Translate

20 Mart 2014 Perşembe

“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI MI?



“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI MI?
Proletaryanın ve onun tarihsel devrimci rolünün açık ya da gizli ret ve inkarı, öteden beri Marksizm-Leninizm’le her türden anti-proleter, anti-Marksist-Leninist akım arasındaki ilkesel ayrılığın ana ayıracı olagelmiştir. Devrimci proletaryanın yerine “yoksullar”ın, devrimci proletaryanın yerine aydınların, devrimci proletaryanın yerine “halk”ın, devrimci proletaryanın yerine “ezilenler”in, devrimci proletaryanın yerine “çalışanlar”ın, “üreticiler”in vb. geçirilmesi; duruma göre birinin ya da ötekinin geçirilmesi, geçmişten beri süregelen bir olgudur. Proletaryanın burjuvalaştığı, proletaryanın orta sınıfa dönüştüğü, proletaryanın yeni teknolojilerle gereksizleştiği, söz gelimi yerini “çokluk”a bıraktığı ya da dönüştüğü vb. gibi teorilerin, ideolojik saldırıların, burjuvazinin ve küçük burjuvazinin işçi sınıfına ve Marksizm-Leninizm’e karşı ideolojik ve siyasi saldırılarından başka bir anlamı bulunmamaktadır.
Emperyalist küreselleşmenin son birkaç on yılda doludizgin gelişimi, başını SB’nin çektiği kapitalist/revizyonist sistem ve kampın çöküşü, dünya devriminin dibe vurması, politik güçler dengesinin dünya devrimi aleyhine değişmesi; teknolojik gelişmeler, bilgi işlem teknolojilerindeki sıçrama, hizmet sektörünün kapitalist maddi üretim sektöründen daha hızlı büyümesi, “ekonomilerin malileşmesi” vb. gibi olgular, proletaryanın ve onun devrimci tarihsel rolünün yadsınmasına yol açan, özü bir olmakla birlikte, sayısız teori ve tezin ortalığı kaplamasına yol açtı.
Özellikle hatırlatmak gerekiyor: “Neoliberal” emperyalist dünya sermayesinin “tarihin sonu”nu ilan etmesine paralel, değişik türevleriyle birlikte “postmodernizm” ve “postMarksizm” olarak tanımlanan akımlar da, “özne’nin sonu”, “kurtuluşçu ütopyaların sonu”, “evrensel doğruların sonu”, “elveda proletarya”  vb. diye haykırmaya ya da bu eski çığlığı yeni dönem koşulları içerisinde yeni biçimlerde formüle ederek gürültülü bir şekilde propaganda etmeye başladılar. Boşuna dememişler “sığ sular gürültülü akar”…
Yeni bir çağa girdiğimiz, bu yeniçağın “enformatik” (vb.) bir çağ, yeniçağa tekabül eden toplum biçiminin “enformatik toplum” (vb.) olduğu; kapitalizmin, emek ve sermayenin, artı-değer sömürüsünün aşıldığı; yeni bir üretim tarzına geçildiği ya da kendiliğinden komünist bir dünyada yaşadığımız ileri sürüldü. Bu çağın, görülemez, dokunulamaz, tanımlanamaz, hiç yerde, hiç yerötesi bir yerde, bir yerötesi hiç yerde olduğu vs. ilan edildi.
Peki gerçekte “küreselleşme”yle, “postkapitalizm”le, “sanayi sonrası toplum”la, “teknoloji çağı” ile, “enformatikleşme”yle, “Üçüncü Bilimsel ve Teknik Devrim” (3BTD) ile proletarya önemsizleşti mi? Buharlaştı mı?
Özet bir biçimde de olsa, soruna biraz daha yakından bakalım.

“Buharlaşmak” Yerine Proletarya Büyümeye Devam Ediyor
Kapitalizm, modern ücretli kölelik düzenidir. Ve proletarya modern ücretli kölelerden oluşan bir sınıftır. Proletarya, kapitalist üretim tarzının özgül ve temel ürünü ve mezar kazıcısıdır. Kapitalizmde her şey gibi ücretli emek de metadır. Marx’ın dediği gibi, “ücretli emek bir metadır. Hatta ürünlerin metalar olarak üretiminin, üstünde gerçekleştiği temeldir.” (Artı-Değer Teorileri, İkinci Kitap, s. 380, Sol Yayınları) Bundan dolayıdır ki Lenin, özellikle işgücünün hangi oranda metalaşıp metalaşmadığını bir ülkede kapitalizmin gelişme derecesini ölçmede başköşeye oturtur.
Kapitalist üretim tarzının gelişme süreci, sermaye ve ücretli emek ilişkisinin yeniden ve yeniden üretildiği tarihsel ve toplumsal bir süreçtir. Kapitalizm geliştiği oranda, prekapitalist ilişkiler gerek ulusal gerekse de küresel çapta çözülerek yerini kapitalist üretim ilişkilerine terk eder; toplumu, bir yanda sermaye diğer yanda proletarya olarak saflaştırır. Bilindiği gibi, bu sürecin en ileri biçime kavuştuğu ülkeler grubunu da “insan merkezli, çevreci postmodern, enformatik, teknolojik” toplumlar olarak lanse edilen emperyalist ülkeler kampı oluşturmaktadır…
Marx bu gerçeği şöyle dile getirir:
 “Tıpkı basit yeniden üretimin, sermaye ilişkisinin kendisini, yani bir yandan kapitalistlerin, öte yandan ücretli işçilerin ilişkilerini, sürekli olarak yeniden-üretmesi gibi, gittikçe büyüyen bir ölçekte, yeniden üretimi, yani birikimi de, büyüyen bir ölçekte sermaye ilişkisini, bir kutupta daha çok kapitalistleri ya da daha büyük kapitalistleri, öteki kutupta da daha çok ücretli işçileri yeniden üretir. Sermayenin kendisini genişletmesi için sermaye ile durmadan kaynaşmak zorunda kalan ve sermayeden kopup ayrılması olanaksız bulunan, sermaye köleliği, yalnızca kendisini sattığı bireysel kapitalistlerin başka başka olmalarıyla gözlerden saklanan bu emek gücü kitlesinin yeniden üretimi, aslında sermayenin kendisini yeniden üretimin kökü ve esasıdır. Bu yüzden sermaye birikimi, proletaryanın çoğalması demektir.” (Kapital, C. I, s. 585-586, iba.)
Sermaye birikimi, kapitalist üretim tarzının içsel özelliğidir. Sermaye birikimi, artı-değerin bir bölümünün üretimin genişletilmesi için yeniden kullanımıdır. Kapitalist genişletilmiş yeniden üretim süreci bu temelde şekillenir ve ilerler. Dolayısıyla kapitalizm, kapitalizmin gelişimi, sadece bir yeniden üretim süreci değil, aksine kapitalist üretim ilişkilerinin sürekli ve genişletilmiş ölçekte yeniden üretim sürecidir. “Bu yüzden sermayenin büyümesi ile proletaryanın sayısındaki artış, karşılıklı birbirine bağlı olgular olarak aynı sürecin ürünüdürler. Bu ilişki sadece yeniden üretilmez, sürekli daha kitlesel ölçekte üretilir; böylece sürekli yeni işçi kaynakları yaratır ve önceden bağımsız olan üretim dallarına el atar.” (Marx, Kapital’e Ek: Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, s.133-134, açM, Ceylan Yayınları)
Bugün dünyanın hangi kıtasına, hangi ülkesine bakarsak bakalım, ne 19. yüzyılla ne de 20. yüzyılın örneğin 1920’leriyle, 30’larıyla vb. kıyaslanamayacak denli bir proletarya varlığıyla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz. Gezegenimiz sözgelimi 19. yüzyılda ya da 20. asrın ilk yarısında henüz “köylü” sayılırdı; kırsal nüfus, köylülük kentleşme ve proletarya karşısında egemen durumdaydı. Oysa “Elveda proletarya!” diye yırtınanlara karşın bugün dünyamız, düne göre daha burjuva ve daha proleter. Dünya kent nüfusu dünya kır nüfusunu geçmiş durumda. 1990’ların sonu-2000’lerin başında 2,4, bugün ise 3,4 milyarlık devasa bir ücretli emek ordusuyla karşı karşıyayız. Ve bu ordunun en büyük bölüğünü, sanayide, tarımda, hizmet sektöründe çalışan proletarya oluşturmaktadır. Dünya çapında 700 milyonluk bir sanayi proletaryası bulunmaktadır. Yani proletarya buharlaşmak yerine büyümeye devam etmektedir.
Kuşkusuz ki bu gerçekler postmodernistlerimizin, postMarksistlerimizin; sözde “yeniçağ”ın Marx-Engels’i ve yazdıkları “İmparatorluk” kitabı da “yeniçağın Komünist Manifestosu” olarak lanse edilen Negri ve Hardt’ın, Negriciliğin umurunda bile değildir. Onlar için önemli olan uluslararası tekeller dünyasına hizmet ve emperyalist dünya düzenini proletaryadan, proleter devrimden, Marksizm-Leninizm’den gelen tehditten korumaktır. Geçerken vurgulamak isteriz, Negri “değerli fikirler üreten” bir aydın değil, Amerikan emperyalizminin, emperyalist dünya sisteminin, (“İmparatorluk”un) bilinçli bir savunucusudur. Onun “devrimci” geçmişi, hapis yatmış, ülkesinden kaçarak sürgün yaşamak zorunda kalmış olması vb. pek çok kişi nezdinde son derece yanıltıcı bir rol oynamaktadır… Negri, açık ve kesin bir şekilde “postmodern çağ”ın geçici “ikon”larından birisidir sadece; ama modanın etki gücünün küçümsenemeyeceği, es geçilemeyeceği ise bilinen bir gerçektir…
Kapitalizm geliştiği oranda, proletarya hem mutlak (nicelik) hem de göreli (oransal) olarak gelişir ve büyür. Örneğin diyelim ki bu sadece 19., 20. yüzyılın değil, aynı zamanda 21. yüzyılın veya üçüncü bin yıla (“milenyum”) giren insanlık tarihinin de günümüzdeki gerçeğidir. Örneğin proletaryanın dünya çapında maddi üretim sektöründe mutlak olarak büyürken göreli olarak gerilemesi, hizmet sektörünün daha hızlı büyümesi bu temel gerçeği değiştirmez ve değiştirmemektedir.
“Buharlaşan proletarya”, “önemsizleşen proletarya”, “devrimin öznesi olmaktan çıkan proletarya” vb. üzerine süren tartışmalar bağlamında Marx’ın aşağıdaki sözleri son derece önemlidir. “Ne var ki, ücretli emekçi sayısındaki nispi azalmaya karşın, mutlak olarak artış, zaten kapitalist üretim tarzının bir gereksinimidir.”
Kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecinde, proletarya bir yandan mutlak olarak büyür. Ama sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle toplam sermayeye ve sermayenin gelişme hızına göre proletarya göreli olarak azalır. Bu kapitalizmin nesnel bir içsel eğilimidir. Toplam olarak dünya ekonomisinde proletarya hem mutlak ve hem de göreli olarak büyür. Ancak sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle canlı emeğe, işgücüne talep göreli olarak azalır. Sermayenin organik bileşiminin yükseldiği fabrikada, işletmede, dalda göreli olarak azalır. Kapitalist rekabet ve en fazla kar kavgası, kaçınılmaz olarak diğer işletmelerin ve sektörlerin de yeni teknoloji kullanmalarına yol açar. Böylece sermayenin organik bileşimi (eşitsiz gelişse de) giderek bütün ekonomi sektörlerinde yükselir. Böylece göreli azalma gelişir, genelleşir. Ama kapitalizm burada durmaz. Yeni sektörlere, yeni pazarlara vb. doğru kendisini genişletir…
Marx, yukarıdaki sözlerin devamında şunları söyler:
“Emek gücünü günde 12-15 saat çalıştırmak artık zorunlu olmaktan çıkar çıkmaz, bu üretim tarzı için emek gücü artık bollaşmış demektir. Üretici güçlerde mutlak işçi sayısının azalmasına yol açabilecek yani bütün ulusun kendi toplam üretimini daha kısa zamanda yapabilmesini sağlayacak bir gelişme, nüfusun büyük bir kısmını işsiz bıraktığı için bir devrime neden olabilir. Bu, kapitalist üretimin özgül sınırının bir başka belirtisidir ve bu, üretim tarzının, üretici güçlerin gelişmesi ve servet yaratılması için hiçbir zaman mutlak bir biçim olmadığını, daha çok, belirli bir noktada bu gelişmeyle çatışma haline geldiğini de gösterir…” (Kapital, C.III, s. 233)
Emperyalist kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayandığını gösteren olgulardan birisi de budur. Kapitalizmin aşıldığı, böylece artık proletaryadan bahsedilemeyeceğini ileri süren burjuva ve küçük burjuva propagandanın düpedüz yalana, demagoji ve manipülasyona dayanan iddialarına karşın, çalışan bölükleri bir yana, kapitalizm 1 milyarı aşan işsiz yaratmıştır günümüzde. Yapısallaşmış, kronikleşmiş, küreselleşmiş ve gittikçe de artması kaçınılmaz olan ve 2000-2004 genel ekonomik krizin ardından, sadece 4 yıl sonra, yeniden ve bu kez daha ağır, şiddetli, keskin bir biçimde patlak veren ekonomik krizle 200-250 milyon kadar işçinin işsizler kervanına katıldığı günümüz dünyasında, kapitalist üretim tarzının zaten insanlığa verebilecek hiçbir şeyinin kalmadığı çok çarpıcı bir şekilde bir kez daha açığa çıkmış bulunuyor…
“İşsizlik, verimlilik eğilimlerindeki olumsuz gelişmeler, teknolojik gelişmelere bağlanan umutların da boş çıkmakta olduğunu gösteriyor. Oxford Üniversitesi’nin bir araştırması, ABD’de gelecek 20 yılda, bugün var olan tüm işlerin yüzde 45’inin yok olacağını, otomasyonun insanların işlerini elinden alacağını gösteriyor (Boston Globe, 26/01). Böylece oluşacak fazla nüfusa ise kapitalizmin sunabileceği hemen hiçbir olanak yok. Geçmişte olduğu gibi bunları gönderecek boş alanlar, sömürgeler de yok. Geriye bunları savaşlara ya da kurgubilimlerdeki gibi (Hunger Games, Elysium, örneğin) egemen sınıfın yaşam alanlarının dışına sürmek kalıyor...” (29 Ocak 2014 Çarşamba- Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet)
Dünya yoksullarının gözden çıkarılmış olduğu, toplumsal üretici güçlerin gelişmesinin ileri düzeylere ulaştığı günümüz dünyasında, bir yıllık toplam dünya üretiminin iktisaden faal nüfusun %15 ile gerçekleştirilebilecek kadar bir gelişme düzeyine gelmiş bir dünya gerçekliğinde kapitalizmin yıkılışının kaçınılmaz olduğu çok açıktır. Ama o kendiliğinden çökmeyecektir, ancak dünya proletaryası ve proleter devrim aracılığıyla mezara gömülecektir. Uluslararası sermayenin olduğu kadar, postmodernizmin, postMarksizmin, Negriciliğin de ana korkusu budur işte. Sınır tanımayan bir demagoji ile tarihin, ideolojilerin, sınıflar mücadelesinin, proletaryanın ve devrimlerin sonunun ilan edilmesinin nedeni de budur.
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder