31 MART YEREL SEÇİMLERİ ÜZERİNE
31 Mart yerel seçimleri, azgın faşist terör,
dizginsiz demagoji ve manipülasyon ortamında gerçekleşti. AKP-MHP
iktidar bloğu (‘’Cumhur İttifakı’’) seçimleri kaybetmemek
için elindeki tüm resmi ve gayri-resmi olanakları fütursuzca
kullandı… ‘’Beka’’ ajitasyonunun merkeze alındığı
dinci ve faşist siyasi kampanya tepesinde dinci faşist cuntanın
durduğu diktatörlüğün kaybetme korkusunu ve tehlikesini
yansıtmaktaydı. 31 Mart yerel seçimleri süreci, genel bir seçim
havasında gerçekleşti. ‘’Cumhur ittifakı’’ seçimleri
dinsel faşist karaktere sahip yeni politik iktidarı/rejimi
sağlamlaştırma operasyonu olarak ele aldı. Ancak dinci faşist
blok bu hedefine ulaşamadı, aksine seçim sonuçları faşist
diktanın ve AKP ‘nin siyasal istikrarını temellerine dek sarstı.
AKP’nin daha da perçinlediği AKP-Ergenekon-MHP ittifakı da
durumu kurtarmaya yetmedi. Uzun bir zamandan beridir süre gelen
AKP-MHP-Ergenekon ittifakı önümüzdeki süreçte yeni darbeler
almaya adaydır. Bu seçim sürecinde ‘’Cumhur ittifakı’’nın
toplam oyu % 50’nin altına düşmüştür. Yani iki partinin
toplam oy oranı Erdoğan denen, Allah’ı, dini, imanı, Kabesi
para-iktidar-yalan-terör olan unsurun ‘’Balkon Konuşması’’nda
dile getirdiği ‘’biz % 52’yiz’’ propagandası tümüyle
sahtedir. AKP’nin oy oranı ise daha fazla düşmüştür.
Önümüzdeki dönemde somut veriler daha net açığa çıkacaktır...
AKP-MHP bloğunun oy oranları gerilemiş, başta
ekonomik ve siyasal bakımdan belirleyici metropoller olmak
üzere bir dizi ilde oy kaybı artmıştır. AKP-MHP bloğu10 ili
kaybetmiştir; İstanbul, Ankara,
Antalya, Ardahan, Artvin, Bilecik, Bolu ve Kırşehir AKP’den;
Adana ve Mersin ise MHP’den CHP’ye geçmiştir.
2014’te 48 ili alan AKP, bu seçimlerde ancak
39 ili
alabildi. Yenilgiyi
hazmedemeyen Erdoğan-Bahçeli ikilisi özellikle Türkiye’nin
en büyük metropolü İstanbul’u
dünyanın gözü önünde gaspetmeye çalışmaktadır; dahası,
seçimleri iptal etme peşindeler. AKP-MHP-Ergenekon
ittifakının 7
Haziran 2015 genel
seçimlerinden yenilgiyle çıkınca seçimleri iptal ederek düzmece
1
Kasım seçimlerini gerçekleştirdiklerini biliyoruz… ‘’İstanbul’u
kaybeden Türkiye’yi kaybeder’’ diyen (üstelik en büyük
10 ilden 6’sını da yitirmiş olan) Erdoğan da, 31 Mart seçimleri
öncesi ‘’Cumhur İttifakı’’nın başarılı olmadığı
koşullarda yerel seçim sonuçlarının bir referandum olarak
görüleceği, ‘’Tek adam rejimi’’nin meşruluğunun
tartışmalı hale geleceği, Kürtler ve muhalefet tarafından bu
durumun vuruş noktası olarak değerlendirileceği uyarısı da
haklıydı, haklıdır. Fakat vurgulamak gerekir; Erdoğan rejimi
zaten gayri meşrudur, darbeyle iktidarda kalan ve Bahçeli’nin
dahil olduğu faşist bir cunta yönetimidir. Bu olgu özellikle
vurgulanmalıdır.
Genel bir tablo çizmek gerekirse;
1) İşbirlikçi burjuvazi seçimlere başlıca
olarak AKP-MHP (‘’Cumhur ittifakı’’) ve CHP-İyi Parti
(‘’Millet ittifakı) tarafından temsil edilen iki ayrı blok
halinde katıldı. Bu bloklar karşısında seçimlere katılan
üçüncü gücü ise HDP ve HDP etrafında şekillenen
cephe oluşturmuştu.
Genel seçim havasında yürütülen 31 Mart yerel
seçim sürecinin gündemini belirleyen güç, HDP olmuştur.
HDP izlediği taktiksel politikayla oyun kurucu rolünü
oynamıştır. HDP’nin Batıda dinsel faşist iktidarı geriletme,
Kürdistan’da kayyımları defetme taktiği başarıyla
uygulanmıştır. Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’daki seçim
sonuçlarından da bu gerçeği net bir şekilde görmekteyiz.
2) HDP’in seçim politikasının sac
ayaklarından biri olan Kürdistan’da kayyımları defetme
politikası başarılı olmuştur. Dizginsiz faşist teröre,
demagoji ve manipülasyona, her türlü hile ve hak gaspına karşın
Kürt ulusu kendi iradesine sahip çıkmıştır. Seçim sonuçları
bir kez daha sömürgeci faşist diktatörlüğünün Kürdistan’daki
varlığının gayrı-meşru karakterini sergilemiştir. Kürdü yok
sayarak Türkiye yönetilemez. Kürtleri baş düşman ilan eden ve
Kürt ulusal mücadelesini ezmeye çalışan bütün burjuva
partilerin ve burjuva hükümetlerin zaman içerisinde tükenmesinden
de bu gerçeği görmekteyiz.
Kuzey Kürdistan’daki bu sonuçlar, Kürt ulusal
sorununun bölgesel ve uluslararası önemini bir kez daha açığa
çıkarmış ve çözümünü de daha fazla dayatmış, küresel
meşruiyetini perçinlemiştir.
Başta Muş olmak üzere göz göre göre açık
zorbalıkla gaspedilen bir dizi yerde belediye seçim sonuçlarına
HDP tarafından yapılan itirazların YSK tarafından reddedilmesi
faşist diktatörlüğün Kürtlere karşı yürüttüğü kirli,
haksız, sömürgeci savaşın ifadesi ve devamıdır. KHK’lı
olduğu gerekçesiyle, YSK tarafından seçimlere katılması
onaylanan ya da bir sakınca görülmeyen seçilmiş HDP’li
başkanların mazbatalarının yine YSK tarafından iptal edilmesi,
seçimlerde ancak ikinci olabilen AKP-MHP adaylarına verilmesi
devletin-rejimin-’Cumhur ittifakı’nın açık faşist
karakterini çarpıcı bir şekilde yansıtmaktadır. Bir kez daha
açığa çıktığı gibi YSK, tıpkı Anadolu Ajansı (AA) gibi
Erdoğan diktasının uzantısıdır. Bu gerçek referandum ve 24
Haziran seçim sonuçlarında da geniş kesimler nezdinde açığa
çıkmıştı ama bu kez Erdoğan’ın aşağılık tezgahı
diktatörlüğün ayaklarına dolandı. AKP-YSK-AA saldırganlığı
ve komplosunun hiçbir yasa, kural, ahlak tanımadığı gerçeği
Türk halkının nezdinde de giderek daha fazla açığa çıkmıştır.
Bu seçimlerde özellikle İstanbul üzerinde dönen gasp tezgahı ve
saldırısı bu açıdan da sarsıcı olmuştur... Kürdistan’da
her türlü zorbalığa, adaletsizliğe, hileye, gaspa vb. evet
diyenler, onaylayanlar, sessizce suç ortaklığı yapanların bir
kısmı Batıda bundan azade kalamayacaklarını da artan oranda
göreceklerdir.
Resmi olmayan sonuçlara göre HDP Kürdistan’da
3'ü Büyükşehir olmak üzere 8 ili kazanmıştır. HDP Kars’ta
ilk kez seçimleri kazanmıştır. Iğdır’da bütün gerici ve
faşist partiler HDP’nin kazanmaması için birleştikleri halde
HDP seçimi kazanmıştır. HDP, resmi olmayan sonuçlara göre,
60’a yakın il ve ilçede belediye kazanmıştır. Bitlis’in
Adilcevaz ilçesinde AKP
hile yoluyla sadece
2 oyla, Malazgirt’te ise
3
oyla seçimi kazanmıştır,
doğrusu gaspetmiştir.
Her
yerde olduğu gibi
HDP’nin Adilcevaz
ilçesindeki, Malazgirt’teki
itirazı da reddedilmiştir.
Buldan’ın
dediği gibi ‘’Özellikle
halkımızın iradesinin gasp edildiği yerler var. Şırnak,
Beytüşebbap, Uludere, Muş, Malazgirt, Viranşehir ve Tatvan gibi
yerlerde halkımızın oyları resmen gasp edilmiştir.’’ ‘’
Aynı şey batıda İstanbul’da hayata geçirilmek isteniyor.’’
Buldan
Şırnak’la ilgili olarak ise şunları
ifade etmiştir;
‘’Şırnak’ta taşınan seçmenlerle ‘Şırnak’ı HDP’nin
elinden aldık’ demenin akla ziyan olduğunu söylemek isteriz.
Dışarıdan 12 bin seçmen Şırnak’a götüreceksiniz, 142
belgesi ile oy kullandırtacaksınız ondan sonra da ‘biz Şırnak’ı
HDP’den aldık’ diyeceksiniz. Hayır siz Şırnak’ı
kazanmadınız, Şırnak’ı gasp ettiniz!’’
HDP
Eş Genel Başkan Yardımcısı Azad Barış’ın dediği gibi, ‘’
Özellikle
Şırnak’ta tanklarla, zırhlı araçlarla sandık başına
götürülme sahnelerini tüm Türkiye ve dünya izlemiştir. Siirt
ve Şırnak gibi birçok kentte otobüslerle dışarıdan taşınan
polisler canlı yayınlarda görülmüştür.’’
Kürdistan’daki seçim sonuçları, sermaye
devletinin ve İslamcı faşist rejimin siyasi krizinin keskinleşerek
süreceğini, Kürdistan’daki gayri-meşru, işgalci konumunun daha
fazla deşifre olmaya devam edeceğini, Kürt halkının boyun
eğmeyeceğini göstermektedir.
Azgın faşist terör ve kuşatma, keyfi kitlesel
tutuklamalar ve kamuoyuna da yansımış olan seçim hileleri ve oy
gaspı HDP’nin bazı yerleri kaybetmesinde öncelikle etkili olan
nedenlerdir. Buna karşın yurtsever hareketin ve HDP’nin kendi
gerçeğine özeleştirel yaklaşarak sorunları ele alması
gerektiği de açıktır. Bu bakımdan HDP eşbaşkanlarınca yapılan
şu açıklama önemlidir;
"Elbette ki,
partimizin bu seçimlerde kayıpları da olmuştur. En kısa zamanda
kaybettiğimiz yerleri yetkili kurullarımızda değerlendirip,
eksiklerimizi ve yanlışlarımızı saptayarak gerekli açıklamaları
da yapacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Özeleştirel
yaklaşım en temel ilkelerimizdendir. Halkımızın bize verdiği
iradeyi sonuna kadar savunacak, eksiklerimizden çıkaracağımız
derslerle kendimizi de kentlerimizi de hep birlikte yöneteceğiz. ‘’
3) HDP’nin Batıda AKP-MHP faşist
iktidar bloğunu geriletme politikası da başarılı olmuştur.
Seçim sonuçlarından da görülebileceği gibi iktidardaki faşist
blok politik ve psikolojik bakımdan ağır bir darbe yemiştir.
Başta AKP olmak üzere AKP-MHP iktidar bloğunun İstanbul, Ankara,
Adana, Mersin, Antalya, Aydın, Muğla gibi illerde kaybetmesi
HDP’nin sayesinde gerçekleşmiştir.
Devlet saldırısının kumanda mevkinde olan ve
devleti yöneten Erdoğan diktatörlüğünün, AKP-MHP-Ergenekon
ittifakının zayıflatılması, geriletilmesi, siyasal meşruiyetinin
iyice tartışılır hale getirilmesinin ifadesi olan HDP’nin bu
taktiği işlevli olmuştur.
Merkezi bir eylem ve güç birliği kurmanın
ifadesi olmayan, fiili bir duruş olarak Batıda AKP- MHP-Ergenekon
bloğunun darbelenmesi taktiğinin önemli kazanımları olmuştur.
Söz konusu taktik esneklik ‘’terörist’’, ‘’bölücü
terörist’’, ‘’vatan hainleri’’ vs. demagojisinin etki
gücünün kırılmasına hizmet etmiştir. Bu taktik, HDP’nin
şovenizmin ve Türk milliyetçiliğinin etkisi altında olan,
öncelikle de CHP’nin etkilediği emekçi kitleler olmak üzere,
seküler geniş kitlelere yakınlaşma ve onları etkileme olanağı
kazandırmıştır. Ayrıca HDP ekseni bu süreçte, Millet İttifakı
adına Akşener’in partisinden aday gösterilen her yerde kendi
adaylarıyla seçimlere katılmıştır. Keza CHP’nin de kurtuluş
seçeneği olmayacağını dillendirmiştir.
Gezi Ayaklanması; anayasa değişikliği
sürecinde fiili olarak oluşan ‘’Hayır’’ bloğu ve aynı
süreçte ‘‘Hayır’’dan yana tutum alan MHP tabanının büyük
kesiminini oluşturan kitlelerin bile vatan hainliğiyle,
teröristlikle, bölücülükle, Kandil’le işbirliği yapmakla
suçlanması, tüm bu özgül deneyimler HDP’nin, devrimci
hareketin teröristlikle, bölücülükle suçlanmasının etki
gücünü kıran bir etki yaratmıştır. Bu durum faşizm ve
gericiliğin etkisi altında olan geniş emekçi kesimleri devrimci
ve demokratik propaganda ve ajitasyona daha açık hale getirmiştir.
Söz konusu etki gücü dindar taban bakımından da bir ölçekte
geçerlidir.
‘’Vatan hainleri’’, ‘’teröristler’’,
‘’bölücüler’’, ‘’dış güçlerin uzantıları’’,
‘’FETÖ’’cüler vb. gibi gerici ve faşist propaganda ve
ajitasyon başta Türk halkı olmak üzere toplumun geniş
katmanlarını etkilemekteydi. Ancak AKP sayesinde bu tabu ve korku
giderek kırılmaya başlamıştır. Çünkü Erdoğan
diktatörlüğünün kendi çıkarlarına dokunan her kesimi vatan
hainliğiyle, teröristlikle suçlaması geniş kitlelerin kendi öz
deneyimleriyle çarpık da bu vb. söylemlere eleştirel
yaklaşmasına, bu tür suçlamaların perde arkasını sorgulamasına
vs. hizmet etmektedir. Kuşkusuz ki başta Kürt hareketi olmak üzere
politik özgürlük talebine sahip çıkan ve mücadelesini veren
ilerici demokratik, devrimci-demokratik ve komünist güçlerin
verdikleri mücadelenin zaman içinde bu bakımdan yarattığı
aydınlanmanın da rolü özelde vurgulanmalıdır...
CHP-İP bloğu, gerici ve faşist doğası gereği
HDP ile seçim ittifakı kurmamıştır. Bu partiler, başta Kürt
sorunu olmak üzere siyasal özgürlük mücadelesine ve taleplerine
karşı daima düşmanca bir duruş sergileyegelmişlerdir.
AKP-MHP-Ergenekon çizgisi ise HDP’nin taktik ve duruşundan
olağanüstü rahatsız olmuş, bir yandan burjuva muhalefeti açıktan
tehdit ederken öte yandan da saldırılarının merkezine Kürt
halkını, HDP’yi, demokrasi ve devrim mücadelesi veren güçleri
koymuştur.
Politika güçle yapılır. Politik gündemi az ya
da çok etkileyebilecek maddi bir gücün yoksa ‘’seçim
taktiğimiz’’ gibi şatafatlı hamasete karşın hayatın
kenarında durmaya, seyirci kalmaya, gerilemeye mahkum kalırsın.
HDP’nin seçim taktiğinin etkili olmasının tek nedeni olmamakla
birlikte başta gelen nedeni Kürt ulusal hareketinin güç ve
etkisidir...
Teorinin, programın, genel ilkelerin güncel
siyasetin yerine ikame edilmesi ile siyaset yapılamaz. Onlar birer
bayraktır. Daima yükseklerde tutulmalıdır. Siyasette ilke bozmaya
tekabül etmedikçe gerekli taktik esneklikler
gerçekleştirilebilmelidir. Karşı devrim içindeki parçalanmalar
devrimin dolaylı yedekleridir ama bunu değerlendirebilmek ise
siyasal güç olmaya bağlıdır. Bu seçimler bağlamında söz
konusu dolaylı yedeklerden yararlanma manevrası somut bir olguya
dönüşmüştür. Bu gerçeğin kaydedilmesi gerekir.
4) Seçimlerin kaybedeni öncelikle Erdoğan
cuntasıdır. AKP-MHP bağlaşmasının kazananı ise MHP olmuştur.
MHP, 2014’te AKP’nin
kazandığı Amasya, Bayburt, Çankırı, Erzincan, Karaman,
Kastamonu ve Kütahya’yı
AKP’den almıştır.
2014’de 8 kentte belediyeyi alan MHP, bu kez sayıyı 12’ye
çıkarmıştır.
Erdoğan bundan sonra MHP’ye daha çok bağımlı hale gelmiştir.
Böylece MHP-Ergenekon-ulusalcı bağlaşması iktidar içerisindeki
ağırlığını arttırmıştır. MHP üzerinden Erdoğan ve
AKP’sine ‘’blans ayarı’’ çekmede eli oldukça
güçlenmiştir. Çillerler, Ağarlar Erdoğan’ın arkasında boşu
boşuna saf tutmamışlardı.
Seçimlerden darbe alarak çıkan dinci faşist
AKP’nin iç çelişki ve çatışmaları da giderek
keskinleşecektir. Gül önderliğinde Babacan-Davutoğlu
aracılığıyla yürütülen ‘’yeni parti’’ kurma çabası
bu olgunun yansıma biçimlerinden birisidir. AKP’li bazı
milletvekillerin, yandaş medyadaki bazı ‘’önemli’’
kalemlerin İstanbul seçim sonuçlarına dönük açıklamaları ve
yazıları da bunu göstermektedir. İstanbul’da yapılan kamuoyu
yoklamalarında AKP tabanının büyük bir çoğunluğunun
seçimlerin iptal edilerek yeni bir seçim yapılmasına karşı
olması da bu bakımdan ciddi bir veridir. Son olarak Gül’ün
İstanbul’u merkeze alarak dolaylı ama açık bir şekilde
Erdoğan’ı ve AKP’sini çifte standart uygulamakla eleştirel
uyarması da bir diğer veri olarak tabloya eklenmelidir.
Eli zayıflamış olan Erdoğan liderliğindeki
diktatörlüğün baskı ve saldırıları da önümüzdeki süreçte
yoğunlaşarak devam edecektir. Erdoğan liderliğindeki faşist
diktatörlük iç ve uluslararası sermayenin ‘’yapısal ekonomik
reformlar’’ talebine hızla yanıt vermek dışında başka bir
seçeneği bulunmamaktadır. Ekonomik krizin bütün yükünü
proletarya ve halkların, ezilenlerin sırtına yıkma saldırısı
katmerleşerek sürecektir. Bu durum da işçi sınıfının ve geniş
emekçi kitlelerin kendiliğinden hareketinin tabanını
geliştirecek, kitlesel mücadelenin gelişmesini kışkırtacak ve
hızlandıracaktır.
‘’Saray rejimi’’, hele de Türkiye
koşullarında, kriz üretme kapasitesi yüksek bir politik rejim
karakteri taşıyor. ‘’Yeni Türkiye’’nin tablosu da bu
gerçeği göstermektedir. Bu rejim, olağanüstü hal rejimidir;
kriz yönetimi rejimidir. Olağanüstü hal ve kriz yönetiminin
olağanlaştırılmış halidir. TC’nin yapısal ve güncel krizine
sermayenin çözüm rejimidir. Bu durumun kindar, dindar, ırkçı,
fetihçi İslamcı sermayenin özgül çıkarlarıyla örtüşmesi bu
gereği ortadan kaldırmıyor, aksine, perçinliyor. Sermayenin krize
çözüm rejimi kriz ve yeni krizler üretmenin aracına dönüşmüş
olarak burjuvazinin ve dinci faşist rejimin temellerini artan oranda
kemirmeye de devam edecektir. Bu rejimin kendiliğinden yıkılmasını
da beklemek, liberal hayaller yaymak ise proletarya ve halkları
aldatma, manipüle etme rolü oynuyor. 31 Mart seçimlerinin
sonuçlarından yola çıkarak Erdoğan diktatörlüğünün
yıkılmasının erken bir vakitte gerçekleşeceği düşlerine
karşı mücadele etmek gerekir. Eğer bir erken düşme olacaksa
bunu da ancak halkların mücadelesi gerçekleştirecektir.
Erdoğan diktatörlüğü kendiliğinden
yıkılmayacaktır. Seçimle gelen Erdoğan kliği seçimle
gitmeyecek ya da gitmemek için sonuna dek en kirli ve karanlık
manevralara başvuracak, baskı ve saldırıları yoğunlaştıracaktır.
Onun yıkılması proletarya ve halkların mücadelesiyle, baş
kaldırısıyla gerçekleşecektir. Sömürgeci faşist diktatörlüğün
zayıf halkası Erdoğan kliğidir. Faşizmi yıkma
mücadelesinde bu zayıf halkaya saldırmak ve kırmak yaşamsal
önemdedir.
Sermayenin, Erdoğan rejiminin, gerici ve faşist
partilerin ‘’seçimsiz 4,5 yıl’’ projesi tutmayacaktır.
Devlet krizini de içeren siyasal kriz, Erdoğan rejiminin ciddi
gerileme süreci, ekonomik kriz, Türkiye ve Ortadoğu’da süren
Kürt ulusal demokratik hareketinin güçlü direnişi vb. gibi
gerçekler bizlere bunu söylemektedir. Bu süreçte başta ABD olmak
üzere emperyalist devletlerin kendilerine bağımlı olan TC
üzerindeki baskısı da artacaktır. Erdoğan rejiminin Ortadoğu’da
Rusya ve ABD eksenleri arasındaki çelişkilere oynama kabiliyeti de
oldukça daralacaktır.
5) Seçim sonuçları, dinci faşist
cuntanın, rejimin, ittifak güçlerinin darbe yemesi işçi sınıfı
ve ezilen halklar bakımından korku duvarlarının aşılması,
umudun canlanması, öz güvenin yükselmesi bakımından olumlu bir
rol oynamıştır, oynayacaktır da. Bu tablonun geliştirilmesi için
diktatörlüğün hilelerine, gasplarına, baskısına vb. karşı en
büyük kararlılıkla sokaklar yoluyla direnilmeli, dahası
mücadeleyi sıçratmak bakımından bu imkanı değerlendirmeliyiz.
Bu konuda CHP’ye vs. güvenilemez ve asla da güvenilmemelidir...
6) Bu sonuçlar, İslamcı faşist politik
rejimin kökleşmesi, oturması sürecini zayıflatan, iç ve
uluslararası arenada istikrar kazanmasını önleyen bir rol
oynayacaktır.
7) Seçim sonuçları politik kriz sürecini
keskinleştirecektir. Gelişmekte olan ve giderek daha da
derinleşecek olan ekonomik kriz koşullarında egemen sınıfın,
devletinin, politik rejimin istikrarı daha da sarsılacaktır.
Önümüzdeki süreçte hem ekonomik hem de siyasi
krizin derinlik ve genişlik kazanacağı özellikle vurgulanmalıdır.
İşçi sınıfı ve halklarda birikmiş toplumsal ve politik öfkenin
patlaması için bugün koşullar dünden daha uygun. Bu bağlamda
ana sorun devrimci ve komünist öncülerin etkisizliği, varlık
yokluk sorunu yaşıyor oluşları ve kendilerini yenileyecek
niteliğe sahip olmamalarıdır. Boş ajitasyonun ise karın
doyurmadığı ve doyurmayacağı ise biliniyor...
8) Yerel seçimler bir kez daha HDP’nin
ataerkil cinsiyetçi sınıfsal sisteme karşı mücadeleci, aydınlık
duruşunu, kadınlarla birlikte gelececeği kurma samimi iradesini
kanıtlamıştır.
AK Parti'nin tüm adaylar içerisindeki kadın
aday oranı 2.1, CHP'nin 4.9, MHP'nin 1.8 , İyi Parti’nin yüzde
3.2, Saadet Partisi’nin yüzde 0.7’dir *.
Bu oranlar toplumun yarısını oluşturan
kadınların nasıl hiçe sayıldığını, sadece oy deposu olarak
görüldüğünü de kanıtlamaktadır.
HDP’nin Kadın
Meclisi Sözcüsü Dirayet
Dilan Taşdemir, HDP Genel
Merkezinde
düzenlediği basın toplantısında 31 Mart seçimlerini (ve
gündemdeki diğer gelişmeleri)
değerlendirirken yaptığı
şu açıklama HDP’nin bir kadın partisi olma karakterini de
yansıtmaktadır;
‘’HDP kendisini
bütün kurumlarında eşit temsiliyeti esas alan, kendisini kadın
partisi olarak tanımlayan bir partidir. Bu söylemin bir
gerekliliğini biz bir kez daha onurla söyleyebiliriz ki bu seçim
sürecinde de gösterdik. 319 adayın 172'si yani yüzde 45 kadın
eşbaşkan adayı gösterdik. Bu rakam tüm partilerin oranını
toplamından katbekat fazla. Kadın eşbaşkan adaylarımız çok
ciddi bir performans gösterdiler, kadın stratejisine yönelik dil
geliştirdiler. Alanda büyük bir emek verdiler. Eril erkek akıl ve
düşüncesinin geliştiği siyaset biçimi dışında kadınlar kent
yönetimine siyaset yapma biçimine ciddi bir nitelik de
kazandırdılar. Dolayısıyla bu kazanılan başarıda kadın
eşbaşkanlarımızın ciddi bir emeği olduğunu da söyleyebiliriz.
Kazanılan 70’e yakın belediyelerimizin hemen hemen hepsinde
kadınların eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemini
sağladığımızı söyleyebiliriz.’’
31
Mart yerel seçimlerinde
HDP’den seçilen
belediye başkanlarının
% 46'sını
kadınlar oluşturmaktadır.
Yerel seçimler de
demokratik ve sosyalist kadın çalışmasının yaşamsal önemini
göstermiştir.
8) CHP’nin ‘’Yeni baharlar’’ ajitasyonu
bir aldatmacadan ibarettir. Teşhir edilmelidir.
9- Erdoğan diktatörlüğünün köşeye
sıkıştığı için ‘’fabrika ayarlarına döneceği’’,
‘’demokratik açılımlar’’ yapacağı, ’’demokratik
reformlar dönemi’’ başlayacağı beklentisi liberal gerici bir
beklentiden ibarettir.
10) HDP’nin belirgin olan burjuva liberal
söylemden vazgeçmesi, sosyal ve politik gerçekleri adlı adınca
nitelemesi, propaganda ve ajitasyon çalışmasını böylece
yürütmesi gerekmektedir.
11) Belli özgül durum ve dönemeçlerde
uygulanabilecek taktik manevralar ve tutumlar (31 Mart seçimlerinde
olduğu gibi) ilkesel düzeye, strateji katına çıkarılmaması
gerekir. HDP içerisinde yer alan Kürt burjuvazisinin eğilimlerini
ifade eden liberal politikalara karşı uyanık olmak olmazsa olmaz
koşuldur.
Anti-faşist bir mücadele odağı olarak HDP’nin
sokak muhalefetini esas alması, ‘’parlamenter
mücadele’’yi sokak muhalefetinin bir yan aracı olarak
pratikleştirmesi zorunludur. Bu bakımdan HDP’nin Türkiye
halklarına karşı özeleştiri borcu vardır.
TC’de herhangi bir anayasa, yasa, hukuk,
parlamento, güçler ayrılığı gibi biçimsel fromlar falan da
kalmamıştır. Yasama, yürütme, yargı vb. demek Erdoğan cuntası,
Erdoğan diktatörlüğü demektir. Bu gerçeğin propaganda,
ajitasyon, örgütlenme, eylem hattında; siyasi teşhir
kampanyalarında dinamik bir tarzda ısrarla vurgulanması
gerekmektedir.
Açık ve net bir biçimde ısrarla semaye,
devlet, rejim, Erdoğan gerçeğinin iç içe olduğu, emperyalist
sistemin, büyük sermayenin Erdoğan diktatörlüğünün arkasında
olduğu vurgulanmalıdır. Sermayeyi, burjuva devleti masum
gösterecek her söylem ve tutum gericidir.
12) Seçim süreçleri her seferinde sanayi
kentlerinin, özellikle de en büyük sanayi kentlerinin yaşamsal
önemini bir kez daha açığa çıkardı. Büyük sanayi kentleri
kazanılmadan gelecek kazanılamaz. Ve kuşkusuz ki bu bağlamda da
belirleyici olan proletaryanın kazanılmasıdır; proletarya ve kent
yoksullarının kazanılmasıdır… Örneğin İstanbul demek
Türkiye ve Kürdistan demektir; sürekli göç almış ve almaya
devam eden bir numaralı kent olarak coğrafyamızın her ilinden,
her ilçesinden insanların bu kentte yaşadığını görebilirsiniz…
13) İşbirlikçi sermaye devletinin ve
‘’Cumhur ittifakı’’nın baskılarına, kayyım tehditine,
yeni saldırgan yasal değişikliklerle yerel yönetimlerin (lumpen,
mafyatik, megolaman, terörist) dinci faşist Erdoğan’a
bağlanmasına karşı sokakları temel alarak adalet ve demokrasi,
eşitlik ve Kürt ulusunun demokratik hakları taleplerini
yükselterek direnmek ve mücadeleyi geliştirmek gerekir. Böyle bir
mücadele geniş emekçi kesimlerin desteğini alacaktır…
Yerel seçim sonuçları, her bakımdan
mücadelelerin zeminini güçlendirmiştir.
Emperyalizme, faşizm ve gericiliğe karşı en
geniş kesimlerin birleşik cephesinin geliştirilmesinin güncel
politik önemine ise girmeye bile gerek yoktur… Doğu ve Batının
birleşik cephesinin inşaası ve geliştirilmesi mücadelesi için
her olanağın en etkili bir tarzda harekete geçirilmesi
gerekmektedir. Sokakların yeniden fethedilmesi gerekiyor. Sömürgeci
faşist diktatörlüğün planlarını bozacak, saldırganlığını
geriletecek, giderek yıkılmasını sağlayacak temel mücadele her
cephede kitlesel, kitleselliği giderek artacak, genişleyecek,
derinleşecek demokratik mücadeledir. Adalet ve özgürlük, ekmek
talebi sayısız biçimler altında ortaya çıkarak aynı ırmağa
doğru akıyor. HDK’nın işlevselleştirilmesi, özeleştirel
davranılması, dersleriyle donanılması gerekiyor. HDK-HDP dışında
kalan çevrelerle birleşik bir mücadele platformun oluşturulması
için her olanağın zorlanması, her olanağın geliştirilmesi
gerekiyor.
14) Seçim süreci bir kez daha
göstermiştir ki, siyasal özgürlüğün kazanılması Türkiye ve
Kürdistan’ın en yakıcı tarihsel ve politik görevidir. Politik
özgürlük sorunu devrim ve karşı devrim arasındaki çarpışmasının
merkezinde durmaktadır. Komünistler sosyalist/komünist hedeflerine
bağlı kılarak, demokratik ve sosyalist görevleri birlikte ele
alarak siyasal özgürlüklerin kazanılması mücadelesini
yükseltmelidir. Siyasal özgürlüğün kazanılması sorunu
coğrafyamızda bir devrim sorunudur. Sosyal reforumcu kazanımlar
devrimin yan ürünleri olabilir yalnızca.
* ‘’31
Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kala siyasi
partilerin aday listeleri de netleşiyor. Eşitlik Adalet Kadın
Platformu, “Partiler sınıfta kaldı: Yerel yönetimlerde kadının
adı yok” başlığıyla yerel seçimlerde partilerin kadın aday
sayılarını ve oranlarını paylaştı.
Bugüne kadar hazırlanan
listelere göre AK Parti 75 ilde 1, CHP 51 ilde 2, MHP ise 31 ilde 2
kadın aday gösterdi. İYİ Parti ve Saadet Partisi ise hiçbir ilde
kadın aday göstermezken, HDP her il ve ilçede kadınları eş
başkan adayları olarak listelerine ekledi.AK PARTİ ADAYLARININ YÜZDE 2.1’İ KADIN
AK Parti’nin açıkladığı 75 il içerisindeki tek kadın adayı Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Fatma Şahin oldu. Açıklanan 634 ilçe belediye başkanı adayından ise yalnızca 14’ü kadın oldu. Bu sayılarla birlikte açıklanan toplam 709 adaydan 2.1’i kadınlardan oluştu.
CHP’NİN KADIN ADAY ORANI İSE 4.9
CHP’nin 51 ilde açıkladığı kadın belediye başkan adayları Aydın’da Özlem Çerçioğlu ve Amasya’da Arife Serpil Saraçoğlu oldu. Açıklanan 785 ilçe belediye başkan adayı içindeki toplam kadın sayısı ise 39. Yeni tüzüğünde kadın kotasını yüzde 33’e çıkaran CHP’nin açıkladığı 836 belediye başkanının 41 tanesi, yani sadece yüzde 4.9’u kadın adaylardan oluştu.
SAADET VE İYİ PARTİ’NİN İL MERKEZLERİNDE KADIN ADAYI YOK
Açıkladığı 31 il adayı içerisinde yalnızca iki kadına yer veren MHP’nin 744 ilçe belediye başkan adayı içindeki kadın sayısı ise 12 oldu. MHP’nin toplam adaylar içindeki kadınların oranı da 1.8’de kaldı.
İYİ Parti’nin 29 ilde açıkladığı belediye başkan adayları arasında kadın aday yer almazken açıklanan 93 ilçe belediye başkan adayı içindeki kadın sayısı da 4 ile sınırlı kaldı. Toplama bakıldığında 122 belediye başkanının 4 tanesi, yani sadece yüzde 3.2’si kadın.
İl merkezlerinde kadın aday göstermeyen Saadet Partisi’nin açıklanan 239 ilçe belediye başkan adayı içindeki kadın sayısı 2. SAADET’in 261 belediye başkanının 2 tanesi, yani sadece yüzde 0.7’si kadınlardan oluştu.
HDP HER İL VE İLÇEDE KADINLARI EŞ BAŞKAN ADAYI GÖSTERDİ
HDP’nin aday listesi ise diğer partilerden oldukça farklı bir tablo çiziyor. Parti, aday gösterdiği her il ve ilçede kadınları eş başkan adayı olarak listelerine ekledi.’’ (Gazete Duvar, 01 Şubat 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder