Translate

24 Mart 2019 Pazar

I BÖLÜM’ün devamı KÜRESEL TABLONUN ÖZET SUNUMU

SİYASAL DURUM VE GÖREVLERİMİZ
I BÖLÜM’ün devamı
KÜRESEL TABLONUN ÖZET SUNUMU
3) Yeni Bir Emperyalist Paylaşım Savaşı Tehlikesi Büyüyor
Çok kutuplu bir emperyalist dünya gerçeğinde yaşıyoruz. Uluslararası tekellerin ve devletlerin gitgide keskinleşen ve keskinleşecek olan hegemonya ve rekabet savaşlarından bu gerçeği görmekteyiz. Bu savaşımın derinleşerek gelişmesine bağlı olarak çok kutupluluk olgusu giderek daha çarpıcı biçimlerde ortaya çıkacaktır...
‘’Global düzeyde şirket birleşmeleri ve edinimlerinin 2015 yılının 4.7 trilyon dolarla, 2007 yılını da aşarak tarihsel bir rekoru kırması (Wall Street Journal, 03/12/2015)’’(aktaran E. Yıldızoğlu, Cumhuriyet) emperyalist sermayenin merkezleşmesinin, kıran kırana sürmekte olan emperyalist rekabetin görünümlerinden birisini oluşturmaktadır.
‘’BOP’ alanınında yaşanan, bugün için en keskin biçimlerde Suriye’de ortaya çıkan emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelelerinden bu gerçeği görmekteyiz.
Afganistan, Ukrayna, İran, Yemen, Güney Kore-Kuzey Kore, Venezuella, Hindistan-Pakistan etrafında yaşanan mücadeleler çok kutuplu emperyalist dünya sisteminin sert rekabetiyle ve güç dengelerinin hareket ve yönelimiyle ilgilidir.
İngiliz emperyalizminin AB’den (Brexit) çekilme kararı aynı temel olgu üzerinde yükselen bir diğer güncel olgudur.
ABD’nin tek taraflı ve saldırganca ‘’Paris İklim Anlaşması’’ndan çekilmesi söz konusu gerçekle bağlıdır.
ABD’nin 1987 yılında ‘’SSCB’’ ile imzaladığı ‘’Orta Menzilli Füzelerin Nükleer Kuvvetler Anlaşması’’ndan çekilmesi (‘’Askıya alma’’), ardından da Rusya’nın çekildiğini açıklaması da bu olgunun bir diğer kanıtıdır.
ABD’nin ‘’Barış için’’ nükler savaş tehdidi gittikçe artıyor ve artmaya da devam edecektir.
Nükleer silahlanma yarışının ivme kazanması önümüzdeki sürecin karakteristik özelliklerinden biri olacaktır. En ilkel biçimlerden en ileri teknolojik özelliklere sahip nükleer silahlanmanın yaygınlaşarak artacağı açıktır.
Bir yandan Amerikan emperyalizminin başını çektiği blok, diğer yandan Çin-Rusya’nın başını çektiği blok, öte yadan Alman emperyalizminin başını çektiği blok... ABD-Çin, ABD-Rusya, ABD-AB arasındaki gittikçe şiddetlenen ticaret savaşları da söz konusu gerçeklerle bağlıdır.
Almanya’nın başını çektiği, Alman ve Fransız emperyalist burjuvazilerinin (aralarındaki rekabete karşın) bağlaşmasına dayan ‘’AB Ordusu’’ kurma yönelimi ve NATO içerisindeki iç çelişki ve çatışmalar söz konusu olgunun ifadesi.
Bütün emperyalist, bölgesel, yerel burjuva devletlerinin hızla artmakta olan silahlanması ve silahlanma yarışı bunun ifadesi.
Dünyamız militarizmin hızlı yükselişine tanık. Her türden siyasal gericilik, militarizm, faşizm atbaşı yükseliyor.
Siber teknolojilerin ve ‘’yeni nesil’’ eloktromanyetik silahların hızla geliştirilmesi, uzayın paylaşımını da hedefleyen uzay savaş gücünün kurulması vb. söz konusu gerçekle ve yönelimle bağlıdır.
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’nün açıklanan raporuna göre 2017 yılında dünya çapında 2 trilyon dolara yaklaşan ‘’savunma harcamaları’’ bu konuda somut bir fikir vermeye yetmektedir. Bu harcamaların 2018 itibari ile yıllık 700 milyar dolarlık payının sadece ABD’ye ait olduğunu ise hatırlatmaya bile gerek yok.
Emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesi uzayın denetlenmesi ve paylaşılmasını da kapsıyor ve bu alandaki mücadeleler hızla yeni bir aşamaya yükseliyor.
‘’Royal United Services Institute'tan uzay güvenliği uzmanı Alexandra Stickings ‘İnsanlar büyük olasılıkla bilmiyor ama uzay şimdiden askeri bir ortam. Uzay 60'lı yıllardan itibaren askerileştirildi’’ saptaması bir gerçeği yansıtıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Amerikan emperyalizminin ‘’bu yeni uzay gücünün tam olarak ne yapacağını anlatırken ‘Uzayın çehresi son kuşakta çok değişti. Bir zamanlar barışçıl ve rekabetin olmadığı uzay, artık kalabalık ve hasmane’’ (Reality Check BBC News, 18 Ağustos 2018) açıklaması yine aynı gerçeği dile getiriyor.
Amerikan emperyalizminin lumpen, mafyatik, faşist başkanı Donald Trump’un ‘’Ulusal Uzay Konseyi’’ toplantısında ABD’nin ‘’Uzay gücünü kuracağı’’, bu gücün ‘’ABD Hava Kuvvetleri'’’ ile eşdeğerde bir kuvvet olacağı’’, ‘’Çin'in ya da Rusya'nın ya da başka ülkelerin bize liderlik etmelerini istemeyiz. Biz her zaman lider olduk, bu liderliği daha da öne çekeceğiz" açıklaması, ‘’Yeryüzünün ötesinde sınırlar fethedilecek. ABD uzayda da egemen güç olmalı. Bu ulusal kimlik sorunu değil yalnızca, ulusal güvenlik sorunu. Ordumuz için son derece önemli. ABD'yi savunma söz konusu olunca, uzayda Amerikan varlığı yeterli değil. Uzayda ABD egemenliği kurmalıyız.’’ açıklama ve vurgusu uzayda emperyalist paylaşım kavgasının da yeni bir aşamaya yükseleceğini açıkça gösteriyor. Bu, sadece ABD’nin değil belli başlı emperyalist devletlerin de bir hedefi ve yönelimidir.
Putin’in yapay zeka ‘’çalışmalarıyla ilgili olarak, Bu alanda kim lider olursa dünyayı o yönetir’ ’’,gelecekte savaşlar otonom silah teknolojileriyle yapılacak.’açıklaması, keza ‘’Bir süredir yapay zekânın denetimsiz gelişme hızının getirmekte olduğu risklere dikkat çeken Elon Musk’’un ‘’ (Dünyanın en büyük ve hızlı gelişen teknoloji şirketlerinden Tesla’nın kurucusu ve CEO’su), Putin’in açıklamasıyla ilgili olarak “Yapay zekâ, daha tekillik (singularity: İnsan zekâsını geçtiği an) noktasına ulaşmadan III. dünya savaşının çıkmasına yol açabilir” (E. Yıldızoğlu) uyarısı gelişmenin yönüne ve büyüyen savaş tehlikesine işaret etmektedir.
ABD’li Cumhuriyetçilerin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Ron Paul’un D. Trump’u, eleştirirken ‘’İmparatorluğumuzun sonu geliyor’’ açıklaması ABD’yi bekleyen sona işaret ediyor. ABD’nin 1950’lerde dünya üretiminin % 50’sini tek başına gerçekleştirirken bugün bu oranın % 23’e gerilemesi ABD hegemonyasının geleceğini de gösteriyor...
Amerikan emperyalizminin hegemonyasının ekonomik temelde gerilemesi ile Çin’in yükselişi, Alman emperyalizminin yükselişi bir olgu. Çin 21. yüzyılın en önemli emperyalist gücü olarak öne çıkacak. İleride Pasifik’te, Uzakasya’da Japon emperyalizminin de daha etkin bir emperyalist bir güç olarak rekabet mücadelesinde önemli bir sözünün olacağı da açık...
21. yy’da emperyalist rekabet ve hegemonya savaşı giderek Asya-Pasifik’de yoğunlaşacaktır. ABD’nin 21. yy. ‘’Asya-Pasifik yüzyılı’’ olacağı açıklaması tesadüfi değildir. Ki Ortadoğu, emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinin şimdilik en keskin alanı olarak bu Asya-Pasifik mücadelesinin bir parçasıdır.
Asya-Pasifik coğrafyası dünya nüfusunun çoğunluğunu (% 60’şın üstünde) barındırıyor. Dünya ekonomisinin % 60’ı bu coğrafyada bulunuyor. Geniş ve gelişmekte olan bir pazar alanı. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip. Genç iş gücü itibari ile gezegenimizin en önemli coğrafyası. Keza enerji kaynakları hatlarının, geçiş yollarının, küresel ticaretin ve deniz ticaretinin güvenliği bakımından da söz konusu coğrafyanın jeopolitik önemi oldukça yüksek.
Daha bugünden ‘’Dünya’nın Atölyesi’’ rolünü üstlenmiş, Dünya’nın ikinci büyük ekonomisi ve 21. asrın en büyük emperyalist gücü olmaya aday Çin’in, Çin-Rusya bağlaşmasının bu geniş coğrafyada konumlanmış olması, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) nün artan güç ve etkisi; Hindistan vb. gibi ülkelerin gelişerek yükselmesi; Japonya’nın askeri harcamalarının artışı, II. Dünya Savaşı’nın sonucu askeri kapasitesine vurulan ketlerin aşılması ve nükleer güç haline gelme çabası emperyalist tekeller ve devletler için Asya-Pasifik’in önemini arttırmaya devam edecektir.
‘’Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)’nün 2012 yılında yayımladığı ‘Ekonomik Görünüş’ adlı raporda ise; Çin ve Hindistan’da 2060 yılına kadar kişi başına düşen gelirin 7 katını aşacağı; 2011-2030 yılları arasında ülkelerin dünya GSYH içindeki payları bakımından Çin’in payının %17’den %28’e; Hindistan’ın %6’dan %11’e çıkacağı; buna karşılık ABD’nin %23’den %18’e, AB’nin %17’den %12’ye ve Japonya’nın %7’den %4’e ineceği öngörülmektedir.’’
‘’ABD Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından Kasım 2012’de yayımlanan ‘Küresel Trendler 2030: Alternatif Dünya’ başlıklı raporda; önümüzdeki 15-20 yılın büyük eğilimleri listelenmiştir. Raporda; Çin’in 2030 yılına kadar ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacağı ve Asya’nın, GSYİH, nüfus, askeri harcama ve teknoloji yatırımları açısından Kuzey Amerika ve Avrupa’yı geçeceği ifade edilmektedir. Söz konusu Rapor, 2030 yılında ABD ve Avrupa’dan Asya’ya; gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru dinamik bir güç değişimi olacağı öngörüsünde bulunmaktadır. Öngörünün gerçekleşmesi halinde, Batı’nın 18. yüzyıldaki yükselişi tersine çevrilerek, güç ve refah dağılımı Asya’ya intikal edecektir.’’ (GÜNÜMÜZDE KÜRESEL GÜÇ DENGESİ VE GÜÇLER ARASI İLİŞKİLER, MGK Genel Sekreterliği Yayınları, Ankara 2014)
MGK’nın da sunduğu bu veriler, dünyadaki güç dengelerinin gelişme yönünü göstermektedir.
‘’ABD’nin 21. yy Strateji Belgesi’’ ni irdeleyen Bahadır Yücekaya’nın ‘’Belgede ABD’nin 2020 yılına kadar gemi ve uçaklarının yaklaşık %60’ını bu bölgede konuşlandıracağı açıklanmıştır.’’ (BİLGESAM - Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi-) aktarımı da işaret ettiğimiz yönelimi göstermektedir.
1. ve 2. emperyalist dünya savaşları gerçeklerinin, keza ‘’Soğuk Savaş’’ ve ‘’küreselleşme’’ sürecininin deneylerininin kanıtlandığı gibi, emperyalizm var oldukça, emperyalist hegemonya ve rekabet savaşları, giderek dünya savaşları kaçınılmazdır. Bu olgu, emperyalizmin doğasına içseldir. Etki alanlarının, hammadde kaynaklarının, meta sürüm sahalarının, sermaye ihraç pazarlarının, jeopolitik önemi yüksek bölgelerin, kısacası dünya pazarlarının bölüşülmesi ve yeniden bölüşülmesi emperyalizmin nesnel doğasıdır, bu doğasının ürünüdür. Kapitalizmin özellikle emperyalizm döneminde keskinleşmiş, ÇUŞ’larla daha da keskinleşmiş eşitsiz gelişme yasası, bölüşülmüş dünyanın yeniden bölüşülmesini kaçınılmaz kılmakta, bu da dünya savaşlarına yolu açmaktadır...
Bugün de ekonomik, siyasal, askeri alanlarda kıran kırana süren emperyalist paylaşım kavgası yeni bir emperyalist dünya savaşı tehlikesini büyütmektedir. Bu, 3. Dünya Savaşı tehlikesinin patlak verme tehlikesidir; yerel ve bölgesel savaşlar ise bir dünya genel savaşına gidişin basamaklarıdır. Ekonomik ve siyasal rekabetin (‘’barışçıl rekabet’’in) giderek yetersiz kaldığı koşullarda yeni bir emperyalist genel savaşın patlak vermesi kaçınılmazdır. Kuşkusuz ki olası bir emperyalist dünya savaşı dünyanın yeni koşulları ve teknolojisi ile şekillenecektir... Ve yine kuşkusuz ki dünya proletaryasının ve halkların mücadelesiyle önlenemezse...
Geçmeden hatırlatmak isteriz; emperyalist ittifaklar ve kamplaşmalar durağan değildir, aksine, ekonomik, siyasal, askeri güç dengelerinin gelişimine bağlı olarak yeniden ve yeniden şekillenir...
4) Neo-Faşist Dalga Dünya Çapında Yükseliyor
‘’Küreselleşme’’ atılımı, ‘’Doğu bloku’’nun çöküşü, dünya ekonomisinin teknik temelindeki değişim emperyalist dünya sisteminde, sistemin kendi iç ilişki ve dengelerinde, dünya devrim ve karşı-devrim cephesinde köklü değişme ve gelişmelere yol açtı. Bu süreç ve devam etmekte olan süreç dünya çapında emperyalist siyasal gericiliğin yoğunlaşmasına, faşizm ve gericiliğin dolu dizgin yükselişine yol açtı. İşçi sınıfının ve halkların uzun tarihsel süreçte kazandığı bütün hak ve özgürlüklerin amansızca gaspı, bu gerçeğin yansımasıydı, yansımasıdır.
Dünya devriminin geçici yenilgisi, sosyalizmin itibar kaybı, burjuvazinin başta ideolojik ve kültürel alan olmak üzere azgın gerici saldırısının etkili olmasına yolu açtı. Neo-liberal, postmodern, postmarksist liberal gerici ideolojik ve psikolojik savaşın son derece etkili olmasının bu gerçeklerle bağlı olduğu açıktır.
‘’Modern Orta Çağ’’ gericiliğinin söz konusu sistematik ve kapsamlı saldırılarının yarattığı yıkımların geçici olacağı o günden de açıktı. Ancak bu açıklık ağır darbelere karşın kendisini azçok korumayı başaran ve oldukça etkisizleşmiş devrimci ve komünist tutarlı sol hareket içindi... Aynı süreçte, yenilgi ve gericilik yıllarının ürünü olan ve küresel gericiliğin ideolojik gerici saldırılarına eklenen tasfiyecilik derin ve kapsamlı yıkımlara yol açtı. Mücadele eden kitlelerin dizginlenmesinde, geriletilmesinde, umutsuzluğa itilmesinde vb. etkin bir rol oynadı. Devrimci ve komünist hareketin yenilgisi, küçülmesi, etkisiz bir güç haline gelişi ile neoliberal burjuva gericiliğin ideolojik cephede de yıkıcı roller oynamasına kapıyı iyice açtı.
Yenilgi sürecinden bu yana gelen tarihsel politik süreçte faşizm ve gericilik yoğunlaşarak, yükselerek yoluna devam etmektedir. ‘’Hür dünya’’da (ABD, AB) ırkçı, savaşçı faşist gericiliğin yükselişinden, neofaşist kliklerin hükümet partileri haline gelmesinden (İtalya, Hollanda, Macaristan, Ukrayna, ABD); geleneksel burjuva partilerin, (‘’merkez partileri’’) zayıflamasından, faşist hareketin her yerde güç kazanmasından bu gerçekleri görebilmekteyiz. Japonya hükümetinin, 2017’de, A. Hitler’in otobiyografisini ve faşizmin manifestosu olan ‘’Kavgam’’ kitabını ortaokul ve liselerde ders kitapları olarak okunması için aldığı karar da çarpıcı bir diğer örnek olarak hatırlatılabilir. Siyasal İslamcı faşist ve gerici akımın önünün (IŞİD gibi) emperyalist burjuvazi tarafından açılarak sayısız biçimlerde kullanılışı da anlatageldiğimiz gerçeklerle bağlıdır.
Emperyalist dünya sisteminin açmazlarının büyümesi, emperyalizmin genel bunalımının keskinleşmesi, emperyalist genel savaş tehlikesinin yükselmesi, dünya devrim dalgasının 2000’lerden bu yana yeniden canlanması ve giderek yükselecek oluşu emperyalist tekelleri ve burjuva devletleri faşizme itmektedir. Dünya çapında faşizmin ve onun ‘’küreselleşme’’ koşullarındaki ‘’yeni yüzü’’ olan neofaşist hareketin sayısız biçimlerde dirilişi ve gelişmesi bu olgularla bağlıdır.
Emperyalist burjuvazi bir yandan dünya devrimine karşı savaşırken öte yandan da birbirleriyle mücadele etmektedir. Bu bağıntıda emperyalist burjuvazinin ve devletlerin birbirleriyle dalaşının büyümesi dolaylı yedekler olarak dünya devriminin gelişmesine göreli olarak hizmet ederken, öte yandan da bu dalaşın dünya çapında faşizm ve savaş tehlikesini büyütmeye devam ettiği gerçeğinin altının çizilmesi gerekmektedir.
Emperyalist dünya devletlerinin, özellikle de en önemli emperyalist güçlerin (ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya, Çin, Rusya gibi) bir yandan kendi aralarındaki hegemonya ve rekabet mücadelesinin, öte yandan dünya devriminin gelişimini önlemek ve ezmek amacıyla geliştirdiği bir yeni strateji var; bu strateji 11 Eylül saldırısından sonra Amerikan emperyalizmi tarafından özellikle geliştirildi; ki, bu strateji, ‘’Roma Zirvesi’’ (2002) ile NATO stratejisine dönüştürülmüştü.
Bu strateji, neo-faşist ve emperyalist yayılmacı ‘’Teröre Karşı Küresel Savaş’’ doktrininde ifadesini bulmaktadır. Bu strateji, ‘’Küresel terörizmle savaş’’, ‘’Terörizm her yerde’’, ‘’Her yerde terörizme karşı savaş’’, “Terörizmle sonsuz savaş” stratejisidir.
‘’Siber terörizme karşı mücadele’’, ‘’Yaratıcı kaos’’, ‘’Önleyici savaş’’, ‘’Nükleer ve kimyasal silahların yayılmasını önleme ve denetleme’’, ‘’Çevre sorunlarını çözme’’, ‘’Göç hareketlerini kontrol etme ve insani felaketleri önleme’, ‘’İnsani müdahale’’, “Özgürleştirme”, “Demokrasi, insan hakları götürme”, ‘’Kriz yönetimi’’, ‘’Esnek savaş’’, ‘’Barışı koruma ve destekleme’’, ‘’Ya benden yanasın ya da terörizmden yana’’, ‘’Ortaya çıkan yeni tehditlere karşı mücadele’’, ‘’Medeniyetler savaşı’’, ‘’Vekalet savaşları’’, vb. gibi unsurlar söz konusu siyasi ve askeri saldırgan stratejinin bileşenleridir. ‘’Kaba güç, yumuşak güç, akıllı güç’ kullanımı söz konusu stratejinin içselleşmiş argümanları ve saldırı politkasının biçimleridir. ‘’Renkli devrimler’’ de keza.
Kuşkusuz ki her bir emperyalist devlet kendi misyonu ya da kendine biçtiği misyon çerçevesinde bu stratejiyi şekillendirmiştir. Burada da emperyalist devletlerin ekonomik, siyasal, askeri çıkarları ve hedefleri belirleyicidir. Bu temel üzerinde yükselen ve biçimlenen strateji, iç politikada faşizme, dış politikada daha saldırgan emperyalist yayılmaya ve askeri işgallere, vekalet savaşlarını küstahça geliştirmeye vb. dayanmaktadır.
Benzer bir stratejinin yükselen, kapitalizmin orta derecede geliştiği, özellikle de bölgesel hegemonya peşinde koşan ülkeler tarafından da açıkça ilan edilmiş olması, dünyanın gidiş yönünü göstermesi bakımından da altı çizilmelidir
DEVAM EDECEK

20 Mart 2019 Çarşamba

KÜRESEL TABLONUN ÖZET SUNUMU

SİYASAL DURUM VE GÖREVLERİMİZ*
I BÖLÜM
KÜRESEL TABLONUN ÖZET SUNUMU
1) Emperyalist Dünya Ekonomisinin Tablosu
Uluslararası tekellerin hegemonyası ile belirlenen tarihsel bir gelişme evresinden geçiyoruz. P-M-P' sürecinin küreselleşmesi olgusu, emperyalist dünya sistemini belirliyor. Dünyamız küreselleşmiş kapitalist bir kente dönüşmüş bulunuyor.
Emperyalist dünya ekonomisi kronik bir durgunluk içerisinde. Kronik durgunluk, kronik kapasite eksikliği, kronik işssizlik, kronik yoksulluk, kronik durgunluk içinde düşen büyüme oranları uluslararası kapitalist ekonominin birbirini bütünleyen gerçeği.
Kapitalizmin nesnel ekonomik işleyişinin ürünü olan ekonomik kriz olgusunun eski çevrim döngüsü/evreleri (kriz, durgunluk, canlanma ve atılım/gönenç evreleri) 1980’lerden bu yana geride kaldı. Krizlerden atılım evresi ile çıkamama (ya da çıkar gibi sınırlı bir görüngü); aşırı üretim krizinin, kriz, canlanma, durgunluk evrelerinde çakılıp kalması, kronik durgunluk eğilimi, durgunluk içinde büyüme, kapitalist ekonomik kriz döngüsünün istikrarsızlaşması, kısalması/sıklaşması kapitalist emperyalizmin çarpıcı bir gerçeği. Krizlerden atılım/yükseliş evresine geçerek sağlanan hızlı ve yüksek büyüme oranları da yok artık. Yani kapitalist ekonomik kriz çevriminde bazı ‘’özsel’’ değişiklikler var. Yeni bir genel kapitalist ekonomik krizin unsurları ise gittikçe büyümektedir. Bu durum da kapitalist emperyalizmin içsel çelişki ve çatışmalarını büyüten, üretimin toplamsal karakteri ile mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki temel çelişkinin daha keskinleşmesinin yansıması...
Artan işsizlik, küreselleşmiş kitleselleşmiş kronik işsizlik olgusu, artan yoksulluk, kronikleşmiş küreselleşmiş kitlesel yoksullukla atbaşı yükseliyor. İşsizliğin ana biçimi kronik kitlesel küresel işsizlik olmuştur. Uluslararası tekellerin emperyalizmi ile ‘’istihdam dışı kalma’’, ‘’gereksiz nüfus’’ (‘’kapitalist nüfus yasası’’ -Marx- ) kapitalizmin tarihinde görülmemiş bir derinlik ve genişliğe, keskinliğe ulaşmıştır. İşsizlik olgusu, dünya burjuvazisinin üretici güçleri yönetmedeki zaafının, başarısızlığının, üretici güçlerin tahrip edilmesinin de güçlü bir görünümüdür. Emperyalizmin dizginsiz saldırısının, uluslararası tekellerin hegemonyasının ifadesi ve birikim modeli olan ‘’neo-liberal’’ cennet propagandası ise çoktandır yerlerde sürünüyor.
Dünya çapında 1 milyar işsiz bu olgunun çarpıcı bir görünümü. İşsizlik azalmak bir yana büyümeye devam edecektir.
‘’Mckinsey & Company danışmanlığında yapılan bir araştırmaya göre, özellikle gelişmiş ekonomiler hızla yeni robot teknolojilerine geçiyor. Yapay zekanın hızla yaygınlaşması ile 2030 yılına kadar 700 milyon insanın işlerinden çıkarılacağı tahmin ediliyor. Analistlerin tahminlerine göre, yaklaşık 375 milyon insan ya da tüm işçilerin %14’ü çalıştıkları işleri değiştirecek.’’( Ergin Yıldızoğlu, 04 Aralık 2017, Cumhuriyet)
Mutlak ve göreli işsizliğin ve yoksulluğun artmaya devam ediyor ve devam edecek oluşu ile küresel çapta gelir dağılımının hızla bozulması (sınıflar arası uçurumun büyümesi) iç içe gitmektedir ve bu çelişki daha da keskinleşecektir. ‘’ Gelir dağılımı’’ndaki bozulmanın yoğunlaşarak genişlemesi uluslararası tekellerin temel gerçeklerinden biri olarak önümüzdeki sürecin de temel karakteristiklerinden biri olmaya devam edecektir.
Oxfam’ın, 2016 yılında dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk gelen 70 milyon kişinin dünyanın geri kalan yüzde 99'undan (Yaklaşık 7 milyar insan) daha fazla servete sahip olduğunu; 62 "süper zenginin" toplam servetinin, dünyanın nüfusunun en fakir olan yarısından daha fazla olduğu’’nu; ‘’Bir yıl önce, dünya nüfusunun en fakir olan yarısının servetinin’’ 80 "süper zenginin" servetine denk geldiğini saptaması ve gelir dağılımındaki bozulmanın artacağı açıklaması, ‘’Biz % 99’uz, siz % 1’’, ‘’Başka bir dünya mümkün’’ isyanının büyümeye devam edeceğinin kanıtıdır.
Rapora göre bu süper zenginler küresel çapta 7,6 trilyon dolarlık bir serveti saklıyorlar. Büyük şirketler ise servetlerini vergi cennetlerinde tutuyorlar. Yani dünya burjuvazisinin özelliklerinden birisi de vergi kaçakçılığıdır.
Üstelik ‘’Süper zenginler ve şirketler on yıl öncesine göre daha az vergi ödüyorlar.’’
2019 yılında Ocak ayında yapılan 8. Davos zirvesinde kamuoyuna açıklanan Oxfam raporuna göre, Dünyanın en zengin 26 kişisinin serveti 3,8 milyar insanın servetine eşit tutarda. Bu kategorideki milyarderlerin sayısı 2016'da 61 iken 2017'de 43'e, 2018'de ise 26'ya düşmüş.
‘’Rapora göre, eğer zenginlerden ödedikleri verginin yüzde 0.5'i kadar daha fazlasını ödemeleri istense, dünyadaki 262 milyon çocuk daha okuyabilir ve sağlanacak sağlık hizmetleriyle 3.3 milyon insanın hayatı kurtulabilir. Geçen yıl serveti 140 milyar dolara yükselerek ‘dünyanın en zengin insanı’ unvanını Bill Gates'ten alan Jeff Bezos'un servetinin sadece yüzde 1'i Etiyopya'da yaşayan 105 milyon insanın sağlık bütçesini karşılayacak düzeyde.’’
Mutlak yoksulluk” ölçüsü olarak günde 5,50 doların altında gelir elde etme ölçütünü kabul eden Dünya Bankası’na göre bu rakamın altından gelir elde eden insan sayısı 3,4 milyar civarında. Bu mutlak yoksulların büyük bir çoğunluğunu, krizlerin de en ağır yükünü taşıyan kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
‘’Rapora göre sosyal eşitsizlikten en çok kadınlar etkileniyor. Dünya ortalamasına göre erkeklerin maddi serveti kadınlarınkini yarı yarıya aşıyor. Yüzde 23 oranında daha az ücret alan kadınlar sağlık ve eğitim alanlarında da mağduriyete uğruyor. Kadınlar her yıl 10 trilyon dolar tutarında bedelsiz bakım hizmeti veriyor.’’
ILO'nun 2018/2019 Küresel Ücretler Raporu, Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi'nde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. Açıklamaya göre, 2017'de küresel ücret artışı, 2008'den bu yana en düşük seviyeye gerilemiş ve dünyadaki kadınlar erkeklere göre hala yüzde 20 az daha kazanıyor.
Dünya Günlük Veri Sitesi’nin yayımladığı verilere göre ( www.worldometers.info/tr/ ) ;
Dünya’da aç insan sayısı, 834.977. 619’dur.
İçecek suya erişimi olmayan insan sayısı, 868.724.035’dir.
Bu yıl bulaşıcı hastalıklardan ölen insan sayısı, 2.488.838’dir.
Dünya’da internet kullanıcı sayısı, 4.171.366.996’dır.
Şu anki dünya nüfusu, 7.689.660.865’dir.


Yukarıda aktardığımız veriler, Marx’ın vurguladığı sermaye birikiminin mutlak ve genel yasası olan bir tarafta zenginliğin, diğer tarafta yoksulluğun birikmesi yasasının bugün dünden çok daha etkin işlediğini, keskinleştiğini kanıtlıyor. Yani Dünya nüfusunun 3/4’ünün açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması rastlantısal değil.
ILO’nun 2004 Küresel Raporu’na göre, dünya çapında 246 milyon çocuk işçi çalışıyor.
ILO’nun açıklanan bir başka raporuna göre 2018 yılında küresel çapta 262 milyon çocuk okula gidemeyecek.
Gerçek rakamların daha yüksek olduğuna ise kuşku yok.
Devam edelim.
Emperyalist dünya ekonomisi kronik bir durgunluk içerisinde. Düşen büyüme oranları uluslararası kapitalist ekonomisinin nesnel bir diğer gerçeği. Dünya sermayesinin % 98'i maddi üretimden kopmuş, mali piyasalarda vurgun peşinde. Düşen kar oranları sonucu para sermayenin maddi üretimden ziyade uluslararası finansal pazarlara yığılması, ‘’ekonomilerin finansallaşması’’, tefeci devlet olgusu göz çıkarıyor... Kapitalist dünya sistemi, kapitalist üretim tarzı çürümede, asalaklaşmada sınır tanımıyor.
Düşen kar oranları sonucu para sermayenin maddi üretimden ziyade uluslararası finansal pazarlara yığılması; tefecileşme, asalaklık, spekülasyon, tefeci devlet olgusunun çarpıcı bir olgusu. Dünya ekonomisinin toplam hasılası yaklaşık 70 trilyon dolar, oysa borç-türev piyasalarında dolaşan para sermayenin ise toplam hacmi 850 trilyon dolar. Fazla söze gerek var mı!
‘’(150 ülkede devlet “büyüklerinin çaldığı para 12 trilyon doları”, Daily Beast, 05/03’’
(Aktaran E. Yıldızoğlu, Cumhuriyet) geçmesi emperyalist dünya sisteminin ve burjuva devletin rüşvet ve yolsuzluk bataklığındaki korkunç çürümesini de keskin bir şekilde yansıtmaktadır.
‘’Küreselleşme’’, ekonomik krizin çevrimindeki ve teknolojik temeldeki değişme olgusu emperyalistler arası rekabet ve hegemonya mücadelesini daha keskin hale getirmektedir, getirmeye de devam edecektir. Dünya çapında siyasi gericiliğin, neofaşizmin, militarizmin yükselişi proletarya ve halklara dönük baskı ve saldırıların daha derin ve kapsamlı, daha sert hale geleceğinin açık verileridir.
Emperyalist dünya sisteminin sorumlusu olduğu çevre felaketi olgusu yerküremizin ve insanlığın geleceğini de çıplak bir biçimde tehdit ediyor. Bu tehditin büyüyeceği ise açık. 21. asrın en önemli mücadele alanlarından birisi de ekosistemin korunması mücadelesi olacağı açıktır.
Kapitalist emperyalizmin proletarya ve halklara, doğaya ve insanlığa verebileceği bir şey kalmamıştır.
Uluslararası sermaye sistematik, derin ve kapsamlı yıkımla insanlığın geleceğini de tehlikeye atmıştır. Bu tablo sadece dünya proleter devriminin zaferiyle değiştirilebilir.
DEVAM EDECEK
*Yazı dizisi 3 ana bölümden oluşacak; 1. Bölüm, uluslararası politik durumun; 2. bölüm, iç siyasal durumun; 3. bölüm, Ortadoğu’nun değerlendirilmesini içerecektir.
Yazı dizimiz, siyasal durum ve gelişmelerin ana eğilimlerinin genel tablosunu sunmaya çalışacaktır.






9 Mart 2019 Cumartesi

Stalin düşmanlarının taptığı "Büyük Terör" yazarı Robert Conquest Kimdir ?*

Robert Conquest George Bushdan madalya alıyor
Üretim araçlarına sahip olma, tüm iletişim ve eğitim araçlarına, yani bilgi, anlayış , tavır oluşturma araçlarına da sahip olmayı berberinde getirir. Kapitalizm altındaki tüm kurumlar gibi, üniversite ve kolejler vb eğitim kurumları egemen sınıfın ihtiyaçlarına hizmetederler. Özellikle elit üniversitelerin bazı bölümleri araştırmalarını varolan düzeni savunma, sorunları bu sistem içinde çözme ve sınıflar arası çatışma gerçeğini yok sayma, sosyalizm alternatifini bulandırma ve burjuva ideolojilerini kabullendirme eğiliminde yaparlar. İngiltere ve özellikle ABD de, Sosyalizm ve Sovyetler alanındaki bu çalışmaları, teoriden çok yalanlar, karalamalar ve faşizm, diktatörlük vb gibi ne kadar olumsuz kavramlar varsa onların üzerinde yoğunlaşırlar.

Harvard ve Columbia gibi üniversitelerdeki ana bölümler — aslında 1950 soğuk savaş dönemlerinde Merkezi İstihbarat Teşkilatı öncüsü olan Stratejik Servisler Bürosu mezunları tarafından oluşturulmuştur. Başlangıcından itibaren onların görevleri anti-komünist propagandayı Akademik burslar vererek ve bu maske altında teşvik etmekti. Bursları alan eğitimciler daha araştırmaya başlamadan , yazılarının içeriğinin ne olması gerektiği ve mesajın ne olacağının bilince olan insanlardır. Yaptıkları araştırma ve yazıtlarının kullanım değeri ölçüsünde, mali ve akademik ödüllendirileceklerinin de bilincinde olan, bir anlamda, içinde bulundukları sisteme hizmet veren profesyonel yazarlardır.

Konumuz olan Robert Conquest, bundan da daha ileri adımlar atmış , İngiltere ve ABD istihbaratlarına çalışmış, anti-komünist mücadelede en önemli yeri olan, 1956 da İngiltereden , 2009 da Polonya Cumhuriyetinden, 2008 de Estoniadan, 2005 de Ukraynadan ve ABD Başkanı George Bush tan en büyük madalya olan, Başkanlık özgürlük madalyası almış bir anti-komunisttir.

3 Ağustos 2015 de ölen, Robert Conquest, NY Times dan Guardian a kadar, bütün burjuva basınında, akademinin 20nci yüzyılın en etkili anti-komünisti olarak anılmıştır.

Robert Conquest in hayatından;
Doğuştan çift İngiliz-Amerikan vatandaşı olan Conquest , en Elit kapitalist Yükseköğretim yeri olan Oxford Üniversitesinden, Sovyet Tarihi doktorasını almıştır. Orada , 1937 yılında, Büyük Britanya Komünist Partisine katılmış — ve iki yıl sonra, parti İkinci Dünya Savaşını kapitalist ve emperyalist olarak kınayınca, partiden ayrılmıştır. (The Guardian, 8/5/2015).

1948de, savaş zamanı bir İngiliz istihbarat subayı olarak görev yaptıktan sonra, Conquest, yeni oluşturulan , İngiliz Dışişleri Bürosunun gizli bölümü olan, Bilgi Araştırma Departmanı (IRD) na katılmış. [*1] İstihbarat Bölümünü yaratan, çalışma Bakanı olan Christopher Mayhew, IRD yi Ruslara karşı gizli bir " karşı saldırı propaganda" olarak tanımlar. IRD nin işi " Sovyet ve komünist yanlışları hakkında , güvenilir bilgi toplamak , bunları özetlemek ve dost gazetecilere, siyasetçilere ve sendikacılara yaymak, ve anti-komunist yayınları mali ve diğer her alanda desteklemek ti" (New York Rev’ew books, 9/25/2003). Bu "gri propaganda olarak" biliniyordu — Yani kaynağı her zaman gizli tutulmuş ve belli belirsiz resmi bilgi.

Conquest 1956 yılında IRD yi resmi olarak bıraktı, ama İngiliz istihbararatı ile bağlantılarına devam etti, ve hatta bir yazar ve tarihçi olarak kariyere başladı. IRD de onunla sorumlu olan amirinin isteği üzerine , sekiz bölümden oluşan IRD "Sovyet çalışmaları dizisi belgelerini edit etmek oldu. Sovyetlerde 1937 dönemini ele alan yazdığı anti-komünist Büyük Terrör kitabı, gerçekte onun İngiltere Gizli İstihbarat Servisine çalıştığı zamanlarda aldığı bu notların yeniden toparlanması ve düzenlenmesiydi. Kitap İngiliz İstihbaratının da yardımıyla baskıya girdi.

1968 yılında Conquest , sonradan temel anti-komünist kılavuzu olacak kitabı yayınladı: Büyük Terör: Stalinin otuzlu yıllardaki büyük temizliği. Demografi ve öğretimin her temel kuralını ihlal eden analizde, o Stalin in 20 milyon kişinin ölümünden sorumlu olduğu uçuk iddiayı ortaya attı. (Daha sonra tahminini"on üç ila on beş milyon." Arasında olarak değiştirdi) . Büyük Terör IRD nin yardımıyla bitmiş ve Yayınlanmışdı; Kitabın üçüncü baskısı , genellikle CIA kaynaklı yazıların basıldığı Praeger Basım tarafından satın alındı ve baskıya geçti. (kültürel soğuk savaş: CIA ve dünya sanatları ve mektuplar, Frances Stonor Saunders, New Press, 2000).[*2]

Başlangıçta faydalı kitaplar listesinde üniversite profesörleri, basında, radyoda ve TV de çalışanlara yönelik amaçla bastırılan kitap, bütün yalan ve desteksizliliğine rağmen Sovyetlere karşı mücadelede en önemli kitap haline geldi.

1978 yılında Guardianda ki yazıda Conquest’ in kitabının Sovyetlerin kara-tarihine katkıda bulunmak için var olduğu söyleniyordu. Diğer bir deyimle, -kitlelerde belirli bir düşünce yaratmak için masallar uydurmak ve bunları gerçekler olarak sunmak ve gazetecilere ve benzerlerine dağıtmak.
1979 da Profesör Arch Getty nin yaptığı yorum, kitapta benimsenen bakış açısının, Fainsod tarafından yapıldığı gibi ciddi şekilde kusurlu, mevcut kanıtları olmadığı ve bu nedenle geçerli sayılamayacağı yönündeydi. Getty ayrıca Conquest'in İngiliz istihbaratında çalışırken , akademisyen maskesiyle anti-komunist propaganda uzmanı olduğunu belirtmişti.

İngiliz istihbarat faaliyetlerine ilişkin yakın tarihli araştırmalar (Watergate'ten sonraki açıklamalar sonrasında), son derece etkili Büyük Terör'ün yazarlarından Robert Conquest'in İngiliz istihbarat teşkilatlarından Sovyetler Birliği hakkında bilgileri bilinçli olarak tahrif etmek için para ödemelerini kabul ettiğini gösteriyordu. Dolayısıyla, böyle bir bireyin eserleri Batı akademik çevrelerindeki akranları tarafından geçerli bilimsel çalışmalar olarak kabul edilemezdi.[*3]

Thurston, da "Büyük Terör" teriminin sahtekârlığını gösteren aslında "terörize" olanların çok az olduğunu belirten, mükemmel bir yazı yayınladı. [6] Conquestden bu makaleye ciddi olmayan bir cevap geldi ve Thurston buna - berbat kanıt lar başlıklı makalesiyle cevap verdi.. [*4]

1981 de , Harvard'ın Ukrayna dili Araştırma Enstitüsü Conquest ten Ukrayna'da 1932-33 te "Holomodor" (veya "terör-kıtlık") olarak adlandırılan bir kitap yazmasını istedi. New Jersey merkezli bir grup, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman yanlısı sempatisi nedeniyle gazeteleri , Swoboda Kanada tarafından yasaklanmış olan Ukrayna Ulusal Derneği nden 80,000 dolarlık teşvik bu verilen teklifi daha da cazipleştirdi. (Village Voice, 1/12/88).

Ortaya çıkan bölüm, Hüzün Hasatı, tamamen desteksiz ve asılsız bir şekilde , Stalinin tarımın kollektife edilmesi için, kasten milyonlarca erkek, kadın ve çocuk ları açlıktan öldürdüğünü iddia ediyor. Kitap The New York Times ve New York Review tarafından olumlu yorumlar aldı, bir dizi en üst Sovyet bilim adamları tarafından da yerlere vuruldu. "

Kitap bunun yanında bir sürü anti-komünist, Sovyet Tarihcisi professörler tarafından bile reddedildi. En kızgını, Pennsylvania Üniversitesinden Anti-Stalinist olarak tanınan Moshe Lewin, (Village Voice) Bu bok, bi boka yaramaz" olarak yorumladı kitabı.

Bu gruptan , Jeff Coplon, un makalesi ‘In search of a Soviet holocaust. A 55-year-old famine feeds the right’, sadece bir örnektir. [*5]

Şüphesizki kasıtlı bir açlık yoktu. Tam tersine , kollektifleştirme Ukraynada açlıklara son verdi.

Ancak gerçekler Conquest i hiç durdurmadı ve engellemedi. Büyük Dehşet de yaklaşımı nı kılıflayan Conquest in sözleri - "gerçek bu nedenle sadece söylenti olarak sızar... siyasi konularda esas olarak, gerçi kusursuz değil, ama en iyi kaynak dedikodulardır." Bu yaklaşım , Conquest e, birçoğu İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle çalışan, kendine hizmet eden, anıları olan, ölesiye anti-komünist Ukraynalı milliyetçi göçmenlerini ve dedikodularını, bedava kaynak olarak sağladı.

1990'larda tarihçiler için Sovyet Arşivler açılmaya başladıktan sonra, Conquest Staline karşı iftiralarının birincil kaynağının bu kaynaklar olduğunu ileri sürdü. Aslında, bu yeni iddialar Sovyet revizyonist liderlerinin , özellikle Nikita Krushchev ve Mikhail Gorbaçov tarafından ileri sürülen yalanlara dayalı idi. J. Arch Getty (at UCLA) ve Grover Furr (Montclair State Üniversitesi) gibi dürüst tarihçilerin arşivleri- araştırma sonuçları Sovyet Arşivlerinin, Conquest in iddialarıyla her alanda çekişmekte olduğudur.Grover araştırması hakkında şunları söylüyordu-
Conquest'in eserleri, eğitimli ancak saf okuyucuyu kandırmaya yönelik çok sayıda dipnot içeriyor. Fakat aynı dipnotlar, Conquest'in sahte delilleri kullandığını ve onun anti-komünist, anti-Stalin iddialarından hiçbirini kanıtlamadığını keşfetmemi sağladı.
Yirmi beş yıl sonra, Gorbaçov Kruşçev'in anti-komünist ve anti-Stalin yalanlarını alıp, tekrarlayıp ve kendi yalanlarını daha da eklediğinde, Conquest, Büyük Terör'ün yeni bir baskısını çıkardı ve herkese: "Haklıydım" dedi.
Haklı değildi. Gorbaçov, sadece Kruşçev'in ve avalisinin Stalin dönemi hakkında söylediği aynı tür yalanları ve çoğunlukla aynı yalanları söylüyordu.
Kısacası Türkiyede kendilerini Marksist Leninist olarak adlandıranların , bu tür anti-komunist yazarların ve hatta ajanların kitaplarını çevirip, onlara saygı duyan ve güvenen ülke gençliğinin beyinlerini burjuva ve karşı devrimci sahte bilgilerle doldurma faaliyetleri , pratik sonuçta, Robert Conquestin faaliyetlerinden farklı olarak görülemez. Burjuva kitapları çevirerek , belki onlarda Robert Conquest gibi burjuvaziden madalya almayı umud ediyor olabilirler, ancak unutmasınlar ki, onların geçmişteki devrimciliği bile, bu nedenlerle onların tarihin çöplüğüne atılmasına engel olamıyacaktır. Gönül isterki geçmişlerine bakıp, ileriye dönük tarihlerine, geriye ne bırakacaklarını düşünüp , öz eleştiriyle bu hatalarını düzeltirler ve devrimci saflarda yer alırlar.Bu onların tahmin edemiyeceği kadar Türkiyedeki devrimci harekete katkısı olacak bir tavır olacaktır.

Lenin dışa karşı olduğu kadar kendisini de eleştirirken acımasızdı. "Bu "diyor Lenin "şu anda olduğumuzdan daha aptal olduğumuz bir zamanda söylenmişdi, ancak bu gibi konularda başa çıkamayacak kadar aptal değiliz."

Erdoğan A

Nisan 8, 2017
Derleme Kaynakları; Grover Furr, Red Youth, Revolutionary Communist PP



(*1) The article from The Guardian in 1978 documents the propaganda activities of the IRD: David Leigh, “Death of the department that never was." The Guardian January 27, 1978, p. 13, at http://www.cambridgeclarion.org/e/fo_deceit_unit_graun_27jan1978.html
[A facsimile of the original article may be downloaded here:

(*2) Getty, “The Great Purges Reconsidered,” Ph.D. dissertation, Boston College, 1979, p. 48.


[*4] ‘Fear and belief in the USSR’s “Great Terror”: Response to arrest, 1935-1939’, Slavic Review Vol 45 No 2 (1986), pp213-234

[*5] Village Voice, 12 January 1988, https://msuweb.montclair.edu/~furrg/vv.html
* Bu makale Marksist Leninist Değerlendirmeler sitesinden alınmıştır.