III. ENTERNASYONAL’E ÜYE OLMANIN 21 KOŞULU GEÇERSİZ HALE Mİ GELDİ?
“İşçilerin kurtuluşu ne yerel ne de ulusal, ama uluslararası bir sorundur” (1. Enternasyonal tüzüğü)
“İşçilerin vatanı yoktur”, “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” (Komünist Manifesto)
“1- Yeni Uluslararası İşçiler Birliği, değişik ülkelerin proleterlerinin, kapitalizmi yıkma, proletarya diktatörlüğünü ve sınıfların tümden ortadan kaldırılmasına ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmin gerçekleştirilmesine yönelecek bir uluslararası Sovyet Cumhuriyetini kurma hedefiyle girişecekleri ortak eylemleri örgütlemek için kurulmuştur.
2- Yeni Uluslararası İşçiler Birliği kendisine ‘Komünist Enternasyonal’ adını verir.” (Komünist Enternasyonal Tüzüğü, 1920)
I
Bilindiği gibi, III. Enternasyonal Ekim Devrimi’nin zaferinin ardından 1919’da kuruldu. III. Enternasyonal dünya proleter devriminin öncü gücü, Dünya Komünist Partisi olarak tanımlandı. Enternasyonal’e üye olmanın 21 koşulu III. Enternasyonal’in II. Kongresi’nde kararlaştırıldı. 21 koşulun özü ve özetini, (komünist olmanın ölçütü olan) teoride ve pratikte proletarya diktatörlüğüne uygun siyaset yapma, oportünizmden arınmış, demokratik merkeziyetçiliğe dayan parti teorisi ve modeli oluşturmaktaydı. III. Enternasyonal, emperyalizm ve proleter devrimler çağının ilk Komünist Enternasyonal’idir.
İnanacak olursak Bolşevik Parti’yi, Dünya Komünist Partisi III. Enternasyonal’i tanımlayan, her renkten burjuva ve küçük burjuva akımla Marksizm-Bolşevizm arasına kırmızı çizgi çeken III. Enternasyonal’e üye olabilmek için belirlenmiş 21 koşul artık geçersizleşmiş, aşılmıştır. Aksini savunmak “dogmatizm” ve “yaratıcı Marksizm” düşmanlığıdır. Söz konusu koşullar “artık aşılmış 20. asrın Marksizmi”ne özgüdür ve söz konusu 21 koşul o gün için doğruydu ama bugün eskimiştir; “ideolojik, teorik, programatik çerçevesi aşılmış ve iflas etmiş 20. asrın Marksizmi” gibi 21 koşul da savunulamaz... Dahası, daha da ileri giden değişik siyasal çevrelerin III. Enternasyonal, “Marksizm, sosyalizm iddialı, Marksizm tabanında bulunan akımları” dışladığı, “Mezhepçi Marksist”, “ilkesiz ayrılıkçı” olduğu için tasfiyeci ve sekter bir enternasyonal olduğu propagandası yapılıyor. Bu kafadan dolayıdır ki “gaddar” Stalin SBKP’deki “muhalefet”e de, Enternasyonal’deki “muhalefet”e de yaşam hakkı (!) tanımamıştır. Yapılacak şey, partideki “görüş ayrılıkları”nı, Lenin gibi, Stalin gibi, Bolşevik Parti gibi, III. Enternasyonal gibi ele almamak, yeniden kurulacak “Komünist Enternasyonal”i Lenin ve Stalin’in “dogmatik Marksizmi” yolunda değil, “yaratıcı Marksist” yolda inşa etmektir... Bu vb. ideolojik ve siyasi saldırılar kuşkusuz ki yeni değildir.
III. Enternasyonal doğuşundan başlayarak tüm tarihi boyunca gerek uluslararası burjuvazinin ve sosyal demokrasinin gerekse de “Marksizm” maskesi takmışları da içerisinde olmak üzere değişik renkleriyle sol liberalizmin azgın saldırılarına, sınır tanımayan demagojilerine maruz kalmıştır. Bu saldırı Stalin önderliğinde faşizmin ezilmesi, sosyalist kampın doğmasından sonra emperyalist “Soğuk Savaş stratejisi” etrafında örgütlenen topyekün saldırı ile, 1956’da Kruşçevci modern revizyonist karşı-devrimden sonra daha derin ve kapsamlı, zenginleşen biçimler alarak gelişti, geliştirildi. 1989/91 sürecinde kapitalist/revizyonist sistemin çöküşü ile açılan tarihsel dönemde Marksizm-Leninizm, Stalin ve III. Enternasyonal demagoji ve manipülasyonda hiçbir sınır tanımayan burjuvazinin ve azgın karşı devrimin saldırılarına maruz kaldı. Yenilgi ve doludizgin karşı-devrim döneminden başlayarak pek çok devrimci ve komünist parti ve siyasi çevre yenilgiye teslim oldu, devrimci ve komünist mevzilerini terkederek tasfiyeci nedamete sürüklendi... Bu saldırılar bugün de güncelliğinden bir şey kaybetmiş değil. 21. asırda beklenen ve 20. asrın mücadelelerinden daha sert ve güçlü, daha keskin ve derin geçecek, geçmesi kaçınılmaz olan sınıf mücadelesi ve yeni Ekimler dalgası, kapitalizmi mezara gömecek dünya proleter devriminin zaferi tehlike ve tehdidi burjuvaziyi ve sol geçinen yaltakçı ve yardakçı akımların uykusunu kaçırmakta ve dünya çapında proletarya ve halklara karşı her cephede hazırlık ve saldırılarını gevşetmeden yürütmelerine neden olmaktadır. Bu kesintisiz saldırı ideolojik cephede “sol” geçinen, “Marksist” geçinen, hatta “Leninist” geçinen vb. akımları sayısız bir biçimde destekleyip teşvik etmede de somutlaşmaktadır. Dünya burjuvazisine yedeklemek hedefiyle sistematik bir tarzda sol piyasaya sürülen tarih ve toplum, kültür, sanat ve edebiyat, siyaset teorileri ile devrimci sürecin önüne geçilmek istenmektedir. Ve biliyoruz ki, dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarın da bu ideolojik saldırıların ve üretilen teorilerin sol piyasada alıcıları her zaman olacaktır.
Dünya burjuvazisi tarihsel yönetme deneyimine dayanarak sol piyasaya hitap eden teorilerin ve propagandanın her zaman için alıcısı haline gelmeye hazır, az-çok hazır ya da bu sofraya zamanla çekilecek siyasi parti ve çevrelerin olduğunu ve olacağını bilmektedir... III. Enternasyonal’in tarihi ve derslerinin baştan aşağı çarpıtılarak propaganda edilmesi de sözünü ettiğimiz burjuva saldırganlığın etkin bir bileşenidir. III. Enternasyonal’in tarihi hatalardan, zaaflardan azade bir tarih değildir. Bu tarihin de eleştirel ele alınarak derslerinin çıkarılmaması düşünülemez ama bu bir şeydir, (ki bu sorun hakkındaki eleştirel değerlendirmemiz SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler kitabımızda yer almaktadır.) “eleştirel dersler” ve “yenilenme” adına bu tarihe tasfiyeci reddiye yazmak, buraya gidişi sağlama alarak bu tarihle ilişkilenmek farklı bir şeydir. İkinci yol burjuvazinin bizi ısrarla çekmek istediği yoldur ve bu bakımdan “Marksizm”, “sosyalizm” adına ortaya çıkan, “Marksizm tabanı”nda duran ve bu tarihe reddiye yazan küçük burjuva liberallerin, sol liberalizmin berbat bir biçimi olan tasfiyeci oportünizmin ideolojik olarak da mahkum edilmesi, kralın çıplak olduğunun deşifre edilmesi Marksist-Leninistlerin görevidir. Bu görevi yerine getirmekten kaçınan ise zaten komünist olamaz; bu hem bireyler hem de partiler için geçerlidir. Ayrıca hatırlatmak isteriz, Marksist-Leninist-komünist olmamakla birlikte III. Enternasyonal’in tarihini ve mücadelesini devrimci-demokratik çizgide sahiplenen ve savunmaya devam eden akımların bu tavrı da, özellikle 1990 ve sonrası dünyamızda ortaya çıkan köklü, sarsıcı alt-üst oluşlar ve kaçışların yaşandığı bir tarihsel dönemde çok daha değerlidir.
II
Bu girişin ardından soralım peki III. Enternasyonal’e girişi, irade ve eylem birliğini belirleyen 21 koşul neden kararlaştırıldı?
Birlikte okuyalım.
“Komünist Enternasyonal’in Birinci Kuruluş Kongresi, partilerin Üçüncü Enternasyonal’e kabul edilmesi konusunda kesin koşullar belirlemedi. Birinci Kongre toplandığı zaman ülkelerin çoğunda sadece komünist grup ve eğilimler vardı.
Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi bambaşka koşullarda toplanıyor. O günden beri çoğu ülkede grup ve eğilimler yerine komünist partiler ve örgütler bulunmaktadır. Daha kısa zaman önce İkinci Enternasyonal içinde yer alan ve şimdi Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen, ama gerçekte komünist olmamış partiler ve gruplar da Komünist Enternasyonal’e yöneliyorlar. İkinci Enternasyonal iflah olmaz biçimde bozguna uğramıştır. İkinci Enternasyonal’in çıkış yolunun kalmadığını gören iki ara bir deredeki partiler ve ‘merkez’ci gruplar, gitgide güçlenen Komünist Enternasyonal’e yaslanmaya çalışıyorlar. Fakat bunu yaparken kendilerine daha önceki oportünist veya ‘merkezci politika’larını sürdürme imkânı verecek bir ‘özerkliği’ korumayı da umuyorlar. Bir bakıma Komünist Enternasyonal revaçtadır.
‘Merkez’in önde gelen bazı gruplarının Komünist Enternasyonal’e katılma talepleri, Komünist Enternasyonal’in bütün dünyanın sınıf bilinçli işçilerinin ezici çoğunluğunun sempatisini kazandığını ve her geçen gün büyüyen bir güç haline geldiğini dolaylı biçimde doğrulamaktadır.
Komünist Enternasyonal, İkinci Enternasyonal ideolojisinden henüz kopmamış olan kararsız ve ikircikli grupların akınına uğrama tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Ayrıca, üye çoğunluğu komünizmin bakış açısını benimseyen bazı önemli partilerin içinde (İtalya, İsveç, Norveç, Yugoslavya, vb.), hala pek çok reformist ve sosyal-pasifist unsur bulunmaktadır. Bunlar yeniden başlarını kaldırıp proleter devrimini aktif biçimde kösteklemek ve böylece burjuvaziyle İkinci Enternasyonal’in yardımına koşmak için fırsat kollamaktadır.
Hiçbir komünist, Macar Sovyet Cumhuriyeti’nin dersleri unutmamalıdır. Macar komünistlerinin reformistlerle birleşmesi Macar proletaryasına pahalıya mal oldu.
Bunlardan hareketle, Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi, yeni partilerin katılma koşullarını kesin olarak ortaya koymayı ve Komünist Enternasyonal’e kabul edilen partilere, üstlerine düşen yükümlülükleri göstermeyi ödev saymaktadır.” (iba.)
Bu alıntılar “21 Koşul”un girişinden alınmıştır.
Söylenenler açık, özel bir yorum gerektirmiyor. Komünist parti(ler) yalnızca komünistlerin birliğine dayanır. Komünist partiler ve dünya Komünist Partisi III. Enternasyonal (Komünist Enternasyonal) oportünizmden arınmış partidir. Her renkten anti-Marksist-Bolşevik, revizyonist, oportünist, reformist düşüncelerden, hiziplerden, ekiplerden, bireylerden arınarak gelişme yasası yeni tip komünist partilerin gelişme yasasıdır. Yani bu teori, ilke, gelişme çizgisi ve gelişme yasası, “Stalinizm”in değil, Leninizm’in ilkesi, gelişme yasası ve gelişme çizgisidir.
Lenin’in III. Enternasyonal’in kuruluşuna da yol gösteren şu sözleri bugün de (yarın da) yol göstermeye devam etmektedir ve edecektir:
“Birlik büyük bir şey ve büyük bir slogandır. Fakat işçilerin davasının gereksindiği Marksistlerin birliğidir; Marksistlerle Marksizmin düşmanları ve çarpıtıcıları arasında birlik değil.” (İtalikler Lenin’e aittir.)
“Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi” tarafından kabul edilen “Komünist Enternasyonal’e kabul edilme koşulları”nın birinci maddesinde şunlar yazılmaktadır:
“1- Gündelik propaganda ve ajitasyon, gerçekten komünist nitelik taşımalı ve Komünist Enternasyonal programıyla kararlarına uygun olmalıdır. Partinin bütün basın organları, proletarya davasına bağlılıklarını kanıtlamış, güvenilir komünistler tarafından yönetilmelidir. Proletarya diktatörlüğünden, ezberlenmiş ve kanıksanmış bir formül gibi söz etmek uygun değildir. Proletarya diktatörlüğünün propagandası, her emekçinin, kadın işçinin, askerin ve köylünün, basınımızda da sistematik bir biçimde işlenen gündelik hayatın olgularından, proletarya diktatörlüğün zorunlu olduğu sonucuna varmasını sağlayacak şekilde yapılmalıdır.
Periyodik ve periyodik olmayan basın ve tüm yayınlar, parti ister legal ister illegal olsun, onun merkez komitesine tamamen tabi olmalıdır. Yayın organlarının özerkliklerini kötüye kullanmaları ve partinin politikasına uymayan bir politika gütmeleri kabul edilemez.
Basın organlarının sütunlarında, halk toplantılarında, sendikalarda, kooperatiflerde, Üçüncü Enternasyonal taraftarlarının girme imkânı buldukları her yerde, sadece burjuvaziyi değil, onun işbirlikçilerini, her türden reformistleri, sistemli ve acımasız biçimde teşhir etmek zorunludur.”
“7- Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen partiler, reformizmden ve ‘merkez’in politikasından tam ve kesin bir kopuşun gerekli olduğunu kabul etmek ve parti üyeleri arasında bu kopuşun propagandasını yapmakla yükümlüdürler. Bu olmadan tutarlı bir komünist politika yürütmek mümkün değildir.
Komünist Enternasyonal’in bu kopuşun en kısa zamanda gerçekleştirilmesi yolunda yaptığı talep, kayıtsız şartsız bir ültimatom niteliğindedir. Komünist Enternasyonal, artık Turuti, Modigliani, Kautski, Hilferding, Hillquith, Longuet, Macdonald, vb. kişilerin temsil ettiği tescilli reformistlerin kendilerini Üçüncü Enternasyonal üyesi olarak görmelerini ve burada temsil edilmelerini kabul edemez. Bu durum Üçüncü Enternasyonal’in fazlasıyla İkinci Enternasyonal’e benzemesine yol açacaktır.”
“17- Bütün daha önce söylenenlere bağlı olarak, Komünist Enternasyonal’e üye olmak isteyen bütün partiler, adlarını değiştirmek zorundadırlar. Komünist Enternasyonal’e üye olmak isteyen her parti, şu ya da bu ülkenin Komünist Partisi (Komünist Enternasyonal Seksiyonu) adını taşımak zorundadır. Adlandırma sorunu sadece biçimsel bir sorun değil, son derece önemli bir siyasal sorundur. Komünist Enternasyonal, bütün burjuva dünyasına ve tüm eski sarı sosyal demokrat partilere savaş açmıştır. Komünist partilerle, işçi sınıfına ihanet etmiş eski resmi ‘sosyal demokrat’ veya ‘sosyalist’ partiler arasındaki fark, her emekçiye net bir biçimde gösterilmelidir.”
“21- Komünist Enternasyonal tarafından ortaya konan tez ve koşulları kabul etmeyen parti üyeleri partiden ihraç edilmelidir; bu olağanüstü kongre delegeleri için de geçerlidir.” (iba.)
Demek ki teori ve pratikte proletarya diktatörlüğüne uygun siyaset izlemek, her renkten burjuva ve küçük burjuva akımla kesin ve mutlak olarak kopuşmak, ilkeli ideolojik mücadele ve oportünizmden arınarak gelişme yasası komünist olmanın zorunlu koşulu, temeli ve ilkesidir. Öyle palavradan, ezbere, demagojik ve manipülatif propagandaya sığınarak “Komünist Enternasyonal’in 21 koşulu dün geçerliydi ama bugün geçersizdir” demek Marksizm-Leninizm’in, Leninist parti teorisi ve pratiğinin açık reddi ve tasfiyesidir. Hem “Marksist”, “Marksist-Leninist”, “komünist” geçinip hem de kararda net ve keskin bir tarzda ortaya konulan politika ve perspektifi ret ve inkar etmek, ilkeli birliği ve birlikçiliği “ilkesiz ayrılıkçılık”, “dogmatizm” ilan etmek berbat bir oportünizm ve tasfiyeciliktir. Uluslararası ilişkilerde, zamanla olgunlaşacak “21. asrın yeni Komünist Enternasyonal”inde “Marksizm ve sosyalizm iddialı parti ve siyasi gruplarla” birlikte yaşama teorisi ve pratiği post-Marksist, ezilenci oportünist “ideolojik birlik” çizgisinin ifadesi olduğu kadar Bolşevik parti teorisinin de açık ve net tasfiyeci ifadesidir. Bu ret ve inkar, tasfiye eylemi “bizim” tasfiyecilerin de (tasfiyeci oportünizm ve temsilcilerinin) karakteristik niteliğidir. Tasfiyeci oportünizm Marksizm-Leninizm’e, demokratik merkeziyetçiliğe dayan, oportünizmden arınmış Leninist parti ve Komünist Enternasyonal yerine çürüyüp çöken II. Enternasyonal’in oportünizmin çizgisinde sözde “yeni” bir enternasyonal kurma peşinde koşar ve propagandasını yaparken, Leninizm’den kopmuş olduğunu açıklıkla ortaya koymuştur. Ve asla unutmamak lazım: Yaptıkları yapacaklarının da kanıtıdır.
Açıklıkla ortaya konsun ya da konmasın, Marksizm-Leninizm’den “ezilenlerin Marksizmi”ne geçenler, işçi sınıfını değil ezilenleri temel alanlar, çağımızın değiştiğini, çağımızın “ezilenler çağı” olduğunu, dolayısıyla yeni Komünist Enternasyonal’in ezilenlerin değişik eğilimleriyle “komünistler”in birliğine dayanacağını, uluslararası proleter devrimi böyle bir “Komünist Enternasyonal” ile birlikte gerçekleştirecekleri propagandasını yapmaktadırlar.
(Bkz. Marksist Teori SAYI 54 / KASIM-ARALIK 2022, “Enternasyonalist Kümelenmelerin Güncel Görünümü”; SAYI 43 / TEMMUZ-AĞUSTOS 2020, “Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık”)
Devam edelim.
“12- Komünist Enternasyonal üyesi partiler, demokratik merkeziyetçilik ilkesi temelinde örgütlenmelidir. İçinde yaşadığımız iç savaşın keskinleşme döneminde, komünist parti ancak, olabildiğince merkeziyetçi bir tarzda örgütlenmişse, parti içinde askeri disipline yaklaşan bir demir disiplin hüküm sürüyorsa ve tartışmasız bir otorite ve geniş yetkilerle donatılmış merkezi organizması militanlarının hepsinin güvenini kazanmışsa, görevlerini yerine getirebilir.”
III. Enternasyonal’e katılmanın 21 koşulunu eskimiş, günümüze yol göstermeyen, “21. asrın Marksizmi ve sosyalizmi”yle bağdaşmayan koşullar olduğu propagandasını yapanlar, farkında olsun ya da olmasın, nesnel olarak, demokratik merkeziyetçilik ilkesinin komünist partilerin temel ilkesi olduğunu da ret ve inkar etmektedirler. “21. asrın Komünist Enternasyonal”ini “yaratıcı Marksist” çizgide, “ideolojik-teorik muhafazarlığa” karşı mücadele ekseninde “Marksizm, sosyalizm iddialı” oportünist akımlarla “özellikle” bu akımların devrimci-demokratik yapılarıyla birlikte kurmayı hedefleyenlerin Leninist demokratik merkeziyetçilik ilkesini, Leninist parti teorisi ve pratiğini (bütün eğip bükmelerine, eklektik propagandanın arkasına gizlenmelerine rağmen) ret ve inkar, tasfiye etmesi doğal ve kaçınılmazdır. Tasfiyeciliğin oportünist bir enternasyonal kurmaya, bunun koşullarını yaratmaya, buna uygun bir yönelim ve çizgiye girilmiş olması, öte yandan bu yönelimin çifte standarda dayanan farklı duruşla, demokratik merkeziyetçiliğin yerine geçirilmiş bürokratik merkeziyetçilik ilkesine dayanılması da bu olgunun bir diğer kanıtıdır. “Ezilenlerin Marksizmi” oportünizminin ezilenleri temsil eden geniş akımlarla, “Marksizm ve sosyalizm iddialı” oportünistlerle yeni bir enternasyonal kurma politikası ve hedefi dolaysız bir şekilde küçük burjuva sınıfsal ve ideolojik karakterdedir. Bunu görmemek, kavramamak için insanın kör olması gerekir.
Yeni bir Komünist Enternasyonal kurulması çağımızın bir gereği ve gereksinimidir. Bu hedefe kısa sürede ulaşmak şu an için olanaklı değildir. Belli ki, bir dizi gelişme evresinden geçilerek bu hedefe ulaşılacaktır. Bugün için bir hedef olan ama yarın kurulacak Komünist Enternasyol (21. asrın Komünist Enternasyonal’i) yalnızca Marksist-Leninist Komünist parti ve siyasi yapıların birliği olacaktır ve olmalıdır. Emperyalizm ve proleter devrimler çağı olan çağımızın ilk enternasyonali olan III. Enternasyonal’in (Komüntern) tarihsel deneyimi de komünistlere yol gösterecektir. Bu deneyimin dersleri ve eleştirel değerlendirmesinin sonuçları içerisinde geçtiğimiz tarihsel kesitin özgün gerçekleriyle birleşerek Dünya Komünist Partisi olarak yeni bir Komünist Enternasyonal’in inşasına ve proletaryanın nihai amaçlarına bağlanmış bir tarzda dünya proleter devrimine önderlik edecektir. İlerici-demokratik, devrimci-demokratik, Marksist-Leninist parti ve çevrelerin birliğine dayanan bir “enternasyonal” ise anti-emperyalist, anti-faşist, anti-şovenist bir birleşik cepheden ibarettir ve bu görev, günümüzün de yakıcı politik görevidir. Burada sorun, proletarya ve halkların, ezilenlerin birleşik cephesi ile dünya komünistlerinin kuracağı Komünist Enternasyonal’in iki farklı nitelik olduğu ve olacağı; ikisinin birbirine karıştırılmaması gereğidir. Birincisinin ikinci yerine ikame edilmesi, oportünizm ve tasfiyeciliktir...
“6- Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen her parti, sadece açık sosyal yurtseverliği değil, ikiyüzlü ve sahte sosyal pasifizmi (barışçılık) de teşhir etmekle yükümlüdür; kapitalizm devrimci yoldan yıkılmadıkça ne uluslararası hakem mahkemelerinin, ne silahlarının sınırlanmasına ilişkin tartışmaların, ne de Milletler Cemiyeti’nin ‘demokratik’ tarzda düzeltilmesinin hiçbir zaman yeni emperyalist savaşları önleyemeyeceğini işçilere sistemli biçimde anlatmalıdır.” (iba.)
Bu politika ve perspektif bugün için de geçerli bir ilkeyi ifade etmektedir. Yani emperyalizm var oldukça emperyalist savaşlar kaçınılmazdır; görev emperyalizmi, kapitalizmi “devrimci yoldan” yıkmaktır...
“8- Burjuvazisi sömürge sahibi olan veya başka ulusları ezen ülkelerdeki partilerin, sömürgeler ve ezilen milliyetler sorununda özellikle belirgin ve açık bir eylem çizgisine sahip olmaları zorunludur. Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen her parti, ‘kendi’ emperyalistlerinin sömürgelerde giriştiği oyunları teşhir etmek, sömürgelerdeki her kurtuluş hareketini sırf sözlerle değil eylemlerle de desteklemek, kendi ülkesinin emperyalistlerinin bu sömürgelerden kovulmasını istemek, ülkesinin işçilerinin yüreklerinde sömürgelerin ve ezilen ulusların emekçi halkına karşı gerçekten kardeşçe duygular yaratmaya yönelik bir eğitim çabası sürdürmek ve ülkesinin askeri birlikleri içinde sömürge halkları üzerindeki her türlü baskıya karşı sistemli bir ajitasyon yürütmek yükümlülüklerini taşır.” (iba.)
Bu politikanın özü ve ilkeleri bugün için de belirleyici ve yol göstericidir. Dünyamız bugün 1920’ler, 30’lar ve sonrası gibi değildir. Emperyalizmin klasik sömürge tekeli yıkılmıştır. Dünyamız genel olarak kapitalist hale gelmiştir. Böyle olmakla birlikte dünyamız, emperyalizm dışında kalan dünya, merkezinde uluslararası tekellerin durduğu emperyalist dünya sisteminin içinde emperyalizme bağımlı bir tarzda yaşamaktadır. Bugün tipik olan yeni tip yeni sömürgeciliktir..
Kürt ulusal sorununu düşünelim, Rojava devrimini düşünelim; bu bölgesel ama uluslararasılaşmış sorunda 21 koşul’un 8. maddesinde yer alan ilke ve perspektifin geçersizleştiğini söyleyebilir miyiz? Kuşkusuz ki söyleyemeyiz ve söylememeliyiz, ama 21 koşul eskimiş ve 21. asrın Marksizmine ve hedef olarak belirlenmiş Komünist Enternasyonal’ine yol gösteremez diyenler için yanıt, “evet yol gösteremez”dir...
“14- Komünist Enternasyonal’e üye olmak isteyen her parti, bütün sovyet cumhuriyetlerine, karşı devrimci güçlerle yürüttükleri mücadelede kayıtsız koşulsuz destek sağlar. Komünist partileri, sovyet cumhuriyetlerinin düşmanlarına silah ve cephane taşınmasını reddetmeleri için işçiler arasında usanmaz bir propaganda yürütmeli; sovyet cumhuriyetlerine gönderilen askeri birlikler arasında yasal ya da yasa dışı propaganda sürdürmelidirler.” (iba.)
Evet bugün bir Sovyet cumhuriyeti, sosyalist bir ülke yoktur. Fakat bu madde proletarya enternasyonalizmin zorunlu gereğini ve görevlerini ortaya koymaktadır. Yarın bir veya birkaç ülkede proleter devrim zafere eriştiğinde emperyalizm ve dünya gericiliğinin baskısına, abluka ve saldırılarına, işgal girişimlerine karşı aynı görevler geçerli olacaktır. Bu anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadelenin yürütülmesi illaki bir sosyalist ülkeyi gerektirmez. Örneğin İsrail siyonizminin, Siyonist sömürgeci devletin Filistin işgaline ve soykırımına karşı yürütülecek mücadele bakımından da bu görev(ler) geçerlidir ve dünya komünist hareketinin zaten önderlik etmesinin olanaklı olmadığı koşullarda bile pek çok ilerici, anti-emperyalist öncü kuvvet, ileri işçi, sendika gibi oluşumlar İsrail’e gönderilen silah sevkiyatını engellemek için eylemler yapmaktadır... Rojava devrimi gerçeğinde de bu vb. duruşları görmekteyiz.
III
21 koşul kararı alınırken o konjoktürün yüklediği somut görevler o koşulların analiziyle, beklentileri ve yönelimleri ile bağlıdır. 21 koşulda yer alan somutlaştırılmış güncel beklentiler ve yönelimler bugün zaten geçersizdir. Her enternasyonal doğal olarak doğduğu koşulların gerçekleri ve somut koşulların somut analizi üzerinde biçimlenir; güncel politik beklentiler, talepler, yönelimler, mücadele biçimleri, sloganlar buna göre belirlenir... “21 koşul” tartışması bu durumla ilgili değil, komünist olup olmamanın ilkeleriyle, dünya proleter devrimine bağlanmış program, strateji ve amaçlarla ilişkili bir tartışmadır. Okuyucunun bu temel gerçeği gözden yitirmemesi gerekir. Dolayısıyla post-Marksizmin, ezilenci oportünizmin, tasfiyeci çizginin sözcülerinin sıkışınca “yok biz o anlamda söylemedik”, “ama bunlar zaten partimizin düşünceleri değildir, partiye karşı güvensizlik geliştiriliyor” manipülasyonuna ve demagojisine karşı da uyanık olması zorunludur. Tasfiyeci oportünizmi sürece yayılmış bir tarzda sayısız biçim ve yöntemlerle yayma, adım adım özümsetme yöntem ve yönetme tarzına karşı da ideolojik mücadele yürütmek kaçınılmazdır.
Örneğin o gün için “Avrupa ve Amerika’nın hemen bütün ülkelerinde, sınıf mücadelesi iç savaş dönemine giriyor”, girdiği saptanıyor. Bu, somut bir saptamadır, o günün koşullarının analizini yansıtıyor ama bugün için bu söylenemez... Fakat maddede saptanan legal ve illegal çalışmanın birleştirilmesi bugün de geçerli ve yol göstericidir. Bugün için bu çalışmanın nasıl yapılacağı ve geliştirileceği ise günümüz koşullarıyla bağlıdır...
Örneğin, kararın 5. maddesinde geçen, “Kırsal kesimdeki komünist çalışma, günümüzde başlı başına bir önem kazanmaktadır. Bu çalışma esas olarak kırlarla temas halindeki komünist işçiler eliyle yürütülmelidir.” saptaması günümüzde bire bir geçerli değildir. Günümüz dünyasında doğru-dürüst köylü ülke kalmamıştır. Genel olarak pek çok ülkede kırsal nüfusunun herhangi bir belirleyici özelliği bulunmamaktadır. Dolayısıyla günümüz koşullarında kırsal kesim çalışması “başlı başına” önemli değildir. Olduğu kadarıyla ise, kırsal çalışma elbette ki proletaryanın, kır proletaryasının önderliğinde geliştirilecektir... Günümüz dünyası küreselleşmiş ama küçülmüş modern kapitalist bir kente dönüşmüştür...
III. Enternasyonal’in beklenen ama yenilen devrimler ardından somut, güncel politikalarının değiştiği, her bir dönemin gerekleri ve gerçekleri tarafından biçimlendirilen taktiksel politikalarla yol aldığını ise bilmekteyiz...
21 koşul meselesinde Marksizm-Leninizm’i, Leninist parti’yi, Dünya Komünist Partisi’ni belirleyen ilkeler dün olduğu gibi bugün de yol göstermeye devam etmektedir. Öyle ucuz yoldan, demagojik ve manipülatif slogan ve “açılımlar”la bu gerçek yok sayılamaz, yok edilemez. “21. asrın Marksizm ve sosyalizmi”, “teori ile yeni bir tarzda ilişkilenme”, “ideolojik-teorik tutuculuğa karşı mücadele”, “yaratıcı Marksizm” vb. sloganlara sığınarak bu gerçekler unutturalamaz...
Engels’in şu öğüdü bugün de olduğu gibi geçerlidir:
“ ‘Eğer birleşmek zorundaysanız, diye yazıyordu parti liderlerine Marks, hareketin pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir pazarlığa izin vermeyin, teorik 'ödünler' vermeyin.’ "
Bu ilke ve yöntem yeni kurulacak Komünist Enternasyonal’e de yol gösterecektir.
Lenin, ekonomistleri, Bernsteincıları eleştirirken;
“... temel ilke ve taktik sorunları üzerinde açık ve herkesi kucaklayan bir tartışma yapmak gerekmektedir. Birleşmeden önce ve birleşebilmemiz için, en başta sağlam ve kesin sınır çizgileri çekmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, birliğimiz tümüyle hayali olacak, hüküm sürmekte olan kafa karışıklığını gözlerden saklayacak ve onun köklü bir tarzda ortadan kaldırılmasını önleyecektir.'' (iba)
Bu ilke ve perspektif kurulacak yeni Komünist Enternasyonal’in de ilke ve perspektifidir.
Bunları redden herhangi bir komünist parti zaten Marksizm-Leninizm’den kopuşmuş demektir. Bu ilke ve perspektifi ucuz yoldan “Lenin’in söylediği ve savunduğu bu perspektif sadece Rusya’ya özgüdür, Türkiye için geçersizdir” propagandası (doğal olarak her ülke için de geçersizdir) tasfiyeciliğin gerçek yüzünü sergilemektedir. Bu teorinin, ideolojinin savunucularının “Marksizm ve sosyalizm iddialı” parti ve çevrelerle “yeni Komünist Enternasyonal”i kurma propagandası yapmasında, Leninizm’e ideolojik olarak saldırmasında ters bir şey yoktur...
Lenin’in III. Enternasyonal’in doğuş sürecini, ona ön gelen sürecin özellikleri hakkında pek çok makalesi bulunmaktadır. Okura bu belgeleri ve analizleri incelemesini öneririz.
Biz, yazı aşırı uzayacağı için yukarıda 21 koşulun her maddesini tek tek ele alarak inceleme yolunu izlemedik. Bu tarihsel belgeye her okur Google üzerinden rahatlıkla ulaşabilir. Böylece her okur bu belgeyi inceleyerek post-Marksistler, ezilenci oportünistler tarafından ileri sürülen sözde eleştiri ve saptamaları karşılaştırabilir, değerlendirebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder