I. BÖLÜM
TEORİ VE TARİH
KAPİTALİZMİN
RESTORASYONUNU HAZIRLAYAN TARİHSEL SÜREÇ
“Dış görünüş ile şeylerin özü eğer doğrudan
doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” (Marks)
“Ne kadar nahoş olsa da, olguları açıkça
görmek, adlı adınca çağırmak, işçilere doğruyu söylemek zorundayız.” (Lenin)
“Açıktır ki, deney ve derslerin hazinesini
eleştirici olmayan övgüler değil, yalnızca sorunun özüne inen ve akıllıca
yapılmış eleştiriler ortaya çıkartabilir.” (Rosa Lüksenburg)
1)Marksist-Leninist Teori ve Kapitalizmin Restorasyonu
Goethe’nin
dediği gibi, “Teori gridir, yaşam ağacı ise yeşil.” Ama yine de yaşamı ancak
teori ile yorumlayabilir, anlayabiliriz. Kuşkusuz ki yaşam her zaman teoriden
daha canlı, derin, kapsamlı, çapraşık ve zengindir ve teori yaşamı, ancak
yaklaşık olarak, aslına en uygun ve en yakın yansıtabilir, okuyabilir. Yine
kuşku yok ki, önce kelam değil, eylem vardı. Kelam maddenin, maddenin
hareketinin, eylemin sözü olarak; yansıtan yansıtılanın yankısı olarak ortaya
çıktı. Bu gerçeği, toplumsal hareketin kendine özgü nesnel tarihsel akışı
içerisinde, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin tarihsel deneyimlerinden de
görmekteyiz ya da bu deneyimi incelerken daha iyi anlamaktayız.
Sovyetler
Birliği ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinin bağrında doğan, gelişen, politik
iktidarı gasp eden modern
revizyonist karşı-devrim ve yeni tip
burjuvazi, sosyalizmden
kapitalizme geri dönüşü yeni tarzda
örgütledi. Tarih, bu deneyimle ilk kez tanışıyordu. Marks, Engels,
Lenin böyle bir tarihsel deneyimle tanışamamıştı. Kuşkusuz ki bu, Stalin için
de geçerliydi. Bilinir ki, teori, tarihsel birikim ve deneyime dayanarak,
sınıflar mücadelesinin pratiğinde sınanarak zenginleşir, gelişir. Teorinin
denek taşı da tarihsel pratiktir. Bu bağlamda Marksist-Leninist teori,
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde ortaya çıkan yeni tipten kapitalist restorasyon teorisini içermiyordu ve içeremezdi de.
Bu durumda, kapitalizmin yeni tipten restorasyonu deneyiminin bulunmadığı bir
tarih kesitinde, teorinin, böylesine bir deneyime dayanarak, bu deneyimin
diyalektik materyalist tahlili ve bilimsel soyutlaması yoluyla yeni tipten
restorasyon teorisini kuramamış olması bir suç olmasa gerek. Evet, burada bir
suçlu aranamaz. Marksizm-Leninizm’in ustaları da suçlanamaz.
Peki,
sosyalist devrimin zaferinden sonra, sosyalizmin inşası sürecinde kapitalist
restorasyon tehlikesi hakkında Marksist-Leninist teorinin bir perspektifi ve
öngörüleri yok muydu? Elbette ki vardı.
Teori, olası
bir emperyalist müdahaleyle; devrilmiş gericiliğin baş kaldırısı ve gerici iç
savaşının zaferiyle; küçük meta ekonomisinin her gün, her saat ürettiği
kapitalizmin gelişerek hâkim olmasıyla; parti içerisinde şu ya da bu
anti-Marksist Leninist çizginin hâkim olması yoluyla proletarya diktatörlüğünün
yıkılarak, sosyalizmin tasfiye edilebileceğini öngörüyor ve proletaryayı da bu
çerçeve ve doğrultuda silahlandırıp uyarıyordu. Oysa Sovyetler Birliği ve Doğu
Avrupa’da sosyalizmin tasfiyesi kapitalizmin yeniden inşası, ne emperyalist bir
müdahaleyle, ne devrilmiş gericiliğin iç savaş zaferiyle, ne küçük meta
ekonomisinin gelişip kapitalizme dönüşmesi ve zafer kazanmasıyla, ne de
bildiğimiz herhangi bir “klasik” revizyonist, reformist ve oportünist çizginin
parti ve devlete egemen hale gelmesi yoluyla gerçekleşti.
SSCB’de
kapitalizmin yeni tarzda inşası
sosyalizmin ekonomik ve toplumsal bakımdan zafer kazanmasından sonra; tarihte ilk
kez özel mülkiyetçi üretim ilişkilerini temsil eden tüm sınıf ve tabakaların tasfiye edildiği ve teoriye göre, ülke
içerisinde kapitalizmi geri getirecek hiçbir sınıfın kalmadığı (“sosyalizmin zaferi” koşullarında), üstelik
teorinin o gün için öngördüğüne göre, sosyalist bir kamp doğduğu için (dıştan
gelebilecek restorasyon tehlikesi sürse bile), artık emperyalist bir
müdahaleyle de kapitalizmin yeniden inşasının gerçekleşmesinin olanaklı
olmadığı (“sosyalizmin kesin zafer”
kazandığı) bir tarihsel evrede gelişerek gerçeğe dönüştü.
Emperyalizm,
proletarya diktatörlüğünü yıkmak ve sosyalizmi tasfiye etmek için gerek Ekim
Devrimi’nin ardından, gerekse de Hitler faşizmi aracılığıyla silahlı
emperyalist müdahalede bulundu; ama emperyalizm her seferinde yenilirken
sosyalizmin zaferleri büyüdü.
Tarihsel deneyin kanıtladığı gibi, iç ve dış
gericiliğin sosyalist devrimi yenilgiye uğratmak, sosyalizm ve proletarya
diktatörlüğünü yıkmak ve tasfiye etmek için her girişimi SSCB’de başarısızlığa
uğradı. Her seferinde kazanan Bolşevikler, işçi sınıfı ve halklar oldu.
Emperyalizmin
ve devrilmiş gericiliğin yenilgisi kuşkusuz ki onları her seferinde yeni
yollar aramaya, yeni yöntemler kullanmaya itti.
Örneğin
Kronstadt Ayaklanması (1921) bu
olgunun somut kanıtlarından birisini oluşturmaktaydı. Menşeviklerin, Sosyalist
Devrimcilerin emperyalizmin ve devrilmiş gericiliğin aktif desteğinde “Bolşeviksiz
Sovyetler” şiarını ileri sürerek
karşı-devrimin zaferini örgütlemeye çalışması söz konusu olgunun çarpıcı
ifadelerinden birisiydi.
Emperyalizmin
ve devrilmiş gericiliğin SBKP (B), sosyalist devlet ve öteki sayısız sosyalist
kurum ve kuruluş içerisine geniş çaplı sızarak örgütlenmesi; keza parti
içerisinde bir dizi oportünist grubu-çizgiyi-hizbi desteklemesi ve daha sonra,
kışkırttıkları bu kesimlerle giderek organik
tarzda birleşmeleri geliştirdikleri ve pratikleştirdikleri diğer
yöntemlerdi.
Örneğin, bir
başka açıdan baktığımızda, Troçki’nin tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaklı
olmadığı ve olamayacağı; tecrit edilmiş bir ülkede, Rusya’da, emperyalizmin
kuşatma ve saldırısı altında, eğer Avrupa Devrimi zafer kazanamazsa, gerek dış
çelişkilerin, gerekse de proletaryayla köylülük arasında uzlaşmaz iç
çelişkilerin baskısı altında (köylülüğün proletaryaya karşı ayaklanmasıyla)
sosyalizmin kaçınılmaz olarak yenilip tasfiye olacağı çizgisi partiye hâkim
olsaydı sosyalizmin yenilgisi kaçınılmaz olacaktı.
Örneğin,
partinin sosyalist sanayileşme politikasına karşı çıkarak SSCB’yi esas olarak
hammadde ve gıda maddesi üretip ihraç eden, makineleri dışarıdan ithal eden, ülkeyi
bir tarım ülkesi, SSCB’yi geri ve emperyalizme bağımlı bir ülke haline getirme
çizgisi olan Zinovyevist çizgi partiye hâkim olsaydı sosyalizmin yenilgisi
kaçınılmaz olacaktı.
Örneğin, Buharin’in zengin köylülükle
birleşme, kapitalizmin sosyalizmle “barışçıl bütünleşmesi” ve “zenginleşin”
çizgisi hâkim olsaydı, sosyalist devrimin, sosyalizmin, proletarya
diktatörlüğünün yenilgisi kaçınılmaz olacaktı.
SBKP 10.
Parti Kongresi’nde de belirtildiği gibi, karşı-devrim “Sırf Rusya’da proletarya
devriminin kalesini zayıflatmak ve devirmek amacıyla kolayca komünist kılığına,
hatta komünistlerden ‘daha sol’ kimseler kılığına bürünebileceğini tamamen
kanıtlamaktadır.” “ ‘Bu düşmanlar’, deniyordu kararda, ‘açık Beyaz Muhafız
bayrağı altında bir karşıdevrimin umutsuzluğunu kavradıktan sonra, şimdi tüm
çabalarını Rusya Komünist Partisi içindeki anlaşmazlıklardan yararlanarak ve
iktidarı, Sovyet iktidarını görünüşte en yakından onaylayan siyasi
gruplaşmalara teslim ederek karşı devrimi şu ya da bu şekilde geliştirmeye
harcamaktadırlar.’ SBKP (B)Kararları.” (J.V. Stalin, Eserler Cilt 15, s. 291,
İnter Yay.)
İşte Lenin ve
Sovyet Bolşevikleri bu deneyimleri çözümleyebildi, teorilerini
zenginleştirebildi, proletaryayı teorik ve pratik olarak donatabildi, söz
konusu yeni karşı-devrimci yol ve yöntemleri boşa çıkarmasını bildi vb.
Lenin ve
Stalin’in çizgisi yalnızca emperyalist müdahaleyi, devrilmiş gericiliğin gerici
iç savaş ve karşı devrimci ayaklanmalarını, geniş çaplı sızma ve komplolarını
yenilgiye uğratarak proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştırmadı; diğer yandan
Lenin ve sadık öğrencisi Stalin’in çizgisi, parti içerisinde ortaya çıkan her
türden revizyonist, oportünist sapmaları, çizgileri ve hizipleri de kesin bir
yenilgiye uğratarak, sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü yolunda eğilip
bükülmeden ilerleyerek uluslararası proleter devrimin öncü merkezinde zafer
üstüne zafer kazanmasını da bildi.
Bunlar, tarihsel gerçeklerdir. Enternasyonal
proletaryanın ve uluslararası proleter devrimin hanesine yazılmış unutulmaz ve kirletilemez muazzam başarı, zafer ve kazanımlardır ve hep de öyle
kalacaktır.
Kuşkusuz ki,
bu tarihsel gerçekler, sosyalizmin tarihini, geçmişten gelecek için ders çıkarma perspektifine bağlı olarak, ilkeli bir tarzda eleştirel ele almamıza engel değildir, aksine, bunu da ön şart
olarak gerektirir ve gerektirmektedir de!
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder