Translate

16 Haziran 2014 Pazartesi

EMPERYALİZM, ORTADOĞU, IŞİD VE KÜRTLER



EMPERYALİZM, ORTADOĞU, IŞİD VE KÜRTLER
IŞİD, Musul’u ele geçirerek Bağdat’a doğru ilerliyor. Rojava Devrimi karşısında başarılı olamayan ve tutunamayan IŞİD’in bu atağı, Ortadoğu’da dengeleri derinden ve kapsamlı sarsmaya devam edecek. Büyük bir uygarlık geçmişine sahip, tek tanrılı üç büyük dinin doğum yeri Ortadoğu, gerek tarihten gelen gerekse de çağımızın çelişki ve çatışmaları üzerinde; derin ve kapsamlı sınıfsal, ulusal, etnik, dinsel, mezhepsel çelişki ve çatışmalarla parçalanmış durumda. 20. yüzyıl başlarında “Sınırları cetvelle çizilmiş”  Ortadoğu’nun statükosu çöküş sürecinde. Şeriatçı bir egemenliği hedefleyen IŞİD’in, “Ortadoğu haritasının sınırlarını siliyoruz.” açıklaması rastlantısal değildir. Gelişmekte olan çok kutuplu dünya gerçeğinin çatışmaları ve etki gücü “Genişletilmiş Ortadoğu”ya, Suriye ve Irak’a bütün gücüyle abanmış durumda. IŞİD’in atağı aynı zamanda bu gerçeklerle ve müdahalelerle bağlı. Genelde bölgesel çapta, özelde Suriye ve Irak’taki çelişkili, çatışmalı, kaygan, kaypak zemin ve süreç, her iki ülkede de üçer devletin ortaya çıkması olasılığını güçlendiriyor ya da süreç buna gebe; ki fiili olarak bu olgunun bir biçimde zaten gerçekleşmekte olduğundan da bahsedebiliriz. Eğer sonuçta, öteden beri özellikle de ABD’de neofaşist “Neocon muhafazakar çevreler” tarafından seslendirilen böyle bir yapılanma ortaya çıkarsa bunun hangi biçimleri alacağını ise bugünden kestirmek oldukça zor. Bu bakımdan da süreç çok seçenekli, çok açık uçlu durumda. Suriye ve Irak’taki gelişmelerin salt Suriye ve Irak’la sınırlı olmadığını, kalmadığını ve kalmayacağını, her iki ülkenin de küçük birer Ortadoğu olduğuna ise sadece dikkat çekerek geçiyoruz. Gerçek şu ki, 20. yüzyılın başlarında kurulmuş olan Ortadoğu’daki statüko temellerine dek sarsılmış ve çözülmektedir. Gerek emperyalist dünyada gelişmekte olan yeni güç dengeleri ve bölgenin jeopolitik önemi üzerinden gelişen hegemonya ve rekabet mücadelesi gerekse de bölge halklarının gittikçe büyümekte olan mücadele ve başkaldırıları söz konusu çözülme ve yeniden biçimlenmeyi dayatmaktadır.
Irak ve Suriye’de Sünni İslamın etkili olduğu yay/bölge, IŞİD’in etki alanı. IŞİD’in son atağı ile etki ve işgal alanı nerdeyse İran sınırından Suriye içlerinden Ak Deniz’e dek uzamaktadır. IŞİD, Kuzey Suriye ile Güney Irak’ı fiilen birleştirmiştir. Kara bayrak altında savaşan IŞİD’in, radikal İslami gerici/faşist paramiliter bir terör çetesi olduğundan kuşku yok. Arap milliyetçiliğine ve Sünni İslama, Sünni İslamın Selefi yorumuna dayanan, mezhepçi bir katiller ordusu da diyebiliriz. IŞİD’in İslam enternasyonalizmine de dayanan yapısı, onun eklektik karakteristik özelliklerinden birisidir. IŞİD’in askeri harekâtı ve yayılması sürdükçe, iktidar alanı genişleyip güçlendikçe, Şii Sünni mezhep savaşı ve boğazlaşması tehdidi giderek güçlenecek ve kanlı bir gerici savaşa dönüşecektir. Ki IŞİD, açık ve kesin bir şekilde Irak ve Suriye halklarına gerici bir iç savaşı dayatmaktadır, dayata da gelmiştir. Irak’ta gerici Maliki rejiminin mezhepçi baskı ve saldırı politikası bu bakımdan IŞİD çetesine olağanüstü bir imkân sunmuştur ve sunmaktadır. Burjuva karakterine karşın Orta çağcıl vahşetle savaşan IŞİD’in dinci ve mezhepçi gerici iç savaş politikasının boşa düştüğü, yenilgiye uğradığı tek yer ise Rojava olmuştur. Ulusal, etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları ve ön yargıları demokratik halkçı devrimci bir tarzda ele alarak çözen Kürt hareketi küresel ve bölgesel emperyalist, gerici, faşist güçlerin, o arada El-Nusra’nın, IŞİD’in vb. dinci-mezhepçi terörist çetelerin din ve mezhep savaşları tuzağına düşmemiş, dahası bu tezgâhı etkisizleştirerek “Demokratik özerklik” temelinde kendini inşa edebilmiştir. Bu başarı ve kazanım, Ortadoğu halkları adına büyük bir kazanım ve devrimci bir gelişmedir. Kanlı ve bir baştan bir başa kirli tuzaklarla döşenmiş Ortadoğu cangılında Rojava halkı, tüm dünyaya bir insanlık dersi de vermiştir ve vermektedir böylece. Rojava pratiği demokratik bir Ortadoğu için yürünmesi ve geliştirilmesi gereken yolu da göstermektedir henüz yolun başında olsa da.
Kelle koparan, ciğer ve yürek söküp dünyanın gözleri önünde çiğ çiğ yeme seansları düzenleyen IŞİD’in, sırf kendi savundukları “İslam” anlayışında olmadıkları için binlerce insanı katletmesi, bunu da İslamın yüce adaleti ve şefkati olarak dünyaya pazarlaması çarpıcı bir durumdur.  Küresel ve bölgesel karanlık ve karmaşık ilişkiler ağı, bu profesyonel katiller ordusunun aynı zamanda küresel ve bölgesel devletlerin taşeronu olarak da konumlandığını göstermektedir. İçerisinde sayısız istihbarat örgütünün cirit attığı IŞİD, özelde “Genişletilmiş Ortadoğu”da kıran kırana sürmekte olan emperyalist ve bölgesel güçlerin emperyal hegemonya ve rekabet mücadelesinin de kendine özgü bir uzantısı ve aracıdır da. Özelde Rojava Devrimi’ni boğmada Arap, Fars, Türk gericiliğinin, Esad rejiminin ve KDP’nin tam desteğini alan IŞİD’in, özellikle de Suudi Arabistan, Katar, T.C. ve AKP Hükümeti tarafından finanse edildiği, silahlandırıldığı, askeri eğitimle, her türden lojistik destekle donatıldığı ve kullanıldığı yeterince açığa çıkmış durumda. Bu siyasi-askeri terörist katliamcı çetenin homojen İslami şeriatçı görüntüsü yanıltıcı olmamalıdır. IŞİD’in bir “çatı örgütü” olduğu, içerisinde değişik devletlerle ve istihbarat örgütleriyle bağlı eğilimlerin olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Saddam rejiminin yıkılmasıyla ayrıcalıklı konumunu kaybeden ve baskı altına giren, Maliki rejiminin mezhepçi politikasının hışmına uğrayan Sünni Araplar, Sünni IŞİD’in Irak’ta etkili olmasını açıklayan temel bir faktördür. Saddam artıkları, Baasçılar, Sünni aşiretlerin ağırlıklı bölümü IŞİD bağlaşması içerisinde ya da etrafında yer almaktadırlar; dahası Baasçılar IŞİD içerisinde veya IŞİD’le bağlaşma içerisinde yönetici işlevleriyle, yönetim deneyimleriyle çok önemli bir gücü de oluşturmaktadırlar. IŞİD’in hızla Musul’u alabilmesini, Bağdat’a doğru ilerlemeye başlamasını Maliki rejiminin çürümüş olmasının yanı sıra öncelikle bu olgu açıklar. IŞİD’in atağı, zaten mezhepçi politikalarla parçalanmış Irak ve Ortadoğu’yu daha tehlikeli mezhepçi boğazlaşmalara doğru itecektir. “Genişletilmiş Ortadoğu”da mezhepsel bölünmeleri, Şii Sünni çelişki ve çatışmasını teşvik etmek, emperyalizmin ve bölge gericiliğinin öteden beri kullana geldiği ve kullanmakta olduğu bir taktiktir. Ortadoğu’da da sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen temelinde bir siyasal ve toplumsal bölünmenin ve mücadelenin yerine, etnik, ulusal, dinsel, mezhepsel bölünmeleri geçirme, böl, parçala, yönet politikası, emperyalist, Siyonist, gerici burjuva politikalar bakımından istenir ve işlevli bir silah olmuştur daima…
Suriye-İran-Lübnan hattında yerleşmiş olan Şia bağlaşmasının ve iktidar alanının yıkımı ve tasfiye edilmesi, Rojava Devrimi’nin boğazlanması; bölgenin, kontrol edilebilir çerçevede Sünni mezhebi eksenli olarak Batı emperyalizmine bağlanarak uluslar arası tekellere açılması, ABD, AB, İsrail ve bölgedeki işbirlikçileri Suudi Arabistan, T.C., Katar, Körfez ülkeleri vb. gibi müttefikleri için istenen ve kazanılmaya çalışılan bir hedef ve politikadır. Burada, bu politikanın Güney Kürdistan’da özellikle Barzani tarafından da desteklendiğini görmek gerekir. Rojava’nın tasfiyesi, Maliki rejiminin yıkılması, T.C. ile sağlam bir bağlaşma, özellikle de Kürt devlet yönetiminde etkili olan Barzani kliği için istenen bir şeydir; ki Barzani kliği eylemiyle de bu gerçeği kanıtlamıştır. Demokratik bir Ortadoğu ve Mezopotamya yerine, mezhepçi boğazlaşmalarla parçalanmış, at izinin it izine, it izinin at izine karıştığı bir Ortadoğu ve Mezopotamya’dan ise bölge halklarının, bölge halklarından olan Kürt ve Türk halklarının hiçbir çıkarı olmadığı ve olmayacağı ise açıktır. Ortadoğu’daki temel sorunların ana nedeni, emperyalizmdir, Ortadoğu’ya emperyalist müdahaledir; emperyalizmin, Siyonizmin ve işbirlikçi gerici ve faşist rejimlerin çıkarları, müdahaleleri, egemenlik savaşıdır. Ortadoğu’nun cetvelle çizilmiş sınırlarından da, Ortadoğu’nun yüreğine saplanmış zehirli bir hançer olan İsrail devletinden de, Filistin sorunundan da, dört parçaya parçalanmış Kürt ülkesinin gerçeğinden de, Afganistan’ın, Irak’ın, Libya’nın Suriye’nin yaşadığı bildiğimiz tablodan da bu olguyu ya da olguları görmek tümüyle mümkündür.
Bölgenin emperyalist küreselleşmenin gereksinmelerine açılması, bölgenin enerji kaynaklarının ve zenginliğinin güvenceli bir tarzda denetlenebilmesi ve kullanılabilmesi uluslar arası tekellerin egemenliğiyle belirlenen emperyalist dünya sisteminin ortak çıkarıdır. Dolayısıyla başta devrimci tehditler olmak üzere bu çıkarları tehdit edecek her türden gelişmeye karşı geçici de olsa emperyalizmin asgari müştereklerde birleşmesi ve tavır alması anlaşılırdır. Söz gelimi, hiçbir ilerici, devrimci özellik taşımamakla birlikte denetlenebilir çerçevede tutulamayan ya da geliştikçe, iktidar alanı genişledikçe denetlenmesinin olanaklı olmayabileceği (keza Baas’ın Saddamsız Baas olarak iktidara gelişi tehlikesi) olasılığı gibi gerçekleriyle bağlı olarak, IŞİD’in gelişmesi, Bağdat’ı düşürmesi, petrol bölgelerinin ve geçiş yollarının IŞİD’ci şeriatçı bir diktatörlüğün denetimine girmesi riskli görülüyor olmalı ki, El Kaide’yi hatırlayalım, ABD, Rusya, Çin, AB, İran merkezi Irak yönetimi lehine çeşitli açıklamalar yapmakta, değişen düzeylerde girişimlerde, yakınlaşmalarda bulunabilmektedirler. Kuşkusuz ki bu “konsensüs” veya emperyalist dünya sisteminin kolektif çıkarlarını tehdit edecek gelişmelere karşı şu veya bu düzeyde ortaya çıkabilecek ortaklıklar, emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesine son vermek bir yana, içermekte ve içererek gelişmektedir ve istikrarlı bir birlik olarak da sürmesi zaten olanaklı değildir. Doğası gereği her bir emperyalist gücün, emperyalist bloğun, bölgesel liderlik mücadelesi veren gerici burjuva devletin ya da devletlerin kendi özgün ekonomik, siyasi, askeri çıkarları olacak ve bu çıkarların mücadelesi de sürecektir… Bugün bir Amerikan emperyalizmi ile Rus emperyalizminin ya da Çin sosyal emperyalizminin çıkarlarının ya da bölgesel liderlik mücadelesi veren, yayılmacı politikalar izleyen Türkiye ve İran gibi burjuva devletlerin çıkarlarının birebir çakıştığını söyleyemeyiz…

DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder