Translate

29 Temmuz 2025 Salı

VI. BÖLÜM ORTA DOĞU, KÜRT SORUNU VE JEOPOLİTİK

 

VI. BÖLÜM

ORTA DOĞU, KÜRT SORUNU VE JEOPOLİTİK


Ortadoğu’daki küresel ve bölgesel dengelerin odağında bulunan ve her türlü istismara açık bir nitelik arzeden ‘Kürt Meselesi’ Türkiye’yi gerek dış politika ve bölgesel stratejik planlama, gerekse iç bütünlük ve sosyo-kültürel ve sosyo-politik entegrasyon açısından doğrudan ilgilendirmektedir. Bu meselenin taşıdığı jeopolitik çok boyutlu bir karakter arzetmektedir.” (Davutoğlu, Stratejik Derinlik)

I

Davutoğlu’nun analizi Orta Doğu’da Kürt sorununun derinliğini, genişliğini, etki gücünü sergilemesi bakımından çarpıcıdır. Kürt sorununun ve mücadelesinin önemini kavrayamayan, yüzeyselikle belirlenen anaforda kıvranan, oportünizme has manevralarla şövenizm ve sosyal şövenizmin kulvarında Kürt sorununa ve direnişine reddiye yazanların bu satırları büyük bir dikkatle okumasında ve üzerinde düşünmesinde, kendi pratik-politik duruşunu gözden geçirmesinde yarar var...

Kürt halkı Orta Doğu’nun kadim halklarındadır. Kürtler bulundukları coğrafi alan üzerinde binlerce yıldır yaşamaktadır.

1639 Kasrı Şirin Antlaşması’yla Kürdistan İran ve Türkiye arasında ikiye bölünmüştür. Bu sınır birkaç asırdan beri istikrarını korumaktadır.

1923 Lozan Antlaşması’yla Kürdistan bir kez daha paylaşılmıştır. Bu antlaşmayla Kürt ülkesi dört parçaya bölünmüş; İran, TC, Irak, Suriye devletleri arasında paylaşılmıştır. Kürdistan’ın tarihsel parçalanması Kürt ulusunun uluslaşma sürecine ağır darbeler indirdiği açıktır. Kuşkusuz ki bu parçalanma Kürt ulusal varlığına son veremedi. Bu tarihte Kürtler varlığını ve gelişimini sürdürdü. Böyle olmakla birlikte Kürt ulusu dünya uluslar sahnesinde geri kaldı. Ciddi bir asimlasyon yaşadı. Ulusal dilini ve kültürünü güçlü bir şekilde geliştirmedi. Kürt halkı ve ulusu maruz kaldığı tarihsel haksızlık nedeniyle büyük acılar yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir. Ulusal parçalanma, kaçınılmaz olarak, kendi ulusal talepleri için (dört parçada) değişik zamanlarda patlak veren ulusal ayaklanmaların kolayca ezilmesine de olanak tanıdı. Bu parçalanma ulusal öfkeden ulusal direnişe, ulusal direnişten ulusal ayaklanmalara doğru yükselen mücadelelerin yetersiz, zayıf ve yerel kalmasına ve bölge halklarının desteğini alamamasına yol açtı. Kürt ulusal ayaklanmasının modern ulusçuluk üzerinde gelişmesinde en önemli ve öne çıkan hareket PKK hareketi oldu. Modern bir ulusal hareket olarak, üstelik “reel sosyalizm”in yıkılışına dek kendisini “Marksist-Leninist” bir hareket olarak tanımlayan PKK hareketi etki gücünü TC sınırlarının ötesine, Kürdistan’ın diğer parçalarına da yaydı...

I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, emperyalizmin (İngiliz ve Fransız) inisiyatifinde gerçekleşti. Kürdistan ülkesinin parçalanmasının ifadesi olan sınırlar sunni sınırlardır ve doğası gereği meşru değildir. Bu sınırların tarihsel haksızlıkla belirlendiği, Kürt halkını köleleştiren sınırlar olduğu açıktır. Dolayısıyla zoraki çizilen sınırları tanımamak tümüyle meşrudur. Ulusal direnişten ulusal ayaklanmaya uzanan baş kaldırı her ezilen, sömürge ya da bağımlı ulusun kaçınılmaz tarihsel eğilimidir. Kendi iradesi dışında zorla parçalanmış, bölüşülmüş her ulusun bağımsız ve birleşik bir ulusal devlet kurma, kendi dilini ve kültürünü özgürce geliştirme hakkı kayıtsız şartsız savunulması gereken haktır, haklardır. Bu uğurda yürütülen mücadeleler meşru ve haklı mücadelelerdir. Bu olgu Kürt ulusu için de şartsız geçerlidir.

Bugün, Orta Doğu’da 50-60 milyonu bulan bir Kürt nüfusu söz konusu. Kürt ulusu ulusal demokratik haklarından yoksun, ulusal zulüm altında yaşayan büyük bir halk ve ulustur. Nüfusu birkaç yüzbini bile bulmayan BM üyesi devletlerin varlığını düşündüğümüzde sayısı 50-60 milyonu bulan Kürtlerin ulusal devletlerinden yoksun halde yaşıyor oluşu çağımızın acı gerçeklerinden birisidir.

Kürt sorunu Orta Doğu’nun temel sorunlarından birisidir. Kürt sorunu salt şu veya bu ülkeyi ilgilendiren bir sorun olmanın ötesinde bir anlama, derinliğe, genişliğe sahiptir. Bölgesel çapta bir sorun olan Kürt sorunu salt dört ülkeyi ilgilendiren bir sorun da değildir; dahası Orta Doğu’da diğer Arap devletlerini de etkileyen, onları da girdabına çeken bir sorundur.

Orta Doğu’da Kürt sorunu bölgesel karakteriyle küresel bir sorundur da. Dört parçada Kürt ulusal direnişi Kürt sorununu Türk, Fars, Arap gericiliğinin sınırlarının ötesine taşıyarak dünya çapında bir soruna dönüşmesine yol açarak soruna keskin bir şekilde küresel karakter kazandırmıştır. Kürt sorununun küresel karakterinin açığa çıkmasında, 1989/91 dönemecinin açtığı yeni dönem, bu dönemde uluslararası ilişkilerdeki köklü değişimler, ortaya çıkan yeni güç dengeleri, bu koşullarda yükselişe geçen Kürt ulusal direnişinin rolü özellikle belirtilmelidir. Türkiye Kürdistanında (Bakur) PKK önderliğinde başlayan ulusal devrimci başkaldırı, ABD ve önderliğindeki koalisyonun Irak’ı işgal etmesiyle ortaya çıkan Irak yerel Kürt devleti (Başur), ardı sıra Suriye’ye yapılan emperyalist ve gerici müdahale ve işgal sürecinde Kürt direniş hareketinin önderliğinde yeni bir yerel Kürt devletinin doğuşu (Rojava), IŞİD’e karşı Suriye’de, Irak’da, Şengal’de gerilla kadınların önde olduğu yiğitçe direniş ve IŞİD’in Kürtlerin öncülüğünde ezilmesi Kürt sorununun uluslararasılaşmasında özel bir rol oynadı. Kuşkusuz ki tüm bu süreçlerde Kürt düşmanlığı üzerinde birleşen burjuva devletler ve kapışmanın merkezinde olan küresel ve bölgesel devletlerin çıkarları, hesapları, mücadeleleri Kürt sorununun daha keskin bir sorun olarak gündemleşmesinde nesnel olarak önemli bir rol oynadı...

Bugün Kürt sorununu ve gerçeklerini görmezden gelerek Orta Doğu’da politika yapmak olanaklı değildir. Küresel emperyalist güçlerin yanı sıra bölgede yer alan her devlet Kürt dinamiğini özenle hesaba katmak, yönelimlerini bu gerçeğe göre de şekillendirmek zorunda kalmaktadır. “Kürt diye bir şey yok, Orta Doğu’da Kürt yok, dünyada Kürt yok, Mars gezegeninde Kürt yok” inkarcı politikası çoktan çöpe gitmiştir. Kürt ulusal direnişi, eşitsiz bir gelişim içerisinde de olsa Kürt sorununun çözümünü dayatmaktadır. İmha ve inkar politikası yalnızca şu veya bu işgalci ülkede değil, Orta Doğu çapında iflas etmiştir. Gerek Orta Doğu’da gerekse de uluslararası arenada Kürtlerin tarihinde yeni bir dönem açılmış ve Kürtler bölgenin yükselen halklarından biri olarak tarih sahnesinde yerlerini almaya başlamıştır.

Kürdistan Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın adıdır. Kürdistan Kürt ulusunun tarihsel haksızlıkla parçalanmış ülkesidir. Kürtler 20. yüzyılın ve içerisine girdiğimiz 21. yüzyılın devletsiz en önemli halklarından birisidir. “Genişletilmiş Orta Doğu’da” ulusal devletinden yoksun en büyük ulus Kürtlerdir. Kürdistan resmi ve fiili olarak dört parçaya bölünmüş olmakla birlikte coğrafi bir bütünlüğe sahiptir. Tarihsel daralma ve genişlemelerden geçse de Kürtler kendi ana tarihsel coğrafyasında demografik olarak bugünlere dek yaşayagelmiş bir halktır.

Orta Doğu’da Kürt sorunu maddi temele, tarihsel arka plana ve somut gerçeğe dayanan bir sorundur. Böyle bir sorunun “dış güçler tarafından sunni olarak yaratıldığı” propagandası, gerici ve faşist demagoji ve manipülasyondan ibarettir.

Eğer Kürtler olmasaydı ve on yıllara dayanan örgütlü mücadelesi olmasaydı Irak’ta federatif yerel bir Kürt devleti oluşamazdı. Eğer Suriye’de Kürtler olmasaydı ve Kürtlerin örgütlü kuvvetleri ve mücadelesi olmasaydı yerel bir Kürt devleti kurulamazdı. Eğer Kürtler olmasaydı, Kuzey Kürdistan’da başlayan ve 40 yılı aşkın bir süredir sürmekte olan ulusal kurtuluş savaşı, gerilla mücadelesi, Serhildanlardan bahsedilemezdi, ne PKK ne de diğer politik Kürt çevreleri olabilirdi. Eğer Kürtler olmasaydı, İran Kürdistan’ında (Rojhilat) Kürtlerin yürüttükleri mücadelelerden de bahsedilemezdi.

Paramparça edilmiş Kürdistan ülkesi ve ulusu, sunni olarak yaratılmış bir ülke ve ulus değildir. Kürtler ne bin yıl öncesi Orta Asya’dan gelerek Orta Doğu’ya yerleşmiş bir halktır ne de İsrail gibi emperyalist projenin ürünü taşıma suyla kurulan bir ülkedir; Kürdistan bu bölgenin kadim gerçeğidir ve Kürtler binlerce yıldır bu toprakların asli unsuru olarak yaşamaktadırlar.

Orta Doğu’da Kürt inkarı politikaları iflas etmiştir. Orta Doğu’da Kürt sorunu zaten uzun zamandır “çuval”a sığmamaktaydı. Emperyalizmin inisiyatifinde emperyalist çıkarlara ve bölgesel Türk, Arap, Fars gericiliğinin çıkarlarına göre şekillendirilmiş Kürdistan gerçeğini ve Kürtleri yok sayan, imha ve inkara, işgale dayanan politikalar ve statüko çoktan çöküştür. Orta Doğu’da ve Orta Doğu’da kapışan küresel emperyalist güçler, gerek Avrasya stratejilerinde gerekse de bölgesel stratejilerinde Kürt sorununu ve mücadelesini hesaba katmadan, manevralar yapmadan ilerleyemeyecek durumdadırlar. Kürdistan’a çökmüş olan İran, Irak, Suriye, TC’nin yönelim ve duruşlarından da bunu görmekteyiz... Ve Kürdistan gerçeğinde iflas etmiş, derin ve kapsamlı krize dönüşmüş olan “Kürt sorunu”, işgalci ülkelerin sınırlarından çıkarak bölgesel ve uluslararası bir krize dönüşerek çözümünü dayatmaktadır. Kürt sorunu, Orta Doğu krizinin başta gelen temel sorunu olarak çözümünü dayatmaya, muhataplarını köşeye sıkıştırmaya, Orta Doğu’nun ve küresel kapışmaların kaygan zemininde doğan parçalanmaları da kullanarak yolunu açmaya devam edecektir. Kürt sorununu tarihin derinliğine gömerek görünmez hale getiren uluslararası statü de çoktan yıkılmıştır. Lozan Antlaşması fiilen çökmüştür. Kürt vardır ve ulusal demokratik hakları için tarih sahnesinin önünde durmakta ve savaşmaktadır. Tarihin akışı geriye çevrilemez, Kürdistan, Kürt ulusu, Kürdün mücadelesi geriye döndürülemez.

DEVAM EDECEK