"Düşman komünist sistemin kendisidir - amansız, açgözlü, durmaksızın dünya hâkimiyeti peşinde koşan... Bu sadece silah üstünlüğü için verilen bir mücadele değildir. Bu aynı zamanda birbiriyle çatışan iki ideoloji arasındaki üstünlük mücadelesidir: Tanrı'nın emrettiği özgürlüğe karşı acımasız, tanrısız tiranlık" (Walker, 1993, s. 12).'' ( Aktaran Kısa 20. Yüzyıl, Aşırılıklar Çağı, Eric J. Hobsbawn, s.270)
Robert Conquest George Bush'dan madalya alıyor |
Büyük Temizlik Operasyonu ve Çarpıtılan Tarihsel Gerçekler;
I
Burada, 30’lu yıllarda örgütlenen büyük “temizlik kampanyası” (''Büyük Terör'') üzerinde bazı bakımlardan durmak istiyoruz. Burjuvazi, sosyal demokrasi, Troçkizm, Kruşçevizm, Euro-Komünizm vb. akımların ileri sürdüğü ve Sayın'ın tasfiyeciliğe, reformizme battıktan sonra benimsediği sahte propagandaya yakından bakalım.
Fakat öncelikle Mahir Sayın'ın yazdıklarını yeniden hatırlamakta yarar var;
''Ama devir öyle bir devirdi ki, böyle ölüme gönderilen sadece Troçki değildi. 1934’den başlayarak, bir zamanlar Çarlık Rusya’sında yargıçlık yapıp Bolşevikleri yargılamış olan Vişinsky bu arada 'Bolşevik' olmuş ve Buharin, Kamenev, Zinovyev, Radek, iç savaşın büyük kahramanı ve askeri dahi olarak anılan Voroşilov (Voroşilov yerine yanlışlıkla Tuhaçevsky yazmış yazar-bn.) Preobrajenski, Rakovski, Piatakov, Serebriakov, İ. Smirnov, Sarkis, Safarov, Lifşitz, Mdivani, Smilga, Sapronov, Boguslavski, Drobnis, Krestinski, Sokolnikov gibi devrim tarihinde ismini duyduğumuz duymadığımız ne kadar eski Bolşevik varsa hepsini “yabancı istihbarat servisleriyle Sovyet halkına karşı işbirliği yapan halk düşmanları” olarak ilan edip ölüme mahkum ediyordu. Elbette bağımsız mahkemenin yargıcı olarak değil Stalin’in başında durduğu 'azınlık devletinin' sadık bir celladı olarak bunu yapıyordu.''
''Böylesine bir kan deryasının üzerinde insanlığın geleceğinin yükseleceğini bekleyebilmek için ya dünyadan habersiz olmak ya da insanlık adına epeyce bir eksikliğe sahip olmak gerekir.[2] Üstelik bütün bu çekilen acıların sonucunda ortaya sahiden bir zafer çıkmış olsa, insanlar geriye dönüp baktıklarında, “çok kayıp verdik, çok eziyet çektik ama şu günleri de gördük!” diyebilselerdi bari!''
''Tabi Stalin de ekonomizmini hayata geçirebilmek için akıl almaz bir yıkıcı volontarizm sergileyerek çizgisinin dışına taşma eğilimi gösteren bütün komünistleri tasfiye eder. Tasfiye partiden çıkarma değil fiziken yok etme anlamına gelmektedir onun için. ''
''Bütün monolitik düşünce sahipleri gibi Stalin de sosyalizmin bu olduğuna ve bunu da en iyi kendisinin yapabileceğine o kadar emindir ki, buna karşı duran her anlayışı devrime ihanet olarak görür ve bütün günahlarını devrimi korumak, halka, işçi sınıfına hizmet etme yüce amacıyla kutsar ve ilk kez gerçekleşiyor olmasa da “amaç aracı kutsar” Makyavelizmi, ya da “son günahı ortadan kaldırmak için işlenen günah günahtan sayılmaz” teolojik anlayışı, pragmatizm üzerinden sosyalist anlayışa yerleşmiş olur. O buna o kadar inanmıştır ki, milyonların kurtulması için başka milyonların feda edilmesinde hiçbir mahzur görmez.''
Sayın'ın analiz ve eleştirisinde dile gelen şey, burjuva ve burjuva revizyonist ideolojik liberalizm ve tarih çarpıcılığı ve en derin hayal kırıklığıdır.
SSCB tarihine, Stalin'e, Stalin'in önderlik ettiği sosyalist inşa dönemine bakınca, insanlıktan bile nasbini almamışlık gören, sosyalist inşaya sahip çıkanları insanlıktan nasibini almamış ''insan''lar olarak gören Sayın'ın geldiği yer burasıdır. Kuşkusuz ki insanlar, partiler proletaryayı değil de burjuvaziyi, Marksizm-Leninizm'i değil de burjuva ideolojisini, devrimciliği değil de reformizmi, küçük burjuva liberalizmini, onun farklı varyantlarını seçebilir ve bu, onların bileceği iştir. Fakat bu seçimler Marksizm adına yapıldığında Marksist-Leninist açıdan gerçeklerin ortaya koyulması da doğal ve kaçınılmazdır. Bu sözde saptamalar, proletaryaya, devrim ve sosyalizme hizmet etmek bir yana, sosyalizm vs. adına proletarya ve halklar içerisinde güvensizlikleri kışkırtan, dünya burjuvazisinin ve müttefiklerinin ''umudu yok etme'' harekatına hizmet eden saptamalar olduğu da o kadar kesindir. ''Stalinizm'' adı altında girişilen ve tarih boyunca süren kampanyaya bakarak bunu anlayabiliriz.
II
Konuya girmeden önce bazı olguların altını çizmek, bazı temel gerçekleri vurgulamak doğru ve yararlı olacaktır. Anti-Stalinizm kamuflajına bürünmüş ideolojik saldırganlık, teori ve tarih çarpıcılığı aslında bir bütün olarak dünya proleter devrimine, enternasyonal proletaryaya ve onun teori ve pratiğine karşı bir saldırı hareketidir. Yani sorun dar anlamda bir Stalin kişiliği tartışması vs. değildir ve bu, zaten olanaklı da değildir. Bu bağlamda, Thomas Angotti, ''Stalin Dönemi: Tarihin Açımlanışı'' yapıtında ifade ettiği şu analiz temel bir gerçeği dile getirmektedir;
''Stalin sorunu ele alınırken, Stalin düşmanlığının çoğu kez Leninizme, sosyalizme ve genelde Sovyetler Birliği'ne karşı bir durum geliştirmek isteyenlerin tercih ettiği yöntem olduğu akılda tutulursa iyi olur. Bu nedenle, tartışmanın altında yatan anlam, dar Stalin sorunundan çok daha öteye gitmektedir.'' (İnternetten PDF formatı)
Türkçeye çevrilmiş ''Stalin, İktidara Giden Yol'' kitabının yazarı olan Yuri Yemelianov'un Yuri Zhukov’un ''Öteki Stalin'' kitabına yazdığı önsözde, şu vurguları da aydınlatıcıdır;
''Propagandanın hedefi, kapitalizmi özgürlüğe dayalı ve insan haklarına saygılı bir toplumsal sistem olarak, sosyalizmi ise insanı her türlü mahrumiyete ve sefalete sürükleyen bir terör sistemi olarak resmetmekti. 80’lerin sonlarıyla 90’ların başlarında, SSCB’deki çok sayıda popüler gazete ve dergi ile bütün TV kanalları, sosyalizm ve onun tarihi hakkında bir sürü asılsız bilgi yaydılar. Sosyalizmin düşmanları, SBKP XX. Kongresi’de N. S. Khrushchev tarafından dillendirilen uydurma ifadeleri kullanarak, Stalin’e ve uyguladığı politikalara amansızca saldırdılar. Neredeyse tüm Sovyet tarihi, 1937-1938’deki kitlesel tutuklamalar ve tasfiyelerin öyküsüne indirgendi...
Artık, Avrupa’da sosyalizmin yıkılışından 15 yıl sonra, eski sosyalist ülkelerin halklarının çok büyük bir çoğunluğu, kapitalizmin kötülüklerinin farkına varmış durumdadır ve bunun sonucunda, sosyalizmin sağladığı, kaybedilen avantajlara yönelik yoğun bir nostalji duygusu boy vermiştir. Bu durum, Rusya ve diğer eski sosyalist ülkelerin kapitalist yönetimlerini, anti-sosyalist, antikomünist propaganda çabalarını yeniden yükseltmeye yöneltmiştir. Stalin, anti-Sovyet propagandanın temel hedefi ve fantastik yalanların baş kahramanı olmaya devam etmektedir. TV’de yayımlanan “belgesel” filmlerin metin yazarları, Stalin’in emirleriyle yaklaşık 100 milyon insanın öldürüldüğünü söylemektedirler. (Stalin öldüğünde SSCB’nin tüm nüfusu 200 milyondu ve o kadar tutuklama ve idamın zayıflattığı bir ülkenin, Nazi Almanyası ve müttefikleri karşısında nasıl olup da zafer kazanabildiği tam bir muammadır.) 'Stalin’in misillemeleri' ve 'Stalin’in toplama kampları' hakkında artık klişeleşmiş birtakım ifadeler, güncel Rus siyasal söyleminde her gün dile getirilmektedir.'' (iba.)
Andrey Dmitriyeviç Saharov
III
''Batının saygın üniversiteleri''nin ve ''saygın tarihçileri''nin araştırmaları elbette ki incelenmeli, fakat bu saygınlar cephesinin kaymak tabakası anti-komünist, anti Stalinist savaşımda ''Batı dünyası''nın devrim ve komünizm davasına karşı ideolojik saldırı ve psikolojik hareketi yürütmek için özel olarak yetiştirilmiş, emperyalist devletlerin ve istihbarat örgütlerinin güdümünde görevli/görevlendirilmiş, parlatılmış entelektüeller olduğunu biliyoruz. Bunlar maddi ve ideolojik olarak emperyalizme göbekten bağımlı burjuvazinin ideolojik silahşörlerdir. Bunları parlatıp ''saygın tarihçiler'', ''saygın entelektüeller'' kategorisine yükseltenler, sayısız ödülle ''onur''landıran başta ABD ve İngiltere olmak üzere burjuva devletlerdir. Tıpkı;
''Yeni oluşturulan (1969) Nobel Ekonomi Ödülü 1974’ten sonra, bu tarihte Friedrich von Hayek’i ve iki yıl sonra ekonomik aşırı liberalizmin aynı ölçüde militan bir savunucusunu, Milton Friedman’ı ödüllendirerek neo-liberal trendi destekle''mesi gibi. Tıpkı Aleksandr Soljenitsin'e verilen ''Nobel Ödülü'' gibi. Tıpkı Andrey Dmitriyeviç Saharov'a* verilen ''Nobel Ödülü'' gibi. Tıpkı ''İngiltere ve ABD istihbaratlarına çalışmış, anti-komünist mücadelede en önemli yeri olan, 1956 da İngiltereden, 2009'da Polonya Cumhuriyeti'nden, 2008 de Estoniadan, 2005'de Ukrayna'dan ve ABD Başkanı George Bush'tan en büyük madalya olan, Başkanlık özgürlük madalyası almış'' Robert Conquest gibi.
Emperyalizm ve müttefikleri, anti-komünist ve anti-Stalinist kirli savaşta hiçbir bilimsellik, nesnellik kaygısı gütmeden her türlü aracı kullanmıştır. Bu uğurda her türlü serbest atış bırakılmış, teşvik edilmiş, tarih çarpıtıcılığı, iftiralar bilakis her bakımdan orgize edilmiş, önü açılmış, maddi ve ideolojik olarak desteklenmiştir. Bu kampanya aynı zamanda SSCB ve Stalin, dünya proletaryası ve halkları sayesinde kazanılan her türlü ekonomik, siyasal, toplumsal kazanımın gaspedilmesinin, ''Batı demokrasileri''ni kirletmenin işlevli aracı haline getirilmiştir. II. Emperyalist Dünya Savaşı sonrası Hitler artıkları başta ABD olmak üzere emperyalist devletler (ABD-İngiltere-Almanya-Fransa, İtalya vb.) tarafından özenle korunarak kurtarılmış ve emperyalist savaş, psikolojik harekat mekanizmasında görevlendirilerek kullanılmış, keza dünya çapında faşist, ''neo-Nazi'' siyasal hareketin teşvik edilmesi ve kullanılması bir de bu araçla güvence altına alınmıştır. ABD, İngiltere gibi devletlerin istihbarat teşkilatlarının geliştirilip yetkinleştirilmesinde Hitler artıklarının özel bir rolü de olmuştur.
Dizginsiz Makyavelizm emperyalizmin ve aydınlarının sınıf karakteridir. Kendisini ''Soğuk Savaş stratejisi''ne dayanan kampanyadan ayırmış, ''arşiv bilgilerine'' dayanarak yazan, sorunlara bilimsel, objektif, ''tarafsız'' vs. bakan, ''iki uç'' bakış açısıyla kendisi arasına sınır çizen bir tarihçi ve aydın olarak kabul ettirmek için özel çaba göstermiş M. Lewin şunları yazmaktadır;
''Bu problemlere ilaveten, ABD dâhil Batı, gizli servislere ve bunların 'amaca varmak için her yol mubahtır' zihniyetine tanınan muazzam rolle (örtülü operasyonlar, kriminal veya yan kriminal askerî oluşumlarla gayri resmi ilişkiler, her taşın altında komünizm ve yıkıcılık arayıp bulma, medyayı rüşvetle satın alma, çeşitli toplumsal örgütlere sızma) 'güvenlik kompleksi'nden mustaripti. Güvenlik saplantısının demokratik kurumlar üzerinde yıpratıcı etkileri oldu ve Amerikan demokrasisini zayıflatmak için fırsat kollayan ülke içi antidemokratik güçlerin gelişmesi için güçlü bir gerekçe yarattı. Stalinizm’in uyguladığı terör ve cadı avlanyla daha kötü olması pek teselli edici değildi, iki sistem arasındaki en ufak benzerlik -böyle bir şeyin olabilme ihtimalinin kendisi- büyük çekişmenin mücadele sloganlarını ve sözüm ona mükâfatını oluşturan özgürlükler için bir tehlikeydi.'' (M. Lewin, Sovyet Yüzyılı, s. 12-13, İletişim)
Evet, tehlikeydi ama bu emperyalist tekelci burjuvazinin sınıf bilinçli bir strateji ve taktiğiydi. Bu ''tehlike'' Batı emperyalizmi ve burjuva devletler tarafından tepe tepe de kullanıldı.
Sosyalist olduğunu, Marksizme bağlı kaldığına inanlar tarafından denebilir ki, evet biz de bunları biliyoruz, hatta teşhir ediyoruz vs. Bilmek yetmiyor ki, biliyorsun ama objektif olarak onun etkisi altında hareket ediyorsun ve son tahlilde bu kampanyaya hizmet eden teoriler, analizler yapıyor ve propagandasını yapıyorsun. Burada belirleyici olan ''bilmek'' değil, belirleyici olan emperyalist, Troçkist, Kruşçevci vb. kampanyaya ve saldırı harekatına yedeklenip yedeklenmemektir...
Anti-komünist, anti-Stalinist propagandanın Robert Conquest, Aleksandr Soljenitsin, Andrey Dmitriyeviç Saharov ve daha ''ılımlı'' mevzide konumlanan Mooshe Lewin gibi açık temsilcileri gibi, bu saldırının Marksizm, sosyalizm maskeli temsilcileri de aynı bayrak altında birleşmektedir. Dahası, en tehlikeli olanlar bu ikincilerdir, ''solu'' etkilemede bunların etki gücü daha yüksektir. Deneyimler de bunu kanıtlamaktadır. Bu ikinci kategoriye dahil olanların bir kesimi son derece bilinçli ve planlı olarak Marksizm, sosyalizm maskesi altına gizlenerek burjuvazinin ideolojik saldırılarını yürütürken, bir kesimi de, özellikle son 30 yılda tasfiyeci akıntıya kapılan, burjuva ideoloji ve politikalardan etkilenenlerden oluşmaktadır. Bu iki kategori aynılaştıramaz, çünkü burjuvazinin bilinçli ideolojik silahşörlüğünü yapanlardan farklı olarak, ikinciler, bu saldırının baskısı altına giren, umutsuzluk ve teslimiyet gösteren ''iyi niyetli'' oportünistlerden oluşmaktadır. Buna karşın, onları yönlendiren teoriler, tarih yorumculuğu, ''Stalinizm'' karşıtlığı/düşmanlığı, nesnel olarak, burjuvaziye hizmet etmektedir. Belirleyici olan da budur.
IV
Kanıt isteniyor, kanıt olarak gösterilen ilerici, devrimci, komünist kanıtlar, önsel olarak çarpıtıldığı, yalan olduğu vb. gibi açıklamalarla reddediliyor. Bizlerden istenen ''Batının saygın üniversiteleri'', ''saygın tarihçi''leri, ''saygın aydınlar''ı tarafından ileri sürülen ''kanıt''lardır. Proletarya ve Marksizm-Leninizm'e, Stalin dönemine karşı saldırı harekatı tarafından yönlendirilen sahteliği ayan-beyan ortada olan ''kanıt''lar isteme tutumu ve ısrarı, gerçek kanıtlara karşı duyulan önsel ret, inkar ve bütüncül güvensizliği ve burjuva liberal beklentilerle, sübjektivizmle karakterizedir. Bu olgu, proletaryaya değil, burjuvaziye duyulan güvenin çarpıcı bir kanıtıdır. Burjuvazinin kanıt olarak ileri sürdüğü propagandayı kaygısısızca onaylayanların ruh hali, burjuvaziye, burjuva ideologlara, Troçkistlere, Kruşçevlere, vb. tutsaklığı ifade etmektedir yalnızca.
Buna karşın emperyalist ve gerici propagandanın kendiyle çelişen, kendi propagandalarını boşa çıkaran analizleri ve sunmak zorunda kaldıkları ciddi veriler de mevcuttur. Keza, SSCB arşivlerinde ortaya çıkmaya devam eden bir dizi yeni belge ve veri de emperyalist, Troçkist, Kruşçevci sahtekarlığı ortaya çıkarmaya devam etmektedir. Özellikle ''bilim namusu''na, ''aydın onuru''na bağlı kalarak arşiv çalışması yapan aydınların ortaya çıkarmaya devam ettikleri yeni veriler burjuva ve burjuva revizyonist propagandayı teşhir etmeye devam etmektedir. Bu çalışmaları yapanların bir kısmı herhangi bir şekilde komünist, devrimci, sosyalizmi benimseyen insanlar da değil. Bu bağlamda, sosyalist olmayan bir tarihçi olan Yuriy Jukov'un ''Öteki Stalin'' kitabını incelemek oldukça yararlı ve gereklidir. Keza, Grover Furr'un Türkiye'de de yayınlanmış kitaplarının, makalelerin incelenmesi oldukça önemlidir. Her iki yazarın SSCB arşivlerine dayanarak yeni verilerle şekillendirdikleri çalışmalarının incelenmesi yaşamsal öneme sahiptir.
2018 yılında çevirisi A. Erdoğan tarafından yapılan, “Bir muhalifin pişmanlığı: Alexander Zinoviev Stalin ve SSCB'nin dağılması üzerine” başlıklı makaleden bazı pasajları birlikte okuyalım;
''Zinovyev bir komünist ya da bir Marksist-Leninist değildi. Ancak SSCB'de sosyalizmin yıkılmasından sonra, sosyalist sistemin başarılarının sadık bir destekçisi oldu. Problemlerine ve verimsizliğine rağmen, sosyalist sistemin kapitalizmin barbarlığından çok daha insani olduğunu fark etti.
Fransız Figaro dergisinde (1999) yaptığı röportajdan bazı ilginç yorumlar:
“Ben zaten daha on yedi yaşında onaylanmış anti-Stalinistdim... Stalin'i öldürme fikri düşüncelerimi ve duygularımı doldurdu …. Saldırının 'teknik' olasılıklarını inceledik …. Hatta pratik yaptık. Eğer 1939'da beni ölüme mahkûm etselerdi, kararları adil olurdu. Stalin'i öldürmek için bir plan yapmıştım; Bu bir suç değil miydi? Stalin hala hayatta iken, şeyleri farklı gördüm, ama bu yüzyıla geri baktığım zaman, Stalin'in bu yüzyılın en büyük kişiliği, en büyük politik dahisi olduğunu söyleyebilirim. Birisi hakkında bilimsel bir tavır benimsemek, kişinin kişisel tutumundan oldukça farklıdır.” (TeorikYazılar Arşivi- Bkz. Internet)
Ama siz bu samimi itirafların dile getirdiği gerçekleri burjuva ve burjuva revizyonist, Troçkist ve Kruşçevci ''saygın'' entelektüellerin, ''Batının saygın üniversiteleri''nin incelemelerinde ve açıklamalarında bulamazsınız. Bulamazsınız çünkü, burjuva sınıf çıkarları bunu gerektirmektedir. Hatta en ikiyüzlü manevralardan birini yaparak, (tıpkı Buharin örneğinde olduğu gibi) adamın açık açık söylediği sözleri, ''Hayır o, o nu yanlış anladınız, anlıyorsunuz, aslında o ezop dilini kullanarak, gerçekte Stalin'i, Stalinizm'i mahkum ediyor, böyle değilse buyrun kanıtlayın'' diyebilirsiniz. Ne de olsa dilin kemiği yok!
Emperyalist dünyanın parlattığı şu çok ünlü yazar Robert Conquest'a** biraz yakından bakalım, çünkü o da Sayın gibi Stalin ve SSCB'sinin insanlıktan nasibini almadığını düşünüyor, çünkü o da Stalin'i ve SSCB'sini savunanları insanlıktan nasibini almadıklarını, ''dünyadan habersiz'' olduklarını ya da ''insanlık adına epeyce bir eksikliğe sahip olmak gerek''tiğini düşünmektedir.
Mario Sousa'yu hep birlikte okuyalım;
''Stalin döneminde, milyonlarca insanın hapsedildiği, Sovyetler Birliği’nin çalışma kamplarında infaz edildiği ya da açlıktan öldüğü söyleniyor. Günümüzde, Sovyetler Birliği çalışma kamplarının kurbanları, gulag kurbanları hakkında korkunç hikâyeler duymayan var mıdır?
Stalin döneminde açlıktan ölen milyonlarca insan ya da idam edilen milyonlarca politik muhalif hikâyelerinden haberdar olmayan var mıdır? Kapitalist dünyada, bu hikâyeler kitaplar, gazeteler, radyo, televizyon ve filmlerde temcit pilavı gibi karıştırılıp karıştırılıp sunulur. Son elli yılda, sosyalizmin kaç milyon kurban verdiği hakkında sözde hesaplar ölçüsüzce şişirilmiştir. Fakat, bu hikayeler ve sayılar neyin nesidir, nereden çıkmaktadır? Tüm bunların arkasında ne var?
Sovyetler Birliği arşiv araştırmalarının sonuçlarını inceleyen bu makalenin yazarı, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nde gerçek mahkûm sayısı, hükümlülük süreleri, ölenlerin ve idama mahkûm olanların sayıları hakkında somut bilgiler verecek durumdadır. Gerçek, efsaneden oldukça farklıdır.
1986’da aynı konuda Acı Hasat (Harvest of Sorrow) adlı, eski bir İngiliz gizli servisi üyesi, şimdiyse Kaliforniya’da Stamford Üniversitesi profesörü olan Robert Conquest tarafından yazılan bir kitap yayınlandı. Bu 'iş' için Conquest Ukrayna Milliyetçi Ögütü’nden 80.000 dolar aldı
Conquest önce The Great Terror (Büyük Terör) (1969)
Tam zamanında gelen bu açıklamalar ödülsüz kalmaz: 1986’da Reagan’ın seçim kampanyası sırasında Amerikan halkını bir Sovyet işgaline hazırlamak üzere bir broşür yazması için anlaşma yapar. Yazının başlığı şöyleydi: 'Ruslar geldiğinde ne yapmalı – hayatta kalma kılavuzu!' Bir tarih profesörü için garip bir çalışma!
Conquest’in geçmişi, 27 Ocak 1978 tarihli Guardian’da yer alan, İngiliz gizli servisinin dezenformasyon bölümünün, yani Enformasyon Araştırma Kurumu’nun (Information Research Department – IRD) eski bir üyesi olduğunun açıklandığı bir makalede anlatıldı.
IRD, 1947’de kurulmuş (başlangıçta Komünist İzleme Bürosu olarak), başlıca görevi politikacılar, gazeteciler ve kamuoyunu etkileyebilecek diğer kişiler arasında söylentiler yayarak tüm dünyada komünizmin etkisiyle mücadele etmek olan bir kurumdu. IRD’nin faaliyetleri, hem İngiltere hem de dünya çapında oldukça yaygındı. Aşırı sağla ilişkilerinin ortaya çıkması nedeniyle 1977’de resmi olarak lağvedildiğinde, sadece Büyük Britanya’da yüzden fazla ünlü gazetecinin IRD’yle bağlantı halinde olduğu ve makaleleri için düzenli olarak malzeme aldığı ortaya çıktı. Bu, Financial Times, The Times, Economist, Daily Mail, Daily Mirror, The Express, The Guardian ve diğerleri gibi pek çok büyük İngiliz gazetesi için kuraldı. Guardian tarafından ortaya çıkarılan olgular gizli servislerin gazeteleri manipüle etme ve geniş bir kitleye ulaşma gücü hakkında bilgi veriyor.''
''1968 yılında İngiliz yazar Robert Conquest, Büyük Terör: Stalin’in 1930’lardaki Tasfiyesi adıyla bir kitap yayınlamıştır. Conquest, iddialarını, kaynak sorgulaması yapmadan, sanki kesin doğruymuş gibi alıntıladığı kitap ve makalelere dayandırmaktadır.
Stalin dönemini araştıran birçok ana akım tarihçi, kendilerini bu önsel (a priori) ilkelerle koşullandırmıştır. Bu ilkeler, ne sorgulanmış ne de bunları doğrulamaya yönelik bir girişimde bulunulmuştur. Bu eleştiriler, hangi kanıt ve açıklamaların kabul edilebilir olduğunu belirler. Onların amacı, ana akım tarih yazımında, sadece Stalin ve SSCB’yi 'kötü gösteren' tarihsel açıklamaların yer almasını garantiye almaktır. Bu açıklamalar, SSCB’yi totaliter ve 'terör'le yönetilen bir 'diktatörlük' olarak ele alan görüşle uygunluk içindedir ve bu dönemin 'Büyük Terör' dönemi olarak kavramlaştırılmasını pekiştirirler.'' (Mario Sousa, Stalin’in ölüm yıldönümünde: “Sovyetler Birliği Hakkında Yalanlar ve Gerçekler”)
''Sovyet Yüzyılı'' kitabının yazarı M. Lewin, anti-komünist ve anti-Stalinist bir aydın. Son derece kaba ve aşırı abartılı, gözden düşmüş anti-Stalinist saldırıya karşı çıkar gibi görünerek kitabını yazmış. Bu bağlamda kitabına (tarihçi kimliğine) saygınlık, inandırıcılık, bilimsellik kazandırmak için de olsa bazı gerçekleri dilegetirmektedir. (Bazı ince manevralarına karşın, yazar, yine de kaba anti-Stalinist, anti-komünist bir yazar olmaktan da kurtulamıyor.)
Örneğin o, şöyle yazıyor;
''Ama SSCB hakkında gerçek bir bilgi edinmenin önündeki engelleri gözden geçirmeyi bitirmedik. Stalinizm mefhumunu kullanan ve suiistimal eden daha da dolambaçlı ve karmaşık düşünce kalıplarına dikkat çekmemiz gerekiyor. Hem Stalinist terör kurbanlarını hem de uyguladığı siyasi ve ekonomik politikalar sonucunda hayatını kaybedenleri kapsayan, gülünç ölçüde şişirilmiş, olanaksız ve doğrulanması imkansız sayıda ölümün sorumluluğunu onun ve rejiminin sırtına yükleyerek, Stalin’i "şeytanlaştırma'’ eğiliminden bahsetmek istiyorum. Örneğin, Stalin’in işlediği suçlara bağlanan insani kayıpların, doğmamış çocuklarla ilgili tahminlere dayalı büyük demografik kayıpları da içerdiğini görünce, insanın gözlerine inanası gelmiyor. Böyle bir hesap yapmaya ne gerek var? Bunun kime ne faydası olabilir? Bu şişirilmiş rakamların gerçek seviyelerine indirilmesi ve diğer aritmetik cambazlıklar, özellikle arşivlere giremedikleri dönemlerde uzmanlar için son derece meşakkatli bir işti. Ama bu iş artık başarıyla tamamlandığından, Stalin’i ve Stalinizm’i gerçekte ne idiyseler öyle görüp değerlendirmemiz mümkün. Geriye, mahkûm edilmesi gerekeni mahkûm etmek için de, sahnenin merkezini işgal ettikten sonra, diktatörün ölümüyle yerini yenisine bırakan bir dramın düğümlerini çözmek için de yeterince dehşet kalıyor. Gerçekte, terörün kendisi değişimler geçirmiştir; bu nedenle tarihle farklı dönemleri birbirinden ayırmak zorunludur.'' (Sovyet Yüzyılı, s. 14-15 )
''Gulag Kampları'' kitabının (kitap falan değil, ilkel bir faşist propaganda metni!) yazarı Aleksandr Soljenitsin'e de biraz yakından bakalım.
''1942'de üniversite diplomasını aldı. 1939-1945 arasında dört sene Sovyet ordusunda görev aldı. 1942 yılında yüzbaşı rütbesiyle II. Dünya Savaşı'na katıldı. Ancak cephedeyken yazdığı mektuplarda Josef Stalin hakkında eleştirilerini belirtince tutuklandı ve sekiz yıl ceza kampında hapis cezasına çarptırıldı. Sovyetler Birliği'nin Adolf Hitler'le uzlaşma yolu bulmasının savaşı önleyebileceğini, bu yüzden Sovyet halkının savaştan dolayı yaşadığı yıkımdan Stalin'in Hitler'den daha fazla sorumlu olduğunu iddia etti. Savaş bittikten sonra Moskova yakınlarındaki bir hapishaneye konulan Soljenitsin, 1950'de Kazakistan'da bulunan Ekibastus'ta siyasal tutuklular için düzenlenmiş özel bir kampa gönderildi ve üç yıl burada kaldı. Onu izleyen yıllarda istenmeyen kişi (persona non grata) ilan edildiği için sürgüne gönderildi.
Kazakistan'ın Kok Terek köyünde öğretmenlik yapmaya başlayan yazar, bu dönemde kansere yakalandı ve bir süre Taşkent'te tedavi gördü. Yeni parti şefi Nikita Kruşçev tarafından başlatılan Stalin'in etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar çerçevesinde hakları geri verildiği için Ryasan'da çalışmasına olanak tanındı.
Yaşadığı dönem boyunca çeşitli cezalara çarptırılan Soljenitsin'ın çalışma kampları hakkındaki kitabı Gulag Takımadaları, kapitalist ülkelerde yayına girdi ve anti-Sovyet propagandanın öğelerinden biri oldu. Yazar kendisine verilen 1970 Nobel Edebiyat Ödülü'nü dört yıl sonra alabildi. Bu ödülün kendisine politik nedenlerle verildiği iddia edildi. 1974'te Sovyet hükûmeti Soljenitsin'in vatandaşlığını iptal edip, onu sınırdışı etti. İki sene İsviçre'de kaldıktan sonra 1976'da Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşti. Bu dönemde Soljenitsin Vietnam'a Amerikan müdahalesini destekledi, Vietnam'da Amerikalı tutsakların köleleştirildiğini iddia etti. 1974 Portekiz Karanfil Devrimi'ne karşı Amerika'nın müdahale etmesi gerektiğini savundu. ABD ve Sovyetler Birliği barışı hakkında yazan Amerikalı yazarları eleştirdi. 1989'da yeniden Yazarlar Birliği'ne alındı. O dönem iktidarda bulunan Mihail Gorbaçov, yazarın yurttaşlık haklarının geri verilmesi doğrultusunda çalışmalar başlattı ve sürgünüyle ilgili kararı 1991 yılında resmen kaldırttı. 1994'te Rusya'ya dönen yazar parlamento önünde yaptığı konuşmada Rusya'nın kendisine göre hatalarla dolu demokrasiye geçiş şeklini eleştirdi. Komünizm dönemi Rusyasını anlattığı Gulag Takımadaları, birçok otoriteye göre komünizmin sonunu getiren eserdir.
3 Ağustos 2008 tarihinde, babasının Moskova'daki evinde, kalp yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.'' (Vikipedi, özgür ansiklopedi)
''1990'da, Sovyet hükûmeti yazarın vatandaşlığını geri verdi ve Soljenitsin 1994'te Rusya'ya geri döndü. 3 Ağustos 2008'de babasının Moskova'daki evinde kalp yetmezliğinden 89 yaşında hayata gözlerini yumdu. 2007 yılında Rusya devlet başkanı Vladimir Putin kendisine ödül vermiştir. '' (Salı 1 Ekim 2019 Independent Türkçe sitesi*- *Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
''Bolşevik Devrimi'nin 100. yıldönümü olan 2017'de, Cumhurbaşkanı Putin'in komünist terörün kurbanları anısına dikilen 'keder duvarının' açılışını yaptığı törenle çelişen bu iddia için hiçbir kanıt sunulmadı. 2008'de de Putin ve o zamanki Cumhurbaşkanı Medvedev; Gulag Takım Adaları'nı yazan ve Putin'in ölmeden önce birkaç defa buluştuğu Aleksandr Soljenitsin için düzenlenen devlet cenaze törenine katılmıştı.'' (Aynı makaleden)
''Soljenitsin, ABD'deki savaş karşıtı hareketi hedef alan konuşmalar yapmış ve ABD savaşlarını desteklemenin 'ahlaki sorumluluk' olduğunu öne sürmüştü.''
''Anti-komünist, karşı devrimci ve dinci gerici kimliğiyle bilinen Aleksandr Soljenitsin, Sovyetler Birliği yönetimini 'ateist' olduğu için hedef almış, ABD'yi Rus Ortodoks Kilisesi ile ittifak kurmaya çağırmıştı. İletişim Yayınları tarafından övgüye layık görülen Soljenitsin, İspanya'daki faşist Franco rejimini de 'Hıristiyan' karakteri sebebiyle övmüştü.
Soljenitsin, Portekiz'deki Karanfil Devrimi'nde de faşistlerin tarafını tutmuş, devrim faşist yönetimi yıktığında Portekiz'e ABD müdahalesi için çağrıda bulunmuştu.''
O, yıkılan faşist iktidarı desteklemek için Portekiz'de bulunurken yaptığı açıklamada Stalin ve SSCB'nin 110 milyon insanı katlettiğini de iddia etmişti.
Amerikanın Sesi, emperyalizmin bu bilinçli uşağının ölüm haberini ''Edebiyat Dünyasının Acı Kaybı'' başlığı ile verirken, ''Ünlü Rus yazar Aleksandr Soljenitsin, 89 yaşında hayata veda etti. Soljenitsin eserlerinde Soyvet Komünizmi’nin zulmüne ışık tuttu''ğunu vurgulamıştı.
Görüldüğü gibi, anti-komünist, anti-Stalinist, emperyalist ve faşist saldırganlıkda ABD, Kruşçev, Putin hep birlikte aynı saflarda... Ortak korkuları, ''Kızıl fırtına''nın geri dönmesidir. Ki onlar bu konuda haklılar da!
DEVAM EDECEK
AÇIKLAMA;
5. Bölüm birkaç alt bölüm olarak devam edecek. Sanırım okunmayı kolaylaştırmak için bu yöntem daha yararlı olacaktır.
Ayrıca yazı dizimiz birkaç ana bölümle devam edecektir.
Yazıların paylaşılıp paylaşılmayacağı okura kalmıştır. Paylaşmak yararlı olacaktır. Önemli olan yazıların geniş bir okur kitlesine ulaşmasıdır.
Blogda yayınlanan yazılar izin gerektirmeden herhangi bir yerde yayınlanabilir.
*İlk tavrından farklı olarak Saharov, ''ABD'nin savaşının Vietnamlıları özgürleştirmeye yönelik olduğunu savunacaktı! (A. D. Saharov, Trevoga i Nadejda, Moskova 1991, 2. baskı, s. 136. 1. Baskı 1981). Tıpkı türdeşi Soljenitsin gibi o da Amerikan uşaklığında sınır tanımayacaktı!''
Saharov Hidrojen bombasının yaratan şahıs olarak da tanınır. Oysa katkılarına karşın bombanın yapımı kolektif çalışan bir grup bilim insanının eseridir. Ve bomba, Amerikan emperyalizminin Hidrojen bombasını bulmasından ve stoklarına yerleştirilmesinden sonra SSCB tarafından geliştirilmiştir.
''Saharov daha sonra hidrojen bombası yapımındaki çalışmalarından dolayı da suçluluk duyduğunu ifade edecekti. Ancak tam da bu çalışmalar için almış olduğu ödüller 1980 yılında iptal edilince geri vermeyi reddetti, çünkü ona göre bu karar haksızdı!
Bu arada tıpkı Soljenitsin örneğinde olduğu gibi kapitalist dünya kendi öz adamını ödüllendirmekte gecikmedi. Saharov'a bir makale yazması sipariş edildi ve bu makale 1975 Nobel barış ödülünü kazandı. Hatta ABD ona verdiği değeri göstermek için Vaşington'da Sovyet elçiliğinin bulunduğu caddeye Saharov adını verdi! Böylece Sovyet elçiliğine giden bütün yazışmalarda adreste ister istemez Saharov adı geçiyordu!'' (Andrey Saharov: Patolojik Bir Vaka KIVILCIM ÇAĞLA (Rusya), Sol Haber)
**İngiliz istihbarat faaliyetlerine ilişkin yakın tarihli araştırmalar (Watergate'ten sonraki açıklamalar sonrasında), son derece etkili Büyük Terör'ün yazarlarından Robert Conquest'in İngiliz istihbarat teşkilatlarından Sovyetler Birliği hakkında bilgileri bilinçli olarak tahrif etmek için para ödemelerini kabul ettiğini gösteriyordu. Dolayısıyla, böyle bir bireyin eserleri Batı akademik çevrelerindeki akranları tarafından geçerli bilimsel çalışmalar olarak kabul edilemezdi.[*3]
Thurston, da "Büyük Terör" teriminin sahtekârlığını gösteren aslında "terörize" olanların çok az olduğunu belirten, mükemmel bir yazı yayınladı. [6] Conquestden bu makaleye ciddi olmayan bir cevap geldi ve Thurston buna - berbat kanıt lar başlıklı makalesiyle cevap verdi.. [*4]
1981 de , Harvard'ın Ukrayna dili Araştırma Enstitüsü Conquest ten Ukrayna'da 1932-33 te "Holomodor" (veya "terör-kıtlık") olarak adlandırılan bir kitap yazmasını istedi. New Jersey merkezli bir grup, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman yanlısı sempatisi nedeniyle gazeteleri , Swoboda Kanada tarafından yasaklanmış olan Ukrayna Ulusal Derneği nden 80,000 dolarlık teşvik bu verilen teklifi daha da cazipleştirdi. (Village Voice, 1/12/88).
Ortaya çıkan bölüm, Hüzün Hasatı, tamamen desteksiz ve asılsız bir şekilde , Stalinin tarımın kollektife edilmesi için, kasten milyonlarca erkek, kadın ve çocuk ları açlıktan öldürdüğünü iddia ediyor. Kitap The New York Times ve New York Review tarafından olumlu yorumlar aldı, bir dizi en üst Sovyet bilim adamları tarafından da yerlere vuruldu. "
Kitap bunun yanında bir sürü anti-komünist, Sovyet Tarihcisi professörler tarafından bile reddedildi. En kızgını, Pennsylvania Üniversitesinden Anti-Stalinist olarak tanınan Moshe Lewin, (Village Voice) Bu bok, bi boka yaramaz" olarak yorumladı kitabı.
Bu gruptan , Jeff Coplon, un makalesi ‘In search of a Soviet holocaust. A 55-year-old famine feeds the right’, sadece bir örnektir. [*5]
Şüphesizki kasıtlı bir açlık yoktu. Tam tersine , kollektifleştirme Ukraynada açlıklara son verdi.
Ancak gerçekler Conquest i hiç durdurmadı ve engellemedi. Büyük Dehşet de yaklaşımı nı kılıflayan Conquest in sözleri - "gerçek bu nedenle sadece söylenti olarak sızar... siyasi konularda esas olarak, gerçi kusursuz değil, ama en iyi kaynak dedikodulardır." Bu yaklaşım , Conquest e, birçoğu İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle çalışan, kendine hizmet eden, anıları olan, ölesiye anti-komünist Ukraynalı milliyetçi göçmenlerini ve dedikodularını, bedava kaynak olarak sağladı.
1990'larda tarihçiler için Sovyet Arşivler açılmaya başladıktan sonra, Conquest Staline karşı iftiralarının birincil kaynağının bu kaynaklar olduğunu ileri sürdü. Aslında, bu yeni iddialar Sovyet revizyonist liderlerinin , özellikle Nikita Krushchev ve Mikhail Gorbaçov tarafından ileri sürülen yalanlara dayalı idi. J. Arch Getty (at UCLA) ve Grover Furr (Montclair State Üniversitesi) gibi dürüst tarihçilerin arşivleri- araştırma sonuçları Sovyet Arşivlerinin, Conquest in iddialarıyla her alanda çekişmekte olduğudur.'' (Stalin düşmanlarının taptığı "Büyük Terör" yazarı Robert Conquest Kimdir ? A. Erdoğan, Marksist Leninist Seçme Teorik Yazılar Arşivi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder