STALİN VE KIZIL ORDU’NUN HİTLER FAŞİZMİNİ EZDİĞİ GÜN: 9 MAYIS 1945
I
Kızıl Ordu, 16 Nisan 1945 tarihinde faşist Almanya’nın başkenti Berlin’e karşı kapsamlı bir saldırı başlatır. 8 Mayıs günü Berlin düşer. Alman faşist ordusu Kızıl Ordu’ya teslim olur ve Almanya kayıtsız şartsız teslim anlaşmasını imzalar. Anlaşmanın imzalandığı saatte takvim yaprakları Almanya’da 8 Mayıs’ı, Sovyetler Birliği’nde 9 Mayıs’ı gösterdiği için her iki ülkede kutlamalar bir gün arayla yapılmaktadır.
Israrla unutturulmaya çalışılsa da Stalin önderliğinde Hitler faşizmini ezen SSCB proletaryası ve halklarının, Kızıl Ordu’nun zaferi tarihe altın harflerle yazılmıştır. Emperyalizm ve bağlaşıklarının politikası ise bu tarihsel zaferi insanlığın belleğinden silmek için kesintisiz bir anti-komünist kampanya örgütlemek oldu.
Stalin önderliğinde faşizme karşı savaşan dünya proletaryası ve halklarının tarihsel zaferini yok sayan anti-komünist cephenin bu inkar ve manipülasyon saldırısı sayısız biçimlerde yürütüldü. Emperyalist cephe bir yana, bu saldırı, “sosyalizm”, “Marksizm”, “Leninizm”, “Yaratıcı Marksizm”, “Marksizm’i”, “Leninizm”i “dogmatizmden kurtarma”, “demokratik sosyalizm” sloganlarını kullanan “sol” akımlar eliyle de sayısız biçimlerde yürütüldü. Bu, bugünün de gerçeğidir.
Bu saldırganlığın merkezi sloganı “Kahrolsun Stalinizm!” oldu. Leninizm’e, sosyalizme, dünya proleter devrimine karşı savaş, Stalin ve “Stalinizm” düşmanlığıyla meşrulaştırılmak istendi. Bu saldırı hareketinin meşrulaştırılmasında sözde “sol” akımlar, tarihi bir rol oynadı. Emperyalizm ve gericiliğin doğrudan saldırılarının etkili olmadığı alana “sol” denen akımlar sürüldü. Bu bağlamda Troçki ve Troçkizm’in emperyalizmin topyekün saldırısının bir bileşeni olarak “Stalinizm” düşmanlığını besleyen özel anti-komünist savaşının altını çizmek isteriz...
9 Mayıs zaferinin Stalinsizleştirilerek propaganda edilmesi de sözünü ettiğimiz anti-komünist savaşımın temel yöntemlerinden birisi olageldi. Stalin’in doğrudan ya da dolaylı yok sayılması, dahası Kızıl Ordu ve SSCB’nin zaferinin Stalin’e ve onun Leninist çizgisine rağmen kazanıldığı propagandası “Marksizm-Leninizm”, “Yaratıcı Marksizm”, “Dogmatizme karşı mücadele”, “kişi kültüne karşı mücadele” gibi sloganlarla kamufle edildi. Bu saldırı hareketi “anti-Stalinizm” sloganı ile ortaya çıkan Kruşçevci modern revizyonist karşı-devrimin iktidarı ele geçirdiği olan SBKP’nin 20. Parti Kongresi’ne (1956) sunulan “Gizli Rapor” ile olağanüstü sıçrama yaptı. Kruşçevcilik emperyalist, faşist, Troçkist dünyanın bütün iftiralarına meşruiyet sağladı...
Kruşçevcilik, 30’lu yıllarda Kızıl Ordu’nun Stalin tarafından mahvedildiğini, 2. Dünya Savaşı’nın Stalin’e rağmen kazanıldığını, faşist kampın ezilmesinin onurunun Stalin’e ait olmadığını, Stalin’in askerlik sanatından da anlamadığını vs. propaganda etti...
1989/91’de kapitalist/revizyonist sistem ve kampın beklenmeyen çöküşü ile Stalin düşmanlığı zıvanadan çıktı. Stalin düşmanlığı Lenin ve Marks düşmanlığına kadar uzandı... Yenilgiye teslim olan, “bir daha eskiye dönmeme”ye yemin eden sayısız devrimci-demokratik ve Leninist parti ve örgüt hızla ideolojik konumlarını terkederek “anti-Stalinizm” saflarına geçti. Dünya devriminin ağır yenilgisi ve emperyalist neo-liberal saldırı dalgasının basıncı altında, dizginsiz bir tasfiyecilik ve döneklikle karakterize tarihsel kesite kafa tutmayı başaran, devrimci ve komünist çizgide direnmeye devam eden bir dizi akım da zaman içerisinde ideolojik mevzilerini ve devrimci çizgilerini terketmeye yöneldi. Bugün bu olgunun göstergelerinden birisi de 9 Mayıs üzerine yazarken izlenen Stalin’siz tarih yazılımı yöntemidir. Hala devrimcilikten kopmamış olmakla birlikte bu yolda yürüyenler de kaçınılmaz olarak “Stalinizm” düşmanlığına, bir diğer ifadeyle Marksizm-Leninizm ve devrim düşmanlığına doğru yol almaktadır.
Özellikle dikkat çekmek isteriz; Kruşçev önderliğinde gerçekleşen yeni tip karşı-devrimin zaferinden sonra, SSCB’de Stalin adı tarihten silindi. Kruşçev, Brejnev ve ardılları SSCB tarihi dahil Stalinsiz bir tarih yazımı ve propagandası geliştirdi. 9 Mayıs zafer kutlamaları ve propagandası da Stalinsizleştirilmiş bir tarzda gerçekleştirildi. Uzun yıllardır Marksizm-Leninizm’i sayısız biçimlerde revize eden yerel ve küresel tasfiyeci oportünizm de aynı yolu takip etmektedir. Stalin’siz tarih yazımı, Stalin’i Lenin’in karşısına koyan bir propaganda, tıpkı Troçkistler gibi isterse bin tane “Lenin konferansı” yapsınlar, tüm bunlar Marksizm-Leninizm’i yıkma, Uluslararası Komünist Hareket’in tarihine reddiye yazma operasyonundan başka bir şey değildir. Marksizm-Leninizm’i salt bir yönteme indirgeyerek sözde “Yaratıcı Marksizm” adına “Lenin propagandası” yapanlar ikiyüzlüdür ve Troçkizm’in, Kruşçevlerin yolunda yürümektedir. Varacakları yer, Kruşçevlerin, Brejnevlerin, Troçkizmin tasfiyeci ideolojisi ya da tasfiyeciliğin farklı versiyonları olacaktır...
II
SSCB 2. Dünya Savaşı’ndan zaferle çıktı. Bu zaferle Stalin ve Sovyet halkı sayısız tarihsel kazanımın altına imza attı.
Faşizmi ezen Avrupa’yı faşist işgalden kurtaran büyük Marksist-Leninist Stalin önderliğindeki SSCB ve Kızıl Ordu oldu... Büyük Zafer’in komutanı Stalin’di.
Hitler 2-3 ay, İngiltere, ABD 3-4 ay arasında SSCB’nin yenileceğini, sosyalizmin yıkılacağını bekliyorlardı. Ancak tarihin kanıtladığı gibi, Sovyet halkları faşist ve emperyalist devletlerin ve yedeğindeki Troçkist vb. akımların hevesini kursaklarında bıraktı ve acısını hiçbir zaman unutamadıkları ağır bir darbe indirdi. SSCB proletaryası ve halkları 30-33 milyon evladını toprağa verme pahasına sınır tanımaz bir fedakarlıkla faşizmi ezdi. Bu savaşta sadece SSCB’de 3 milyon komünist toprağa düştü. Komünistlerin ve Sovyet halklarının faşizme karşı mücadelesi tarihsel bir destandır, hiçbir romanın, şiirin, analiz yazısının anlatamayacağı bir kızıl destan. Dünün ve bugünün zavallıları bu destanın önderi Stalin’i yok saysa ne yazar ki...
Tarih tanıktır: Stalin ve SSCB, dünya çapında faşist kampa karşı mücadelenin önderi ve merkeziydi... İspanya’da, Fransa’da, İtalya’da, Yunanistan’da faşist istilaya karşı mücadelenin önderleri komünist partilerdi... Dünyanın her yerinde faşizme karşı en önde ve en güçlü mücadeleyi veren komünistler/”Stalinistler” oldu.
Doğu Avrupa’da emperyalizm ve faşizm ezildi. İşbirlikçi egemen sınıflar ve devletleri ulusal kurtuluşçu demokratik devrimlerle tasfiye edildi. Bu ülkelerde devrim kesintisiz sosyalist devrime dönüştü. Ortaya sosyalist bir kamp çıktı...
SSCB, Stalin önderliğinde yeni bir 5 yıllık plan ve seferberlikle savaşın korkunç yıkımını aştı. SSCB dünyanın 2., Avrupa’nın bir numaralı sanayi devleti haline geldi...
SSCB’nin zaferi ve sosyalist kampın doğuşu ile dünya çapında güçlü bir devrimci dalga yükseldi, Marksizm-Leninizm’in, Stalin ve SSCB’nin itibarı muazzam yükseldi...
Stalin önderliği sayesinde yalnızca faşist kamp ezilmedi, savaş öncesi süreçten başlayarak savaşın gelişim sürecinde başını İngiliz, Fransız, ABD emperyalizminin çektiği kampın SSCB’ye karşı izlediği düşmanca politika ve manevralar da boşa çıkarıldı...
Emperyalist dünya sömürge tekeli hızla yıkılmaya başladı...
Yıkılma tehdidi karşısında emperyalizm, proletarya ve halklara geniş çaplı ekonomik, siyasi, sosyal tavizler vermek zorunda kaldı...
Sosyalizmin kapitalist emperyalizm, proletaryanın burjuvazi karşısındaki üstünlüğü bir kez daha ve daha kapsamlı ortaya çıktı...
Tüm bu zafer ve kazanımların başında Lenin’in sadık öğrencisi ve Lenin’den sonra çağımızın en büyük Leninisti Stalin vardı.
III
SSCB’nin savaştan zaferle çıkması bir sonuçtu. Eğer bu zaferi güvenceleyen Stalin’in önderliği ve SBKP’nin Leninist çizgisi olmasaydı SSCB’nin yenilgisi adeta kaçınılmazdı.
Stalin, “Gelişmiş ülkelerin 50-100 yıl kadar gerisinde bulunmaktayız ve bu farkı on yılda kapatmak zorundayız. Ya başaracağız ya da bizi ezecekler” (Stalin, 1931) demişti. Tarih, Stalin’i bir kez daha haklı çıkardı. Leninist çizgide inşa edilen sosyalist sanayileşme zaferin maddi-teknik temelini oluşturdu. Böyle bir maddi temel ve gelişme düzeyi olmasıydı SSCB zaferi kazanamaz, faşizmi ezemezdi.
% 80’i köylü, ilkel bir teknik temele, dağınık küçük üretime dayanan bir ülke olan SSCB’de eğer tarımsal sosyalist dönüşüm gerçekleştirilmeseydi ne zafer kazanılabilir ne de ayakta kalınabilirdi. Stalin önderliğindeki SBKP, ağır sanayi temeline dayanarak, kırlarda ikinci bir Ekim Devrimi’ni örgütledi; en ileri bilimsel ve teknik temele dayanarak sosyalist tarımı örgütlemeyi başardı. Bu dönüşüm, kırlarda patlak veren kulaklarla (kır burjuvazisi) proletarya diktatörlüğü ve emekçi köylülük arasındaki iç savaşın sosyalizm lehine çözülmesiyle gerçekleştirildi.
Hitler faşizmi, emperyalist dünya ve Troçki, ulusal zulüm altında inim inim inlediğini söyledikleri çok uluslu SSCB’nin savaşla birlikte yıkılacağını bekliyorlardı. Oysa ulusal sorunun sosyalist (Sovyetik) çözümü, faşist istila döneminin de kanıtlandığı gibi halklar arasında enternasyonalizme, sosyalist yurtseverliğe dayanan sağlam bir temel yaratmıştı... Sovyet ulusları emperyalizm ve faşizme karşı tek yumruk halinde davrandı.
Geri ve köylü bir ülkede, % 70’i okuma yazma bilmeyen bir ülkede, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü sayesinde halklar dev bir kültür devrimi yaşadı... Eğer böylesine güçlü bir maddi temel ve kültürel gelişme düzeyi olmasaydı 9 Mayıs zaferi gibi bir tarihsel kazanımdan bahsedilemezdi...
Eğer Kızıl Ordu faşizmin darbeleri karşısında yıkılmadıysa, dahası faşist canavarı inine kadar kovalayarak ezebildiyse, bu Stalin ve Leninist çizgi sayesinde, bu güç ve kudreti açığa çıkaran maddi-teknik temel, askeri strateji ve taktikler sayesinde, hazırlık sürecinin başarıyla gerçekleştirilmesi sayesinde olmuştur. Hiçbir zafer kendiliğinden gelmez... Ve Stalin aynı zamanda Kızıl Ordu’nun büyük komutanıydı. 30’lu yıllardaki ordunun arındırılması, 5. Kol’un açığa çıkarılarak tasfiye edilmesi olmasaydı kuşku yok ki, SSCB ve Kızıl Ordu bu zaferi kazanamazdı.
SSCB’nin yeni bir 5 yıllık plan ve seferberlikle korkunç yıkımı aşarak dünyanın 2., Avrupa’nın bir numaralı sanayi devleti haline gelmesi tesadüfi değildi. Aksine, eğer geride bu yıkımı hızla aşmayı sağlayacak iktisadi ve kültürel temel ve gelişme düzeyi ve Leninist liderlik olmasaydı yeniden inşa başarılamazdı. Yeniden inşa gerçeği de sosyalizmin olağanüstü gücünü ve kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü kanıtladı. Korkunç yıkıma karşın, SSCB örneğin bilgisayar teknolojisi, uzay teknolojisi gibi alanlarda 50’lerde Batı dünyasını da geçmişti. Tarihte bir ilk olan tümden otomatikleşmiş fabrika inşasına girilmişti...
Hemen ekleyelim, eğer Bolşevik Parti’de Troçkist, Buharinist vb. çizgiler hakim hale gelseydi SSCB Hitler faşizmi karşısında ayakta kalamaz, dahası faşizme kolayca yem olacaktı... Stalin, Leninizm, SBKP, Sovyet halkları, tarihsel deneyimin tartışılmaz bir tarzda kanıtladığı gibi, doğru, haklı, meşru, proleter dünya devrimini geliştirip güçlendiren bir tarihsel çizgide yürüyerek tarihe damgasını bastı.
Lenin önderliğinde Ekim Devrimi ile dünyanın altıda biri sosyalist olmuştu. II. Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan Stalin ve SSCB önderliğinde ise dünyanın üçte biri sosyalist hale gelmişti...
Son söz: Anti-Stalinizm anti-MarksizmLeninizm’dir ve bu çizgiye girecek devrimci yapıların Leninizm düşmanlığının ötesinde anti-komünizme gitmeyeceğinin de hiçbir güvencesi yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder