mücadele, makam kavgası ve rekabet sıkça Stalin ve çevresine karşı protestoya dönüşüyor, Kaganoviç, Molotov, Voroşilov ve diğerleri eleştiri hedefi oluyorlardı. '' (STALİN İktidarın Zirvesinde, s. 43-44)

''Stalin yönetimindeki ülkenin eskiden de gelişmiş siyasi özgürlük ve temsili demokrasi kurumları olmadığını kaydetmekte yarar var. Şubat 1917'den sonraki 9 aylık dönem, gelişmiş demokrasi dönemi değil, mitingler, kaos, yasadışı faaliyetler, kargaşa, kör dövüşü ve keyfi hareketler dönemiydi. İç Savaş sonunda bu mitingler furyası bitti, çünkü anayasaya dayanan kanunlar çerçevesinde temsili bir demokrasiye geçiş hiç de tek seçenekmiş gibi görünmüyordu; hatta ülke, daha çok, devrimci veya karşıdevrimci diktatörlüğe mahkumdu. Değişik muhalefet platformları, Stalin'in mahvettiği 'parti demokrasisi'ne ağıt yakarlarken aslında bir konuyu gizliyorlardı: Bu kavram, onlar için, sadece, ülke 'proleterya diktatörlüğü' kapsamında mutlak ve başka hiçbir otorite tanımayan bir iktidar eliyle yönetilirken bu yönetimde kendilerinin de yer almaları imkanını anlatıyordu. 'Demokrasi savaşçısı' G.Y. Zinovyev'in açıkça 'parti diktatörlüğü'nden bahsetmesi boşuna değildi; o, bu diktatörlüğün başında kendisi olsun istiyordu.

Ayrıca Sovyet insanları, uluslararası arenadaki gelişmeleri devamlı olarak ve dikkatle takip ettikleri için, kendi ülkelerindeki durumu doğaldır ki diğer ülkelerdeki durumla, demokrasi ve özgürlüklerin önemli derecede sınırlandığı rejimlerle mukayese ediyorlardı. Sovyet halkının, gerek basından, gerekse de verilen konferanslardan ve diğer kaynaklardan öğrendiği üzere, gelişmiş demokratik kurumlar o günün dünyasında kural değil, istisnaydı. Avrupa, Asya ve Amerika'daki bağımsız ülkelerin çoğunda iktidarda faşist veya askeri diktatörlükler ya da geleneksel despotik rejimler vardı. .... Aynca demokratik sayılan ülkelerde de bazı özgürlükler ve haklar sınırlanıyordu. .... Bu gibi sınırlamalar diğer demokratik ülkelerde de vardı ve üstelik özgürlükler ve demokrasiden herkes faydalanamıyordu; fırsat eşitliği ‘hür'’ dünyada herkese refah getirmemişti. Dünya ekonomik krizi bu ülkelerde büyük çaplı işsizliğe ve sosyal sorunlara yol açmıştı. Stalin ve komünistler bu yüzden '’burjuva demokrasisi’yle alay ediyorlardı, çünkü bu rejimdeki hak ve özgürlükler zengin burjuvaların çıkarma işliyordu.

O dönemde SSCB'deki komünistler için ülkeleri bir gerçek demokrasi ülkesiydi, zira Sovyet devleti sade, sıradan emekçi insanların çıkarlarını savunuyor ve onlara görülmemiş imkanlar sağlıyordu. Bu yüzden komünistler ve birçok partisiz Sovyet insanı, SSCB'de özgürlüklerin ve demokrasinin yok edildiğine ve Stalin'in kişisel diktatörlüğüne ilişkin iddialan kesinlikle kabul etmiyor, en üst yasama kurumu olan Emekçi Vekilleri Sovyetleri (TsİK) ve en üst yürütme kurumu olan SSCB Halk Komiserleri Sovyeti'nin (SNK) başında Stalin'in bulunmamasını kanıt olarak gösteriyordu. İ.V. Stalin'in Genel Sekreterlik görevine seçimle geldiği, her kongrede onun adaylığının da diğer MK üyeliğine aday olan kişilerle birlikte delegelerin oyuna sunulduğu ve sonra Politbüro, Sekreterya ve Orgbüro üyelerinin de MK plenumunda gizli oylama ile seçildikleri belirtiliyordu. ‘’ (Agk., s. 57-58)

Yazarın; ''Öte yandan iktidar kavgasındaki başlıca aktör hala Trotskiy'di ve o, yurtdışından ülkeye zaferle döneceğinden emindi.'' saptaması doğrudur. Troçki bu bakımdan başlıca olarak ''Stalinist rejimin'' yaşayacağı ekonomik, politik, siyasal bir krize, iç parçalanmaya ve uluslararası konjoktüre ve yükselen faşist kampa güveniyordu. Fakat onun tüm hayalleri, beklentileri, girişimleri topyekün çöktü; bu çöküş, iç ve dış gericiliğin yenilgisi ve ezilmesiyle, parti ve devletin Sovyet proletaryası ve halklarının güçlü ve istikrarlı birliği ve kudretli mücadelesiyle iç içe gerçekleşti.

SSCB proletaryası ve halkı, Troçki'nin ve sözde muhaliflerin inandığı ya da lanse ettiği gibi apolitik, ''Stalinci vahşet''le kötürümleşmiş, dünyadan habersiz, sansür altında yaşayan bir halk değildi, aksine ''eğitim düzeyi eskiye göre önemli derecede yükselen ve siyasi bilgiler edinme olanağı artan Sovyet yurttaşları, ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve politik yaşamında daha aktif rol oynamaya başlamışlardı.'' ; birkaç devrim ve bu süreçlerin keskin mücadelelerinden geçmiş, deneyim ve donanım kazanmış, dev başarıların altına imza atmış, bu uğurda her türlü bedeli ödemiş Sovyet işçi ve emekçilerinin bu küçümsenmesi, her aşamada anti-Bolşevik muhaliflerin daha fazla teşhir olarak halktan kopmasına ve giderek iç ve dış gericiliğin aleti haline dönüşmelerine yol açmıştır. Kesintisiz devrim ve iç savaşların, sosyalist inşanın devasa hızlı eğitici gücünü kavramak bir yana, hor gören ''sosyalizm'', ''Marksizm'', ''Bolşevizm-Leninizm'' kılığına girmiş aydınların ve liderlerin adım adım ya da hızla proletarya diktatörlüğüne karşı baş kaldırmaları rastlantısal değildi. Devrim, sosyalist inşa, entelektüellerin, liderlerin, ''stratejik önderler''in, megalomanların, çirkefe batmış küçük burjuva kadroların değil, on milyonların eseridir; Stalin ve parti sadece bu görkemli mücadelenin önderiydi; tarihi yapan ve yazan bu on milyonlardı. Devrim kitlelerin eseridir, eseriydi.

Yukarıda adı geçen ya da geçmeyen gruplaşmaların temelinde sınıflar, sınıfsal gerçekler, dinamik sınıf mücadelesi duruyordu ve gruplaşmalar, darbe hazırlıkları, muhaliflerin birleşik cephesi bu mücadelelerin eseriydi. Sorun tek başına Stalin şahsında kişiselleştirilerek ve onun ''Tiranlığı''yla, ''komplo''larıyla izah edilemez; en nihayetinde Stalin de proletaryanın, proletarya diktatörlüğünün, sosyalist inşanın Bolşevik önderiydi; onun duruşu nesnel ve öznel gerçeklerin bütünselliği ve evrimi ekseninde anlaşılabilir, tıpkı Troçki olgusu gibi.

Pierre Broué' Ne Diyor?

G. Furr'un bahsettiği meseleyi doğrudan Pierre Broué'den okuyalım.

Önce kısa bir açıklama:

Ünlü Troçkist tarihçi Pierre Broue, bir çalışma grubu ile birlikte Troçki'nin Arşivinde inceleme yapar. ''Bu çalışma grubu Alain Calvié, Michel Dreyfus, Jean-Paul Joubert, Isabelle Lombard, Katia Chitzov ve Pierre Broué'den oluşuyordu.'' Ve bu grup, ''2 Ocak - 29 Şubat 1980 tarihleri ​​arasında Cambridge, Massachusetts'teki Harvard College kütüphanesinde çalış''mış. Broue bu çalışmasının sonuçlarını ''1932’de SSCB’de Stalin'e Karşı Muhaliflerin Bloku'' başlığı altında yayınlar. Bu açıklamadan geniş aktarımları aşağıya alıyoruz. Ancak önce şu satırları birlikte okumak daha aydınlatıcı olacaktır.

''Pierre Broué'nin Muhalefet Bloğu ilk olarak Cahiers Léon Troçki'de yayınlandı. Numara 5, Ocak-Mart 1980. Birkaç nedenden dolayı önemliydi. İlk olarak, makale, onun için sıkıntılı 1932 yılında Stalin'e karşı muhalefetin derecesi konusundaki farkındalığımızı pekiştirmekle kalmadı, aynı zamanda birlik arzusunu vurguladı. İkincisi, Broué, Sovyetler Birliği içindeki Troçki ile Troçkist olmayan muhalefet grupları arasında bağlantıların olduğunu ilk kez belgeledi. Üçüncüsü, daha sonraki terörün köklerinin daha önceki zorluklarda olduğunu gösterebildi: 1936'daki On Altılar Davası'ndaki suçlamalar sadece patolojik icatlar değildi, 1932 olaylarında bazı rasyonel temellere sahipti. Dördüncüsü, Broué ve Harvard'daki Grenoble'dan ekibi, devam eden arşiv araştırmalarının gerekliliğini doğruladı. Isaac Deutscher daha önce kapalı arşivde çalışmıştı ama The Prophet Outcast, şu anda Troçki'nin yazışmalarına atıfta bulunurken, bu konulara hiç atıfta bulunmuyor.''

(The “Bloc” of the Oppositions against Stalin in the USSR in 1932, Pierre Broué - Marxists Internet Archive, https://www.marxists.org )

Şimdi Pierre Broue'den doğrudan okuyalım:

''Sedov'un blok hakkında bilgi göndermek için babasına görünmez mürekkeple (sitrik asit) yazdığı ender mektuplardan birinde, Troçki'nin 3 Kasım 1932'de yanıtladığı tarihsiz bir mektup keşfettiler. Troçki ile oğlu arasındaki mektuplarda ve bir kısmı yayınlanmış olan ve SSCB tarihinde bu döneme ışık tutan belgelerde, oluşumunun getirdiği yeni koşullar hakkında bütün bir tartışma. Leon Sedov'un da üyesi olduğu Uluslararası Sol Muhalefet Sekreterliği tutanaklarının dikkatli bir şekilde incelenmesi, özellikle dil konusunda bazı ekstra anlayışlara katkıda bulundu.''

''Sedov'un görünmez mürekkeple yazdığı mektup şu grupların var olduğunu ortaya koyuyor: SSCB'deki Troçkist Grup ('Grubumuz'), Zinovyevistler, IN Smirnov grubu, Sten–Lominadze Grubu, 'Safar(ov)–Tarkhan(ov) ) grubu, 'sağcılar' ve 'liberaller'. Tabii ki, bunların hepsi 'bloğa' katılmadı, ancak hepsi onun varlığından haberdardı ve Sedov'a göre onunla temasları vardı.''

‘’Otantik Troçkist fraksiyonun çok uzun bir tarihi vardı, ancak her şeye rağmen bu zamanda en düşük noktasına indirilmiş gibi görünüyor. [6] Bildiğimiz kadarıyla, tehcirdeki yoldaşların ‘lider’ olarak gördükleri ve o sırada Moskova'da serbest olan tek kişi, Aralık 1932'ye kadar tutuklanmayan Andrei Konstantinov'du [7] . Küçük bir grubun var olduğuna ve o sırada Sedov ile gizli iletişim içinde olduğuna kesinlikle şüphe yok. Yakın zamanda ölen eski bir Alman komünistinin anıları, 1933'ün başında Moskova'da, Sedov'un talimatı üzerine Moskova Troçkistlerinin bir temsilcisiyle şahsen yaptığı temasa tanıklık ediyor. [8] Sedov'un blokla ilgili mektubunun ‘yaşlı adamların’ teslim olduğunu, ancak işçilerle olan bağların korunduğunu beyan ettiğini belirtmeliyiz.

Sedov'un 'sağcılar' olarak adlandırdığı grup ise daha büyük sorunlar sunuyor. Bildiğimiz gibi, bu terim Parti içinde Buharin, Rykov ve Tomsky'yi takip edenleri tanımlamak için yaygın olarak kullanılıyordu [27]

Rutin programı 'Buharin ve Serge de aynı şekilde, manifestonun 'Stalin'in ortadan kaldırılması' için ilan edildiğini ve bu olmadan (o olmadan) 'Partiye veya ülkeye sağlığını geri getirmenin imkansız olduğunu' bildirirken hemfikirdirler. [36]Zinovyev ve Kamenev, 1932'de, kanıtlarımıza göre Moskova'daki fabrikalarda ve başka yerlerde dolaşan bu manifestonun varlığını veya dolaşımını (kastedilen Rutin programıdır-bn.) ifşa etmedikleri için 1932'de resmen Parti'den dışlandılar.''

''Sedov'un görünmez mürekkeple yazdığı mektup, bloğun oluşmasını sağlayan anlaşmaya üç grubun, Smirnov Grubu ile eski Troçkist 'teslimciler'in, Zinovyevistlerin ve Sten ve Lominadze'nin önderlik ettiği anlaşmaya katıldığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Sedov'a göre, Safarov-Tarkhanov Grubu ile tartışmalar sürüyor ve bu tartışmaların yakında bloğa katılmasına yol açacağını umuyordu. Troçki, Sedov'a bloğun eski 'solcu' muhalefet, 'Kararcı' Grup [40] ve İşçi Muhalefetinden geriye kalanlara [41] karşı tutumu hakkında sorular sordu, ancak bu noktada Sedov'un yanıtına sahip değiliz. Bir bütün olarak materyaller, 'blok'un veya onu oluşturan parçalardan en az birinin 'sağcılar' olan Riutin-Slepkov Grubu ile temas halinde olduğunu gösteriyor.''

'' 'Liberaller' sorunu net olmaktan çok uzaktı. Bu bağlamda da Troçki, 12 Ekim'de (1932) Sedov'a şunları yazdı: 'Liberaller söz konusu olduğunda, çok, çok dikkatli olmak gerekiyor. Onlara verdiğimiz sözleri yerine getirmek zorunda olmanın dışında, onları reddetmek konusunda en ufak bir çıkarımız yok. Mütevazı bir şekilde bile, bize siyasi olarak değil, 'pratik' bir çizgide herkesten daha fazlasını verdiler.' [43]Sadece Harvard'da henüz keşfedemediğimiz, büyük ihtimalle yok edilen belgelerin aydınlatabileceği bu deyimin anlamı nedir? 'Liberal' bürokratlardan hangisi Sol Muhalefete pratik yardımda bulundu? Bazıları gerçekten 'blok'u ve Troçkist fraksiyonu başlatan diğerlerine dönenler kimlerdi?''

Yazar, bu soruların cevaplarını zamana bırakmak zorunda olduklarını ifade ediyor.

Devamla:

'Bloğun' içeriği neydi? Öncelikle, farklı, bağımsız gruplarla uğraştığımızı belirtmeliyiz. 1937'de van Heijenoort'un dikkatini çeken ve Ocak 1980'de bizim dikkatimizi çeken mektupta Troçki şunları yazıyordu: 'Blok önerisi bana tamamen kabul edilebilir görünüyor. Bir füzyonla değil, bir blokla uğraştığımızı vurguluyorum. ''

'' Bu, Van Heijenoort'un 1937 tarihli mektubunda doğrulanır: 'Bahsedilen Kol, Sedov'un Smirnov'a verdiği takma ad olan Kolokolnikov olmalıdır'. Dikkatli bir inceleme, daha ittifaktan önce Muhalefet Bülteni'nde yer alan yazışmalara 'müttefiklerin' katkılarını tartışmasız ortaya koyan diğer noktaları ortaya çıkarır .''

''Troçki ile Sedov arasında Ekim ve Aralık 1932 arasındaki 'blok' dönemi arasındaki yazışmalar olağanüstü bir belgeler bütünü oluşturuyor. Troçki'nin Sovyetler Birliği'nde gerçekten olup bitenlere olabildiğince sıkı sıkıya sarılmaya yönelik çabalarını neredeyse günden güne takip etmemizi ve çimentosu tam olarak düşmanlık olan 'blok'un tüm önemini kavramamızı sağlıyorlar. Stalin ve onu Genel Sekreterlik görevinden uzaklaştırma arzusu.''

'' 'Dört' rakamı tesadüfen orada değildi. Stalin'in gözünde her şeyin tam olarak 1932'de başladığını açıkça gösteriyordu. [68]''

''1932 sonbaharında blokla ve tartışmayla şu ya da bu şekilde bağlantılı olan kişilerin çoğu ancak 1934'ün sonunda ve 1935'in ilk aylarında tutuklandı. Partiden ihraç edilen veya sınır dışı edilirken ya da hâlâ serbestken tutuklanan militanların, bu tarihten sonra, GPU tarafından işkenceye uğramaya ve 'itirafları' için bilimsel olarak hazırlanmaya başlandı. ''

''Blok ve Moskova Davası

Yakın zamanda keşfedilen bu bilgiler ışığında Moskova Duruşmaları'nı yeniden incelediğimizde, başka bir sorunun ortaya çıktığını görüyoruz. İddianame, sanığın 'terörist faaliyeti'nin başlangıç ​​noktası olarak 1932'de bloğun kurulmasını gösteriyor. [72] Kendi açılarından Troçki ve Sedov, bloğun var olduğunu bile reddettiler.

Belki de insanları 'blok'un terörist karakterine ve devletin 'suçlu' rolüne inandırmak için dayanmaya çalıştığı birkaç gerçeği tarihçilerin gözünden gizleyen bu suçlamanın aptallığıdır. Ancak Leon Sedov'un Moskova Duruşmalarının Kırmızı Kitabında [89] sunduğu gibi, sanıkların savunmasının, araştırmacıları 1932'de hiçbir zaman bir blok olmadığına, hatta siyasi bir blok bile olmadığına ikna etmeye çok katkıda bulunduğuna şüphe yoktur. Blok Sedov elindeki davayla ilgili çeşitli raporları elerken, ne iddianameye ne de itiraflara dair tek bir dayanak noktası bırakmadı. Blokun oluşturulduğu tarihe ilişkin iddianame ile karar arasındaki çelişkiyi inceledi. [''

''Birinci Moskova Duruşması'nın ertesi günü yazılan bu belge, Sedov'un 1932'de yazdığı, SSCB'deki 'Troçkistler'le yapılan müzakerelere tanıklık eden görünmez mürekkeple yazılmış belgeyle ve Troçki'nin mektubuyla tam bir çelişki içindedir. Troçki'nin yukarıda alıntılanan yorumlarıyla, 'blok'un oluşumunu bir birleşme değil bir ittifak olarak onaylıyor. [96] Sedov'un 1932'deki 'blok'la ilgili davasına ilişkin açıklaması, yalnızca bir noktada, bloğun 'merkezi' veya kolektif liderliği konusunda ikna edicidir. ''

Pierre Broué', bu blokun o koşullarda açıklanmamış olması normaldir diyor. Ona göre, zaten blok kısa ömürlü olmuştur. Açığa çıkarılamamış muhalif kesimlerin deşifre edilmemesi de gerekiyordu vb. O, bu gerekçelerin arkasına sığınarak Troçki ve Sedov'u aklamaya çalışıyor.

Broué', konu hakkında, şunları yazıyor;

''Direk konuya gelelim. Sedov'un tavrında, 1936'da 1932'de bir bloğun kurulduğunu inkar etmede son derece normal olmayan - Troçki'nin paylaştığı bir tavırdır - hiçbir şey görmüyoruz. Bunun nedenlerinden bazıları apaçık; başkaları var. 1932'de geçici bir bloğun varlığını kabul etmekle 1936'da ne kazanılacaktı? Tarihsel gerçeğe belki hizmet edilebilirdi, ama bu bekleyebilirdi. Moskova savcıları ve yargıçlarının iddia ettiği gibi bunun terörist bir blok değil, tamamen siyasi bir blok olduğunu açıklamaya yardımcı olur muydu? Bu hiç ilgi çekici değildi ve yalnızca dünya çapındaki Stalinizm propaganda makinesine 'Troçki'nin Oğlu İtiraf Ediyor: Teröristlerle temas halindeydi' vb. gibi ek argümanlar ve manşetler sağlayabilirdi. Son olarak, bize göre Troçki'nin, terörizmden suçlu olduklarını iddia eden bu insanların bakışları karşısında, dört yıl önce onlarla ittifak yapabileceğine inandığını kabul etmekle hiçbir ilgisi yoktu.''

''Bu noktada vardığımız sonuç açıktır: Troçki ve Sedov 1932 bloğu hakkında doğruyu söylemediler, ama o anda bu blok hakkında doğruyu söylememek kesinlikle onların göreviydi. Bugün sorun tamamen farklı.''

''Sedov ve Troçki'nin 1936'da, Sovyetler Birliği'nde 1932'de olanlarla ilgili takındıkları tavır, olayların hemen ardından Troçki'nin yayımladıklarının etkisini hiçbir belirsizlik olmaksızın azaltamadı. Örneğin, Sol Muhalefet'in durumu ile ilgili bölümlere hitaben yazdığı 16 Aralık 1932 tarihli mektubunda siyasi durumu şu şekilde anlatmıştır:

Geçen yıl Rus Muhalefetinin statüsünde çok önemli değişiklikler oldu. Genel yönleri 'yükselme' kelimesi ile karakterize edilebilir.

Bunlar boş sözler değildi. Sol Muhalefet'in izolasyonu, yıllarca süren şiddetli baskının ardından sona eriyordu. Açıkça birinci derecede önemli bir fenomendi - ve Kruşçev döneminin Sovyet tarihçilerinin, oldukça anlaşılır bir şekilde, ifşa etmemeye özen gösterdikleri bir fenomendi - gerçek Stalinistler olan Eski Bolşeviklerin sonuçlar çıkardıkları ve o andan itibaren, Troçkistlerle ittifaka yöneliyorlardı. Böyle bir fenomen, işçi kitlesinin baskısı olmaksızın düşünülemezdi; yazışmalar ve Bülten , tam da bununla ilgili olarak, onu nasıl tanıyacağını bilen herkes için bilgi biriktiriyordu''(The “Bloc” of the Oppositions against Stalin in the USSR in 1932, Pierre Broué - Marxists Internet Archive, https://www.marxists.org . Bba. Çeviri otomatik çeviri aracılığıyla tarafımızdan yapıldı. H.O.)

Pierre Broué'den yaptığımız geniş alıntılar 1932 yılında bir bloğun varlığını doğrulamaktadır. Troçki, bu iddianın Stalin'in, ''Stalinizm''in yalanı olduğunu ısrarla vurgulamıştı. Troçki ve ardılları da Troçki'nin söylediği yalanı ısrarla sürdüler.

Furr şu bilgileri verir:

''Gerçi Troçki, suçlu olsun ya da olmasın suçlamaları reddederdi. Bu nedenle, inkarları hiçbir şey ifade etmiyor ‐ bunlar kanıt değil. 58 Buna ilave olarak, Troçkiʹnin yalan söylediğini biliyoruz. Kuşkusuz ki, bunu komplolarını gizlemek için yaptı. Troçki, Sağlar ve Troçkistlerin bir 'bloğunun' var olduğunu reddetti. Yine de 1980ʹde, zamanının en ünlü Troçkist tarihçisi Pierre Broue, Harvard Troçki Arşiviʹnde böyle bir bloğun var olduğunu ve Troçkiʹnin bunu onayladığını kanıtlayan belgeler keşfetti. Troçki, Stalinʹe  'teslim olan'larla tüm bağlarını kestiğine yemin etti, ancak Amerikalı tarihçi Arch Getty, aynı arşivde, Troçkiʹnin bu adamlardan bazılarıyla gerçekte temasa geçtiğine dair kanıtlar buldu. Getty ayrıca Harvard Troçki Arşiviʹnin  şüphe götürmez olan suçlayıcı malzemelerden 'ayıklandığını' keşfetti.'' (G. Furr, age., iba.)


‘’Sven-Eric Holmström’ün de tartıştığı ve bizim de aşağıda daha detaylı -46 bir biçimde tartışacağımız gibi, Harvard'daki Trotskiy arşivleri, başka herkese kapalı olan bu arşive girme ayrıcalığına sahip olan Trotskiy destekçileri tarafından, Trotskiy’in itibarını zedeleyeceği düşünülen kanıtlardan arındırılmıştır. Ayıklanan materyaller, en azından ‘Sağcıların ve Troçkistlerin Bloğu’nun varlığı ve Trotskiy’in SSCB’deki destekçileri ile kurduğu iletişim hakkında çok daha fazla kanıt içeriyordu.


Dünyanın en önde gelen Troçkist araştırmacılarından ve aynı zamanda antikomünist araştırmacıların saygısına da mazhar olan merhum Pierre Broue, bu kanıtların çok az şey söylediği ve yalnızca 1932 yılında böyle bir bloğun varlığını gösterdiği sonucuna vardı. Arşivlerden başarılı bir şekilde ayıklanamayan tek kanıt 1932 yılına ait olduğundan, Broue ‘bloğun’ varlığını sürdürdüğü dönemin, yalnızca bu tarih olduğunu varsaydı. Bu nedenle, Broue kendi makalesinde 1932 yılının ardından herhangi bir blok olmadığını iddia etti; çünkü Trotskiy’in arşivinde 1932 yılının sonrasına işaret eden herhangi bir kanıt yoktu.


Bu durum, arşivin temizlendiği gerçeğini görmezden geliyor. Tıpkı Broue’nin yaptığı gibi, elimizdeki yegâne kanıt 1932 yılına ait diye bloğun yalnızca 1932’de var olduğunu düşünmek, geçerli bir yaklaşım olamaz. Trotskiy’in arşivini ‘temizleyenler’ daha derin bir iş çıkarmış olsalar, bu kanıta dahi sahip olamayacaktık. Ayrıca bu durum ‘bloğun’ varlığını gösteren hiçbir kanıt olmadığı anlamına gelmez. Hele de ‘blok’un 1932 yılının ardından varlığını sürdürmediği anlamına hiç gelmez. ‘Kanıt eksikliği’ -bıı durumda, bloğun 1932’den sonra da var olduğunu gösteren bir kanıtın olmayışı- ‘hiçbir kanıt olmadığının kanıtı değildir’. Henüz elimizde bir kanıtın olmayışı, böyle bir kanıtın var olmadığı ve/veya hiç var olmamış olduğu anlamına gelmez.


Eğer Harvard’daki Trotskiy arşivini suç belgelerinden arındıranlar daha derinlemesine çalışsalardı, Trotskiy’nin SSCB’deki muhaliflere gönderdiği mektupların tasdikli posta alındılarını ve hem Trotskiy’in hem de van Heijenoort’un ‘Sağcı ve Troçkist Blok’ hakkındaki notlarını da ortadan kaldırmış olmaları gerekirdi. Bu durum da elimizde ne olurdu? Elimizde, böyle bir ‘blok’un varlığını inkar eden Garbaçov dönemine ait bir âdet ‘rehabilitasyon’ belgesi ve Trotskiy’in böyle bir ‘blok’un varlığını kesin bir şekilde reddettiği kayıtlar olurdu. Ayrıca elimizde. Sovyet savcısı Vışinskiy’in 'blok’un varlığı hakkındaki ısrarı ve birçok Moskova Mahkemesi sanığının böyle bir 'blok' olduğuna dair itirafı kalırdı.

Bu nedenle Trotskiy arşivinde Getty’nin yaptığı keşif, Moskova Mahkemesi sanıklarının tanıklıklarıyla örtüşüyor. Yalan söylemediklerinin kanıtıdır, çünkü bağımsız kanıt elde edebileceğimiz nadir zamanlardan birinde -tıpkı bu durum da olduğu gibi- kanıt, dava sanıklarının itiraflarını desteklemektedir. Aynı şekilde, Savcılık makamının iddialarıyla, antikomünist yazarların indirgemeci dilinde söylersek 'Stalin'in iddialarıyla da örtüşmektedir. Böylece dava sanıklarının ve Sovyet savcının 'blok' ve Trotskiy’in kurduğu haberleşme kanalı hakkındaki beyanlarının doğru olduğu, Trotskiy ve Garbaçov dönemi Sovyet hükümetinin tanıklığınınsa yalan olduğu ortaya çıkıyor


Trotskiy arşivlerinden SSCB’deki Trotskiy destekçileri ile yapılan yazışmaları ‘ayıklayan’ iki muhtemel kişi, Deutscher ve van Heijenoort’dur. Trotskiy’in karısının da bu arşive erişimi vardı. Ancak en azından, Trotskiy’in kendi karısına yazdığı oldukça kişisel bir mektup arşivlerde kalmış. Trotskiy'in karısının arşivlerden kaldırılmasını talep etmesi beklenebilecek bir mektup. Her durumda, van Heijenoort’un, Trotskiy'in SSCB’deki takipçileri ile olan ilişkisini gizlediği açık. Ya van Heijenoort, ya Deutscher, ya da nadir erişim haklarından birisine sahip, Trotskiy mirasının bir başka muhtemel savunucusu, bu arşivi bilinçli bir şekilde.

Elbette bu durum, Trotskiy’den Muhaliflere yazılan, sonrasında ortadan kaldırılan ve Getty’nin ancak damgalı posta alındılarını bulduğu bu mektuplarda tam olarak ne yazılı olduğu konusunda, insanı iki misli meraklandırıyor. Ortaya şu soru çıkıyor: Bu mektuplardaki ne türden bir bilgi Trotskiy'e sadık kişilere öylesine hassas gözüktü ki, yine hassas ama özel mektuplara dokunulmazken bunlar ortadan kaldırıldı? Mantıklı cevap şöyle: Hassas siyasi içerik. Ancak bu, elbette Trotskiy’in SSCB’deki takipçileriyle iletişim halinde olduğunun yegâne kanıtı olamaz. Bu kanıt hâlâ Arşivde bir yerlerde duruyor. Getty’nin de söylediği gibi:

'Sedov'un adres defteri SSCB’deki Troçkistlerin sürgün adreslerini içeriyordu.' Trotskiy Yazılan 15741. Trotskiy Yazılarının Sürgün Mektupları kısmı, bu mektupların kopyalarını içeriyor. (Getty- Trotskiy 34 n. 16) '' (G. Furr, age.)

''Troçki Sürgünde'' başlıklı çalışmasında Getty, '' 'Ancak, artık açık ki, 1932'de eski muhalif yöneticiler Karl Radek, G. Sokolnikov, E. Preobrajensky ve diğer kişilere gizli özel mektuplar gönderiyordu' '', ''Trostkiy'in neredeyse diğer mektuplarının (en hassas olanları da dahil) aksine, Trotskiy Evraklarında bu mektupların hiçbir kopyası kalmamış. Görünüşe bakılırsa, BUNLAR BİR SÜREÇTE evraklardan temizlenmiş. Sadece taahütlü mektup makbuzları duruyor.'' açıklamaları kendi öz incelemesine dayanmaktadır. Ve yazarın (Getty) anti-Stalinist bir yazar olduğunu okuyucuya yeniden hatırlatmak isteriz.

Gerek Pierre Broue gerekse de Getty'in arşiv incelemelerinde en azından gerçeğin bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Troçki arşivinde yapılan temizlik ise, Troçkizmin işlediği suçları gizlemek için gerçekleştirilmiştir. Bundan zerrece kuşku duyulamaz.

Yukarıdaki değerlendirmeler ve bilgiler ışığında Troçki arşivinin 30'lu yılların suç unsurlarından temizlenmesinde üzerinde kuşkuların toplandığı kişilerden biri olan I. Deutscher, Troçki'yi anlatan eserinde (III. Cilt, Kovulan Sosyalist) 1932'de kurulan blog üzerinde duruyor. Bu bilgileri arşivden aldığı belli. Çünkü o, Troçki'nin gizli arşivini incelemeyi başarmış ender tarihçilerden ilkiydi. Ancak o, buna karşın 1932 sonrası için arşivde yer alan belge ve bilgilerden bahsetmiyor ve 30'lu yılların yargılamalarını da düzmece mahkemeler olarak lanse ediyor.

SSCB arşivlerinin açılmayan bölümleri var. Hala 30'lu yılların kritik dava belgeleri üzerinde süren gizlilik tesadüfi görülemez. Eğer bu belgeler ''Anti-Stalinist paradigma''yı destekleseydi gerek Kruşçevci karşı devrim döneminde gerekse de özelde Gorbaçov ve Yeltsin tarafından deşifre edilecekti. Aksini düşünmek için geçerli herhangi bir neden yok.

V. Alksnis'in 30'lu yılların mahkemeleri hakkında yaptığı değerlendirmeler önemlidir. Birlikte okuyalım:

''1990’da, SSCB’nin dağılmasından kısa bir süre önce askeri lider ve Duma (Sovyet parlementosu) üyesi ve 1937 Askeri Mahkemesi’ndeki yargıçlardan birinin torunu olan SSCB Albayı Viktor Alksnis’e KGB (NKVD-MVD’nin ardılı) tarafından bu kayıtları okuma izni verilmiştir.'' Dedesi 30'lu yıllarda yargılanıp kurşuna dizilmiş anti-komünist Albay Viktor Alkansnis'e Yeltsin döneminde arşive girmesine izin verilirken amaç 'Tuhaçevsky Davası' hakkında Stalin'i suçlayacak bilgilere ulaşmaktır. Dedesi de yargılanıp idam edilmiş A. V. Alkansnis güvenilir bir isim olarak görülmüştür.

Alkansnis arşivde inceleme yapar. Bu incelemeden sonra yaptığı bir açıklamada şunları söyler:

'Eğer bu yıllardaki olaylar hakkında, ideolojik dogmalardan arındırılmış, objektif bir araştırma yapılmış olsaydı, bizim o yıllara ve o yılların önemli şahsiyetlerine dair tutumumuzda mutlaka önemli bir değişiklik yaşanır; bu türden bir araştırma adeta bir 'bommba’ etkisi yaratırdı...' A lb a y V ik to r A lk sn is, 2 0 0 0 (G. Furr, Stalin ve Demokrasi Trotskiy ve Naziler, iba., Yazılama Yayınları)

Albay'ın bu açıklamasının anlamı berraktır: 30'lu yıllar hakkında gerçekler yazılmadı. Tarih ve olgular çarpıtıldı. Gerçekler açıklanırsa her tarafa pislik saçılacak... Ve Alksn ''Stalinist'' olmak bir yana, karşı devrim saflarında yer alan aktif bir şahsiyet.

Öneminden dolayı ''Albay Alksnis’in Vladmir L. Bobrov'' tarafından yapılan görüşmede söylediklerini dipnot (dipnot 1) olarak yazımıza aktarıyoruz ve özel bir dikkatle incelenmesini öneriyoruz. Aynı özen, Kıvılcım Çağla tarafından çevirisi yapılan ''Alksnis'in Medvedev'e Yanıtı'' başlıklı yazısı için de gösterilmesidir. Ki bu yazıda Alksnis'in açıklamaları Stalin'den sonra çeşitli kereler yapılan arşiv temizliğine de ışık tutmaktadır. Bu yazıya dipnot 2'de yer veriyoruz.

Furr'un değerlendirmelerini okumaya devam edelim:

''Trotskiy'in doğrudan işbirliği kurduğu yönünde tanıklık yapan ve bizim de ifadelerine yer verdiğimiz isimlerin birçoğu, bunu Sedov üzerinden öğrendiğini söyledi. Getty, Harvard’daki Trotskiy arşivlerinde, içinde SSCB’deki Troçkistlerin adreslerini bulunduran ve Sedov’a ait olan bir adres defteri buldu (Getty - Trotskiy 34 n. 16). On iki kişi- Goltsman, Olberg, Bermanurin, Pyataltov, Şestov, Romm, Kretinskiy, Rosengolts, Uritskiy, Putna, Şnitman ve Tuhaçevskiy- Trotskiy ile ya yalnızca ya da esasen Sedov üzerinden bağlantı kurduğunu iddia etti.'' (Age., iba.)

‘’Sedov'un SSCB’den ayrıldıktan sonra Pyatakov’la görüştüğünü inkâr etmesine inanmak oldukça güç, zira onunla görüştüğünü her koşulda inkâr edecekti. Het Volk muhabirine yaptığı özensiz açıklamayı düşünürsek, Sedov’un inkârları çok daha az güvenilir gözüküyor. Sedov, Birinci Moskova Mahkemesi üzerine yazdığı Kızıl Kitap’ta Goltsman ve Smirnov’la görüştüğünü itiraf ediyor. Belli ki Trotskiy bunu unutmuş olmalı, çünkü Dewey Komisyonu’na, SSCB’den ayrıldıktan sonra Goltsman'la hiçbir bağlantısının olmadığını söylüyor. Bu durum bizim zaten bilmekte olduğumuz durumu teyit ediyor -Trotskiy’in ve Sedov’un inkârları bir anlam taşımıyor. Tekrar ediyoruz. Bu, Trotskiy ya da Sedov’a dair bir 'eleştiri' değil. Gizli kapaklı yapılan her çalışma hileyi ve düzen çevirmeyi içerir. Bu, yalnızca Trotskiy ve Sedov’un inkârlarının hemen göründükleri gibi kabul edilemeyecekleri anlamına geliyor.'' (G. Furr)

Yukarıdaki veriler ve açıklamalar, Troçki'nin, Troçkistlerin ''Stalinist'' iktidarı (proletarya diktatörlüğünü+sosyalizmi) yıkmak için SSCB'de örgütlendiklerini; ''Stalinizm''e karşı mücadele adına harekete geçen ''muhalifler''i bir birleşik cephe altında topladığını göstermektedir. Bu veriler bile 1936-38 döneminde yargılanan Troçkistlerin, Zinovyevcilerin, Buharincilerin itiraflarını doğrulamaktadır ya da bu veriler, itiraflarla ve ortaya çıkarılmış belgelerle tamamlanarak doğrulanmaktadır. Kısacası, Troçki ve Troçkizmin mızrağı çuvala sığmamaktadır.


TROÇKİ ''BOLŞEVİK-LENİNİST'' PARTİSİNİ 1920'LERDE KURMUŞTU

Öncelikle hatırlatmak isteriz ki Troçki, SBKP(B)’den ısrarla hizip özgürlüğü ister, dahası dayatır. Parti bunu kesin bir tarzda reddeder. Bunun üzerine sayısız defa parti tüzüğünü çiğneyerek hizipler kurar. Oysa Lenin'in katıldığı partinin 10. Kongresi'nde hiziplerin kurulması kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Hizip kurmanın cezası da partiden atılma cezası olarak kararlaştırılmıştır. ''Evet'' oyu verenlerden birisi de bay Troçki'dir. Troçki, parti içerisinde hizipleri, hizipleşmeyi sürekli kışkırtır. Hizipler kurar. Giderek tüm Zinovyenist-Kamenevyevist (daha sonraki yıllarda Buharinistler de dahil) vb. muhalifleri/hizipleri Parti içerisinde, illegal temelde örgütleyerek “Bolşevik-Leninist partisi”ni kurar. Ayrı bir merkezi, disiplini, programı ve yeraltı matbaaları, üyelik aidatları toplanan bir Troçkist partidir söz konusu olan. Daha 1926-1927'de (daha düne kadar birbirini yiyen ve iktidarı ele geçirme hesabıyla) ilkesizce bir araya gelen Troçkist-Zinovyevist birleşik cephe (''Yeni Muhalefet'') kurulmuştu. 1927'de, Ekim Devrimi'nin onuncu yıl dönümünde yasadışı blok, bir ayaklanma başlatır. Yeni bir önderliğin oluşturulduğu açıklamalarının eşliğinde ''Kahrolsun Stalin!'', ''Kahrolsun Stalinist Diktatörlük!'' vs. sloganları altında sokaklara dökülür. Bu konu emperyalizm ve gericilik tarafından anti-komünist mücadelenin aracı olarak Best-seller haline getirilen Troçki'nin ''Hayatım'' kitabında da anlatılmaktadır. Troçkizm ve ''Birleşik muhalefet''in bu karşı devrimci ayaklanma girişimi (sözde ''barışçıl gösterileri'') başarısız kalır ve yapılan operasyonlarla yeraltı matbaaları, vb. ele geçirilir. Troçki, daha ülkedeyken, henüz SBKP(B) üyesiyken bu partiyi kurmuştur. Yani Troçki burjuva ve küçük burjuva muhalefeti ilk kez 30'larda bir araya getirmemiştir. Fakat 1932 ile başlayan dönemeçte sözde muhalefet, silahlı zor, bireysel terörizm ile belirlenen bir çizgide yeniden yapılandırılarak genişletilmiştir.

Troçki parti üyesi olduğu halde aslında daha 1923'de kendi yasadışı, illegal partisini kurmuştu. Kanıt mı? Kanıtını Troçki'den okuyalım;

''Daha 1923'te Troçki'nin yeraltı aygıtı, güçlü ve yaygın bir örgüt durumundaydı. İllegal haberleşme amacıyla Troçki ve taraftarları özel kodlar, şifreler ve parolalar tasarlamışlardı. Ülkenin her yanında gizli matbaalar kuruldu. Orduda, kordiplomatikte, Sovyet devletinde ve parti kurumlarında Troçkist hücreler oluşturuldu.''

Yıllar sonra, Troçki oğlu Leon Sedov'un da, daha o sıralar, artık yalnızca Bolşevik Parti içinde bir siyasal muhalefet olmakla kalmayıp, Sovyet rejimine karşı gizli savaşa girme noktasında bulunan Troçkist komploya katıldığını açıkladı.
Troçki, 1938'de ''Leon Sedov: Oğul-Dost-Savaşçı'' başlıklı broşürde, "1923'de," diye yazıyordu, "Leon tamamen muhalefet çalışmasına daldı... Böylelikle, onyedisinde tam anlamıyla bilinçli bir devrimcinin yaşamını sürmeye başladı. Komplo çalışması, illegal buluşmalar ve muhalefet belgelerinin gizlice çıkarılıp dağıtımı sanatını çabucak kavradı. Komsomol (Komünist Gençlik Örgütü) kısa sürede kendi muhalefet lider kadrolarını yetiştirdi."

Bunları yazan Troçki'dir. Troçki her zaman anti-Bolşevik bir yıkıcı olmuştur. Açık ki, Troçki'nin Troçkist yıkıcılığı 30'larla sınırlanamaz. Troçki, 30'lara gelmeden çok önce Bolşevizm'e ve proletarya diktatörlüğüne karşı değişik biçimlerde düşmanca çalışmalar örgütlemişti. Gölgesi ve ünü kendisinden kat kat büyük olan bir megalomanın kaderi bu. Gerek Troçki'nin gerekse de ardıllarının sosyalizmin kurulmasını olanaklı görmediği SSCB'de ''sosyalist demokrasi'' üzerine çığırtkanlığı da tümüyle sahtedir. Hatırlatmak gerekiyor: Troçki, daha Lenin yaşarken SSCB'yi ''Savaş komünizmi'' politikasıyla (sendikaların, emeğin askerileştirilmesi ve tümüyle merkezileştirilmiş militarist diktatörlüğe dayalı yönetilmesi) yönetmek gerektiğini savunuyordu.


Troçki 1920’deki IX. Parti Kongresi’nde bu politikasını şu tezlerle savunmuştur :

Sendikalar askerileştirilmeden, her işçinin kendini bir emek askeri gibi göreceği, kendi kafasına göre bir serbestiye sahip olamayacağı bir rejim tesis edilmeden (emeğin) askerileştirilmesi düşünülemez ; işçi bir yerden başka bir yere nakil emrini alınca bu emri yerine getirmelidir, yerine getirmezse asker kaçağı muamelesi görür ve cezalandırılır. Bu işlere kim bakar? Sendika. Yeni rejimi sendika yaratır. Bu işçi sınıfının askerileştirilmesidir.”

İşte size, Troçki'nin ve Troçkistlerin ''sosyalist demokrasi'' lafazanlığı ve kirli gerçeği! Eğer politik iktidarı ele geçirebilseydi Troçki memleketi böyle yönetecekti. Lenin ve Stalin, parti tam bir kararlılıkla bu saçmalığı mahkum etmişti. İşine geldiği yerde militarizm, militarist diktatörlük savunusu, işine gelmediği yerde ''sosyalist demokrasi'' demagojisi. Troçkizmin tipik iki yüzlülüğü bu.

Troçki'nin sınıfa ve sosyalist devlete, sosyalist inşa ve kazanımlarına, dünya proleter devrimine düşmanlığı sadece aktardıklarımızla sınırlı değil. Çarpıcı bir örneği hatırlatmak istiyoruz.

1927 yılında, Stalin önderliğinde parti, Ekim Devrimi'nin onuncu yıldönümünde proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmin başarısının ve kazanımın ifadesi olan 7 saatlik işgünü ve haftada beş gün çalışma yasasını çıkarır. Troçki ve birleşik hizip bu tasarıya ve sonra yasaya karşı mücadele eder ve bu yasanın ve kazanımın ''Stalinci sahtekarlık'' olduğunu ilan eder. (Bkz. I. Deutscher, Troçki, C. II, s. 377-378)

I. Deutscher'in bu konuda verdiği bilgiler ve Troçki'ye yönelik eleştiriler de ayrıca önemlidir.

Deutscher, konu hakkında tartışmaların gelişimini anlattıktan şöyle demektedir:

''Sürekli devrim kuramını ortaya atan isyancı Troçki, alacağı tedbirleri haklı göstermeye çalışırken neredeyse eski çağların zorbalık ve sömürü sistemlerini savunacaktı.'' (Silahlı Sosyalist Troçki, C. I, s. 574, iba.)

Stalin ''muhalefet''in, Troçki'nin tutumunu şöyle değerlendirir:

''Bütün işçi sınıfı, bütün ülkelerin ilerici proletaryası... 7 saatlik işgününe geçiş fikrini dostça alkışlıyor, muhalefet ise Manifesto'ya karşı oy veriyor... Ben, muhalefetin bu rezil noktaya kadar düşeceğini bilmiyordum.''

Troçki önderliğindeki Troçkist birleşik muhalefetin sefil halleridir bu. Stalin önderliğinde SSCB'de (ve küresel alanda) kazanılan her başarıya, her kazanım ve atılıma karşı sınırsız kin ve sabotaj Troçki'nin ve kuyruklarının karakteri olmuştur. Bu çıplak bir sosyalizm ve Leninizm düşmanlığıdır. SSCB'de sosyalist atılım ve kazanımlar uluslararası proleter devrimin kazanımları ve atılımıdır. Bu atılım ve kazanımlara karşı savaşan Troçki ve bağlaşıkları dünya devrimine, proletarya enternasyonalizmine karşı savaşmaktadır. Leninizm'in dünya proleter devrimi teorisi ve pratiğine düşmanlık Troçkizmi belirlemektedir. Troçkizmin sahte aşırı solcu çığırtkanlığı, proletarya, proletarya enternasyonalizmi, sürekli devrim üzerine devrimci keskin söylemi bu gerçeği örtüleyen burjuva demagoji ve manipülasyondan ibarettir.

Buharin ve Rikov, MK üyesi. Soruşturmalar sürecinde ortaya çıkmaya başlayan yeni veriler, dikkat ve kuşkuların Buharin ve Rikov üzerinde yoğunlaşmasına yol açar. İkisi de ''Sovyet karşıtı terörist örgüte bağlı olmakla'' suçlanmaktadır. Cani mi cani Stalin (!) ve MK, kendisini savunması için Buharin'e (ve Rikov'a) MK plenumunda söz hakkı verir. Buharin plenumda iki kez söz alarak suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışır. Buharin MK plenumunda kendini savunurken şunları söyler:

''Şu anda, genel olarak bakıldığında, parti açısından en temel ve en önemli mesele, gayet gizli, büyük yeraltı deneyimine sahip, yeni mücadele usüllerini iyi bilen, güçlerini adamakıllı konumlandırmış bir terörist parti örgütünün kurulmuş olmasıdır... Ben bütün bu Trotskiciler, sabotajcılar ve kundakçıların yok edilmelerini, ifşa edilmelerini yüzde yüz, tamamen doğru ve zorunlu buluyorum.'' (aktaran Yuriy Jukov, Öteki Stalin, s. 302)

Buharin plenumda suçlarını gizler. En önemli liderlerinden olduğu bloktan hiç bahsetmez. Buna karşın, yukarıdaki açıklamasıyla, SSCB'de gizli terörist bir partinin (aslında birleşik bir terör cephesi; içerisinde değişik partilerin yer aldığı bir cephe, ortak/birleşik bir merkez tarafından Troçki önderliğinde yönetilen bir parti) kurulduğunu ve bu partinin sosyalist devleti yıkma mücadelesi verdiğini açıklıkla ifade etmektedir. Buharin bu gerçeği en iyi bilenlerdendir. Kuşkusuz ki Buharin, plenumda gerçeğin sadece bir kısmını dile getirmiştir. Böyle de olsa, Troçkizm ve Troçki'nin karşı devrimci gerçeğini çıplak bir tarzda ortaya koymaktadır.

Buharin, ''Sağcılar ve Troçkistler Blokunun Yargılanması'' sırasında ise önüne koyulan kanıtlardan sonra (o da açığa çıktığı kadarıyla!) Troçkist ve sağcı ihaneti kapsamlı bir şekilde itiraf eder.

Mahkeme tutanağından kısa bir pasajı aşağıya aktarıyoruz.

''Troçki, Alman faşistleriyle gizli görüşmeler yapar ve onlara toprak vaadinde bulunurken biz sağcılar, Troçkistlerle bloklaşmış bulunuyorduk. Radek bana şunları söylemişti: Troçki, blok'un iktidara gelmesi için en büyük şansı SSCB ile Almanya ve Japonya arasında açılacak bir savaşta SSCB'nin yenilmesinde görüyor ve yenilgiden sonra Ukrayna'yı, Almanlara, Uzak Doğu'yu da Japonları vermeyi öneriyordu. Radek bundan bana 1934'te söz etmişti...'' (Sağcılar ve Troçkistler Blokunun Yargılanması, Mahkeme Tutanakları, s. 17, Yeni Aşama Yayınları, Birinci Baskı, 1976)

Buharin, Troçki SSCB'den kovulduktan sonra Troçki ve oğlu Sedov'la görüşmemiştir ama illegal örgütsel bağlar aracılığıyla iletişimini korumuş, yukarıdaki gerçekleri net bir şekilde dile getirmiştir.

Yukarıdaki açıklama sadece Buharin'e özgü değil, başta Troçkistler olmak üzere nerdeyse tüm sanıkların verdikleri bilgiler ve ayrıntılar aynı noktada birleşmektedir. Sanıkların söz konusu itirafları işkenceyle, ilaçlarla, canları bağışlanacağı sözleriyle (''Stalinist senaryoya göre'') yaptıkları iddiası sınıf düşmanının ve yardakçılarının iftiralarından ibarettir. İftira da olsa geniş bir kesimi etkilemiştir.

Biz, burada, kısaca bir gerçeği, parti ve Bolşevizm karşısında sürekli yenilmiş, itibarını kaybetmiş, Sovyet halklarından tecrit olmuş, böylece dizginsiz bir burjuva sınıf kiniyle proletaryaya karşı mücadele veren bir ''muhalefet''ten bahsediyoruz. Bu karşı devrimci terörist birleşik çetenin, özellikle SSCB'yi yıkmayı hedefleyen Hitler Almanyası ve Hiro-Hito'nun faşist Japonyası ile işbirliği yapması kaçınılmazdı. Doğal olarak faşist devletler bu rezil cephenin önüne bir fatura koyacaktı ve koydu da. Toprak taleplerine verilen onay da faşizm-Troçkizm-sağcılar-milliyetçiler bloğunun bağlaşmasının kaçınılmaz sonucuydu. Onlara göre ''Stalinizm''i yıkmak için her yol mübahtı, yeterki iktidar ellerine geçsin. SSCB'ye düşmanlaşanların düşmana doğru dört nala koşmaları ve kucaklarına atılmaları, burjuva ve karşı devrimci yozlaşmada bir sınırın olmadığını kanıtlamaktadır. İhanet anlaşmalarını meşrulaştırmak için Lenin'in ''Brest-Litovsky'' politikası ve anlaşmasını örnek göstermeleri Troçkist-Buharinci kliğin ikiyüzlülüğünün sınır tanımadığının kanıtıdır.

‘’16’lar Duruşması’’ olarak da bilinen ‘Troçkist-Zinovyevci Terörist Merkez Davası’’, (19 Ağustos- 24 Ağustos arası) 1936’da, Moskova’da gerçekleşti. Sanıklar, suçlarını itiraf etti. Kanıtlar itiraflarla da doğrulandı. Tek bir sanık mahkeme önünde Troçki’yi ve Troçkist ‘’Sol muhalefet’’i savunmadı, aksine Troçki’nin işlediği suçları sergiledi. ‘’16’lar’’ idam edildi.

30’lu yıllardaki mahkemeleri ‘’düzmece’’ olarak lanse edenler, bu mahkemeler sürecinde olağanüstü yargılama yasasının uygulanmadığını (askerler davası hariç) kamuoyundan gizlemektedirler. Bu ünlü davalarda sanıkların, ‘’tanık çağırma, soru sorma, durumunu açıkça anlatma ve avukat tutma özgürlüğü’’ vardı. (Jack T. Murphy, Stalin, s. 208, iba.) Sanıklar bu haklarını kullanma gereği duymadılar, çünkü o kadar ağır suçlar işlemişlerdi ki, kanıtlar o kadar netti ki, tam bir bozgun ruh hali içerisinde tek yapacakları şeyin suçlarını itiraf etmek olduğu sonucuna vardılar. Bilindiği gibi sanıklar başlangıçta suçlarını inkar ettiler, fakat giderek bu tutumlarından vazgeçtiler. Bu gerçek de unutulmamalıdır.


‘’Trajik uzlaşma: itiraflar için hayat’’ başlıklı makalesinde Troçki, Jack T. Murphy verdiği bilgileri, doğrular. O, şunları yazar:

‘’1 Aralık 1934 SSCB Merkez Yürütme Komitesi'nin’’ çıkardığı olağanüstü yasaya atıfta bulunan Troçki, ‘’Moskova davasında bu kararnameye bir ‘istisna’ getirildi. Resmi olarak , burada her şeye izin verildi: savunma avukatı, Merkez Yürütme Komitesine itiraz, kamuya açık duruşma. Aslında hiçbir şeye izin verilmedi.’’ ( Marxists Internet Archive, https://www.marxists.org )

‘’Aslında hiçbir şeye izin verilmedi.’’ sahte açıklamasını geçiyoruz. Fakat güneş balçıkla sıvanamıyor işte. Troçki yukarıdaki açıklamanın tersini iddia edemezdi, çünkü bu mahkeme ve sonraki ünlü mahkemeler tüm dünyanın gözleri önünde, herkese açık yapıldı. Emperyalist dünyanın, yani SSCB’nin düşmanlarının özgürce izlediği mahkemeler süreciydi bu mahkemeler. Emperyalizm ve gericilik, sosyal demokrasi ve II. Enternasyonalciler, faşizm ve Troçkistler yargılanan sanıklardan birinin bile suçsuzluğunu haykırması (ki bunu kolayca yapabilirlerdi) durumunda tüm dünyayı ayağa kaldıracakları açıktı. Ama olmadı, sanıklar suçlarını açıklıkla itiraf ettiler. Troçki yukarıdaki gerçeği ifade ederken amaçladığı şey, ‘’Stalinizm’’ teşhir etmektir; böyle de olsa yukarıda, gerçeğin bir kısmını dile getirmek zorunda kalmıştır.

Bu mahkemede Troçki ve oğlu hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılır. 1917 yılında Lenin’in Menşevik-SD hükümetine teslim olmasını ve davasını savunmasını isteyen Troçki, sıra 1936 yargılamalarına gelince hiç de SSCB’ye gelip mahkeme önünde davasını savunmadı, bunu aklından bile geçirmedi.

1917’de Bolşevik Parti’yi yasaklayan, Bolşeviklere karşı kara teröre başvuran karşı-devrimci hükümetin hedefi, ‘’Alman ajan’’lığı iftirasıyla Lenin’i tutuklayarak katletmekti. İkili oynayan, ikili politik hesaplar yapan Troçki, Lenin’in teslim olmasını savunurken, Lenin’siz bir partiyi ve iktidarı ele geçirebileceğini düşünüyordu. Makyavelist Troçki'nin böyle bir hesabının varlığından kuşku duymak için tek bir neden yok. Troçki tam bir megaloman ve iktidar hastası. Hayatı Lenin’e, Leninizm’e karşı mücadeleyle geçmiş; Bolşevik olmadığını açıkça beyan ederek Bolşevik Parti’ye katılmış Troçki, her zaman boyundan büyük hırsları olan ama daima iktidarsız bir demagog olarak kalmıştı. Oysa şimdi, bu tarihsel momentte, iktidarı ele geçirmek için bir fırsatın doğduğunu, iktidarın ellerinin arasında olacağını düşünüyordu. Lenin’in teslim olmasına kararlılıkla çıkan Stalin oldu. Ve Stalin parti MK’sının ve partinin desteğini arkasına almayı ve Lenin’i ikna etmeyi başardı. Bu duruş, Lenin’in yok edilmesini engelleyerek tarihi rolünü oynamasına hizmet etti. Oysa Makyavelist megaloman Troçki için Lenin'in yok edilmesi tarihi bir fırsat ve ayrıntıdan ibaretti. O, tüm yaşamı boyunca çapından büyük hırslarla tipik bir Makyavelist olarak yaşadı ve sonu da hazin bitti. Bu hazin sona imza atan Stalin ve Bolşevikler değil, anti-Bolşevik Troçki olmuştur.

Troçki’nin ve Troçkistlerin suçları ve ihaneti Tuhaçevsky ve Buharincilerin davası sürecinde daha derinden açığa çıkarıldı.

Bu bağlamda Troçki’nin büyük güven duyduğu kararlı Troçkist K. G. Rakovsky, yargılanma sürecinde hem Troçkist karşı devrimci komployu itiraf etti hem de Troçkizmi, Troçkist karşı devrimci mücadeleyi mahkum etti. Troçki, ''Hayatım'' kitabında Rakovsky’nin teslim olduğunu öğrendiğinde geçirdiği şoku anlatır. Troçki Rakovsky’den böyle bir tavır beklememektedir. Troçki'nin çok büyük bir güven duyduğu Rakovsky’in ‘’Hiçbir Şekilde Merhamet Gösterilmemeli!’’ başlıklı yazısı 21 Ağustos 1936 tarihinde Pravda’da yayınlanır.

Şu gerçeğin hatırlatılmasının yeridir.

1936 yılı Franko faşist çetelerinin Hitler ve Mussolini önderliğinde demokratik cumhuriyetçi iktidarı yıkmak için ayaklandığı yıldır. Faşizme karşı dünya çapında öncü çatışmanın merkezidir İspanya. İspanya’da faşizmin yenilip yenilmeyeceği sorunu sonraki süreç bakımından derin etkiler yaratacak bir savaş karakteri taşıyordu. Faşist iç savaşı devrimci iç savaşla ezme stratejisi izleyen SSCB, birleşik cephe hükümeti, enternasyonal güçler İspanya devriminin zaferi için var güçleriyle savaşıyordu. Hükümetin istikrarsızlıklarına ve önemli tutarsızlıklarına karşın, SSCB mali, askeri, istihbarat, kurmay imkanlarını azami derecede sefer ederek anti-faşist savaşı her bakımdan destekliyordu. Hitler ve Mussolini tarafından yönlendirilen Frankist güçlerin faşist karşı devrimine karşı duran tek devlet SSCB'ydi. Faşist kamp+emperyalist devletler+Frankistler+Troçkist kuvvetler İspanya devriminin içeriden parçalanması, ezilmesi ve Frankocuların iktidarı ele geçirmesi için mücadele ediyorlardı. Tarihin böyle kritik anında Troçkistler, Troçkist POUM, Hitler faşizmiyle işbirliği içinde devrimin güçlerinin, demokratik halkçı savaşımın, İspanya devriminin ezilmesi için kapsamlı yıkıcı savaş yürütmekteydi; ki bu yıkıcı saldırı hareketi Troçkistler önderliğinde ayaklanmaya dek vardı ve bu Troçkist-faşist ayaklanma İspanya devrimi tarafından ezildi. Troçkizmin sözde ‘’proletarya enternasyonalizmi’’ ve ''sürekli devrim''i bundan ibaretti. Kılıfı da (her yerde olduğu gibi) ''Stalinizm''e karşı savaştı. İspanya Devrimi'nin yenilgisinin nedenlerden birisi de Troçkizmdi. Troçkizm her yerde aynı çizgiyi izledi. Her zaman ve her yerde ihanet ettikleri devrimleri ''Stalinist ihanete uğrayan devrimler'' olarak lanse etti, tıpkı SSCB'de yaptıkları gibi!

Furr'un değerlendirmesinde olduğu;

‘’11 Ocak 1937’deki ikinci Moskova Mahkemesi’nde Karl Radek, açık bir şekilde Leon Trotskiy’i ciddi bir Sovyet karşıtı komplonun lideri olarak tanımladı. Trotskiy’in takipçilerinin tehlikeli oldukları bir yer olarak özellikle Ispanya’yı belirtti ve takipçilere Trotskiy’den uzaklaşma çağrısında bulundu. Ne zaman ki 3 Mayıs’ta '1 Mayıs' ayaklanması patlak verdi, Radek’in yaptığı uyarının ileri görüşlü olduğu ortaya çıktı. Komünistler ve Ispanya Cumhuriyeti’ni destekleyen komünist olmayan birçok kişi için, Cumhuriyete karşı ayaklanma Sağcıların, Troçkistlerin ve askeri figürlerin SSCB için tasarladıkları kumpasla aynı türden bir olay olarak tarihe geçti.’’ (G. Furr, Stalin ve Demokrasi Trotskiy ve Naziler)

Bu örnek dünya çapında faşist kampın hızla yükseldiği koşullarda Troçki’nin iç ve uluslararası karşı devrimci faaliyetlerinin karakterini sergilemesi ve SSCB’de aktif yer altı terörist çalışmalarının birleşik karakterini göstermesi bakımından çok somut ve oldukça önemli bir tarihsel deneyimdi.

''Kamuya açık icra edilen üç Moskova Mahkemesi’ndeki sanıklardan dokuzu, Trotskiy ile Alman ya da Japon görevliler arasında bir bağlantı olduğunu, ya Trotskiy ya da oğlu Sedov’dan doğrudan bir şekilde öğrendiğini'' açıklamaları, Troçkizmin ve ''Muhalefet''in gerçeğini açığa çıkarmaktadır. Ordu içindeki özel Troçkist askeri kliğin liderleri olan Putna ve Primakov'un ve ''Bonapartist'' askeri kliğin lideri olan Tuhaçevsk'in yaptıkları açıklamalar da Hitler-Troçkizm-askeri darbe ilişkisini, Alman Genelkurmayı ile bağlarını, ''Stalinizm''e karşı birleşik bir askeri faşist darbe hazırlığını ortaya sermiştir.

Açık gerçek şu: Anti-Komintern Pakt, dünyanın her yerinde iş başında. Hedefi de dünya devriminin merkezi SSCB'yi yıkmak. Troçki'nin ve Troçkizmin durduğu yer, seçtiği cephe açık ve nettir.

Troçki'nin proleter adalet karşısında teslim bayrağı çeken Troçkist elebaşıları ve sağcıları döneklikle suçlaması, mahkemeler sürecinde açığa çıkarılan suçları işlediklerinin yarı dolaylı ama açık bir itirafı olarak yorumlanmalıdır.

DEVAM EDECEK


*’’Albay Viktor Alksnis ve Tuhaçevskiy Davası Kayıtları’’

Tuhaçevskiy ve diğer yedi kumandanın 11 Haziran 1937 tarihli mahkeme kayıtlan hiçbir zaman kamuya açıklanmadı. Metin Rusya’da halen o denli gizli sayılıyor ki ne derece güvenilir olursa olsun hiçbir araştırmacının bugün bu belgeyi okuma izni yok. Ancak 1990’da, SSCB’nin dağılmasından kısa bir süre önce askeri lider ve Duma (Sovyet parlementosu) üyesi ve 1937 Askeri M ahkemesi’ndeki yargıçlardan birinin torunu olan SSCB Albayı Viktor Alksnis’e KGB (NKVD-MVD’niıı ardılı) tarafından bu kayıtları okuma izni verilmişti.

Belki de KGB Alksnis’in, “askerlere tuzak kuruldu” şeklindeki hikâyeye sempati duyacağını düşündü. Her şey bir yana, kendi büyükbabası 2. derece Kumandan (Korgeneral) Yakov î. Alksnis, Kasım 1937’de tutuklanmış, yargılanmış ve 1938 Temmuzu’nda, Tuhaçevskiy ve diğerlerini yargılayan askeri heyetteki jüri üyelerinden biri olarak hizmet ettikten yalnızca birkaç ay sonra, komplocu olduğu suçlamasıyla idam edilmişti. Buna rağmen 2000 yılında ulusalcı bir Rus gazetesi ve hemen sonrasında araştırmacı Vladimir L. Bobrov tarafından kendisiyle mülakat yapılan Alksnis, kayıtları okuduktan sonra Sovyet karşıtı bir komplonun varlığına ikna olduğunu söyledi.

Elementi adlı dergideki 2000 tarihli mülakattan:

Büyükbabam ve Tuhaçevskiy arkadaşlardı ve büyükbabam Tuhaçevskiy ve Eydeman’ı yargılayan jüri heyetindeydi. Benim bu davayla olan alakam [eskij mahkemede Yakov Alksnis’in oldukça aktif olduğunu yazan yargıç Viktorov’un yayınlarında sanıkları rahatsız etmesiyle çok daha güçlü hale geldi... Ancak mahkeme kayıtlarında her şey neredeyse bunun tam teısiydi. Büyükbabam yalnızca iki ya da üç som sormuş. Öte yandan en tuhaf olanı ise sanıkların tutumları. [Garbaçov döneminin - GF] Gazete anlatıları sanıkların kendi suçlarını tamamıyla reddettiklerini söylüyor. Ancak mahkeme kayıtlarına göre hepsi suçlarını itiraf etmiş. Bir suçun itirafının kendisinin işkence sonucu olmuş olabileceğinin farkındayım. Ancak kayıtlarda durum bundan çok daha farklı. Çok fazla sayıda detay, uzun diyalog, karşılıklı suçlama ve büytik miktarda ince hassas bilgi... Bu türden bir şeyin tertip edilip sahnede yönetilmesi en basit anlamda imkânsız... Komplonun doğasına ilişkin hiçbir şey bilmiyorum. Ancak Kızıl Ordu içerisinde böylesi bir komplonun düzenlendiğine ve Tuhaçevskiy'in de buna dâhil olduğuna bugün tamamıyla ikna olmuş durumdayım. Öyle görünüyor ki aslında orada, ta 1930’larda bize, bu günlerimize ateş edebilecek bir tür ‘savaş topu’ var. Böyle bir şey olursa, o zaman her şey çok daha farklı sonuçlanabilir. Oysa o günlerin hemen sonrasında... olaylara dair öyle bir tür ortak duyu yaratıldı ve bu ortak duyunun sürekliliğini sağlamak uğruna öylesine çok şey yapıldı ki...’’ (Alksnis).


DİPNOT 1: Albay Alksnis’in Vladmir L. Bobrov tarafından yapılan görüşmede söylediklerinden:

Alksnis:... Tutanağın sayfalarını çeviriyorum ve elimde cevaptan çok soru kalıyor. Çok açık bir şekilde oradan gerçekten bir komplo olduğu izlenimiyle ayrıldım... Beni en çok şaşırtan şunlar oldu. Mahkemenin organize bir şov olduğunu ve sanıklar üzerinde her biri gerekli itirafları yapsın diye özel olarak çalışıldığını iddia edenler ne derlerse desinler, kayıtlarda sanıkların söylediklerinin samimi olduğunu kanıtlayan kısımlar var. Hayal edin. Diyelim ki Tuhaçevskiy Alman askeri aleşesi ile Moskova yakınlarında bir kır evinde yaptığı görüşmeden bahsediyor... Ve bu noktada Primakov araya giriyor ve şöyle diyor: 'Mihail Nikolayeviç, yanılıyorsun. O toplantı senin kır evindeki ofisinde değil verandada yapıldı.' Böylesi şeylerin, örneğin Tuhaçevskiy tam olarak şöyle desin ve sonrasında Primakov böyle bir düzeltme yapsın türünden 'yönlendirilmelerin' imkânsız -137

Leon Trotskiy'in Almanya ve Japonya'yla İşbirliğinin Kanıtları olduğunu düşünüyorum.

Bobrov: Pekâlâ. Yine de sizi, mahkemenin bir senaryo üzerine kurulu olduğunu ve bunun üzerinden yönlendirildiğini düşünmeye iten herhangi bir şey oldu mu?

Alksnis: Hayır, bu kayıtlardan da göründüğü üzere böylesi bir davanın senaryosunu yazmak ve yönetmek imkânsız bir şey olurdu.

Bobrov: Bu durumda kayıtlan okuyan birisi olarak herhangi türden bir sahneleme izine rastlamadığınızı mı söylemek istiyorsunuz?

Alksnis: Evet, evet. Her şeyden de öte, her birinin son sözünde suçunu itiraf ettiğini, yani komploya dâhil olduğunu söylediğini ve bunu hepsinin kendilerini kaçınılmaz bir idamın beklediğini gayet iyi bildikleri halde yaptıklarını düşünürsek, yine hepsinin birden böylesi itiraflar ve açıklamalar yapmaya zorlanmış olduklarını hayal etmek imkansız.

Bobrov: “Komplocular” esas olarak neyle suçlanıyorlardı?

Alksnis: Herşey var orada, casusluk, askeri bir darbe için hazırlık, sabotaj [yıkıcılık]...

Bobrov: Peki “casusluk" ne anlama geliyor? Kır evindeki bir toplantıdan bahsediyordun...

Alksnis: Evet, evet Alman askeri ateşesiyle olan. Alman ordusuyla bir koordinasyon organize etmek hakkında konuşmuşlar, onlarla bağlantılar devam ediyormuş...

Bobrov: Son bir soru. 'Elementı'ya verdiğin mülakatta 1930’lardan günümüze ateş edebilecek bir 'savaş topu'ndan bahsediyorsun. Bununla neyi kastettin?

Alksnis: Eğer o yıllardaki olaylar hakkında, ideolojik dogmalardan arındırılmış bir şekilde objektif bir araştırma projesi yapılsaydı, bizim o yıllara dair ve o dönemin şahsiyetlerine karşı tavrımızda çok şey değişebilirdi. Bu da elbette üzerimize bir 'bomba' düşmesi anlamına geliyor... (Bobrov).

Kanıtın değerlendirilmesi

Tuhaçevskiy Davası kayıtlarının çok gizli olması bu nedenle de sürpriz değil aslında. Teşhis edebildiğimiz kadarıyla Alksnis’den beri kimseye erişim izni verilmedi. Ancak elimizde Budyonnıy’ın mektubu var. Bu, davada verilen sanık ifadelerinin elimizde bulunan en doğrudan kanıtı. Alksnis’in her iki anlatısı da Budyonnıy'in mahkeme özelinin doğruya uygunluğunu teyit etmiş oluyor. Örneğin Alksnis, sanıkların tüm suçlamalar hakkında detaylar vererek itirafta bulunduklarını söylüyor. Budyonnıy’in mektubunda da aynısı dile getiriliyor.

Tuhaçevski davası kanıtlarının önemi

Voroşilov’a yazılan Budyonnıy mektubu ve Albay Alksnis’in “Tuhaçevskiy Davası” kayıtlarını okuduktan sonra verdiği bilgiler, Sovyetler Birliği tarih yazımının en önemli keşiflerinden birisini oluşturuyor. Bunlar sayesinde artık şimdiye kadar olunabilecek en kesin şekilde biliyoruz ki bu davadaki askeri sanıklar itirafta bulundukları suçlamalar konusunda gerçekten suçluydular.

Bizzat kendi başına bu durum Sovyet tarihinin yerleşik yorumunu tamamen alt üst ediyor. Örneğin, Mart 1938 Üçüncü Moskova 'şov' 'Buharin-Rıkov' davasındaki ifadelerin Tuhaçevskiy ve diğer askerler tarafından verilen ifadelerle örtüştükleri ortaya çıktığı için doğru oldukları da ortaya çıkmış oluyor. Aynı zamanda Ocak 1937’deki İkinci Moskova (G. Furr, Stalin ve Demokrasi - Trotskiy ve Naziler)


Dipnot 2: Alksnis'in Medvedev'e Yanıtı

Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev internetteki blog'undaki (blog.kremlin.ru) 30 Ekim tarihli video kaydında “siyasal baskıların kurbanlarını” anma gününde Sovyet rejimi hakkında uluslararası burjuvazinin yürüttüğü antikomünist dezinformasyon kampanyasının sınır tanımayan yalanlarını tekrarladı, “milyonların katledildiğinden” vb bahsetti. Bu video kaydı halen blog'da mevcut. Medvedev'in konuşmasına kimse dikkat etmezken, 1989'da SSCB halk temsilciliği, 1999-2007 arası Rusya Duma milletvekilliği yapmış olan Albay Viktor Alksnis'in kendi blogunda (v-alksnis.livejournal.com) Medvedev'in bu konuşmasına karşı “Ben mutabık değilim” başlıklı yazısı Rusça internete yayılmış durumda. Alknis'in yazısı Hruşçov zamanında arşivlerde temizlikler yapıldığı yolundaki tezi(mizi) (örneğin bkz. Benediktov ile Söyleşi, Yazılama Yay.) birinci elden ve eski bir anti-Stalinistin ağzından doğruladığı için çok önemli. Aşağıda çok az bir kısmını özetleyerek yazısının tamamını çeviriyorum:

Rusya devlet başkanının videoblogundaki siyasal baskıların kurbanlarını anma gününe ilişkin kaydı dikkatle izledim ve büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Kendisinden daha sorumlu ve daha ölçülü bir konuşma beklerdim. Benim için Stalin ve onun devri hala çok hassas ve güncel bir konu.

Benim dedem, SSCB Savunma Bakanının Hava Kuvvetlerinden Sorumlu Yardımcısı, Korgeneral Yakov Alksnis Temmuz 1938'de kurşuna dizildi. Onun eşi, ninem Kristina Mednis-Alksnis “vatan haininin aile üyesi” olarak kamplarda ve sürgünde 13 yıl geçirdi. Babam İmant Yakovleviç 10 yaşında yetim kaldı ve 30 yaşına kadar “halk düşmanının oğlu” damgasını taşıdı. Annesini ancak 1957'de bulabildi.

Bu nedenle ailemizde her zaman anti-Stalinist eğilimler vardı ve şahsen ben anti-Stalinist idim. Perestroyka başladığında Stalin'in ve çevresindekilerin suçlarını açıklayan her yayını heyecanla okuyordum. 1989 yılında SSCB Halk Temsilcisi seçildim ve o zamanki KGB başkanı Kryuçkov'a resmen başvurarak dedemle ilgili belgeleri görmek istedim. Tuhaçevskiy davasının dosyasını da istedim çünkü Tuhaçevskiy ve arkadaşlarını idama mahkum eden özel mahkeme heyetinde dedem de yer almıştı. Bu konu beni özellikle ilgilendiriyordu çünkü idam edilenlerden Tuhaçevskiy ve Robert Eydeman (havacılık kurumunun başkanı) dedemin yakın arkadaşları idiler, Eydeman ile nerdeyse çocukluktan beri arkadaştılar. Bu nedenle dedemin nasıl olup da kendi arkadaşlarını ölüme göndermiş olduğu benim için anlaşılmaz bir şeydi.

KGB'den beni Lubyanka'ya çağırdılar ve önüme iki cilt koydular. Birincisi dedemin mahkeme dosyası, ikincisi Tuhaçevskiy ve grubu davasının dosyası idi. Not almama da izin verdiler.

Dedemin dosyasında çok az belge olmasına çok şaşırdım. Dedem 23 Kasım 1937'de tutuklanmış, 8 ay hapiste kalmıştı. Ancak dosyada sadece üç ya da dört sorgu tutanağı vardı. Üstelik bu sorgular konuyla ilgisiz şeylerdi. Dedemin tutuklandıktan üç gün sonra iç işleri komiseri Yejov'a yazdığı dilekçesinde karşıdevrimci faaliyeti hakkında samimi bir biçimde ifade vermeye hazır olduğunu yazmış olmasına şaşırdım. Fakat dosyada bu temiz kalpli ifadelerin hiçbir izi yoktu. Dosyaya göre dedemin ilk sorgusu ancak Ocak 1938'de yapılmıştı. Ancak yine dosyaya eklenmiş olan 1956 yılındaki rehabilitasyona ait belgelere göre ise dedem birçok kez sorguya alınmıştı ve bu sorgularda ondan istenen ifadeler “söküp alınmıştı”. Peki ama nerede idi bu sorguların tutanakları, neden yoktu bunlar dosyada?

Tuhaçevskiy dosyasını inceledikten sonra anladım ki orada da işler pek basit değildi. Tuhaçevskiy ve arkadaşlarından kendilerine karşı ifadeleri işkence ile aldıklarına olan inancım ciddi bir biçimde sarsıldı, çünkü tutanaklara bakılırsa bu ifadeleri samimi bir biçimde verdikleri anlaşılıyordu. Dava dosyasını inceledikten sonra şu sonuca vardım ki gerçekten de Kızıl Ordu'da bir subaylar komplosu veya ona benzer bir şey olmuştu. KGB binasından büyük bir şaşkınlık içinde ayrıldım.

Birincisi, anladım ki dedemin dava dosyası temizliğe tabi tutulmuştu ve içinden çok önemli bazı belgeler çıkarılmıştı. Belli ki bu belgeler Hruşçov zamanında dedemin rehabilitasyonu sırasında çıkarılmıştı.

İkincisi, Kızıl Ordu'da “subaylar komplosu” gerçekten olmuştu.

Daha sonra SSCB çözülmeye başladı ve bu konular benim için geri plana itildi. Babam ülkenin dağılmasına çok üzülüyordu. Şaşırtıcı ama gerçek şu ki 30'lu yılların trajik olayları sonucunda bütün hayatı sarsılmış olmasına karşın babamdan daha büyük bir yurtsevere rastlamadım. Onun ülkesi mahvoldu ve o da yarım yıl sonra, 17 Temmuz 1992'de 65 yaşında kalp krizinden öldü. Ölümünden bir ay önce bir akşam üstü daçamızda çay içerken olup bitenler hakkında samimi bir şekilde söz ediyorduk. Birden babam şöyle dedi: “Stalin yaşasaydı, bu rezalete izin vermezdi”.

Sarsılmıştım! Benim babam, ruhunun her zerresiyle Stalin'den nefret etmiş olan keskin anti-Stalinist babam birden onu anlamış ve affetmişti...

2000 yılında Duma'ya milletvekili seçildim ve o zamanki FSB direktörü Patruşev'e başvurarak dedemin dosyasına yeniden bakmak istedim. Beni FSB'nin okuma salonuna çağırdılar ve aynı dosyayı yeniden incelememe izin verdiler. Dosyanın sayfalarını çevirmeye ve 1990 yılındaki notlarımla karşılaştırmaya başladım ve birden farkettim ki dosyadan bazı önemli belgeler çıkarılmıştı. Örneğin, Letonya askeri ataşesinin bizim ajanla sohbetinde Letonya genelkurmayının Kızıl Ordu kurmayları arasında adamları olduğunu söylediğine dair NKVD istihbaratının 1932 tarihli raporu yok olmuştu! [O sırada Letonya SSCB'ye dahil değildi – K. Çağla]. Raporda bu kişiler arasında dedemin adı da geçiyordu. 1990 yılında bu iddiaya büyük bir şüphe ile bakmıştım, dedem Letonya genelkurmayının ajanı olamazdı, çünkü ninemin anılarına göre o çelikten bir Bolşevik idi. Ancak bu ve başka bazı belgelerin ortadan kaybolmuş olması gerçeği benim arşivlerde temizliğin bugün de sürdüğü sonucuna varmama izin veriyor. Sormak gerek: Neden?

Demek ki arşivlerde bugünkü iktidarın işine gelmeyen belgeler var. Arşivleri Stalin zamanında, Hruşçov zamanında, Gorbaçov zamanında, Yeltsin zamanında temizlediler. Bu nedenle ben bugün Stalin'le mücadele edenlere inanmıyorum. Dikkatinizi çekerim, o trajik olaylardan bu yana 70 yıldan fazla bir zaman geçti, ancak arşivler hala kapalı. Arşiv belgeleri yerine bizi Soljenitsin'i ve öteki Stalin karalayıcılarını okumaya zorluyorlar. Peki arşivleri açmaya engel nedir? Katın davasına ilişkin materyalleri açmaya engel olan nedir? Molotov-Ribbentrop paktına dair materyalleri açmaya ne engel oluyor? Tuhaçevskiy davası tutanaklarını yayımlamaya nedir engel olan?

Demek ki ONLARIN saklayacak bir şeyleri var. Öyleyse ONLARIN Stalin'i ve onun devrini yargılamaya hakları yoktur. Arşivleri açsınlar ve insanların o trajik olayları kendi başlarına değerlendirmesine izin versinler.”

Evet Albay Alksnis'in yazısı böyle. Alksnis sosyalist değil, bir tür Rus ulusalcısı. Siyasal görüşlerine katılmıyorum ancak kişisel tanıklığı çok önemli. Burada yazdıkları gerçekten çok önemli bir tarihsel tanıklık. Rusya'da ulusalcılar, milliyetçiler ve bazı Ortodoks muhafazakarlar arasında bugünlerde Stalin'e karşı büyük devlet adamı olduğu ve ülkeyi yücelttiği için belli bir sempati var. Gelecek yazımda Rusya'daki bu yeni ve tehlikeli “Stalinizmi” ele alacağım.

kivilcim@mail.ru