Translate

12 Haziran 2016 Pazar

LENİNİST KESİNTİSİZ DEVRİM Mİ, TROÇKİST “SÜREKLİ DEVRİM” Mİ! (VI)



LENİNİST KESİNTİSİZ DEVRİM Mİ, TROÇKİST “SÜREKLİ DEVRİM” Mİ!
                                        (VI)
Fakat biz, kaldığımız yerden devam edelim, Troçkinin 1939'da söylediklerinden, daha gerilere, 1930’a gelelim.
Uzunca olmasına rağmen, iki diktatörlük sorunundaki ayrılıklarımızın nerden kaynaklandığını anlayabilmek için yine Troç­ki'ye, söz konusu düşüncelerin asıl sahibine başvuralım.
"Tek Ülkede Sosyalizme Karşı Sürekli Devrim" makalesinde (yıl 1930) Troçki, teorisini şöyle ortaya koyar:

"Geç kalmış bir burjuva gelişime sahip ülkeleri ve özellikle sömürge ve yarı-sömürge ülkeler açısından, sürekli devrim teori­sinin anlamı şudur: Bu ülkelerde, demokratik görevlerin ve ulusal kurtuluş sorununun tam ve gerçek bir çözüme ulaşması, ancak ezilen ulusun ve her şeyden önce onun köylü yığınlarının önderi olarak proletaryanın diktatörlüğü aracılığıyla düşünülebilir." (III. Enternasyonal Belgeleri, 1919-1943, s. 200)
Yeridir, hatırlatmak yararlı olacak: Deutscher’in Troçki biyografisinde verdiği bilgilere göre Troçki, II. Dünya Savaşı sürecinde, bir kez daha, proleter devrimin Batıda, emperyalist merkezlerde, bu sefer, zafer kazanacağını düşünüyormuş. Yine Deutscher’e göre bay Troçki buna her zamankinden daha fazla inanıyordu. “Bütün modern sınıf mücadelelerinde kentlerin ister istemez önder olması onun değişmez prensibi idi; kentleri dışarıdan-köyden- ele geçiren isyancı bir hareket fikri onun için hem bir hayal hem de gerici bir hareketti. Ona göre, Batıda olduğu gibi Doğuda da devrimin ya gerçek anlamda proleter olması, ya da hiçbir zaman olmaması gerekirdi. (I. Deutscher, Troçki, Kovulan Sosyalist, s. 501, iba., Ekim 1974)
Demek ki, bay Troçki’ye göre, gelişimi geç kalmış burjuva ülkelerde ve sömürge, yarı-sömürge ülkelerde burjuva demokratik görevlerin çözümü ancak proletarya diktatörlüğü eliyle çözülebilirmiş ve bu ülke demokratik devrimlerinden proletarya diktatörlüğü doğacakmış. Burjuva demokratik devrimlerin gündemde olduğu ülkelerde küçük burjuvazinin, küçük burjuvazinin bir bölümünün ya da küçük burjuvazinin bir biçimi olan köylülüğün geçici ve göreli de olsa bağımsız bir devrimci politik hareket geliştiremeyeceği, demokratik devrimlere önderlik edemeyeceği, devrimin zaferiyle burjuva demokratik görevleri çözemeyeceği iddiası Troçki’nin, Troçkizm’in dogmalarından bir tanesidir. Burjuva bir sınıfın (küçük burjuvazi de en nihayetinde bir burjuvadır, burjuva bir sınıftır, ama küçüğüdür!) burjuva görevleri çözemeyeceği iddiası boş bir laftır. Ki, çağımızın tüm bir tarihsel deneyimi bu nesnel, bilimsel değer taşımayan antiMarksist-Leninist teoriyi de çöp sepetine atmıştır. Yugoslav, Çin, Küba, Kuzey Kore, Vietnam, Nikaragua devrim deneyleri; köylülüğün, küçük burjuvazinin, küçük burjuva devrimcilerin önderliğinde gerçekleşen bu devrimlerin deneyi tarafından da söz konusu Troçkist teori, parlak bir biçimde, tekmelene tekmelene, çöpe atılmıştır. Nitekim bu tarihsel gerçekler, işin bir boyutu olarak, Troçkist hareket arasında iç bölünme ve parçalanmalara yol açmıştır. Örneğin, İngiltere’de Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) kurucusu Tony Cliff önderliğindeki Troçkist hareket (“Uluslararası Sosyalist Akım”) küçük burjuvazinin önderliğinde devrimlerin zafer kazanması olgusunun baskısı altında, Troçkist “sürekli devrim teorisi”ni “aksayan sürekli devrim” olarak formüllendirmiş ve tarif etmiştir. Kuşkusuz ki temel Troçkist çizgisini koruyarak ve hiçbir bilimsel devrimci değer taşımayan açılımlarla birlikte.
Peki, biraz durup düşünelim: Bizleri Lenin'deki değişmeyi, Şubat ve Ekim'den sonra teorideki zenginleşmeyi ve proletarya önderli­ğinde gerçekleşen devrimlerin deneyini anlamamakla itham edenlerin, içerik itibariyle, bu noktada, Troçki’den farklılıkları nedir? Bizi ulusal kapitalizm ve demokratik burjuva diktatörlüğü teorisini savunmakla itham ederken savundukları temel ilkesel, teorik tezleri neydi? Şuydu: Demokratik devrimden bir demokratik diktatörlük doğmaz! Ya ne doğar? Sosyalist bir diktatörlük, sosyalist dikta­törlüğün bir biçimi, özü sosyalist olan bir diktatörlük! Ama bu fikirlerin yaratıcısı, temsilcisi, aktarmalardan da görülebileceği gibi (Parvus’un teorisini alıp geliştiren) Troçki'dir.
Devam edelim.
Troçki sürdürüyor teorisini açıklamaya:
"3- Sadece tarım sorunu değil ulusal sorun da, geri kalmış ülkelerde nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan köylülüğe de­mokratik devrimde olağanüstü bir konum vermektedir. Proletaryanın köylülükle ittifakı söz konusu olmadan, demokratik devri­min görevleri sadece yerine getirilmemekle kalmaz, ciddi bir bicimde ortaya bile konulamaz. Fakat bu iki sınıfın ittifakı da an­cak ulusal-liberal burjuvazinin etkisine karşı uzlaşmaz bir mücadele vermekle gerçekleşebilir." (age, s. 200)
Görüldüğü gibi, Troçki, liberal burjuvazi yalıtılmadan köylülükle proletaryanın ittifakı gerçekleşmeden, demokratik devri­min zaferinin ötesinde demokratik görevlerin bile doğru dürüst ortaya koyulamayacağını söylüyor.
Peki, buna rağmen Marksist-Leninistlerin Troçki’yi demokratik devrimi reddetmekle, köylülüğün devrimci potansiyelini reddetmekle, aşamaların üstünden atlamakla, demokratik devrimi sosyalist devrim olarak lanse etmekle, doğrudan “sosyalist devrim”i savunmakla suçlamalarının nedeni ne acaba? Sakın ola ki, Lenin, Stalin bizleri aldatmış olmasın? Elbette ki, hayır! Bunun nedeni, Troçkinin her devrimden kendi karakterine uygun bir diktatörlük doğacağını reddetmiş ol­masıdır. Teorisini buna göre kurmuş olması ya da teorisinin bir sonucu olarak bu saçmalığa gömülmüş olmasıdır. Burjuva demokratik devrimlerden bir proletarya diktatörlüğü doğacağını savunmasıdır. Demokratik devrimde proletar­ya ve küçük burjuvazinin ittifakını iktidara dek, proletarya ve köylülüğünün devrimci-demokratik diktatörlüğüne dek genişletme­mesi, demokratik diktatörlüğü, yani henüz sosyalist olmayan bu diktatörlüğü yadsımasıdır. Demokratik devrimle sosyalist devrimi birbirine karıştırmasıdır. Böylece demokratik devrimi sosyalist devrim olarak lanse etmesidir. İki devrimi, iki diktatörlüğü birbirine karıştırmasıdır. Her ülkede proletaryanın devrimi, hemen ve doğrudan proletarya diktatörlüğü şablonu altında hazırlamasını savunmasıdır. Küçük burjuvazinin göreli de olsa bağımsız siyasal rol oynayabileceğini reddetmesidir; küçük burjuvazinin kuzu kuzu proletaryayı izleyeceğini savunmasıdır.
Bunları kavramayanlar Leninist kesintisiz devrimle Troçkist sürekli devrim arasındaki farkı kavrayamazlar. Kavrayamayınca da Troçki'nin ideolojik-siyasi etkisine kapılırlar. Kapılanca da Troçkinin Lenin’e, Stalin’e, III. Enternasyonal’e karşı yaptığı eleştirileri bize de yöneltirler. Arnavutluk ve öteki halk demokrasisi deneylerini de yarı-Troçkist konumda çarpıtarak yorumlarlar.
Yine Troçki'ye dönelim. Bakalım teorisini açıklamaya devam eden Troçki, neler diyor:
"4- Tek tek ülkelerde devrimin epizotlarla dolu ilk evreleri ne kadar değişik olsalar da, proletarya ile köylülük arasındaki ittifa­kın gerçekleştirilmesi ancak Komünist Partisinde örgütlenmiş olan proleter öncünün siyasal önderliği altında düşünülebilir. Bu da yine, demokratik devrimin zaferinin ancak köylülükle ittifaka dayanan ve ilk planda demokratik devrimin görevlerini yerine getiren proletarya diktatörlüğü ile düşünülebilir olması demektir..." (age, s. 200)
Bu satırlar neyin kanıtı? Bu satırlar, demokratik devrimden sosyalist özlü bir diktatörlük, onun bir biçimi doğacağını savu­nan ve bu diktatörlüğün ilk planda demokratik devrimin acil görevlerini yerine getireceğini, ama bununla yetinmeyeceğini de­mokratik acil görevlerin yanında sosyalist görevleri de çözeceğini, devrimimizin (ve öteki geri ülke devrimlerinin de) kaçınıl­maz olarak daha ilk aşamada kapitalizmin çerçevesini aşacağını savunanların bu tezlerini Troçkiden aldıklarının kanıtıdır. Bu satırlar, bizi bu fikirlerden yola çıkarak ulusal kapitalizm, demokratik burjuva iktidar, üretici güçler teorisi savunuculuğuyla, küçük burjuvaziyi merkeze koymakla, kesintisizliğe karşı çıkmakla suçlayanların ilham kaynağının neresi olduğunu kanıtlıyor.
Geçelim ve devam edelim.
 “7-Tarihin çoktan ve kesin olarak aştığı ‘proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü’ sloganını, Komintern'in bugün doğu ülkelerine kabul ettirmeye çalışması, ancak gerici bir etki yapabilir. Bu slogan, proletarya diktatörlüğü sloganının karşısına çıkartıldığı ölçüde siyasal bakımdan proletaryanın küçük burjuva yığınlarının içinde erimesine katkıda bulunmakta, böylelikle ulusal burjuvazinin hegemonyası ve dolayısıyla demokratik devrimin fiyaskosu için en elverişli koşulları yaratmaktadır. Bu slo­ganın Komintern Programına alınması, Marksizm'e ve Bolşevizm’in Ekim geleneklerine karşı dolaysız bir ihanettir." ( age., aynı sayfada, iba.)
Dikkat edilsin, Troçki saldırılarını Lenin'in, Stalin'in, Komintern'in kesintisiz devrim sorununda en can alıcı noktasına, iktidar sorununa, yoğunlaştırıyor. Demokratik diktatörlüğü reddediyor. Gerçekte demokratik devrimi sosyalist devrim, demokratik diktatörlüğü sosyalist diktatörlük olarak lanse ediyor. Ekim Devrimi’nin ürünü proletarya diktatörlüğünü ve sosyalizmi boğazlamak için her türlü gerici ve karşı devrimci cellâtlarla işbirliği yapmış bir bataklık olan Troçki yukarıdaki sözde ve sahte eleştirilerini de buraya oturtuyor.
Yine bir kez daha dikkat edilsin, bize dönük yapılan eleştiriler de aynı içerikte, nerdeyse cümlesi cümlesine aynı! Teorileri­ne, politik tezlerine yönelttiğimiz yarı-Troçkizm eleştirileri karşısında öfkeyle bağırıp çağıranların öfkesini, bilim dışı eleştirilerini, eleştiri yöntemlerini Troçki'nin satırlarında apaçık görebiliyoruz. Apaçık görüyoruz ki, Troçkizmle sınır çizgisini bu noktada çektiklerini söylemelerine rağmen bunda başarılı değiller. Biz, “doğrudan proletarya diktatörlüğü” demiyoruz iddiası da boştur, bi­çimseldir. Çünkü demokratik devrimden proletarya diktatörlüğü doğacağını savunuyorlar. İşin özü budur. “Bir biçimi”, “özü” ifade­leri niteliksel, özsel, esaslı bir ayrım çizgisi değildir ve olamaz da. Troçki de bu diktatörlüğün sosyalist olduğunu söylüyor, bu dikta­törlüğün demokratik karakterini yadsıyor, keza sizler de. Sizler bu diktatörlüğü sosyalist, sosyalist diktatörlüğün bir biçimi görüyor ve demokratik karakterine karşı çıkıyorsunuz. Özünde Troçki de. Zaten sizleri Troçkizm’le birleştiren de bu. Ki, biraz ileride de göreceğimiz gibi, Troçki de bu diktatörlüğün acil görevlerini demokratik görevler olarak ilan ederken sosyalist görevleri de çözeceğini, demokratik görevleri çözdüğü oranda bu diktatörlüğün proleter sosyalist niteliğinin giderek olgunlaşacağını, çehresinin giderek açığa çıkacağını sa­vunuyor. Sizler de aynı sözleri ediyor, aynı içeriği paylaşıyorsunuz. Troçki’nin eleştirileri ne kadar haklıysa sizin eleştirileriniz de o kadar haklıdır!
 “8- Demokratik devrimin önderi olarak iktidara ulaşacak proletarya diktatörlüğü, kaçınılmaz olarak ve en kısa vadede, bur­juva mülkiyet haklarına geniş çaplı müdahalelerle bağlantılı görevleri önünde bulacaktır. Demokratik devrim doğrudan doğruya sosyalist devrime dönüşecek ve sadece bu biçimde bile zaten sürekli devrim halini alacaktır." (aynı yerde, iba.)
Bu cümleleri aynen, hemen hemen aynen, muhaliflerimizin yazdıklarında da görüyoruz. Çünkü iki devrim tek diktatörlük te­ziyle iki devrimi, iki diktatörlüğü ve kesintisiz geçişi kavramıyor, karıştırıyorlar. İşte bundan dolayıdır ki bizleri ara bir burjuva aşamayı, demokratik burjuva diktatörlüğü savunmakla, anti-emperyalist demokratik devrimin ve iktidarının kapitalizmin dışına taştığını görmemekle vb. vb. itham ediyorlar. Onlara göre proletaryanın hegemonyası ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin tasfiyesi, devrimi daha ilk anda kapitalizmin dışına çıkarıyor ve iktidar daha ilk anda zaten sosyalist özdedir. Biçimde demokratik içerikte sosyalist olan bu diktatörlük daha baştan proletarya diktatörlüğünün görevlerini yerine getiriyor, vb.
Bu perspektif ve tezlerle Troçkinin perspektif ve tezlerini kıyasladığımızda ortaya çıkan tablo açık değil mi?!
"13- Stalin'in ve Buharin'in teorisi bütün Rus Devrim deneyinin tersine, demokratik devrimi mekanik bir biçimde sosyalist dev­rime karşıt göstermekle kalmıyor, aynı zamanda ulusal devrimi de uluslararası devrimden ayırıyor.
“Bu teori, geri kalmış ülkelerdeki devrimlere, kendilerini proletarya diktatörlüğüyle karşıtlığa düşürecek, gerçekleştirilmeye­cek bir demokratik diktatörlük rejimi kurma görevi yüklüyor: Böylelikle politikanın içine hayaller ve kurgular sokuyor, doğu proletaryasının mücadelesini felce uğratıyor ve sömürge devrimlerinin zaferini önlüyor." ( s. 202, iba.)
Bizi demokratik devrimi “mekanik” bir şekilde sosyalist devrimin karşısına koymakla, demokratik diktatörlük ve ulusal kapitalist rejim savunucu­luğuyla, proletaryayı küçük burjuvazinin peşine takmakla, vb. eleştirenlerin eleştirilerinin kaynağının nerde olduğu iyice görülüyor değil mi! Oportünist cephenin Marksist Leninist Komünistlere dönük bu eleştirilerinin zamanında Troçki tarafından Lenin’e, Stalin’e, Komintern’e karşı nasıl yapıldığı açık değil mi!..
Troçki’nin buraya kadar aktardığımız düşüncelerini eleştirel kısaca özetleyelim:
1- Her devrimden kendi karakterine uygun diktatörlük doğacağı yasası ve Bolşevik ilkesi Troçki tarafından reddediliyor. Troçki, demokratik devrimden bir proletarya diktatörlüğü doğacağını savunmakla; demokratik diktatörlüğü reddetmekle bunu gösteriyor.
Bu teori Bolşevik kesintisiz devrim teorisinin reddidir. İki devrim iki diktatörlük ilişkisinin ve birincisinin ikincisine dönüşümünün kavranmamasıdır. İki devrim tek diktatörlük teorisiyle gerçekte lafta da olsa doğrudan sosyalist devrim savunuluyor, aşamaların üstünden atlan­ma öneriliyor.
2- Troçki, demokratik diktatörlüğü bir proletarya diktatörlüğü göstererek daha baştan devrimin kapitalizmin çerçevesinin dışına çıkacağını, proleter dediği bu diktatörlüğün acil görevlerinin demokratik görevleri çözmek olsa da demokratik görevlerin çözümü ile sosyalist görevlerin çözümünün aynı süreçte gerçekleşeceğini, demokratik görevler çözüldükçe diktatörlüğün sosyalist niteliğinin giderek daha fazla açığa çıkacağını savunuyor.
3- Troçki bu teorisine ve siyasal çizgisine bağlı olarak, Marksizm-Leninizm’i, Stalin ve Komintern çizgisini ulusal kapita­lizm, ulusal burjuva iktidar, üretici güçler teorisi savunuculuğuyla, proletaryayı küçük burjuvaziye yedeklemekle, kesintisiz ge­çişe karşı çıkmakla, demokratik devrimi sosyalist devrimin karşısına mekanikçe koymakla vb. suçluyor.
Troçkinin iktidar teorisi, onun “sürekli devrim teorisi”nin temel taşlarından birisini oluşturmaktadır.
Yukarıdaki teori ve eleştiriler saf Troçkist karakterdedir. Marksist-Leninist kavrayışa yönelen eleştirilerin ve bu eleştirilerin temelini oluşturan teori ve tezler, Troçkizm'den kaynaklanmakta ve yarı-Troçkist biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Troçki’nin tanıklığıyla bunu kanıtladık.
Fakat burada durmayacağız; Troçkinin tanıklığında, muhaliflerimizin kesintisiz devrimde proletaryanın hegemonyası soru­nunda Leninist görüşlerimize yönelen eleştiri ve anlayışlarının nereden alındığının kanıtlarını da ortaya koyacağız. Böylece bu teori ve eleştirilerin gerçek mucidinin, gerçek teorisyeninin kim olduğunu hep birlikte görmeye devam edeceğiz.
Troçki, teorisinin temellerini 1905'te oluşturdu. Troçki’nin devrim anlayışını bütünlüklü ortaya koyduğu ilk belge, "Sonuçlar Ve Olasılıklar” broşürüdür. O halde bu belgeye hep birlikte göz atalım.
Geçerken bir hatırlatmada bulunmak yararlı olacaktır. Biz, demokratik devrimde hegemonyasını kurmuş olan proletaryanın bu hegemonyasını devrimci-demokratik diktatörlükte de süreceğini, diktatörlükte proletaryanın hegemonyasının kesintisiz geçişin güvencesi olduğunu, ama bu hegemonyanın tek başına demokratik diktatörlüğü sosyalist yapmaya yetmeyeceğini savunuyoruz. Muhaliflerimiz ise, proletaryanın demokratik diktatörlükteki hegemonyasından yola çıkarak bu diktatörlüğü sosyalist, onun bir biçimi, özü sosyalist bir diktatörlük olarak kavrıyor ve gösteriyorlar. Bu perspektiflerine bağlı olarak bizleri Menşevizm’le, II. Enternasyonal oportünizmiyle, yerine göre Maoizm'le, vb. vb. suçlu­yorlar.
Şimdi konumuza dönebiliriz.
"Devrimin kesin bir zafere ulaşması halinde, iktidar, mücadelede önderlik yapan sınıfın eline, başka bir deyişle proletaryanın eline geçecektir. Şunu hemen belirtelim ki, bu, proleter olmayan toplumsal grupların devrimci temsilcilerinin hükümete katılma­larını asla engellemez. Bunlar hükümete girebilirler ve girmelidirler de: Doğru ve sağlıklı bir politika, kent küçük burjuvazisinin, aydınların ve köylülüğün nüfuslu önderlerini iktidara(iba.)  çağırmaya iteleyecektir proletaryayı. Bütün sorun şudur: Hükü­metin politikasının içeriğini kim belirleyecektir; kim hükümetin içinde sağlam bir çoğunluk oluşturacaktır?" (Rusya'da Sürekli Devrim Sonuçlar Olasılıklar, s. 55, iTa.)
Son derece çarpıcı sözler! Çarpıcılığı doğruluğundan değil, Troçkist teorinin hegemonya sorunundaki kavrayışını gösterme­sindedir. Çarpıcılığı, oportünist cepheden bizleri eleştirenlerin temel belgelerinde ve bize dönük eleştiri belgelerinde aynı sözleri, aynı koyuşu tekrarlamalarındadır.
"…Böyle bir hükümet, proletarya ve köylülüğün diktatörlüğü olarak, proletarya, köylülük ve aydınların diktatörlüğü, hatta işçi sınıfı ve küçük burjuvazinin koalisyon hükümeti olarak tanımlanabilir elbette; yine de şu soru önümüze çıkmaktadır: Hükümet içinde ve dolayısıyla ülke içinde hegemonya kimde olacaktır? Biz, işçi hükümetinden söz etmekle, hegemonyanın işçi sınıfına ait olması gerektiğini belirtmiş olmaktayız." (age., s. 56, iba.)
"Biz, işçi hükümeti sözleriyle, işçi sınıfı temsilcilerinin hakim durumda bulunduğu ve önderlik rolünü üstlendiği bir hükümeti kastediyoruz." (s. 57)
Bu tahlil ve sözleri, tıpkıbasım gibi muhaliflerimizden de duyuyoruz, belgelerinde de görüyoruz. Bizi eleştirenler de tıpkı sorunu böyle koyuyorlar. Yani dört dörtlük bir çakışmayla karşı karşıyayız!
Dikkat edilsin, Troçki, burjuva devriminden doğan diktatörlüğü sosyalist görürken proletaryanın hegemonyasını belirleyici ve temel alıyor. Dikkat edilsin, “Troçki saf proletarya diktatörlüğünü savunurken biz onu proletarya diktatörlüğünün bir biçimi, özü sosyalist olan bir diktatörlük olarak görüyoruz” diyenlerin bu sözde “ayrım” çizgisi de Troçki’nin alıntısındaki koyuşundan sonra tümden siliniyor, yok oluyor, Troçkizm’le kaynaşıyor.  Muhaliflerimiz de özünün sosyalist olduğunu iddia ettikleri diktatörlüğü değişik adlarla formüle ediyorlar, değişik isimler, biçimler veriyorlar (halk iktidarı, halk demokrasisi iktidarı, işçi-emekçi sovyetleri iktidarı vb. gibi) ama aynı özde, demokratik diktatörlüğün özünü sosyalist görmede birleşiyorlar. Ama bu birleşme Lenin-Stalin’de değil, Troçki’yle birleşme olarak gerçekleşiyor. Aksini iddia eden varsa, buyursun, tersini kanıtlasın!
Troçki, demokratik devrimin zaferiyle kurulacak proletarya diktatörlüğünün ilk görevlerinin “eski rejimin Aguis ahırlarını temiz”lemek olacağını söyler ve şöyle devam eder: “Bu politik temizlik, bütün toplumsal ve devlet ilişkilerinin demokratik bir yeniden örgütlenmesiyle tamamlanacaktır.” Bu yeniden örgütlenme ve demokratikleşmenin ve devrimin ilerlemesinin “iktidardaki proletaryanın politikasını derinleştirecek ve onun sınıf karakterini gittikçe daha çok belli edecektir.” (s. 62)
Troçki, sağ oportünist bir anlayışı eleştirdikten sonra şunları yazar:
“Programımızın asgari ve azami programlar olarak bölünmesinin, iktidarın burjuvazinin elinde bulunduğu dönemde çok köklü ve önemli, ilkesel bir anlamı vardır. Burjuvazinin iktidarda olması olgusu, üretim araçlarının özel mülkiyeti ile bağdaşma­yan tüm talepleri asgari programımızın dışında tutar. Bu tür talepler sosyalist bir devrimin içeriğini oluşturur ve bir proletarya diktatörlüğünün varlığını gerektirir."
"Ama iktidar sosyalist bir çoğunluğa sahip bir devrimci hükümetin eline geçer geçmez, programımızın azami ve asgari ola­rak bölünmesi, hem ilke hem de doğrudan pratik açıdan önemini yitirir. Bir proleter hükümet hiç bir zaman kendisini bu tür sınırlar içine hapsedemez..." (s. 64)
"…Proletaryanın temsilcilerinin, güçsüz rehineler gibi değil, önder bir güç olarak hükümete girmesi (iba.) olgusunun kendisi bile, asgari ve azami programlar arasındaki sınır çizgisini siler (iba.); yani kolektivizmi gündeme sokar proletaryanın bu yönde ilerleyişinin durdurulacağı nokta, proletarya partisinin ilk baştaki niyetlerine değil, güçler ilişkisine bağlıdır.
"Bu yüzden, burjuva devriminde proletarya diktatörlüğünün herhangi özel biçiminden demokratik proletarya diktatörlüğün­den (ya da, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünden) söz edilemez. İşçi sınıfı, ancak demokratik programın sınırlarını aşmaktan geri durma pahasına koruyabilir diktatörlüğün demokratik niteliğini. Bu noktada beslenecek her türlü hayal, çok vahim sonuçlar yaratır, sosyal demokrasiyi daha işin başında zayıf düşürür.” (s. 67, iTa.)
Görüldüğü gibi Troçki, demokratik devrimden doğan sosyalist gösterdiği demokratik diktatörlüğün kurulmasıyla, asgari ye azami programlar arasındaki farkın silinerek, aynı anda, aynı süreçte birlikte uygulanacağını saptar.
Troçkist teorinin sorunu bu tarzda koyuşu anlaşılır bir şeydir. Dolayısıyla bu teoriyi savunan muhaliflerimizin de soru­nu bu tarz koyuşları da açık ve anlaşılır bir durumdur. Ama kuşkusuz, Leninizm'e aykırıdır. Leninizm'e göre demokratik devrim sosyalist devrime, demokratik diktatörlük sosyalist diktatörlüğe dönüşmeden iki program arasındaki sınır çizgileri pratik olarak silinmez ve bu bağlamda aynı anda, aynı süreçte bu iki program birlikte uygulanamaz.
Bizleri “İki Taktik” taklitçiliğiyle, bizleri Lenin’deki (daha sonraki) zenginleşmeyi görmemekle suçlayanların görmediği ya da görmezden geldikleri bir şey var. O “şey” de, şudur: Troçki, Leninizm’i ikiye ayırır; 1) Ekim Devrimi’nden önceki Leninizm, 2)Ekim Devrimi’nden sonraki Leninizm. Troçki’ye göre, Ekim’den önceki Leninizm kabul edilemez. Ekim Devrimi “sürekli devrim kuramını” doğrulamıştır. Lenin de zaten “sürekli devrim kuramı”na gelmiştir. “Nisan Tezleri”nden başlayarak Lenin, Troçki’nin teorisinin benimsemiş ve özümsemiştir. Lenin Troçki’nin büyüklüğünü ve kendi ağır mı ağır yanılgısını ancak Ekim deneyimiyle anlamış ve Troçki’yi de ideolojik lideri olarak benimsemiştir. Dolayısıyla, Ekim’den sonraki Leninizm gerçekte Troçkizm’dir. Zaten Ekim Ayaklanması’nın, Ekim Devrimi’nin “esin kaynağı ve biricik önderi Troçki’dir” vs. vs. Troçki ve Troçkistler bu demagojik propagandayı sistematik bir şekilde yapmışlardır ve yapmaya da devam etmektedirler. İşte bizi Lenin’deki zenginleşmeyi görmemekle, “İki Taktik” taklitçiliği yapmakla suçlayanların bu “eleştiriler”inin kaynağı tam da bu Troçkist propagandadan etkilenmeye dayanmaktadır. Bilincinde olsunlar ya da olmasınlar, nesnel gerçek budur. Üzerinde düşünmelerini öneririz. Troçkistlerin, IV. Enternasyonal’in Doğu Avrupa devrim deneyimlerini (devrim ve iktidar sorunu) yorumlayış biçimi de, Troçki’nin “İki Taktik”e, 1903’den beri tarih ve siyaset sahnesine siyasal bir akım olarak çıkan Bolşevizm’in (Leninizm’in) teorisine, program ve stratejisine, temel taktiklerine yönelttiği eleştirilerle; Leninizm’i ikiye bölüp, 1903-1917 arası dönemini mahkum edişiyle bağlıdır. Bizi, yeni tarihi deneylerle zenginleşen Leninizm’i görmemekle eleştirenlerin “eleştiri”lerini bir de bu bakımdan gözden geçirmelerinde yarar olduğu açıktır.
Buraya kadar aktardıklarımızdan da açıkça ve ikircimsiz görülebileceği gibi, demokratik devrimde proletaryanın hegemon­yasından, demokratik diktatörlükte proletaryanın hegemonyasından hareketle demokratik diktatörlüğü sosyalist diktatörlük, sosyalist özlü diktatörlük vb. göstermek Troçkizm’dir. Muhaliflerimiz bu noktada da deveye binmişler, ama görüldüğü gibi, çalı arkasına gizlenemiyorlar, zaten gizlenmeleri de pek olası değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder