SARAY CUNTASI, DİNCİ FAŞİST İKTİDAR VE
TOPYEKÜN SAVAŞ YENİLGİYE MAHKUMDUR
7 Haziran
genel seçim sonuçları dinci faşist AKP ve elebaşısı Erdoğan için kesin bir
yenilgi, HDP ve halklar için ise kesin bir zafer olmuştu. Amerikancı dinci
faşist iktidar ve elebaşısı bu yenilgiyi hazmedemedi. Bugün içerde ve dışarıda
başlatılmış olan topyekün saldırı politikası, bu gerçekle bağlıdır aynı
zamanda. Söz konusu yenilgiyle birlikte, iç, bölgesel ve uluslararası alanda
güç dengeleri daha açık ve belirgin olarak faşizm ve sermaye, özelde dinci
faşist IŞİD sever klik aleyhine büyümeye; dinsel faşist iktidar içerde ve
dışarıda hızla teşhir olmaya başlamıştı. İçeride yıpranmış, güç kaybetmeye,
toplumsal ve siyasal desteğini hızla yitirmeye başlamış olan politik rejim ve
başı dinci-faşist iktidar karşısında ise demokratik barış ve özgürlük talebi ve
mücadelesi güç kazanmıştı. Dış politikası çarpıcı bir şekilde çökmüştü.
“Küresel aktör”, “bölgesel oyun kurucu” düşleri yerlerde sürünür hale gelmişti.
Arkasındaki Çin, Rusya gibi uluslararası desteklerle birlikte İran’ın bölgesel
liderlik yarışında giderek artmış olan rol ve ağırlığı daha belirgin hale
gelmişti… Diktatörlük ve iktidar merkezi, IŞİD’i maddi ve manevi olarak aktif
bir şekilde desteklemesine karşın Rojava ve Kobani’de ağır darbeler alarak
rezil olmuştu. T.C. ve AKP Hükümeti, IŞİD’i desteklemekle, özellikle de
Suriye’de ağır savaş suçları işlemekle uluslararası arenada etkin bir şekilde
teşhir ve tecrit sürecine girmişti. Bu vb. koşullarda dinci faşist elebaşı RTE
ve saray cuntası, kazanım ve mevzilerini daha fazla yitirmemek ve dengeleri
lehine çevirmek hedefiyle yeni bir saldırı dalgası geliştirmeye karar vermiş
bulunuyor. Dinci faşist iktidar, daha genel seçimler sürecinde olası bir
kaybetme, tek başına iktidara gelememe durumunda darbeci yöntemler
izleyeceğini, sonuçları kabullenmeyeceğini, yeni bir topyekün savaş konseptini
pratikleştireceği tehditlerini savurmuştu. “Verin 400’ü bu iş huzur içinde bitsin”,
“A, B, C planlarımız var”, “istediğimizi almazsak/vermezseniz sonuç kaos olur”,
“HDP barajı aşarsa çözüm süreci biter”
diyen elebaşının ve soytarılarının açıklama ve tehditleri boşuna değildi
yani…
Daha baştan açık
ve kesin olarak vurgulanmalıdır: Yalnızca “çözüm süreci”ni değil 7 Haziran
seçim sonuçlarını da yok sayan dinci faşist teröristbaşı, saray cuntası ve gayrımeşru
AKP Hükümeti, Yeşilgladiosu ve Ergenokon ittifakı ile hep birlikte yeni saldırı
konseptinin altında kalacaktırlar; koltuk değneği ırkçı MHP de onları
kurtarmaya yetmeyecektir. Demokrasi, barış, adalet, özgürlük mücadelesi
dalgasının bastırılması bir yana, gelişip güçlenecek, daha da
uluslararasılaşacaktır. Batıda bugün için henüz genelleşmemiş ve Gezi
ayaklanmasıyla sadece nüvesi ortaya
çıkmış olan devrimci durum gelişerek güçlenecektir. Özellikle de Kürtlerin
kazanımlarını yok etmeyi veya esaslı darbelerle zayıflatmayı hedefleyen
dinci-faşist terör ve savaşçı saldırı dalgasıyla, Kürt ulusal özgürlük
mücadelesi geriletilmek, ezilmek bir yana, aksine söz konusu mevzilerin,
kazanımların, başarıların, iç, bölgesel, uluslararası alanda büyüyerek
güçleneceğini hep birlikte göreceğiz. Bunun güvencesi de halkların gelişip
güçlenen mücadelesi ve örgütlü direnişidir… İnişler, çıkışlar, kayıplar, evet
bunlar da olacaktır… Bedelsiz kavga olmuyor ve olmayacak…
AKP ve Gayya
Kuyusu elebaşısı siyasi hayatının en zayıf döneminde bulunmaktadır. RTE’nin son kullanım tarihi geçmiştir.
Bu yeni saldırı politikası başlangıçta, AKP içi çelişkileri geçici olarak
bastırma rolü oynasa da, bu çelişkilerin daha sert biçimde patlak vermesine yol
açacaktır. Keza bu süreç, başta ABD olmak üzere emperyalistler tarafından Saray
cuntasının ve elebaşının tasfiyesi amacıyla kullanılacaktır. Tamda saray
cuntasının ABD’nin isteği yere gelmek zorunda kaldığı ve kendi darbeci-cuntacı
özgün politikalarını da yedirerek başlattığı topyekün saldırı dalgasının atağa
kalktığı şu günlerde, Muaviye-Yezit cuntasının IŞİD’le ilişkileri bağlamında
uluslararası bazı suçlarının dünya basınında daha yoğun ve kapsamlı teşhir
edilmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından “inceleme”nin başlatılması da
söz konusu olgunun açık kanıtlarıdır. Karşımızda hesap içinde hesap, oyun
içinde oyun oynanıyor.
Bu yeni
süreçte, demokratik barış, adalet ve özgürlük mücadelesi güç kazanacaktır.
Öcalan ve PKK’nin eli daha da güçlenecektir. Kürtlerin küresel meşruiyeti daha
bir artacaktır. Batısı ve Doğusuyla Türkiye halklarının birleşik mücadelesi
ivme kazanacaktır. Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu halklarını karşısına alan,
savaş yoluyla yıkım ve ölümü dayatan politikaların başarılı olma şansı yoktur
ve asla olmayacaktır. Ki fazla uzun olmayan bir zamanda IŞİDsever elebaşının ve
iktidarının başarısızlığına, ağır yenilgisine (ve belki de çöküşüne) şahit
olacağız. İçerde faşist iç savaş, dışarıda yayılmacı, saldırgan, maceracı savaş
ve saldırı politikalarının dönüp daha güçlü ve keskin bir şekilde dinci faşist
darbeci cuntayı ve şefini vurması kaçınılmazdır. Devlet terörüyle, yeşil
gladiosuyla, havuz medyasıyla, sınır tanımayan rüşvet, yolsuzluk, kaçakçılık
vurgunuyla; kelle kesici, ırz düşmanı, köle taciri, yağmacı IŞİD ile içeriyi ve
dışarıyı kan ve ateşe boğmuş olan dinci faşist iktidarın ve onun Gayya Kuyusu
elebaşının ağır suçlarının hesabını vermesi kaçınılmazdır. Aynı nehirde iki
kere yıkanılmaz. AKP artık o eski, yıpranmamış, yükselen AKP haline gelemez.
Tarihsel, siyasal ve toplumsal bakımdan güçlü bir yıpranma, gözden düşme
sürecini yaşayarak gelinmiştir bu günlere. Artık mızrağın çuvala sığmayacağı
açıktır. Ve evet, bir “darbe mekaniği” de işlemektedir…
Bu
topraklarda halklar, tepeden tırnağa kana, soyguna, suça bulaşmış, kıçının
derdine düşmüş elebaşı ve cuntasının savaş ilanı ve kışkırtıcılığının gazına öyle
kolay kolay gelmeyecektir. Halklar, bu sahtekârların “bayrak, ezan, vatan,
millet, milli güvenlik” vs. dedikçe tüm bu söylemin gerçekte daha fazla kan ve
soygun, çürüme demek olacağını, zenginlerin değil fakir çocuklarının öleceğini,
oysa Tayyiplerin ve çocuklarının ceplerinin ise şişmeye devam edeceğini kendi
öz deneylerinden biliyorlar ve Türk halkı da artık eskisi gibi kör değildir...
Bu demokratik uyanış güçlenerek gelişecektir ve 7 Haziran seçimlerinin
sonuçlarından da görülebileceği gibi toplumsal ve siyasal uyanış gittikçe
güçlenmektedir. Suriye ile olan sınır güvenliğinin YPG mi yoksa IŞİD mi
tarafından korunmasının uygun olacağı sorusuna AKP ve MHP tabanın büyük
çoğunluğunun PYD demesi de bu doğrultuda çok çarpıcı bir olguyu yansıtmaktadır.
Şu savaş kışkırtıcılığının yapıldığı, topyekün demogoji, saldırı, maniülasyon
dalgasının başlatıldığı koşullarda bile yapılan seçim anketlerinde HDP’nin
oylarının artmaya devam etmesi, AKP ve MHP oylarının düşüşü de çarpıcı bir
veridir. Evet, tehlikeyi, ödenecek bedelleri küçümsemeyelim ama gelişmenin esas
yönünü de özellikle görelim… Rojava Devrimi, Gezi Ayaklanması, Kobani Direnişi,
7 Haziran seçim zaferi… IŞİD gerçeğinin ve onun AKP ile özel bağları vb.
gerçeklerinin halklar nezdinde açığa çıkmış olması… Dinci faşist iktidarın
güçlülüğünün değil ama zayıflığının ifadesi olarak başlatmış bulunduğu yeni
saldırı politikası… Tüm bunlar çakalbaşının ve cuntasının kendi saldırı
politikalarının altında kalacağını göstermeye yetmektedir.
Atı alan
Üsküdar’ı geçti. Kürt düşmanlığı üzerinde, Kürt imhası üzerinde hiçbir
politikanın ve topyekün saldırının başarı şansı yoktur artık. Varsın 90’ların
politikalarına ve daha ağırına geri dönülsün. Birkaç on yıldır kudurmuş
köpekler gibi ulusal demokratik hareketi ve Batıda devrimci hareketi ezme ve
tasfiyeye yönelen nice hükümetler, partiler, gerici ve faşist liderler tükendi
gitti. Aynı süreci çakalbaşı ve katil iktidarı da yaşadı ve daha beterini de yaşayacaktır.
Ve bugün dünden çok ama çok daha güçlü, yaygın, iç ve uluslararası güç ve
etkinliği, mevzileri, destekleri olan güçlü bir hareketle, girdiği her savaştan
başarıyla çıkan bir hareketle karşı karşıya diktatörlük. HDK/HDP gerçeği de
bunun ifade biçimlerinden birisidir. IŞİD’e karşı mücadele sahtekârlığıyla,
“teröre karşı mücadele” edepsizliğiyle örtülmeye çalışılan yeni saldırı
dalgası, Türk halkı nezdinde de esaslı bir etki bırakmıyor artık. Sağ gösterip
sola vuran politikalarla IŞİD’çi elebaşı ve avenesi kendini de
kurtaramayacaktır. Ve bu kesindir. Döktükleri kanda boğulacaklar. Bunu, hep
birlikte göreceğiz. Ne 80’lerdeyiz ne de 90’larda…
Yapılacak ya
da yapılması gereken görevler, yürünecek yol bellidir: Proletarya ve halkların
en geniş mücadele birliğinin inşa edilerek geliştirilmesi; sokakların
özgürleştirilmesi; yasal ve yasadışı, parlamenter ve parlamento dışı; silahlı
ve barışçıl mücadelenin daha etkin birleştirilerek geliştirilmesi… Barış,
adalet, eşitlik ve özgürlük taleplerinin en geniş kitlelere mal edilmesi;
topyekün saldırıya karşı topyekün direnişle karşı koyulması…
Evet, büyük
risklerle karşı karşıyayız. Fakat bu riskler, akıl-cesaret-deneyim-yetenek
bileşiminden oluşan devrimci ve komünist bir irade ve savaş gücüyle
aşılabilecek durumda. Bunun için de politik ve toplumsal koşullar, dinamik ve
olanaklar daha elverişli ve lehimizde. Sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı
mücadeleyi Saray cuntası ve darbeci elebaşısı üzerinde yoğunlaştırarak
geliştirmeliyiz. AKP ve MHP’ye oy veren kitlelerin bile büyük çoğunluğu, hiç
olmazsa yarısı dikta ve “sivil cunta”nın ölüm ve yıkım getiren ve dayatan
manevralarını çeşitli nedenlerle onaylamıyor; karşı tavır alıyor, destek
vermiyor, sempati duymuyor, kuşkuyla yaklaşıyor, tehlikeli ve maceracı buluyor.
İçerde ve
dışarıda savaşçı, terörist, saldırgan bir politika izleyen dinci-faşist
iktidarın demagoji ve manipülasyonda, provokasyon ve zulümde sınır tanımayan
açık saldırısına karşın kullandığı argümanlar birkaç on yılın kirli, haksız,
sömürgeci savaşının deneylerinden geçen şovenizmin etkisinde olan geniş
kitleler nezdinde de artık eski etki gücünü koruyamıyor, inandırıcılığını sürdüremiyor.
Korku duvarı ise Kürdistan’da zaten uzun yıllar evvel aşılmıştı; aynı şey,
Türkiye’de de Gezi/Haziran Ayaklanması ile gerçekleşmişti. Mücadele ancak ve
yalnızca meşru mücadele ve direnme çizgisinde kalınarak geliştirilebilir. Sözde teröre, IŞİD’e karşı
mücadele adı altında halklara karşı başlatılan koyu faşist terör ve savaşçı
politikanın işçi sınıfına, halklara, ezilenlere dönük bir saldırı dalgası
olduğunu, en önemli hedefinin Kürt halkının kazanımlarını yok etmek olduğunu
geniş kitleler daha kolayca görebilmektedir. Devlet terörüne, azgın faşist
demagoji ve psikolojik savaşa karşın bugün koşullar siyasi teşhir
kampanyalarına, sokak hareketlerine, geniş kitlelere ulaşmaya daha elverişli...
Sansür vb. politikalar ise artık eski etki gücünü yitiriş durumda. Medya
alanında da birleşik bir cephe harekâtının geliştirilmesi ivedi bir görevdir. En geniş ilerici, devrimci, yurtsever
çevrelerin başta “sosyal medya” olmak üzere ortak, birleşik ve yeni biçimlerle
zenginleşmiş bir medya inşasına özel bir önem vermesi gerekir. Mücadelenin
ulaştığı gelişme evresinin gereksinimlerine yanıt vermeyen, güncel siyasal
mücadelenin gereklerinin oldukça gerisinde kalan, cılız ve ayrı ayrı akan
derelere değil, tek bir nehir gibi akacak bir medyanın geliştirilmesine gereksinim
vardır... Keza uluslararası emekçi kamuoyunun kazanılmasına özel önem
verilmelidir. Bu bakımdan da tam bir seferberlik örgütlenmelidir… Bu bağlamda
en geniş çevrelerin birleşik cephesiyle 24 saat çalışan ortak bir uluslararası enformasyon
bürosunun kurulmasına hızla yoğunlaşmak gerekmektedir.
Sömürgeci
faşist diktatörlüğün, dinci faşist Saray cuntasının geliştirdiği savaş, bir
Ortadoğu savaşıdır. Sorunu salt dinci-faşist cuntanın teröristbaşı şefinin
kişisel ihtiraslarıyla vs. açıklamak ve sınırlandırmak ağır bir liberal zaaf
olacaktır… Sınırları, Türkiye’yi, Kürdistan’ı, Ortadoğu’yu kapsayıp aşan bir direnme,
hegemonya ve rekabet mücadelesi ile karşı karşıyayız. İç, bölgesel, uluslararası
bağlam ve bağlantılarıyla savaşın demokratik, halkçı, haklı bir savaş,
halkların devrimci bir savaşı olarak geliştirilmesi gerekmektedir… Her atılan
adımda bu bağlam ve perspektifin özenle gözetilmesi, büyütülmesi yaşamsal
önemdedir. Enternasyonal birlik ve mücadele bir bayrak olarak sürekli
yukarılarda dalgalanmalıdır. Sorun dar anlamda Ortadoğu halklarının özgürlük
kavgasıyla da sınırlanamaz…
Emperyalizmin
ve bölgesel gericiliğin karşı-devrimci cephesine karşı, karşı-devrim
saflarındaki parçalanmalardan yararlanılmasını yadsımadan, halkların öz
bağımsız gücüne dayanan bir cephesel birlik ve mücadele perspektifinin gündelik
siyasal mücadeleye de yön veren bir politika olarak geliştirilmesi
gerekmektedir… Esat rejiminin gerici karakterine karşın, direnmesinin ve ayakta
kalmış olmasının, nesnel olarak, Amerikan emperyalizminin, başta işbirlikçi
Türk ve Suudi Arabistan gericiliği olmak üzere, bölgesel işbirlikçi rejim ve
diktatörlüklerinin aleyhine, halkların lehine olduğunu; ABD, AB, NATO ve
bölgedeki işbirlikçilerinin konumunu zayıflattığını, uluslararası sermaye ve gericiliğin
hizmetkârı olan IŞİD dinci faşizminin de istediği gibi at oynatmasına izin
vermediğini de vurgulamak isteriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder