11 Haziran 2021 Cuma

ENVER HOCA ve SOSYALİZM VE KOMÜNİZM TEORİSİ I. BÖLÜM

 

''Her oportünist, kendini uyarlama yetisiyle öne çıkar.'' (Lenin)


Yazımızın amacı AEP'in ihaneti ve ASCH'nin yıkılmasının nedenlerini incelemek değildir. Bu konu, ''SSCB'de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler'' (2011) kitabımızda incelenmiştir. Okuyucuya önerimiz bu kitabı incelemesidir. Keza kitapta yer alan ''ASCH Neden Yıkıldı'' (IV. Bölüm) bölümünü blogumuzda yayınlamıştık...


Kapitalist/revizyonist sistemin çöküşünden sonra, ASHC de yıkıldı (1992). Arnavutluk'ta sosyalizm yıkıldığında Enver Hoca çoktan ölmüştü (1985). ASCH'nin yıkılışıyla, ASCH'yi sosyalist ülke, Enver Hoca'yı Uluslararası Komünist Hareket'in lideri gören dünya komünist hareketi ağır bir sarsıntı yaşadı... Bu çizgide örgütlenmiş uluslararası akım da kendi içerisinde parçalandı, yaygın bir kesimi açık tasfiyecilik yoluna girdi.


Ramiz Aliya önderliğindeki AEP kendi ideolojik ve sınıfsal karakterine ihanet yolunu seçti. ''Doğu bloku''nun yıkılışı (bu sürece eşlik eden ASCH'nin yıkılışı) dünya ölçeğinde derin değişikliklere yol açtı. Dünya devriminin geçici ama ağır yenilgisi de ortaya çıkan tablonun çarpıcı bir karakteristiğiydi. Böylece emperyalizm ve dünya gericiliği, Marksizm-Leninizm'e, sosyalizme, proletarya ve halklara karşı, ortaya çıkan elverişli koşulları arkalayarak, tarihte görülmemiş derinlik ve genişlikte dizginsiz bir ideolojik-politik-psikolojik savaşı örgütledi. Dünya burjuvazisinin ve gözü dönük karşı devrim cephesinin bu saldırı ve belleksizleştirme savaşına soldan yedeklenenler ideolojik saldırıların en etkin sacayağını oluşturdular. Geçmişe reddiye yazmak, teslimiyet, pişmanlık modaya dönüştü. Enver Hoca ve ASHC'si de bu saldırı dalgasından nasibini aldı...


Bu süreçte tasfiyecilik fırtınası ilerici-demokratik, devrimci-demokratik ve komünist hareketin ana gövdesini kendi bataklığına çekti. Sözkonusu tasfiyeci dalganın unsuru haline gelenler, diğer şeylerin yanı sıra, ne cahilmişiz, ne körmüşüz ki kalkıp ASHC'yi bile sosyalist ve Enver Hoca'yı da UKH'nın lideri gördük pes doğrusu, ''taraftar fanatizmi''yle davrandık çığırtkanlığı yapmaya başladı.


''Geçmiş ezberlerimizi'' terketmek yarışı tasfiyeciliğin tipik görünümüdür. ''Geçmiş ezberlerimizi'' aşma yarışı ve pek yenilikçi gösteriler küçük burjuva yenilgici ruh halinin çarpıcı bir yansımasıdır. Somut tarihsel koşullardan kopuk, mükemmel şemalar çizerek, sınıf mücadelesini, sosyalist inşayı mükemmeliyetçi inkarcı bir kafayla değerlendirmek yönteminin ilkesiz demagojiye ve tasfiyeci oportünist bataklığa götürdüğünü yaşayarak gördük. AEP ve Enver Hoca tarafından teorinin yeterince geliştirilememesi; sosyalist inşanın abartılması, ASCH'de ortaya çıkan bürokratikleşme zaaflarının derinliğini görememesi; ideolojik saflaşmalarla ortaya çıkan kriz süreçlerinde bazı istikrarsız tutumları; kapitalizmin restorasyonu tarihsel deneyimini derin ve bütünlüklü bir tablo halinde ortaya koyamaması gibi eleştirel yaklaşılması gereken zaaflar elbette mevcuttu. Enver Hoca liderliğindeki UKH'nın gelişip güçlenmeye devam ettiği süreçte ciddi dogmatik ve sekter zaaflarla şekillendiği de eleştirilmelidir. Eleştirel olmayan tek yanlı bağlılık, kendi ayaklarımız üzerinde durmada öz güven eksikliği, kolaycılık gibi zaaflarımız, AEP ve ASCH'nin idealizasyonu bir olguydu. Bu vb. zaafları eleştirmeliyiz, ders çıkarmalıyız ama iş bu tarihsel mirasa sahip çıkmaya gelince reddiye yazmak burjuvazinin ve yedeğindeki akımların işidir. Komünistler bu ayrım çizgisini ilkeli bir şekilde çekmekle, ideolojik mücadelelerinde tasfiyeci burjuva gerici saldırıları püskürtmekle yükümlüdür. Bu görevi unutanlar komünist olamaz. Önce idealize eden sonra hayal kırıklığının anaforuna kapılanların bir uçtan diğer uca savrulması, küçük burjuva aydınların ruh halini çarpıcı bir tarzda segilemektedir.


Devrimci yükseliş yıllarında coşku yenilgi yıllarında umut kırılması, umutsuzluğun yıkıcı fırtınasına yenik düşme, ağlama, sızlama, geçmişe isyan ve reddiye yazma, ''akıl tutulması'' üzerine kalem sallama, bizce bunda devrimci olan hiçbir şey yoktur. İlkelere, teoriye, tarihsel deneyime dayalı dersler çıkarmak, olgunlaşma, gelişme bu olmasa gerek. Sözgelimi Arnavutluk'un ekonomik geriliğini herhangi bir kapitalist ülkeyle, onların tüketim normları çerçevesinde değerlendiremeyiz; onun özgün somut koşullarını, okyanusta bir damla olarak kaldığı koşulları görmezden gelemeyiz. Bunları atlayarak ya da belirsizleştirerek sosyalist Arnavutluğun yaşadığı restorasyonu, ona öngelen süreci, yapısal zaaflarını bütünsel bir perspektiften eleştirerek geleceğe dönük ders çıkaramayız. Mükemmeliyetçiliğin her zaman inkarcılık ürettiğini ve üreteceğini unutmamalıyız. Hem nalına hem de mıhına vurarak da ilkeli bir pozisyonda duramayız ayrıca.


1950'ler sonrası UKH içerisindeki ideolojik-siyasal saflaşmayı mezhep ayrışması olarak ilan eden, hepsini Marksist gören ya da tersinden hepsini anti-Marksist ilan eden, böylece teorik, ilkesel, programatik ayrılıkları ve verilen mücadeleleri yok sayan ya da topyekün mahkum eden; artık ''uluslararası ideolojik merkezler'' dağıldığı için ''21. yüzyılın devrimci önderliğini yeniden inşa etme'', ''dogmatizme karşı mücadele'', ''devrimci hareketin rönesansını gerçekleştirme'', ''yeni çağın teorisini kurma'' vb. sloganları arkasına sığınan tasfiyeciler ve tasfiyeci akım Marksizm-Leninizm'e reddiye yazmaya devam etmektedir.


Birleşebilmek için birleşmeden önce ilkesel sınır çizgilerini çekmek gerekir diyen Lenin'i, Leninizm'i, Bolşevizm'i açıkça çarpıtarak, Lenin'in bu değerlendirmesinin o günkü Rusya koşullarında, Rusya komünist hareketinin sadece özgül durumunu ifade etmek için söylenmiş bir söz olduğunu propaganda eden; bu perspektif ve pratiğin dünya komünistlerine yol göstermesi gereken bağlayıcı bir ilke olduğunu reddeden tasfiyeciler ilkesizliği ilke edinmiş olarak her renkten tasfiyeci politik güçlerle birleşme, partileşme, ''yeni dönemin ruhu'', ''yeni dönemin rönansı'' adına ''Ezilenlerin Marksist partisi''ni, ''ezilenlerin feda müfrezesi''ni kurma peşinde koşmaktadır. Bu sözde düşüncelerin parti içerisinde ortaya çıkarak yayılması yukarıda andığımız tasfiyeci sürecin, tasfiyeci ideolojik saldırının içerden yansımasıdır.


Tarihsel ve güncel ilkesel ve ideolojik ayrılıkları yok sayma, bulanıklaştırarak revizyonizm ve tasfiyeciliği meşrulaştırma, komünist işçi hareketinin, sosyalizm inşa deneyimlerinin içeriğini boşaltarak tarihi kendisiyle başlatma operasyonu ve psikolojik hareketi bugün de hız kesmeden yoluna devam etmektedir. Ki bu zihniyet ve duruş Birlik Devrimi'nin teorisini, program ve stratejisini iliklerine dek yadsıyan ilkesiz tasfiyeci oportünist bir saldırı dalgası olarak da gelişmektedir ve geliştirilmektedir. ''Dönemin ihtiyaçlarını karşılama'' adına geçmişi baştan aşağı çarpıtarak, yadsıyarak ''yeni ve temiz bir sayfa açma'' bayrağı altında gerçekte Leninizm'e ve uluslararası proleter devrime, Birlik Devrimi'ne, dünya proletaryasına karşı ideolojik saldırı geliştirilmektedir. AEP'in ve dünya komünist hareketin bir mezhep olarak lanse edilip topyekün reddedilmesi de bu ideolojik çürümeyle ve saldırganlıkla bağlıdır. Yenilgilerimiz ne kadar ağır olursa olsun, tarihsel sürecin doğasını ve genel eğilimlerini değiştirmez. Ve gerek geçmişe gerekse de geleceğe reddiye yazmak küçük burjuva sınıf tavrının ve ideolojik gericiliğin tarihsel gerçeğidir. Çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır, Leninizm çağımızın Marksizm'idir ve Marksizm-Leninizm asla bir çeşitlilik değildir. Komünist devrimci tarihi ve teoriyi temsil edenler yalnızca komünistlerdir. Komünistler ne geçmişi idealize etmeli ne de tasfiyeciliğe batarak karikatürize etmeli.


Bu ideolojik tasfiyecilik, komünist devrimci tarihe reddiye yazan, komünizmin önderlerini yadsıyan bir tasfiyeciliktir. Marksist-Leninist teoriye ve UKH'nın tarihine hakim olmayan ama Marksizm-Leninizm'i, UKH'nın tarihini bir çırpıda inkar eden, sosyalist inşanın teori ve tarihsel deneyimine hakim olmadığı halde ''büyük açılımlar'' çalımıyla ona küstahça saldıran tasfiyeciliğin yenilgi ve gericilik yıllarının, burjuvazinin proletarya ve devrimci hareket üzerindeki kapsamlı saldırılarının ürünü olduğu açık ve kesindir. Postmodern ve post-Marksist teorilerin modaya dönüşmesinin nedenini de burada aramak gerekir. Kuşkusuz ki bunda dünya komünist hareketinin sürece hazırlıksız yakalanması, daha da önemlisi gelişmeleri zamanında bilince çıkararak yanıt olamaması, UKH'nın tarihsel ve yapısal zaafları gibi çok temel bir nedenin özel ağırlığını unutamayız.


Yeni dönemde yeni arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdı ama arayışlara ideolojik-teorik, siyasal arenada yanıt veremeyince, doğan boşluğun her türlü anti-bilimsel ve devrimci olmayan teorilerle dolması kaçınılmazdı. Özellikle bu gerçekleri görmeden olan-bitenleri kavramak ve geleceğe doğru savaşımı geliştirmek olanaklı olamayacaktır.


Tarihe, teoriye, deneyime hakim olamayanların, bunun için gerekli çabayı sarfetmeyenlerin, bunları bütünsel içselleştirmeyenlerin işkembe-i kübradan konuşmalarının, sözde ''Yaratıcı Marksizm'', ''21. yüzyılın sosyalizmi'', ''domatizme karşı mücadele'' vs. adına saçma sapan düşüncelerle etki yarattıklarını biliyoruz. Bu olguyu komünist öncünün gerçeğinde de görmekteyiz...


Enver Hoca ve liderliğindeki AEP, değişik açılardan eleştirilebilir ve eleştirilmelidir de. Biz yukarıda andığımız kitabımızda bunu yaptık. Ancak Enver Hoca'nın modern revizyonizmin ilk biçimi olan Titoizm'e ve sonra tarihin en büyük ihaneti olan Kruşçevci kızıl maskeli yeni tip burjuva karşı-devrime, Avro-Komünizme, Çin revizyonizmine karşı yürüttüğü mücadele dünya komünistlerinin büyük bir kazanımıdır. Enver Hoca ve AEP bu mücadeleyi, olağanüstü zor koşullarda, küçücük bir ülkede, emperyalizmin ve modern revizyonizmin, revizyonist/kapitalist kampın kuşatması ve ağır saldırısı altında, diz çökmeden, taviz vermeden yürütmüştür. Bu mücadele de tarihten silinmek isteniyor. Komünistler buna izin vermemelidir.


Sosyalist inşaya, Stalin ve Enver Hoca'ya dönük ciddi eleştirilerimiz olabilir, ki bu doğaldır da; ama sorun reddiye yazma, inkar etme değil de geçmişten geleceğe dönük ders çıkarmaksa, bu durumda safımız dünya burjuvazisinin ve onun yedeği olan akımların safı olamaz.


Kısaca da olsa Enver Hoca'nın sosyalizm ve komünizm teorisine birlikte bakalım. Üstelik Enver Hoca SSCB'de ve sosyalist kampta restorasyon olgusuna tanık olmuş, tüm yetersizliklerine karşın bu deneyimden önemli dersler çıkarmış bir liderdir.


1961 yılında yaptığı bir konuşmada Enver Hoca şunları söylemektedir;


''Arnavutluk Emek Partisi, dünyada meydana gelen derin değişiklikleri, ortaya çıkan yeni şartlar ve olguları tanımakta ve anlamaktadır. Ama, 'yeni şartlar altında Marksizmin yaratıcı biçimde yorumlanması' sloganları altında, kendi sahte ve oportünistçe görüş açılarını yayan günümüz revizyonistlerinin harcadığı tüm çabayı reddediyoruz. Onlar, görüşlerini Marksizmin daha ileri bir gelişmesi olarak satmaya uğraşıyorlar ve bu gibi görüş açılarına karşı tescil edilmiş herkesi dogmatik, sekter ve maceracı olarak aceleyle damgalıyorlar. Bunlar, bilinen taktiklerdir. Bunda yeni hiç bir şey, orijinal hiç bir şey yoktur. Bernstein’dan Tito'ya kadar bütün revizyonist ve oportünistler, 'şartlardaki değişiklikler' ve 'yeni olgular' perdesi altında, Marksizm'in temel ilkelerini inkâr etmişlerdir. V.İ. Lenin’in dediği gibi, her zaman dogmacılığa karşı savaşmak sloganının maskesi ardına gizlenip 'doğmatizm sloganı'nı kullanarak, Marksizm’e karşı çıkmışlardır.'' (ENVER HOCA MODERN REVİZYONİZMLE MÜCADELE, s.190, GÜNCE YAYINLARI)


“…Arnavutluk halkı ve onun partisi gerekirse ot da yer ama kendisini asla üç kuruşa satmaz. Diz çökerek yaşamaktansa, dimdik ayakta şerefiyle ölmeyi yeğ tutar” diyerek cesurca modern revizyonizme ve baskısına karşı kafa tutan Enver Hoca, Kruşçevizmi vb. eleştirirken şöyle der;


''AEP, Kruşçev revizyonistlerinin 'Uluslararası komünist hareket içinde asıl tehlike olan dogmatizm ve sektarizme karşı yürüttükleri mücadele' hakkında kopardıkları yaygaranın gerçek anlamını ortaya koydu... 'Dogmatizme karşı mücadele' her dönemdeki revizyonistlerin Marksizm-Leninizme karşı kullanmış oldukları eski ve iyi bilinen bir taktikti.'' (AEP Tarihi C.3, s. 65)


1978'de yazdığı kitabında da şu vurgusuyla temel tarihsel bir gerçeğin altını çizmektedir;


''Proletaryanın ve devrimin bu rakipleri ve düşmanları, Marksizm-Leninizmin zaman aşımına uğradığını açıklamaya ve sözde yeni tarihsel koşullara, kapitalizmin ve emperyalizmin uğradığı değişikliklere, insan toplumunun genel evrimine uygun olan değişik 'teoriler' inşa etmeye çalışmışlardır.


Böylece Bernstein Marks’ın eskidiğini ilân etmiş, Kautsky de kapitalizmin emperyalizme geçişini kasden yanlış yorumlayarak devrimi yadsımıştır. Onların örneği ve yöntemleri, Browder ve Tito’dan, Kruşçev ve 'Avrupa komünistleri'nden, 'üç dünya'nın Çinli 'teorisyenleri'ne kadar, tüm modern revizyonistler tarafından izlenmiştir.


Marksizm-Leninizmi, bugün dünyada ortaya çıkmış yeni koşullara uyarlayarak 'yaratıcı bir biçimde' uygulayıp geliştirdikleri, sahte gerekçesini öne süren tüm bu Marksizm düşmanları, işçi sınıfının bilimsel ideolojisini atıp, yerine burjuva oportünizmini geçirmeye çalışmaktadırlar.


Marksizm-Leninizmi, bugün dünyada ortaya çıkmış yeni koşullara uyarlayarak 'yaratıcı bir biçimde' uygulayıp geliştirdikleri, sahte gerekçesini öne süren tüm bu Marksizm düşmanları, işçi sınıfının bilimsel ideolojisini atıp, yerine burjuva oportünizmini geçirmeye çalışmaktadırlar.'' (Enver Hoca, Emperyalizm ve Devrim, I. Baskıya Önsöz, 1978)


Bernstein'den Kautsky'e, Troçki'den, ''Batı Marksizmi''nden Titoculuğa, Kruşçevcilikten Avro-komünizme, 60-70'li yılların ''Yeni sol'' akımlarından ''küreselleşme'' sürecinin atağa geçmesinden bu yana postmodernizmin, post-Marksizmin, sosyal reformizmin değişik türevlerine kadar bütün Marksizm-Leninizm karşıtı akımlar hep bu vb. sloganları öne çıkararak dünya proleter devrimine, Leninizm'e, Stalin'e, III. Enternasyonal'e, SBKP'ye, SSCB'ye, UKH'ya saldıragelmişlerdir. Komünist öncüde de aynı slogan ve görünümler altında ortaya çıkan ve uzun yıllardır partiyi ideolojik olarak teslim almaya ve tasfiye etmeye çalışan oportünistlerin yaptığı da budur.


1989-1991'de revizyonist/kapitalist bloğun ve 1992'de ASCH'nin çöküşünün ardından ortalığa saçılan ve ''geliştirilen'' teorilere baktığımızda da Marksizm-Leninizm'e karşı yürütülen mücadelelerde temel argümanlar ''dünyada ortaya çıkan yeni koşullar'', ''eskimiş olanın aşılması'', ''doğmatizme karşı mücadele'', ''yaratıcı Marksizm'', ''ideolojik-siyasi tutuculuğa karşı mücadele'', ''21. asrın Marksizmini geliştirme'', ''21. yüzyılın sosyalizmi teorisini kurma'', ''20 yüzyılın iflas etmiş sosyalizmini aşma'' vbg. sloganlar ve formülasyonlardır.


20. yüzyılda baş gösteren ve Marksizm-Leninizm'e, proletaryaya, proletar devrim ve sosyalist inşaya karşı mücadele eden, saldıran, elveda proletarya diyen revizyonist akımların hepsi ''ortaya çıkan yeni koşullara uyum sağlama'', ''dogmatizme karşı mücadele'', ''Marksizmi yaratıcı bir tarzda geliştirme'' iddiasının arkasına gizlenmektedir. Bugün de olan şey, özü itibari ile budur. Öncü içerisinde ortaya çıkarak Marksizm-Leninizm'e, Birlik Devrimi'nin teorik temellerine, programına, parti teorisine karşı mücadele yürüten sapma ve çizgilerin soykütüğü revizyonist akımın tarihinde yatmaktadır. Birlik Devrimi'nin yeni zihniyeti, teoriyle yeni ve yaratıcı ilişki kurma tarzı, domatizme karşı mücadele, yaratıcı Marksizm sloganlarının ardına gizlenerek, öncüyü ezilenci oportünizme, ezilenlerin feda müfrezesi çizgisine, post-Marksizme, Troçkizme, legalizme, bürokratik elitist ekipçi tasfiyeci önderlik anlayışına sürüklemiş olması rastlantısal değil yani.


Bu tarihsel süreklilik bir olgudur ve burjuva, küçük burjuva ideolojinin ve temsilcilerinin herbir döneme uygun kamuflajlarla biçimlenerek ortaya çıkma yeteneği de onun karakteristik nitelik ve özelliklerini göstermektedir. 80'ler, 90'lardan bu yana gelen tarihsel kesitte de bu olguyu çarpıcı bir tarzda yaşamaktayız.


Kolektif hafızanın ağır darbe aldığı, tasfiyecilik tarafından sürekli kemirildiği, UKH'nın tarihsel gerçeğinin unutturulmaya, tarihsel devasa kazanımların dünya ve Türkiye, Kürdistan çapında gözden düşürülmeye çalışıldığı koşullarda, dönüp tarihsel birikim ve kazanımlarımızı incelemek, öğrenmek yakıcı bir görevdir. Eleştiri yoluyla zenginleşmenin yolu aynı zamanda buradan geçer. Bu bağlamda, Enver Hoca ve AEP'e* (keza Kruşçevcilikle başlayan modern revizyonizme karşı mücadele bağıntısında Mao Zedung ve ÇKP'ye) ait kitapları, kaynakları inceleme ve yeniden inceleme görevi de ihmal edilmemelidir. Kuşkusuz ki böyle bir inceleme kaşarlanmış oportünistler bakımından bir anlam etmemektedir ama sözümüz zaten bunlara dönük değil, Marksizm-Leninizm'e, proletaryanın davasına bağlı olan ve bağlı kalmak isteyenlere, keza genç nesilleredir. Oportünist tasfiyeciliğin izlenen çizgiyle, tarzla genç kuşakları, amaçlarına ulaşamasalar da, manipüle etmeye özel bir önem verdiği biliniyor. Oportünizmin uzun yıllardır süregelen deneyimli kuşakları tasfiye etme, etkisizleştirme çalışması, kafa dengi kadro yetiştirerek ''stratejik önderlik''lerini, kendi özel mülkiyetleri olarak gördükleri iktidar tekelini koruma çizgisindeki duruşlarını göz önüne aldığımızda yukarıdaki uyarı ve önerimiz daha yakıcı bir karakter kazanmaktadır. Sosyalizm tarihsel deneyimleri ve sorunları üzerinde ilkeli bir tarzda sürdürülecek bir tartışma sürecinde bu maskeler de berrak bir tarzda gün ışığına çıkacaktır ve bu da yaşamsal önemde bir görevdir.

DEVAM EDECEK


*AEP tarihleri, AEP kongrelerinin belgelerini/kitaplarını; Kruşçevciler Anılar, Modern Revizyonizme Karşı Mücadele, Avrupa Komünizmi Anti-Komünizmdir, E. Hoca Stalin'i Anlatıyor, Emperyalizm ve Devrim, Leninist Parti ve Kadrolar gibi Enver Hoca'ya ve AEP'e ait kitaplar mutlaka incelenmelidir. Bu vb. kaynakların bütünsel incelenmesi ASCH'nin yıkılışı deneyiminden gerekli derslerin çıkarılması bakımından da zorunludur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder