“YARATICI MARKSİZM”, LENİNİZM, PARTİ VE TASFİYECİLİK
“Partimizin oportünist kanadı (...) önce genel sorunların çözümlerini bulmadan, özel sorunları çözümlemeye kalkışan bir kimsenin, farkına bile varmadan her adımda bu genel sorunlara ‘takılacağını’ unutuyor. Her özel durumda körcesine onlara takılmak ise, izlenen politikayı en kötü yanılgılara ve ilkesizliğe mahkum etmektir.” (Lenin)
I
Marksizm-Leninizm’i üç bileşeni (felsefe, politik-ekonomi, sınıf mücadelesi ve sosyalizm öğretisi) alanında tarihsel deneyime, çağımızda ortaya çıkan önemli değişikliklere ve bilimlerdeki gelişmelere bağlı olarak zenginleştirip yetkinleştirmek gerekiyor mu? Evet.
Peki, bu görev yeterince hakkı verilerek yerine getirilebildi mi? Hayır.
Peki, Marksizm-Leninizm bir bilim olarak geliştirilmediğinde uluslararası proleter devrimin proletarya ve komünistlere yüklediği görevler, öncülük iddiası ve misyonu hakkıyla yerine getirilebilir mi? Hayır.
Demek ki bu bakımdan yaşamsal sorunlarla karşı karşıyadır dünya komünistleri.
Peki bu görevin ve görevlerin üstlenilmesi için uluslararası komünist bir merkezin, proletarya nezdinde otoritesi kabul edilen bir merkezin ortaya çıkmasını mı bekleyeceğiz? Kuşkusuz ki hayır. Böyle bir komünist çekim merkezinin varlığı istenir bir durumdur ama hali hazırda böyle bir merkez yok. O halde ne yapmalı? Yapılacak şey, böyle bir merkezin küresel çapta inşası için çalışırken, pasif bir bekleyişe mahkum olmadan, görev ve sorumluluklarımızın bilinciyle bağımsız ve yaratıcı komünist kolektif eleştirel akla dayanarak söz konusu görevi, görevleri militanca üstlenmektir...
Dünya çapında bu doğrultuda bir arayışın olduğu kesindir ama aşırı dağınıklık, birbirinden yalıtılmışlık, koordinasyonsuzluk göz çıkarmaya devam etmektedir. Bu bağıntıda dünya çapındaki gerçeğe de hakim değiliz...
Marksist-Leninistlerin örneğin dogmatik derin zaafların olduğu 70’lerden farklı olarak söz konusu gereksinmeleri anlamada, tarihsel sürece eleştirel yaklaşmada, tarihsel deneyimden dersler çıkarmada, çağımızın temel tarihsel karakteristikleri çerçevesinde ortaya çıkan, gelişen yeni olguları tahlil ederek teoriyi geliştirmede ciddi bir yöneliminin geliştiği de açıktır. Sözgelimi sosyalizmin sorunları, emperyalist küreselleşme ve dünya devrimi üzerine geliştirilen ve geliştirilmeye devam eden çalışmalar ve eleştirel açılımlar bunun ifadesidir. Bu gelişme, gerek uluslararası deneyimlerden gerekse de kendi öz deneyimlerimizden eleştirel çıkardığımız derslerin yarattığı olgunlaşmayla bağlıdır.
Komünistlere yol gösteren Lenin’in şu analiz ve perspektifidir:
“Marx’ın teorisini asla bitmiş ve dokunulmaz bir şey olarak görmüyoruz; tersine, eğer yaşamda geri kalmak istemiyorlarsa, sosyalistlerin, tüm yönlere doğru geliştirmek zorunda oldukları o bilimin yalnızca temel taşını koyduğuna inanıyoruz…” (Aktaran Stalin, açL., Eserler C. 16, s. 68–69)
Nitekim Lenin kendi yaşadığı tarihsel kesitte bu görevi yerine getirmiş, Leninizm çağımızın Marksizmi düzeyine yükselmiştir. Dolayısıyla artık Leninizm’siz bir Marksizm’den bahsedilemez; artık vurgulanması gereken Marksizm değil, Marksizm-Leninizm’dir. Uluslararası tekellerin hegemonyası ile belirlenen ve kapitalist/revizyonist sistemin çöküşünden sonra dizginlerinden boşanan burjuva liberal ideolojik saldırı ve tasfiyecilik fırtınası ile birlikte, geçtik Stalin’i, Lenin ve Leninizm vurgusunun ya unutulduğunu ya da aşırı gerilediğini, Leninizm dememek için “Marksizm”, “Marksist”, “Marksist parti”, “20. asrın Marksizmi” gibi kavramların arkasına gizlenilerek Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele edildiği olgusunun altı çizilmelidir. Bu olgu, tasfiyeci oportünizmle, yeni tip revizyonizmle, postmarksizmle bağlıdır.
Lenin, “ben son noktayı koydum”, “Marksizmi geliştirme işi son bulmuştur” demek bir yana, komünistlere Marksizm-Leninizm’i (ama içeriğini, temellerini bozmadan, proleter sınıf davasına sıkı sıkıya bağlı kalarak, Marksist-Leninist tarihe reddiye yazmadan, diyalektik materyalizme dayanarak) geliştirmeye devam edin demiştir. Lenin sonrası sosyalizm ve UKH’nın tarihinin eleştirel derslerini çıkararak geliştirme görevi, Lenin’in, Leninizm’in gereği ve direktifidir. Örneğin, sosyalizmin inşasında ortaya çıkan ciddi zaaflar, sosyalizmin yeni tip bir bürokratik karşı-devrimle içeriden tasfiyesi, kapitalizmin yeni tip burjuvazi önderliğinde kurulması olgusunun kapsamlı ve derin analizi görevi yerine getirilemeden Marksist-Leninist teoriyi (ve pratiği) geliştiremezsin. Örneğin kendisine “komünist” diyen ama bu görevi yerine getirmeyen bir partinin ya da bireyin “Lenin’i, Leninizm’i güncellediğini”, “21. asrın Marksizmi”ni temsil ettiğini propaganda etmesi objektif olarak tasfiyeciliği temsil eder ve tasfiyeciliğe meşrulaştırma harekatı olmanın ötesinde de bir değer taşımaz.
Marksizm-Leninizm bir dogma, tamamlanmış, asla dokunulamayacak, sonal düzeyine yükselerek önünde tapınılacak kutsal bir teori, bir din değildir. Bilakis dünyayı değiştirmeye endekslenmiş eleştirel bilim olarak Marksizm-Leninizm, onun felsefi temeli ve temel yöntemi olan diyalektik materyalist yönteme dayanarak sürekli geliştirilmek zorundadır. Aksi bir savunu Marksizm-Leninizm’i bir bilim, proletaryanın kurtuluş hareketinin teorisi olmaktan çıkararak bir dine/dogmaya dönüştürür. Marksizm-Leninizm’in bir dine dönüştürülmesi ise onun ölümü demektir. “Somut şartların somut tahlili” Marksizm-Leninizm’in yaşayan ruhudur. Somut tarihsel gelişmenin dinamik gerçekliği içerisinde (asgari ve) azami amaçlara ulaşmak için ulusal ve küresel alanda teorik ve pratik-politik olarak yolun aydınlatılması ve açılması sürekli bir görevdir. Sol liberal, halkçı teoriler başta olmak üzere dogmatizm de içinde anti-Leninist teorilerle, ideolojilerle, akımlarla hesaplaşmak, her zaman gündemde olacaktır. Bu gündem tarihin, politik mücadelenin gelişiminin her bir önemli dönemecinde yeniden ve yeniden şekillenerek gündemleşecek, Marksist-Leninistler de buna göre teori ve pratiğini, ideolojik mücadelesini biçimlendirerek savunma değil saldırı konumunda üzerine düşeni yerine getirecektir.
Çağımızda Leninizm’siz bir Marksizm düşünülebilir mi? Elbette hayır. Oysa Marks’a dönüş sloganı Leninizm’siz bir “Marksizm”e dönüş çağrısıdır. Leninist literatürden kurtulma arayışı bunu ifade eder.
Peki Lenin’in ölümünden sonra sosyalizmin, UKH’nın (uluslararası Komünist Hareket) tarihsel miras ve kazanımlarını “Lenin’e dönüş” adına ret ve inkar ederek “Marksizm” “yaratıcı” bir tarzda geliştirilebilir mi? Kuşkusuz ki hayır. Leninizm savunusu maskesine bürünerek Stalin’i, SBKP’yi, III. Enternasyonal’i, Lenin-Stalin’in sosyalist SSCB’sini mahkum etmek Leninizm’siz “Marksizmi” ifade eder. Lenin’den, Leninizm’den bahsedip Stalin ve SBKP önderliğinde inşa edilen, Leninizm’in en büyük eseri sosyalist inşa ve sosyalist toplumun kuruluşundan bahsetmemek de bunu ifade eder. Kanımızca sorunların çözümü “Marksizm”, “sosyalizm”, “Marksizm-Leninizm” adına ortaya çıkan tarihsel revizyonist, oportünist, reformist akımlara dönüşle, onların sloganlarını “yenilenme”, “yenilik” vs. adına öne sürmekle gerçekleştirilemez.
Lenin ölümüyle Marksist-Leninist teorinin geliştirilmesinin sonlandığını, Stalin’in (“Stalinizm”) bu görevi anlamak bir yana ona “ihanet” ettiği, Marksizmi dogmatik bir dine, bir mezhebe, “dogmatik Marksizm”e dönüştürdüğü vb. propagandası uluslararası burjuvazinin ve ideolojik uşaklarının yüzyılı aşkındır yaptığı propagandadır. Lenin’den sonra teorinin geliştirilmediği propagandası sahte ve boş bir palavra da olsa, ideolojik etki gücü asla küçümsenemez. Bu demagoji ve manipülasyon Troçki’den Titoizme, Kruşçev modern revizyonizminden Euro-komünizme, Frankfurt Okulu’ndan ardılı olan “Batı Marksizmi”ne (“Yeni sol”), özellikle “Doğu bloku”nun çöküşüyle postmarksizme uzanan tarihsel akıntının yarattığı yıkıcı etki gücüyle bağlıdır.
Lenin’den sonra Marksizm-Leninizm’i geliştirme, teoriyi zenginleştirme çalışmasında önde gelen rolü Stalin oynamıştır. Stalin dünya proleter devriminin, SSCB’de sosyalist inşanın somut gereksinmelerine bağlanmış bir çizgide teoriyi geliştirerek zenginleştirmiştir. III. Enternasyonal’in lideri olarak Stalin, Lenin’in izinde enternasyonalizmin ve enternasyonal mücadelenin teori ve pratiğini sürekli zenginleştirme çalışmasını yürütmüş, program, strateji, taktiklerini sürekli geliştirmiştir. Dogmatizme, doktrinizme, sekterizme, Troçkizm ve sosyal demokrasiye, sol liberal teorilere ve politikalara karşı mücadeleyi yeni mücadele deneyleriyle zenginleştirmiştir. Marksist-Leninist teoriye dayanarak emperyalist kapitalizmi, kapitalizmin genel ekonomik krizlerini, sosyalist sistemin varlığı ve kuruluşu ile bu olgunun emperyalist dünya sistemi, emperyalizmin genel bunalımı ve dünya devrimi üzerindeki etkilerini somut olarak tahlil etmiş; tarihte bir ilk olan SSCB’deki sosyalist inşanın deneyimine dayanarak sosyalist toplumun kuruluşu teorisini geliştirmiştir. Kuşkusuz ki Stalin’in Marksizm-Leninizm’e katkıları salt bunlarla da sınırlı değildir, biz sadece bu gerçeği, teorinin geliştirilmesi görevinin sürekliliği gerçeğinin Stalin tarafından ısrarla vurgulandığını ve bu ağır görevin altına tereddütsüzce girdiğini vurgulamak istedik. Bugün de bu görev yakıcı bir görevdir. Bu görevi üstlenirken Stalin döneminin ciddi zaaflarını da eleştirel incelemek üzerinden atlanamayacak Leninist bir görevdir.
Tüm hata ve eksikliklerine karşın Enver Hoca’nın da SSCB’de ortaya çıkan yeni tip burjuva karşıdevrimin ve kapitalizmin restorasyonu ve emperyalist kapitalizmin (ÇUŞ’lara dayanan) uluslararası tekelci kapitalizme dönüşümüne dair yaptığı teorik ve somut katkıları da görmezden gelemeyiz. Özellikle kapitalist/revizyonist sistemin çöküşünden sonra tasfiyeci oportünizmin, inkarcılığın revaçta olduğu bir tarihsel kesitte, E. Hoca’nın teoriye yaptığı katkıları görmezden gelinmesinin anlaşılamayacak yanı da yoktur... Enver Hoca’nın ve AEP’in “doktrinerizm”i, “dogmatik mezhepçi Marksizm”i, “teorik-ideolojik tutuculuğu” temsil ettiğini, tipik bir “Muhafazarlık”la zehirlendiğini, “sekterizm”in temsilcisi olarak “uluslararası Marksist hareketi böldüğü”nü vb. vb. ileri sürenler için elbette ki Hoca’nın ve AEP’in tarihsel rolünün bir önemi yok. Onlar için sorun üzüm yemek değil bağcı dövmektir.
SSCB’de kapitalizmin yeni tipte zaferi ve sosyalizmin tasfiyesi, ASCH’nin çöküşü gerçeklerini her açıdan çarpıtarak gerek Stalin’e gerekse de Enver Hoca’ya, onlar nezdinde dünya komünist hareketinin ve sosyalizmin başarı ve kazanımlarına tasfiyeci reddiye yazanlar kuşkusuz ki dünya burjuvazisinin saflarındadırlar. İnsanlık tarihinin en önemli asrı ve en önemli tarihsel alt-üst oluşlara tanık olan 20. asırda proletarya ve halkların tarihsel birikimini ve kazanımlarını savunarak burjuva ve küçük burjuva teorilere ve akımlara karşı mücadele etmek ve bu mücadeleyi sosyalist ülkelerin ve UKH’nın zaaflarının eleştirisi ile birlikte güçlü bir silaha çevirmek ne oportünistlerin, tasfiyecilerin ne de burjuvazinin işine gelir... Burjuvazi ve yedeğindeki renkli gerici cephenin işaret ettiğimiz tarihsel belleği silme harekatı boşuna değil yani ve bu gerçeği unutan da Marksist-Leninist olamaz. Fakat bu gerçeği “unutan”, tasfiyeci revizyonist, postmarksist propagandanın temsilcilerinin fütursuzca ortalıkta dolaşmaya, caka satmaya devam ettiğini de biliyoruz.
Teoriyi geliştirme, tarihsel deneyimden eleştirel öğrenme, doğa ve toplum bilimlerindeki gelişmeleri diyalektik materyalist yöntem ve felsefenin ışığında zenginleştirme görevi, ancak Marksizm-Leninizm’e dayanarak geliştirilebilir. Bu ilkesel, ideolojik perspektifin ret ve inkarı tasfiyecilikten ibarettir. Ki dünya çapında da hala revaçta olan sol liberal, post-Marksist tasfiyeciliktir ve tasfiyeciliğin elindeki silah ise “dogmatizme karşı mücadele” paslı silahıdır.
Peki bu görev ve görevler, Marks öncesi halkçı teorilere, I. Enternasyonal içerisindeki küçük burjuva teorilere, Bernsteinciliğe, II. Enternasyonal oportünizmine, Kautskyciliğe, Menşevizme, Troçkizme, Buharinizme, “Batı Marksizmi”ne, Titoizme, Kruşçev modern revizyonizmine, orta yolculuğa, 60’ların “Yeni sol”una, Çin revizyonizmine, Latin Amerika küçük burjuva devrimci maceracılığına, post-Marksizme, 12 Eylül tasfiyeciliğine, “Kuruçeşme”ciliğe vs. dönülerek yerine getirilebilir mi? Kuşkusuz hayır!
Bütün bu tarih boyunca Marksist, Lenin ile birlikte Marksist-Leninist teori ve pratik, bu teori ve pratiğin can damarı olan işçi sınıfı ve proletaryanın öncüsü parti teorisi hep saldırıya uğramadı mı? Evet uğradı, hem de azgınca. Bu ideolojik ve politik saldırı dalgası devam ediyor mu? Kuşkusuz devam ediyor ve biz bunu bilakis kendi coğrafyamız ve devrimci hareketinin somut gerçekliğinden biliyoruz.
Bu saldırı, demagoji ve manipülasyon hem burjuvazinin açık sözcülerinden hem de bir tehlike olmanın ötesinde daha büyük ve somut bir tehdit olan “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm”, “Yaratıcı Marksizm”, “doktrinerizm”e, “dogmatizme”, “mezhepçi Marksizme” karşı mücadele, “21. yüzyılın Marksizmi ve sosyalizmi” vbg. sloganların arkasına gizlenmiş sol liberal, tasfiyeci revizyonist cepheden gelmektedir. Tasfiyeci, post-Marksist, ezilenci oportünist burjuva liberal fırtınaya gecikerek iltihak edenler de (sonradan görmeler ve dönmeler olarak) aynı işlevi yerine getirmektedir. Dünya proletaryası ve komünistlerin henüz atılıma geçemediği, Marksizm-Leninizm’in ve sosyalizm davasının itibarının henüz oldukça zayıf olduğu günümüz koşullarında ortada olan koskoca boşluğu sol liberal akım ve akıntı doldurmaktadır. Sol liberal “Marksizm” kılıklı akıntı, bütün renkliliği içerisinde “Marksizmi”, “Marksizm-Leninizmi” geliştirme, yenileme, zenginleştirme, tarihten ve yenilgilerden ders çıkarma, “20. yüzyılın iflas etmiş sosyalizmi ve Marksizmini aşma” vs. adına devrimci hareketi de derinden etkilediği gibi, kimi önemli örneklerde de yönlendirir hale geldiğini biliyoruz. Meydan boş kalınca, meydan boş görülünce “Marksizm” vs. adına bu boşluk burjuva ve küçük burjuva sosyalizmi akımları tarafından doldurulmakta ve bu, “21. yüzyılın Marksizmi ve sosyalizmi” olarak lanse edilmektedir. Bir dönem bu tasfiyeci fırtınaya karşı güçlü durmayı başarmış komünist hareket ise ne yazık ki giderek “ezilenci Marksist” tasfiyecilik rayına oturdu. Unutmayalım, “Ezilenlerin Marksizmi”, “ezilenlerin Marksist partisi”, post-Marksizm hiçbir zaman gerçek Marksist-Leninistlerin ve komünist partilerin ideolojisi, teori ve pratiği olmamıştır...
Gerek dünya çapında gerekse de coğrafyamızda ideolojik vuruşu (ana tehdit olmaya devam eden) sol liberalizme değil de “yaratıcı Marksizm” adına, “21. yüzyılın Marksizmi”ni yaratma adına dogmatizme yöneltenler ya sol liberal tasfiyeciliğin etkisindedirler ya da doğrudan tasfiyeci sol liberal kimliğin temsilcileridirler.
Yeni tip revizyonizmin, tasfiyeciliğin “iflas etmiş 20. yüzyılın Marksizmi ve sosyalizmi” ve “dogmatizm”e karşı mücadele sloganı hile yüklü ideolojik saldırı hareketinin kamuflajıdır. Kaynağını “nihai zafer”ini ilan eden uluslararası burjuvaziden alan neo-liberalizmin ideolojik saldırının “sol”, “Marksist” kılıklı versiyonudur. Uzatmaya gerek yok, bu sloganı özellikle kapitalist/revizyonist (sosyal emperyalist) kampın çözülerek dağılışı ile birlikte dizginsizce propaganda eden dünya burjuvazisinin ideologlarıydı. Bugün de aynı kirli propaganda azgınca devam etmektedir.
“İflas etmiş ve aşılmış 20. yüzyılın Marksizm ve sosyalizmi” sloganı ile, 20. yüzyılda yer alan “Marksizm” maskesiyle ortaya çıkan bütün burjuva ve küçük burjuva “Marksizmler”le birlikte Marksizm-Leninizm de ucuz yoldan mahkum edilmektedir. Aslında böylece Leninizm, III. Enternasyonal, Stalin’in Leninist çizgisi, Kruşçev önderliğinde gerçekleştirilen modern revizyonist karşı-devrim ve kapitalizmin yeni tip inşasına karşı AEP önderliğinde geliştirilen Uluslararası Komünist Hareket (UKH) bir çırpıda iflas etmiş, “çağ dışı” ilan edilmiştir. Aynı şey Stalin önderliğinde görkemli bir şekilde inşa edilen ve kurulan SSCB ve sosyalist kamp gerçeği için de geçerlidir; söz konusu slogan ve ideolojik saldırı ile sosyalizm de iflas etmiş, örnek alınması düşünülemez bir facia olarak lanse edilmektedir. Keza bu propaganda ve ideolojik saldırı harekatıyla, Lenin ve Stalin’in sosyalizmi ile ona ihanet ederek kapitalizmi inşa eden Kruşçev-Brejnev SSCB’sini sosyalist göstererek, bu temel tarihsel dönemeç ve sonuçları aynılaştırılarak, bir de buradan Marksizm-Leninizm’e küstahça saldırılmaktadır... Unutmayalım, belirleyici olan niyetler, ”Hayır biz o anlamda değil de şu anlamda kullandık” gibi manüpülatif açıklamalar değil, sloganların, savunuların objektik karakteri ve mantığıdır...
İflas eden Marksizm-Leninizm değil, iflas eden proletarya sosyalizmine ve proletarya enternasyonalizmine dayanan ve emperyalist dünya sistemine unutulmaz darbeler indiren, çağımızın emperyalizm ve proleter devrimler çağı olduğu tarihsel gerçeğini tarihin gündemine sokan Ekim Devrimi ve sosyalizmin kuruluşu değil, iflas eden şey, “Marksizm”, ”Marksizm-Leninizm” maskeli burjuva ve küçük burjuva sosyalizmidir. İflas eden “Yugoslav sosyalizmi”dir. İflas eden Kruşçevizm, modern revizyonizm, Euro-Komünizm, çöken kapitalist/revizyonist sistem ve kamptır.
Bu ayrım çizgilerini karartan, belirsizleştiren, kaypak, hileli her türlü slogana ve içeriklerine karşı mücadele zorunludur. Bunu yapmayan ya komünist değil ya da komünizmden kopmuş akımlar ve bireylerdir... Ve hatırlatmak isteriz ki, sahtekarlığın bilinçli temsilcilerini geçiyoruz ama bu bakımdan en tehlikeli olan “yarı-cahiller”dir, yarı-cahillerin demagogluğudur. Lenin’in dediği gibi “demagoglar işçi sınıfının en büyük düşmanlarıdır.”
Marksizm-Leninizm’i geliştirme, UKH’nın ve sosyalizmin tarihinden, deneyimlerinden eleştirel dersler çıkarma, teori ve pratiği zenginleştirme çalışmasının nasıl yapılamaması gerektiğinin de en çarpıcı kanıtlarından birisidir “İflas etmiş, aşılması gereken 20. yüzyılın Marksizmi ve sosyalizmi” sloganı ve içeriği.
DEVAM EDECEK