ÖNDERLİK
VE ''ÖNDERLİK'' ÜZERİNE
IV
Türkiye'de
ve Kuzey Kürdistan'da uzun yıllardır adını hakkedebilecek
illegal-yasadışı bir parti örgütü
kalmamıştır. Uzun yıllardır esasen legalize olmuş, legalizme
batmış
ve var olan legal örgütlerin ise esasen biçimselleşmiş
olduğu bir süreç yaşanagelmiştir. Bu tablonun oluşmasında
faşist diktatörlüğün saldırılarının rolü yadsınamaz. Ancak
faşist diktatörlüğün ağır baskı ve saldırılarının bu
denli etkili olmasının temelini
ve esas
nedenini
tasfiyeci bürokratik sapma, bu sapmanın yarattığı tahribat
oluşturmaktadır. Sorunu sınıf düşmanın taktik üstünlüğüyle
vb. izah edemeyeceğimiz açıktır. Çubuğu buraya bükerek yapılan
değerlendirmeler hem gerçeğe gözlerini kapamakta hem de açık ve
kesin bir şekilde manipülasyon yapmaktadır. Uluslararası Komünist
Hareket'in deneyimlerinden ve kendi öz deneyimlerimizden biliyoruz
ki komünist öncü en ağır politik koşullarda bile çalışmalarının
sürekliliğini sağlamakla, politik ve örgütsel savaşımı
geliştirmekle yükümlüdür...
Politik
ve örgütsel çalışmaların bu kadar gerilediği bir tarihsel
kesitte eğer adını hakkeden bir önderlik olsaydı, doğrudan
işin başında olur dağılmış çalışmaları toparlamak ve
mücadelenin gerekleri doğrultusunda geliştirmek için bir irade
koyardı.
Ama ne yazık ki, ''önderliğin güvenliği' adına yapılması
gereken şey yapılmamış, bundan da uzak durulmuştur. Bu tablo
ortada görevlerinin hakkını veren bir önderliğin ve ''stratejik
önderlik''in olmadığının da çok çarpıcı bir kanıtıdır.
Tamda burada akla askeri
faşist darbe sonrası ''güvenlik'' adına en zor anda örgütlerini,
kadrolarını, kitleleri bir başına bırakıp yurtdışına iltihak
eden ya da kaçan önderler, önderlik organları geliyor.
Açık ki tasfiyeci
sapma sayesinde
aradan bilmem kaç on yıl geçtikten sonra benzer, özü aynı olan
savrulmalar yaşanmaktadır. Tarihi tecrübelere karşın bugün bu
tablonun ortaya çıkmış olması ibretlik bir durumdur. Bu durumun
hesabı sorulmalıdır. Öncelikle sözkonusu tasfiyeci zihniyet ve
pratiğin eleştirel, özeleştirel aşılması ivedi bir görevdir.
Bu tablonun, tasfiyeci ideolojik
ve örgütsel
çözülmeyle
bağlı olduğu kavranmalıdır. Bu tablo, hem ideolojik ve örgütsel
açıdan hem de ahlaki ve vicdani açıdan eleştirel
değerlendirilmelidir. Bundan kaçınan bir zihniyet ve duruşun
partiye zarar verdiği ve vermeye devam edeceği açıktır. Bu
durumun gerek ölüm orucu gerekse de toplu davalarda siyasi savunma
pratiğinde de ortaya çıktığını, hesabının sorulamadığını
ve hesap da verilmediğini biliyoruz. En önde görev alanlar,
savaşımın her alanında en
önde bulunmak
ve partili militan geleneklerin oluşmasına eylemleriyle en önde
örnek olmak zorundadırlar. 12 Eylül askeri faşist darbesi
sürecinde, bir diğer anlatımla dolu dizgin gericilik ve yenilgi
yıllarından çıkardığımız dersleri unutamayız ve
unutturulmasına da izin veremeyiz.
Çifte
standart herhangi bir komünist partinin standartı olamaz. Çifte
standart burjuva, küçük burjuva dünyaya aittir ve oportünizmdir.
Çifte standart, duruma göre davranan ilkesiz, çıkarcı,
pragmatik, belkemiksiz, çift kişilikli insan tipini ya da ''çok
dinli'' insan tipini ortaya çıkarır ve yükselen değer haline
getirir. Oysa komünist partiler, aynı zamanda, çifte
standartlardan arınarak gelişip güçlenir.
DEVAM
EDECEK
İrfan
AZADKILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder