Translate

21 Haziran 2021 Pazartesi

ENVER HOCA ve SOSYALİZM VE KOMÜNİZM TEORİSİ II. BÖLÜM

 ''Diz çökmeyeceğiz. Çizgimiz olan Marksizm-Leninizm’in doğru yolunda yürümeğe devam edeceğiz ve ilkeleri sonuna kadar savunacağız.'' (E. Hoca)


Enver Hoca ve AEP'in Marks ve Lenin'in sosyalizm ve komünizm teorisini, Stalin'i ve III. Enternasyonal'i militanca savunduğu biliniyor. Öteki revizyonist ve Troçkist akımlarla arasındaki sınır çizgisi nettir. Özel olarak, hiç olmazsa bu makalede konun bu yanına girmek gerekmiyor.

Kitabımızın ''SSCB’de Kale, 'Sosyalizmin Zaferi' ve 'Kesin Zaferi' Koşullarında İçten Fethedildi'' alt başlığı altında şunları yazmıştık;

''SSCB’de ve öteki sosyalist ülkelerde kale içten fethedilmiştir. SSCB’de sosyalizmi tasfiye ederek kapitalizmi yeniden inşa eden politik güç, 'sosyalizmin zaferi' koşullarında tohumlanarak serpilip gelişti. 'Sosyalizmin kesin zaferi' koşullarında politik iktidarı 1956 yılıyla birlikte gasp etti. İşte 1956 ile politik iktidarı ele geçiren bu güç, yeni tipten küçük burjuva bir tabakadan oluşan bürokrasi, aristokrasi ve teknokrasiydi. Bu yeni tip küçük burjuva tabaka bir küçük burjuvazi olarak gelişerek yeni tip bir burjuvaziye, iktidarı ele geçiren egemen bir sınıfa dönüşmüştür. Yeni tip burjuvazi, (modern revizyonist) kolektif kapitalist karakterde bir sınıf olarak kapitalist restorasyonu gerçekleştirmiştir.

Revizyonist karşı devrimin öncü birliğini, stratejik çekirdeğini oluşturan bürokratik burjuvazidir. Revizyonist bürokrat burjuvazi, sosyalizmin inşası sürecinde, emperyalist kuşatma ve baskının ve geçmişten gelen bazı önemli tarihsel etkenlerin de desteğiyle, işçi sınıfı ve emekçilerden gelme, yeni dönemin özgün ve temel bir ürünü olarak doğmuş, giderek ayrıcalıklarla donanmış; küçük burjuva tabakanın burjuva olma yolunda palazlanmasıyla oluşmuştur. Marksist–Leninist teori, kapitalist restorasyonun bu yeni yolunu ortaya koymamıştı. Bu, yeni bir olguydu. Kapitalizmden komünizme geçiş tarihsel–politik sürecinin yeni deneyimleriyle ortaya çıkan bu olgu, teorinin zenginleştirilmesinin, eski formüllerin aşılmasının ana bileşenini oluşturmaktadır. Teorinin kaynağı pratiktir. Teoriyi zenginleştirmenin, yenilemenin aracı bir kez daha pratiktir, tarihsel pratiktir. Ve komünistler tarihe, doğaya, düşünceye, deneyime ancak ve yalnızca diyalektik yönteme, materyalist kavrayışa, Marksizm–Leninizm’e bağlı kalarak objektif bakabilir ve teorilerini yenileyebilirler. Ki, teorinin yenilenmesi/zenginleştirilmesi gecikmiş bir acil görev olarak enternasyonal proletaryanın ve komünistlerin önünde durmaktadır. Kapitalizmden komünizme geçişte bir uğrak, komünizmin alt evresi olan sosyalizmde kapitalist restorasyonun bu yeni yolu tarihin, sınıf mücadelesinin, sosyalizmin inşasının enternasyonal proletaryaya verdiği en temel derstir. Teorinin eski ve yetersiz açıklama ve formüllerinin aşılacağı temel nokta da burasıdır.'' (Hasan Ozan, SSCB'de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler, Akademi Yayın, 2011)


Eleştiri ve özeleştiri eksikliğine ve ciddi tutuculuğuna karşın, bu perspektifin geliştirilmesinde Enver Hoca'nın teorik katkısı temel önemdedir. ASHC'deki sosyalizmin yıkılışı bu gerçeği değiştirmiyor. Bu bağlamda ASHC'nin yıkılışının nedenleri incelenirken de bu teoriye uygun bir pratiğin yeterince geliştirilememesine yol açan kendine has koşullar, faktörler ve nedenlerle birlikte ele alarak değerlendirmesi gerekir. Öyle bir kalem darbesiyle bu sorunlar bilince çıkarılamaz ve bilimsel devrimci sonuçlara varılamaz. Zengin bir babanın müflis oğlu gibi hovardaca yapılacak sözde değerlendirmelerin Marksizm-Leninizm'le, komünist olmakla bir bağı olamaz.


Geçmeden hemen eklemek gerekir, sosyalizmden kapitalizme yeni bir yoldan restorasyon (geriye dönüş) teorisinin geliştirilmesinde, Kruşçevci modern revizyonizme karşı mücadelede devrimci Çin'in, büyük devrimci önder Mao Zedung'un da önemli katkıları vardır. O koşullarda ÇKP'nin devrimci-demokratik karakteri, Çin'de devrimin henüz canlı ve gelişmekte olması, yanı sıra ÇKP'nin Marksizm-Leninizm'den güçlü bir tarzda etkilenmiş bir parti olması, keza bazı ulusal sorunlarının özgün etkisi gibi faktörler, o dönem Çin'in Titoizm'e, Kruşçev-Brejnev modern revizyonizmine, Avro-Komünizme karşı devrimci tutum almasına yol açmıştır. Bu mücadele küçümsenemez ve hiçleştirilemez.


Devrimci-demokratik Çin'de, Mao Zedung önderliğinde geliştirilen ''Kültür devrimi'', ulusal burjuvazinin politik iktidara yerleşmesine ve etkinlik kazanmasına karşı gerçekte, politik bir ayaklanmaydı. Bu deneyim olduğu gibi sosyalist inşa sürecine taşınamaz ama ders çıkarılacak önemli bir deneyimdir.


Çıkarmamız gereken ders, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşa sürecinde yeni burjuvazinin iktidarı gasp etme gerici eylemine karşı, başta sınıf ve kitleler olmak üzere devlet içindeki dayanılabilecek kuvvetlerin de seferber edilmesiyle yeni burjuvazinin tasfiye edilmesidir. Bu uğurda iç iktidar bölünmesi, iç savaş göze alınmak zorundadır. Sınıfın ve komünistlerin bu bilinçle de eğitilmesi, ideolojik ve siyasi uyanıklığının diri tutulması, çıkarılması gereken tarihsel bir derstir. SSCB'de komünistler bunu başaramadı.


Kuşkusuz ki ana sorun kapitalizmden komünizme kesintisiz geçiş/devrim sürecinde, yeni tip burjuvazinin doğuşunu, gelişimini, iktidarlaşmasını önlemektir. Bu amaçla deneyimin ışığında bütünsel bir teori ve pratikle; teori, ideoloji, politik, iktisadi, kültürel alanlarda kalenin içerden fethedilmesini önlemektir. Önlenemediği koşullarda ise komünistler parti ve devletteki iktidar bölünmesi ve iç savaşı göze almakla ve örgütlemekle yükümlüdür. Kapitalizmin restorasyonu süreçlerinde böyle bir devrimci gelişmenin yaşanmadığını, böyle bir donanıma sahip olunmadığını artık tarihsel deneyimlerden biliyoruz. Dahası ihanet ve kızıl maskeli karşı-devrimin, iktidarda olan partinin önderlerinin bir kısmının öncülüğünde örgütlendiğine tanık olduk. Sosyalist inşa sürecinde sınıf mücadelesinin yeni biçimler kazanarak geliştiğini ve gelişeceğini bilince çıkarmak, teoriyi zenginleştirerek yürümek gerektiği açıktır.


Enver Hoca Marks ve Lenin'in sosyalizm ve komünizm teorisini ısrarla savunmuştur. Enver Hoca, kapitalizmden komünizme geçişte komünizmin ilk evresi sosyalizmde sınıf mücadelesinin iç ve uluslararası arenada kesintisiz süreceğini vurgulamıştır.


Birlikte okuyalım;

''Siyasi çizgisini tesbit edişinde ve bütün faaliyetlerinde AEP'ye şu ilke rehberlik etti: Sınıf mücadelesi, devrimin zafere ulaşmasının, sosyalist toplumun inşasının ve komünizme geçişin temel itici gücüdür. Sınıf mücadelesi objektif bir olgudur; böyle olduğu için de, kaçınılmaz bir şeydir. Dolambaçlı bir şekilde gelişir; bazen yükselir, bazen geri çekilir; bazen keskinleşir, bazen yumuşar; ama hiç bir zaman kesintiye uğramaz ve asla yok olmaz. Sınıf mücadelesi, siyasi, iktisadi-sosyal, ideolojik ve kültürel bütün alanları kapsar.'' (Arnavutluk Emek Partisi Tarihi-3, s. 183-184)


Açık ki AEP, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde sınıf mücadelesinin kesintisiz süreceğini savunmuştur. Pratikte de kavrayışı çerçevesinde buna uygun davranmıştır, davranmaya çalışmıştır. Yalnızca muhalefetteyken değil, iktidarlaştıktan sonra da sınıflararası barış teorisi daima oportünizmin, reformizmin, revizyonizmin damgasını taşır. Hoca ve AEP bu gibi teorileri her zaman mahkum etmiştir. Titoizm'e, Sovyet modern revizyonizmine, Avro-Komünizme, Çin revizyonizmine karşı mücadelesinden bu gerçeği bilmekteyiz.


SSCB ve sosyalist kampta kapitalizmin restorasyonu deneyimine sahip ASCH, örneğin şunları savunmuştur;


''Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni sarmış olan bürokrasi, Kruşçev revizyonistlerinin iktidarı ele geçirmelerine yardım etti. Devlet ve Parti organlarındaki yüksek maaşlı ve emekçi kitlelerinkine kıyasla çok yüksek bir hayat standardına sahip olan bürokratların, ekonomi alanındaki yöneticilerin ve sanat, bilim ve kültür alanlarında çalışan kimselerin oluşturduğu imtiyazlı bir tabakanın doğması, revizyonist grupların iktidarı devirmeleri ve ülkeyi adım adım kapitalizmin geri getirilmesi yoluna sokmalarının sağlam bir dayanağını meydana getirdi.'' ( (Arnavutluk Emek Partisi Tarihi-3, s. 92)


Nitekim bu dersin ışığında ASHC'de ücretler arası farklılık sınırlandırılmıştır...

''Bu etkenlerin revizyonizmin köklerinin açığa çıkartılması, bu kötülüğün bütün kaynaklarının nasıl ortadan kaldırılacağı ve Sovyetler Birliği ve diğer bazı sosyalist ülkelerde ortaya çıkmış olan durumun Arnavutluk'ta ortaya çıkmasının nasıl önlenebileceği konusunda AEP için büyük bir ders teşkil etti.'' (s. 92)


Enver Hoca ve AEP, bu tarihsel deneyimden çıkardığı dersler ışığında çok önemli pratikler geliştirmiştir... Ancak ne var ki, alınan tedbirler ve sağlanan kazanımlar, ASHC'nin yıkılışını önleyememiştir. Bu yıkılışı salt öznel koşullarla, AEP'in teori ve pratiğinin yanlış olmasıyla izah edemeyeceğimizi, dolayısıyla ne yapmışlarsa yanlış yapmışlar, ''sonuç ortada'' kolaycılığına kaçmamamız gerektiğini hatırlatmak isteriz. Yaşanan yıkım gibi, yıkım öncesi süreci de nesnel ve öznel koşulların bütünlüğü içerisinde ele almalıyız. Teori ve tarihsel deneyimler konusundaki kafa tembelliği, dogmatik ve eleştirel olmayan, idealize eden geleneğimizin, bu kez, aynı zaafın tersyüz edilmiş biçimi olan topyekün redde dönüşmesine izin vermemeliyiz. Dimitrov'un dediği gibi, tembellik kötüdür ama en kötü tembellik kafa tembelliğidir...


SSCB'de ve sosyalist blokta kapitalizmin restorasyonu deneyiminin sonucudur ki, AEP Tarihi'nde şunları okuyabiliyoruz;


''Sosyalist düzen sadece sömürücü sınıfların kalıntıları ve silahlı emperyalist saldırı tehlikesiyle değil, aynı zamanda barışçı evrim yoluyla bu düzenin içerden burjuva-revizyonist yozlaşması tehlikesiyle de karşıkarşıyadır. ( Age., s. 98)


Örneğin, AEP 5. Kongre'si;

''Sınıf düşmanına karşı mücadelenin gelecekte de Parti, devlet ve bütün emekçi halk için birinci derecede öneme sahip bir görev olarak kalacağını ısrarla belirtirken, bir yandan da sınıf mücadelesine daha geniş bir açıdan bakılması gerektiğine işaret etti.

Bu, çok yanlı bir mücadeledir. Bu mücadele bugün için esas olarak ideolojik bir mücadeledir, insanların bilinçlerini ve yüreklerini kazanma uğruna bir mücadele, burjuva ve revizyonist yozlaşmaya karşı, yabancı kalıntı ve eğilimlere karşı bir mücadeledir... komünist ideoloji ve ahlakımızın zaferi uğruna bir mücadeledir.

Böylece Parti, burjuva ve revizyonist ideolojiyi tamamen yerle bir etmek ve proletarya ideolojisinin nihai zaferini sağlamak için verilen sınıf mücadelesini yani ideolojik devrimi; sosyalist devrimi bütün alanlarda sonuna kadar sürdürmenin esas halkası olarak kavradı.

Sosyalist devrim zincirindeki esas halkanın, ülkedeki yaratılmış olan yeni şartlarda sınıf mücadelesinin esas cephesinin ideolojik devrim olması, subjektif ve objektif etkenler tarafından belirlenmekteydi.

Ülke içinde ve uluslararası alandaki sosyalist inşa tecrübeleri şu gerçeği tamamen doğrulamıştı:

İdeoloji ve kültür alanında devrimin kesin zaferi sağlanamadığı sürece, sosyalist devrimin iktisadi ve siyasi alanlarındaki zaferi de teminat altında sayılamaz." (Age., s. 98-99)


''İdeolojik devrim, Partinin ve işçi sınıfının elinde güçlü bir silah olarak, toplumun bütün üstyapısının devrimcileştirilmesine hizmet edecek...''

''Devrim ideolojik alanda gelişmesi ve zafere ulaşması, revizyonizmin, Sovyetler Birliği'nde ve diğer bazı sosyalist ülkelerde olduğu gibi iktidara gelmesini ve kapitalizmin geri getirilmesini önleyecekti. Böylece sosyalist toplumun inşasının tamamlanması ve komünizme geçiş teminat altına alınmış olacaktı. AEP, Sovyetler Birliği trajedisinden şu büyük dersi çıkardı. İdeolojik devrimin mutlaka zorunlu olduğunu da berrak bir şekilde kavramak ve onu daha da kapsamlı bir şekilde sürdürmek gerekiyordu. (Age., s. 100-101)


''İdeolojik devrim, kendisiyle birlik içinde gelişen ve ona ayrılmaz bir şekilde bağlı olan kültür devrimi tarafından doğrudan doğruya desteklenmelidir.'' (Age., s. 105)

''İdeolojik alanı sınıf mücadelesinin esas cephesi olarak nitelendiren Beşinci Kongre, bu mücadelenin sosyalizmde bile, son tahlilde, bir siyasi iktidar mücadelesi olduğunu berrak bir şekilde ortaya koydu. Müttefikleri tarafından desteklenen işçi sınıfı, sosyalist ve komünist toplumun inşasının tamamlanması için başlıca silah olarak proletarya diktatörlüğünü korumaya ve güçlendirmeye çalışır. Sosyalist ülke içindeki devrilmiş sınıfların uluslararası burjuvazi tarafından desteklenen kalıntıları ve yeni burjuva unsurlar da, kendi açılarından, proletarya diktatörlüğünü tasfiye etmeye ve kapitalist siyasi iktidarı ve kapitalist sosyal ve iktisadi düzeni geri getirmeye çalışırlar.

Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Avrupa'daki diğer bazı ülkelerin acı tecrübeleri, hem iç hem de dış sınıf düşmanlarının bu amaca ulaşmak için, siyasi ve sosyal karşı-devrimin zeminini ideolojik ve kültürel karşı-devrim aracılığıyla hazırladıklarını göstermiştir. (s. 106)


''Bürokrasiye kaşı mücadele, sınıflar ve sınıf mücadelesi var olduğu sürece sona ermeyecektir.'' (s.131)


Proletarya diktatörlüğünü kapitalizmden komünizme geçmede tayin edici silah olarak gören Enver Hoca, ''AEP bürokrasiye karşı mücadeleyi, sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görmektedir. Dolayısıyla sınıf mücadelesi var olduğu sürece, bürokrasiye karşı mücadele de devam edecektir.'' (Age., s. 181) der. Komünizme geçme sürecini iç ve uluslararası alanda kesintisiz devrim süreci olarak gören Enver Hoca, bu devrimin ekonomik, siyasal, ideolojik ve kültürel devrim olarak olarak bütünselliğine dikkat çeker...


''Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin yozlaşması tecrübesi açıkça şunu gösterdi: ML kuralların ideolojik özünü kavramaktan ve bunların devrimci bir şekilde uygulanmasından vazgeçmek, işçi sınıfının ML partisi için en büyük kötülük ve onun dağılması ve revizyonist partiye dönüşmesi yolunda en büyük tehlikedir.'' (Age., s.129-130)


''İdeolojik ve kültür alanlarında da zafere ulaşılmadığı sürece, ne devrimin siyasi ve iktisadi-sosyal alanlardaki zaferleri teminat altına alınabilir, ne de kapitalizme geri dönüş tehlikesi ortadan kaldırılabilir. İdeoloji kültür alanındaki devrimin amacı, burjuva ideolojisini yıkmak, her yerde ve her yönde komünist ahlakı yaratmak, revizyonizmin iktidara gelmesini ve kapitalizme geri dönüşü önlemektir. Devrim, ideoloji ve kültür alanlarındaki gelişmesine paralel olarak, siyasi ve iktisadi, sosyal alanlarda da devam etmektedir. Komünist toplumun inşasına ancak sosyalist devrimin bütün alanlarında, taban ve üstyapıda, sürekli olarak geliştirilmesiyle varılabilir.'' (Age., s.174)

Enver Hoca'nın şu vurgusu da oldukça önemlidir;

"Parti ve işçi sınıfı sosyalist toplumunun tam olarak inşasına doğru ilerlemeyi, proleter devrimimizin içinde kadın devriminin derinleşme ve gelişme derecesiyle biçmelidir. Kadın geride kalırsa devrim de geride kalır." (abç.)


Yukarıda kısaca da olsa AEP ve Enver Hoca'nın ele aldığımız sorundaki bakış açısını yansıtmaya, izledikleri politikanın bazı kilit sorunlardaki anlayış ve duruşunu yansıtmaya çalıştık. Yıkılış ve yenilgileri, geçmişi topyekün inkar etmenin aracı yapmamalıyız. Geçmişi de geleceğe dönük ders çıkarmanın silahı olarak kullanmalıyız. Ders çıkarma adına yenilgilere, tasfiyeci oportünist akımlara teslim olmamalıyız. Bütün meselelere, ilkeli bir ideolojik-siyasi perspektifle bakmalı ve eleştiri-özeleştiri silahını da enerjik bir tarzda kullanmalıyız.


Hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağımız gibi, her şeye reddiye de yazamayız. Tarihsel başarı ve kazanımlar da, zaaflar, yenilgiler de bize aittir. Birincisine güçlü bir tarzda sahip çıkarken ikinci durumu da diyalektik materyalist yöntemle inceleyip bilimsel devrimci-komünist derslerle donanıp aşmalıyız. Bu bağlamda tarihsel deneyimin eleştirisi baş köşede durur. Bu bağlamdaki eleştiri de ilkelere, teoriye, Leninist eleştiri-özeleştiriye dayanmak zorundadır. Aksi taktirde tarihsel oportünist, revizyonist, reformist akımın şu veya bu teorilerine, yöntemine, ilkelerine boğularak devrimci ve komünist tarihin ve sosyalist inşanın gerçeklerini inkara varmak kaçınılmaz bir kadere dönüşür. Burjuva ideolojisine teslim olmamak için nesnel ve denetlenebilir verilerden yola çıkmak, diyalektik materyalizme, tarihsel materyalizme, sınıf mücadelesi ve sosyalizm-komünizm teorisine bağlı olarak somut koşulların somut tahlilini yapmak gerekir. ''Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder!'' der bir atasözü. Yarım kavrayışlı, kendi dar pratiğini ve dar kafalılığını, ilkelliğini, kolaycılığını ''evrensel akıl'' olarak sunanlardan, dahası özellikle post-modern tekniklerle pazarlayanlardan uzak durmak; bu zihniyet ve gölgesi büyük karakterlerin gerçek durumunu ısrarla açığa çıkarmak gerekir.


Tarihsel deneyimler gösterdi ki, kapitalizmden komünizme geçiş süreci önceden görülebilenden, ön görülebilenden ve gördüğümüzden daha karmaşık bir süreçtir. Bu süreç komünizmin üst evresine, olgunlaşmış komünizme (sınıfsız toplum) ulaşıncaya kadar sayısız biçimler alacak ve öngörülemeyen yeni deneyimler de yaşanacaktır.


Bu süreçte yenilgi olasılığı potansiyel olarak vardır ve öngörülebilenden daha tehlikeli bir olasılık olarak vardır. Tek başına sosyalist bir kampın ortaya çıkması da buna engel değildir. Sözgelimi dünyanın büyük çoğunluğunun sosyalist kamp olarak ortaya çıkması da yetmeyebilecektir. Bu son durumda durumun sağlayacağı yüksek avantajlar ne olursa olsun, bu tehlike giderek somut bir tehdite ve giderek bir gerçeğe dönüşebilir. Bin yıllara dayanan özel mülkiyet dünyasının ve temsilcilerinin direnişi, baskısı, fiili eşitsizlikler, geçmişten devralınan alışkanlıklar, ortaya çıkabilecek yeni burjuva eğilimler, daha karmaşık mücadeleleri ve kesintisiz devrim sürecinin daha çok yönlü ve nitelikli geliştirilmesini gerektirecektir. Sosyalist inşa sürecinde proletarya, proletarya ve Marksizm-Leninizm maskesiyle ortaya çıkacak proletarya karşıtları arasında iç savaşlara varabilecek direniş süreçlerini de içerebilecektir.


Ana sorun geçmişin dersleriyle silahlanmak ve yeni deneyimlerin ışığında teori ve pratiği sürekli geliştirmek, pratik-politik bir silaha çevirmektir. Olası yabancılaşmayı, bürokratik çürümeyi önceden görerek veya hızla fark ederek önlemektir. Fakat hayat yeşildir, elde sihirli bir değnek de olmadığına, düz bir çizgide, otomatik bir gelişme çizgisinde sosyalizmden komünizme geçmek olanaklı olmadığına göre, bu geçiş sürecinde, devrimler, karşı-devrimler, iç savaşlar gibi mücadeleler yaşanabilecektir. Sözgelimi, ''bürokratik yasallığın kölesi haline gelen Molotov''lar, Kruşçevcilerin manevralarına, askeri-politik darbesine karşı sosyalist devletin gücünü harekete geçirebilselerdi ve kitlelere açık çağrı üzerinden iç savaşı da göze alarak karşı devrimi ezebilseydiler tablo daha farklı olabilecekti. Oysa onlar kolayca avlandılar ve tasfiye edildiler.


Kapitalist restorasyon fırtınasına karşı ayağa kalkacak liderlerin çıkmaması, yenilgiye uğrayan sosyalizm deneylerinin ortak bir özelliğidir. Ki onlar böyle bir donanıma da sahip değillerdi. Fakat geleceğe dönük çıkarılacak derslerden birisi de bu bağlamda somutlaşıyor.


Bağımlı kadro tipine, bürokratik bağımlılığın hiçleştirdiği kadrolara ve öncüye değil, bağımsız kişilik sahibi, her koşulda özne olmayı bilen mücadeleci komünist kadrolara ve partiye gereksinim var. Bürokratlaşmış, sınıftan ve kitlelerden kopmuş, ''komünist bürokrat'' tipine, ''komünist böbürlenme''yi meslek edinmiş, ''komünist böbürlenme''yle kendinden geçen ayrıcalıklı kadro tipine ve aygıta, bürokratik çalışma tarzına öncelikle ideolojik-siyasi düzeyde izin verilmemeli, ideolojik ve örgütsel inşada kadroların, sınıfın, kitlelerin parti ve yönetici örgütleri özgürce eleştirmesine, bağımsız inisiyatif ve öz denetimine özel önem verilmesi şarttır.


20 yıla yakın bir süredir sürüm sürüm süründürülen sosyalizm tartışması sürecinde oportünizme, tasfiyeciliğe, bürokratizme, koltuk sevdasına, sınır tanımayan ''kendi kadrosu''nu kurmayı da özel olarak içeren ve dayanan ''stratejik önderlik'' teori ve pratiğine, tipik bürokratik elitizme ve emir komutayla yönetme tarzına baktığımızda, karşımıza oldukça ''garip'' bir tablo çıkmıştır. Tam da sosyalizmin tarihsel deneyimlerinden sosyalist demokrasi, kolektif çalışma ve önderlik, yerel örgütlerin, kadroların ve kitlemizin özgürce eleştirmesi, sınıf ve kitleyle en sıkı bağ ve çalışma, örgütlerin bağımsız inisiyatif ve yaratıcılığı, bürokratizme karşı en keskin mücadelelerin yürütülmesi bu vb. değerlerin yetkince geliştirilmesi gerekirken tam aksi yoldan yürünmüştür... Tarih, bunları da kaydetmiştir. Bu tasfiyeci bürokratik deneyim de ilkeli bir tarzda aşılmak zorundadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder