LENİNİST KESİNTİSİZ DEVRİM Mİ, TROÇKİST “SÜREKLİ DEVRİM”
Mİ!
(VI)
Fakat biz, kaldığımız yerden
devam edelim, Troçki’nin 1939'da söylediklerinden, daha gerilere,
1930’a gelelim.
Uzunca olmasına rağmen, iki diktatörlük sorunundaki
ayrılıklarımızın nerden kaynaklandığını anlayabilmek için yine Troçki'ye,
söz konusu düşüncelerin asıl sahibine başvuralım.
"Tek Ülkede Sosyalizme Karşı
Sürekli Devrim" makalesinde (yıl 1930) Troçki, teorisini şöyle ortaya
koyar:
"Geç
kalmış bir burjuva gelişime sahip ülkeleri ve özellikle sömürge ve yarı-sömürge
ülkeler açısından, sürekli devrim teorisinin anlamı şudur: Bu ülkelerde,
demokratik görevlerin ve ulusal kurtuluş sorununun tam ve gerçek bir çözüme
ulaşması, ancak ezilen ulusun ve her şeyden önce onun köylü yığınlarının önderi
olarak proletaryanın diktatörlüğü aracılığıyla düşünülebilir." (III. Enternasyonal Belgeleri, 1919-1943, s. 200)
Yeridir,
hatırlatmak yararlı olacak: Deutscher’in Troçki biyografisinde verdiği
bilgilere göre Troçki, II. Dünya Savaşı sürecinde, bir kez daha, proleter
devrimin Batıda, emperyalist merkezlerde, bu sefer, zafer kazanacağını
düşünüyormuş. Yine Deutscher’e göre bay Troçki buna her zamankinden daha fazla
inanıyordu. “Bütün modern sınıf mücadelelerinde kentlerin ister istemez önder
olması onun değişmez prensibi idi; kentleri dışarıdan-köyden- ele geçiren
isyancı bir hareket fikri onun için hem bir hayal
hem de gerici bir hareketti. Ona
göre, Batıda olduğu gibi Doğuda da devrimin ya gerçek anlamda
proleter olması, ya da hiçbir zaman olmaması gerekirdi.” (I. Deutscher, Troçki,
Kovulan Sosyalist, s. 501, iba., Ekim 1974)
Demek ki, bay Troçki’ye göre, gelişimi
geç kalmış burjuva ülkelerde ve sömürge, yarı-sömürge ülkelerde burjuva
demokratik görevlerin çözümü ancak proletarya diktatörlüğü eliyle
çözülebilirmiş ve bu ülke demokratik devrimlerinden proletarya diktatörlüğü
doğacakmış. Burjuva demokratik devrimlerin gündemde olduğu ülkelerde küçük
burjuvazinin, küçük burjuvazinin bir bölümünün ya da küçük burjuvazinin bir
biçimi olan köylülüğün geçici ve göreli de olsa bağımsız bir devrimci politik
hareket geliştiremeyeceği, demokratik devrimlere önderlik edemeyeceği, devrimin
zaferiyle burjuva demokratik görevleri çözemeyeceği iddiası Troçki’nin,
Troçkizm’in dogmalarından bir
tanesidir. Burjuva bir sınıfın (küçük burjuvazi de en nihayetinde bir
burjuvadır, burjuva bir sınıftır, ama küçüğüdür!) burjuva görevleri
çözemeyeceği iddiası boş bir laftır. Ki, çağımızın tüm bir tarihsel deneyimi bu
nesnel, bilimsel değer taşımayan antiMarksist-Leninist teoriyi de çöp sepetine
atmıştır. Yugoslav, Çin, Küba, Kuzey Kore, Vietnam, Nikaragua devrim deneyleri;
köylülüğün, küçük burjuvazinin, küçük burjuva devrimcilerin önderliğinde
gerçekleşen bu devrimlerin deneyi tarafından da söz konusu Troçkist teori,
parlak bir biçimde, tekmelene tekmelene, çöpe atılmıştır. Nitekim bu tarihsel
gerçekler, işin bir boyutu olarak, Troçkist hareket arasında iç bölünme ve
parçalanmalara yol açmıştır. Örneğin, İngiltere’de Sosyalist İşçi Partisi’nin
(SWP) kurucusu Tony Cliff önderliğindeki Troçkist hareket (“Uluslararası
Sosyalist Akım”) küçük burjuvazinin önderliğinde devrimlerin zafer kazanması
olgusunun baskısı altında, Troçkist “sürekli
devrim teorisi”ni “aksayan sürekli
devrim” olarak formüllendirmiş ve tarif etmiştir. Kuşkusuz ki temel
Troçkist çizgisini koruyarak ve hiçbir bilimsel devrimci değer taşımayan
açılımlarla birlikte.
Peki, biraz durup düşünelim:
Bizleri Lenin'deki değişmeyi, Şubat ve Ekim'den sonra teorideki zenginleşmeyi
ve proletarya önderliğinde gerçekleşen devrimlerin deneyini anlamamakla itham
edenlerin, içerik itibariyle, bu noktada, Troçki’den farklılıkları nedir? Bizi
ulusal kapitalizm ve demokratik burjuva diktatörlüğü teorisini savunmakla itham
ederken savundukları temel ilkesel, teorik tezleri neydi? Şuydu: Demokratik
devrimden bir demokratik diktatörlük doğmaz! Ya ne doğar? Sosyalist bir
diktatörlük, sosyalist diktatörlüğün bir biçimi, özü sosyalist olan bir
diktatörlük! Ama bu fikirlerin yaratıcısı,
temsilcisi, aktarmalardan da görülebileceği gibi (Parvus’un teorisini alıp
geliştiren) Troçki'dir.
Devam edelim.
Troçki sürdürüyor
teorisini açıklamaya:
"3-
Sadece tarım sorunu değil ulusal sorun da, geri kalmış ülkelerde nüfusun ezici
çoğunluğunu oluşturan köylülüğe demokratik devrimde olağanüstü bir konum
vermektedir. Proletaryanın köylülükle ittifakı söz konusu olmadan, demokratik
devrimin görevleri sadece yerine getirilmemekle kalmaz, ciddi bir bicimde
ortaya bile konulamaz. Fakat bu iki sınıfın ittifakı da ancak ulusal-liberal
burjuvazinin etkisine karşı uzlaşmaz bir mücadele vermekle
gerçekleşebilir." (age, s. 200)
Görüldüğü
gibi, Troçki, liberal burjuvazi yalıtılmadan köylülükle proletaryanın ittifakı
gerçekleşmeden, demokratik devrimin zaferinin ötesinde demokratik görevlerin
bile doğru dürüst ortaya koyulamayacağını söylüyor.
Peki,
buna rağmen Marksist-Leninistlerin Troçki’yi demokratik devrimi reddetmekle,
köylülüğün devrimci potansiyelini reddetmekle, aşamaların üstünden atlamakla,
demokratik devrimi sosyalist devrim olarak lanse etmekle, doğrudan “sosyalist
devrim”i savunmakla suçlamalarının nedeni ne acaba? Sakın ola ki, Lenin, Stalin
bizleri aldatmış olmasın? Elbette ki, hayır! Bunun nedeni, Troçki’nin
her devrimden kendi karakterine uygun bir diktatörlük doğacağını reddetmiş olmasıdır. Teorisini buna göre kurmuş olması ya da
teorisinin bir sonucu olarak bu saçmalığa gömülmüş olmasıdır. Burjuva
demokratik devrimlerden bir proletarya diktatörlüğü doğacağını savunmasıdır.
Demokratik devrimde proletarya ve küçük burjuvazinin ittifakını iktidara dek,
proletarya ve köylülüğünün devrimci-demokratik diktatörlüğüne dek genişletmemesi,
demokratik diktatörlüğü, yani henüz sosyalist olmayan bu diktatörlüğü
yadsımasıdır. Demokratik devrimle sosyalist devrimi birbirine karıştırmasıdır.
Böylece demokratik devrimi sosyalist devrim olarak lanse etmesidir. İki
devrimi, iki diktatörlüğü birbirine karıştırmasıdır. Her ülkede proletaryanın
devrimi, hemen ve doğrudan proletarya diktatörlüğü şablonu altında hazırlamasını savunmasıdır. Küçük burjuvazinin
göreli de olsa bağımsız siyasal rol oynayabileceğini reddetmesidir; küçük
burjuvazinin kuzu kuzu proletaryayı izleyeceğini savunmasıdır.
Bunları kavramayanlar Leninist kesintisiz devrimle
Troçkist sürekli devrim arasındaki farkı kavrayamazlar. Kavrayamayınca da Troçki'nin
ideolojik-siyasi etkisine kapılırlar. Kapılanca da Troçki’nin Lenin’e,
Stalin’e, III. Enternasyonal’e karşı yaptığı eleştirileri bize de yöneltirler.
Arnavutluk ve öteki halk demokrasisi deneylerini de yarı-Troçkist konumda çarpıtarak
yorumlarlar.
Yine Troçki'ye
dönelim. Bakalım teorisini açıklamaya devam eden Troçki, neler diyor:
"4- Tek tek ülkelerde
devrimin epizotlarla dolu ilk evreleri ne kadar değişik olsalar da, proletarya
ile köylülük arasındaki ittifakın gerçekleştirilmesi ancak Komünist Partisi’nde
örgütlenmiş olan proleter öncünün siyasal önderliği altında düşünülebilir. Bu
da yine, demokratik devrimin zaferinin ancak köylülükle ittifaka dayanan ve ilk
planda demokratik devrimin görevlerini yerine getiren proletarya diktatörlüğü
ile düşünülebilir olması demektir..." (age, s. 200)
Bu
satırlar neyin kanıtı? Bu satırlar, demokratik devrimden sosyalist özlü bir
diktatörlük, onun bir biçimi doğacağını savunan ve bu diktatörlüğün ilk planda
demokratik devrimin acil görevlerini yerine getireceğini, ama bununla
yetinmeyeceğini demokratik acil görevlerin
yanında sosyalist görevleri de çözeceğini, devrimimizin (ve öteki geri ülke
devrimlerinin de) kaçınılmaz olarak daha ilk aşamada kapitalizmin
çerçevesini aşacağını savunanların bu tezlerini Troçki’den
aldıklarının kanıtıdır. Bu satırlar, bizi bu fikirlerden yola çıkarak ulusal
kapitalizm, demokratik burjuva iktidar, üretici güçler teorisi savunuculuğuyla,
küçük burjuvaziyi merkeze koymakla, kesintisizliğe karşı çıkmakla suçlayanların
ilham kaynağının neresi olduğunu kanıtlıyor.
Geçelim ve devam
edelim.
“7-Tarihin çoktan ve kesin olarak aştığı ‘proletarya ve köylülüğün
demokratik diktatörlüğü’ sloganını, Komintern'in bugün doğu ülkelerine kabul ettirmeye
çalışması, ancak gerici bir etki
yapabilir. Bu slogan, proletarya diktatörlüğü
sloganının karşısına çıkartıldığı ölçüde siyasal bakımdan
proletaryanın küçük burjuva yığınlarının içinde erimesine katkıda bulunmakta, böylelikle ulusal burjuvazinin hegemonyası ve dolayısıyla demokratik devrimin
fiyaskosu için en elverişli koşulları yaratmaktadır. Bu sloganın Komintern Programına alınması, Marksizm'e ve Bolşevizm’in
Ekim geleneklerine karşı dolaysız bir ihanettir." ( age., aynı
sayfada, iba.)
Dikkat
edilsin, Troçki saldırılarını Lenin'in, Stalin'in, Komintern'in kesintisiz
devrim sorununda en can alıcı noktasına, iktidar
sorununa, yoğunlaştırıyor. Demokratik diktatörlüğü reddediyor. Gerçekte
demokratik devrimi sosyalist devrim, demokratik diktatörlüğü sosyalist
diktatörlük olarak lanse ediyor. Ekim Devrimi’nin ürünü proletarya
diktatörlüğünü ve sosyalizmi boğazlamak için her türlü gerici ve karşı devrimci
cellâtlarla işbirliği yapmış bir bataklık olan Troçki yukarıdaki sözde ve sahte
eleştirilerini de buraya oturtuyor.
Yine bir
kez daha dikkat edilsin, bize dönük yapılan eleştiriler de aynı içerikte,
nerdeyse cümlesi cümlesine aynı! Teorilerine,
politik tezlerine yönelttiğimiz yarı-Troçkizm eleştirileri karşısında öfkeyle
bağırıp çağıranların öfkesini, bilim dışı eleştirilerini, eleştiri
yöntemlerini Troçki'nin satırlarında apaçık görebiliyoruz. Apaçık görüyoruz ki,
Troçkizm’le sınır çizgisini bu noktada çektiklerini söylemelerine
rağmen bunda başarılı değiller. Biz, “doğrudan proletarya diktatörlüğü”
demiyoruz iddiası da boştur, biçimseldir. Çünkü demokratik devrimden
proletarya diktatörlüğü doğacağını savunuyorlar. İşin özü budur. “Bir biçimi”, “özü”
ifadeleri niteliksel, özsel, esaslı bir ayrım çizgisi değildir ve olamaz da.
Troçki de bu diktatörlüğün sosyalist olduğunu söylüyor, bu diktatörlüğün demokratik karakterini yadsıyor, keza
sizler de. Sizler bu diktatörlüğü sosyalist, sosyalist diktatörlüğün bir biçimi
görüyor ve demokratik karakterine
karşı çıkıyorsunuz. Özünde Troçki de. Zaten sizleri Troçkizm’le birleştiren de
bu. Ki, biraz ileride de göreceğimiz gibi, Troçki de bu diktatörlüğün acil görevlerini demokratik
görevler olarak ilan ederken sosyalist görevleri de çözeceğini, demokratik
görevleri çözdüğü oranda bu diktatörlüğün proleter sosyalist niteliğinin
giderek olgunlaşacağını, çehresinin giderek
açığa çıkacağını savunuyor.
Sizler de aynı sözleri ediyor, aynı içeriği paylaşıyorsunuz. Troçki’nin
eleştirileri ne kadar haklıysa sizin eleştirileriniz de o kadar haklıdır!
“8- Demokratik devrimin önderi olarak iktidara
ulaşacak proletarya diktatörlüğü, kaçınılmaz olarak ve en kısa vadede, burjuva
mülkiyet haklarına geniş çaplı müdahalelerle bağlantılı görevleri önünde
bulacaktır. Demokratik devrim doğrudan
doğruya sosyalist devrime dönüşecek ve sadece bu biçimde bile zaten sürekli
devrim halini alacaktır." (aynı
yerde, iba.)
Bu
cümleleri aynen, hemen hemen aynen, muhaliflerimizin yazdıklarında da
görüyoruz. Çünkü iki devrim tek diktatörlük teziyle iki devrimi, iki
diktatörlüğü ve kesintisiz geçişi kavramıyor, karıştırıyorlar. İşte bundan
dolayıdır ki bizleri ara bir burjuva aşamayı, demokratik burjuva diktatörlüğü
savunmakla, anti-emperyalist demokratik devrimin ve iktidarının kapitalizmin
dışına taştığını görmemekle vb. vb. itham ediyorlar. Onlara göre proletaryanın hegemonyası
ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin tasfiyesi, devrimi daha ilk anda kapitalizmin
dışına çıkarıyor ve iktidar daha ilk anda zaten sosyalist özdedir. Biçimde
demokratik içerikte sosyalist olan bu diktatörlük daha baştan proletarya
diktatörlüğünün görevlerini yerine getiriyor, vb.
Bu perspektif ve
tezlerle Troçki’nin perspektif ve tezlerini kıyasladığımızda ortaya
çıkan tablo açık değil mi?!
"13- Stalin'in ve Buharin'in teorisi bütün Rus
Devrim deneyinin tersine, demokratik devrimi mekanik bir biçimde sosyalist devrime karşıt göstermekle
kalmıyor, aynı zamanda ulusal devrimi de uluslararası devrimden ayırıyor.
“Bu teori, geri
kalmış ülkelerdeki devrimlere, kendilerini proletarya diktatörlüğüyle karşıtlığa düşürecek, gerçekleştirilmeyecek bir demokratik diktatörlük rejimi kurma
görevi yüklüyor: Böylelikle
politikanın içine hayaller ve kurgular sokuyor, doğu proletaryasının
mücadelesini felce uğratıyor ve sömürge devrimlerinin zaferini önlüyor." ( s. 202, iba.)
Bizi
demokratik devrimi “mekanik” bir şekilde sosyalist devrimin karşısına koymakla,
demokratik diktatörlük ve ulusal kapitalist rejim savunuculuğuyla, proletaryayı küçük burjuvazinin peşine
takmakla, vb. eleştirenlerin eleştirilerinin kaynağının nerde olduğu iyice
görülüyor değil mi! Oportünist cephenin Marksist Leninist Komünistlere
dönük bu eleştirilerinin zamanında Troçki tarafından Lenin’e, Stalin’e,
Komintern’e karşı nasıl yapıldığı açık değil mi!..
Troçki’nin buraya
kadar aktardığımız düşüncelerini eleştirel kısaca özetleyelim:
1-
Her devrimden kendi karakterine uygun diktatörlük doğacağı yasası ve Bolşevik
ilkesi Troçki tarafından reddediliyor. Troçki, demokratik devrimden bir
proletarya diktatörlüğü doğacağını savunmakla; demokratik diktatörlüğü
reddetmekle bunu gösteriyor.
Bu teori Bolşevik
kesintisiz devrim teorisinin reddidir. İki devrim iki diktatörlük ilişkisinin
ve birincisinin ikincisine dönüşümünün kavranmamasıdır. İki devrim tek
diktatörlük teorisiyle gerçekte lafta da olsa doğrudan sosyalist devrim
savunuluyor, aşamaların üstünden atlanma öneriliyor.
2- Troçki, demokratik diktatörlüğü bir proletarya
diktatörlüğü göstererek daha baştan devrimin kapitalizmin çerçevesinin dışına
çıkacağını, proleter dediği bu diktatörlüğün acil görevlerinin demokratik
görevleri çözmek olsa da demokratik görevlerin çözümü ile sosyalist görevlerin çözümünün aynı süreçte gerçekleşeceğini,
demokratik görevler çözüldükçe diktatörlüğün sosyalist niteliğinin
giderek daha fazla açığa çıkacağını savunuyor.
3- Troçki bu teorisine ve siyasal çizgisine bağlı olarak,
Marksizm-Leninizm’i, Stalin ve
Komintern çizgisini ulusal kapitalizm, ulusal burjuva iktidar,
üretici güçler teorisi savunuculuğuyla, proletaryayı küçük burjuvaziye
yedeklemekle, kesintisiz geçişe karşı çıkmakla, demokratik devrimi sosyalist
devrimin karşısına mekanikçe koymakla vb. suçluyor.
Troçki’nin
iktidar teorisi, onun “sürekli devrim teorisi”nin temel taşlarından birisini
oluşturmaktadır.
Yukarıdaki teori ve
eleştiriler saf Troçkist karakterdedir. Marksist-Leninist kavrayışa yönelen
eleştirilerin ve bu eleştirilerin temelini oluşturan teori ve tezler,
Troçkizm'den kaynaklanmakta ve yarı-Troçkist biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
Troçki’nin tanıklığıyla bunu kanıtladık.
Fakat burada
durmayacağız; Troçki’nin tanıklığında, muhaliflerimizin kesintisiz
devrimde proletaryanın hegemonyası sorununda Leninist görüşlerimize yönelen
eleştiri ve anlayışlarının nereden alındığının kanıtlarını da ortaya koyacağız.
Böylece bu teori ve eleştirilerin gerçek mucidinin, gerçek teorisyeninin kim
olduğunu hep birlikte görmeye devam edeceğiz.
Troçki,
teorisinin temellerini 1905'te oluşturdu. Troçki’nin devrim anlayışını
bütünlüklü ortaya koyduğu ilk belge, "Sonuçlar Ve Olasılıklar” broşürüdür.
O halde bu belgeye hep birlikte göz atalım.
Geçerken
bir hatırlatmada bulunmak yararlı olacaktır. Biz, demokratik devrimde
hegemonyasını kurmuş olan proletaryanın bu hegemonyasını devrimci-demokratik
diktatörlükte de süreceğini, diktatörlükte proletaryanın hegemonyasının
kesintisiz geçişin güvencesi olduğunu, ama
bu hegemonyanın tek başına demokratik diktatörlüğü sosyalist yapmaya
yetmeyeceğini savunuyoruz. Muhaliflerimiz ise, proletaryanın demokratik
diktatörlükteki hegemonyasından yola çıkarak bu diktatörlüğü sosyalist, onun
bir biçimi, özü sosyalist bir diktatörlük olarak kavrıyor ve
gösteriyorlar. Bu perspektiflerine bağlı olarak bizleri Menşevizm’le, II.
Enternasyonal oportünizmiyle, yerine göre Maoizm'le, vb. vb. suçluyorlar.
Şimdi konumuza
dönebiliriz.
"Devrimin
kesin bir zafere ulaşması halinde, iktidar, mücadelede önderlik yapan sınıfın
eline, başka bir deyişle proletaryanın eline
geçecektir. Şunu hemen belirtelim ki, bu, proleter olmayan toplumsal grupların
devrimci temsilcilerinin hükümete katılmalarını asla engellemez. Bunlar hükümete girebilirler ve girmelidirler
de: Doğru ve sağlıklı bir
politika, kent küçük burjuvazisinin, aydınların ve köylülüğün nüfuslu önderlerini iktidara(iba.)
çağırmaya iteleyecektir
proletaryayı. Bütün sorun şudur: Hükümetin
politikasının içeriğini kim belirleyecektir; kim hükümetin içinde sağlam bir
çoğunluk oluşturacaktır?" (Rusya'da Sürekli Devrim Sonuçlar
Olasılıklar, s. 55, iTa.)
Son
derece çarpıcı sözler! Çarpıcılığı doğruluğundan değil, Troçkist teorinin
hegemonya sorunundaki kavrayışını göstermesindedir. Çarpıcılığı, oportünist
cepheden bizleri eleştirenlerin temel belgelerinde ve bize dönük eleştiri
belgelerinde aynı sözleri, aynı koyuşu tekrarlamalarındadır.
"…Böyle bir hükümet, proletarya ve köylülüğün diktatörlüğü olarak, proletarya, köylülük ve
aydınların diktatörlüğü, hatta işçi sınıfı ve küçük
burjuvazinin koalisyon hükümeti olarak tanımlanabilir elbette; yine de şu soru önümüze çıkmaktadır: Hükümet içinde ve
dolayısıyla ülke içinde hegemonya
kimde olacaktır? Biz, işçi hükümetinden
söz etmekle, hegemonyanın işçi sınıfına ait olması
gerektiğini belirtmiş olmaktayız." (age.,
s. 56, iba.)
"Biz, işçi hükümeti sözleriyle, işçi sınıfı
temsilcilerinin hakim durumda bulunduğu ve önderlik rolünü üstlendiği bir
hükümeti kastediyoruz." (s. 57)
Bu
tahlil ve sözleri, tıpkıbasım gibi muhaliflerimizden de duyuyoruz, belgelerinde
de görüyoruz. Bizi eleştirenler de tıpkı sorunu böyle koyuyorlar. Yani dört
dörtlük bir çakışmayla karşı karşıyayız!
Dikkat
edilsin, Troçki, burjuva devriminden doğan diktatörlüğü sosyalist görürken
proletaryanın hegemonyasını belirleyici ve temel alıyor. Dikkat edilsin,
“Troçki saf proletarya diktatörlüğünü savunurken biz onu proletarya
diktatörlüğünün bir biçimi, özü sosyalist olan bir diktatörlük olarak
görüyoruz” diyenlerin bu sözde “ayrım” çizgisi de Troçki’nin alıntısındaki
koyuşundan sonra tümden siliniyor, yok oluyor, Troçkizm’le kaynaşıyor. Muhaliflerimiz de özünün sosyalist olduğunu
iddia ettikleri diktatörlüğü değişik adlarla formüle ediyorlar, değişik
isimler, biçimler veriyorlar (halk iktidarı, halk demokrasisi iktidarı,
işçi-emekçi sovyetleri iktidarı vb. gibi) ama aynı özde, demokratik
diktatörlüğün özünü sosyalist görmede birleşiyorlar. Ama bu birleşme
Lenin-Stalin’de değil, Troçki’yle birleşme olarak gerçekleşiyor. Aksini iddia
eden varsa, buyursun, tersini kanıtlasın!
Troçki,
demokratik devrimin zaferiyle kurulacak proletarya diktatörlüğünün ilk
görevlerinin “eski rejimin Aguis ahırlarını temiz”lemek olacağını söyler ve
şöyle devam eder: “Bu politik temizlik, bütün toplumsal ve devlet ilişkilerinin
demokratik bir yeniden örgütlenmesiyle tamamlanacaktır.” Bu yeniden örgütlenme
ve demokratikleşmenin ve devrimin ilerlemesinin “iktidardaki proletaryanın
politikasını derinleştirecek ve onun sınıf karakterini gittikçe daha çok belli
edecektir.” (s. 62)
Troçki,
sağ oportünist bir anlayışı eleştirdikten sonra şunları yazar:
“Programımızın
asgari ve azami programlar olarak bölünmesinin, iktidarın burjuvazinin elinde
bulunduğu dönemde çok köklü ve önemli,
ilkesel bir anlamı vardır. Burjuvazinin iktidarda olması olgusu, üretim
araçlarının özel mülkiyeti ile bağdaşmayan tüm talepleri asgari
programımızın dışında tutar. Bu tür talepler sosyalist bir devrimin içeriğini
oluşturur ve bir proletarya diktatörlüğünün varlığını gerektirir."
"Ama
iktidar sosyalist bir çoğunluğa sahip bir devrimci hükümetin eline geçer
geçmez, programımızın azami ve asgari olarak bölünmesi, hem ilke hem de
doğrudan pratik açıdan önemini yitirir. Bir proleter hükümet hiç bir zaman
kendisini bu tür sınırlar içine hapsedemez..." (s. 64)
"…Proletaryanın
temsilcilerinin, güçsüz rehineler gibi değil, önder bir güç olarak hükümete girmesi (iba.) olgusunun kendisi bile, asgari
ve azami programlar arasındaki sınır
çizgisini siler (iba.); yani
kolektivizmi gündeme sokar proletaryanın bu yönde ilerleyişinin durdurulacağı
nokta, proletarya partisinin ilk baştaki niyetlerine değil, güçler ilişkisine
bağlıdır.
"Bu
yüzden, burjuva devriminde proletarya diktatörlüğünün herhangi özel biçiminden demokratik proletarya diktatörlüğünden (ya da, proletarya ve
köylülüğün demokratik diktatörlüğünden) söz edilemez. İşçi sınıfı, ancak
demokratik programın sınırlarını aşmaktan geri durma pahasına koruyabilir
diktatörlüğün demokratik niteliğini. Bu noktada beslenecek her türlü hayal, çok
vahim sonuçlar yaratır, sosyal demokrasiyi daha işin başında zayıf düşürür.” (s. 67, iTa.)
Görüldüğü
gibi Troçki, demokratik devrimden doğan sosyalist gösterdiği demokratik
diktatörlüğün kurulmasıyla, asgari ye azami programlar arasındaki farkın
silinerek, aynı anda, aynı süreçte birlikte uygulanacağını saptar.
Troçkist
teorinin sorunu bu tarzda koyuşu anlaşılır bir şeydir. Dolayısıyla bu teoriyi
savunan muhaliflerimizin de sorunu bu tarz koyuşları da açık ve anlaşılır bir
durumdur. Ama kuşkusuz, Leninizm'e aykırıdır. Leninizm'e göre demokratik devrim
sosyalist devrime, demokratik diktatörlük sosyalist diktatörlüğe dönüşmeden iki
program arasındaki sınır çizgileri pratik olarak silinmez ve bu bağlamda aynı
anda, aynı süreçte bu iki program birlikte uygulanamaz.
Bizleri
“İki Taktik” taklitçiliğiyle, bizleri Lenin’deki (daha sonraki) zenginleşmeyi
görmemekle suçlayanların görmediği ya da görmezden geldikleri bir şey var. O
“şey” de, şudur: Troçki, Leninizm’i ikiye ayırır; 1) Ekim Devrimi’nden önceki
Leninizm, 2)Ekim Devrimi’nden sonraki Leninizm. Troçki’ye göre, Ekim’den önceki
Leninizm kabul edilemez. Ekim Devrimi “sürekli devrim kuramını” doğrulamıştır.
Lenin de zaten “sürekli devrim kuramı”na gelmiştir. “Nisan Tezleri”nden
başlayarak Lenin, Troçki’nin teorisinin benimsemiş ve özümsemiştir. Lenin
Troçki’nin büyüklüğünü ve kendi ağır mı ağır yanılgısını ancak Ekim deneyimiyle
anlamış ve Troçki’yi de ideolojik lideri olarak benimsemiştir. Dolayısıyla,
Ekim’den sonraki Leninizm gerçekte Troçkizm’dir. Zaten Ekim Ayaklanması’nın,
Ekim Devrimi’nin “esin kaynağı ve biricik önderi Troçki’dir” vs. vs. Troçki ve
Troçkistler bu demagojik propagandayı sistematik bir şekilde yapmışlardır ve
yapmaya da devam etmektedirler. İşte bizi Lenin’deki zenginleşmeyi görmemekle,
“İki Taktik” taklitçiliği yapmakla suçlayanların bu “eleştiriler”inin kaynağı
tam da bu Troçkist propagandadan etkilenmeye dayanmaktadır. Bilincinde olsunlar
ya da olmasınlar, nesnel gerçek budur. Üzerinde düşünmelerini öneririz.
Troçkistlerin, IV. Enternasyonal’in Doğu Avrupa devrim deneyimlerini (devrim ve
iktidar sorunu) yorumlayış biçimi de, Troçki’nin “İki Taktik”e, 1903’den beri
tarih ve siyaset sahnesine siyasal bir akım olarak çıkan Bolşevizm’in
(Leninizm’in) teorisine, program ve stratejisine, temel taktiklerine yönelttiği
eleştirilerle; Leninizm’i ikiye bölüp, 1903-1917 arası dönemini mahkum edişiyle
bağlıdır. Bizi, yeni tarihi deneylerle zenginleşen Leninizm’i görmemekle
eleştirenlerin “eleştiri”lerini bir de bu bakımdan gözden geçirmelerinde yarar
olduğu açıktır.
Buraya
kadar aktardıklarımızdan da açıkça ve ikircimsiz görülebileceği gibi,
demokratik devrimde proletaryanın hegemonyasından, demokratik diktatörlükte
proletaryanın hegemonyasından hareketle demokratik diktatörlüğü sosyalist
diktatörlük, sosyalist özlü diktatörlük vb. göstermek Troçkizm’dir.
Muhaliflerimiz bu noktada da deveye binmişler, ama görüldüğü gibi, çalı
arkasına gizlenemiyorlar, zaten gizlenmeleri de pek olası değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder