27 Eylül 2022 Salı

JAKOBEN DENEYİMİ ve GÜNAH KEÇİSİ ROBESPİERRE (XV. BÖLÜM)

 

“‘Tiran (Robespierre-bn.) yok artık. Niyeti Konvansiyon'dakileri katletmekti, hayatımız pamuk ipliğine bağlıydı...

Robespierre'in ölümünden hemen sonra çığ gibi suçlamalar yayımlandı ve Terör yılı, bir canavarın kişisel tiranlığının ürünü diye nitelendi.”

Entelektüel ve dikkatli bir gözlemci olan Tench, ısrarla, Robespierre'in önünde ‘sürüngenler gibi secdeye varanlar’ın şimdi ‘bütün cinayet ve felaketlerden’ onu suçladığını bildiriyordu:”

Robespierre'in yakın dostlarına kadar birçok kişi, artık adı ‘rezil', ‘alçak' ya da ‘tiran’ sıfatı kullanılmadan anılmayan bir adamla aralarına mesafe koymaya çabalıyordu.”

(Peter McPhee, Robespierre Devrimci Bir Yaşam)

GÜNAH KEÇİSİ ROBESPİERRE

Robespierre hakkında ölümünden sonra yapılan değerlendirmeleri incelemek yararlı olacaktır. Okuyucuya önerimiz, kısaca özetleyip geçebileceğimiz konuyu, birlikte okuyarak burjuvazinin tarihsel lanetine uğrayan Robespierre’in nasıl her türlü iftiranın hedefi haline getirildiğini anlamaya çalışalım. Bu büyük tarihsel deney burjuvazinin “Stalinsizleşme” sürecine ve deneyimine de ışık tutacaktır. Tarih bilinci olmayan bir sınıfın geleceği de olmaz. Tarihsel deneyimlerle kuşanmadan tarih çarpıtıcılarının tahrifatları bilince çıkarılamaz. Bu bilinç ve deneyimden yoksun bir komünist ve devrimci partinin tarihsel ve güncel politik yükümlülüklerini yerine getirmesi olanaklı değildir. Hemen ve doğrudan vurgulamak gerekmektedir: Robespierre’i gözden düşürmek için örgütlenen operasyon, onda simgeleşse de, gerçekte, hedef Jakobenci ideoloji, Jakobenci devrimci-diktatörlük, Jakobenci olağanüstü devrimci rejimdi. İç ve uluslararası gericiliğin Robespierre adını öne çıkararak örgütlediği ideolojik ve siyasi saldırı, burjuvazinin asıl hedefine ulaşmak için geliştirdiği manevralarının kılıfıydı. Hedef Jakoben devrimin ezilmesi, Jakoben devriminin kazanımlarına son verilmesi, devrimin sonlandırılmasıydı. Bunları yazarken, “Biz işçi devletini savunuyoruz, hedefimiz Stalin’dir, Stalinizmi anti-bürokratik politik devrimle yıkmaktır” diyenlerin sesini duyuyoruz. Ne “ilginç” benzerlik! Burjuvazi, hala, dinmek bilmeyen bir kinle Robespierre, Jakobenizme, Jakobence olan tüm devrimci değerlere karşı nefretini kusmaya devam etmektedir... Dahası, Jakobenler, çağımızın anti-komünist burjuva saldırganlığı tarafından “soykırım”cı olmakla, “Gulag rejimi” kurmakla suçlanmaktadır. Peki burjuvazinin ve anti-komünist propagandanın bu iki iftirasının hedefi kimdir çağımızda? Tabii ki Stalin ve SSCB’si. Stalin “Gulag komünizmi”ni (“Kızıl cehennem!” “Milyonların katledildiği toplama kampları rejimi”) kurmakla, “soykırımcı” olmakla, Hitler’den önce soykırım yaparak Hitler’in esin kaynağı ve öncüsü olmakla itham edildi hep. Burjuvazi bu sahte ama etkili olan propagandanın etkisinden yararlanarak işi Jakoben diktatörlüğe kadar götürerek Jakobenleri ve önderi Robespierre’i aynı şekilde suçladı ve suçlamaya da devam etmektedir. Dikkat edelim, anti-Jakobenlerle anti-Stalinciler aynı cephede. Bu cephe, devrilmiş gericiliklerin ve burjuvazinin karşı devrimci cephesidir. Bunu görmek çok mu zor?Geçmeden ekleyelim, anti-demokratik, anti-komünist psikolojik savaşın beyaz, gri, kara propaganda”* biçimleri bu savaşta iç içedir; aynı süreçte birlikte kullanılır ve yerine göre herhangi bir biçimi öne çıkabilir de...

1O Thermidor (28 Temmuz) tarihinde Robespierre'le birlikte yirmi bir arkadaşı da giyotine gitti. idamların ertesi günü Konvansiyon'un başkanı vekillere, bir gün önce verdikleri ciddi karar konusunda moral verdi: ‘Yeni tiran Robespierre'di... vatan bir kez daha kurtuldu.’ ‘Terör düzeni’ terimi ilk kez, kendisinin ‘terör’ yanlısı olmadığını kanıtlamak için, 9 Thermidor'da Robespierre'e saldırıdaki rolünü öne çıkarmaya çalışan Barere tarafından kullanıldı. Ertesi gün Jakoben Kulübü, 1791'den beridir en seçkin ve saygın üyesi olmuş ‘canavar’a saldırıp onu ‘ikiyüzlü bir despot’, kendilerini şimdiye kadar hep ‘halk sevgisi’ lafıyla kandırmış yeni bir Catilina şeklinde niteleyerek aşağıladı. ‘Robespierre, arkasından konuşan sonsuz sayıda kişiyle ve özellikle de kadınlarla [ clabaudeurs et encore plus de clabaudeuses]’ birlikte gitmişti.

Korkudan ya da yüreksizlikten kafalarını kaldıramamış vekiller şimdi koşup seçmenlerine olan bitenleri ve bunların anlamını haber veriyordu. Bir zamanlar memleketine Robespierre'e büyük övgülerle dolu mektuplar yazmış Tarn-et-Garonne'lu Jironden vekil Julien Mazade artık başka görüşleri dile getirebileceğini hissetmişti: ‘Tiran yok artık. Niyeti Konvansiyon'dakileri katletmekti, hayatımız pamuk ipliğine bağlıydı ... Asla bir kişiye bağlanmayın. Vatanın ilkelerinden başka hiçbir şeyi idolleştirmeyin.’ Vienne vekillerinden Thibaudeau onaylıyordu; ‘Yeni Cromwell'i (İngiliz burjuva devriminin önderi, Kralı idam ettiren devrimci lider-bn.) devirenler vicdan azabıyla kıvranan bir korkaklar ittifakı değil’, ‘vatanlarından başka bir şey düşünmeyen ... halkın yiğit savunucuları ‘ydı.

Paris Komünü'nden yetmiş bir ‘komplo işbirlikçisi’ 11 Thermidor (29 Temmuz) tarihinde idam edildi; sonraki birkaç ayda bunları başkaları takip etti. Robespierre'i, oğlu Maximilien'in vaftiz babası olmaya ikna eden kumaşçı François-Pierre Deschamps, Thermidor'da Robespierre için miting yapan sans-culotte'ların arasındaydı ve 5 Fructidor (22 Ağustos) tarihinde idam edildi. Creuseli genç militan Joachim ('Sempronius-Gracchus') Vilate, yanında savcı Fouquier-Tinville ile birlikte 7 Mayıs 1795'te giyotine gönderilen son gruptaydı. Duruşmasını beklerken, Robespierre'i ‘ciddi, çalışkan, sinirli, kindar ve zorba’ bulduğunu fakat onun ‘her şeyi harap eden’ kan ‘selini’ durdurmak için çaba harcadığından emin olduğunu yazdı. ‘Robespierre'in suç ortağı’ diye damgalanan yüzlerce kişi tutuklanıp yargılandı. Kimi zaman kanıt önemsiz şeylerdi: 11 Thermidor'da üç adam, Robespierre'in aleyhinde bir şarkı söyleyen şarkıcıya bağırarak hakaret etmekten tutuklandı. Hemen hemen herkesin bahanesi hazırdı. Mahkemede, önde gelen Jakoben subaylardan ve müttefiklerinden, Duplay, Herman, Jacques-Louis David ve Lohier gibi Robespierre'in yakın dostlarına kadar birçok kişi, artık adı ‘rezil', ‘alçak' ya da ‘tiran’ sıfatı kullanılmadan anılmayan bir adamla aralarına mesafe koymaya çabalıyordu.

Robespierre'in sadık mektup arkadaşı ve dostu Marguerite Chalabre 22 Thermidor (9 Ağustos) tarihinde tutuklandı ve hemen hemen bir yılını hapiste geçirdikten sonra, Robespierre'i reddederek kendini kurtarmaya karar verdi. Robespierre, eski dostu Charlotte Buissart'tan da ‘Şu Modern Prokrustes’ tekme yiyecekti; Arras'taki kocası Antoine'a yazdığı mektupta, ‘Bu Maximilien'in yaptırdığı bütün o dehşetleri duyunca ne kadar şaşırdığımı tarif edemem’ diyordu. Antoine da hemen Paris'e koşup Robespierre'le arasına mesafe koydu ve bunda öylesine başarılı oldu ki, Arras'ın büyük mahkemesinin başkanlığına atandı. Mesai arkadaşlarından biri de, bir zamanlar Robespierre'e karşı çekişmeli davada hafif kalmış avukat Guillaume Liborel olacaktı; sürgünden hakimliğe dönecek, daha sonra Napoleon tarafından Legion d'Honneur verilecek ve 1815'te yeniden kurulacak monarşi tarafından soylu ilan edilecekti.

Barışa kadar terör’ yılı Fransa'yı kutuplaştırmıştı. Karşıdevrimin büyüklüğünü hiç unutmayanlar için bu dönem, gereğinden çok aşırılığın yapıldığı başarılı bir olağanüstü hal rejimiydi. Diğerleri, özellikle de askeri kriz düzelirken Devrim karşıtlarına karşı uygulanan gereksiz bir şiddet olarak gördükleri şeyden dehşete kapılmıştı. Ne olursa olsun, Robespierre'in devrilmesi o zamanlar herkes tarafından, büyük çapta idamların biteceğini gösteren bir işaret olarak sevinçle karşılandı.

İnsanlar, artık ‘Robespierre'in terörü’ dedikleri şeyi her türlü nedenden ötürü reddetmek için yarışa girdiler. 1793-94'te gözleri korktuğundan sinmiş olan eski Jirondenler şimdi sadece Robespierre'in adını ceza görmeden karalamakla kalmıyor, kendi rollerini de yeniden yazıyor, örneğin Eylül katliamlarındaki suç ortaklıklarına karşın, kendilerini yasalardan yana ‘ılımlılar’ olarak sunuyorlardı. ...

Robespierre'in adı bütün vicdan azaplarının deposu haline geldi. Konvansiyon, Edme-Bonaventure Courtois adlı vekili Robespierre'in ve ‘suç ortaklarının’ ikametgahlarında bulunan belgeler hakkında rapor hazırlayacak bir komitenin başkanlığına getirdi. Courtois, Danton'un Arcis kentinden eski bir arkadaşıydı ve Danton'un 1794 Nisan'ındaki davasına karıştırılmasına ramak kalmıştı. Courtois, Robespierre'in Arras'tan eski bir arkadaşı ve müttefiki olan, şimdiyse onu lanetlemek için yarışan Armand Guffroy'un desteğiyle elindeki fırsatı gayet iyi kullandı. Komite 16 Nivôse (5 Ocak) tarihinde, sözde kesin mahkum edici -fakat aslında çok önemsiz- kanıtlarla raporunu verdi. Ele geçirilen belgelerin çoğu Robespierre'e Devrim süresince gelen mektuplardan bir derlemeydi: İltimas isteyen, öğüt veren ve uyarıda bulunan erkek ve kadın dostları ile imzasız tehditlerde bulunan düşmanları. Courtois, 377 belgeden sadece 153'ünü, amaçları için en uygun olanları seçti. Geri kalanlar tarih, hukuk, matematik ve felsefe kitapları, İngilizce, İtalyanca sözlükler ve gramer kılavuzlarıydı.

Courtois tarafından teslim edilen belgelerin en kötüsü Robespierre'in eski bir okul arkadaşı ve bir zamanlar dostu olan Stanislas Freron'dan geliyordu. Freron, Robespierre'in, onun 1793'te Marsilya ve Toulon'da yaptığı bastırma harekatının şiddetini tasvip etmemesi karşısında donakalmıştı ve hayatından endişeliydi. Freron, Courtois'a, Robespierre'in Paris'teki okul günlerinden başlayarak, kişilik katli konusunda gereken her şeyi sağladı. Freron, Robespierre'den dört yaş büyük olmasına karşın onu gayet iyi hatırladığını yazıyordu:

Robespierre o zamandan beri, bildiğimiz gibiydi: Kasvetli, huysuz, somurtkan, yoldaşlarının başarısını kıskanan biri ... Yüzünde, bizim bildiğimiz o kasılmalı çarpılmalar oluşmuştu ... Güldüğü hiç görülmezdi. Hiçbir saygısızlığı unutmazdı; kinci ve haindi ... Akademik yönden her şeyi doğru yapardı ...

Robespierre tıka basa garez doluydu. Cildi bunu gösteriyordu, Duplay' ın evinde kendisine daima portakal verilir ve hırsla yerdi. Masanın neresinde oturduğu daima portakal kabuklarından anlaşılırdı. 

Courtois'ın raporunu okuyanlardan biri de Britanyalı mahkumlarla dolu ilk gemilerden birini Avustralya'ya götürdükten sonra İngiltere'ye dönen Kaptan Watkin Tench'ti. 1794 Kasım'ında Brötanya sahilindeki Quimper yakınlarında yakalanmış ve Marat hapishane gemisine kapatılmıştı. Courtois'ın raporunu dikkatle inceledi ve okuyucularına, ‘tahta çıkmayı ya da kendini diktatör yapmayı amaçlayan bir planı gösteren hiçbir şey bulunamamış’ diye belirtti. Entelektüel ve dikkatli bir gözlemci olan Tench, ısrarla, Robespierre'in önünde ‘sürüngenler gibi secdeye varanlar’ın şimdi ‘bütün cinayet ve felaketlerden’ onu suçladığını bildiriyordu: ‘Giyotin sözcüğünü, en büyük operatörü Robespierre'i çağrıştırmadan telaffuz etmek olanaksız.’ Robespierre'in yaşında ve onun gibi klasik eğitim almış olan Tench onu, insanları kendisinin demirden yatağına zorla uydurmak için gerdiren ya da kısaltan Attikalı demirciyle ilgili klasik hikayeye gönderme yaparak ‘şu modern Prokrustes’ diye niteliyordu. Ama Tench, Robespierre'in eski müttefiklerine karşı sertti: ‘Bütün alt tiranlar kendilerini yüz karası bir durumdan kurtarmak için onu seçtiler ve kendi yaptıkları sayısız kasaplıkları ve zulümleri onun emirlerine bağladılar.’


Robespierre'in ölümünden hemen sonra çığ gibi suçlamalar yayımlandı ve Terör yılı, bir canavarın kişisel tiranlığının ürünü diye nitelendi. Kedi imgesi herkesçe bilinir hale geldi. Bir zamanlar yakın müttefiki olan Jakoben vekil Merlin de Thionville, ‘Danton'da köpek, Marat'ta kartal, Mirabeau'da aslan ve Robespierre'de kedi kafası vardı,’ diyordu. ‘Ama bu suratın fizyonomisi değişti: Önceleri bir ev kedisinin endişeli ama yumuşak görüntüsüydü; sonra vahşi bir kedinin evcilleşmemiş yüzü; sonunda da bir kaplanın yırtıcı yüzü.’ Merlin'in daha sonra, Robespierre'in devrilmesine niçin yardım ettiği sorusunu, ‘eğer yeşil gözlerini görseydiniz siz de öldürürdünüz onu’ diye yanıtladığı söylendi. Manş denizinin öte yakasında da buna benzer konular işlendi; 1794 Ağustos'unda Robert Southey ve Samuel Taylar Coleridge hemen The Fail of Robespierre [Robespierre'in Düşüşü] adlı üç perdelik bir oyun yazdılar.

Bu anıların hiçbiri, Robespierre'in Louis-le-Grand Koleji'nde karşılaştığı Arraslı hemşerisi Peder Proyart'ınki kadar acı değildi. Proyart, ‘Robespierre'in Hayatı ve Suçları’ adlı kitabını yayımladığı zaman Augsburg'da bir emigre'ydi ve ailevi konumunun dayandığı bütün ruhbanlık ve derebeylik yapıları yıkılmıştı. Proyart, Robespierre'in kötülüğünün, habis karakteri kadar, okulundan da kaynaklandığı sonucuna varmıştı. Robespierre'i ‘Antik Çağ' da barbarlığıyla bilinen herkesten daha gaddar bir yaratık’ olarak niteliyor, Cizvitlerin sürgün edilmesini ve Louis-le-Grand'a verilen bursların çoğalıp, onun ve diğer ‘canavarların’ Paris'te okutulmasını kınıyordu. Onları eğiten ‘şarlatanlar’ botanik, matematik ve coğrafya öğretmiş ama ‘kendi yüreğinin coğrafyasını’ ve kurtuluşun yolunu öğretmemişti.”


Günümüzde, ‘Terör’ ve ‘Terör savaşı’ terimlerinin kullanılması öylesine elektrikli hale geldi ki, 1793-94'te ‘barışa kadar terör’ siyasetine angaje olmuş Fransız devrimciler hakkında sakin bir değerlendirme yapmak, hemen hemen olanaksız. Robespierre'le, bir yandan Tony Blair, diğer yandan Usame Bin Ladin arasında tuhaf paralellikler kuruldu ve araştırmacılar Robespierre hakkında müthiş hatalı şeyler söylemeye devam etti. Onun eserinin Terör değil, Ulusal Konvansiyon'un ve tüm ülke çapındaki ‘vatanseverler’in desteklediği bir sindirme ve kontrol rejimi olmasına rağmen çağımızdaki terörizmle ilgili kitaplar ondan, genellikle 1793-94'teki on binlerce ölümün tek sorumlusu gibi söz ediyor. 2009'da, BBC yapımı ‘Terör! Robespierre ve Fransız Devrimi’ programında bazı tarihçiler Robespierre'in adını Terör'le beraber açıkça dışlarken Fransa'yı da Gulag'a ve Üçüncü Reich'a benzettiler. Robespierre yanlış bir şekilde, bilim insanı Lavoisier'in, bir deneyini bitirebilmek için idamının ertelenmesi ricasını, ‘Cumhuriyet'in kimyacılara ihtiyacı yok’ gibi çok çirkin bir sözle reddetmekle suçlandı. Diğer bazıları da Robespierre'in, Devrim düşmanlarını amansızca bastırmanın erdeminden söz ederek Katolik batıda ‘soykırımın’ mantığını yarattığını iddia etti. “

Yukarıda Robespierre’in ölümünden** ve Jakoben diktatörlüğün (devrimci-demokrasinin) yıkılmasından sonra aktardığımız suçlamaları/iftiraları iki buçuk asır sonra proletarya demokrasisinin/diktatörlüğün önderi Stalin’e yöneltilen iftiralarla, kara propagandayla kıyaslamak burjuva ve Troçkist taktikler ve ideolojik saldırılar hakkında oldukça öğretici dersler sunmaktadır...

Robespierre şahsında somutlaşan ve bir bütün olarak Jakobenci devrimci politikaları, devrimci-demokratik diktatörlüğü ve devrimci kazanımları hedef alan kara propaganda, Robespierre’in kişilik çözümlemesi”yle, “psikolojik analiz”lerle birleştirilerek derinleştirildi. Burada akla hemen Stalin kişiliği hakkında burjuvazinin, Troçki’nin, Kruşçev’in, ardıllarının sonu gelmez yalan ve iftiraları gelmektedir. Bu bir tesadüf mi? Kuşkusuz değil...

Birlikte okumaya devam edelim.

Robespierre'in kurgulanan kişiliği de benzer bir antipati yarattı. Ruth Scurr gibi birkaç biyograf, ‘onunla dost olmaya ve olayları onun gözünden görmeye çaba harcadı’ ama Bayan Scurr pek fazla çaba harcamadan Robespierre' de ‘tarih sahnesinde çalım satan ve söylenip duran,’ narsist ve ‘dikkati çekecek kadar acayip, alelade bir figür’ gördü. Birçokları onu fiziksel yönden itici ve duygusal yönden soğuk, cinsel yakınlık kurma kapasitesinden yoksun diye niteledi. Gerçekten de Robespierre, kendini Devrim'le özdeşleştirmesinde Freud'un klasik ‘libidonun yer değiştirmesi’ vakasının teşhis edildiği narsist bir çileci olarak görülmüştü.

Dış görünüş ve süs konusundaki titizliğiyse, obsesif bir kişiliği, fiziksel yakınlığı iğrenç bulmasına yol açan bedensel kirlenme korkusunu açığa vuran bir şey olarak görüldü. Lantilette adında bir ayakkabıcının seçim broşüründeki adını yanlış bir şekilde Languilette ('yılan balığı yavrusu') diye telaffuz etmesinin, penisi kesme isteğini gösterdiği iddia edildi: Robespierre belli ki, kastrasyon kompleksi bulunan bastırılmış bir homoseksüel, bir kadın düşmanı ve hep iyi bir baba ve çok güçlü bir anne arayan patolojik bir narsistti. Diğer bazılarıysa onu, komploların kötü niyetli gücüne herkesin inandığı bir zamanda, her tarafta karşıdevrimci gizli planların varlığı ve yeni bir dünyanın retorikle kurulabileceği saplantısıyla kafayı bozmuş bir paranoyak gibi gördü.

Bir insanın eylemlerini açıklamak için psikanalitik kategorileri, annesinin ölümüyle karşılaştığı acıklı koşulların küçük bir erkek çocuğa verebileceği psikolojik zararı abartanların yaptığı gibi, kaba bir şekilde uygulamaktan kaçınmalıyız.

Kendisi, tarihte ve literatürde anlatılan, duygusal yönden sakat, katı puriten ve buz gibi gaddar canavar biri olmak bir yana, tutkulu bir insandı.”


Robespierre'in 1789 Mayıs'ından önceki davranışlarında ve düşüncelerinde, onun bazı koşullarda muhalefete verilecek karşılığı zorla bastırmada ve idam cezasında bulacağının önceden tahmin edilmesini sağlayacak hiçbir kanıt yok elimizde. 1791 Eylül'ünde onu Kurucu Meclis çıkışında Yaşasın Dürüst Adam!’ diye bağırarak omuzlarda taşıyan ya da birkaç gün sonra memleketine yaptığı ve Arras'a son gelişi olacağını bilmediği ziyarette sevinçle karşılayan kalabalıklar, onun kişisel dürüstlük, demokrasi ve yurttaşların eşitliği prensiplerinin kişileşmiş hali olduğu görüşündeydi. Fakat dış ve iç savaşın hüküm sürdüğü bir zamandaki rolünü böylesine gözü dönmüş ve son derece ölümcül hale getiren şey, ‘halk’ın altın çağa giden yolu içgüdüleriyle bulması için gerekenin sadece, sahte dostlarının maskesini düşürmek olduğu yolundaki kesin inancıydı.

Maximilien Robespierre, altmış yıl sonraki bir Mardi Gras'ta onun adına gösteri yapan bu iki genç Katalan kadına ne derdi kim bilir? Düşünmesi zevkli bir şey. Bu tarihten birkaç ay sonra İkinci Cumhuriyet'in Louis-Napoleon'un askeri darbesiyle devrileceğini bilse çileden çıkardı kuşkusuz, kendi Cumhuriyet'inin de Louis-Napoleon'un amcası tarafından devrileceği gibi. Collioure, Aralık 1851'deki darbeye karşı koyan birçok yerden biriydi. İkinci Cumhuriyet genel oy hakkını tekrar tanıdı ama Robespierre'in 1793'te, bir cumhuriyetin özünde varolan şeyler olarak gördüğü -parasız ve laik bir eğitim, hasta, işsiz ve sakatlara sosyal yardım gibi- diğer politikaların başarılması daha çok uzun yıllar alacaktı. Ama sonuç olarak, Fransız Devrimi 1789'un -halk egemenliği, anayasal devlet, yasal ve dini eşitlik, sınıf ayrıcalıklarına ve derebeyliğe son verme gibi- çok önemli vaatlerini 1793-94'te Cumhuriyet'in düşmanlarına karşı içgüdüsel ve başarılı tepkisiyle korumayı başardı. Robespierre ve Kamu Güvenliği Komitesi Cumhuriyet'i ve Devrim'i güvenliğe çıkarmıştı. Başarıları muazzamdı; bunun insani maliyeti de. Ama 1794'te, Cumhuriyet güvenliğe kavuştuğunda Robespierre hasta, tükenmiş, mantığını yitirmiş ve kederliydi.”

Robespierre hakkında olumlu değerlendirmeler yirminci yüzyılın ilk yarısında, özellikle de iki dünya savaşı ve Avrupa'da faşizmin yükselişi koşullarında zirvesindeydi. Fransa'da bu rehabilitasyon özellikle Albert Mathiez, Gerard Walter ve Georges Lefebvre gibi solcu tarihçilerin eseriydi.”

(Peter McPhee, Robespierre Devrimci Bir Yaşam, s. 245, 247, 252, 255, iba. Türkiye İşbankası Kültür Yayınları I. Basım: Ocak 2015, İstanbul )


Yukarıdaki tablo açık ve nettir. Karşı-devrimi gerçekleştirenler, Robespierre ve Jakoben diktatörlük karşısında korkudan tiril tiril titreyen korkaklar ordusuydu ama onlar kendilerini ” ‘Yeni Cromwell'i devirenler vicdan azabıyla kıvranan bir korkaklar ittifakı değil’, ‘vatanlarından başka bir şey düşünmeyen ... halkın yiğit savunucuları ‘ ” ilan ettiler küstahça. Robespierre her türlü iftiranın hedefi oldu. Pek çok yakın dostu ve Robespierre’cı geçinen unsur Jirodenci karşı devrim içerisinde aktif yer aldı; darbenin ardından pek çok eski Jakoben nedamet getirerek Jirodenci gericiliğin saflarına geçti. Jakoben diktatörlük döneminde kuyruğunu kısmış olanlar ve ihanette yer alanlar, sonradan dönekleşenler, hep birlikte, “cesurca” ortaya çıkarak herkesten daha çok Robespierre düşmanlığı gösterisinde yerini aldılar. Jakobenler her yerde burjuva beyaz terörle tasfiye edildi. Hapishanelerde olan karşı devrimci çeteler, katiller, suçlular “masum olduğu” gerekçesiyle serbest bırakıldı... “Altın Gençlik” adını alan sivil paramiliter katiller çetesi sayısız cinayete imza attı... Bu para-militer vurucu gücün yöneticilerinin çoğunun eski Jakobenler olması özellikle dikkat çekicidir.

Dağlar (Jakobenler-bn.), Convention Meclisindeki bütün nüfuz ve itibarlarını kaybettiler, şimdi, artık ‘Düz bir Tepe’ (Crête) den ibaret hale geldiler. Bu ‘Tepeliler’ arasında yavaş yavaş bir kaytarmadır başladı. Üstünlük Ova'ya (“Ova”, Jirodenler-bn.) geçti. Bu merkezci çoğunluk, pişmanlık getiren tethişçiler ile Dağdan ayrılan Dağlılar tarafından kuvvetlendirildi. Bu siyasi gurupta, şimdi, Cambacérès ve Merlin de Douai gibi kimseler önem kazanmışlardı. Ova gurubundaki üyelerin ne türlü bir sosyal yol tutacakları iyice belliydi. Bunlar güdümlü iktisadın düşmanı oldukları kadar, sosyal demokrasinin de düşmanıydılar. Burjuvaziye mensup oldukları için, bu sosyal sınıfa üstünlüğünü tekrar geri vermek, sosyal hiyerarşiyi tekrar kurmak. Halkı tekrar bu sınıfa tâbi kılmak istiyorlardı.” (Age, s. 465, iba.)

Sınıf mücadelesi, yeni koşullar, iç saflaşma ve kopuşmalar... Üstünlük büyük burjuvaziye geçince saf değiştirenler... Bunlar tarihsel, siyasal gerçeklerdir.

Burjuva ve gerici propagandanın Marat’ı “deli”, Danton’u “barbar”, Robespierre’yi “sonradan görme bir ukala”, Fransız devrimini “alkolük kudurganlığın bunalımı” gibi lanse etmesi, devrimi ve devrimci önderleri itibarsızlaştırma politikasının yansımasıdır.

Tarihte hangi devrim ve devrimci önder gericiliğin lanetine, sistematik saldırısına uğramadı ki? Hangi devrimci lider ve parti tarihin kolektif belleğinden silinmeye çalışılmadı ki?

Jakobenlerin ve Robespierre’ın deneyimine, farklı bir çağda, farklı koşullar altında, SSCB deneyiminde de tanık olduk. Lenin, özellikle Stalin ve proletarya diktatörlüğü her türlü aşağılık iftiranın hedefi haline geldi, getirildi. Okuyucunun iki devrimin deneylerini karşılaştırması, bütün çağların en büyük günah keçisi ilan edilen Stalin ve “Stalinizm” hakkında bazı gerçekleri daha sağlıklı değerlendirmesi için önemli bir veri yığını sunacaktır. “Komünizm”, “Leninizm”, “Marksizm” maskelisi de içinde olmak üzere anti-devrimci, anti-komünist saldırıyı örgütleyenler tarihin her döneminde, demagoji ve manipülasyonda sınır tanımamış, devrimleri, halk ayaklanmalarını, özelde devrimci liderleri daima en büyük nefretin hedefi haline getirmiş ve en kirli saldırılar, her bir dönemin koşullarına uygun olarak üretilmiştir... Bu yöntem ve politika kapitalizm ve emperyalizmle modern biçimler kazanmış olsa da, tarihin gerilerine uzanır ve kök salarak günümüze uzanır. Örneğin, Spartaküs ayaklanmasını (M.Ö. 73-71), Mazdek ayaklanmasını (M.S. 5. yüzyıl sonları), Babeki ayaklanmasını (1816-1837), İslam İmparatorluğu’na karşı, 869 yılında patlak veren 883’e kadar süren kölelerin isyanını (Zenc Ayaklanması), Babai ayaklanmasını (M.S. 1240), liderliğini Thomas Münzer’in yaptığı devrimci köylü isyanını (1524), Hasan Sabbah hareketi ve devletleşmesi... ve daha nicelerini düşünelim; tüm devrimler, ayaklanmalar, bu ayaklanma ve devrimlerin önderleri hala gericilik tarafından derin nefretin ve demagojinin hedefi olmaya devam etmektedir. Bu olgu, sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilenler arasındaki tarihsel mücadelenin gerçeklerindendir...


Konumuza SSCB’de “Stalinsizleştirme” çizgisini izleyerek 1956 ile zafere erişen “Thermidor” gerçeğini incelemekle devam edeceğiz.

DEVAM EDECEK

Gerici bir yazar/pazarlamacı “psikolojik savaş”ın biçimleri üzerine şu bilgileri verir:

* 3.4.1. Beyaz Propaganda:

            "Propaganda türleri arasında en açık şekilde yapılan propagandadır. Kaynağı bellidir ve zaten kaynak kendisini ortaya koymak istemektedir. Kaynağın güvenilirliği oranınca beyaz propaganda da güç kazanır. Bu noktada kaynağın güvenilirliğinin sağlanması ve söz konusu amacın meşruluğu propagandanın etkinliğini önemli ölçüde belirler. Yalan haber, iftira ve çarpıtmalara başvurulmadan, bilgi olduğu şekliyle sunulur.

            Beyaz propagandayı gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda ve gelişen bilgi işlem teknolojileri sonrasında hayatımıza dâhil olan internette görmek oldukça olasıdır. “Beyaz propagandanın malzemesi haberdir. Hasım tarafın hatalarını, suiistimallerini malzeme olarak kullanırlar. Bu malzemenin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı iyi planlanmalıdır.”[1]

            Beyaz propaganda uygulamalarında, genellikle meşru bir hakkın savunması açık bir kaynaktan yapılmaktadır. Bunun için demokratik bir ortamın varlığı gereklidir. Genellikle “gelişmiş demokratik ülkelerde bu tür propaganda yöntemine sıkça başvurulur.”[2]

           

            3.4.2. Kara Propaganda:

            Propaganda türleri arasında en kapalı olanıdır. Beyaz propagandanın aksine, kaynak belli değildir ve kaynak da kendini gizlemeyi amaç edinmektedir. Bu propaganda türünde yalan haber, iftira, çarpıtma, hile, entrika ve benzeri ahlak dışı uygulamalara başvurulmaktadır.

            Beyaz propagandanın aksine, kara propagandanın malzemesi yalan haber, iftira, çarpıtma, entika ve benzeri yollar olduğundan dolayı, kara propaganda ile var olmayan bir olay ya da olgu var imiş gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır

            “Kara propagandanın ana amacı, yerleşmiş bir inancı yıkmaktır. Halkı kendi içinden çardığı liderlerden soğutmak, ordu ve devlete karşı var olan güveni sarsmak, sosyal ve ekonomik dayanışmayı yıkmak ister. İnsanları şüpheli, kaygılı, mutsuz ve zihni karışıklık içerisinde tutmak arzusundadır.”[3]

            3.4.3. Gri Propaganda:

            Adından da anlaşılacağı gibi, ne tam beyaz ne de tam siyah propaganda özelliklerini taşımaktadır: gri propaganda, ikisinin arasında bir yerdedir. Bu propaganda türünde kaynak tam olarak belli değildir, ortaya atılan iddiaların doğruluğu da güvenilir olmamakla birlikte tam olarak yalanlamak da mümkün olmamaktadır.

            Gri propagandanın amacı “rivayetler” yayarak geniş halk kitlelerinin beyinlerinde şüphe tohumları oluşturmaktır. Böylece zihinler bulandırılmakta ve amaca ulaşılmış olunmaktadır. “Bu tarzda genellikle doğru bir olaya genellikle on tane yalan sokulup muhatabı küçük ve gülünç duruma düşürmek amaçlanır. Senaryo iyi yazılmışsa eğer ‘rivayetler’ dilden dile dolaşır.”[4] (Okan Yüksel, web site)


** 9 Thermidor (27 Temmuz) günkü Konvansiyon toplantısı yapılırken, Thermidorcu komplo/darbe gerçekleşir.

Darbe günü Konvansiyon’da olanlardan kısa bir kesiti birlikte okuyalım:

Bunun üzerin Billaud, Robespierre'i, ‘Kamu Güvenliği Komitesi'nden, sırf orada canının istediğini yapamıyor diye uzaklaştı’ diyerek suçladı. Robespierre ‘hep erdemden söz ediyor ama suçu savunuyor’du, ‘hiçbir halk temsilcisi bir tiranın güdümünde yaşamak istemiyor’du. Konvansiyon üyeleri onun daha önce Robespierre'i fazla yumuşaklıkla suçladığını bilmezden gelerek ‘Hayır, hayır!’ bağırışlarıyla Billaud'u desteklediler; aslında tutuklama tezkerelerinin altındaki imza sayısı Robespierre'inkinden çoktu. Ama Billaud sahneyi hazırlamıştı: Suçlular, panik içindeki bir sürü halinde saldıracaktı ve hedefleri Robespierre ile müttefiklerinin öldürülmesiydi.

Bunun üzerine Robespierre kürsüye çıktı. Bir gazeteciye göre, üyeler ‘biz komplocuları dinlemek istemiyoruz’ diye bağırdı. Robespierre ‘Hatırladığıma göre ... ‘ diye konuşmaya başladığında "kahrolsun tiran" bağırtıları devam ediyordu. Robespierre -’Protesto ediyorum; düşmanlarım Ulusal Konvansiyon'u istismar etmeye çalışıyor’ diyerek- devam etmeye çalışırken ‘Kahrolsun! Kahrolsun!’ bağırtılarıyla susturuldu. Tallien'in Konvansiyon'a, ‘Konvansiyon ona hainlerin layık olduğu adaleti vermek niyetinde değilse, kendisinin tirana saplayacak bir hançerinin olduğunu’ bildirmesinden sonra Barere, ‘devrimci hükümetin biçiminin ne kadar çok değişmiş’ olduğuna değindi ve sözü Robespierre'in muğlak suçlamasına getirdi: ‘Sahte tedirginliklerle gerçek tehlikeler bir arada olamaz; korkunç şöhretlerle eşit insanlar da uzun süre bir arada duramaz.’ Bunun üzerine Vadier, Robespierre'in Konvansiyon üyelerini her gün izleyen ve kendisine suçlamalarında dayanak olarak kullandığı haberler veren altı casusunun olduğunu iddia etti. Tuhaftır, Vadier bir zamanlar Robespierre'i ‘komplocuları’ giyotinden kurtarmaya çalışacak kadar ılımlı davranmakla suçlamıştı.(Peter McPhee, Robespierre Devrimci Bir Yaşam, iba.)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder