10 Haziran 2022 Cuma

İTİRAFLARIN NEDENİ VE BUHARİN'İN ANALİZİ

 

"Bir ayağı kanoda bir ayağı teknede olanlar daima nehre düşerler." (Kızılderili atasözü)

"Düşman en iyi öğretmendir."

"Sakalda keramet olsa, keçi şeyhlik ederdi."

"Şimdi kendi pişmanlığımın nedenlerinden söz edeceğim." (Buharin)

BUHARİN'İN DEĞERLENDİRMESİ

"Neden itiraf ettiler" sorusunun yanıtını Buharin* şöyle vermektedir:

‘’Suçun aşırı ağırlığı aşikar, siyasi sorumluluk çok büyük, yasal sorumluluk en ağır cezayı haklı çıkaracak şekilde. En ağır ceza haklı çıkar, çünkü bir adam bu tür suçlar için on kez öldürülmeyi hak ediyor. Bunu kategorik olarak  tamamen ve hiçbir tereddüt etmeden itiraf ediyorum.
Suç faaliyetlerim ile ilgili kötülüklerimi, ve pişmanlığım ile ilgili gerçekleri kısaca açıklamak istiyorum.

Sorgulama sırasında ben ana ifademi verdiğim zaman bizi, karşı devrimci komplocuları, bu kokuşmuş yeraltı hayatının içine batıran ve duruşmada bütün çıplaklığıyla teşhir edilen dürtünün, mücadelenin çıplak mantığı olduğunu zaten söylemiştim. Mücadelenin bu çıplak mantığı, fikirlerin yozlaşması, psikolojinin yozlaşması, kendimizin yozlaşması, insanların yozlaşması eşliğindeydi. Bu tür yozlaşmanın bilinen tarihi örnekleri vardır. Sadece Briand, Mussolini ve diğerlerinden bahsetmek bunun için yeter. Ve biz de dejenere olduk ve bu bizi görüşleri ve özelliklerinde kulak askeri (Praoterian) faşizmine çok benzeyen bir kamp içine  getirdi. Bu süreç, gelişen bir sınıf mücadelesinin koşulları altında durmadan çok hızlı bir şekilde ilerlerken, bu mücadele, onun hızı, onun varlığı, onun hızlandırıcısı olarak,  yozlaşma sürecinin  hızlanmasında kendisini ifade eden, sürecin katalitik ajanı olarak hareket etti. 

Ancak, ben de dahil olmak üzere, insanların bu yozlaşma süreci, Batı Avrupa'daki uluslararası işçi liderlerinin yozlaşma sürecinin gerçekleştiğinden tamamen farklı koşullarda gerçekleşti. Engin kapsamı, görevleri, zaferleri, güçlükleri, kahramanlığı ile muazzam sosyalist inşanın ortasında gerçekleşti.

Ve bu temelde, bana, burada sanık yerinde oturmuş her birimizin tuhaf bir ikili ruh halinden, karşı-devrimci davasında eksik bir inançtan acı çektiği olası gibi görünüyorBunun bilincinin olmadığımı söylemiyeceğim, ama eksiklik vardı. Dolayısıyla iradenin yarı- felç olması, reflekslerin zayıflaması, bana öyle geliyor ki, bizler bir dereceye kadar geri zekalı refleksleri olan insanlarız. Ve bu, tutarlı düşüncenin yokluğundan değil, sosyalist yapının nesnel ihtişamından kaynaklanıyordu. Dejenerasyonumuzun hızlanması ve bu geri zekalı refleksleri arasında ortaya çıkan çelişkisosyalist inşanın gelişmesi koşulları altında bir karşı-devrimci ya da gelişen bir karşı-devrimci konumunu ifade etti. İkili bir psikoloji ortaya çıktı. Her birimiz bunu kendi kalbimizde ayırt edebiliriz, ancak geniş kapsamlı bir psikolojik analiz yapmaya girmeyeceğim.

Ben bile bazen sosyalist inşa hakkında yazdığım övgülerle kendimden geçtim, ancak yarının da bunu suç karakterli bir pratik eylemle reddettim. Burada Hegel'in felsefesinde en mutsuz zihin olarak adlandırılan şey ortaya çıktı. Bu mutsuz ruhsal durum, sıradan mutsuz durumdan sadece suçlu bir ruhsal durum olması gerçeğiyle farklıydı.

Proleter devletin kudreti, ifadesini sadece karşı-devrimci grupları parçalaması gerçeğinde değil, aynı zamanda düşmanlarını içerden parçalaması gerçeğinde, düşmanlarının iradesini dağıttığı gerçeğinde de kendini buldu. Başka hiçbir yerde böyle bir durum söz konusu olamaz ve hiçbir kapitalist ülkede olamaz.

Bana öyle görünüyor ki, bazı Batı  Avrupa ve Amerikan Aydınları SSCB'de yaşanan duruşmalarla ilgili olarak  şüpheler ve yalpalamalar umut etmeye başlıyorlar, bu öncelikle bu insanların radikal farkı anlamadıkları gerçeğine dayanıyor, yani, ülkemizde uzlaşmaz, düşman, aynı zamanda bölünmüş, ikili bir şuura sahip. Ve bunun anlaşılması gereken ilk şey olduğunu düşünüyorum.

Bu sorular üzerinde durma özgürlüğünü kullanıyorum, çünkü yurt dışında, özellikle bilim adamları arasında bu üst entelektüellerle önemli ilişkilerim vardı ve onlara Sovyetler Birliği'ndeki her Genç Öncünün bildiklerini açıklamalıyım.

Pişmanlık çoğu zaman, Tibet tozları ve benzeri gibi çeşitli ve kesinlikle saçma olan şeylere dayandırılır. Kendim için şunu söylemeliyim ki, bir yıldan fazla bir süredir hapsedildiğim hapishanede, çalıştım, inceledim ve şuur netliğimi korudum. Bu, bütün efsaneler ve saçma karşı devrimci masalların gerçeklerle çürütülmesine hizmet edecektir.

Hipnotizma denildi. Ancak ben  mahkemede  yasal açıdan kendimi savunmada bulundum , savcı ile savunmaya girdim; ve bu tıp dalında çok az deneyime sahip bir kişi bile olsa, bu tür hipnotizmanın tamamen imkansız olduğunu kabul etmek zorundadır.

Şimdi kendi pişmanlığımın nedenlerinden söz edeceğim.
Elbette, suçlayıcı delillerin çok önemli bir rol oynadığı kabul edilmelidir: Üç ay boyunca hiçbir şey söylemeyi reddettim. Sonra ifade vermeye başladım. Neden? Çünkü ben hapishanedeyken bütün geçmişimin yeniden değerlendirmesini yaptım. Çünkü,  kendinize ‘eğer ölmeliysen, ne için ölüyorsun ?’ sorusunu sorduğun zaman - çarpıcı bir şekilde kapkara bir boşluk karşınıza çıkıyor. Eğer insan pişmanlık duymadan ölmek istediyse, ölmeğe değer hiçbir şey yoktur, bunun tersine, Sovyetler Birliğinde olumlu olan her şey bir insanın zihninde yeni boyutlar kazanır. Bu sonunda beni tamamen etkisiz hale getirdi ve parti ve ülke önünde diz çökmeye götürdü. Ve kendinize sorduğunuzda: ‘Çok iyi, hadi ölmediğinizi varsayalım; bazı mucizelerle hayatta kaldığınızı varsayalım, o zaman ne için?’

Herkesten tamamen soyutlanmış, halk düşmanı, insanlık dışı bir konumda, yaşamın özünü oluşturan her şeyden tamamen soyutlanmış ... ‘Ve anında aklı başında bir cevap ortaya çıkar. Ve böyle anlarda, Vatandaş Yargıçlar, kişisel olan her şey, kişisel çürümeye  kadar, bütün garezler, gurur ve bir dizi başka şeyler, uzaklaşır, kaybolur. Ve, buna ilave olarak, geniş uluslararası mücadelenin yankıları kulağınıza ulaştığındabütün bunlar, bir bütünlük içinde çalışır, ve sonuç SSCB'nin önünde diz çöken muhaliflerine karşı tam bir iç ahlaki zaferidir. Feuchtwanger'ın kitabını hapishane kütüphanesinden alma şansım oldu. Orada Feuchtwanger  Troçkistlerin mahkemede yargılanmalarına  atıfta bulunur. Bu bende derin bir izlenim bıraktı; fakat şunu söylemeliyim ki Feuchtwanger konunun özünü anlamadı. Yarı yolda durdu; aslına bakarsan, her şey açık ve net olduğunda, her şey onun için net değildi. Dünya tarihi yargının bir dünya mahkemesidir: bir dizi Troçkist liderlerin grupları iflas etti ve çukur içine atıldı. Bu doğru. Fakat Feuchtwanger'in Troçki'yle ilgili olarak yaptığını, onu Stalin'le aynı düzlemde ele aldığında yapamazsınız. İşte burada onun argümanları kesinlikle yanlıştır. Gerçekte bütün ülke Stalin’in arkasında durduğu için; o dünyanın umududur; o bir yaratıcıdır. Napolyon bir keresinde kaderin politika olduğunu söyledi. Troçki'nin kaderi karşı-devrimci politikadır.

Bitirmek üzereyim. Belki de hayatımda son kez konuşuyorum.

Soruşturma otoritelerine ve size, Vatandaş yargıçlara, teslim olma gerekliliğinin nasıl farkına vardığımı açıklıyorum.  Yeni hayatın neşesine karşı en suçlu mücadele yöntemleriyle çıktık. Vladimir İlyiç’in hayatına karşı komplo hazırladığım suçlamasını reddediyorum, ama benim karşı devrimci müttefiklerim ve onların başında ben, Stalin tarafından böylesine muazzam bir başarı ile yürütülen Lenin'in davasını öldürmeye çabaladık. Mücadelenin mantığı bizi adım adım en karanlık, bataklığa götürdü. Ve , Bolşevizmin duruşundan ayrılmanın siyasi karşı- devrimci çetecilik saflarıyla bir olma anlamına geldiğini bir kez daha kanıtlanmıştır . Karşı Devrim çeteciliği şimdi ezildi, biz ezildik, ve korkunç suçlarımızdan pişmanız.

Tabii ki mesele bu pişmanlık, ya da benim kişisel pişmanlığım değildir . Mahkeme  kararını bu olmadan alabilir. Sanığın itirafı şart değildir. Sanığın itirafı orta çağ bir hukuk ilkesidir. Fakat burada aynı zamanda karşı-devrimci güçlerin iç yıkımı da var. Ve birinin (karşı devrimci) silahlarını bırakmaması için bir Troçkist olması gerekir.

Burada, karşı-devrimci taktikleri oluşturan güçlerin dört köşesinde, Troçki'nin temel itici güç olduğunu söylemenin görevim olduğunu hissediyorum. Ve en keskin yöntemler - terörizm, casusluk, SSCB'nin parçalanması ve  -yıkıcı faaliyetler-  bu kaynaktan başlamıştır.

Ben, Troçki ve  benim diğer suç ortaklarımın, özellikle bunu Nikolayevsky ile tartıştığım için, İkinci Enternasyonalin bizi,  özellikle beni savunmaya çalışacakları sonucunu çıkarabilirim. Bu savunmayı reddediyorum, çünkü ülke önünde, parti önünde, bütün halk önünde diz çöküyorum.
Suçlarımın büyüklüğü, özellikle SSCB mücadelesinin yeni aşamasında, ölçülemez derecede. Bu Mahkeme,  en son, ağır ders olsun ve SSCB'nin büyük gücü herkes için açık ve net olsun. SSCB'nin ulusal sınırlılığına dair karşı-devrimci tezin berbat bir paçavra gibi havada asılı kaldığı herkes için açık ve net olsun. Herkes, Stalin'in güvencesi altında  ülkenin akıllı liderliğini kavrıyor.

Bunun bilincinde olarak kararı bekliyorum. Önemli olan pişman olmuş bir düşmanın kişisel duyguları değil, SSCB'nin yükselen gelişimi ve onun uluslararası önemidir.''
(Çeviri Erdoğan A., Eylül 2019''. Marksist Leninist Teorik Yazılar Arşivi)

Buharin'in analizi ve açıklaması dikkatlice incelenmelidir; Buharin, daha önce değil, suç kanıtları önüne koyulduktan sonra (bazı önemli ve hassas bilgileri, verileri gizlemesine karşın) ifade vermiştir. Buharin'in analizi itiraflarda bulunmasının nedenlerine açıklık getirmektedir. Bu açıklamaların özü, diğer sanıklar için de geçerlidir. İtirafların nedenlerini boş, geçersiz, hayali, saçma sapan, demagojik senaryolarda aramak yerine Buharin'in açıklamalarında bulmak gerekir. Buharin sorunun özünü net koyuyor. Bu bir tarihsel deneyimdir, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşa sürecinin sunduğu yeni bir deneyimdir. Bu deneyim, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü koşullarında egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryaya, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde sosyalist inşaya karşı baş kaldıranların nasıl çürüdüklerini, ihanet ve döneklik bataklığında nasıl boğulduklarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. ''Mücadelenin mantığı bizi adım adım en karanlık, bataklığa götürdü.'' diyor Buharin; ''Mücadelenin bu çıplak mantığı, fikirlerin yozlaşması, psikolojinin yozlaşması, kendimizin yozlaşması, insanların yozlaşması eşliğindeydi.'', diye vurguluyor; doğru söze ne denebilir! ''Neden? Çünkü ben hapishanedeyken bütün geçmişimin yeniden değerlendirmesini yaptım. Çünkü,  kendinize ‘eğer ölmeliysenne için ölüyorsun?’ sorusunu sorduğun zaman -çarpıcı bir şekilde kapkara bir boşluk karşınıza çıkıyor. Eğer insan pişmanlık duymadan ölmek istediyse, ölmeğe değer hiçbir şey yoktur, bunun tersine, Sovyetler Birliğinde olumlu olan her şey bir insanın zihninde yeni boyutlar kazanır. Bu sonunda beni tamamen etkisiz hale getirdi ve parti ve ülke önünde diz çökmeye götürdü. '' İşte gerçek bu! İdeolojik, siyasi ve ahlaki yıkım. Bolşevizm'e ve sosyalizme ihanet. Uğruna ölmeye değer bir şeyin kalmaması. Ağır suçların altında tam bir yıkım ve çöküş. Proletarya sosyalizminin ideolojik ve ahlaki üstünlüğüne teslim oluş...

Bu gerçekler ve açıklamalardan sonra itirafların ilaçlarla, işkencelerle, hayatlarının bağışlanacağı sözleriyle verildiği/alındığı iddialarının bir anlamı kalmamaktadır.

Troçkist-Zinovyevist-Buharinist programın ortak paydası olan ''Rutin platformu''nun "yazarı" (gerçekte bu metin Buharin tarafından yazılmıştır) Rutin'in şu açıklaması oldukça anlamlıdır:

''OGPU'daki sorgulama sırasında, Ryutin şunları söyledi: 'Hem eski Troçkist hem de eski Sağ ve Zinovyev muhalefetinin liderlerinin morallerinin o kadar bozulduğuna, o kadar manevi ideolojik secdeye düştüklerine inanıyordum ki, iç parti durumunun mevcut aşamasında onlar ... verili parti liderliğine karşı aktif bir mücadeleye muktedir değillerdi. Sadece belirli umutları açacak, belirli başarı fırsatları yaratacak oldukça yaygın bir yeraltı çalışması gerçeğiyle karşı karşıya kaldıklarında yer alacaklarına inanıyordum.' " (Martemyan Nikitich Ryutin: biyografi CABINETRY SİTESİ)

Şu an bizi ilgilendiren şey, Rutin'in, ''Hem eski Troçkist hem de eski Sağ ve Zinovyev muhalefetinin liderlerinin morallerinin o kadar bozulduğuna, o kadar manevi ideolojik secdeye düştüklerine inanıyordum ki,...'' sözleridir. (Rutin platformu hikayesinde kendi liderlerininin hedefleşmesini önleme manevrasını geçiyoruz.) Bu sözler iliklerine dek çürümüş, moralmen çökmüş liderlerin ruh halidir. Bu saptama aynı bloğun aktif ve önde gelen bir militanı tarafından dile getirilmektedir. İşte bu aşırı çürüme ve moral çöküntü Moskova mahkemelerinde yargılanan sanıkların ortak ruh haliydi. İnançlarını kaybetmiş, Bolşevizm'e, Stalin'e, onun da şahsında sosyalist sisteme, iktidara ve öncüsü partiye karşı sınırsız bir burjuva kinle davranan bu güruh, her türlü karşı devrimci eylemin önderleri ve militanları olarak ilkesizler topluluğu haline gelmişti. İnsanlar en son vicdanlarını kaybeder, oysa onlar vicdanlarını da çoktan kaybetmişlerdi. On milyonlar inanılmaz zorluklar ve bedeller altında sınırsız bir coşkuyla** sosyalizmi kurarken onlar sosyalizmi yıkma, kapitalizmi kurma mücadelesini veriyorlardı.

Ve Buharin'in*** şu sözleri açığa çıkarılmış bir temel gerçeği, sosyalist anavatana ihanet suçunu hep birlikte işlediklerinin itirafı olarak tarihe kaydını düşmüştür:

''Ben, bununla birlikte, SSCB'nin parçalanması alçak planından suçlu olduğumu kabul ediyorum, çünkü Troçki toprak imtiyazları hakkında müzakere ediyordu, ve ben Troçkistlerle bir bloktaydım. Bu bir gerçek ve itiraf ediyorum.''

Moskova mahkemelerinde yargılanan diğer önde gelen sanıklar da aynı itirafı, daha ayrıntılı açıklamalar eşliğinde yapmıştır. Buna bolca kanıt sunabiliriz ama gerekmiyor. Antonio Gramsci durup dururken "Troçki faşizmin fahişesidir" diye yazmamıştır.

Gerici bürokrasi devrilmeli ve devrilecektir. SSCB'de siyasi devrim kaçınılmazdır.”; 1932 yılında oğlu Sedov'a yazdığı mektupta, "İsimsizlik ve komplo yoluyla baskıyla savaşılırZaman kaybı kabul edilemez
diyen ve bu politika uygulayanların baştan aşağı suça ve çürümeye battıkları açıktır. Dolayısıyla tutukluluk ve mahkemeler sürecinde sanıkların çıplak gerçekler karşısında suçlarını itiraf etmelerinde yadırganacak bir şey olmadığı açıktır. Gerçeğin kudreti karşılarındaydı, mızrak çuvala sığmıyordu, kaçacak delikleri kalmamıştı...

İŞKENCE İDDİALARI VE GERÇEKLER

G. Furr, Moskova mahkemeleri sanıklarına işkence yapıldığı iddiasını kapsamlı bir şekilde inceler.

''Moskova Mahkemelerinin yaklaşık on sanığı tarafından Sovyet Yüksek Mahkemesine yapılan temyiz taleplerini kanıt olarak sunuyoruz. Her biri suçlu olduğu konusunda ısrar ediyor. Bu belgeler, kaleme alındıkları dö­nem de dâhil olmak üzere, kamuoyuna açıklanması planlanan belgeler de­ğillerdi.''

Sanıklar temyiz hakkını kullanır. Temyiz hakkınını kullanan sanıklar işkence gördükleri iddiasını ileri sürmez. Eğer mahkumlar işkence görmüş olsaydı, üst mahkeme bu zulmü sanıklar lehine değerlendirilecekti. Dahası, kendi lehlerine bir tavır çıkmadığı koşullarda en azından işkence gördükleri iddialarını kayıtlara geçirmiş olacaklardı; sanıklar bunu yapacak zeka ve yeteneğe sahipti.

İsteyen yayınlanmış Radek'in mahkeme kayıtlarını okuyabilir ama biz Furr'dan okumaya devam edelim:

''Radek, Ocak 1937’de yapılan ikinci Moskova Mahkemesinin önünde, soruşturmacıların kendisine hiçbir şekilde işkence yapmadıklarını, asıl kendisinin soruşturmacılara işkence yaptığını söylüyor. Buharin, üç ay­lık sessizliğin ardından kendisini itirafta bulunmaya iten sebebi 'suçla­yıcı deliller' (uliki) olarak açıklıyor. Başka bir yerde Steven Cohen’in, Buharin’in işkence görmediğine dair vardığı sonucu dile getirmiştik. Burada Cohen’in açıklamasını yinelemeye gerek olmadığını düşünü­yoruz. Cohen, Buharin konusunda dünya çapındaki tek uzmandır ve Buharin'in işkence görmediği gerçeğini teslim ederken doğruyu söyle­diği konusunda ısrar etmeye devam ediyor.''

''2005 yılının başlarında, NKVD’de Nikolay Yejov’a yardımcı komutan­lık görevini yapmış Mihail Frinovskiy’in itirafları yayımlandı. Bu ya­yında, Frinovskiy, Yejov ve onunla hareket eden diğer komplocuların ki buna kendisi de dâhil, başka birçok kişiye işkence yaptıklarını ve bu kişiler hakkında sahte suçlamalarda bulunduklarını itiraf ediyor. Ancak Frinovskiy, Mart 1938’deki 'Sağcı veTroçkist Blok' ve "Buharin" davala­rında bu yöntemi uygulamadıklarını açık bir şekilde söylüyor.

Aynı itirafta, Frinovskiy yine açık bir şekilde Buharin ve geri kalan her­kesin suçlu olduğunu ve ayrıca kendisinin ve Yejov’un, bu Sağcı tertibin parçası olduklarını beyan ediyor. Yine Buharin'in, Yejov’un bu tertibe müdahil olduğunu bildiğini, mahkemede bu konuda sustuğunu ve bu sır­rı ölümüne kadar kendisine sakladığını da söylüyor.'' (G. Furr, Leon Troçki’nin Almanya ve Japonya’yla İşbirliğinin Kanıtları)

Yeltsin döneminde anti-komünist Albay Viktor Alkansnis'in  gizli arşive girmesine izin verilir; izinin ama 'Tuhaçevsky Davası' hakkında Stalin'i suçlayacak bilgilere ulaşmaktır. Dedesi de yargılanıp idam edilmiş A. V. Alkansnis bu iş için güvenilir bir isim olarak görülmüştür. Ki dedesi Tuhaçevsky'yi ve askeri kliği yargılayan hakim heyetinde yer almaktaydı. Bu tablo bağlamında Alkansnis'in açıklamalarının büyük önem taşıdığı açıktır.

Alkansnis konu hakkında şunları söylüyor:

"Tuhaçevskiy dosyasını inceledikten sonra anladım ki orada da işler pek basit değildi. Tuhaçevskiy ve arkadaşlarından kendilerine karşı ifadeleri işkence ile aldıklarına olan inancım ciddi bir biçimde sarsıldı, çünkü tutanaklara bakılırsa bu ifadeleri samimi bir biçimde verdikleri anlaşılıyordu. Dava dosyasını inceledikten sonra şu sonuca vardım ki gerçekten de Kızıl Ordu'da bir subaylar komplosu veya ona benzer bir şey olmuştu. KGB binasından büyük bir şaşkınlık içinde ayrıldım."

"'Eğer bu yıllardaki olaylar hakkında, ideolojik dogmalardan arındırılmış, objektif bir araştırma yapılmış olsaydı, bizim o yıllara ve o yılların önemli şahsiyetlerine dair tutumumuzda mutlaka önemli bir değişiklik yaşanır; bu türden bir araştırma adeta bir 'bomba’ etkisi yaratırdı...' Albay Viktor Alksnis, 2000 (G. Furr, Stalin ve Demokrasi Trotskiy ve Naziler, iba., Yazılama Yayınları)

Alksnis'in açıklaması işkence iddialarını yalanlamaktadır; üstelik incelediği mahkeme arşivi, kamuoyuna açık yapılmamış Tuhaçevsky ve askeri kliğin mahkemesidir. İşin bu yanı da özel önem taşımaktadır; mahkemenin askeri sırlar nedeniyle kapalı yapılmasını anti-Stalinist demagoji ve saldırı için kullananlar, "Onlara aklın bile kavrayamacağı en korkunç işkenceler yapıldı...", "Eğer Tuhaçevsky ve diğer generaller boyun eğseydi, Stalinist senaryonun figüranları olmayı kabullenseydiler, onlar da açık gösteri mahkemelerinde yargılayacaklardı" vs. propagandası için daima istismar ettiler. Alksnis'in açıklamaları bu vb. türden sahte propagandayı teşhir etmektedir. Hatırlatmak gerekir, Alksnis arşiv incelemesini ve açıklamalarını SSCB dağıldıktan sonra yapmıştır. Ve o, yaptığı incelemelere dayanarak, Stalin dönemi hakkındaki gerçeklerin tersyüz edildiğini, eğer açıklanırsa bunun "bomba" etkisi yaratacağını vurgulamaktadır.

Yine 1898 doğumlu, 30'larda yargılanmış, ağır hapis cezasına çarptırılmış "Valentin Astrov, SSCB yıkıldığında bile hayattaydı. 1989'da ve 1993'te Rus basınında anti-komünist Stalin karşıtı yazılar coşkuyla karşılanırken, Astrov, hiçbir biçimde itilip kakılmadığını, tehdit edilmediğini, işkence görmediğini ve hatta saygısız bir davranışla karşılaşmadığını yazılı olarak söylemeye devam etti." (G. Furr, Sergey Kirov Cinayeti, bkz. s. 328 ve Troçki'nin Yalanları, bkz. s. 360, 361, 362, iba., Yazılama)

1989 ve 1993 tarihinde "Stalinist diktatörlük" falan yoktu. Dahası anti-Stalinizm dev bir dalgaya dönüşmüştü. Eğer Astrov, isteseydi "Stalinist terör" döneminde verdiği ifadeleri (itirafları) rahatça reddedebilir ve kamuoyuna "o itiraflarım gerçek değildi, milyonların kanını döken Stalinist terör koşullarında, azgın işkencelere uğradığım için vermek zorunda kaldığım aslı-astarı olmayan ifadelerdi" diyebilirdi. Ve o bunu yapmakla ayrıcalıklar kazanacak ve alkışlanacaktı. Ama yapmadı. Furr, Buharin ve Rikov tarafından verilen ifadelerin (1938 yılı Ocak ayı) Astrov'un 1937'de verdiği ifadeyi doğruladığını vurgulamaktadır. (Furr, Astrov'un yeni baskısı yapılan kitabında sadece Buharin'in kendisinden terör eylemi yapmasını istediği sözlerine yer vermediğini söyler.)

Şu açıklamaları da birlikte okumaya, anlamaya çalışalım.

'On altı sanık neden suçlarını itiraf etti… Hapishanede kötü muameleye maruz kalmış olsalardı, elbette bunun bazı işaretleri kamuoyuna görünür olurdu ya da en azından biri bu konuda bir tür açıklama yapardı… Kanıtlar ezici olduğu için masum olduğunu iddia etmek imkansızdı ve tüm bu insanlar bunu biliyorlardı.' ”
– Pat Sloan, age.

“ ‘Leon Troçki'yi Savunmak için Amerikan Komitesi”nin birçok üyesi bile sonunda fikirlerini değiştirdi ve Troçki'nin suçluluğuna ikna oldu. Bu kişiler arasında gazeteciler Carleton Beals ve Lewis Gannett, Nation dergisi editörü Freda Kirchwey ve Nation yazarı Mauritz A. Hallgren de vardı:

“…Komisyonunuza katıldığımdan beri, buradaki tüm sorun üzerinde derin ve ciddi düşündüm. Bu ülkede mevcut olduğu sürece, davayla ilgili tüm belgeleri inceledim. Tüm haberleri yakından takip ettim. İlk duruşmaya katılan komünist olmayanların hazırladığı bazı raporlara başvurdum. Her iki taraftaki partizanların yayınlanmış argümanlarını dikkatle inceledim. Ve Troçki'nin Stalinizme karşı davasıyla ilgili yazılarını da aynı dikkatle yeniden inceledim…

Bazıları tarafından hipnotize edilerek itirafta bulundukları söyleniyor… Örneğin, sanıkların itirafta bulundukları ittifak, itirafların yanlış olduğunun ve bazı esrarengiz yollarla elde edildiğinin kanıtı olarak kabul ediliyor. Ancak bu iddialar hiçbir somut ya da mantıklı kanıta dayanmıyor... Sanıkların fikir birliği, bu davanın da bir 'düzen' olduğunu kanıtlamaktan çok uzak, bana doğrudan aksini kanıtlıyor gibi görünüyor. Çünkü bu adamlar masumsa, o zaman kesinlikle üç düzineden en az biri, her halükarda ölümle karşı karşıya olduğunu bilerek gerçeği ağzından kaçırırdı. Bu kadar çok sayıda sanık arasından yalanların hiçbirinin yararına olmayacağı halde hepsinin yalan söylemesi düşünülemez. Ama neden gerçek için bariz olanın ötesine bakıyorsunuz, insanın burnunun dibindeki gerçekleri neden mistisizmde ya da kara büyüde arar? Sanıkların suçlu olduğu gerçeğini neden kabul etmiyorsunuz?' ”
(Mauritz A. Hallgren, Troçki Savunma Komitesinden Neden İstifa Ettim )

Aynı yerden devam edelim.

2) Sanıklara işkence yapıldığı veya tehdit edildiği iddiası.

SSCB'de NKVD'nin fiziksel baskı kullanmasına izin veren bir yasa olmasına rağmen, söz konusu sanıklara işkence yapıldığına dair hiçbir kanıt yok.

Romancı ve oyun yazarı Lion Feuchtwanger, Pyatakov-Radek Davası sırasında Sovyetler Birliği'ni ziyaret ediyordu. O yazdı:

İlk ve en makul varsayım, elbette, itirafların mahkumlardan işkenceyle ve daha da kötü işkence tehdidiyle alındığıdır. Ancak bu ilk varsayım, mahkumların bariz tazeliği ve canlılığı, tüm fiziksel ve zihinsel yönleriyle çürütüldü… Bunlarda imal edilmiş, yapay, hatta hayranlık uyandıran veya duygusal bir şey olduğunu hayal etmenin hiçbir gerekçesi yoktu.”
(Feuchtwanger, Aslan. Moskova, 1937, s. 121-122)

Gazeteci John Gunther ayrıca duruşma hakkında şunları yazdı:

“ ‘Mahkumlara Moskova Sanat Tiyatrosu aktörleri tarafından işkence yapıldığı, hipnotize edildiği, uyuşturulduğu (sahte itiraflarda bulunmalarını sağlamak için) ve – bir seçim detayı – taklit edildiği söylendi! Ancak yargılamalar, ön soruşturmaların tamamlanmasından kısa bir süre sonra gerçekleşti ve çoğu deneyimli muhabirler, yüzlerce tanığın huzurunda, açık mahkemede gerçekleşti… Polis soruşturmasında olduğu gibi, dünyanın her yerinde baskı kesinlikle vardı, ama kanıt yoktu. İşkenceden.’ "
(John Gunther, Avrupa'nın İçinde)

En yaygın iddia, Buharin'in işkence gördüğüdür, ancak  Buharin biyografisi yazarı Steven Cohen'e göre, bunun olamayacağını iddia ediyor:

Hapishanede kendisine [Buharin] karşı hiçbir fiziksel işkence uygulanmadığı görülüyor” dedi.
(Cohen, Bukharin na Lubianke, Svobodnaia Mysl' 21, No. 3 (2003), s. 60-1.)

Tarihçi Asen Ignatov da aynı fikirde:

"Buharin'in işkence görmediğinden emin olabiliriz."
(Asen Ignatov, Revoliutsiia pozhiraet svoikh vunderkindov. Sluchai Bukharina s psikhologicheski tochki zreniia. Forum 1 (2005)

Tarihçi Edvard Radzinsky:

Onu bu rezil maskaralığa katılmaya iten işkenceler hakkında pek çok efsane var. İyi bir efsaneyi çürütmek üzücü… Hayır, işkence yoktu. Hassas ve histerik Buharin'in işkence aralıklarında bu kadar çok edebi eser yazmış olması da olası görünmüyor.” 
(Edvard Radzinsky, Stalin)

Bazıları, bunun yerine Buharin'in partiye yardım etmek için yalan itirafta bulunduğunu söylemeyi tercih etti, ancak bu da pek olası görünmüyor. Masumiyetine dair bir kanıt yok ama suçluluğuna dair bir kanıt var. Buharin'in ifadesine göre, NKVD'nin kendisine karşı sahip olduğu kanıtları, kaç kişinin daha yakalandığını ve onu kimin suçladığını öğrendikten sonra itiraf etmeyi seçti. Bu mantıklı görünüyor. Buharin'in açıklamalarına biraz sonra döneceğiz.

İşkence iddiaları son derece yaygın ama asılsız. Sağlam bir kanıt olsaydı, şimdiye kadar görmüş olurduk. Dahası, birinin işkence görmüş olması masumiyet veya tanıklıklarının doğru olmadığı anlamına gelmez. Kesinlikle onların ifadelerinin doğruluğu konusunda şüphe uyandırır, bu nedenle tanıklığın başka deliller ışığında yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bunun da ötesinde, çapraz sorguya alınan tanıkların, hakkında hiçbir şey bilmedikleri veya katılmadıkları iddia edilen gerçekler hakkında karşılıklı olarak doğrulayıcı, ayrıntılı açıklamalarda bulunmaları pek olası görünmüyor. Bu ifadeleri doğru oldukları için verebilmeleri çok daha olası görünüyor. .” (Marksist Leninist Teori sitesi – Moskova Duruşmaları Bölüm II)

Kuşkusuz ki bu açıklama ve gerçekler ne Troçkistlerin ne burjuvazinin umurundadır, dahası onlar bu gerçeklerin açığa çıkarılmasına düşmandırlar; çünkü gerçekleri açığa çıkaran her inceleme ve sunulan her yeni veri sahtekarlıklarını, kirli karakterlerini ve kirli savaşlarını teşhir etmektedir.

SSCB'de işkence insanlık suçu ilan edilmiş ve bu kabul yasalar tarfından güvence altına alınmıştır. Buna karşın, 30'lar dünyasında, yaygın işkenceler yapılmıştır. Bunu yapanlar parti ve devlet politikasını, anayasayı çiğnemiş, yapılan soruşturmalarla işkence yapanlar idam da dahil en ağır cezalara çarptırılmıştır. Troçki önderliğindeki, anti-komünist "birleşik blok"un uzantıları olan Yagoda, Yejov gibi güvenlik ve içişleri bakanlığının kilit noktalarında bulunanların inanılmaz manipülasyonlarıyla; hakeza ayrıcalıklarını kaybetmemek için gözü dönük tarzda parti içi iktidar mücadelesi veren "klanlar"ın yıkıcı çalışmaları; yeni süreci anlamaktan ve parti politikalarına uygun davranmaktan uzak kesimlerin ilkel ve gerici müdahaleleri, bu bakımdan ağır sonuçlar yaratmıştır. Stalin'in merkezkaç eğilimlere, ayrıcalıkları uğruna her türlü manevraya baş vuran kesimlere vb. karşı mücadelesi çok önemli tarihsel dersler sunmaktadır. Bu konuda ve pek çok masum insanın haksız baskılara maruz kalmasının nedenleri hakkında J. Arch Getty önemli veriler sunmuş ve değerlendirmeler yapmıştır. Örneğin, yazarın, "Stalinizm Hükmederken" kitabı bu bakımdan önemlidir. Keza Y. Yemelyanov, Yuriy Jukov, G. Furr'un kitapları başlı başına incelenmelidir. Bu eserlerde konuya açıklık getiren önemli veriler yer almaktadır. Bu bağlamda kişisel olarak yaptıkları yorumlarla hem fikir olmamız gerekmez ama sunabildikleri ölçüde yeni verileri anlamaya önem verilmesi gerektiği düşünüyoruz.

Devrimci ve komünist bir geçmişten gelerek ideallerine ihanet eden, sosyalist anavatanı faşizme pazarlayanların yukarıda dikkat çektiğimiz gerçeği tarihsel bir ibret dersidir.

Şu, ''yaşamları bağışlanacağı karşılığında sanıklar Stalin'in senaryosuna uygun ifade verdiler'' propagandasına B. Bland'ın verdiği yanıt tümüyle doğrudur:

''Üçüncüsü, sahte itiraflarda bulunmaları halinde bağışlanacakları vaadi. Bu teori, belki ilk yargılamalar bağlamında hesaba katılabilir. Fakat, Zinovyev ile Kamenev’in idam edilmelerinden sonraki yargılamalar için bu olasılık asla geçerli olamaz.''

Onların anlayamadığı ya da görmezden geldiği şey, şuydu:

O dönem hakkında ne derse desinler, o zamanki atmosferi, düzeni belirleyen şey korku, baskı ve terör değildi. Aksine, uzun yüzyıllardan beri ilk kez kendilerini hayatın efendileri olarak hisseden, ülkeleri, partileriyle samimi olarak gurur duyan, yöneticilerine derin bir inanç besleyen halk kitlelerinin devrimci coşkusunun güçlü dalgasıydı.(Stalin ve Hruşçov Hakkında- İvan Aleksandroviç Benediktov İle Söyleşi, iba., s. 26)

İşte yargılananlar bu dev coşkuya, atılımlara, tarihsel insiyatife karşı savaşarak karşı cepheye geçtiler. Onların bu gerici kopuşu ve karşı saflara boylu boyunca saplanmaları trajik sonlarını da hazırladı. Bu sonu hazırlayan "komplocu Stalin" değil, sınıf mücadelesinin nesnel mantığı, sınıf çatışması, bu çatışmada izledikleri politikaların sanıkları karşı devrim saflarına götürmesidir. Burjuvazinin, Troçkizmin, "Batı Marksizmi"nin, modern revizyonizmin, post-Marksizmin, "Ezilenlerin Marksizmi"nin gizlediği şey, budur.

Emperyalist, faşist, Troçkist, burjuva revizyonist propaganda şu temel gerçeği hep yok sayarak, sisler içerisinde boğarak ''Stalinizm''i (Bolşevizm'i, sosyalizmi) terörle****, toplu katliamlarla, kurşuna dizmeyle, sorgusuz sualsiz on milyonları yok etmeyle özdeşleştirmişlerdir. Oysa, yeniden hatırlatma pahasına, tablo şundan ibarettir:

“ ‘Stalinist terör dalgasının’ ne kadar yalan olduğunun anlaşılması için, o zamanlar SSCB’de 180 milyon insanın yaşadığını bilmek gerekir. Mahkemeye çıkartılanların nüfusa oranı ancak yüzde 0,6’dır. Öte yandan daha önceleri, sömürücü sınıfın halkın yüzde 3’ünü oluşturduğu, göz önüne alındığı zaman-ki bu yaklaşık 6 milyondur; bu duruşmaların o dönem komploları organize eden, eski sömürücü sınıfa ve onların temsilcilerine karşı yöneldiği, kolayca anlaşılabilir.’’

30’ların mahkemelerinde çarpıcı gerçek şudur:

Mahkemeye çıkartılanların yaklaşık yüzde 80’i üst düzeyde parti, devlet ve Kızıl Ordu yöneticileriydi, yine 2 bini Sovyet Cumhuriyetleri’nde üst düzey yetkililerdi.” (Stalin Üzerine Gerçekler, Hazırlayan: Alman Komünist Partisi (Marksist-Leninist), s. 40, Yediveren Yay.) 

Dimitrov, 11 Ocak 1937 tarihinde ‘’Günce’’sine düştüğü notta şöyle yazar: ‘’Buharin’in suçluluğu şüphe götürmez.’’ (G. Dimitrov Günlük-1, s. 163) Dimitrov’un 3 cilt olarak yayınlanmış güncesini okumanın herkes için yararlı olacağını belirtmek isteriz. Buharin suçluluğunu net dillendirmiştir. Buharin kendi suçlarının kölesi haline gelerek davasına, kavgasına, ideallerine ihanet ettiği için kendi imzasıyla kendi sonunu hazırlamıştır. İtiraflarında bu durum sabittir.

Deutscher’in şu sözleri, tabloyu anlamamıza hizmet etmektedir:

Bu sırada Lyova'nın ayakta duracak gücü kalmamıştı. Serge'in anlattığına göre, ‘bir cehennem hayatı yaşıyordu’. Yoksulluğa ve kişisel sıkıntılara, inancına ve gururuna indirilen darbelerden daha kolaylıkla dayanıyordu. Yeniden Serge'i dinliyelim: ‘Montparnass sokaklarında kaç kere sabahlara kadar dolaşarak Moskova mahkemelerinin içyüzünü çözmeye çalıştık. İkide birde bir sokak lambasının altında duruyor, ya o, ya ben bağırıyorduk: 'Tam bir delilik çıkmazı içinde dolaşıp duruyoruz!’ Gece gündüz çalışan, on parası olmayan, babasının öldürülmesinden korkan Lyova gerçekten de tam bir çıkmazın içinde çırpınıp duruyordu. Babasının iddialarını, ve umutlarını yankılamaya devam etmekteydi. Ama her mahkemeden sonra içinde birşeyin kırıldığını hissediyordu. Çocukluğunun ve delikanlılığının en iyi anıları sanık yerinde bulunan insanların anılarına karışmıştı: Kamenev dayısı idi; Buharin hemen hemen iyi bir oyun arkadaşıydı; Radovski, Smirnov, Muralov, ve ötekiler... hepsi yaşlı dostlar ve yoldaşlardı; hepsinin de devrimci erdemlerine ve cesaretlerine herkes hayrandı. Düşünüyor, düşünüyor, nasıl olup da böyle yozlaştıklarını bir türlü anlayamıyordu. Hepsi de teker teker nasıl yıkılmışlar, çamurun ve kanın içinde nasıl böyle sürünüp durmuşlardı? İçlerinden hiç olmazsa biri sanık sandalyasında ayağa kalkarak itiraf etmeyi reddemez miydi? Bütün uydurma ve korkunç suçlamaları parça parça edemez miydi? Lyova böyle bir şeyin olmasını boşuboşuna bekledi. Hele mahkemelerin Lenin'in karısı tarafından desteklendiği bildirilince şaşkına döndü ve büyük bir üzüntüye kapıldı. Yine bir mülkiyet sınıfı olmak isteyen Stalin bürokrasisinin sonunda devrime ihanet ettiğini belki yüzbininci kere tekrarlayıp durdu. Ama bu yorumun, bu kan ve çılgınlık içinde, hiç bir etkisi olmadı. Evet, evet, bu tam bir delilik çıkmazı idi: acaba babasının parlak dehası bu çıkmazın içinden çıkacak yolu bulabilecek miydi? ’’’ (Troçki, Kovulan Sosyalist, C. III, s. 464)

Troçki’nin oğlunu yıkan şey, Troçkist planların, entrikanın, provokasyonun, Beşinci Kol’un çöketilmesiydi. Bunun sanıklar gibi, Sedov’u da, diğer Troçkist suç ortaklarını da psikolojik çöküntüye itmesi kaçınılmazdı. Bu kudret SBKP’nin, sosyalist devletin, sosyalizmin zafer dolu yürüyüşünün (‘’Stalinizm’’) kudretiydi. Kafaları, yürekleri baştan başa kin ve ihanetle dolu olanların kendi kazdıkları kuyuya düşmesi kaçınılmazdı... Bu gerçeği (itirafları) “inanılmaz” olarak pazarlayanların burjuva ikiyüzlüler olduğunu görmek pek o kadar zor olmasa gerek.

Geçmeden ekleyelim, Sedov’un açlık ve yoksulluk içerisinde yaşadığı yalandır. Bu bir. Sedov’un babasının öldürülebileceği korkusu yaşaması anlaşılırdır. Sedov’un yaşam öyküsü Troçki’nin tarihsel serüveninin bir halkasıdır; onun kişisel dramının arka planında da bu yatmaktadır. Bu da iki.

‘’İçlerinden hiç olmazsa biri sanık sandalyasında ayağa kalkarak itiraf etmeyi reddemez miydi? Bütün uydurma ve korkunç suçlamaları parça parça edemez miydi?’’ işte bu soru dünya çapında sorulan bir soruydu ve sorudur. Troçki de bu sorunun ‘’Stalinist vahşet’’le izah edilemeyeceğini; sorunun kendilerinin ve kurduğu blokun ideolojik, siyasal, örgütsel, ahlaksal, moral çürüme ve iflası olduğunu çok iyi bilmekteydi. Bunun içindir ki, bu doğrultuda sorulan soruları, ‘’bu soruları yanıtlamakla yükümlü değilim’’ diyerek geçiştirmiştir.

Hitler'in iktidarı ile açılan dönemin yenilgi dönemi olduğunu söyleyen, itiraflarda bulunup "Stalin'e sığınan" ünlüleri hainlikle suçlayan (sonra kendisi de suçlarını itiraf ederek kamuoyu önünde özeleştiri veren) ünlü Troçkist Christian Rakovski'nin şu sözleri meseleye bir tarafından açıklık getirmektedir:

"Eski Bolşevikleri Stalin'in cellatlarının eline teslim eden şey, böyle bir yenilgi karşısında umutsuzluktu; umutlarını korudukları sürece, başka hiçbir şey onları eğilmeye zorlayamazdı."

Umudunu yitirmiş, umutsuz, tam bir çürüme ve yozlaşma halinde olanların 30'ların mahkeme süreçlerinde suçlarını itiraf etmesinin nedenini "gaddar Stalin"de aramak yerine sanıkların analizlerini, somut tarihsel koşullar içerisindeki evrimini incelemek tek doğru tutumdur. Gerisi boştur.

Hatırlatmak gerekir: Dünya burjuvazisinin ideolojik uşakları, politik sözcüleri, “saygın üniversiteleri’’, sayısı belli olmayan ‘’saygın Sovyetologlar’’ı, on yıllardır hep birlikte, bütün yeteneklerini, enerjilerini seferber ederek Moskova mahkemelerinde itiraflarda bulunan sanıkları aklamak isterken, tüm sanıkların itiraflarda bulunmasını nasıl yenilir yutulur hale getirerek pazarlayacaklarını düşünüp durdular; bulabildikleri şeyleri ise yazının girişinde belirtmiştik. Tabii ki bu burjuva, revizyonist burjuva soysuzlar ordusunun çalışmaları nalıncı keseri gibi hep dünya burjuvazisine yonttu; anti-komünist propagandada bilimsel kaygı, bilimsel tutarlılık, nesnellik ölçütü beklemek ise zaten saçmalıktır...

Yazı dizimiz boyunca çok değişik yanlarıyla Troçkizmin (ve dünya burjuvazisinin) anti-komünist teori ve pratiği üzerinde durduk. 30’ların Kızıl Terör döneminde ağır ve yaygın haksızlıklar yaşanmıştır. Özellikle idam gibi geri dönüşü olmayan bir cezanın yaygın ve etkin bir şekilde uygulanması eleştirilmelidir. İç savaş ve emperyalist müdahale gibi olağanüstü koşullarda idam cezası reddedilemez. Fakat her durumda bu ceza biçimi, olabildiğince sınırlandırılmalı ve katı yasalara bağlanmalıdır; SSCB’de bu işin çığırından çıktığı görülüyor. Bu çığırdan çıkmanın değişik nedenleri vardır. Yazı serimizde sorunun bu bağlamı da incelendi. Yapılacak temel şey, diğer sorunların yanı sıra, idam gibi ağır bir cezalandırmanın da deneyimlerini eleştirel incelemek, gerekli eleştirel dersleri çıkararak sosyalist toplum teori ve pratiğimizi geliştirmektir. Deneyimden öğrenmek demek sosyalist tarihe ret ve inkar yazmak anlamına gelmez; bu öğrenme, olumlu, başarılı, güçlü, bizi geleceğe taşıyacak gerçeklere ve kazanımlara büyük bir enerjiyle sahip çıkarken, zayıf, geri, zaaflı deneyimleri de eleştirel aşmaktır. Yoksa “Yaratıcı Marksizm”, “dogmatizme karşı mücadele”, “Marksizmin rönenansı”, “ezilenlerin Marksizmi”, “21. yüzyılın sosyalizmi”, post-Marksizm, Anti-Stalinizm vs. ardına gizlenmiş tasfiyeciliğin pis bataklığında boğulmak kaçınılmazdır.

Önümüzdeki bölümde Troçkizmin şu ünlü “Stalinist Thermidor gericiliği” teorisini inceleyeceğiz.

DEVAM EDECEK


* “Stalin'in Buharin'e karşı olan yumuşaklığını, hoşgörülüğünü gizlemek (..) .. Kotkin yalan bir şekilde iddia etmektedir. (onun iddiasının) Aksine, Stalin, Buharin ve Rykov için en hafif cezayı destekledi: hatta hapis cezası değil, sadece küçük bir şehre ‘içte sürgün’ taraftarıydı. Daha sonra komplocu olarak hüküm giymiş olanlar da dahil olmak üzere, diğerleri, yargılamak ve hatta infaz etme taraftarıydı! Komisyonun otuz altı üyesinin yaptığı ilk oylamada, altı kişi Buharin ve Rykov'u infazı (ölüm cezası) için konuştu. Özellikle Postyshev ve Shkiriatov da dahil sekiz kişi Buharin ve Rykov'u tutuklamak ve mahkemede yargılamak için ama onları infaz yerine hapse atmaktan yanaydı. On altı üye görüş bildirmedi veya oyları kaydedilmedi. Özellikle ilgi çekici olan bu geriye kalan gruptur. İlk taslağın da belirttiği gibi, beş üye "Yoldaş Stalin önerisi " taraftarıydı. Ancak bu öneri neydi? Orijinal belgede, Stalin ölüm cezasına, hapis cezasına, hatta duruşmaya karşı ve nispeten hafif cezalandırılma olan iç sürgün yönünde konuştu. Son versiyonunda, Stalin'in modife edilmiş ‘önerisi’, onları mahkemeye göndermek değil, Buharin ve Rykov meselesini daha fazla araştırma amacında NKVD'ye devretmek için nihai karar haline gelmişti.... Bu, Stalin'in Bukharinin net bir şekilde mahkum edilmesinden kaçınmak için üçüncü kez kişisel olarak müdahale edişiydi. (Getty ve Naumov , 416) Kotkin, Buharin ve Rykov için en hafif cezayı isteyenin Stalin olduğunu biliyor. Yine de Kotkin yukarıdaki paragrafı şu cümleyle takip ediyor: ‘Belki Stalin şimdi tatmin olmuştur? ‘” (G. Furr)


** “Mahkemelerin yapıldığı esnada, Sovyet düşmanlarıyla hesaplaşmaktan çok daha önemli olan ve emekçilerin dikkatlerini hayli çeken bir olay, gündeme geliyordu: "Bu, halkın 'Stalin Anayasası' olarak adlandırdığı, SSCB 'nin 1936 tarihli yeni Anayasasıydı. Yeni Anayasa'nın öngördüğü, Yüksek Sovyet seçimleri 12 Aralık 1937de yapılıyordu. Stalin'in önerisiyle seçimlere katılan, Komünistler ve Bağımsızlar Bloğu 89,9 milyon oy alırken, 3 milyon seçmenin çekimser kaldığı bu seçimlerde, bloğa karşı kullanılan oyların sayısı ise 0,6 milyondu. Seçimde kullanılan oylar açık bir şekilde, Sovyet devletinin politikası için bir onaydı. Bu durum, yeni Anayasa'nın emekçilerin haklarını tam anlamıyla tanımlayan bir işçi-köylü devletinin anayasası olmasında yatmaktadır.”

*** “Sovyet iktidarının düşmanlarından oluşan bu tanıklar, istemeyerek de olsa mahkemenin doğruluğunu onaylıyorlardı. ‘Kamuoyuna açık olan, '30'lu ve diğer yılların büyük mahkemelerinde, terörist eylemlerden dolayı suçlanan ve yargılanan burjuva entelektüelleri gerçekten suçluydular. Buna başka bir delil daha gösterilebilir: '20li ve '30'lu yıllarda üç Komintern sekreterinden biri olan, 1943'de Fransızca konuşan İsviçre Sosyal Demokrat Seksiyonu'ndan Jules HumbertDroz anılarında, bunu anlatmaktadır. O, kapsamlı hatıralarında bir kaç yıl Buharin'le birlikte, Stalin'e karşı bir fraksiyon oluşturduğunu açıklıyordu. Yine o, Komintern'deki görevi gereği, 1929 yıllında Moskova'dan Güney Amerika'ya gitmesi gerektiğinde, Buharin 'i Kremlin 'deki evinde ziyaret ediyordu. 'Biz samimi ve uzun bir konuşma yaptık. Yaptığımız konuşmada, Buharin bana Stalin'e karşı mücadeleyi koordine etmek için kendi grubu ve Zinovyev-Kamanev fraksiyonuyla kurduğu ilişkileri anlattı. Ben muhalefet grupları arasındaki iletişimi doğru bulmadığımı ona söyledim. Buharin bana, Stalin'i devirmek için bireysel teröre başvurmayı kararlaştırdıklarını açıkladı. Ben bu konuda da ona karşı çıktım.' Hatıralarını topladığı kitabının 3. cildinde Humbert-Droz, bir çok duruşmayı yakından izlediğini, ama Buharin’in yargılandığı davaya gidemediğini yazar. O diğer sanıklar hakkındaki suçlamaları doğru bulduğunu, ama Buharin'in mahkeme önünde yaptığı itiraflarına rağmen, onun ifadesinden ikna olmadığını belirtiyordu. Buna karşın Humbert-Droz Buharin'in mahkeme kararından sonra, cezaevinden dünya kamuoyunu inandırmak için yazdığı ve gizlice cezaevinden dışarıya çıkardığı, mahkeme esnasında kendisine karşı sahte belgelerin kullanıldığını söylediği iddia edilen mektubun varlığına inandığını belirtmektedir. Humbert-Droz'un inandığı şeyler üzerinde uzunca durmaya gerek yoktur. Onun bu amaçla getirdiği kanıtlar hiçbir değer taşımamaktadırlar, çünkü Stalin 'e karşı bireysel terör ve bunun uygulanılmasında alınan kararda bizzat Buharin mevcuttur. Humbert- Droz'un durumunu en iyi açıklayan nokta onun Kominterne üye olduğu yıllarda, Buharin'in ona önemle anlattığı konu üzerine susmakta ısrar etmesidir. (...)" ((Stalin Üzerine Gerçekler, Hazırlayan: Alman Komünist Partisi (Marksist-Leninist), s. 51-52, Yediveren Yay. Ayrıca bkz. G. Furr, Troçki'nin Yalanları, 8. Bölüm)

**** Çok değişik kaynaklarda dikkat çeken şey şudur: Yargılananlar hakkında ve yargılamalar sürecinde en ılımlı davranan Stalin’dir. “Terör”ü sınırlandırmak için sürekli mücadele yürütmüştür. Stalin ve Bolşevik sağlam çekirdek “Terör”ün kontrolden çıktığını fark ettiği koşullarda sert bir şekilde harekete geçerek gerekli önlemleri almıştır. Stalin hem sağcı hem de ‘’sol’’cu politika ve yöntemlere karşı kesintisiz bir mücadele vermiştir. Kızıl terör döneminde, ipleri uluslararası alana uzanan içerden “politik devrim”i örgütlemeye çalışanlar kızıl terörü çığırından çıkarmak, doğacak karmaşa ve kriz koşullarında “Stalinizm”i yıkmak için her türlü aracı kullanmaktadır. Öyle ki, bu yönlendirme Stalin’in yakın çevresine, Molotov’lara kadar uzanır. Yagoda tutuklandığında kasasında Stalin hakkında suç çetelesi tuttuğu açığa çıkar. Zaten ana hedef Stalin ve Bolşevik liderlerdir... Başka bir bölümde göstereceğimiz gibi, Fransa’da Jakoben diktatörlük döneminde, karşı-devrimci teröre karşı devrimci terör uygulandığı dönemde, devrimci demokratik diktatörlüğü yıkmak isteyen devrilmiş gericilik ve Jirodenist güçler Jakoben görünerek devrimci terörü çığırından çıkarır; amaç, geniş kitleler içerisinde güvensizliği geliştirerek, bir kaos ortamı yaratarak Jakoben diktatörlüğü yıkmaktır... Bu bakımdan SSCB’de özellikle 1937 sonları ve 1938 yılı (“Yejovculuk” dönemi) çok çarpıcı benzerlikler taşımaktadır... Tarihsel deneyim, devrimci terörü çığırından çıkararak devrimci iktidara karşı kullanmanın karşı-devrimin kendi hedefleri için kullandığı bir yöntem ve sınıf savaşı biçimi olduğunu göstermektedir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder