21 Haziran 2024 Cuma

V. BÖLÜM MARKSİST-LENİNİST KOMÜNİST PARTİLERDE DÜŞÜNCE AYRILIKLARI NASIL ELE ALINMALIDIR?

 V. BÖLÜM

MARKSİST-LENİNİST KOMÜNİST PARTİLERDE DÜŞÜNCE AYRILIKLARI NASIL ELE ALINMALIDIR?



20. asrın Marksizmi iflas etmiş, aşılmıştır. Düşünce ayrılıkları Leninist teoride ve Bolşevik Parti’de, Komüntern’de ele alındığı gibi ele almak zorunda değiliz artık. 21. asrın Marksizmini ve sosyalizmini inşa etmemiz gerekiyor ve inşa etmekteyiz.” “Bugün 20. asrın Marksizminden 21. asrın Marksizmine geçiş dönemindeyiz”; bu “ara dönem”, 21. asrın gerçeğine göre yeniden yapılandığımız dönemdir” özlü propaganda demagojik ve manipülatiftir. Bu ideoloji ve propaganda salt Marksizm-Leninizm’in parti teorisi ve tarihsel deneyiminin yadsınmasıyla sınırlı değildir. Burada küçük burjuva sınıfın “Marksizm” kılıklı teori ve pratiğiyle karşı karşıyayız. Burada karşımızda bir sınıf, küçük burjuva sınıfı durmaktadır. O bu mücadelesini “Marksizm” kılıfıyla yürütmektedir. Bu sınıf ve temsilcileri bukelamun gibidir... Burada teorisi yapılan şey, küçük burjuvazinin, (doğası gereği burjuva ideolojisine bağımlı küçük burjuva ideolojinin) “klasik” sahte teorilerinin “yeni çağda”, “21. asırda” post-Marksist çizgide, sol liberal yönelimle yeniden üretilmesinden ibarettir. Revizyonizm ve tasfiyecilikle belirlenen bu vb. üretimler, “Marksizmi”, “Leninizmi” bir çeşitlilik gören, “dogmatik Marksizme karşı mücadele”, “yaratıcı Marksizm” gibi sloganlar eşliğinde geliştirilen antiMarksist-Leninist “yenilikçi açılımlar”dır. İlkesizlikle, omurgasızlıkla ya da küçük burjuva ilkeler ve pragmatizm üzerinde yükselen omurgasızlığa dayanan bu pek “yenilikçi” yönelimler ve bunun ifadesi olan eklektik ve pek romantik teori ve pratikler, komünist bir parti söz konusu olunca basbas bağıran tasfiyeci oportünizmden başka bir şey değildir. Marksizm-Leninizm karşıtı küresel karakter taşıyan bu ideoloji ve propagandanın temsilcilerinin bir diğer temel özelliği de “kendilerine Müslüman” olmaları, ağızlarında dua, yüreklerinde hile yoluyla bürokratik ve sekter tasfiyecilik yolunda yürümeleridir. Oportünizme has dikensiz gül bahçesi yaratma çizgisine dayanılarak sağlanan gelişme, her durumda tasfiyeci oportünizmin tipik özelliği ve duruşudur.

İster açık ve yarı açık isterse de oportünizme has gelişme çizgisinde örtülü olarak özümsetmeye çalışılsın, objektif olarak bu yönelim Marksizm-Leninizm’in, proleter sınıf ilkesinin, komünist öncülük teorisi ve pratiğinin ret ve inkarıdır. “21. asrın Marksizmi” adına kurulacak “Marksist”, “Marksist-Leninist” enternasyonalin “Marksizm ve sosyalizm iddialı akımların, özellikle de bu akımın devrimci kanatları”nın birliğine dayanacağı propagadası da aynı post-Marksist tasfiyeci teori ve pratiğin bir diğer sac ayağıdır. Komüntern’in Lenin önderliğinde hazırlanan ve kararlaştırılan 21 maddeli kararının 21. asırda geçersizleştiği propagandası da aynı çizgi ve yönelimin ifadesidir.

Post-Marksist, ezilenci oportünist tasfiyeciliğin teori ve tezlerinin ve propagandasının aksine komünistler 21. asırda da Marksizm-Leninizm’in sınıf ilkesine, yeni tip Bolşevik parti teorisi ve pratiğine sıkı sıkıya bağlıdırlar ve bağlı kalmak zorundadırlar. 1903’de RSDİP’in 2. Kongresi’nde ortaya çıkan Menşevizm Bolşevizm ayrışmasından başlayarak, en olgun biçimine 1912’de ulaşan ve Menşevizmle nihai olarak ayrışan Lenin’in, Leninizm’in yeni tip proletarya partileri teorisi ve tarihsel deneyimi yol gösterici olmaya devam etmektedir. Dünya komünist hareketinin tarihsel deneyiminde ortaya çıkan ciddi zaafları sömürürerek Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele edenlerin temel karakteristiği küçük burjuvaziyi temsil etmeleridir...

I

Komünist partilerde görüş ayrılıkları doğal ve kaçınılmazdır. Aksini düşünmek, nesnel gerçeği, sınıflı toplum ve çağ gerçeğini anlamamak demektir... Ana sorun, ilkeli tutum fikir ayrılıklarının ortaya çıktığı koşullarda bu ayrılıkların demokratik merkeziyetçilik ilkesine ve bu ilkeye dayanan proleter demokrasi (eleştiri ve tartışma özgürlüğü) temelinde ideolojik mücadele yoluyla giderilebilmesidir. Bu bağlamda ortaya çıkacak en büyük tehlike kendiliğindenciliktir. Çünkü kendiliğindencilik oportünizmin değişik biçimlerinin gelişmesine, irade ve eylem birliğinin zayıflamasına, ağır yıkımlara yol açar. Dolayısıyla komünist partilerde düşünce ayrılıkları ve çözüm yollarının doğru ele alınması yaşamsal önemdedir. Oportünist uzlaşmalarla (“Yaşa ve yaşat”-Lenin) fikir ayrılıklarının üstünü örtmek, bu ayrılıklarla barış içerisinde yaşamak, kaçınılmaz olarak fikir ayrılıklarının büyümesine, partilerin ideolojik birliğinin çözülmesine, politik mücadelede başarısızlığa, giderek parçalanmaya, dağılmaya götürür.

İdeolojik birliğin çözülmesi ideolojik krizin göstergesi ve kanıtıdır. Gündelik devrimci politik faaliyetler üzerinde yoğunlaşarak temel ideolojik ayrılıkların üstünü örtmek olanaklı değildir. İdeolojik krizin çözülmediği koşullarda bu kriz siyasi ve örgütsel krize doğru büyür, bütünsel-yapısal bir kriz ortaya çıkar. Bu durumda kriz gündelik politik faaliyetlere dayanılarak veya gündelik politik mücadelenin yoğunlaştırılmasıyla aşılamaz; bu yöntem, olsa olsa bir dönem krizin üstünü örtmeye, ötelemeye ama krizi daha da derinleştirmeye hizmet eder. Gerek ideolojik ayrılıkların büyüdüğü gerekse de bir krize dönüştüğü koşullarda, gündelik politik mücadele aksatılmadan yürütülmelidir ama diğer yandan da ideolojik krizi, yapısal bir krize dönüşmüşse yapısal krizi aynı süreçte ilkeli bir tarzda çözmek gerekir. Burada krizin aşılması süreci ile politik mücadelenin sürekliliği iç içedir. Bu iki olguyu karşı karşıya koyarak ele alan bakış açısı ve propaganda saçmalıktan ibarettir.

Proletaryanın öncüsü olan komünist partiler bir tartışma klübü değildir ama bu gerçeği, ideolojik, siyasal, örgütsel düşünce ayrılıklarının iç demokrasi temelinde, tüzüksel çerçevede ilkeli ve örgütlü bir tarzda tartışılarak aşılmasının karşısına koyulamaz. Burada dikkat edilecek başlıca şey, düşünce ayrılıklarının parti disiplinini sarsmadan, anarşi ve bölünmeye yol açmadan aşılmasıdır.

Komünist partilerde fikir ayrılıkları gelişerek sağ ya da “sol” ideolojik sapmalara da dönüşebilir. Fikir ayrılıklarının güncel taktik sorunlardan öteye geçerek ilke, teori, program ve strateji düzeyinde ortaya çıkması komünist partileri daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya getirir. Fikir ayrılıklarının, özellikle sınıf mücadelesinin önemli dönemeçleriyle beliren kriz dönemlerinde bu düzeyde ortaya çıkması neredeyse kaçınılmazdır. Bu durumda da yapılacak şey, eleştiri ve tartışma özgürlüğü (iç demokrasi) temelinde tüzüğe bağlı kalarak yoldaşça ideolojik mücadele yoluyla, çözülen ya da çözülmüş olan ideolojik ve örgütsel birliği daha üst düzeyde yeniden kurmaktır.

Devam edelim.

Bir komünist partisinde fikir ayrılıkları (tüm çabalara karşın) ideolojik sapma düzeyinden çıkarak iki ayrı sınıfın siyasi çizgisi düzeyine yükselebilir. Bu durumda bölünme kaçınılmazdır. Yapılacak şey, partinin ve kadroların birliğini koruyarak ve sağlamlaştırarak oportünist, revizyonist, post-Marksist vb. çizgiyi ya da çizgileri komünist partiden tasfiye etmektir. Bu koşullarda ayrışmak, örgütsel tedbirler almak meşru, haklı ve kaçınılmazdır.

Marksist-Leninistlerin geçmişten beri savunduğu perspektif budur. Keza Birlik Devrimi’nin teorisi ve tüzüğü de sınırları böyle çizer, örgütsel işlerliğe de yön verecek ve vermesi gereken bağlayıcı, yol gösterici ve ikircimsiz uygulanması gereken çizgiyi böyle ortaya koyar. İç mücadelelerin tüzüğe bağlı ve tüzüksel yöntemlerle yürütülmesi bir ilke sorunudur. Parti yaşantının büyük ya da küçük her sorununun çözümünde bu ilke yol gösterir. Bu bağlamda tüzüğü çarpıtmak, bir sopaya dönüştürmek, oportünizme has çifte standarda dayanmak, iç demokrasiyi tasfiye etmek, kendine ve iktidarına liberalizmi muhalif ve rakip gördüğüne sektarizmi ve bürokratik tasfiyeciliği dayatmak Marksist Leninist ilkelerden ve partili mücadele yöntemlerinden kopuşu ifade eder. Kendine liberalizmi, başkasına sekterizmi uygulayan zihniyet ve tarz daima oportünizm ve tasfiyeciliğin, bürokratizm ve küçük burjuva elitisizmin damgasını taşır. Gerek UKH’nin tarihsel deneyimi gerekse de öz deneyimlerimiz bu gerçeği doğrulamaktadır.

II

Temel ideolojik ayrılıkların kararara bağlanacağı tek platform parti kongreleridir. Kongreler teori, program, strateji konularında karar verme yetkisine sahip tek yetkili platformdur. Komünist partilerin en üst organı olan kongreler, her konu hakkında karar verme yetkisine sahiptir ve aldığı kararlar da tüm partiyi bağlar.

Seçim ilkesi temelinde seçilerek gelen delegelerden oluşan kongreler, bütünün demokratik iradesini temsil eder. Kongreler, partilerin en üst demokratik iradesidir. Her Leninist/Bolşevik partide kongreler temel ideolojik ayrılıkların özgürce tartışılmasının ardından, demokratik seçim ilkesinin yön verdiği delege seçimlerinin ardından toplanır ve sorunları çözmek amacıyla özgürce tartışarak kararlarını alır.

Demokratik merkeziyetçilik komünist partilerin temel örgütsel ilkesidir. Kongrelerin komünist partilerde işlevli olması demokratik merkeziyetçiliğin işlemesiyle olanaklıdır. Bürokratik merkeziyetçiliğe dayanan bir kongre süreci ve bu sürecin ürünü olan herhangi bir kongre bütünün şekillenmiş demokratik iradesi olarak tanımlanamaz. Bu durumda söz konusu kongreler bürokratik elitisizmin, bürokratik çevrelerin ve ekiplerin ayrıcalıklarının güvence altına alınmasının, eleştiri özgürlüğünün bastırılmasının, biat ve ittiat ilişkisinin kutsandığı kongreler olacaktır. Söz gelimi, bürokratlaşmış herhangi bir partide de kongreler düzenli olarak toplanabilir. Fakat bu durum, o partinin demokratik merkeziyetçiliğe dayandığının ve bu temelde demokratik tarzda kongre toplamış olduğunun kanıtını oluşturmaz ama düzenli kongre yapıyor olmak, biçimsel bakımdan “demokratik” bir görüntü vermeye yarar. Bu durum biçimle özün çelişkisini ifade eder ve bu yansıma “parti içinde eleştiri ve tartışma özgürlüğü” olduğu yanılsamasına ve propagandasına hizmet eder...

Devam edelim.

Büyük önemine karşın sınıf mücadelesinin en ivedi görevlerini Marksist-Leninist sınıf ilkesine ve proletaryanın politik amaçlarına bağlı ele alarak çözemeyen herhangi bir kongre başarısız kabul edilmelidir. Temel ideolojik ayrılıkları, yaşanan ideolojik ve örgütsel krizleri gündemine alarak somut bir tarzda çözemeyen bir parti ve kongresi tek kelimeyle başarısızdır. Bu bağlamda kriter kongrelerin proletaryanın tarihsel ve güncel politik misyonuna, Marksizm-Leninizm’e dayanarak sorunlarını çözüp çözememesidir. Yoksa pek çok devrimci yapı (kimi düzenli kimi de düzensiz) kongre yapmaktadır. Kongrelerin düzenli toplanıyor olması hiçbir partiyi komünist yapmaz. Devrimci parti ve örgütlerin kongreleri topluyor oluşu tek başına demokrasi ve eleştiri özgürlüğünün kanıtı da değildir. Bürokratik merkeziyetçiliğe dayanan, iki kongre arası dönemde olan biteni, dolayısıyla “yanılmaz liderler”i ve MK’ları onaylama merci haline gelen ve getirilen kongreler de bürokratiktir. Bunları hatırlatmak gereksiz değildir. Tüzüklerinde parti içi eleştiri ve tartışma özgürlüğünün en şahane formüllerle yazılıyor olması, o parti ve örgütlerin demokratik olduğunu göstermez; burada belirleyici olan mükemmel formüller, anlatımlar vs. değil, demokratik merkeziyetçiliğin ve parti içi eleştiri ve tartışma özgürlüğünün olup olmamasıdır. Eğer söz konusu ilke ve işlerlik, parti yaşantısı ve kongreler sürecinde yaşam bulmuyorsa, burada olan-biten şey biçimseldir.

İki kongre arası dönemde partiyi yönetmekle görevlendirilen MK’lar, kayıtsız şartsız, hiçbir ayrıcalığa sahip olmaksızın kongre kararlarına bağlı kalmakla ve uygulamakla yükümlüdür. Kongrelerin aldığı kararları, çizdiği çerçeveyi, tüzüğü ihlal etmeyi kendi resmi, yarı resmi ya da fiili hakkı gören “önderler” ve MK’lar, anarşiye, disiplinsizliğe, parçalanmaya davetiye çıkarır. Resmi durumla fiili durumu ayrıştırarak partiyi ve kongrelerini çiğneyen; fiili ve yarı-resmi gelişme hattında küçük burjuva kurnazlığıyla kendi paşa keyiflerine göre kendine, kendilerine parti inşa eden “yanılmaz önderler” ve MK’lar komünist partileri ve Marksizm-Leninizm’i temsil edemez. Böyle bir gelişme hattına oturan yöneticileri, ekipleri, oportünist ittifakları açığa çıkaramayan partiler ise kendi sonlarını hazırlar... Herhangi bir komünist partide liberalizm de bürokratizm gibi tehlikelidir. Liberalizme, sektarizme, bürokratizme karşı mücadele etmek her komünist partinin ve kadrolarının asli görevleri içerisinde yer alır. İstisnasız bütün komünist partilerin tüzüğünde de bu görevin altı çizilidir.

III

Komünist partilerin örgütsel sınırları ve örgütsel işlerliği tüzükle belirlenir ve biçimlenir. Parti içerisindeki düşünce ayrılıklarının partinin niteliksel gelişmesine hizmet edecek tarzda ideolojik mücadele yoluyla giderilmesi mücadelesi tüzüğe bağlı kalarak gerçekleşir. Kuşkusuz ki küçük ya da büyük düşünce ayrılıkları disiplin sopasıyla, oportünist baskılarla, örgütsel tedbirlerle, oportünist uzlaşmalarla değil, yoldaşça ideolojik mücadele yoluyla giderilmelidir. Fikir ayrılıklarını bastırmak, eleştiri ve tartışma özgürlüğünü sekterce, kariyeristçe, bürokratça, çifte standarda dayanarak önlemek, farklı düşüncelere sahip kadroları örgütsel tedbirlerle etkisizleştirip tasfiye etmek ya da buna uygun oportünist ve sekter manevralar yapmak Marksizm Leninizm’e, komünist ilke ve ahlaka, komünist parti olmanın niteliğine, onun tüzüğüne aykırıdır. Böyle bir tarz bürokratiktir, ben merkezcilikle, ilkellikle, küçük burjuva hesapçılıkla, oportünist ekipçilikle, bölünme kışkırtıcılığıyla, hizipçilikle vb. biçimlenmiş tarzdır. Bu tarz proletaryanın değil küçük burjuvazinin sınıf damgasını bastığı tarzdır. Bürokratikleşen, bürokratik merkeziyetçiliğe, küçük burjuva ayrıcalıklı kesimlerin egemenliğine giren ve dayanan partilerde bu yöntemler ve tarz, “parti tarzı” olarak sürece damgasını basar.

Ve eklemek gerekir; tarihsel deneyimle sabittir ki, herhangi bir komünist partisinde oportünizmin iktidarı ele geçirmeyi başardığı koşullarda, tasfiyeci düşüncelere ve eğilimlere ilkesiz bir hoşgörüyle geniş alan açılırken, komünistlere her fırsatta sekterizm uygulanır. İç demokrasi bin bir biçimde etkisizleştirilir, giderek ezilir. Bu oportünizm ve tasfiyeciliğin sınıf karakteridir ve çifte standart oportünizmin olmazsa olmazıdır. Özelde vurgulamak gerekir; komünist partilerde herhangi bir üyenin düşüncelerini tüzüksel çerçevede partiye sunması, delege seçimlerini manipüle ederek seçilmesinin önlenmesi, hele de kongre süreçlerinde parti yönetim merkezi tarafından engellenmesi her zaman ağır bir parti suçudur ve mutlaka cezalandırılması gerekir. Ama yapılanın yapanın yanına kar kaldığı oportünizm ve bürokratizmle belirlenen bir önderlik ve yönetme tarzı ve örgütsel işlerlikte bunu göremezsiniz. Hesap vermek bir yana, üstüne üslük berbat bir ilkesizlikle “hesap” sorulmaya kalkışılır. Böyle bir çizgiye giren ya da oturan partilerde yönetimi ele geçiren oportünist klikler için tüzük sadece zevahiri kurtarmak için elde tutulan ama uygulanmayan, gerektiğinde sopaya dönüştürülen, çifte standardın eşliğinde işlevsiz kılınan, işlevli olmaktan çıkarılmış, tasfiyeci oportünizmin manevraları için kullanılan basit bir resmi araçtan öte bir şey değildir. Tarihsel deneyimin kanıtladığı gibi oportünist, tasfiyeci, kariyerist “önderler” ve yönetim merkezleri hiçbir yasayla bağlanmak istemezler ve resmi çerçeveyi, tüzüğü ekarte etmenin yollarını bulurlar. Hatırlanmalıdır ki, oportünizm ve tasfiyecilik için her şey Makyavelistçe kullanılacak bir araçtır.

IV

Burada bir-kaç tarihsel gerçeği hatırlatmak isteriz.

Marksist-Leninist harekette 1990’ların ikinci yarısında önemli düşünce ayrılıkları ortaya çıkarak gelişmeye başladı. Bu düşünce ayrılıkları sadece gündelik devrimci çalışmaya ilişkin şu veya bu konuda fikir ayrılıkları olmanın ötesinde, ilkesel, programatik, stratejik ideolojik ayrılıklardı. Parti işlerliği, yönetme ve yönetilme ilişkisi, demokratik merkeziyetçiliğin anlamı gibi sorunlar da bu ideolojik ve ilkesel düşünce ayrılıklarının bileşeniydi. Partili mücadele ilke ve yöntemleriyle çözülemeyen bu ayrılıklar değişik eğilimlerin, sapmaların eşliğinde büyümeye devam etti. Bu sürecin tipik özelliği bu sürecin oportünist bir kliğin ittifakına dayanarak şekillenmesiydi.

İdeolojik ayrılıkları ilkeli ve tüzüksel yöntemlerle tartışarak aşmak yerine süreç oportünizm ve tasfiyeciliğin, bürokratik elitisizmin kafa karışıklığıyla da iç içe geçen bir eksene oturarak çığırından çıkarıldı ve çıktı. Birlik Devrimi 1994’de gerçekleştirilmişti. Görünüşte sağlam görünen ideolojik (ve örgütsel) birlik vardı. Fakat 94 sıçramasının üzerinden sadece birkaç yıl geçmeden farklı çizgilere götürecek ideolojik ayrılıkların hızla ortaya çıkarak gelişmesi “ilginç” ve özel olarak incelenmesi gereken bir tarihsel derstir. Tarihsel deneyim kanıtladı ki, Birlik Devrimi’nin ideolojik ve örgütsel çizgisi üzerinde sağlam bir şekilde kurulmuş gibi görünen birlik, o kadar da sağlam değilmiş. İç ve uluslarası zorluk ve yenilgiler, erken gelişme beklentisinin boşa çıkması bir kesimi derin bir hayal kırıklığına sürükledi; bu olgular Marksizm-Leninizm’e bağlılığı zayıf kesimleri pragmatizme ve tasfiyeciliğe, giderek hızla çizgisel kopuşa yöneltti. Bu sürüklenip batmada küçük burjuva kariyerist hırsların da önemli rolü oldu. Ortaya çıkarak gelişen düşünce ayrılıkları, çağ değerlendirilmesi, proleter dünya devrimi teorisi, Lenin ve Stalin’in SSCB deneyimi, 1956 modern revizyonist karşı devrim sonrası yaşanan süreç, bu tarihsel kesitte başında AEP’in ve Enver Hoca yoldaşın bulunduğu Uluslararası Komünist Hareket’in değerlendirilmesi, sınıf, parti, önderlerin rolü, demokratik merkeziyetçiliğin teorisi ve pratiği, parti tarzı konusunda somutlaşan ve farklı sınıfların dünya görüşlerine tekabül eden ilkesel, ideolojik, programatik ve stratejik ayrılıklardı. Kuşkusuz ki bu, taktiksel sorunları da kapsamaktaydı.

Giderek büyüyen, derinleşen, kapsamlılaşan derin düşünce ayrılıklarını yöntemli, sistemli ideolojik mücadele ve iç demokrasi yoluyla aşmak yerine Marksizm-Leninizm ve Birlik Devrimi ideolojisinden hızla kopma sürecine girildi ve değişik eğilimlere sahip oportünist uzlaşma ve bağlaşma tarafından başarısızlığa sürüklendi. Kendiliğindencilikle belirlenen ve oportünist uzlaşma ve hakimiyete dayanan ve sözde tartışılıyor “mış” gibi yapılarak uzun yıllara yayılması sağlanmış ideolojik ayrılıklar, komünist hareketi sürekli kemirerek, yolundan çıkardı. Bu tablonun ana suçlusu kuşkusuz ki Makyavelizmi, çifte standardı bir “önderlik” sanatına yükseltmiş olan tasfiyeci oportünizmdi(r).

Lenin oportünizmi eleştirir ve mahkum ederken oportünizmin özellikleri hakkında şunları yazar:

Görüş ayrılıkları sessizlikle geçiştirilmeli, onların kökleri, anlamları ve objektif koşulları ise ortaya serilmemelidir. Kişileri ve grupları 'uzlaştırmak' — esas mesele budur.” (Lenin)

Bu sözler öteden beri eleştiregeldiğimiz tabloya, tasfiyeciliğin gerçeğinecuk diye” oturmakta ve oportünist uzlaşma ve çürümenin ilkesel ve ideolojik temelini ortaya koymaktadır. Oysa Parti içi farklılıkların üstesinden gelme mücadelesi,” komünist partilerin “gelişme yasasıdır.” Bu yasa ihmal edilirse, oportünist uzlaşma ilkesine dayanılarak ideolojik düşünce ayrılıkların üstü örtülür ve küçümsenirse, ayrılıklar Leninist ilkelere ve yönteme dayanılarak aşılamazsa, komünist partiler giderek oportünizmin hegemonyasına ve çürümeye batarak tasfiye olur. Bu tasfiye kimi zaman hızlı kimi zaman da sürüm sürüm sürünerek gerçekleşir. “20. asrın Marksizm ve sosyalizmi”ne, “dogmatik Marksizm”e ait olduğu düşünülen dünya komünist işçi hareketinin tarihsel deneyimi bu bakımdan da son derece eğitici ve çarpıcı dersler sunmaktadır 21. asrın Marksist-Leninistlerine...

DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder