Translate

9 Ekim 2021 Cumartesi

TROÇKİZM BALTASI, MAHİR SAYIN, SAVRAN... V. BÖLÜM*Büyük Temizlik Operasyonu ve Çarpıtılan Tarihsel Gerçekler; V

 

Büyük Temizlik Operasyonu ve Çarpıtılan Tarihsel Gerçekler;

V

AB'nin, başta Hitler ve Nazi Almanyası olmak üzere, faşist kampı silahlandırıp SSCB'nin üstüne süren Batılı emperyalist devletleri aklamak, dünya devriminin yeni atılımlarına karşı tedbir almak için, Nazileri ve Holokost'u (soykırım) komünizmle, Stalin'le, SSCB ile eşitleyerek mahkum ettirme girişimi hala akıllardadır. Bu propaganda ve psikolojik saldırıharekatı yeni değildir, aksine, geçmişten bu yana II. Enternasyonal, sosyal demokrasi, Troçkizm ve açık anti-komünist çevreler tarafından tarafından yürütülegelmiş kampanyadır. Kruşçev-Gorbaçov şürakası ve kapitalist/revizyonist sistemin çöküşü bunun için emperyalist dünyaya ve Troçkizme, ''Soğuk Savaş''a ''taze kan'' taşımada olağanüstü hizmetler sunmuştur. Uluslararası burjuvazi ve yedeğindeki sayısız akım ve aydın bu kirli savaşa gelecekte de devam edecektir. Küresel ölçekte azgın siyasal gericilik dalgasına karşın AB emperyalizmi yukarıda sözü geçen karar tasarısını yasallaştıramamışsa, bu, tarihin ve dünya çapında gösterilen haklı devrimci tepkinin sonucudur.

Vikipedi'den birlikte okuyalım;

''Karara göre komünizm, Nazizm'in ideolojik ikizi ve SSCB, II. Dünya Savaşı'nı başlatmak konusunda en az Almanya kadar suçlu.'' Örneğin ''Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 25 Ocak 2006 tarihindeki kış oturumunda 'totaliter komünist rejimleri kınadığını' açıklamıştır. Bununla birlikte Avrupa Parlamentosu 2008 yılında 23 Ağustos gününü "20. yüzyıl Nazi ve komünist suçlar için Avrupa çapında anma günü" yapma önerisinde bulunmuştur.[6] ''

Birinci sıra, soldan sağaGöringHessRibbentropKeitelKaltenbrunnerRosenbergFrankFrickStreicherFunkSchachtİkinci sıra, soldan sağaDönitzRaederSchirachSauckelJodlPapenSeyss-InquartSpeerNeurathFritzscheÜçüncü sıra MP'ler.

Emperyalist AB'nin aşağılık demagoji ve manipülasyonuna karşın, tarihsel gerçek şudur ki, faşizm ve savaş suçluların yargılandığı Nürnberg mahkemelerinde ''Sanık sandalyesinde sadece Almanlar vardı: Sovyetler, diğer Nazi-karşıtı müttefikler gibi, sıralarda oturuyordu.'' (John Laughland )


''Bolşevik Devrimi'nin 100. yıldönümü olan 2017'de, Cumhurbaşkanı Putin'in komünist terörün kurbanları anısına dikilen 'Keder Duvarının' açılışını yapması' '' da diğer emperyalistler gibi Putin'in de en büyük korkusunu deşifre etmektedir; kaldı ki Putin, Ekim'in, Leninizm'in, ''Stalinizm''in zafer kazanarak tarih yazdığı bir coğrafyada yeni ve daha güçlü bir Ekim'in, Ekimlerin patlak vereceğinin derin bilincine sahip bir burjuva politikacıdır. Rusya'da azgınca geliştirilen anti-Stalinist kampanya bu gerçekle bağlıdır. 110 milyon insanın Stalin tarafında katledildiği yalan rüzgarı boşu boşuna estirilmiyor yani.

Bu ortak ve haklı korkuyu emperyalizmin faşist propagandacısı ''saygın aydın'' ve ''saygın tarihçi'' Soljenitsin tarafından şöyle dillendirilmiştir;

''Dünyasal sosyalizm-komünizm ideali çökmüş olsa da, ortaya attığı sorunlar hâlâ çözülmeyi bekliyor: toplumsal avantajın arsızca kullanılması ve çoğu kez olayların gidişatını yönlendiren paranın aşırı gücü. Ve eğer yirminci yüzyılın küresel dersi iyileştirici bir aşılama olarak hizmet etmezse, o zaman büyük kızıl girdap kendisini bütünüyle tekrarlayabilir. '' (Alexander Soljenitsin, New York Times, 28 Kasım 1993- Kısa 20. Yüzyıl, Aşırılıklar Çağı, ERIC HOBSBAWM)


''Tekrarlayabilir'' değil, ''kızıl girdap'' daha güçlü, daha kararlı, daha vurucu olarak geri gelecek ve emperyalizmi mezara gömecektir. Zaten bu Nazistin uyarısının gerçek anlamı da budur.

Marksizm-Leninizm'i, Ekim Devrimi'ni, Lenin'i, özellikle Stalin'i, SSCB'yi vahşetle, açlıkla, terörle, milyonların kanını dökmekle, dünyayı barbarca köleliştirmek ve yayılmacılıkla teşhir eden gerici dünya ve temsilcileri bir tarihsel belleği silmek, o tarihsel sürecin devasa başarı ve kazanımlarının ilham ve ayaklanmalar kaynağı olmasını yok etmek peşindedirler. ''İnsanlıktan nasibini almamış'' Stalin ve SSCB propagandasının özü ve özeti bundan ibarettir. Stalin'i Hitlerden, ''Stalinizm''i Nazizimden daha tehlikeli, insanlıktan nasibini almamış fenomen olarak sunanlar kuşkusuz ki, proletarya ve halklara, insanlığa ve tarihe karşı kirli bir savaş yürütmekte ve suç işlemektedir.


E. Hobsbawm'ın şu açıklaması, ''ikiz kardeş'' propagandasına ışık tutmak bakımından önemlidir;

''Demokrasiyi ancak bu meydan okumaya karşı kendilerini savunan liberal kapitalizm ile komünizmin geçici ve garip ittifakı kurtardı. Hitler'in Almanyasına karşı zafer esas olarak Kızıl Ordu tarafından kazanıldı ve ancak onun tarafından kazanılabilirdi. Faşizme karşı bu kapitalist komünist ittifak dönemi -esas olarak 1930'lar ve 1940'lar- pek çok bakımdan yirminci yüzyıl tarihinin dayanak noktasını ve onun belirleyici momentini oluşturur. Bu ittifak pek çok bakımdan, yüzyılın büyük kısmında -kısa antifaşizm dönemi dışında- uzlaşmaz bir antagonizm durumunda olan kapitalizm ile komünizmin ilişkilerinde tarihsel bir paradoks anıdır. Sovyetler Birliği'nin Hitler karşısında kazandığı zafer, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık ekonomisinin performansı ile İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet ekonomisinin performansı arasında yapılacak kıyaslamanın (Gatrell/Harrison, 1993) kanıtladığı gibi, Ekim Devrimi'nin yerleştirdiği rejimin kazanımıydı. Bu zafer kazanılmasaydı, günümüzün Batı dünyası, liberal parlamenter temalar üzerine bir çeşitlemeler setinden çok, otoriter ve faşist temalar üzerine bir çeşitlemeler setinden (ABD dışında) ibaret olacaktı. (ERIC HOBSBAWM Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991 Aşırılıklar Çağı, iba., Birinci Baskı : Ekim 1996, Sarmal Yayınevi)

Yazar burada (ABD hakkındaki saptama bir yana) temel bir tarihsel olguyu dile getirmektedir. Zaferi kazanan SSCB'dir... ''Batı dünyası''nda kazanılmış demokratik hak ve özgürlüklerin korunması (dahası geliştirilmesi) SSCB sayesinde mümkün olmuştur... Yani ''milyonların kanını döken'', ''insanlıktan nasibini almamış'' Stalin ve SSCB'si sayesinde!


M. Lewin ise Stalin ve Hitleri eşitleyen ve mahkum eden propaganda konusunda şöyle yazıyor;

''Bu noktada, muhafazakâr Alman tarihçileri tarafından başlatılan Historikerstreil’ın ('tarihçiler tartışması') bahsetmemiz gerekiyor. Bu tarihçiler Hitler’in iktidara gelmesine yardım eden Nazi olmayan Alman sağının temsilcilerini haklı çıkarma, bu arada bir taşla iki kuş vurup Hitler’i ve dünya üzerindeki şeytani emellerini aklama çabasıyla, Soğuk Savaş’ın da etkisiyle Batı’nın göz yummasını bekledikleri kaba bir hileye başvurdular. Bizleri Hitler’in çılgınlıklarından bir şekilde Stalin’in sorumlu tutulabileceğine inandırmak istediler; güya, Stalin zalimlikte Hitler’e ilham veren bir emsal teşkil etmişti. Özel olarak, Yahudi Soykırımına kulaklara reva gören muamele model olmuştu. Ve Hitler’in saldırısı Rusya dışındaki ülkelerden başlamış olsa bile, Stalin’in bir gün Almanya’ya açmayı planladığı savaşa karşı bir savunma harekâtından başka bir şey değildi.

Soğuk Savaşın özelliği olan antikomünist telkin Batı’da bu tür ideolojik manevralara imkân verdi. Neyse ki, bu operasyonu mahkûm eden ve Sovyet sisteminin dinamiklerini anlama projesinde ayak direyen yeterince ses yükseldi.'' (Sovyet Yüzyılı, s. )

Eeee sınıflı bir dünyada yaşıyoruz, emperyalizm de kadir-i mutlak bir güç değildir, mızrak da çuvala sığmıyor ve sosyalist geçmişi sahiplenen ve bu uğurda savaşan sayısız ilerici, devrimci akım ve aydın da vardır ve daima da olacaktır. Fakat bu olgu, emperyalizmin, modern revizyonizmin, Troçkizm'in, post-Modernizmin, post-Marksizmin, sözgelimi ''Birikim'' dergisi çevresinin vb. hiç istemediği ve nefret ettiği şeydir.

Marksizm kamuflajına bürünmüş ''Stalinizm'' düşmanlığının ideolojik-siyasal saldırılarının açık emperyalist propaganda ve özel harpten daha etkili olduğu kesindir. ''Batı Marksizmi'', Troçki, Tito, Kruşçev, Euro-Komünizm vs. gibi şahsiyet ve akımlar emperyalist dünyanın etkili olamayacağı kadar Marksizm-Leninizm düşmanlığına kan taşıdı, hala da taşımaktadır. Bu saldırının ilerici-demokratik, devrimci-demokratik ve komünist cephede giderek etkin hale gelmesinde söz konusu akımların etki ve sürükleme gücü herhangi bir emperyalist açık propaganda savaşının başaramayacağı kadar etkili olmuştur. CİA ajanı kimliğiyle bilinen Zbigniev Brzezinski'nin ya da ''saygın tarihçi'' Robert Conquest'un söyledikleriyle bir Kruşçev'in söylediklerinin etki gücünü kıyaslayarak bu gerçeği ölçebiliriz örneğin. Dün Brzezinskilerin, Conquestların söylediği yalanlara karşı savaşan bir dizi mücadeleci akımın giderek bu propagandanın özüne inanır hale gelmesi, tasfiyeciliğe batması rastlantısal değildir ve bu olgu dünya devriminin yenilgisiyle, atağa geçen karşı-devrim dalgasıyla bağlıdır...


Zbigniew Brzezinski'nin burjuva cehaletinin yanı sıra, sınıf bilinçli demagojisini sergileyen ''Büyük Çöküş'' kitabından bazı aktarmalar yararsız olmasa gerek.

''Stalin kurbanlarının toplam sayısı hiçbir zaman öğrenilmeyecek (arşivlerin gerçeği hakkında bilgi sahibi olan CİA ajanı burjuva propagandanın sahteliğinin daha çıplak ortalığa saçılacağını bildiğinden daha baştan manipülasyon yapıyor. bn.), ama yine de bu sayı tavanına çok yaklaşmıştır ama yine de bu sayının yirmi milyondan az olmadığı, hatta belki de kırk milyona kadar çıkabileceği rahatlıkla söylenebilir. 'Korkunç Terör' (1968) adlı kitabında İngiliz tarihçi Robert Conquest en iyi ve eksizsiz tahminleri derlemiş, çok dikkatli hesap yapmış ve yukarıda sözü edilen rakamların tavanına çok yaklaşmıştır. Sonuçta Stalin'in Hitleri bile istatistik olarak gölgede bırakarak insanlık tarihinin en kanlı kitle katili olduğu iddia edilebilir.'' (s. 30-31, iba.)

''Hitler'in, Lenin ve Mussolini tarafından başlatılmış politik görüşlerin ateşli bir savunucusu olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.'' (s. 8-9)

Lenin'i, Leninizm'i, Hitlerin esin kaynağı, Hitler'i Lenin'in görüşlerinin ''ateşli bir savunusu'' ilan eden emperyalist propaganda, Lenin-Hitler-Stalin isimlerini yanyana koyarak iğrenç amacını da ortaya koymaktadır. Hitler'den bile daha tehlikeli kanlı katil Stalin propagandasının, ''insanlıktan bile nasibini almamış'' Stalin propagandasının ve ''Stalinizm''in ''azınlık diktatörlüğü'' olarak lanse edilmesinin kaynağının neresi olduğu açıktır.

''Stalinizmin yine de iyi yönleri kötü yanına baskın gelen tarihi bir iki yönlü gelişim olduğu düşüncesi Batı'da 1950'lere kadar, hatta 1960'lara kadar devam etmiştir.''

''Khrushchev'in yönlendirdiği açıklamalar ve ifşaatlar bu görüşü çok sarmış, Stalin'in tarih içinde olumlu görülmesi efsanesini tamamen yıkan son darbeyi Alexsandr Solzhenistyn'in 'Gulak Arcipeloge' adlı eseri indirmiştir. Batı komünist partileri bile Stalinizmin gereksiz bir zorbalık dönemi olduğunu kabul etmişlerdi.'' (s. 36)

CİA ajanı ve ABD devlet politikasında etkin bir isim olan Brzezinski'in Kruşçev'den Gorbaçova ve yıkılış sürecine kadar olan tarihte yürütülen azgın anti-Stalinist kampanyaya karşın, ''Aydınların ve kurbanların yakınlarının dışında kalan kesimin tepkileri hiç de destekleyeci mahiyette değildi'' (s. 31) diyerek tarihten silmek istedikleri Stalin'in proleter ve halk kitlelerin kolektif hafızasında yaşamaya devam ettiğini derin bir hayal kırıklığı içerisinde itiraf etmek zorunda kalıyor.

Anti-Stalinizm, Stalin adı etrafında simgeleşse de, gerçekte sınır tanımayan demagoji ve manipülasyon, Marksizm-Leninizm'i, devrim ve sosyalizmi gözden düşürmeyi hedeflemektedir.

Brzezinski, şöyle yazarken haklıdır ve bu gerçeğin bilincindedir;

''Aslında Leninizmin kalıcı mirası Stalin idi ve bu da tarihin Lenin'e Rusya'da sosyalizmi konusunda yaptığı en ağır ithamdır.'' (s. 24)

''Joseph Stalin, Lenin mirasının asıl anlamını kavrayacak zekaya sahipti.'' (s. 25)

Tarihe gelince, itham bir yana, tarihsel gelişmenin nesnel yönü sosyalizm ve komünizme doğrudur. Ve tarih, Ekim Devrimi'nin ve sosyalist inşanın, sosyalist kampın doğuşunun, Hitler faşizmin yerle bir edilmesinin emperyalist dünya sistemine indirdiği ağır ve yıkıcı darbeyi zaten kaydetmiştir. Emperyalist ithamlar ise ''tarih''in değil, uluslararası burjuvazinin iğrenç yalanlarından ibarettir. Ekim Devrimi'yle açılan tarihsel dönem ve sosyalizmin kazandığı başarılarla emperyalist dünyanın ana zayıflıkları, çürümesi, geçiciliği zaten açığa çıkmıştır. Emperyalizmin Ekim öncesi var olan istikrarı temellerine dek sarsılarak geri dönülmez biçimde tarihe ve proletaryanın kolektif belleğine yazılmıştır. Yani Brzezinskilerin ulumaları nedensiz değildir.


Lenin'e, Leninizm'e dayanarak(!) Stalin, ''Stalinizm eleştirisi'' yapmak burjuvazinin ve Troçkizm'in, bir kısım sosyal liberal aydın ve siyasi çevrenin taktiğidir. Sözde Lenin'e dayanarak yapılan Stalin eleştirileri, Leninizm'i, Bolşevizm'i sosyal demokratlaştırmak aynı sınıfın ve ideologlarının, sosyal reformist çevrelerin taktiğidir. ''Stalinizm'', ''dogmatizm'' vs. eleştirisi adına Marksizm-Leninizm'i Marksizm-Leninizm olmaktan çıkararak ''Marksizmin rönansansını'', ''sosyalist aydınlanmayı'' gerçekleştirmek (ve tabii ki ''21. yy Marksizmini kurmak!'' örneği de dahil) pek saygın üniversitelerin-entelektüellerin-tarihçilerin ve istihbarat örgütlerinin yaşamsal önem verdikleri bir politikadır. Brezenski'nin kitabı, bu bakımdan soruna ışık tutmaktadır. Gorbaçov'un bu alandaki manevralarını olumlarken, bu operasyonun yaşamsal önemde olduğunu ve olacağını vurgulamaktadır.

Kısacası CİA'cı ''Stalinizme karşı mücadele'' adına yürütülen emperyalist ve revizyonist kampanyanın temelde Leninizm'i, sosyalist inşayı, devrimi mahkum etme strateji ve taktiği olduğunu ortaya koyarak ''Marksizm'' adına hareket eden ''iyi niyetli'' oportünistlere de bir tarih dersi vermekte ve Leninizm'in sosyal demokratlaştırılmasının altını çizmektedir. Tabii ki ders almasını bilen için. Sosyal demokrasinin 20'lerin sonu, özellikle de 30'ların başlarında geliştirdiği propagandanın faşizme karşı mücadelenin Bolşevizm'e karşı mücadeleden geçtiği, Bolşevizmi ve Nazizmi birlikte ezmek gerektiği sistematik propagandasını unutmak da mümkün değildir.

Kapitalizm ve emperyalizmin 500 yılı aşan tarihinde dünyayı sömürgeleştiren, halkları köleleştiren, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalayan, dünyanın dört bir tarafında yüzmilyonları katleden, tarihin en büyük soykırımlarını yapan, iki dünya savaşının suçlusu olan, Japonya'ya atom bombaları atan sömürgeci emperyalist devletlerin ''Stalinizm'' düşmanlığı sınır tanımayan gerici bir propagandanın ifadesidir.

Aşağıdaki sözleri birlikte okuyalım;

Ekim Devrimi bir Alman komplosundan başka bir şey değildi; ilave olarak, iktidarın ele geçirilmesinden sonra bile, Lenin, Troçki ve diğer Bolşevik liderler, İmparatorluk Almanya'sının (ücretli) hizmetinde olmaya devam ettiler; dahası, Brest-Litovsk çevresinde meydana gelen dramatik iç bölünme, Alman ordusunun Sovyet Rusya üzerindeki kalıcı kontrolünü gizlemek amacıyla tam bir maskeli baloydu.” (Aktaran Domenico Losurdo, STALIN: Bir Siyah Efsanenin Tarihi ve Eleştirisi, çeviri Erdoğan A., Marksist Leninist Seçme Teorik Yazılar Arşivi )

Bu sahte açıklamanın sahibi, ABD başkanı (olan ve ''Wilson İlkeleri''yle ünlü) Woodrov Wilson'dur. Bu propaganda kamuoyuna servis edilen sahte belgelerle tahkim edilmiştir. Bolşevizm'e, Ekim Devrimi'ne karşı geliştirilen kampanya sırasında söylenen bu sözler ne kadar gerçekse, ''Milyonların kanını döken Stalinizm ve totaliter diktatörlük'' propagandası da o kadar gerçektir.

Aslında Ekim Devrimi'nden bu yana burjuva ve burjuva revizyonist propaganda aygıtı, özellikle de elverişli koşulların az-çok var olduğunu gördükçe, Lenin'i de büyük bir katil, hatta Stalin'den, Stalin döneminden daha fazla insan öldürdüğü, buna sebep olduğu propagandasını da yapmış ve özellikle revizyonist/kapitalist kampın çöküşüyle açılan dönemde bu propagandanın önü iyice açılmıştır.

Engels'in Marks'a, Lenin'in Marks-Engels'e, Stalin'in Lenin'e ihanet ettiği propaganda ve ideolojik saldırısı klasik bir burjuva ve revizyonist taktiktir. Buna ''Genç Marks'', ''olgun Marks'' ayrımı propagandası temelinde Marks'ı, Marksizm'i anlaşılmaz hale getirme, Marksizm'i bozma, içeriğini boşaltma operasyonu da dahildir. ''Marks'a dönüş'', ''Marksizmin aslına dönüş'' sloganı ve harekatı da söz konusu operasyonun ifadesidir. Yani burjuvazide hile çok, kuşkusuz ki burjuvaziyi izleyen küçük burjuvazide de!


Stalin'i (ve SSCB'yi) Hitler'den daha tehlikeli ve daha büyük katliamlar yapmış biri olarak lanse eden burjuvazi ve Troçkistler, tam bir bağlaşma içerisindedir. Fakat tarihi gerçeklerin, bir zaman için görünmez hale getirilse de, üstü örtülemez. Tarihin rüzgarları o gerçeklerin üstüne atılmış her türlü kirliliği temizleme gücüne sahiptir ve hatırlatmaya bile gerek yok ki, sözgelimi M.Ö. 50 bin yıl öncesini değil, şunun şurasında üzerinde 90 yıl geçmiş olan bir tarihi tartışıyoruz. Ve bu ''tartışma'' emperyalizm ve proleter devrimler çağında, proleter devriminin pratik-politik bir soruna dönüştüğü bir tarih kesitinde yapılmaktadır.

DEVAM EDECEK

*5. Bölüm alt bölümler olarak devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder