“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI
MI?
II
Kapitalizm,
“Postkapitalizm” ve “Kolektif İşçi”
Yukarıda,
proletaryanın dünya ölçeğinde büyümeye devam ettiğini saptamıştık. Burjuva ve
küçük burjuva “küreselleşme”ci “teorisyen” ve propagandistlerin, üretim
teknolojisinin yenilenmesini, yeni üretim yöntemlerinin geliştirilmesini,
entegre dev üretim birimlerinin parçalanmasını, proletarya içi tabakalaşmanın
artmasını, yeni proletarya kategorilerinin, iş ve mesleklerin gelişmesini proletaryanın
değişerek yok olduğuna “kanıt” olarak gösterdiklerini; ideolojik saldırı ve
mücadeleci kuvvetleri manipüle etmek için kullandıklarını görüyoruz. Toplumsal
üretim sürecinde kafa emeğinin (“maddi olmayan emek” ve onun bir biçimi olduğu
söylenen “duygulanımsal emek”) göreli artan rolü ve hizmet sektörünün büyüyen
rolü de aynı yıkıcı ve kirli ideolojik saldırılarda kullanılmaktadır.
Proletaryayı bir yandan “mavi yakalı” (kol) işçiye indirgerken, öte yandan da
sınırsız bir iki yüzlülükle Marx’ı, Marksizm-Leninizm’i, proletaryayı salt kol
işçisine indirgemekle de “eleştirme” aynı cenahın manevraları içerisinde yer
almaktadır. Negricilik de aynı, benzer argümanlara sarılmaktadır.
Üretim
teknolojisinin yenilendiği, yeni üretim yöntemlerinin geliştirildiği ve
üretimin yeni bir biçimde örgütlendiği, dev entegre tesislerin parçalanıp
tasfiye edildiği, kafa emeğinin öneminin artığı ve bu emek türünün üretim
içerisindeki yaşamsal rolünün giderek büyüdüğü, proletarya içi katmanlaşmanın
oldukça geliştiği, maddi üretim sektöründe çalışan “mavi yakalı” işçi sayısının
göreli olarak düştüğü, hizmet sektörünün daha hızlı büyüdüğü ve bu sektörde
istihdam edilen proletaryanın maddi üretim sektöründe çalışan işçilerden daha
çok olduğu doğrudur. Fakat bu gerçeklerin saptanması bir şeydir, bu
saptamalardan hareketle “Elveda proletarya!” tezlerini geliştirmek, onun “yok
olduğu”nu söylemek farklı bir şeydir.
Kapitalizmde
işgücü kapitalistçe sömürülür. Bu işgücü kol emeği olabileceği gibi kafa emeği
de olabilir. Her iki biçimiyle işgücü
metadır, ücretli emektir. Marx ve
Lenin, Marksizm-Leninizm işçi sınıfını salt “mavi yakalı” işçilere
indirgemediği gibi, kapitalizmin gelişimiyle birlikte kafa emeğinin (zihinsel
emeğin) rolünün de artacağını açıklıkla
ortaya koymuşlardır.
Bütün
bölükleriyle proletarya “kolektif
işçi”dir ya da “kolektif işçi” proletaryanın temel karakteristiğidir. Üretimin toplumsal karakteri proleter
sınıfı da kolektif işçi olarak yapılandırır. Proletaryanın kapitalist
üretimin gelişme seyrinde, üretim teknolojisindeki gelişmeyle bağlı bir şekilde
yeniden ve yeniden yapılanması, değişik kategorilerinin varlığı bu gerçeği
değiştirmez. Proletarya gerek manifaktür kapitalizmi, gerek sanayi kapitalizmi,
gerek de 70-80’lerden bu yana “üretimin enformatikleşmesi” ile olsun, her bir
aşamada yeniden şekillenirken, daima “kolektif
işçi” karakterini korur. Dahası kapitalist üretim tarzının gelişmesiyle,
bir yandan işçi sınıfı daha fazla
büyümeye devam ederken, diğer yandan
“kolektif işçi” olarak çok daha etkin ve güçlü bir sınıf olarak gelişir.
“Kolektif
işçi”, manifaktür kapitalizminde “manifaktürün canlı mekanizmasını”
oluşturmaktaydı ve “uzmanlaşmış parça işçilerden meydana” gelmekteydi. “Çok
sayıda parça işçinin birleşmesi ile oluşan kolektif işçi manifaktür döneminin kendine
özgü makinesidir.” (Marx, Kapital, C.1, s.338)
“Kolektif işçinin, hem basit hem karmaşık,
hem yüksek hem düşük düzeyde işlevleri” (age., s.339, iba.) bulunur ve
bütün bunlar, üretim sürecinde kolektif
işçinin işlevleri olarak işlevselleşir. Manifaktür kapitalizminde el emeği,
parça işlerde uzmanlaşma ve aleti işçinin kullanması kolektif işçinin
karakteristikleridir. Ama sanayi devrimi
ile bu teknik temel değişir. Böylece
“kolektif işçi” olarak işçi sınıfı da yapısal
ve köklü bir değişiklik geçirerek yeniden
yapılanır.
Konu
bağlamında Marx, şunları söyler:
“Makine
biçimine gelen emek araçları, insan kuvveti yerine doğal kuvvetlerin
konulmasını, ve el alışkanlığı yerine bilimin bilinçli uygulanmasını
gerektirir. Manifaktürde, toplumsal emek sürecinin örgütlenmesi tamamen
özneldi, ve parça işçilerin bir bileşimiydi; makine sistemine dayanan büyük
sanayide ise, tümüyle nesnel bir üretici organizma vardır ve işçi, zaten
varolan maddi üretim koşullarına eklenen bir şey haline gelmiştir. Basit
elbirliğinde ve hatta işbölümüne dayanan elbirliğinde, tek başına çalışan
işçinin yerini kolektif işçinin alması, azçok rastlantıya bağlı bir şey gibi
görünür. Oysa makineler, daha sonraki durumlarda, birkaç istisna dışında,
yalnız birleşmiş emek ya da ortaklaşa emekle işletilir. Demek ki, burada, emek
sürecinin ortaklaşa niteliği, emek aracının kendisinin zorladığı teknik bir
gerekliliktir.” (age., s.372)
Demek ki,
sanayi devrimi ile, sanayi kapitalizmi ile birlikte toplumsal emek sürecinin
teknik temeli değişir. El emeğinin yerine makine geçer, emek süreci nesnel bir
üretici organizmaya dönüşür; böylece işçi makinenin basit bir uzantısı haline
gelir. Yüksek teknolojik temele dayanan bir işbölümü şekillenir. Bu sıçrama ve
yapısal dönüşümle işçi sınıfının toplumsal bileşimi, emek sürecindeki görevleri
ve konumu da değişerek yeniden yapılanır. Sanayi proletaryası doğar ve gelişir.
Üretim çok daha toplumsallaşır. Ve “kolektif işçi” daha yüksek bir temelde,
emeğin sermayeye biçimsel bağımlılığının yerini gerçek bağımlılığa bıraktığı
aşamanın, çok daha vazgeçilmez, bir “kolektif işçi”sine dönüşür. Ve toplumsal
üretim süreci artık istisna tanımadan ya da “birkaç istisna dışında” yalnızca
“birleşmiş emek ya da ortaklaşa emekle işletilir” hale gelir.
Emperyalist
küreselleşmenin son dalgasıyla üretim uluslararası ölçekte örgütlenmiş, böylece
üretim çok daha toplumsallaşmış, daha
yüksek bir teknolojik temel kazanmış ve
işçi sınıfı, dünle kıyaslanmayacak kadar çok daha fazla “kolektif işçi” haline
gelmiştir. Bugün işçi sınıfı, dünya pazarını temel alan uluslararası
tekeller emperyalizminde, kapitalist dünya pazarındaki bütünleşmenin çok daha
ileri düzeyde biçimlendiği koşullarda, düne
göre çok daha ileri düzeyde “birleşmiş emek ya da ortaklaşa emekle” temsil
edilen bir proletarya konumunu kazanmıştır. Üretimin esnek uzmanlaşma
temelinde parçalanması, yerkürenin dört bir yanına dağılması, herhangi bir
metanın parçalarının onlarca ülkede aynı anda üretilip hızla son biçimini
alması ve dünya pazarına sürülebilmesi, üretici güçlerdeki ve üretimin
toplumsal karakterindeki bir gerilemeyi değil, aksine daha yüksek bir gelişme düzeyini temsil etmektedir. Eğer sermaye
birikimi bu aşamaya varmasaydı, eğer üretim teknolojisi, elektronikleşme,
enformasyon, komünikasyon ve ulaştırma teknolojileri böyle bir gelişme düzeyine
yükselmesiydi ve böylece, sermayenin dönüşüm hareketinin (dönüşüm devresini)
hızlı bir tempoda çevrimini güvencelemeseydi ya da buna elvermeseydi, bu, zaten
gerçekleşmeyecekti. Üretimdeki “parçalanma”yı, sınıf içi tabakalaşmanın artmasını,
sermayenin organik bileşiminin yükselmesini, yeni teknolojileri işçi sınıfının
sonu, sınıfın devrimin öznesi olmaktan çıktığının kanıtı, sınıfın
önemsizleşmesinin göstergesi olarak görmek trajikomik bir çarpıtma ve tasfiyeci
propagandadan ibarettir.
İşçi
sınıfını, “kolektif işçi”yi sadece kol
işçisine indirgeyen, kafa emeğini
proletarya dışında gören bakış açısının Marksizm-Leninizm’le bir ilişkisi
bulunmamaktadır. “Postmodernistler”in ve onun bir versiyonu olan
“postMarsizmin” (ki ikisi de yeni tip burjuva liberalizmin versiyonudur), bir
yanda “postkapitalizm”le işçi sınıfının yok olduğunu ya da yok olma yolunda
olduğunu propaganda ederken öte yandan da Marx’ın, Marksizm-Leninizm’in
proletaryayı “mavi yakalı” işçiyle sınırladığı demagojisini yaptığını
biliyoruz. Burjuva ve küçük burjuva tasfiyecilerin her iki iddiası da gerçek
dışı ve tümüyle demagojiktir.
Konu hakkında
Marx’a başvuralım.
“Yalnızca
sermaye üreten emek üretkendir” diyen, üretken ve üretken olmayan emek
kategorilerini incelediği yerde Marx, kapitalistleri ilgilendiren “şey”
üzerinde durur ve “metada onu ilgilendiren şey” der, “ödediğinden daha fazla
değişim değerinin yaratılmış olmasıdır ve bu nedenle, onun açısından, emeğin
kullanım değeri, ücret olarak ödediği emek zamanını daha fazla miktarda geri
alıyor olmasındadır. Doğal ki, bu üretken işçiler, asıl makine işçisinden
yöneticiye ya da mühendise kadar (kapitalistten farklı olarak) şu ya da bu
biçimde metanın üretimine katkıda bulunanların hepsidir.” (Artı-Değer
Teorileri, 1. Kitap, s.146-147) diyerek üretim sürecinde yer alan kafa
emekçilerini, mühendisi, teknisyeni, yöneticileri de “kolektif işçi”
kategorisinde gördüğünü ortaya koyar.
Yine Marx,
aynı ölümsüz eserinde, konuya derinlikli ve çarpıcı bir şekilde şöyle ortaya
koyar:
“Birçok
emekçinin, aynı metanın üretiminde çalıştığı tam kapitalist üretim biçiminin
gelişmesiyle, bunların emeğinin üretilen nesneyle doğrudan ilişkisi, doğal ki
büyük ölçüde çeşitlilik gösterir. Örneğin, bir fabrikada, daha önce değinilen
vasıfsız işçilerin, hammaddenin işlenmesiyle doğrudan görevli olanların üstünde
bir tür nezaretçilik görevi yapan ustalar, bir adım daha ötededirler; iş
mühendisi de daha başka bir tür ilişki içindedir ve esas olarak yalnızca
beyniyle çalışır, vb. ancak sonucu, (her ne kadar çalıştırılanların tümü aynı
düzeyi sürdürürse de) farklı değerde emek-gücüne sahip olan bu emekçilerin bütünü üretir; yalnızca
çalışma sürecinin sonucu olarak görülen bu sonuç, ifadesini metada ya da maddi
üretimde bulur; ve hepsi bir arada, bir işlik olarak, bu ürünlerin canlı üretim makineleridir-üretim süreci bir bütün olarak
alındığında, emeklerini sermaye karşılığında değişirler ve kapitalistin
parasını sermaye olarak yeniden üretirler; yani artı değer üreten değer olarak,
kendini genişleten değer olarak yeniden üretirler” (s.384-385)
Marx’ın
çizdiği tablo açıktır.
Maddi ve
“maddi olmayan” ücretli emek biçimleriyle; sanayi, tarım, hizmet ve ticari
sektörlerde çalışan proletarya (ve işsiz işçiler) modern ücretli köleler
sınıfını, “kolektif işçi”yi oluşturmaktadır. Proletarya içi katmanlaşma ve emek
türlerindeki çeşitlilik ne proletaryanın yok olduğunun ne de önemsizleştiğinin
bir verisini vs. oluşturmaz. Kapitalizmin asli ve asıl ürünü olan enternasyonal
proletarya kapitalizmin de mezar kazıcısı rolünün oynayacaktır. Bu misyon yalnızca proletaryaya özgüdür;
çünkü özel mülkiyetle tüm bağlarını koparmış olan tek sınıf proletaryadır. Onun
köleleşmesinin nesnel maddi koşulu kapitalist özel mülkiyet dünyasıdır. O,
ancak kapitalist üretim ilişkilerini proleter devrimle yıkarak kurtulabilir.
Oysa proletarya dışındaki tüm sınıflar özel mülkiyet tabanı üzerinde durur…
Proletaryayı
salt kol işçiliğine indirgeyerek yapılan işçi sınıfı tahlili yanlıştır.
Kapitalizm ve “küreselleşme” propagandistlerinin, Negriciliğin böylesine dar
bir proletarya teorisini Marksizm-Leninizm’e ait bir tahlil ve teori olarak
sunması onların Markzim-Leninizm’in, Ekim Devrimi’nin, III. Enternasyonal’in
bilinçli ideolojik düşmanları olmasıyla; Hardt ve Negri gibilerinin bilinçli
tahrifatçılığı bir yöntem olarak kullanarak devrime saldırırken emperyalizmi,
özellikle de Amerikan emperyalizmini bilinçli bir şekilde savunmasıyla
bağlıdır. Yoksa onların Marksizm-Leninizm’in, III. Enternasyonalin proletarya
tanımından, proletaryanın kapsamı hakkındaki teori ve analizlerinden habersiz
olduğunu düşünmek aptallık olur.
Onlar
ÇUŞ’ları, emperyalizmi, özelde de ABD’yi savunmaya adanmış olan “imparatorluk”
kitaplarında (ve Negri’nin çeşitli röportajlarında) söz konusu görüşü
Marx-Lenin’e atfedip sözde eleştiriler yaparken aslında böyle bir görüşün
modern revizyonist ve küçük burjuva sosyalist akımlar cephesinin bir bölümüne
ait olduğunu biliyorlar. Biliyorlar ve Marksizm-Leninizm’in bilinçli düşmanları
olarak, bu gerçeği gizleyip sermayenin lehine alçakça sömürüyorlar. Entelektüel
yetilerini demagoji ve manipülasyon amacıyla fütursuzca kullanıyorlar.
Tarihi,
teoriyi, güncel gerçekleri sınır tanımaz bir küstahlıkla okuyucularının
gözlerinin içine baka baka tahrif etmekten, bile bile yalanlar söylemekten bir
an olsun bile kaçınmayan Negri/Negricilik “Endüstriyel işçi sınıfı”nın
“proletaryanın ve proleter devrimlerin tarihinde sadece kısmi bir uğrağı temsil” (İmparatorluk, s.403, açHveN) ettiğini
ileri sürebilmektedir. Oysa 500 yıllık kapitalizm tarihinde maddi üretim
proletaryası, sanayi devriminden 20. asrın nerdeyse ikinci yarısına dek sanayi
proletaryası proletaryanın bel kemiğini, ana gövdesini oluşturmuştur. Bugün de
sanayi proletaryası proletaryanın ana çekirdeğini, öncü ve temel bölüğünü;
politik bilinç ve örgütlenmesi, politik mücadele deneyimi en gelişkin kesimini
oluşturmaktadır.
Postmodernistlere
ve “postmodernizmin doruğu” olarak Negriciliğe göre, “postkapitalizm” ile
proletarya, başta da sanayi proletaryası zaten buharlaşmıştır. Kaldı ki zaten
sanayi proletaryası “modernizm” çağında da “kısmi bir uğrağı” temsil
etmekteydi. Oysa kapitalizm “sanayi toplumu”dur ve proletarya genel olarak
kapitalizmin ama özellikle de sanayi kapitalizminin asli, özgül ve temel
ürünüdür. Leninizm’in en bilinçli düşmanlarından olan Negri türü kapitalist
emperyalizme iltihak etmiş aydınlar “çağımızın önemli sorunlarına kafa yoran”
aydınlar kategorisine asla girmezler, giremezler; aksine, onlar, sermayenin
bilinçli savunucusu “sol” liberal oportünist teori ve pratiğin propagandistleridir.
Bu gerçek her fırsatta vurgulanmalıdır. “Postmodernizm”, “postMarksizm”, Negricilik,
“neoliberal” emperyalist yeni tip
ideolojik Haçlı Seferberliğinin ideolojik saldırı biçimleridir.
Endüstrinin
yerini hizmet sektörüne, kol emeğinin yerini “gayrimaddi emeğe” bıraktığını; bu
değişimin de “modernizmden postmodernizme”, “İmparatorluğa” geçiş olduğu;
kapitalizm ve emperyalizmin yerini kendiliğinden yeni bir üretim tarzına,
kendiliğinden komünist vb. bir üretim tarzına bıraktığı; dolayısıyla artık
proletaryadan bahsedilmeyeceği postmodern liberal propagandası, tümüyle bilim
dışı demagojik bir propagandadır.
Kapitalist
saldırının “küreselleşme” ile dizginlerinden boşandığı bir tarih kesitinde
proletaryanın bittiğinin ilan edilmesi trajikomik bir durum olsa da, bir olgu.
Üstelik son çeyrek asırda bu tip neoliberal, postmodern, postMarksist teori ve
tezler popüler hale de geldi. Son çeyrek asrın tarihsel konjonktürü bu bakımdan
elverişli koşulları altın tepsi içinde
sermaye cephesine ve yedeğindeki akımlara sunduğu ise kuşkusuz ki gözden
kaçırılmamalıdır.
Bilimsel ve
teknolojik devrimin küresel çapta atılımı, yeni teknolojilerin yaygınlaşması,
hizmet sektörünün daha da büyümesi, kafa emeğinin artan önemi,
bilimsel-entelektüel emeğin emek içerisinde artan ve büyüyen rolü vb. “elveda
proletarya” teorileri ve burjuva propagandası için doludizgin çarpıtılarak
kullanıldı. Maddi emeğin bittiği, gayri-maddi emeğin maddi emekle bir ilişkisi
kalmadığı, artık emeğin kendi değerini kendi belirlediği, emeğin ölçülemeyeceği
vbg. “teori” ve “tezler” de aynı burjuva ve burjuva revizyonist ideolojik
saldırının argümanları olarak kullanıldı.
Kafa ve kol
emeği bağlamında, soruna, kısaca da olsa, tarihsel ve güncel perspektiften
şöyle bir bakacak olursak şunları görmekteyiz.
Maddi ve
zihinsel işbölümü arasındaki ayrışmanın tarihsel kökleri sınıflı toplumun
ortaya çıkışına dek uzar. Zihinsel işbölümünün ön koşulu maddi işbölümüdür. Maddi yaşamdaki işbölümü ne ise zihinsel
işbölümü de öylece ayrışır ve şekillenir. Çünkü tarihte belirleyici olan
zihinsel işbölümü değildir. Zihinsel üretim ve işbölümünün temeli de, son
tahlilde, gerçek yaşamın/maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir.
İnsanların kendi yaşamının temelini, o arada farklılaşmasının temelini de üretici
güçler oluşturur. “Çünkü insanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri
değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.” Toplumsal bilinci de, toplumsal işbölümünü
de belirleyip biçimlendiren toplumsal maddi gerçektir. Artı-emeğe,
artı-ürene el koyan sınıflar, daima zihinsel üretim ve yönetim işini de
üstlenmiş, kafa emeğini de kontrol ede gelmişlerdir. Kol emekçiliği ise
tarihte, daima ezilen emekçi sınıf(lar)a kalmıştır.
Konuyu
genişletmeden kafa ve kol emeği çerçevesinde ele alacak olursak, iki emek
türünü en keskin biçimde ayrıştıran, arasına uçurum koyan sistem kapitalist
üretim tarzı olmuştur. Oysa “emek süreci tamamen bireysel olduğu sürece”
kafa ve kol emeği bireysel üreticide birleşmişti; böylece üretici emekçi kendi
ürününe karşı yabancılaşmıyordu; kafa ve kol emeğini aynı üretici süreçte
kullanıyor ve kendisini yönetiyordu. Ancak, “daha sonra başkalarının denetimi
altına girer. Tek bir insan, kendi beyninin denetimi altında gene kendi
kaslarını harekete geçirmeksizin doğa üzerinde bir iş yapamaz. Doğal beden de
kafa ile elin birbirine bağlı olması gibi, emek-süreci de el emeğini kafa emeği
ile birleştirir. Sonraları bunlar birbirlerinden ayrılırlar, hatta can düşmanı
olurlar.” (Marx, Kapital, C. I, s.483-484) “Değişik emek türlerini ve
dolayısıyla zihin emeğiyle kol emeğini – ya da bunlardan birinin daha hakim
olduğu emek türlerin- birbirinden ayırmak ve farklı insanlar arasında dağıtmak,
kapitalist üretim tarzının gerçekten ayırt edici özelliğidir.” (Marx, Artı
Değer Teorileri, 1. Kitap, s.385)
Marx’ın
dediği gibi, “üretimin zihinsel güçlerinin el emeğinden ayrılması ve bu
güçlerin, sermayenin emek üzerindeki gücü haline dönüşmesi, daha önce
gösterdiğimiz gibi, ensonu, makine temeli üzerinde yükselen büyük sanayi
tarafından tamamlanmıştır.” (Kapital, C. I, s. 405)
“Fordizm” ve
“Taylorizm” olarak tanımlanan üretimin ve işin örgütlenmesi sürecinde, bu
tabloyu ama daha keskin bir şekilde görmekteyiz. Tablo, günümüzün de temel
tablosudur. Kafa ve kol emeğinin birleştiren “çekirdek işçi” kategorisi, esnek
üretim sisteminde yaşamsal bir yerde
durmakla ve proletaryanın bu katmanı giderek büyümekle birlikte, bu kategori toplam dünya proletaryası içinde hala küçük bir yer tutmaktadır.
Günümüzde
kafa emeğinin toplam üretimde tuttuğu yer, ne Marx ne de Lenin dönemindeki
gibidir. Ki, bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu tablo, örneğin 1950’ler,
1960’lardaki gibi de değildir. Başta kapitalizmin metropolleri olmak üzere
kapitalist dünya ekonomisinde kafa emeğinin payı önemli ölçüde artmıştır ve
artmaya da devam edecektir. Gerek maddi metalar gerekse de hizmet metalarının
üretiminde kafa emeğinin artan payı ve rolü, postmodernist, post Marksist vb.
akımların iddialarının aksine proletaryanın önemsizleşmesinin, dahası yok
olmasının değil, aksine, daha eğitimli
ve kültürlü bir sınıf haline geldiğinin kanıtıdır. Ve yeniden vurgulanması gerekir,
kafa işçileri proletarya dışı bir sınıf, proletaryanın yok oluşuyla yükselen
yeni bir sınıf, proletaryanın dışında bir katman değil, tersine, proletarya
sınıfının bir bölüğü, daha eğitimli,
kültürlü, donanımlı, kalifiye bir bölüğüdür;
“kolektif işçi” dir, “kolektif işçi”nin bir bileşenidir.
“Değişik emek türlerini ve dolayısıyla zihinsel emeğiyle kol emeğini- ya da
bunlardan birinin daha hakim olduğu emek türlerini- birbirinden ayırmak ve
farklı insanlar arasında dağıtmak, kapitalist üretim tarzının gerçekten ayırt
edici özelliğidir.” “Tüm bu insanlar, yalnızca maddi zenginliğin üretilmesine doğrudan katılmakla kalmazlar, üstelik
emeklerini doğrudan, sermaye olan
parayla değişirler ve dolayısıyla ücretlerine ek olarak kapitalist için bir
artı-değeri yeniden üretirler. Emekleri, ödenmiş emeği artı ödenmemiş artı-emeği içerir.” (age, s.385, açM.)
Soruna hizmet
sektörü açısından baktığımızda da karşımıza çıkan tablo şudur: Hizmet sektörü
maddi üretim sektöründen daha hızlı gelişmektedir. Gerek gelişme hızı, gerekse
de kapsamı itibarı ile hizmet sektörünün ulaştığı gelişme aşaması Marx
dönemiyle kıyaslanamaz bile. Bugün hizmet sektöründe çalışan proletarya
bölükleri maddi üretimde çalışan proletarya bölüklerinden daha büyük bir niceliği
oluşturmaktadır. Her iki sektörde de mavi ve beyaz yakalı işçilerin çalışmakta
olduğunu ise herhalde hatırlatmak bile gerekmez.
Hizmet
sektörünün büyümesini proletaryanın yok oluşu olarak lanse eden postmodern ve
postMarksist propaganda tümüyle demagojiktir. Hizmet sektörünün genişlemesi, bu
sektörde çalışan proletaryanın büyümesidir ve genelde de proletaryanın küresel
ölçekte daha da büyümüş olduğunu gösterir. Hizmet sektörü de kapitalist
ekonominin kapitalist sektörlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu sektörde de
temel çelişki emek sermaye çelişkisidir ve hizmet sektöründe çalışan
proletarya, doğası gereği, kapitalistçe sömürülmektedir. Kapitalist üretim
tarzının maddi temelini maddi üretim
ekonomisi oluşturmaktadır. Kendi maddi üretim temelini yitirmiş bir
kapitalizmden salt, “hizmet sektörüne” dayanan bir kapitalizmden bahsedilemez.
Bu iddia, hangi biçimde kamufle edilirse edilsin, postmodern, postMarksist
demagogların sahte savlarından ibarettir sadece. Modern sanayi, günümüz kapitalizminin de maddi temelini
oluşturmaktadır. Tarımın sanayileşmesi, hizmet sektörünün sanayileşmesi de bunu
gösterir.
Kapitalizm
geliştiği oranda toplumun toplumsal ve kültürel gereksinimleri de artar,
çeşitlenir, zengin biçimler kazanır. Doğal olarak bu olgu, hizmet sektörünü de
geliştirip büyütecektir ve büyütmüştür de. Keza maddi üretimde düşen kar
oranları, sermayenin daha yüksek kar oranlarını yakalayabileceği sektörlerden
birisi olarak hizmet sektörüne yönelmesini de getirdi. Bu tablo, hizmet
sektörünün büyümesine, hızlı bir tarzda büyümesine yol açtı. Şüphesiz, toplumsal
yararlı işlerin, sosyal hizmetlerin gelişiminde işçi ve emekçi hareketinin,
özelde sosyalist sistem ve kampın tarihsel ve politik baskısı gibi çok temel
bir nedeni de unutmamak ve vurgulamak lazım…
Yeni
kapitalist birikim stratejisi ile birlikte, gerek devletin kamusal
yükümlülükler çevresinde sermaye lehine üstlendiği geniş çaplı alt yapı
yatırımları gerekse de sosyal hizmetler, özelleştirilerek özel kapitalist
sektöre, uluslararası tekellere devredildi. Yani söz konusu hizmetler
metalaştırıldı, ticarileştirildi, sermayeleştirildi. Ve bu alan git gide artan
oranda dolaysız kapitalist sömürüye; artı değer gaspına, kar üretimine açıldı.
Kar amacı gütmeyen kamusal (toplumsal faydalı işler) olmaktan çıkarılan sosyal
hizmetler (eğitim, sağlık vb.) bir yandan bu alanlarda çalışan geniş bir emekçi
kitleyi işçileştirirken, öte yandan
da üretken emek kategorisinin de
genişlemesine yol açtı. Hatırlatmak gereksizdir ki burjuva devlet de “şirket
devlet”e dönüşmeye, özel kapitalist sektöre henüz devretmediği bir dizi
“kamusal” hizmeti (elektrik, doğalgaz, eğitim vs.) kar amacıyla işletmeye
yöneldi…
Bu yönelim,
bir yandan üretken emek kategorisini öte yandan proletaryanın niceliğini
büyüttü, genişletti.
Uluslararası
tekellere dayanan emperyalist küreselleşmenin atılım sürecinde küresel ölçekte
yaygın, kapsamlı, hızlı bir mülksüzleşme süreci yaşandı ve yaşanmaktadır. Bu
süreç, kent ve kır küçük meta ekonomisinin kapsamlı iflası ve tasfiyesine;
küçük ve orta çaplı mülk sahipleri sınıflarının geniş kesimlerinin iflasına yol
açtı ve açmaktadır. “Küreselleşme”nin son dalgası ile ara sınıfların, orta
tabakaların bu çok hızlı çözülüşünün proletaryayı büyütmeye devam edeceği
açıktır.
Günümüz
dünyasında da kapitalizm derinlemesine ve genişlemesine gelişmekte, yeni tipte mülksüzleşme
süreci hız kazanmakta, işgücü artan bir hızla ve daha kapsamlı metalaşmaktadır.
İşgücünün daha eğitimli bir dizi kategorisi, “orta sınıf”, “yeni tip küçük
burjuvazi” kategorisine tekabül eden kategorileri 50’lerden, 60’lardan farklı
olarak proletarya saflarına atılmıştır, atılmaya da devam etmektedir. Yani
proletarya küresel ölçekte büyümesini sürdürüyor, sürdürmektedir.
Tarımsal iş
gücünün bir dizi ülkede gerilemesi, sanayisel işgücünün ve istihdamın göreli
olarak gerilemesi, hizmet sektörünün gelişmesi ise zaten proletaryanın sonu
anlamına gelmiyor ve gelmez de. Kurgu, gizem, dil oyunlarıyla bu gerçekler yok
sayılabilir ama yok edilemez, “yok yer”e gönderilemez. Ayrıca hatırlatmak
gerekir ki, hizmet sektörüne gitgide artan oranda girip biçimlendiren
enformasyon, telekomünikasyon, ulaştırma, otomasyon vbg. teknik aygıtları ve
sistemleri de üreten sanayi proletaryasıdır. “Kolektif işçi”yi yok sayarak,
işçi sınıfının değişik katmanlarını birbirinin karşısına çıkarıp çarpıştırarak
proletaryayı buharlaştıramazsınız. Gerek maddi üretim proletaryası gerekse de
hizmet üretimi proletaryası, kapitalist üretim tarzının ürünüdür. Örneğin
Negriciliğin iddia ettiği gibi hizmet sektörü yeni bir üretim tarzına tekabül
etmemektedir. Aksine hizmet sektörü kapitalist ekonominin bir sektörüdür.
Kapitalizmi kapitalizm yapan temel karakteristik nitelikler ve hareket yasaları
hizmet sektörünü de belirleyip biçimlendirmektedir.
İşgücünü
çeşitlendirmek; proletarya içi tabakalaşmaları geliştirmek; her teknolojik
yenilenmeyle birlikte proletaryayı yeniden ve yeniden yapılandırmak; gelişmesi
içerisinde bazı işgücü kategorilerini gereksizleştirirken bazı kategorilerini
daha fazla geliştirmek ya da yeni teknolojilere, yeni yaratılan ekonomik
sektörlere dayalı yeni proleter kesimler üretip şekillendirmek, kapitalist
üretim tarzının doğasında vardır. Bu
tip olguların kapitalizmin, proletaryanın aşılması, yeni bir üretim tarzı
olarak lanse edilmesi herhangi bir bilimsel ve devrimci niteliğe sahip değildir
ve olamaz da.
“Küreselleşme”
ile yerküremiz bugün çok daha küçülmüş kapitalist bir topluma dönüşmüştür.
“Küreselleşme” ile dünya kapitalist sistemi küresel kapitalist fabrikaya
dönüşmüştür ya da “küresel bir fabrikalar” sistemi olarak tanımlayabiliriz. Ama
bu emek ve sermayenin aşılmasını, yeni bir üretim tarzının doğuşunu, bir
“postkapitalizmi” vs. ifade etmemektedir. Tıpkı hizmet sektörünün maddi üretim sektörlerine
göre daha baskın hale gelmesinin kapitalizm dışı yeni bir üretim tarzı anlamına
gelmediği gibi.
Üretimin
teknolojik yapısında; işgücünün yapısal ve sektörel dağılımında; işgücünün ve
istihdamın biçiminde; proletaryanın sosyal bileşiminde, toplumsal işbölümünde
ortaya çıkan değişmeler kapitalist üretim tarzıyla, bu üretim tarzının
gelişmesi sürecinin gereksinmeleriyle ortaya çıkan değişmelerle bağlıdır. Ve bu
değişiklikler proletaryayı yok etmek, onun tarihsel ve politik misyonuna son
vermek bir yana, hem onu nitelik ve nicelik olarak geliştirmiş hem de
kapitalizmi yıkma misyonunu çok daha keskin hale, daha güncel hale getirmiştir.
“Postmodern” pazarlama teknikleriyle nesnel, bilimsel, somut tarihsel
gerçekleri ortadan kaldıramazsınız. Radikal anarşist çizgiden “post”anarşist,
pasifist, sivil toplumcu liberal çizgiye kaymış olan Negri’ye gelince, o
hayatının hiçbir döneminde Marksizm-Leninizm’e, işçi sınıfının devrimci nitelik
ve yeteneğine, proleter devrime zaten inanmamış biriydi, biridir. O çoktan
“İmparatorluğa” teslim olmuş, önünde diz çökmüş, İmparator hazretlerinin
sofrasına kurulmuş biri olarak, yeni duruşunun teorisini yapmakta,
“İmparatorluğa” kendince nitelikli hizmetler sunmak için can siperane çırpınıp
durmaktadır.
DEVAM
EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder