Translate

14 Ocak 2022 Cuma

Troçki Fikirlerinden Dolayı mı Öldürüldü (II)

 

Troçki Fikirlerinden Dolayı mı Öldürüldü (II)

TROÇKİZM BALTASI, MAHİR SAYIN, SAVRAN... VI. BÖLÜM

"Her üretim biçimi, kendine özgü hukuksal kurumlarını; kendi yönetim tipini vb. yaratır’’ (Marks)

FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ, ''MUHALEFET'', OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU VE TERÖR...

1920'lerin sonundan başlayarak 1930'larda devam eden yılların gerçeğini belirleyen devrim ve iç savaştı. Devrim ve iç savaştan bahsediyorsanız, olağanüstü bir tarihsel kesitten ve mücadeleden bahsediyorsunuz demektir. Olağanüstü dönemlerde, olağan dönemdeki hukuki çerçeve yetersizleşir, yeni dönemin gereksinmelerine yanıt veremez hale gelir ve yerini, yeni döneme uygun hukuka bırakır. Her iki dönemdeki meşruiyet ve hukuk sosyalist karakter taşır ama devrim ve iç savaş koşullarında olağanüstü yasalar, örgüt ve mücadele biçimleri öne çıkar ve geçici de olsa yeni sürece damgasını basar. Proletaryanın iktidarda olması, bu süreçte proletaryanın ve öncüsünün burjuva gericilik karşısında üstünlüğünü ifade eder ve kuşkusuz ki proleter iktidarın ve adaletin güvencesi olur. 30’lu yıllar, göreli anlamı içerisinde, olağansakinbarışçıl geçişle, barış ortamında inşayla belirlenen; olağan koşullarda yaşayan bir devletin kendi yurttaşlarıyla olan ilişkisinde uygulanan yasallıkla izah edilemez. Ve bu dönem SSCB’de uygulanan olağanüstü hukuk yurttaşları değil, yıkıcı karşı devrimci kesimleri hedefleyen bir hukuktu. Böyle de olsa, olağanüstü koşullar ve uygulamalardan SSCB toplumunun etkilenmediğini, tereyağından kıl çeker gibi sorunların çözüldüğünü düşünmek saçmalık olur...

Genel olarak sınıflı toplumların tarihini, özel olarak da SSCB’nin 30’lu tarihsel kesitini belirleyen ve biçimlendiren hukuk değil, sınıflar mücadelesidir. Hukuk tarih yapmaz, hukuk sadece sınıflar mücadelesinin belirlediği ve biçimlendirdiği alanda etken bir faktör olabilir ya da öyledir. Sınıf mücadelesi, devrim ve iç savaş olgularını nesnel maddi gerçeğe, sınıflar olgusuna dayandırmadan, genel burjuva hukuk teorisi ve pratiğine dayanarak tahlil edemeyiz. Bir üstyapı kurumu olarak hukuku belirleyen maddi-toplumsal koşullardır ve mücadelenin gelişiminin her bir evresindeki politik gerçeklerdir. Sınıflar üstü, mutlak, değişmez bir hukuk yoktur. Sosyolojik gerçekler hukukla değil, hukuk sosyolojik gerçeklerle açıklanmalıdır... Tarihin maddi temelini oluşturan gerçekler bir kere yok sayıldığında, SSCB’de olan-bitenler ‘’şeytan Stalin’’in ‘’sahte komplo’’larına ve ‘’düzmece hukuk’’una indirgendiğinde gerici sonuçlara varmak kaçınılmazdır. Burjuva liberal bakış açısına dayananların kırlarda İkinci Ekim Devrimi’yle, devrim ve iç savaşla belirlenen kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecini reddetmeleri boşuna değildir. Çünkü, bir kez, bu olgu kabul edildiğinde, burjuva, Troçkist, burjuva revizyonist propagandanın sahteliği, karşı devrimci karakteri ortaya çıkacaktır. Bundan dolayıdır ki on yıllardan beri ‘’Stalinizm’’e karşı mücadele kamuflajına bürünen burjuvazi azgın bir manipülasyon yapmaktadır.

Açıklıkla kavranması gerekir: SSCB’de yaşanan keskin mücadelenin içerisinde tüm dünyanın elleri vardı. Bu süreç, sert, karmaşık bir süreç, devrim, iç savaş koşullarında gelişen, kan dökmeye de dayanan bir süreçti. Proletaryaya bunu dayatan iç ve dış gericilikti. Proletaryanın, emekçilerin, önderlerinin kanını dökerek proletaryaya meydan okuyan karşı devrime karşı mücadelede kansız bir çözüm olanaklı değildi. Cehaletimizin, kör önyargılarımızın, burjuva propaganda ve psikolojik hareketin etkisine kapılarak bu gerçekleri göremezsek, elbette ki her türlü yalana inanır hale geliriz. Tıpkı bizim oportünistlerimiz, post-Marksistlerimiz gibi.

İç ve uluslararası karşı devrimin SSCB’yi yıkmak için içeriden silaha sarıldığı, ayaklandığı, kaos yarattığı koşullarda olağanüstü yasalar çıkarılmış, olağanüstü mahkemeler kurulmuş ve bu olgu, sınıf mücadelesinde etkin bir şekilde karşılığını bulmuştur. Bu olağanüstü karar ve uygulamaların gündemleşmesinin nedeni ve sorumluluğu da iç ve dış gericiliğin, sözde muhaliflerin omuzlarındadır. Burjuva Troçkist propaganda, ideolojik ve psikolojik saldırı bu gerçekleri yok sayarak her zaman sistematik manipülasyona yönelmiştir. Vurguluyoruz: Olağanüstü dönemlerde olağan hukuk uygulanamaz. Olağanüstü dönemlerin sonlandığı koşullarda olağanüstü hukuk ve araçları da eskir, gereksizleşir, yerini, olağan gelişme sürecine bırakır. Ve sosyalist hukuk burjuva hukuku değildir. Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, sosyalist hukuk, iç ve dış gericiliğe karşı mücadelede proletaryanın silahlarından birisidir. Dinamik bir süreç, iç ve uluslararası alanda kesintisiz bir devrim süreci olan kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, sosyalist toplumsal gelişmenin her bir yeni dönemecinde sosyalist hukukta yeniden biçimlenir. Burjuva hukuku ve eğitimin penceresinden sosyalizmi ve sınıf mücadelesini, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist demokrasi gerçeğini kavrayamayız. Her diktatörlük bir demokrasi, her demokrasi bir diktatörlüktür; bu bağlamda belirleyici olan ve sorulması gereken soru, bu diktatörlüğün hangi sınıfın damgasını taşıdığı, hangi sınıf için diktatörlük, hangi sınıf için demokrasi olduğudur. Bu olgu, sınıf mücadelesinin temel gerçeği olarak hem devrimci sınıfların hem de karşı devrimci sınıfların tarihsel gerçeğinin ayrılmaz karakteristiğidir.

Unutmayalım, SSCB’de dönem (30’lu yıllar) devrim ve iç savaşla belirlenen ve biçimlenen bir tarih kesitidir. Hayali, romantik, idealize edilmiş sosyalizm ve demokrasi söylemleriyle, somut tarihsel koşullar ve sınıflar mücadelesinin gerçekleri, sınıflar arası güç dengeleri ve bu dengelerin gerekleri ve gerçekleri kavranamayacağı gibi, bu kavgada ödenen ağır bedeller ve kazanılan görkemli zaferler de anlaşılamaz. Zaafları ne olursa olsun, o dönemi karakterize eden ve gelişmenin yönünü belirleyen Stalin, parti ve proletarya olmuştur. ‘’Tek ülkede sosyalizm olmaz!’’, proleter ‘’devlet yıkılacak!’’, ‘’Umut yok!’’ diyerek sosyalizme ve Leninizm’e karşı mücadele yürütenlerin gözleri önünde dünya proleter devriminin öncü gücü SSCB’de, tek ülkede sosyalizmi kurmanın mümkün olduğu kanıtlandı. Uluslararası proleter devrimin öncü merkezi olan SSCB’de sosyalizmin kurulamayacağını, sosyalist devletin yıkılacağına inanarak tarihsel sürece ve gerçeğe karşı çıkanlar ise yenilerek tasfiye oldular. 30’lar gerçeğini incelerken bir küçük burjuva gibi ‘’bu ne canavarlık!’’ vs. diye bağırıp çağırmaktansa, nesnel gerçeği temel alarak olan biteni değerlendirmek tek ilkeli ve akıllıca hareket olur. Stalin dönemine dönük çok ciddi eleştirilerimize karşın, biz soruna böyle yaklaşıyoruz.

30’lu yılların mahkemeler gerçeğini belirleyen ve yapılan cezalandırmaların temelini açık ve net bir şekilde oluşturan olgunun özü şudur:

‘’Bu mahkemede asıl mesele, karşı devrimci fikirlerini karşı devrimci fiile, karşı devrimci teorilerini karşı devrimci terörist pratiğe dönüştürmelerinden ibarettir.’’ (Moskova Yargılamaları, I. CiltSSCB Adliye İşleri Halk Komiserliği Yayınıdır, Varyos Yayınları, s. 144, iba.)

Mahkemeler sürecinin daha ilk evresinde açığa çıktığı gibi;

‘’Troçki’nin kendi eliyle yazdığı mektup üç kısa noktadan ibaretti.

1- Stalin ve Voroşilov’u yok etmek.

2- Orduda hücreler örgütlemeyi ele almak.

3- Bir savaş durumunda iktidarı ele geçirmek için her askeri başarısızlığı ve muhtemel kargaşayı fırsat olarak kullanmak.’’ (Age., s. 145)

1932 yılında Deitzer’in doğrudan Troçki’den aldığı ve SSCB’deki Troçkist muhalefete ilettiği direktifler, bunlar. Burada fikir falan yok, doğrudan terörist eylem, askeri darbe, olası bir krizde ve faşist işgal durumunda SSCB’de iktidarı yıkarak ele geçirme direktifleri var. Nitekim ‘’Birleşik muhalefet’’ bu temelde hareket etmiştir. Kuşkusuz ki Troçki’nin karşı devrimci faaliyet için gönderdiği mektuplar, direktifler sadece bu üç noktayla da sınırlı değildi. Troçki’nin ve müttefiklerinin suçları sadece itiraflarla değil, daha da önemlisi kanıtlarla, tanıklarla, belgelerle açığa çıkarılmıştır. Sanıkların itirafları da kanıtları doğrulamıştır. Sanıklar önce suçlarını inkar ederler, sonra durumu hafifletmeye çalışırlar, fakat kanıtlar önlerine sunulduğunda suçlarını bütün dünyanın gözleri önünde itiraf ederler. 1931-32’den sonra ‘’muhalefet’’in terörizme yönelmiş ilkesiz, yozlaşmış birliktelikleri giderek açığa çıkarılır ve hesap sorulur. Ortaya çıkan kanıtlar ve itiraflar, Hitler faşizmiyle, Japon faşizmiyle gizli bağlantıların kurulmasına Troçki’nin önderlik ettiği anlaşılıyor. Troçkistlerin ve ‘’muhalefet’’in aynı zamanda Hitler’in çok sayıda istihbarat elemanı ile birlikte çalıştığı görülüyor. Ki mahkeme tutanaklarında faşizmin sivil ve askeri istihbarat örgütlerinin kadrolu elemanlarının adları ayrıca belirtilmiştir. ‘’Muhalefet’’in ‘’Siyasi katiller topluluğu’’ haline geldiği kesindir.

Yine yargılamalar sürecinde sunulan kanıtlar ve belli başlı ‘’muhalefet’’ önder ve yöneticilerin yaptığı itiraflar başta gelmek üzere sanık itirafları bu bloğun yasadışı örgütlenmiş Menşevik ve Sosyalist Devrimci Parti’leri, Çarlık Orkhana’sı artıklarını, başta Ukrayna olmak üzere değişik karşı devrimci faşist milliyetçi terörist çeteleri kapsadığını, dışarda II. Enternasyonal’le de organik bağlara dayandığını doğrulamıştır. Proletarya diktatörlüğü karşısında tüm bir karşı devrimci kuvvetlerin birleşik cephesi kurulmuştur. Bu birlik, dışarda Alman-Japon-İngiliz-Polonya vb. devletlerin (ve bu devletlerin istihbarat örgütlerine ve elemanlarına ve) bağlaşmasına da dayanan bir birleşik cephedir. Terörizme, ‘’Saray darbesi’’ne dayanan, olası bir faşist işgalde sosyalist devletin başarısızlığını hazırlamaya ve o koşullarda ortaya çıkacak ‘’devrimci’’ imkanlara dayanarak SSCB’yi ele geçirme politikası, bu birleşik cephenin özünü ve özetini oluşturuyordu.

Troçki SSCB’ye ‘’Dışarıdan bir fırsat sunulduğunda. Belki bir savaş ya da Avrupa'nın yeni bir müdahalesi-hükümetin zayıflığı itici güç görevi görünce!'' dönebileceğini söylemişti. Bu açıklama, Troçki’nin kirli hesaplarını ve kirli savaşını deşifre eden bir açıklamadır. Bu açıklamanın özü belli ve SSCB’deki süreci kavramak için yaşamsal önemde bir açıklamadır.

Troçki özellikle Hitler faşizminin iktidara gelmesinden sonra SSCB’ye karşı karşı devrimci savaşı tırmandırdı. Mandel, Hitler faşizminden bahsetme de, Troçki’nin özellikle 30’lu yıllarla birlikte ‘’Stalinizm’’e ((SSCB’ye) karşı mücadeleyi tırmandırdığını söyler. Şu sözler sadece bir gerçeğin altını çizmektedir:

‘’Almanya’daki faşist hükümet darbesinden sonra, Troçkistlerin casusluk çalışmaları daha geniş boyutlar kazandı ve yıkıcı karakterini daha açık bir biçimde ortaya koydu.’’ (Sağcılar ve Troçkistler Blokunun Yargılanması2-13 Mart 1938 tarihleri arasında görülen -Buharinciler-sağcılar- davası steno kayıtları, s. 13, Yeni Aşama Yayınları, 1976)

Alman istihbaratı ve Gestapo’yla kurulan bağlar içerisinde, Troçki’nin güvendiği ve görevlendirdiği ‘’Gözde Troçkist’’ ve Alman gizli servisinin kadrolu elemanı Krestinsky’in öncü çalışmaları bu bağlamda göz çıkarıyor...



Troçki, 1937'de, New York Evening Journal'le verdiği röportajda şunları söyler;

''Stalin bürokrasisinin, bir Parti ya da Sovyet kongresiyle değiştirilebileceğini düşünmek çocukluk olur. Hakim kliğin görevden alınabilmesi için normal, anayasal yollar artık yoktur... İktidarı proleter öncüye devretmek ancak ZOR yoluyla zorlanabilir.'' (aktaran Büyük Komplo, s. 209-iba. ‘’Kovulan Sosyalist’’ kitabında Deutscher, aynı alıntıyı aktarırken son cümleyi şöyle verir: ‘’ ‘Bürokrasi iktidarı, proleter öncüsüne ancak zor ile verebilir.’’, s. 245)

Troçki hayatını kaybetmeden hemen önce yazdığı makalede;

‘’Ekim Devrimi bir rastlantı değildi... Yozlaşma bu hesabı çürütmez, çünkü marksistler, Rusya’da tek başına bir işçi devletinin uzun bir süre varlığını koruyabileceğine hiçbir zaman inanmamışlardı...’’ der.

Yıl 1939. Aynı terane: Tek ülkede sosyalizm kurulamaz. SSCB devleti ayakta kalamaz. Yenilmesi kaçınılmazdır. Zaten Marksistler buna hiçbir zaman inanmamıştır vs. Oysa Lenin ve Stalin buna inanmıştı. Tüm zorluklara karşın, sosyalizmin kurulabileceğini ve kurmak gerektiğini, aksi tutumun emperyalizme teslimiyet ve Marksizm-Leninizm’e/Bolşevizm’e, proleter devrime, uluslararası proleter devrime ihanet olacağını vurgulamıştı. Sovyet proletaryası ve halkı buna inandığı içindir ki sosyalizm kurulabilmiş, bu uğurda her türlü fedakarlık gösterilmiştir. İnanmıyoruz diyenler tasfiye oldu, inanıyoruz diyenler tarih yazdı. Herkes kendisine sormalı, SSCB proletaryası ve halkları eskiyi yıkıp yeni bir dünya kurarken Troçki neredeydi ve ne yapıyordu?

Troçki’nin hayal dünyasına ve Leninizm/Bolşevizm düşmanlığına ve gerici saldırılarına karşın SSCB’de kent ve kırda sosyalizm görkemli zaferler eşliğinde kuruldu. Proleter devlet sağlamlaştı. On milyonlar geleceğe umutla bakarak partisine güvendi ve partisinin çağrılarına coşku dolu dev seferberliklerle yanıt verdi. Kapitalizmi temellerinden yıkarak yeni bir dünya kurdu. Yıl 1939, fakat Troçki, hala ‘’yıkılacaksınız, yenileceksiniz, umut yok, gelecek yok, geçtik sosyalizmi kurmayı, proletarya diktatörlüğü de yıkılacak!’’ propagandasını ve yıkıcı saldırganlığını yoğunlaştırarak geliştirmeye devam etmekteydi. Troçki aşırı demagojik devrimci söylemine karşın her zaman inançsızlığını çok çıplak ifadelerle savunmuştur. İnanan ve her türlü devrimci fedakarlığıyla proletarya ve halk bir yanda, buna hiç inanmayan/inanmamış Troçki, Troçkistler diğer yanda... Bu inançsızlık Troçki’yi Sovyet halklarından ve proletaryasından kopararak karşı devrimle bütünleşmeye götürdü. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.

İnsanlar, partiler, liderler, halklar inanmadıkları bir şey için mücadele etmez, edemez, başarılı olamaz. Açık ki Troçki ve Troçkizm SSCB’nin, sosyalist devletin yıkılacağına ‘’sürekli devrim’’in gereği ‘’inanmış’’ ve bu mücadeleyi iç ve dış gericilikle birleşerek kesintisiz yürütmüştür. Sorun bu kadar net.

Troçki, proletarya diktatörlüğünün yıkılacağına inanıyor. Peki Troçki ayakta kalacağına bir an için olsun bile inanmadığı, yıkılmasını kaçınılmaz gördüğü (ve dahası yıkmak istediği) ‘’işçi devleti’’ni/iktidarı ele geçirmek için neden bu kadar gözü dönük bir hırsla ve kinle mücadele veriyordu?! ‘’Bu ne perhiz ne lahana turşusu!’’ Hem devlet kapitalizmini, NEPMAN’ları, kulakları savunacaksın, hem sözde ‘’işçi devleti’’ni savunduğunu iddia edeceksin, hem ‘’Stalinist bürokratik totaliter’’ devleti yıkma mücadelesi vereceksin, hem de sözde ‘’devrimci Marksist’’, ‘’Bolşevik-Leninist’’ olacaksın! Profesyonal sahtekarlıktır bu...

Bu bir çelişki değil mi? Evet, fakat görünüşte bir çelişkidir. Aslında bu çelişki özle biçimin çelişkisidir; öz burjuva gericilikte, biçim/dış görünüm sahte kızıl maskede somutlaşıyor. Özü, kaskatı sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü düşmanlığı. Biçimi ‘’sol’’ devrimci çığırtkanlık. Meselenin aslı-astarı budur.

Yukarıda özetlediğimiz zihniyet (ve duruşTroçkist-Zinovyevist-Buharinci-Thuçaveskiyci-milliyetçi birleşik cephesinin ortak programıydı. ‘’Stalinizm’’ birleşik cephenin baş düşmanıydı. Hem baş düşman ilan ettiğin şeytani Stalinist devleti yıkmak gerektiğini, yıkmak için şiddeti ve sözde politik devrimi zorunlu göreceksin, hem uluslararası alanda her türlü yıkıcı karşı devrimci çalışmayı örgütleyeceksin, hem de ''Hayır, Stalinist rejim yalan söylüyor, SSCB'yi içerden yıkmak için 'birleşik muhalefet'i örgütlemedim, bu uğurda yasadışı iktidar mücadelesi vermedim!'' vs. diyeceksin. Bu açıklamalarda samimiyet arayan ve bulan ya koyu cehaletinin kurbanı ya da karşı devrimci Troçkizmin bilinçli savunucusudur. Unutmamak gerekir ki, tanımadığımız bir düşmana karşı mücadele edemeyiz, aksine düşmana yem oluruz!

DEVAM EDECEK







TROÇKİZM BALTASI, MAHİR SAYIN, SAVRAN... VI. BÖLÜM

"Her üretim biçimi, kendine özgü hukuksal kurumlarını; kendi yönetim tipini vb. yaratır’’ (Marks)

FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ, ''MUHALEFET'', OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU VE TERÖR...

1920'lerin sonundan başlayarak 1930'larda devam eden yılların gerçeğini belirleyen devrim ve iç savaştı. Devrim ve iç savaştan bahsediyorsanız, olağanüstü bir tarihsel kesitten ve mücadeleden bahsediyorsunuz demektir. Olağanüstü dönemlerde, olağan dönemdeki hukuki çerçeve yetersizleşir, yeni dönemin gereksinmelerine yanıt veremez hale gelir ve yerini, yeni döneme uygun hukuka bırakır. Her iki dönemdeki meşruiyet ve hukuk sosyalist karakter taşır ama devrim ve iç savaş koşullarında olağanüstü yasalar, örgüt ve mücadele biçimleri öne çıkar ve geçici de olsa yeni sürece damgasını basar. Proletaryanın iktidarda olması, bu süreçte proletaryanın ve öncüsünün burjuva gericilik karşısında üstünlüğünü ifade eder ve kuşkusuz ki proleter iktidarın ve adaletin güvencesi olur. 30’lu yıllar, göreli anlamı içerisinde, olağansakinbarışçıl geçişle, barış ortamında inşayla belirlenen; olağan koşullarda yaşayan bir devletin kendi yurttaşlarıyla olan ilişkisinde uygulanan yasallıkla izah edilemez. Ve bu dönem SSCB’de uygulanan olağanüstü hukuk yurttaşları değil, yıkıcı karşı devrimci kesimleri hedefleyen bir hukuktu. Böyle de olsa, olağanüstü koşullar ve uygulamalardan SSCB toplumunun etkilenmediğini, tereyağından kıl çeker gibi sorunların çözüldüğünü düşünmek saçmalık olur...

Genel olarak sınıflı toplumların tarihini, özel olarak da SSCB’nin 30’lu tarihsel kesitini belirleyen ve biçimlendiren hukuk değil, sınıflar mücadelesidir. Hukuk tarih yapmaz, hukuk sadece sınıflar mücadelesinin belirlediği ve biçimlendirdiği alanda etken bir faktör olabilir ya da öyledir. Sınıf mücadelesi, devrim ve iç savaş olgularını nesnel maddi gerçeğe, sınıflar olgusuna dayandırmadan, genel burjuva hukuk teorisi ve pratiğine dayanarak tahlil edemeyiz. Bir üstyapı kurumu olarak hukuku belirleyen maddi-toplumsal koşullardır ve mücadelenin gelişiminin her bir evresindeki politik gerçeklerdir. Sınıflar üstü, mutlak, değişmez bir hukuk yoktur. Sosyolojik gerçekler hukukla değil, hukuk sosyolojik gerçeklerle açıklanmalıdır... Tarihin maddi temelini oluşturan gerçekler bir kere yok sayıldığında, SSCB’de olan-bitenler ‘’şeytan Stalin’’in ‘’sahte komplo’’larına ve ‘’düzmece hukuk’’una indirgendiğinde gerici sonuçlara varmak kaçınılmazdır. Burjuva liberal bakış açısına dayananların kırlarda İkinci Ekim Devrimi’yle, devrim ve iç savaşla belirlenen kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecini reddetmeleri boşuna değildir. Çünkü, bir kez, bu olgu kabul edildiğinde, burjuva, Troçkist, burjuva revizyonist propagandanın sahteliği, karşı devrimci karakteri ortaya çıkacaktır. Bundan dolayıdır ki on yıllardan beri ‘’Stalinizm’’e karşı mücadele kamuflajına bürünen burjuvazi azgın bir manipülasyon yapmaktadır.

Açıklıkla kavranması gerekir: SSCB’de yaşanan keskin mücadelenin içerisinde tüm dünyanın elleri vardı. Bu süreç, sert, karmaşık bir süreç, devrim, iç savaş koşullarında gelişen, kan dökmeye de dayanan bir süreçti. Proletaryaya bunu dayatan iç ve dış gericilikti. Proletaryanın, emekçilerin, önderlerinin kanını dökerek proletaryaya meydan okuyan karşı devrime karşı mücadelede kansız bir çözüm olanaklı değildi. Cehaletimizin, kör önyargılarımızın, burjuva propaganda ve psikolojik hareketin etkisine kapılarak bu gerçekleri göremezsek, elbette ki her türlü yalana inanır hale geliriz. Tıpkı bizim oportünistlerimiz, post-Marksistlerimiz gibi.

İç ve uluslararası karşı devrimin SSCB’yi yıkmak için içeriden silaha sarıldığı, ayaklandığı, kaos yarattığı koşullarda olağanüstü yasalar çıkarılmış, olağanüstü mahkemeler kurulmuş ve bu olgu, sınıf mücadelesinde etkin bir şekilde karşılığını bulmuştur. Bu olağanüstü karar ve uygulamaların gündemleşmesinin nedeni ve sorumluluğu da iç ve dış gericiliğin, sözde muhaliflerin omuzlarındadır. Burjuva Troçkist propaganda, ideolojik ve psikolojik saldırı bu gerçekleri yok sayarak her zaman sistematik manipülasyona yönelmiştir. Vurguluyoruz: Olağanüstü dönemlerde olağan hukuk uygulanamaz. Olağanüstü dönemlerin sonlandığı koşullarda olağanüstü hukuk ve araçları da eskir, gereksizleşir, yerini, olağan gelişme sürecine bırakır. Ve sosyalist hukuk burjuva hukuku değildir. Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, sosyalist hukuk, iç ve dış gericiliğe karşı mücadelede proletaryanın silahlarından birisidir. Dinamik bir süreç, iç ve uluslararası alanda kesintisiz bir devrim süreci olan kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, sosyalist toplumsal gelişmenin her bir yeni dönemecinde sosyalist hukukta yeniden biçimlenir. Burjuva hukuku ve eğitimin penceresinden sosyalizmi ve sınıf mücadelesini, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist demokrasi gerçeğini kavrayamayız. Her diktatörlük bir demokrasi, her demokrasi bir diktatörlüktür; bu bağlamda belirleyici olan ve sorulması gereken soru, bu diktatörlüğün hangi sınıfın damgasını taşıdığı, hangi sınıf için diktatörlük, hangi sınıf için demokrasi olduğudur. Bu olgu, sınıf mücadelesinin temel gerçeği olarak hem devrimci sınıfların hem de karşı devrimci sınıfların tarihsel gerçeğinin ayrılmaz karakteristiğidir.

Unutmayalım, SSCB’de dönem (30’lu yıllar) devrim ve iç savaşla belirlenen ve biçimlenen bir tarih kesitidir. Hayali, romantik, idealize edilmiş sosyalizm ve demokrasi söylemleriyle, somut tarihsel koşullar ve sınıflar mücadelesinin gerçekleri, sınıflar arası güç dengeleri ve bu dengelerin gerekleri ve gerçekleri kavranamayacağı gibi, bu kavgada ödenen ağır bedeller ve kazanılan görkemli zaferler de anlaşılamaz. Zaafları ne olursa olsun, o dönemi karakterize eden ve gelişmenin yönünü belirleyen Stalin, parti ve proletarya olmuştur. ‘’Tek ülkede sosyalizm olmaz!’’, proleter ‘’devlet yıkılacak!’’, ‘’Umut yok!’’ diyerek sosyalizme ve Leninizm’e karşı mücadele yürütenlerin gözleri önünde dünya proleter devriminin öncü gücü SSCB’de, tek ülkede sosyalizmi kurmanın mümkün olduğu kanıtlandı. Uluslararası proleter devrimin öncü merkezi olan SSCB’de sosyalizmin kurulamayacağını, sosyalist devletin yıkılacağına inanarak tarihsel sürece ve gerçeğe karşı çıkanlar ise yenilerek tasfiye oldular. 30’lar gerçeğini incelerken bir küçük burjuva gibi ‘’bu ne canavarlık!’’ vs. diye bağırıp çağırmaktansa, nesnel gerçeği temel alarak olan biteni değerlendirmek tek ilkeli ve akıllıca hareket olur. Stalin dönemine dönük çok ciddi eleştirilerimize karşın, biz soruna böyle yaklaşıyoruz.

30’lu yılların mahkemeler gerçeğini belirleyen ve yapılan cezalandırmaların temelini açık ve net bir şekilde oluşturan olgunun özü şudur:

‘’Bu mahkemede asıl mesele, karşı devrimci fikirlerini karşı devrimci fiile, karşı devrimci teorilerini karşı devrimci terörist pratiğe dönüştürmelerinden ibarettir.’’ (Moskova Yargılamaları, I. CiltSSCB Adliye İşleri Halk Komiserliği Yayınıdır, Varyos Yayınları, s. 144, iba.)

Mahkemeler sürecinin daha ilk evresinde açığa çıktığı gibi;

‘’Troçki’nin kendi eliyle yazdığı mektup üç kısa noktadan ibaretti.

1- Stalin ve Voroşilov’u yok etmek.

2- Orduda hücreler örgütlemeyi ele almak.

3- Bir savaş durumunda iktidarı ele geçirmek için her askeri başarısızlığı ve muhtemel kargaşayı fırsat olarak kullanmak.’’ (Age., s. 145)

1932 yılında Deitzer’in doğrudan Troçki’den aldığı ve SSCB’deki Troçkist muhalefete ilettiği direktifler, bunlar. Burada fikir falan yok, doğrudan terörist eylem, askeri darbe, olası bir krizde ve faşist işgal durumunda SSCB’de iktidarı yıkarak ele geçirme direktifleri var. Nitekim ‘’Birleşik muhalefet’’ bu temelde hareket etmiştir. Kuşkusuz ki Troçki’nin karşı devrimci faaliyet için gönderdiği mektuplar, direktifler sadece bu üç noktayla da sınırlı değildi. Troçki’nin ve müttefiklerinin suçları sadece itiraflarla değil, daha da önemlisi kanıtlarla, tanıklarla, belgelerle açığa çıkarılmıştır. Sanıkların itirafları da kanıtları doğrulamıştır. Sanıklar önce suçlarını inkar ederler, sonra durumu hafifletmeye çalışırlar, fakat kanıtlar önlerine sunulduğunda suçlarını bütün dünyanın gözleri önünde itiraf ederler. 1931-32’den sonra ‘’muhalefet’’in terörizme yönelmiş ilkesiz, yozlaşmış birliktelikleri giderek açığa çıkarılır ve hesap sorulur. Ortaya çıkan kanıtlar ve itiraflar, Hitler faşizmiyle, Japon faşizmiyle gizli bağlantıların kurulmasına Troçki’nin önderlik ettiği anlaşılıyor. Troçkistlerin ve ‘’muhalefet’’in aynı zamanda Hitler’in çok sayıda istihbarat elemanı ile birlikte çalıştığı görülüyor. Ki mahkeme tutanaklarında faşizmin sivil ve askeri istihbarat örgütlerinin kadrolu elemanlarının adları ayrıca belirtilmiştir. ‘’Muhalefet’’in ‘’Siyasi katiller topluluğu’’ haline geldiği kesindir.

Yine yargılamalar sürecinde sunulan kanıtlar ve belli başlı ‘’muhalefet’’ önder ve yöneticilerin yaptığı itiraflar başta gelmek üzere sanık itirafları bu bloğun yasadışı örgütlenmiş Menşevik ve Sosyalist Devrimci Parti’leri, Çarlık Orkhana’sı artıklarını, başta Ukrayna olmak üzere değişik karşı devrimci faşist milliyetçi terörist çeteleri kapsadığını, dışarda II. Enternasyonal’le de organik bağlara dayandığını doğrulamıştır. Proletarya diktatörlüğü karşısında tüm bir karşı devrimci kuvvetlerin birleşik cephesi kurulmuştur. Bu birlik, dışarda Alman-Japon-İngiliz-Polonya vb. devletlerin (ve bu devletlerin istihbarat örgütlerine ve elemanlarına ve) bağlaşmasına da dayanan bir birleşik cephedir. Terörizme, ‘’Saray darbesi’’ne dayanan, olası bir faşist işgalde sosyalist devletin başarısızlığını hazırlamaya ve o koşullarda ortaya çıkacak ‘’devrimci’’ imkanlara dayanarak SSCB’yi ele geçirme politikası, bu birleşik cephenin özünü ve özetini oluşturuyordu.

Troçki SSCB’ye ‘’Dışarıdan bir fırsat sunulduğunda. Belki bir savaş ya da Avrupa'nın yeni bir müdahalesi-hükümetin zayıflığı itici güç görevi görünce!'' dönebileceğini söylemişti. Bu açıklama, Troçki’nin kirli hesaplarını ve kirli savaşını deşifre eden bir açıklamadır. Bu açıklamanın özü belli ve SSCB’deki süreci kavramak için yaşamsal önemde bir açıklamadır.

Troçki özellikle Hitler faşizminin iktidara gelmesinden sonra SSCB’ye karşı karşı devrimci savaşı tırmandırdı. Mandel, Hitler faşizminden bahsetme de, Troçki’nin özellikle 30’lu yıllarla birlikte ‘’Stalinizm’’e ((SSCB’ye) karşı mücadeleyi tırmandırdığını söyler. Şu sözler sadece bir gerçeğin altını çizmektedir:

‘’Almanya’daki faşist hükümet darbesinden sonra, Troçkistlerin casusluk çalışmaları daha geniş boyutlar kazandı ve yıkıcı karakterini daha açık bir biçimde ortaya koydu.’’ (Sağcılar ve Troçkistler Blokunun Yargılanması2-13 Mart 1938 tarihleri arasında görülen -Buharinciler-sağcılar- davası steno kayıtları, s. 13, Yeni Aşama Yayınları, 1976)

Alman istihbaratı ve Gestapo’yla kurulan bağlar içerisinde, Troçki’nin güvendiği ve görevlendirdiği ‘’Gözde Troçkist’’ ve Alman gizli servisinin kadrolu elemanı Krestinsky’in öncü çalışmaları bu bağlamda göz çıkarıyor...



Troçki, 1937'de, New York Evening Journal'le verdiği röportajda şunları söyler;

''Stalin bürokrasisinin, bir Parti ya da Sovyet kongresiyle değiştirilebileceğini düşünmek çocukluk olur. Hakim kliğin görevden alınabilmesi için normal, anayasal yollar artık yoktur... İktidarı proleter öncüye devretmek ancak ZOR yoluyla zorlanabilir.'' (aktaran Büyük Komplo, s. 209-iba. ‘’Kovulan Sosyalist’’ kitabında Deutscher, aynı alıntıyı aktarırken son cümleyi şöyle verir: ‘’ ‘Bürokrasi iktidarı, proleter öncüsüne ancak zor ile verebilir.’’, s. 245)

Troçki hayatını kaybetmeden hemen önce yazdığı makalede;

‘’Ekim Devrimi bir rastlantı değildi... Yozlaşma bu hesabı çürütmez, çünkü marksistler, Rusya’da tek başına bir işçi devletinin uzun bir süre varlığını koruyabileceğine hiçbir zaman inanmamışlardı...’’ der.

Yıl 1939. Aynı terane: Tek ülkede sosyalizm kurulamaz. SSCB devleti ayakta kalamaz. Yenilmesi kaçınılmazdır. Zaten Marksistler buna hiçbir zaman inanmamıştır vs. Oysa Lenin ve Stalin buna inanmıştı. Tüm zorluklara karşın, sosyalizmin kurulabileceğini ve kurmak gerektiğini, aksi tutumun emperyalizme teslimiyet ve Marksizm-Leninizm’e/Bolşevizm’e, proleter devrime, uluslararası proleter devrime ihanet olacağını vurgulamıştı. Sovyet proletaryası ve halkı buna inandığı içindir ki sosyalizm kurulabilmiş, bu uğurda her türlü fedakarlık gösterilmiştir. İnanmıyoruz diyenler tasfiye oldu, inanıyoruz diyenler tarih yazdı. Herkes kendisine sormalı, SSCB proletaryası ve halkları eskiyi yıkıp yeni bir dünya kurarken Troçki neredeydi ve ne yapıyordu?

Troçki’nin hayal dünyasına ve Leninizm/Bolşevizm düşmanlığına ve gerici saldırılarına karşın SSCB’de kent ve kırda sosyalizm görkemli zaferler eşliğinde kuruldu. Proleter devlet sağlamlaştı. On milyonlar geleceğe umutla bakarak partisine güvendi ve partisinin çağrılarına coşku dolu dev seferberliklerle yanıt verdi. Kapitalizmi temellerinden yıkarak yeni bir dünya kurdu. Yıl 1939, fakat Troçki, hala ‘’yıkılacaksınız, yenileceksiniz, umut yok, gelecek yok, geçtik sosyalizmi kurmayı, proletarya diktatörlüğü de yıkılacak!’’ propagandasını ve yıkıcı saldırganlığını yoğunlaştırarak geliştirmeye devam etmekteydi. Troçki aşırı demagojik devrimci söylemine karşın her zaman inançsızlığını çok çıplak ifadelerle savunmuştur. İnanan ve her türlü devrimci fedakarlığıyla proletarya ve halk bir yanda, buna hiç inanmayan/inanmamış Troçki, Troçkistler diğer yanda... Bu inançsızlık Troçki’yi Sovyet halklarından ve proletaryasından kopararak karşı devrimle bütünleşmeye götürdü. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.

İnsanlar, partiler, liderler, halklar inanmadıkları bir şey için mücadele etmez, edemez, başarılı olamaz. Açık ki Troçki ve Troçkizm SSCB’nin, sosyalist devletin yıkılacağına ‘’sürekli devrim’’in gereği ‘’inanmış’’ ve bu mücadeleyi iç ve dış gericilikle birleşerek kesintisiz yürütmüştür. Sorun bu kadar net.

Troçki, proletarya diktatörlüğünün yıkılacağına inanıyor. Peki Troçki ayakta kalacağına bir an için olsun bile inanmadığı, yıkılmasını kaçınılmaz gördüğü (ve dahası yıkmak istediği) ‘’işçi devleti’’ni/iktidarı ele geçirmek için neden bu kadar gözü dönük bir hırsla ve kinle mücadele veriyordu?! ‘’Bu ne perhiz ne lahana turşusu!’’ Hem devlet kapitalizmini, NEPMAN’ları, kulakları savunacaksın, hem sözde ‘’işçi devleti’’ni savunduğunu iddia edeceksin, hem ‘’Stalinist bürokratik totaliter’’ devleti yıkma mücadelesi vereceksin, hem de sözde ‘’devrimci Marksist’’, ‘’Bolşevik-Leninist’’ olacaksın! Profesyonal sahtekarlıktır bu...

Bu bir çelişki değil mi? Evet, fakat görünüşte bir çelişkidir. Aslında bu çelişki özle biçimin çelişkisidir; öz burjuva gericilikte, biçim/dış görünüm sahte kızıl maskede somutlaşıyor. Özü, kaskatı sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü düşmanlığı. Biçimi ‘’sol’’ devrimci çığırtkanlık. Meselenin aslı-astarı budur.

Yukarıda özetlediğimiz zihniyet (ve duruşTroçkist-Zinovyevist-Buharinci-Thuçaveskiyci-milliyetçi birleşik cephesinin ortak programıydı. ‘’Stalinizm’’ birleşik cephenin baş düşmanıydı. Hem baş düşman ilan ettiğin şeytani Stalinist devleti yıkmak gerektiğini, yıkmak için şiddeti ve sözde politik devrimi zorunlu göreceksin, hem uluslararası alanda her türlü yıkıcı karşı devrimci çalışmayı örgütleyeceksin, hem de ''Hayır, Stalinist rejim yalan söylüyor, SSCB'yi içerden yıkmak için 'birleşik muhalefet'i örgütlemedim, bu uğurda yasadışı iktidar mücadelesi vermedim!'' vs. diyeceksin. Bu açıklamalarda samimiyet arayan ve bulan ya koyu cehaletinin kurbanı ya da karşı devrimci Troçkizmin bilinçli savunucusudur. Unutmamak gerekir ki, tanımadığımız bir düşmana karşı mücadele edemeyiz, aksine düşmana yem oluruz!

DEVAM EDECEK







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder