Translate

22 Şubat 2017 Çarşamba

II. Bölüm... Sosyalist Planlamanın Tasfiyesi



          Sosyalist Planlamanın Tasfiyesi
Dışsal bir hareketi, gerçek bir içsel harekete indirgemek bilimin görevleri arasındadır.”(Marx, Kapital C. III., s. 275)
Revizyonist burjuvazi, “Yeni İktisadi Politika”sına bağlı olarak, sosyalist merkezi planlamayı da tasfiye eder. Bu doğrultudaki ilk adımlar Stalin’in ölümünün hemen ardından, Eylül 1953 MK Oturum Kararları ile atılır. 1954 ve 55 yılında alınan bir dizi kararla bu adımlar pekiştirilir. 55 yılında alınan kararlarla, merkezi planlamaya temel bir darbe indirilerek  “koordine edilmiş planlama” (Kaganoviç) yöntemine geçilir. A. Carlo da “1955’te eski üretim planlaması değiştirildi.” (age., s. 82) saptamasını yapar. Revizyonist burjuvazinin 56’da iktidarı gasp etmesiyle merkezi planlama daha da sınırlanır. Bazı merkezi bakanlıklar dağıtılır, bölgesel düzeyde yeniden örgütlenir. Konuyla ilgili Brejnev döneminde yeniden yazılan “SBKP Tarihi”nde şunları okuyoruz:
“XX. Kongreden sonra başlayan dönem, Partinin yönetici rolünün daha da güçlendirilmesiyle karakterize ediliyordu. Ağır sanayi ve tarımı geliştirecek, emekçilerin refahını arttıracak, Parti ve Sovyet demokrasisini geliştirecek yeni büyük işlere girişildi.”
“Ekonomiye önem vermeye devam eden Parti, örgüt bakımından yönetimini iyileştirme çareleri arıyordu. Sanayinin yönetilmesinde işkolu ilkesinden işyeri ilkesine geçilmesi, administratif ve ekonomik bakımdan temel sayılan bölgelerde Halk Ekonomisi Sovyetleri (Sovnarhoz) düzenlemesi önerildi. Bununla, sanayi yönetme alanındaki yeni biçimlerin iktisat yönetimini üretime yaklaştırmalar, yerli inisyatiflere daha da geniş ufuklar açmaları, değişik ekonomik kolların gelişmesinde kurumculuk engellerini kaldırmaları bekleniyordu.
“Halk Ekonomisi Sovyetleri düzenleme önerileri, Merkez Komitesinin şubat oturumunda (1957) görüşüldü…Halk ekonomisi Sovyetlerin faaliyetlerini organize etme alanında Gosplan ve Goskontrol (Devlet planı ve devlet denetimi) organlarının oynayacağı role özellikle önem veriliyordu. Aynı yılın Mayıs ayında SSCB Yüksek Sovyeti, Halk Ekonomisi Sovyetleri düzenleme konusunda kararname kabul etti. Buna karşılık-Sovyetler Birliği ve ayrı ayrı cumhuriyetler çapındaki-bazı bakanlıklar dağıtıldı. İdarelerindeki işletmeler, Halk Ekonomisi Sovyetlerine aktarıldı.
“Fakat sanayi yönetimindeki bu değişiklikler-bazı olumlu sonuçlarına rağmen-beklenen meyveleri vermedi. Yönetimde işkolu ilkesinden işyeri ilkesine geçilmesi başka başka ekonomik bölgeleri işletmelerin arasındaki var olan ekonomik bağların kopmasına, bilimle üretim arasındaki ilişkilerin hafiflemesine neden oldu.” (s. 488-489-490)
“Sanayi kollarının bir merkezden yönetimi hafifleyince ve yeteri kadar yeni teknik uygulanmayınca, sanayide genel üretim artış tempoları yavaşlayıverdi… Sanayinin işyeri ilkesine göre yönetilişi-İktisat Halk Ekonomisi Sovyetleri aracılığıyla-kol kol gelişimi engellendiği gibi, ülkenin ayrı ayrı bölgelerinde bulunan işletmeler arasındaki üretim bağlarının da sağlamlaşmasına yardım etmiyordu. Bu yönetim biçimi, sanayi yönetimini parçaladı. Planlamadaki konular, işletmelere normal biçimde malzeme sağlanmasını, birçok hallerde de sermaye yatırımlarının doğru dürüst uygulanmasını engelliyordu.” (s. 511)
“Sosyalist iktisat faaliyeti ilkeleri, SBKP Merkez Komitesinin Eylül Oturumu (1965) kararlarında daha da geliştirildiler. Eylül oturumu ‘Sanayiin yönetimini iyileştirme, planlama işini mükemmelleştirme ve sanayi üretimini ekonomik bakımdan hızlandırma’ sorunlarını eleştirdi. A.N. Kosigin bu konuda rapor okudu.
“Oturum ekonomik reform yapılmasını (sözü edilen reformlar, ünlü Liberman reformlarıdır-bn.) kararlaştırdı. Devlet plancılığını iyileştirmek, işletmelerin ekonomik girişkenliğini ve bağımsızlığını arttırmak, üretim topluluklarında faaliyetlerin sonuçlarına karşı maddi ilgiyi ve sorumluluğu arttırmak reformun hedefleri arasına girmektedir. Oturum şu sonuca vardı: Sanayi kollarında yönetimin iyileştirilebilmesi ve bilimsel-teknik ilerleyişin hızlandırılabilmesi için, halk ekonomisinin en önemli kolları için ülke ya da cumhuriyet çapındaki bakanlıkların açılması gerekir.
“Sanayii kol kol yönetme biçimine geçmek, eski sisteme-Halk Ekonomisi Sovyetlerinden var olan sisteme-dönmek değildi…” (s. 515)
Revizyonist burjuvazi, sosyalist merkezi planlamayı, “putlaştırmaya”, “planın putlaştırılmasına”, “bürokratizme”, “aşırı merkeziyetçiliğe”, “dogmatizme” karşı mücadele, “Lenin’e dönüş”, “Stalin’in çarpıttığı ekonomi teorisini aşma”, “tabandan planlama”, “demokratikleştirme”, “işletme bağımsızlığını geliştirme”, “merkezi direktiflerle ekonomi yönetimin eskidiği” vb. gibi slogan ve demagojiler sisi altında tasfiye etti. Merkezi planlamanın direktif biçimindeki teori ve pratiği büyük bir oranda tasfiye edilerek, büyük bir oranda bağlayıcı olmaktan çıkarılmış ve sözde yol gösterici bir planlamaya dönüştürülmüştür.
“Bu, SBKP MK’sının eylül 1965’teki genel kongresinde iyice açıklık kazandı. Kruşçev’in küçük değişiklikler ve münferit deneylerle başlamış olduğu şey, şimdi tüm ekonomi için açıkça saptanmaktaydı: karın azamileştirilmesi kapitalist ilkesini, ekonominin itici ilkesi haline getirilmesi. Kosigin, bu genel kongrede yaptığı tarihi konuşmasında, bu güne değin geçerliliğini korumuş olan, ‘Ekonomi Reformu’ temellerini açıkladı.
“ ‘Planlamanın mükemmelleştirilmesi’ ve ‘işletmelerin ekonomik bağımsızlıklarının ve inisiyatiflerinin genişletilmesi’ bahanesi altında Kosigin, merkezi planlamanın rolünü sert bir biçimde sınırladı ve direktör ve idarecilerin ‘inisiyatiflerine’ geniş bir hareket sahası bahşetti. O zamana kadar ki 40, 50 plan rakamı yerine şimdi, yalnızca 8 plan rakamı merkezi olarak verilmekteydi. ‘Ekonomik faaliyetin diğer karakteristikleri’, diyordu Kossigin, ‘işletme tarafından bağımsız olarak, üst organların tahsisi olmadan planlanacaktır.’ Hatta eskilerde en önemli rakam olan ‘brüt üretim’ bile gizlice karalandı ve yerine, ‘meta üretimi genişliği’ konuldu. Yani şimdi üretim planı ancak, ürünler tüketicilere satıldıklarında gerçekleştirilmiş sayılmaktadır. Böylece işletmeler, büyük ölçüde talebin hür iradesine bağımlı kılındılar. Bunun yanı sıra, ‘kar ve karlılık’ şeklindeki plan hedefi, merkezi bir rol üstlendi. ‘Çalışanların sayısı’ ve ‘emeğin verimliliği’ gibi plan hedeflerinin bertaraf edilmesiyle işletmelere, karı yükseltmek amacıyla işçilerin işten çıkarılmaları, çalışma hızının yükseltilmesi gibi her türlü ıslahatları yapmalarına imkân verildi.” ( W. Dickhut, SBKR, II. Kitap, s. 38)
“1965 reformları…olağan küçük reformların çok ötesine geçmiş ve planın içeriğini piyasa ekonomisi yönünde değiştirmiştir.” (A. Carlo, age., s. 50)
Konu hakkında Korkut Boratav ise şunları söyler:
“1963-1968 yıllarını Doğu Avrupa ülkeleri ve SSCB’nin planlama sistemleri ve ekonomileri için bir dönüm noktası kabul etmek doğru olacaktır. Gerçekten de bu yıllar içerisinde sözü edilen ülkelerin hepsinde planlama yöntemleri ‘iktisadi reform’ adı altında sunulan bir dizi tedbir ve yenilikle köklü değişikliklere uğramış; şimdiye kadar ‘geleneksel model’ diye adlandırdığımız planlama sisteminin bir kalemde değilse bile giderek tasfiyesi üzerinde temel ve hayati bir karar alınmıştı.” (Sosyalist Planlamada Gelişmeler, s. 231, iba. Savaş Yay.)
“1965 reformlarının, bütün ülkelerde aynı yönde ve benzer tedbirler ve değişiklerden oluşması ve peşpeşe meydana gelmesi dikkat çekicidir….” (age, s. 232, italikler yazara ait-iya.)
“1965 reformları, önceki yenilik denemelerinin bir sentezini yapma ve böylece tutarlı yeni modellere ulaşma yönünde sistematik bir çabayı temsil eder ve bu yönüyle 1950’lerin kısmi reformlarından ayrılır.” (age., s. 234)
“…Reformların bu konudaki ‘asgari müşterek’leri, merkezden fiziki olarak tahsisi planlanan girdilerin sayısının azalması, işletmeler arası dolaysız bağların, sözleşmelere dayanan piyasa ilişkilerinin genişlemesidir.” (age., s. 233)
“1962 yılında Liberman’ın Pravda’da yayınlanan bir makalesi ve makaleyi izleyen tartışma daveti ile başlamıştır. Liberman bu yazısında, işletmelere verilen plan hedeflerinin azaltılmasını, üretim planlarının tespitinde işletmeler arası dolaysız temasların aktif rol oynamasını, temel başarı göstergesinin kar haddi olmasını, primlerin planlanmış karlara ulaşılması halinde azamileştirilmesini öneriyordu.” (age., s. 240, iya.)
“ ‘Yarı-resmi’ denebilecek kadar kuvvetli bir destekle ortaya atılan reform tezlerinin tartışılması da esas olarak pratik ayrıntılar etrafında olmuş ve bazı yeni unsurlar ve değişikliklerle ‘Liberman öneriler’ 1965 Sovyet reformunun genel çerçevesini oluşturmuştur.” ( age., s. 240-241)
“Sovyet reformu, merkeziyetçi sistemden uzaklaşma bakımından en ileri giden model olmamakla birlikte; eski uygulama ve yöntemlerden temelden ayrılarak iktisadi hayat üzerinde derin etkiler bırakmıştır.” (age., s. 246)
“ ‘1965 reforumları’ diye adlandırdığımız değişikliklerin, bütün ülkelerde ademi-merkeziyetçi modeller doğrultusunda olduğunu söyledik. Bu terime, daha önceki bölümlerde kullandığımız kriterler vasıtasıyla kesin anlamını verecek olursak, reformların, plan uygulanmasında direktiflere dayanan merkeziyetçi modelden, parametrelere dayanan ademi-merkeziyetçi bir modele geçişi temsil ettiği söylenebilir.” (age., s. 258, iya.)
Sovyetlerde 1965 reformuyla birlikte “İşletmelere yönelik plan direktiflerinin sayısı azaltılarak sekiz unsura indirilmiştir…” (age., s. 252)
Boratav’ın kişisel değerlendirmeleri bir yana, bizce, “1965 reformları” üzerindeki çalışması da, gerçekte, sosyalist planlı ekonominin giderek tasfiye edildiğini göstermektedir. Boratav, sürecin kapitalizme doğru ilerlediğini kabul etmekle birlikte, sosyalizmin henüz tasfiye edilmediğini düşünmekte, bunun için sürecin henüz tamamlanmadığını savunmakta ve bu tezini de “klasik” kapitalist piyasa ekonomisinin tipik işleyiş ve görünümlerinin çıplak olarak ortaya çıkmamasına ya da belki de, daha doğru bir anlatımla, sürecin bu bakımdan olgunlaşmamış olmasına dayandırmaktadır.
Bu düşünceyi ifade eden ana teori ve tezleri ilgili yerlerde ele aldığımız için, işin bu yanını sadece hatırlatıp geçmekle yetiniyoruz.
“ ‘İktisadi yönetimdeki bu kusurlar, planlamayı daha fazla karmaşıklaştırarak, ayrıntılılaştırarak ve merkezileştirerek değil, ekonomik insiyatif ve işletmelerin bağımsızlığını geliştirilerek bertaraf edilmelidir … İşletmelere daha geniş inisyatifler verilmeli; merkezi planlamanın kılı kırk yaran idari vesayetiyle sınırlandırılmamalıdır.’(Liberman)”
“ ‘Stalin… iktisadi yönlendirme araçlarının yerine açıkça yasayla idareyi koydu… Mali kaynakların işletmeler tarafından kullanılmasına yönelik düzenleme, aşırı ve çok ayrıntılı olduğu noktalarda kaldırılmalı ve işletmelere bu kaynaklarla manevra yapmaları için daha büyük olanaklar verilmelidir.’(Gatovski)”
“ ‘Bu normlar (devlet planlama otoritesi tarafından belirlenen-WBB) büyük oranda geçersiz olmuşlardır; işletme yönetimlerinin inisiyatifini felç eden kılı kırk yaran idari vesayete dönüşmüşlerdir…Direktif normlarına bağlı, modası geçmiş ekonomik yönetim biçimlerini atma zamanı gelmiştir’(Trapeznikov).” (Aktaran W.B. Bland, SBKR, s. 27)
“ ‘Reformun özü, merkezi planlamanın ulusal ekonomik kalkınmanın en genel göstergelerinin formülasyonu üzerinde yoğunlaşmasından ibarettir; böylece işletmelerin bağımsızlığı artar.’ (Rumyantesv)”
“ ‘Bakanlıklar ve daireler tarafından tespit edilen işletmelere dönük plan görevlendirmelerinin sayısı, işletmelerin ekonomik bağımsızlığının ve insiyatifinin genişletilmesi için en aza düşürülmüştür.’ (Yerfimov)” (Aktaran age., s. 29)
“ ‘Bu işletmeler (‘reforme edilmiş’ sisteme göre çalışan işletmeler-WBB), şimdi kendi üretim planlarını bizzat hazırlıyorlar.’(Sokolov, Nazarov ve Kozlov)”
“ ‘Yeni yönetim sistemi…talebin tespitinde ve ürün çeşitlerinin belirlenmesinde işletmelerin haklarını genişletmiştir.’(Rumyantsev)”
“ ‘Ekonominin yönetilmesine özel yaklaşım,…işletmelere, mallarının çeşitlerinin somutlaştırılmasında eşit haklar…tanınmasıyla ortaya konmuştur…’
“ ‘Bunları (iktisat planlarını-WBB) öncelikle tespit edenler, işletmelerin bizzat kendileridir. Dahası bunlar yüksek ve iyi kanıtlanmış plan olmalılar.’ (Buniç)”
“ ‘İşletmelerin ve kuruluşların Beş Yıllık Planları, kendi faaliyetlerini planlamalarının temeli oldular.’ (Gatovski)”
“ ‘İşletmeler, gerek fiziksel miktar ve gerekse toplam satış değeri … ve gerekse diğer ekonomik göstergeler bakımından hangi kapsamda malların üretileceğine… kendileri karar verirler’ (Braginski).” (Aktaran age., s. 30-31)
“Beş Yıllık Planın hazırlanması fiilen imkansızdır.’ (Komin 1972)”
“ ‘Planın yerine getirilmesinin nesnel bir değerlendirmesini yapmak olanaksızdır… Gerçekte, dolaşımın planlanması hiçbir zaman tamamlanmış biçime ulaşamaz… Bu, ancak planlama döneminin sonu ile birlikte tanımlanabilir… Bütün değer göstergeleri  ve onlarla uyumluluk içinde olan somut gösterge ve fiyatlar bazında ulusal bir iktisat planı hazırlamak imkansızdır… Beş Yıllık Plan, değer göstergelerine göre hazırlandığında esasen anlamını yitiriyor.’ (Kotov)” (Aktaran age., s. 31)
 “ ‘İşletmelerin geniş bağımsızlığa sahip olduğu koşullarda merkezi bir planlama, artan belirsizlik ve ekonomik süreçlerinin olasılıkçı tahmini karakteriyle belirlenmiş olan bir ekonominin yönetimi için yöntemler geliştirme zorunluluğuyla da karşı karşıyadır.’ (Rumyantsev) ” (Aktaran age., s. 32)
“Ekonomik yönetiminin direktiflere dayalı eskimiş biçimlerinin ıskartaya çıkartılma zamanı gelmiştir… İktisadi etkileme, kapitalist ülkelerde bile başarıyla uygulanmaktadır… Bütün mali ve ekonomik kaldıraçların devletin elinde olduğu bizim koşullarımızda, ekonomik etkileme tedbirleri daha etkili olacaktır…
 “ ‘… Sosyalist devlet… iktisadi manivelalar sisteminin yardımıyla ulusal ekonomiyi ve her tekil işletmeyi yönlendirir.’ (Kosyaçenko) ” (Aktaran age., s. 32-33)
“ ‘Üretici işletmeler ve ticari işletmeler arasındaki anlaşmalar daha fazla yaygınlaştırılmalıdır.’ (Kosigin)” (Aktaran age., s.46)
Açık ve somut veriler göstermektedir ki, sosyalizmi tasfiye programı, doğası gereği, sosyalist merkezi planlamanın da tasfiyesini getirmiştir. Merkezi planlama bağlayıcı olmaktan çıkarılmıştır. Merkezi plana bağlı zorunlu üretim sekiz kalemle sınırlanmış, gerisi yerel işletmelerin özgür iradesine bırakılmıştır. Kar için üretim kapitalist ekonomik yasasının işlemesine bağlı olarak işletmeler kar, daha fazla kar için seferber edilmiş, merkezi revizyonist burjuva planlama kar için üretimi teşvik etmenin aracı, kaldıracı haline getirilmiştir.
Açık ki Brejnev-Kosigin önderliği ile sosyalist planlama tasfiye edilmiştir. Böyle bir sitemin kapitalizm olduğu gün gibi açık değil mi? Evet, oldukça açıktır. Sosyalist planlama ve yönetimi, sosyalizmin temel ekonomik yasasına bağlıdır ve sosyalizmin ekonomik gelişme yasalarından biri olan “orantılı-planlı-gelişme yasası” tarafından yönlendirilir ve üretimin kar için teşvikini değil, emekçilerin gereksinimlerini azami derecede tatmini için teşvikini ve merkezi planın bağlayıcı olmasını şart koşar; tıpkı Stalin ve sosyalizm döneminde olduğu gibi.
DEVAM EDECEK

12 Şubat 2017 Pazar

Sovyet Toplumunda Artı-değerin Ortaya Çıkışı ve Gasp Edilmesi Mekanizması Üzerine

ÇEVİRİ


Sovyet Toplumunda Artı-değerin Ortaya Çıkışı ve Gasp Edilmesi Mekanizması Üzerine*

Fatos NANO tarafından yazıldı

Kruşçev revizyonistlerinin Sovyetler Birliği'nde iktidarı ele geçirip, geniş bir cepheden Lenin ve Stalin önderliğinde erişilen sosyalizmin zaferine saldırmasının üzerinden yaklaşık otuz yıl geçti. Sovyet devletinin ideolojik ve siyasi temelindeki karşı devrimci yıkımın Sovyet toplumunun ekonomik temelini de harap olmaya götürmesi kaçınılmazdı. Bu durum sosyalist üretim ilişkilerinin yok edilmesine ve kapitalizmin her alanda restoresine yol açan büyük çapta gelişmeleri hazırladı.

AEP 8. Kongresi'nin vurguladığı gibi, Kruşçev revizyonizminin stratejik amacı: "Esas ödevi proletarya diktatörlüğünü ortadan kaldırmak, sosyalist toplumun temellerini yerle bir etmek, Sovyet Birliği'ni kapitalizm yoluna getirip bir emperyalist süper güce çevirmekti. Artık hepimiz Sovyetler Birliği'ndeki büyük karşı devrimci değişiklikleri görebiliyoruz."

Kruşçev ve Brejnev'in Reformları ve Sovyet Toplumunda Kapitalizmin Restorasyonu
Sovyet emekçilerinin kapitalist sömürü ve yağmalanmasını düzenleyip uygulamaya koyan ve özel bir artı değerin ortaya çıkışı ve gasp edilmesi mekanizması sayesinde yeni revizyonist burjuvazi Sovyet ekonomisinin kapitalist temelde yeniden organizesi için yoğun çaba harcadı. İnsanın insan tarafından sömürülmesi mekanizması, Stalin'in ölümünden sonra büyük bir güçle başlatılan alt ve üst yapıdaki reformların uygulamaya konmasıyla biçim ve içerik kazandı.

Sovyet toplumundaki geniş kapitalist değişikliklerin en önemlisi üretim ilişkilerinde radikal değişiklikti. Bu değişiklikte ne pahasına olursa olsun yalnızca en fazla kâr elde etmeyi amaçlayan bir organizenin ve yönetimi sisteminin yürürlüğe konulmasına, devletin kolektif kapitalist organın ayrıcalıklarıyla donatılmasına ve tekelci devlet kapitalizminin emperyalizm tarihinde görülmemiş ölçüde her alanda inşa edilmesine yol açıldı.
1970'e girildiğinde tüm sanayi üretiminin % 92'sinin üzerinde birleştikleri % 90 oranındaki sanayi işletmesinde kapitalist reformlar uygulandı. Ulaşım alanında bu reformlar 1968'de yapılmıştı, inşaat sanayisinde büyük ölçüde 1969-70'te yürürlüğe girdi. Buna karşılık tarımsal devlet sektöründe reformlar yavaş yapıldı. 1970'te devlet çiftliklerinin yalnızca üçte biri bu sürece sokulmuştu. (Pravda 27 Haziran 1970 ve 4 Şubat 1971).

Bu reformlarla Kruşçevçiler ilk darbeyi meta üretimi ve bununla sosyalizm koşullarında değer yasasına etkileri Marksist-Leninist teorisinin temel tezlerine vurdular sosyalizm koşullarında meta üretimi kapitalist meta üretimiyle teori ve pratikte eşit kılındı ve ekonomik mekanizmada bu temelde reformlar yapıldı. Devlet aracılığıyla üretim araçları yeni burjuvazinin elinde toplandı. Devlet ve parti bürokrasisini, engelle karşılaşmadan istediğini söyleyip uygulamada serbest bırakan yeni yasa ve uygulamalar sosyalist içerikli eski yasa ve uygulamaların yerini aldı. Üretimi ve dağıtımı yönetip kullanma, işçi alıp çıkarma, kârları paylaştırma vb. konularda çeşitli işletme ve kurumların yöneticilerine büyük haklar tanındı ve yetkiler verildi. Bu hak ve yetkiler yönetimdeki tabakanın, çalışanların sırtından gelir artışı ve ayrıcalıklarını garanti etmek ve fazlalaştırmak için kullanıldı.

Kâr, bütün ekonomik faaliyetlerin esasını oluşturan üretim ve dağıtımın düzenleyiciliğine yükseltildi. "İşletme faaliyetini en yüksek derecede karakterize eden en üstteki ve genelde ölçü " (Pravda 21 Kasım 1965) oldu. Merkezi ekonomi, pazar ekonomisinin yanında var oldu ve kapitalist arz-talep mekanizması üretim ve tüketim arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde önemli ölçü yapıldı. Devlet giderek sosyalist ekonominin temel iki kaldıracı olan emek ve üretim alanındaki denetimini yitirdi. Sovyet ekonomisi kendini bürokratik merkeziyetçilikle tabanda gittikçe yayılan ekonomik liberalizmin çelişkilerinin kıskacında buldu. "İşletmelerin planlı bağımsızlığı" ve "arada yığılı idari ilişkilerin yok edilmesi" şiarlarıyla üretim birimleri arasında pazar mekanizması temelinde ilişkiler oluşturuldu. Buradan üretim araçlarının da diğer metalar gibi alınıp satılmasına geçildi ve üretim araçları ana sermayeye çevrildi. Kendi kendine kâr sağlama sistemi, her ekonomik ilişkide sıkıca kapitalist verimlilik üzerinde yükselen kendi ihtiyaçlarını kendi giderme sistemi, yeni kapitalist mekanizmanın temeli yapıldı. Sermaye yatırımlarının ve dolaşım araçlarının devlet tarafından merkezi finansesi sınırlandırıldı ve giderek yerini merkezi olmayan kaynaklar ve banka kredileri aldı. Ekonominin planlı yönetimi, yerini kapitalist meta üretimine ait ekonomik kategori ve yasaların özgür oyununa bıraktı.
 
Kruşçev'in ekonomik reformları üretim araçlarının metalar olarak alınıp satılmasıyla başladı. Reformların en yüksek noktasında revizyonist basın: "Bizde işletmelerin güçlendirilmesi üretim araçlarının alış ve veriş şekliyle oldu." diye yazmaktaydı. (Ekonomicheskiya Gazeta Nr. 43, 1965) 1971'de üretim araçlarının alınıp satılması bütün meta gelirinin 2/3'üne vardı. 1974'de üretim araçlarının % 70'i üretici ve tüketici işletmeler arasındaki doğrudan sözleşmelerle alınıp satıldı. (Ekonomicheskiya Nauki, Nr. 11, 1971 ve Voprosi Ekonomikii Nr. 4, 1974). Sovyet toplumunda devlet ya da kooperatif mülkiyetlerinin hukuksal organlar olarak oluşturulan kapitalist menajerleri ile devlet arasındaki ilişki, şimdiki tekelci kapitalizmde sermayenin özel ya da ortak sahipleri ile kapitalist işletmeleri sahipleri olmadıkları halde yöneten menajerler arasındaki ilişkiyle aynı tiptendir. Şimdiki Sovyetler Birliği'nde sosyal emperyalist devlet şehir ve köy burjuvazisinin çeşitli kesimlerine bırakılan esas üretim araçları, toprak, maden ocakları, su kaynakları, inşaat alanları vb. yerlerin faiz, kâr oranı ve üretim vergisi şeklinde tekelci haklarına sahiptir. Tekel hakları, her devlet işletmesinin üretim fonunun % 15'ini devlet bütçesine taşımasıyla ana sermaye üzerinde faiz şeklinde belirlenir. Ekonominin kooperatif biçiminin (tarımsal kooperatifler, inşaat kooperatifleri yerel hizmetler vb.), tarımdaki kapitalist işletmelerdeki özel gelirlerin (kooperatif üyelerinin özel parselleri), ticaretin (karaborsa) ve hizmet işleri ve tamirciliğin (bireysel kâr için yapılan meslekler) vergilendirmesi ve faizi de aynı şekildedir.
Devlet, kuruluşlar ve burjuvalar arasındaki bu yeni ilişkileri ifade edebilmek için 1 Ekim 1966 ile 1 Temmuz 1967 arasında sanayideki toptan fiyatların % 80 artmasına yol açan bir toptan fiyatlar genel reformu yapıldı. Bunu 1969, 1974 ve 1979'da yapılan genel fiyat artışları izledi. (Planovoje Hozyaistvo Nr. 78, 1967, Voprosi Ekonomikii Nr. 6, 1970, Ekonomicheskiya Gazeta Nr. 1, 1969, Nr 32 1979)

"Yeniden üretimin sosyal sürecinin düzenlenmesinde çok etkili bir araç olan" arz ve talep arasındaki bir dengeye erişmek amacıyla hareketli fiyatlar yeni sistemin temeli yapıldı. (Ekonomicheskiya Nauki Nr. 1, 1969) Böylece Sovyetler Birliği'nde ulusal gelirin yeniden dağılımı süreci kapitalist temeller üzerine oturtuldu. Fiyatların tepede tespit edilmesi gerçeği yanı sıra tekelci kapitalist birliklere fiyatların değiştirilmesinde geniş olanaklar tanındı. Onlar "Fiyat artışlarının daha kaliteli yeni üretim ve piyasadaki hareketliliği yeniden getireceği" düşünceleriyle yönlendirildiler. (Ekonomicheskiya Gazeta Nr. 32, 1976). Çok az değişiklikle eskinin aynısı olan "yeni" ve bol çeşitte pahalı eşyalar Sovyet pazarına akın etti. Nihai hedef en yüksek kârı garantilemekti. Bunu Sovyet basını da itiraf ediyordu: "Çeşitli ekonomik birimlerin üretim ve ticaretteki fiyatları yükselterek gelirlerini (kârlarını) en kolay yoldan arttırma denemeleri fiyatları sürekli arttırdığı için tehlikelidir." (Ekonomicheskiya Nauki Nr. 4, 1959) "Deneylerimiz isteğe bağlı fiyat artışları tehlikeli modasının varlığını göstermektedir." diyerek resmi yayınlarda da itiraf edilen hareketli fiyatlar yerlerini giderek tekel fiyatlarına bıraktılar. (Voprosi Ekonomikii Nr. 6, 1970) "Fiyatı üretici belirliyor ve tüketici üzerindeki baskının arttırılması için pazarda sık sık mal darlığı yaratıyor." (Ekonomicheskiya Nauki Nr. 11) Böylece Mart 1978'de kahve fiyatı beş kat, yakıt yağı iki kat, tamirat ücretleri % 30 arttı. 1981 Eylül'ünde şarap ve tütün fiyatları % 27, halı, kürk, deri eşyalar ve giysiler % 30 oranında fiyat artışı gösterdiler. Gaz fiyatı litrede 40 Koph'e yükseldi vb. (Tass Moskova, 13-15 Eylül 1981).

Sovyet ekonomisindeki kapitalist reformların esas hedeflerinden biri sosyal emperyalist devlet sermayesinin tekel yapısının Sovyetler Birliği içinde ve dışında oluşturulmasıydı. Buna ekonominin her alanındaki işletmelerin birleştirilip kaynaştırılmasıyla ve tek tek cumhuriyetlerde, birleşik cumhuriyetlerde ve tüm Sovyetler Birliği'nde sanayi ve tarım sanayisi birimlerinin oluşturulmasıyla "işletmelerin büyütülmesi" paravanası altında ulaşıldı. Bu tekel birlikleri, yatay ve dikey birleştirmeler, tröst ve kartel tipindeki gruplar halinde bir branşta ya da çeşitli branşlar üzerinde yükseldiler. (Organizacija upravleniya Promischlenih Objedinjenjij S. 16 Kiew 1980). Kruşçev revizyonistlerinin 24. Kongresi (1971), üretim birimlerinin tekelci tipte düzenlenmesini hızlandırarak bu sürece taze güç verdi. 1970-1979 arasında bu birimlerin Sovyetler Birliğindeki sayısı 6,5 kat arttı ve 17.500 yan işletmeye sahip 3950 tekel birliğine erişti. Bunların sanayi üretimindeki payları % 6,7'den % 47,1'e çıktı ve sanayi işçilerinin sayısı % 6,2'den % 48,4'e yükseldi. (Naronoje Hozyaistvo SSSR 1979 Goolu s. 133) Örneğin Ukrayna'da sanayi birliklerine 112 yan işletme, bağlıydı. Ana sermaye ortalama olarak 49 milyon rubleye çıktı. Temel üretim araçlarının emperyalist devletin elinde yüksek derecede tekelleşmesine sıkı sıkıya bağlı olarak Sovyetler Birliği'nde özel kapitalist mülkiyet ilişkileri bu yolla kristalleşti.
Enver Hoca Yoldaş'ın AEP 8. Kongresi'nde söylediği gibi "Sovyetler Birliği'ndeki üretim araçları bugün devlet ya da kolektif biçimiyle kapitalist mülkiyettir, çünkü iktidardaki yeni burjuvazinin çıkarları için kullanılmaktadır, çünkü tam da bu sınıf işçi ve köylülerin emeğinin ürünlerine el koymaktadır." (E.Hoca, AEP 8. Kongre Belgeleri, Tiran 1981, S. 239, 240 İngilizce baskı). Sovyetler Birliği'nde kişisel mülkiyet yoktur. Kapitalist mülkiyete hâkim olan devlet ya da kolektif tekel mülkiyetidir. Sovyetler Birliği'ndeki egemen çevrelerin -yeni kapitalist, teknokrat ve bürokratların- kişisel mülkiyetlerini ve sermayelerini çoğaltma haklan yoktur. Bu hak yalnızca emperyalist devlete aittir. O bu hakkını burjuvazinin bütün kesiminin çıkarına küçük özel sermayenin sabit büyümesine rağmen Sovyetler Birliği'nde şimdilik toprağın, işletmelerin, makinaların, fabrikaların, maden ocaklarının, bankaların, demiryollarının vb. özel mülkiyeti yoktur. Bu durum, Sovyetler Birliği'nde kapitalizme geri dönüşün gerçekleştiği tarihi koşulların ve emperyalizmin çağının mantığından açıklanmak zorundadır. Mülkiyetin âdemi merkezileştirilmesi, küçük parçalara ayrılması ve kişisel kapitalist işletmelerin ellerine dağıtılması ve bu temelde tekel öncesi serbest rekabet üzerinde kapitalizmin gelişimi, kapitalizmin klâsik döneminin özellikleridir ve geride kalmıştır. Şimdi kapitalizmin son evresi emperyalizm yaşanıyor. Bu şartlar altında tam anlamında bir ademi merkezileştirmeyle serbest kapitalist işletmelerin gelişimi Sovyetler sosyal emperyalist burjuvazinin stratejik çıkarlarını tehlikeye sokardı. Diğer emperyalist güçlerle güç ilişkisini değiştirmeyi hesaplamak ve onlarla bir güçlünün pozisyonunda dünyanın ekonomik ve hegemonyacı yönden yeniden paylaşımı için rekabet etmek Sovyet sosyal emperyalistlerinin stratejik çıkarlarıydı. Bu amaçları için Kruşçev, Brejnev büyük burjuvazisi, kapitalist ekonomik girişimleri ve verimli, sermaye getiren kaynakları devlet ve devlet tekelinin altında toplamak zorundaydı. Bu kolektif kapitalist devlet, yönetimdeki burjuva-revizyonist sınıfın çıkarına yeniden üretimi yönetmek, ekonominin askerileştirilmesi, bir süper gücün ekonomik atom potansiyelinin yaratılması, Sovyetler Birliği emekçilerinin ve "Sosyalist Toplum'un" diğer ülkelerinin sırtından yeni burjuvazi sınıfı asalak tüketiminin istikrar koşullarının sağlanması gibi görevleri üzerine aldı. Bunlar, ekonomik yaşamın sınırsız âdemi merkezileştirilmesi ve ekonomideki devlet müdahalesinin kısıtlanmasıyla başlayan Kruşçev reformlarının, neden Brejnev grubunun yönetime gelmesiyle ekonomik temelde giderek liberalleşmeyle tekel tipinin bürokratik merkeziliğinin satın alınması şeklinde belirginleştiğinin esas nedenleridir. Sovyet ekonomisini yöneten kapitalist mekanizma, sosyal emperyalist burjuvazinin stratejik çıkarlarını yaralamadan bu aşırılıklar ve çelişkiler arasında gidip geldi.

Üretim ve sermayenin yüksek ölçüde yoğunlaştıkları devlet işletmeleri (tekel birlikleri) Sovyetler Birliği'ne çağımızın en yüksek tekelci devlet kapitalizminin biçimini verdiler. Devlet sektörü batı ülkelerinde % 20-30 kadarken bu, Sovyetler Birliği'nde esas sektördür. Burada, yöneten sınıf olarak yeni kapitalist sınıf en yüksek derecede gelişmiş totaliter ve hiyerarşik sisteme dayanmaktadır. Sosyal emperyalist devlet, Sovyet toplumunun bütün büyük sermayesinin faaliyetlerinin tekelleştiği, dev bir tekelci organın görünüm ve işleyişine sahiptir. Bu organın kapitalist acenteleri tıpkı merkezileştirilmiş tekel mülkiyetinin müdür ve menajerleri gibi davranırlar ve ekonomik kararlar verme hakkına sahiptirler. Bu ayrıcalıklı ve yetkili kişiler kendileriyle ilgili alanlara miras hakları olmaksızın ve şartlı olarak yerleştirilen devlet, parti, ordu, ekonomi ve kültür hiyerarşisinin memurlarıdır. Onların bu görevi alabilmeleri, yönetimdeki burjuvazinin çıkarlarının tek başına temsilcisi olan sosyal emperyalist devlete ve onun politikasına sadakatlerine bağlıdır. Yönetimdeki burjuvazinin arasına katılabilmek için aslında en önemli nitelik Sovyet toplumundaki kapitalist organın çıkarlarına hizmet etmeye hazır olmaktadır. Bu ölçü görevlerin paylaştırılması ve bürokratik sistemin hiyerarşisindeki bireylerin teşvik edilmesinde de geçerlidir. Geliştirilmiş özel haklar ve ayrıcalıklar sistemiyle Sovyet devletinin sadık destekleyicilerine halkın zararına olarak: garantilediği artı değerin gasp edilmesi ve paylaşımına katılmalarının biricik koşulu da budur.

Sovyet toplumundaki kapitalist reformlar, kaçınılmaz olarak toplumsal mülkiyetin dağılımı, gasp edilmesine, kullanımı alanlarında aşırı değişik ilkelere yol açtı. "Gerçi devlet mülkiyeti kaldı işyerleri özel kişilere verilmedi, kolhozlar ortak kolektif işletmeler olarak kaldılar, bankalar hisse senedi sahiplerine verilmedi ama dağılımda değişen şey toplumsal üretimin kullanımıydı." (E.Hoca 8. Parti Kongresi Raporu, İngilizce baskı S. 240).
Kruşçev ve Brejnev'in kapitalist reformları sona erdiğinde "Sovyet toplumu en küçük hücrelerine kadar burjuva toplumuna dönüştü ve kapitalizm her alanda restore edildi." (E. Hoca 7. Kongre Raporu Tiran 1976, S. 215 İngilizce baskı) Sovyet toplumunda iki yol arasındaki mücadele kapitalizme dönüşle sonuçlandı. Kapitalist meta üretiminin temelindeki çelişkiler yeniden oluşturuldu. Bunlar, bir yanda koyu faşist diktatörlüğün aletleriyle yeni burjuvazi, diğer yanda kapitalist baskı ve sömürüye karşı mücadelede zengin devrimci geleneğiyle emekçiler -Sovyet proletaryası- bu iki düşman sınıf arasında kaçınılmaz mücadele ve çelişkilere yol açtı.

Artı Değerin Ortaya Çıkışı
Proletarya diktatörlüğünün tasfiyesi ve yeni burjuvazinin ellerindeki faşist, totaliter devlet makinasının inşası, yalnızca Sovyet işçi sınıfının ve diğer emekçi kesimlerin politik gücünü değil, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini de yağmaladı. Kişinin artık kendisi ve toplum için değil de kolektif kapitalist devlet için çalışma zorunluluğu biçimiyle sömürü tekrar ortaya çıktı. Sonuç olarak Sovyet toplumunda tekrar artı değer oluştu. Toplumsal üretim artı değer üretimine, toplum için emek, artı emeğe, işgücü de metaya dönüştü. AEP'nin 8. Kongresi'ndeki açıklandığı gibi: "Sovyet yönetimi artık Sovyetlerin yani işçi ve köylülerin yönetimi değildi. Onlardan soyutlanmış, işçi köylülere yabancı, kendisi için bir yönetim haline gelmişti." (E. Hoca 8. Kongre Raporu, Tiran 1981 S.243-244 İngilizce baskı).
Sermaye ortamında emeğin oluşumu şartlarının, üretim araçlarının ve geçim şartlarının değişimi iş gücünün metaya dönüşmesine yol açtı. Revizyonistlere göre: "Çalışan insan, iş yapabilme gücüyle ilgili karar verme hakkına tekrar sahip olmuştu. Bu hakkı işletme ile imzaladığı çalışma sözleşmesi ile elde ediyordu." (Ekonomicheskiya Nauki Nr 4. 1972)
Bu "hak" pratikte meta işgücünün alınıp satılmasıyla gerçekleşir. Kapitalizmin bu kategorisinin restorasyonu Sovyet toplumunda bağırıp duran bir olgudur. İş pazarı "özgür" işçilerle doludur. Rekabet ve arz-talep yasaları iş-güçlerini satmak için daha iyi sözleşmeler arayan ücretli işçilerin, bu nedenle göç edenlerin büyük çapta hareketlerine neden olurlar. Sovyetler basınının zorunlu olarak itiraf ettiği gibi, işgüçlerinin bu büyük çalkanması, esas olarak daha iyi şartları, ücret ve geçinebilmek için verilen rekabet kavgasına bağlı olarak oluşturmaktadır. 1967 yılında 5,5 milyon emekçi yaşayabilmeleri için zorunlu olan bu çıkarlar nedeniyle başka bir şehre göç etmiştir. 1,5 milyon emekçi şehirden köye taşınmıştır. Unutulmaması gereken milyonlarcası da eski köylerini terk edip yenisine yerleşmişlerdir.
Kapitalist reformların yapılmasıyla tek amaçları en yüksek kârı elde etmek olan işletmeler, meta işgücünün "özgür" pazarında kaliteli ve verimli iş-güçlerini garantileyebilmek için yaptıkları direkt sözleşmelerle şiddetli bir rekabet kavgası içine düştüler. Yani sanayi işçilerinin % 90'ı işletmelerle yaptıkları direkt sözleşmeleri sonucu işe alındılar.
İnsanın insan tarafından sömürüsü kapitalist ilişkisinin restore edilmesi, beraberinde getirdiği bütün kategori ve yasalarla yeni artı değer üretimi mekanizmasını yarattı, Sovyet resmi belgeleri ve gerçek olgular temelinde bu mekanizmanın bir analizi, bize Sovyet sanayisindeki proletaryanın sömürü derecesi ve sanayideki artı değer oranı hakkında bilgi vermektedir.
Şimdi bırakalım gerçekler konuşsun: 1971'de ücretlerin (değişken sermaye) sanayi ürünleri giderindeki (kapitalist üretim gideri) oranının ortalama % 15,5 olduğunu Sovyet kaynaklan itiraf etmektedir (Sovietkoye Planirovannoye Hozyaistro, Moskova 1974, S.33) Bu dönemde Sovyet sanayi sermayesinin ortalama organik bileşimi:
C/V =        84,5/15,5 = 5,5/1'dir.
(sermaye)     (değişken sermaye)

Kruşçev kapitalist ekonomik reformları 1961-65 yılları arasında % 16,7 olan ortalama kâr oranın) 1966-70 yılları arasında % 21,3'e çıkardı. Bu oran 1970 yılında sanayide % 27,2'ye yükseldi. (Sovetskaya Ekonomicheskiya Reforma Produvizhiezyei problemi S. 208 Moskova 1972).
Bu verilere bağlı olarak Sovyet sanayisindeki meta değerinin tipik yapısı aşağıdaki şekildedir:
W            =C+V+M    = 84,5c+15,5v + 27,2
(meta değeri)        (sermaye)    (değişken sermaye) (kâr oranı)

Diğer yandan artı değer oranı ve Sovyet sanayi proletaryasının sömürü oranı şu şekilde ortaya çıkar:
M1 = M/V        = 27,2/15.5x100    = % 175
(artı-değer oranı)    (kâr oranı)        (değişken sermaye)

Bunun sonucu olarak 70'li yılların başında kapitalist Sovyet sanayisinde bir ücretli işçi sekiz saatlik işgününde 2 saat 54 dakika kendisi, 5 saat 6 dakika da yönetimdeki kapitalist sınıfın yeniden üretimi için çalışmaktaydı. Bir sanayi işçisinin sırtından yılda ortalama gelen kâr 2800 Rubleye ulaşmıştı. (Narodnoyi Hozyaisto SSSR v 1979, Godu Moskova 1980 S.167).

Bu veriler büyük sanayideki ve büyük devlet tekellerindeki proletaryanın sömürü ölçüsünü tam olarak yansıtmamaktadır; çünkü buralarda değişmez sermaye için yapılan harcamalara çok küçük bir eklemeyle bile yaşayan emek, artı değerin kaynağı olarak yığınlar halinde harekete geçirilebilmektedir. 70'li yıllarda sermayenin yoğunlaştırılma sürecinin ve merkezileştirilmesinin şiddetlendirilmesiyle Sovyet sanayi sermayesinin organik bileşimi kendini daha da geliştirmiştir. Satış fiyatlarının ortalama durumunu esas alırsak resmi verilere göre Sovyet sanayisinin (sanayi ve ticaret sermayesi birlikte alındı.) kâr oranı 1979'da % 30,1'di. (Narodneye Hozyaistvo SSR v 1979 Godu S. 147).
Yetersiz bilgiler nedeniyle sermayenin organik bileşimini değişmez kabul etsek bile, 1971-1979 yılları arasında artı değer oranı:
M1 = M/V = 30,1/15,5 = % 194'e çıktı.

Böylece 70'li yılların sonunda Sovyet sanayisinde çalışan ücretli bir işçi çalışma süresinin 2/3'ten fazlasını "efendilerine", revizyonist büyük burjuvaziye ve onların sosyal emperyalist devletine sundu. 1979'da Sovyet sanayisindeki 29 milyondan fazla ücretli işçi bu vahşi sömürüye tabi kılındı. Sovyet ekonomisinin tekelci devlet sektörünün yıllık gelirinin, 114 milyar Rublesi (% 53'ü) kârlar, 88 milyar Rublesi de gelir vergisi şeklinde olmak üzere 215 milyon Rubleye eriştiğini resmi istatistikler itiraf etmektedirler. (Narodneye Hozyaist vo SSSR v 1979 Godu S.535) Bu sayı Sovyet toplumundaki üç çeşit kapitalist mülkiyette çalışan emekçilerin sömürülmesinden ortaya çıkan toplam artı değer miktarını vermemektedir. Bu miktarın içinde Sovyet ekonomisindeki kooperatif-kapitalist ve özel sektörlerden gelen artı değer yoktur.
Artı-değerin gasp edilmesi ve paylaşımı kapitalist ilişkilerinin bir analizi, Sovyet toplumunda hâkim olan ve onun sınıfsal fizyonomisini oluşturan kapitalist süreci daha fazla aydınlatmamıza yardım edecektir.

Artı Değerin Paylaşımı ve Gasp Edilmesi
Sovyetler Birliği'nde yeniden oluşturulan kapitalist ilişkiler, toplumsal yaşamın toplumsal üretimin paylaşımı ve kullanımı gibi önemli alanlarında daha fazla göze batmaktadır. Bu kapitalist ilişkiler, üretim araçlarının, emeğin kaynağının ve bu ülkenin zenginliklerinin egemen ve sömürücü sınıf tarafından sosyal emperyalist devlet ve onun ulusal ve uluslararası stratejik çıkarları için kullanıldığını açığa çıkarmaktadır. Bu sınıf, Sovyet işçi ve köylülerinin emek ürünlerini yağmalamaktadır.

Karl Marx'ın ortaya koyduğu gibi: "Sermaye yalnızca emeğe kumanda etmek değildir... Özü itibarıyla ödenmemiş emeğe kumanda etmektir..." (Kari Marks. Kapital, Cilt 1, 2. Kitap S. 30 Arnavutça baskısından) Kapitalist gasp etme mekanizmasının bu yasası Sovyet toplumunda da güçlü olarak etkisini gösteriyor. Farklı tarafı revizyonist burjuvazinin Sovyet işçi ve köylülerinin ödenmemiş emeğinin ezici çoğunluğuna değilse de büyük bir kısmına devlet tekelinin aletleri ve sömürü mekanizmalarıyla kumanda etmesidir.
Toplumsal üretimin kullanımı ve artı değerinin paylaşımı, yönetici sınıf olan büyük burjuvazinin çıkarlarının mutlak hâkimiyetini ve Sovyet toplumundaki tekelci devlet mülkiyetinin özel ve kooperatifler şeklindeki diğer kapitalist mülkiyetlere oranla hâkim rolünü daha fazla açığa çıkarmaktadır. Sonuç olarak Sovyet devleti bütün artı değerin sahibi veya Marks'ın sanayi kapitalistleri üzerine söylediği gibi: "... artı-değerden pay alan herkesin temsilcisidir..." (Kapital, Cilt 1, 3. Kitap, Arnavutça baskı S.8) Sovyetler Birliğinin, ekonomik yaşamında sanayici, tüccar, bankacı, toprak sahibi vb. şeklinde gibi çeşitli kapitalistler arasında klasik işbölümü yoktur. Artı değerin paylaşımı, kullanımı ve gasp edilmesi gibi üretimin işlevleri ezici çoğunlukla devlet sermayesine tabidir ve yaşamın her alanında burjuva tekeli birlik ve bölünmezlik içinde uygulanmaktadır Sovyet toplumunda artı değer, onu yönetimdeki burjuvazinin çıkarları ve isteği doğrultusunda paylaştıran ve kullanan sosyal emperyalist devlet tarafından yağmalanır. Bu kullanım, bir süper-güç olarak ekonomik askeri gücünün genişletilmiş yeniden üretimi için olduğu gibi; devlet kapitalizminin çeşitli memurlarının verimsiz ve asalak tüketimleri içinde olabilir. Sonuncular yani yeni burjuvazinin çeşitli grupları, artı değerin paylaşılması ve yağmalanmasına, devlet hiyerarşisinin her grubunda yani parti, ordu, ekonomi, bilim ve kültür alanındaki rollerinin ölçüsünde katılabilirler.
Şimdi gerçeklere gelelim:
Sovyet toplumunda artı değerin paylaşımını ve gasp edilmesini düzenleyen sömürücü vergi sistemi, devlet bütçesinin en önemli unsurudur. Bu bütçe, sosyal emperyalist devlet tarafından ulusal gelirin tekelci devlet büyük sermayesi lehine dağıtımının temel kaldıracıdır. Devlet artı-değeri dağıtımın temel kaldıracıdır. Devlet artı-değeri bütçede merkezileştirerek dağıtımı bilinen yollardan gerçekleştirir. Anlamları yani devlet bütçesine katkılarına göre esas yollar: Muamele vergisi, 1979'dan 1982'ye kadar 88-100 milyar rubleye yükseldi (bütçe gelirlerinin % 31-37,6'sı), devlet işletmelerinin kârlılığından gelen gelir 84-95 milyar ruble (% 29-30), halkın vergilendirilmesinden 23-38 milyar ruble (% 8-10) vb. (Narodnoye Hozyaistvo SSR v Godu S.353 ve Pravda 1 Ocak 1984 S.4) Devlet işletmeleri kârlarını şu biçimlerde vermektedirler: Sabit kapitalden gelen faiz (gelirin % 33'ü) değişik ekonomik bölgelerde oluşları nedeniyle kademeli tarifeye göre maden ocakları ve akarsulardan arazi vergisi, banka kredilerinin faizleri (gelirin % 18'den fazlası) ve ekstra kârlar (yıllık kâr gelirin °7o 49'u), (Alıntı yukarda adı geçen yerden yapılmıştır). Buradan çıkarak her yıl devlet bütçesine işletme sigortalarından 14 milyar ruble (bütçe gelirinin % 5'i) tarımsal kooperatiflerin vergilendirilmesinden 1-2 milyar rubleye yabancı kaynaklardan (dış ticaret, sermaye ihracından gelen gelir, silah satışı, yabancı krediler vb.) 70 milyar ruble (% 25), aktarılır. (Pravda 29 Temmuz 1979 ve Ekonomicheskiva Gazeta N. 32 1979).
Açıktır ki tarımsal kooperatiflerin vergilendirilmesinden bütçeye akan artı değer parçası çok azdır. Bu paranın çoğu ya tekrar paylaşılır ya da toplanan fiyatlar sistemiyle malların şehir ve köy arasındaki dolaşımında eritilir.

Bu gerçekler göstermektedir ki, Sovyet sosyal emperyalist devleti ve Sovyet ekonomisi ülke yaşamının yoğun askerileştirilmesinin sonuçlarından ağır etkilenmektedir. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği ulusal gelirin üçte birini bu amaç için kullanmaktadır. (150 milyar ruble) Ağır sanayinin önemli dallarının üçte biri, enerji kaynaklarının yedide biri, aktif işgücünün onda biri ya doğrudan devlet bütçesinden ya da diğer yollardan ülke hayatının askerileştirilmesi için harcanmaktadır. Sovyet sosyal emperyalistlerinin dünyanın ekonomik olarak ve toprak bakımından yeniden paylaşımı süper-güç olma planlarına bağlı olan stratejik çıkarlarının sürdürülmesi için artı değerin kullanımı sürecinde Sovyet büyük burjuvazisi devlet aracılığıyla, devlet sermayesinin genişletilmiş yeniden üretimine, ekonominin askerileştirilmesine, sermaye ihracına vb. tartışmasız öncelik verir. Büyük burjuvazi bu amaç için artı değerin birikimi ve kullanımını yönetimdeki burjuvazinin sürekli artan asalak tüketimine hiç dokunmadan sağlar; ancak bunun karşılığında emekçilerin sırtına bindirilen yük devamlı artar. "Bu çizginin sonuçları Sovyet halkının günlük yaşantısında da görülüyor. En gerekli mallar sıkıntısı çekiyor; enflasyon, işsizlik, işgücünde oynama var; çeşitli mallar hem açıklanmış hem de açıklanmamış zam görüyor. Ekonomide özel sektör yaygınlaştı, tekelci yabancı sermayeye kapılar açıldı; karaborsa, vurgunculuk, yolsuzluk, rüşvet ve kaçakçılık serpiliyor." (E.Hoca AEP 8. Kongre Raporu, Tiran 1981 S.243 İngilizce baskı).

1979'da devlet işletmelerine ayrılan kârların % 40'ı üretimin genişletilmesi fonuna, yeni sermaye yatırımlarının merkezi olmayan finansesi ve dolaşım sermayesinin büyümesi için, % 43'ü çalışanların maddi teşviki fonuna. % 17'si de sosyal kültürel önlemler ve yatırım fonuna aktı. (Narodnoye Hozyaistvo SSR v 1979 Godu, S.536). Askersel Sovyet devleti, askeri sanayi komplekslerinin önemli faaliyetlerini ve önemli sektörlerini, tüm Sovyet ekonomisinin çalışıp ödediği bürokratik merkeziyetçilik sayesinde kontrol altında tutar. Sovyetler Birliği'nde büyük devlet sermayesinin genişletilmiş yeniden üretimi için artı değerin birikimi ve kullanımı bu koşullar altında gerçekleşiyor. Aynı zamanda, Sovyet devletinin yetişemediği üretimin bir kısmına, yani gıda maddelerinin ticaretine, birçok tüketim maddesinin üretimine ve sosyal hizmetler alanına özel sermaye çağırılıyor. Bu amaçlar için özel sermayeye daha geniş olanaklar tanıyor. (Sovyet revizyonistlerinin 26. Parti Kongresi tutanakları-Pravda). Bugün Sovyet ekonomisi parçalanmış durumdadır ve birbirine paralel iki çizgi halinde kapitalist iflasa sürüklenmektedir. Özel sermayenin faaliyetleri arttı ve resmi basının "gölge ekonomisi" (Tyenovaya ekonomika) dediği bir ikinci paralel ekonomiye dönüştü. (Review Eko, Mart 1980). Bu ekonomi, bütün ekonomideki yıllık işgününün onda birinden fazlasını kendi bünyesinde topluyor. (Bunun üçte biri tarıma ait) 8,5 milyon hektar arazi, 23 milyon büyük baş hayvan, 29 milyon koyun ve keçi, tarımdaki toplam üretimin dörtte biri, konut yapımlarının °?o 340'u, şehirde yaşayan ailelerin ortalama gelirinin % 25'i ve kırsal kesimdeki ailelerin ortalama gelirinin °/o 27'si bu ekonominin kapsamı içindedir. (Comecon Yıllığı, Moskova 1979, S.215-216-261-263).

Kişisel tüketim mallarının dağıtımı alanının en temel özelliği, emekçilerin sırtından yeni burjuvazinin ayrıcalıklarının ve maddi çıkarlarının teşviki ve garantilenmesinin tam anlamıyla öncelik almasıdır. Bu kapitalist ülkede geçerli olan ücret sistemi ve tüketimin çekiciliği, sömürü hiyerarşisi yukarıdan aşağıya doğru kendini oluşturur. Aşama düzenine göre, bir avuç seçkin azınlığın hakları, emekçi halkın zararına en uç noktadan yani devlet aygıtından başlayarak partide, ekonomide korunur. En üstte başlayan sömürü düzeni sanayi işletmelerindeki çalışma grupları düzeyinde sona erer. Sovyet işçi sınıfını tanınmış işçi aristokrasisi katmanlarının yozlaştırılması yöntemleriyle karıştırmak için sömürüden çalışma gruplarındaki işçiler de pay alırlar. Mülk sahiplerinin ve işverenlerin emekçilere karşı burjuva haklarının sınırsız etkilerinin kurumlaştırılması ve nominal ücretlerin teşviki, kârdan pay verilmesi, çeşitli prim ve ayrıcalıklar sisteminin yerleştirilmesiyle Sovyetler Birliği'ndeki çeşitli toplumsal gruplar yaşam standartlarına ve reel gelirlerine göre sayısız kademelere bölünmüştür.
"Emeğe göre ücret ilkesi uygulanır deniyorsa da; gerçekte yeni burjuvazinin çeşitli grupları işçiler ve köylülerin yarattıkları artı değeri kendilerine mal ediyorlar. Bu geniş çaplı soygun, sözüm ona üretim çalışmasını, bilim çalışmalarını, sanat yaratıcılığını vb. özendirmek için uygulanan bir tür maddi teşviktir, deniyor. Gerçekte ise tam da kapitalist bir sömürüdür." (E.Hoca, 8. Kongre Raporu, Tiran 1981, S.240 İngilizce baskı).

Sovyet kaynakları, sanayi işletmelerindeki nominal ücret sistemini şöyle açıklamaktadırlar:
Vasıfsız işçi 1
Vasıfsız işçi 1,5 kat
Usta başı 2,4 kat
Bölüm şefi 3,2’den daha fazla
Baş mühendisi 7,2 kata kadar.
Müdür 10,8 misline kadar. (Sovjetskaya Planirovannoye Hozyaistvo, Moskova 1973 S.242-253).
Bu duruma rağmen ücret tabelası Sovyetler Birliği'nde revizyonist burjuvazi ile işçilerin yaşam düzeyleri ve biçimleri arasındaki ayrılığın yalnızca küçük bir parçasını sergilemektedir. Ücretlerin ve ayrıcalıkların derecelendirildiği ve yeni burjuva unsurların tam anlamıyla en fazla kâr ettikleri yolların sonucu olarak sosyal eşitsizlik büyüyor. Sorunu bu bağlamda AEP 8. Kongresi şöyle ortaya koymuştur: "Asalak tüketim görülmedik boyutlar kazandı. İşçilerin ücretleriyle üretim alanındaki bürokrat ve teknokrat yöneticilerin ücretleri arasındaki oran, görünen (nominal) ücret temel alınırsa onda birden fazladır; kâr payı, çeşitli ödemeler, diğer sayısız ayrıcalıklardan sağlanan gelirler göz önünde tutulursa, bu oran daha da artar. Yaşayışta ve ücretlerde bu farkı, batı ülkelerindeki burjuva yöneticilerle işçiler arasındaki farktan ayırmak zordur." (Enver Hoca 8. Parti Kongresi Raporu, Tiran 1981 S.242 İng. baskı).
Bu gerçekler de kanıtlıyor ki: Kruşçevçi kapitalist reformlar paylaşım alanında "maddi teşvik sistemi"ni harekete geçirdi, bu toplumsal güçleri kutuplaştırdı ve tam anlamıyla ekonominin her organına kapitalist kâr ölçülerini yerleştiriyor. "Asıl olan; ücretlendirmenin her biçiminin kâra dayanmasıdır." (Liberman, Voprosi Ekonomiki. Nr. 8. 1962)
1966-1969 yılları arasında Sovyet işletmelerindeki maddi teşvik fonu ortalama dört kat artmıştır. (Sovjetskaya Ekonomicheskiya Reforma Provi i Problemi S.207).

Sovyet sanayisinde çalışanlar sosyal yapılarına göre % 4 yönetici personel, % 96 işçiler olarak ayrılırlar. Sovyet ekonomisinin bu temel dalındaki maddi özendirme fonunun paylaşımıyla bağlantılı olarak; resmi istatistiklerin de açıkça ortaya koyduğu gibi, primlerin % 49,4'ü üretimin kapitalist yöneticilerine giderken, % 50,7'si işçiler arasında dağıtılmaktadır, (agy, S. 194). Devlet gücüyle donatılmış ve üretimin yönetimini hakimiyeti altında tutan Sovyet revizyonist burjuvazisinin temsilcileri, bu gerçeklerin de gösterdiği gibi kârların dağıtımında aslan payını alırlar. Devlet gücünün görevlerini üzerine almış % 1 oranında isletme çalışanı yeni kapitalist yöneticiler, primlerin % 12,3'ünü alırlar. Sovyet işçi sınıfı gibi devlet gücünde payı olmayanlar ise primlerin % 0,5'îni veya 25 kat daha az alırlar. Bu küçük "emek kırıntılarıyla Sovyet büyük burjuvazisi tıpkı batı burjuvazisinin yaptığı gibi işçi sınıfı hareketinin koynunda oportünizmi beslemektedir.
Sovyet kaynaklarına göre, yöneticilere primleri aydan aya ödenirken, işçi primlerinin büyük kısmı (% 59,1 M) sene sonunda ödenmektedir. (S. Kamenicer, Opit Promishtenovo Upravlemiya v SSCB, Moskova 1973 S. 124). Yani revizyonistlerin işçiler için "14. ay" dedikleri üretim kapitalist yöneticileri için yılın "24. ayı"dır. Yıl boyunca dağıtılan kârın geri kalan kısmıyla uçurum daha da derinleştirilmektedir. Aylık primlerin % 82,2'sini işletme yöneticileri alırken, yalnızca <% 17,8'ini işçiler almaktadır. Bu da Sovyet sanayi çalışanlarının sosyal yapısına göre 102 kat daha az pirim aldıklarını göstermektedir (Sovjetskaya Ekonomiskeskiya Reforma: Prodvizhenie i Problemi, S. 194).

Tüm bunlara rağmen, "maddi özendirme fonları" maddi teşvikin tek yöntemi değildir. Sovyet basını, birçok işletmelerde özendirme fonlarının çalışanların ücretlendirilmesinde esas kaynak olmadığını kabul etmektedir. Çünkü aynı zamanda otuzdan daha fazla ücretlendirme sistemi yürürlüktedir. "Özel pirimler" diye adlandırılan primler, maddi özendirme fonlarından dağıtılan "genel primlere" göre çok daha yüksektir. (Voprosi Ekonomiki, Nr. 12,1973) Yeni Sovyet burjuvazisini sevindiren sayısız hak ve ayrıcalıklar, çalışanların sırtından bitmez tükenmez kâr kaynakları sunmaktadır. Devlet ve parti ileri gelenlerine mavi zarflarla pirimler verilmekte, devlet bankalarında hesaplar açılmakta, yönetici sınıflara ait bir avuç insanın asalak tüketimlerini garantilemek, kişisel emekliliklerini ve diğer ayrıcalıklarını gerçekleştirmek için bu kaynaklar kullanılmaktadır. Bugünkü bunalım, tekelci devlet kapitalizminin başarısızlığının sonucudur. Bu açıkça göstermektedir ki; kapitalizmin çürümesi yalnızca klasik kapitalizm değil, Sovyetler Birliği ve diğer ülkelerdeki kapitalizmi de içermektedir. Emekçiler üzerindeki bu kapitalist egemenlik ve sömürü biçiminin de, ekonomik sarsıntıları, üretici güçlerde düzensizliği, üretim düşüşünü emekçi kitlelerin geçiminin zorlaşmasını, burjuva toplumun yarattığı hastalıkların yayılmasını engelleyemediğini AEP 8. Parti Kongresi vurgulamıştır. "Sınıfsal farklılaşma süreci bütün revizyonist ülkelerde kaynıyor.
Sınıfsal çatışmalar hızla büyüyor. Sovyetler Birliği de dış itibarıyla görünse de, bu olguların dışında değildir. Kapitalizmin yeniden açtığı yaralar, ancak, revizyonizmin yıkılıp sosyalizmin yeniden kurulmasıyla iyileşebilir." (E. Hoca 8. Parti Kongre Raporu, Tiran 1981, S.248 İng. baskı)

Ocak-Şubat 1989
Kaynak: AEP MK'sına bağlı Marksist-Leninist Araştırmalar Enstitüsü’nce Socio Political Studies,
Sayı 1, 1984, Sayfa 160-176'da yayımlandı. İlk kez 1983’te "Studieme Politiko-Shogerore" 3. sayısında yayınladı. Dilimize Almanca çevirisinden aktarıldı.

*Bu yazı için bkz. https://ozgurlukdunyasi.org
NOT: Yazı dizimiz devam ederken arada bu vb. belgeler, yazılar yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yöntemin sorunları inceleyecek okura katkı yapacağını düşünüyoruz. Bu yöntemi kullanırken ölçütümüz yayınladığımız yazılarla fikir birliği içinde olma ölçütü değildir ve olmayacaktır. (H. OZAN)

11 Şubat 2017 Cumartesi

Çeviri/Belge



Stalin Ve 2. Dünya Savaşı Sonrası SB’nde ‘Pazar Sosyalizmi’ Sorunu*

Vijay Singh
‘Günümüzde Stalin’ konulu uluslararası seminer, Sovyetler Birliği’nin nihai dağılmasından sonra ve onun yıkıntılarından yükselen işçi sınıfının, sermayenin yenilenmiş iktidarına karşı ilk adımlarını atmaya başladığı koşullarda, Ekim Devrimi’nin 77. yıldönümünde Moskova’da yapılıyor. Bu gelişmelere ilişkin olarak Stalin’in bize söyleyeceği bir şey var mı? Bu makalede, Stalin’in son büyük çalışması olan ‘SSCB’de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları’nın, SB’nde 1953’ten sonra gündeme getirilen ‘Pazar reformları’nı incelemede ve bunların ekonomik ve politik karakterleri hakkında bir sonuca varmada kalkış noktası teşkil ettiği iddia ediliyor.
Ekonomik tartışmaların içeriği neydi?
SBKP(B), sosyalist toplumun temellerinin 1935’te kurulduğunu düşünüyordu. Parti’nin 18. Kongresi, komünist topluma geçişin, ülkeyi daha da geliştirmek için izlenecek yol olduğu düşüncesindeydi. Yeni parti programını hazırlamak için bir komite kuruldu ve 1941’de Devlet Planlama Komitesi’nden, komünist toplumun temellerini oluşturacak 15 yıllık bir ekonomik kalkınma programı formüle etmesi istendi. Bu perspektif Nazi işgaliyle sekteye uğradı; fakat savaş sonrası dönemde derhal yeniden başladı. 1947’de 9. Parti Konferansı’nda Malenkov partinin ‘SBKP(B)’nin yeni programı üzerinde çalışıldığını, mevcut programın kadükleştiğini ve yerine yenisinin konması gerektiğini’ belirtti. (Malenkov, SBKP(B) MK’nin faaliyetleri’, Sürekli Barış İçin, Halk Demokrasisi İçin, Bombay, 1948, s.79). Bu görev 1952’deki 19. Parti Kongresi’nde de tekrarlandı. 1946’da 4. Beş Yıllık Plan Raporu’nu Yüksek Sovyetler’e sunarken Voznesenski kendisine 1941’de verilen görevi hatırlattı:
"Plan, sınıfsız bir sosyalist toplum inşasının tamamlanmasını ve sosyalizmden komünizme tedrici bir geçişi öngörüyor. SSCB’nin temel ekonomik görevinin, yani kişi başına sınai üretim hacmi açısından ekonomik olarak belli başlı kapitalist ülkelerin seviyesinin yakalanması ve aşılmasını öngörüyor." (Voznesensky, SSCB Ulusal Ekonomisinin Kalkınması İçin Beş Yıllık Plan, 1946-1950, Soviet News, Londra, 1946, s.10) ‘Tek ülkede komünizmi’ inşa etmenin mümkün olup olmadığını soran bir İngiliz gazeteciye verdiği yanıtta da açıkça görüldüğü gibi Stalin de bu programatik perspektifle mutabıktı. Stalin şöyle yanıtladı:
"Elbette mümkün, özellikle SB gibi bir ülkede." (Stalin, ‘Savaş Sonrası Uluslararası İlişkiler’, Soviet News, Londra, 1947, s.13)
Stalin’in ‘Ekonomik Sorunlar’da Gosplan ekonomisti Yaroşenko’ya ilişkin eleştirileri, Bugdanov’un fikirlerinin savaş sonrası dönemde de önemli ölçüde canlılığını koruduğuna işaret eder. Yaroşenko, münferit bir bakış açısını temsil etmiyordu. Yudin, bilim işçileri ‘Yaroşenkovçini’ler içinde ‘Troçkizm-Buharinizm-Bogdanovizm’e doğru sabıkalı bir geri dönüşe işaret eden gerçek bir eğilimin olduğunu belirtiyor. Hatırlanacağı gibi Bogdanov, devrim öncesi etkili ekonomi-politik makalelerinin yazarıydı. Felsefede, Lenin’i ‘Materyalizm ve Empirio Kritisizm’ kitabıyla cevap yazmaya iten Avenarius’un ve Mach’ın fikirlerini benimsedi. 1917’de Rusya’da sosyalist bir devrimin maddi koşullarının olmadığını öne süren yarı-Menşeviklerin tutumunu desteklemişti. Kültür alanında ise, devrim öncesi mirası reddeden ‘saf bir proleter kültür’ü savunuyordu. Yaşamının son dönemlerinde yapısal ilişkilerin matematikteki büyüklük ilişkileri gibi biçimsel şemalar şeklinde genelleştirilebileceğini öne süren ve ‘teknoloji’ olarak adlandırdığı bir ‘örgütsel bilim’ geliştirdi. (‘Filosofskaya Entsiklopediya’, Cilt I, Moskova, 1960, s.177) Bu görüşler açıkça diyalektik materyalizmin, tarihsel materyalizmin ve Marksist ekonomi politiğin önermelerinden uzaktı. Bogdanov, Lunaçarski, Buharin ve Gorki de dâhil olmak üzere Rus salonunda olağanüstü bir etki yaratmıştı. Buharin ekonomi-politik, tarihsel materyalizm ve bilim ve teknik konularındaki yazılarında Bogdanov’un fikirlerinden esinlendi.
Stalin Yaroşenko’nun toplumun gelişmesinde üretim ilişkilerinin önemini küçümserken üretici güçlerin rolünü büyümsediğini ve böylece üretim ilişkilerini üretici güçlerin tamamlayıcı bir parçasına indirgediğine işaret eder. Yaroşenko, çeşitli mülkiyet biçimlerinin varlığını sürdürmesi, meta dolaşımı ve genelde değer kategorileri gibi temel sorunları gözardı ederek sosyalizmin ekonomi-politiğini aslında terketmiş oldu. Ekonomi-politik bilimi, Bogdanov’u andıran, üretici güçlerin sınıfsız rasyonel bir örgütlenmesine dönüştürülmek isteniyor. Bu ekonomizmin tersine Stalin, SSCB’de üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişkilerin devam ettiğini tekrar vurguladı. Yönetici organların yanlış politikalar uygulaması durumunda çatışma ortaya çıkmak zorunda kalır ve bu koşullarda üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini geciktirir. Yaroşenko’nun görüşleri Buharin’in kırdaki sınıf çatışmaları patlamasını görmezlikten gelmesini ve tarımdaki mevcut kapitalist üretim ilişkilerini dondurup dikkatini ‘teknik devrim’e çevirme isteğini çağrıştırır. Buharin 1930’larda açıkça ‘ülkedeki proleter devrimin yeni bir aşamaya, teknik devrim aşamasına geldiğini’ belirtti. (Buharin, ‘Metodologiya i Planirovanie Nauki i Tekhniki’, İzbranniye Trudi, Moskova, 1989, s.135) 1953 sonrası çorak yıllarda bu tür görüşler yaygınlaştı. Sosyalizm artık Lenin ve Stalin dönemlerindeki gibi sınıfların ortadan kaldırılması ve komünizme ilerleme olarak değil, kollektif çiftlik mülkiyet biçiminin korunması, sınıfsız ‘bilimsel-teknik gelişme’ ideolojisinin geliştirilmesi ve meta-para ilişkilerinin genelleştirilmiş sunumu olarak anlaşılıyordu. Yaroşenko’nun görüşleri, 1953 sonrasında pazar ilişkilerinin kurulmasıyla tamamıyla uyum içindedir. Sovyet liderliği sosyalist üretim ilişkilerinin varlığını sürdürmesi ve genişletilmesi konusunda kayıtsız davrandı ve Stalin döneminin karakteristiği olan üretici güçlerin sürekli gelişiminin sağlanması konusunda yeteneksiz olduğunu kanıtladı. 1953 sonrasında izlenen ekonomi politikalarının deneyimi, uygulanan yanlış politikaların, üretim ilişkilerinin üretici güçleri frenleyici bir duruma yol açacağını öngören anlayışın doğruluğunu göstermiştir. Yaroşenko, görüşlerinin ima ettiği şeylerin farkında değilmiş gibi görünür. 1992’de yazarken, SB’nin dağılmasıyla Marksist ekonomi-politik açısından ortaya çıkan sorunları ele alma ilgisini göstermedi. Bütün sosyal sorunlardan önce üretici güçlerin gelişme yasalarını kavramanın öncelliğine vurgu yapmaya devam edip 1951’deki görüşlerini tekrarlayarak, o yıl çıkmış olan Ekonomi Politik Ders Kitabı üzerine tartışmanın ana görevinin sosyalist ekonominin rasyonel, örgütsel işleyişi sorununa cevap vermeye yönelik olması gerektiğini belirtti. İlginç olan şuydu ki Yaroşenko sosyalizmdeki üretim ilişkileri sorununu ele alarak, ekonominin bilimsel örgütlenmesinin, çağdaş bir deyimle ‘sosyal örgütlenme ilişkileri’ ve ‘ekonomik mekanizma’ olarak adlandırdığı sosyalist üretim ilişkilerinin mükemmelliğini öngördüğünü iddia etti. Bu mantıkla Yaroşenko açıkça perestroyka döneminin ekonomi politiğini onaylıyordu.
Üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki toplumsal çelişkinin sürekli varlığı sorununun daha geniş etkileri ve sonuçları vardı. Marx ‘Alman İdeolojisi’nde üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin sınıf çatışmalarında yattığını belirtti. Stalin’in Yaroşenko’ya eleştirisi, onun son teorik çalışmasında sosyalist toplumda çelişkilerin ve sınıf mücadelesinin varlığını sürdürdüğünü kabul etmeye devam ettiğini ortaya koyuyor. Görüldüğü gibi Yaroşenko’nun eleştirisi, yanlış politikaların uygulanması durumunda Üretici güçlerin (gelişmesini) geciktirecek çalışmaların ortaya çıkacağını açıkça belirtir. Stalin aynı zamanda sosyalizm koşullarında bu sorunların genellikle çatışma noktasına gelmediğini, çünkü toplumun, geri kalan üretim ilişkilerini üretici güçlerin karakteri ile uyumlu hale getirmek için zamanında adım atmasının mümkün olduğunu düşünüyordu. Bu mümkündü; çünkü sosyalist toplum, direniş örgütleyecek eski sınıfları içermiyordu. Ama üretim ilişkilerini değiştirme gereğini anlamayan geri ve hareketsiz güçler vardı. Stalin, sorunları çatışma noktasına getirmeden bu tür görüşlerin üstesinden gelinebileceğini düşünüyordu. Bu anlayış, sosyalizmde çelişkilerin devam ettiğini, ama antagonizmanın artık varolmadığını belirten Lenin’in anlayışıyla paraleldi.
Sovyet toplumunda toplumsal çelişkilerin devam etmesi konusundaki tartışma Sovyet felsefesi açısından açık ipuçları veriyor. Yudin, kendisi de dâhil birçok filozofun, Sovyet toplumunda üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında tam bir uygunluk olduğunu iddia etmekle ikisi arasındaki çelişkinin varlığını inkâr ettiklerine işaret etti. ‘Sosyalist Toplumda Üretim İlişkileri ile Üretici Güçlerin Tam Uyumu’ adlı broşüründe filozof Glezerman 1951’de bu sonuca vardı ve ekonomik ilişkiler, Sovyet toplumunda üretici güçler ve üretim ilişkilerini tahlil etmekle bile ilgilenmedi.
Yudin, çelişkilerin varlığını inkârın Sovyet felsefesini cansız ve metafizik şemalar oluşturmaya yönelttiğini sonucuna vardı.
1921 Mayısında Lenin sosyalist fabrikaların ürünlerinin ‘ekonomi-politik anlamda meta olmadığını’ halihazırda ‘meta olmaktan çıkan bir meta’ olduğunu vurgulamıştı. ‘Ekonomik Sorunlar’da Sovyet ekonomist Notkin’in, sosyal sektör tarafından üretilen üretim araçlarının aslında meta olduğunu belirttiği ifade ediliyor. Stalin bu anlayışı reddederek, üretim araçlarının işletmelere tahsis edildiğini, satılmadığını, üretim araçlarının mülkiyetinin devlet elinde olduğunu ve bunların, devletin temsilcileri olarak, devlet planlarıyla uygunluk içinde işletme yönetimleri tarafından değerlendirildiğini belirtti.
Ocak 1949’da Gosplan Başkanı Voznesensky ağır sanayi ve ulaşımda devlet sübvansiyonu sistemine son vermek amacıyla toptan eşya fiyatlarında reform girişiminde bulundu. Voznesensky, ağır sanayi ve demiryolu taşımacılığı da dâhil olmak üzere üretim birimlerinde üretim maliyetinin yüzde 3-5’i oranında bir asgari kar ilkesi getirmek istedi ve böylece üretim araçlarını metaya dönüştürmenin koşullarını yaratacaktı. Temel üretim araçlarının işleyişine değer yasasını sokma girişimine hemen son verildi. 5 Mart 1949’da Stalin’in inisiyatifiyle Voznesensky görevinden alındı.
‘Ekonomik Sorunlar’da Stalin SB’nde meta üretimi alanının sınırlı olduğunu belirtti: Burjuvazi mevcut değildi ve devletteki ilgili tek sosyalist üretici kooperatifler ve kolektif çiftliklerdi. Meta üretimi, kişisel tüketim maddeleriyle sınırlıydı. Bu nedenle Stalin, SB’nde meta üretiminin ‘meta olarak emek gücü, artı-değer, sermaye, kapitalist kar, ortalama kar oranı’ gibi kapitalist meta üretiminin ekonomik kategorilerine yol açacağı görüşünü reddetti. Sosyal bilimlerde anti-Marksist hatalara ilişkin Yudin’in eleştirilerinde açıkça görüldüğü gibi, Sovyet ekonomistlerin belli bir kesiminde bu tür nosyonlar oldukça yaygındı. Merzenev ve Mikolenko, SB’nde de emek gücünün tıpkı kapitalist toplumdaki gibi meta olduğu fikrini savunuyordu. Yakovlev ise ‘sermaye’ kategorisinin Sovyet koşullarına uygulanabileceğini öne sürüyordu. Ünlü ekonomist Atlas da, ortalama kar oranının Sovyet ekonomisinde işlerliği olduğunu belirtiyordu. (Yudin, age, s. 23)
Stalin’in ölümü ile SBKP’nin 20. Kongresi arasındaki dönemde ekonomi politikasında köklü dönüşümler yaşandı. Komünist toplumun temellerini oluşturma doğrultusundaki planlama perspektifi terkedilerek, yerine tüketimci bir refah programı getirildi. Meta dolaşımı yerine, şehir ve kır arasında tedrici bir ürün değişimi uygulamasını öngören Stalin’in önerisi –ki bu öneri 19. Kongre’de kabul edilmişti- Mayıs 1953’ten itibaren son buldu ve ‘Sovyet ticaretini yaygınlaştırma’ sloganı altında meta dolaşımının genişletilmesi programı kabul görmeye başladı. Nisan 1953’te Tüm Sovyetler Bakanlarının ekonomik haklarının genişletilmesi ve 1955’te de Cumhuriyetlerin Bakanlıklarının ve İşletme Yöneticilerinin yetkilerinin arttırılması ile Sovyet ekonomisinde Gosplan’ın alanı büyük ölçüde sınırlandırılmış oldu. Stalin döneminden kalan merkezi direktif planlama sistemine 1955’te son verilerek yerine Gosplan, Tüm-Sovyetler ve Cumhuriyetler Bakanlıklarının yapacağı ‘koordinatif planlama’ sistemi getirildi.
20. Kongre sonrası iki yıl, Sovyet ekonomisinin işletilmesinde başka radikal değişikliklere de tanık oldu. 22 Mayıs 1957 tarihli ve 555 sayılı SSCB Bakanlar Kurulu kararı ile devlet sektörü ürünlerinin tahsisi sistemine son verilerek Sovyet sanayinin ürettiği sınai ürünleri satmak için çok sayıda merkezi satış örgütleri yaratıldı. Molotov, Kaganoviç ve Saburov’un SBKP’nin lider pozisyonlarından indirilmesi, ekonomi politikaları üzerindeki etkisini hemen gösterdi. İşletmelerin karlılık temelinde işletilmesini öngören 22 Eylül 1957 tarihli ve 1150 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, üretim araçlarının metaya dönüştürülmesi işi başarılmış oldu.
‘Ekonomi Politik Ders Kitabı’nın 1958’de çıkan üçüncü baskısı, devlet sektörü içinde üretim araçlarının meta olarak dolaştığını belirterek yeni ekonomik sistemi doğru bir şekilde yansıtmış oldu. (Ostrovityanov, ‘Politicheskaya Ekonomiya Uchebnik’, 3. baskı, Moskova, 1958, s.505)
Sanina ve Venzher’in mektuplarına yazdığı cevaplarda Stalin, tarım alanında temel üretim araçlarına sahip olan Makina-Traktör İstasyonlarının kolektif çiftliklere satılması fikrine karşı olduğunu belirtti; çünkü böylesi bir girişim, önemli oranda üretim araçlarını meta üretiminin yörüngesine sokmuş olacaktı. Sanina ve Venzher kendi görüşlerini açıkladıklarında izole olmuş ekonomistler değillerdi. Bir yıl kadar önce de ‘Sosyalizmden Geçiş Yolunda’ (Kiev, 1950) adlı broşüründe Paltsev, MTİ’nda zirai tekniklerin gelişmesi ve küçük kollektif çiftliklerin birleşmesi ile, belli bir kollektif çiftliğin çalışmasına yakından bağlı ve o çiftlik içinde MTİ’nin kurulabileceğini iddia etmişti. (Yudin, age, s. 31-32)
Böyle bir uygulama ile Paltsev aslında tüm halkın, devletin mülkiyetinin, kollektif çiftliklerin grup mülkiyetine tabi kılınmasını öneriyordu. MTİ’lerin dağıtılmasının (tasfiyesinin) temel koşulu, tarımdaki temel üretim araçlarının tahsisi sistemine son vererek tarım sektöründe ihtiyaç duyulan makinaların satışı fonksiyonunu görecek bir örgütlenmeyi, Glavavtotraktorsbita’yı, kendi yetkisi altında, yarattı. 1958’de resmi olarak kendisini Venzher’in geliştirdiği öneriden mesafeli tutan Kruşçev MTİ’ni tasfiye etme ve tarımdaki üretim araçlarını kollektif çiftliklere satma politikasını uyguladı. Bunun sonucu olarak sanayideki üretim araçları gibi tarım alanındakiler de meta olarak dolaşıma sürülmüş oldu. Venzher’e ve Kruşçev’e yakın olan Sovyet yayıncı Vinniçenko, Stalin’in tarımdaki temel üretim araçlarının kollektif çiftliklerin mülkiyetinde olmasına karşı çıkmasının altında yatan nedenin onun köylülüğe olan ‘güvensizliği’nden kaynaklandığını ileri sürdü. Ancak bu doğru değildi. Aslında Stalin Engels’in Marksist tutumunu sergiliyordu. Ocak 1886’da Bebel’e yazdığı mektupta Engels, tarımdaki üretim araçlarının bir bütün olarak toplum mülkiyetinde olması gerektiğini, böylece kooperatif çiftçilerinin özel çıkarlarının toplumun genel çıkarlarının önüne geçmeyeceğini belirtmişti. (Engels to A. Bebel in Berlin, 20-23 Ocak 1889, Marx and Engels, ‘Sobraine Sochneniya’, cilt 36, Moskova, 1964, s.361) Ayrıca hem Engels hem de Stalin, zengin köylülerin kollektif çiftliklerin üyesi olmayacağı görüşündeydi. Kulakların (ve hatta toprak sahiplerinin belli kesimlerinin) zirai üretici kooperatiflerine üye olduğu ve tarımdaki temel üretim araçlarının bu kooperatiflerin mülkiyetinde olduğu halk demokrasilerinde, Stalin’in Sanina ve Venzher’e ilişkin eleştirilerinin soğuk karşılanması anlaşılır birşeydir.
Yudin’in yazılarını daha da değerli kılan şey, 25 Aralık 1952’de Izvestiya’da yayınlanan ve Voznesenski’nin 1947’de yayınlanan ‘Yurtsever Savaş Sırasında SSCB’nin Savaş Ekonomisi’ aslı broşüründeki görüşlerinin ne anlam taşıdığına değinen Suslov’un makalesi oldu. Voznesenski’ye karşı suçlamanın esasını teşkil eden şey onun değer yasasını fetişleştirerek Sovyet ekonomisinin değişik dallarında emeğin dağılımı sanki değer yasası tarafından belirleniyormuş gibi göstermesidir.
Bu durum şu cümlelerde açıkça ifade edilmiştir: ‘Değer yasası sadece ürünlerin dağıtımında değil, SB ekonomisinin değişik dallarında emeğin kendisinin dağılımında da işlerliktedir. Bu alanda devlet planı, ekonominin farklı dallarında sosyalizmin yararına toplumsal emeğin düzgün bir şekilde dağılımını dağlamak için değer yasasını kullanıyor.’ (Voznesenski, ‘Yurtsever Savaş Sırasında SSCB’nin Savaş Ekonomisi’, Moskova, 1948, s.118)
Marx ve Engels, değer yasasının sadece meta üretimi olan yerlerde işleyişte olacağını düşünüyordu. Değer, meta üretiminin ortaya çıkmasıyla işlerlik kazandı ve meta sisteminin son bulmasıyla da etkinliğini yitirdi. (Marx ve Engels’ten alıntı: Engels, Zürih’ten Karl Kautsy’ye Mektup, Marx, ‘Değer Üzerine’, Belfast, 1971, s.5). Ekonomide emeğin tahsisinin değer tarafından düzenlendiği öne süren argümandan çıkacak tek mantıklı sonuç, SB’nde genel meta üretimi sisteminin, yani kapitalizmin hâkim olduğudur. Böylelikle Voznesenski, sosyalist toplumun doğasına ilişkin önemli sorular ortaya çıkarmıştır.
Marx ve Engels açısından değer yasası ancak meta üretiminin olduğu toplumlarda sözkonusudur: ‘Değer kavramı, meta üretiminin ekonomik koşullarının en genel ve bu yüzden de en kapsamlı ifadesidir’ (Engels, ‘Anti-Dühring’, Moskova, 1978, s.376) Meta üretimi olan toplumlar, ‘özel üreticiler’den oluşmuştur ve metalar ‘bu özel üreticilerin özel hesapları için üretilir ve birbiriyle değişime girer.’ (age. s.240) Mantıksal olarak, ‘üretim araçlarına toplum tarafından el konulması sonucu’ meta üretimine son verilmiş bir toplumda ‘meta üretiminin son bulmasıyla ürünün üretici üzerindeki hakimiyeti de son bulur. Toplumsal üretimdeki anarşi yerini sistematik, kesin örgütlenmeye bırakır.’ (age. s. 343) Böylelikle değer yasası da işlevsizleşir.
Marx ve Engels’ten konu ile ilgili başka alıntılar: (Marx, Dr. Kugelmann’a Mektuplar, Londra, s.73-74; Engels, age. s. 375; Marx, ‘Değer’, s.28)
Marx ve Engels, değer yasasının sosyalist bir toplumda işleyişini açıkça dıştalamışlardır. Ancak, geçiş halindeki sosyalist bir toplumda, küçük köylülüğün sınıf olarak hala varolduğu bir yerde, değerin işlemeye devam edeceğini kabul etmişlerdi. Engels, ‘Fransa ve Almanya’da Köylü Sorunu’ adlı makalesinde 1884’te böyle bir durumdan sözetmektedir.
...
SSCB’de kollektifleştirme ve grup mülkiyetinin kurulmasından sonra bile özel üretim sınırlı bir biçimde de olsa varolmaya devam etti. Gosplan, belli bir plan çerçevesinde sosyal emeğin dağılımını düzenleyerek devlet sanayi, devlet çiftlikleri ve MTİ alanlarında değer yasasının işleyişini ortadan kaldırabildi; fakat ekili alan, mahsul, traktör çalışmasının genişliği, toplumsal mülkiyet altındaki çiftlik hayvanı sayısı, toplam zirai üretim, zorunlu ödeme hacmi ve MTİ’na yapılacak ödemeler direktif planlama kapsamına girse bile, devletin artı (fazla) meta üretiminin kullanımını ya da belli dönemler ve görevler için emek gücünün kullanımı planlayamadığı kollektif çiftliklerde bunu yapmak mümkün değildi. (Smolin, Voprosi Ekonomiki, No.1, 1953, s.33-45)
Voznesenski, Sovyet ekonomisinde gerek sanayi gerekse tarım sektöründe emeğin dağılımının düzenlenmesinde değer yasasının işlediğini öne sürdüğü için Marksist bir tutuma sahip değildi. Bu düşünceyi propaganda eden Voznesenski, Sovyet ekonomistlerinin genel konsensüsünden ayrıldı. ‘Ekonomi Politik Öğretmenin Bazı Sorunları’ adlı yayının önsözünde, 1943’te, fonların ve emek gücünün üretimin tek tek dalları açısından tayininin, sosyalist inşanın temel görevlerine uygun olarak planlı bir biçimde yapıldığı öne sürülüyordu. (Pod Znamemem Marksizma, no. 7-8, 1943) Aynı şekilde 1944’te, Sovyet ekonomi politiğinin en yaşlı ve kıdemli üyesi Ostrovityanov, sosyalist bir ekonomide ‘emeğin ve üretim araçlarının milli ekonominin değişik dalları arasında dağılımının fiyatların tesadüfi hareketi ya da kar temelinde değil, değer yasasından yararlanan planlı bir önderlik temelinde gerçekleştiğini’ belirtiyordu. (Ostrovityanov, Bolshevik, No.23-24, 1944, s.50-59) O halde değer, toplumsal emeğin dağılımını belirlemiyor, fakat Sovyet ekonomisinin değişik dalları arasında emeğin ve üretim araçlarının planlı dağılımında yardımcı bir araç rolü oynuyordu.
Üretim araçları üretiminin gelişimini değer belirlemiyordu; çünkü o sınırlandırılmaksızın bu sektör için gerekli olan fonların tahsisi bulunamazdı. Oysa Voznesenski, genişleyen ölçüde yeniden üretim amacıyla üretim araçları üretimi ile tüketim maddeleri üretimi arasında uygun bir orantı kurma konusundaki tartışmasında, ulusal ekonominin sürekli genişlemesini sağlama için gerekli olan, tüketim araçlarının üretimine kıyasla üretim araçlarının üretiminin öncelliğini belirtmekten vazgeçecek bir tarzda, konuyu savaş sonrası ekonomiye ilişkin çalışmanın bir kategorisine indirgeyerek ele almıştır:
"SSCB’deki sosyalist üretimi, üretim araçlarının üretimi (I. Departman) ve tüketim maddelerinin üretimi (II. Departman) olarak ayırırsak, Sovyet devletinin II. Departmandaki işletmeler için lağvettiği üretim araçları değerinin, planın belirlediği ölçüler çerçevesinde, I. Departmanın işletmeleri için lağvedilen tüketim maddelerinin değerine denk olması gerekir (her iki kesimin birbirinden alarak kullandığı maddelerin eşdeğerde olması). Eğer I. Departmanın işletmeleri tüketim maddelerinden, II. Departmanın işletmeleri de üretim araçlarından mahrum kalırsa, geniş çaplı sosyalist yeniden üretim imkansız olacağı gibi, üretim araçları üreten işletmelerin işçileri tüketim maddesinden, tüketim maddeleri üreten işletmeler de, petrol, hammadde, ekipman, vb. üretim araçlarından yoksun kalacaktır.” (Voznesensky, age.)
Ostrovitaynov ise tersine, değerin, üretim araçlarının dağıtımının planlanmasında sadece yardımcı bir düzeyde işlediğini kabul ediyordu. 1943’teki başyazının yazarı da Makayevka’daki Kirov işletmesinin ve Magnitogorsk ve Kuznetsk kombinelerinin örneklerini vererek, uzun yıllar kar yapmaksızın devlet bütçesinin fonlarıyla işlemiş olan Sovyet metalurji sanayinde değerin hüküm sürmediğini öne sürüyordu. (‘Pod Znamenem Marksizma’).
Suslov’un Voznesenski’nin broşürüne eleştirileri tam yerindeydi. Fakat Voznesenski SB Bakanlar Kurulu’na bağlı Gosplan’ın başkanı olarak sadece bir teorisyen değildi; 1948-49’da SB’nde meta-para ilişkilerinin işleyiş alanını genişleten bir politikayı uygulayacak bir konumdaydı. Gorbaçov döneminde Leningrad olayının incelenmesi, SSCB Devlet Erzak Komitesi başkan yardımcısı Pomazev’in, Voznesenski’nin yönetimi döneminde Gosplan’ın 1949 yılının birinci çeyreği için ulusal sanayi plan hedefini düşürmesinden şikayet ettiği ortaya çıktı. Daha sonra Şkiryatov –Parti Denetleme Komisyonu’ndan- aynı suçlamayı tekrarladı ve SSCB Bakanlar Kurulu, Voznesensi’nin, hükümetin plan direktiflerini savunmada başarısızlık gösterdiğini belirtti. (Izvestiya Ts.K. KPSS No.2, 1989) Sanayi planı hedeflerinin azaltılması, Ocak 1949’da ağır sanayi maddelerinin toptan fiyatlarının yükseltilmesi ve üretim araçlarının üretimine kar unsurunun sokulması ve bunların meta-para ilişkileri alanına çekilmesi girişimiyle uygunluk arzetmektedir. 5 Mart 1949’da Voznesenski’nin Gosplan’dan alınması, toptan eşya fiyatlarını 1949 seviyesinin yüzde 30 altına çekmek için aşamalar halinde Viznesenski’nin ekonomi politikalarının geçersiz hale getirilmesinin başlangıcı oldu. Voznesenski, Pazar ekonomisi çerçevesinde Sovyet ekonomisini yeniden düzenlemek isteyenlerin kahramanı haline geldi. Stalin’in ölümünden hemen sonra Voznesenski yeniden sahneye çıkarıldı.
Suslov’un 1952 tarihli makalesi değere ilişkin başka bir sorunu ele aldı. Suslov, sosyalizmde değerin sosyalizme hizmet edecek tarzda ‘dönüştürülüp’ ‘değiştirildiği’ şeklinde Sovyet ekonomistleri arasında yaygın olan anlayışı eleştirdi. Stalin ‘Ekonomik Sorunlar’da sosyalist ekonomi koşullarında değerin ‘dönüştürülmesi’ durumunda ekonomi yasalarının kaldırılması ve yerine yeni yasaların konması görüşünü reddetti. Bir ekonomi yasasının etkinlik alanı sınırlanabilir fakat ‘dönüştürülüp’ ortadan kaldırılamaz. (Stalin, age. s.97) Sosyalizmde değer kategorilerinin ‘dönüşümü’ konusundaki sübjektivist nosyon Sovyet ekonomi politiğine nüfuz etmişti. Voznesenski bu eğilimle ilgili şöyle bir tablo çiziyordu:
"Sosyalist toplumda, metanın değeri ile onun kullanım değeri arasında çatışma yoktur. Bu çatışma meta-kapitalist toplumun bir karakteristiğidir ve üretim araçlarının özel mülkiyetinden kaynaklanır.” (Voznesensky, ‘Savas Ekonomisi’, s.97) Sosyalizmde metayı kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki çatışmadan kurtarmak mümkün müydü? SSCB’de, mülkiyetin iki farklı biçiminin varlığı nedeniyle değer devam ediyordu. Özellikle kollektif çiftlikler biçiminde cisimleşen grup mülkiyeti, devlet mülkiyeti seviyesine çıkarılırsa o zaman değerin kalıntılarının işlemeye devam etmesinin temeli ortadan kalkacaktır. Fakat bu, Marx’ın kapitalizmin temel ‘hücresi’ ya da ‘embriyosu’ olarak adlandırdığı kendiliğinden / haddi zatında metaydı. Değiştirilip dönüştürülemezler, ancak alanı sınırlandırılabilir.
Stalin’in bu soruna ilişkin anlayışı Engels’in Marksist tutumuna uyuyordu. Kautsky Alman Katheder sosyalist ekonomisti Rodbertus’un ekonomi teorilerine ilişkin bir makale kaleme alırken Engles, Eylül 1884’te ona şu mektubu yazmıştı: (Engels’in mektubundan alıntı: Engels, Karl Kautsky’ye Mektup, Marx, ‘Değer’, s.5-6)
‘Değiştirilmiş’ değer Engels için, sosyalist bir toplumda kabul edilmez olan değer yasasını uygulamaya sokma eğilimini temsil ediyordu. Kautsky’nin yazılarında bu münferit bir hatayı sergiliyordu; fakat Stalin SSCB’de ekonomistlerin neredeyse tamamının bu hatayı onayladığı bir durumla karşı karşıyaydı.
‘Dönüştürülmüş’ değer nosyonu, kollektif çiftliklerin varlığının meta-para ilişkilerinin devamlılığını gerektirdiği bir dönemde, SB’nde değere iradi/keyfi olarak son verilebileceğini öne süren düşünceyi eleştirme ve sosyalist planlı ekonomi koşullarında değerin işleyişinin yardımcı, tabi (ikincil) ve sınırlı bir role sahip olduğu gerçeğini açıklama ihtiyacının bir ifadesi olarak ortaya çıkmış görünüyor. Ancak, ‘değiştirilmiş’ değer konseptinin Marksist anlamda belli bir ideolojik özü vardı. Stalin bu yüzden, bu formülün, SB’de uzun bir süredir aktüel olmasına rağmen doğruluk açısından terkedilmesi gerektiğini düşünüyordu. ‘Dönüştürülmüş’ değer nosyonu ise, hala değerin istendiğinde yaratılıp istendiğinde ortadan kaldırılabileceği fikrini taşıdığı için ve Vozneseski örneğinde görüldüğü gibi, meta-para ilişkilerinin işleyiş alanını daraltmak yerine genişletmenin meşrulaştırılmasında kolayca teorik bir manivela haline gelebileceği için iki yönlü bir sorun taşıyordu.
1953 sonrasında Sovyet ekonomisinde meta-para ilişkilerinin hızla yaygınlaşması ile ‘dönüştürülmüş’ metanın geri gelmesi belki de kaçınılmazdı. 1954 tarihli ‘Ekonomi-Politik Ders Kitabı’ sosyalist ekonominin özel ve toplumsal emek arasındaki çelişkiyi bilmediği öne sürülüyordu. (Ostrovityanov, et al, ‘Politicheskaya Ekonomiya, Uchebnik’, birinci baskı, Moskova, 1954, s.442) Böyle bir muhakeme pekçok sorun ortaya çıkarıyordu. Sınırlı bir tarzda da olsa hala meta üretimini kullanma gereği duyan bir toplumda, işçi sınıfının tüketim maddelerini satın almasını sağlayan ücret biçiminde ödeme almaya devam etmesine rağmen toplumsal emeğin tüm biçimleriyle varolduğunun söylenebileceği ifade ediliyordu. Üstelik, Marx’a göre ancak komünist toplumda sona erecek olan somut emek ile soyut emek arasındaki çelişkinin halihazırda çözülmüş olduğu ima ediliyordu. Ayrıca, belli dönemler ve görevler üzerinden bütünüyle sosyalist planlama alanında olmayan ve iş ile ürün arasındaki ilişki bütünüyle değer biçiminde ifade edildiği için özel emeğin bazı özelliklerini koruduğu kollektif çiftlik köylülüğünün emek gücünün o tarihsel aşamasındaki işçi sınıfının toplumsal emeği seviyesine – tüm halkın yetini kontrolü altında bulunduran – getirilerek özel emeğe son verilmesi gerekmediği, ortaya konuyor. Bu kitap Sovyet ekonomi-politiğinin Voznesensky’nin ‘çelişkisiz meta’sına geri götürüp, Stalin’in, Sovyet toplumunda üretim araçları ile üretici güçler arasındaki sosyal çelişkinin devam ettiğini belirten ‘Ekonomik Sorunlar’daki tutumunu reddediyordu.
1953 sonrası yıllarda SBKP kendisini Leninist anlamda işçi sınıfının öncü partisi olarak değil, tüm halkın partisi olarak gördü. Marx’ın, komünizm kuruluncaya kadar devamlı gördüğü proletarya diktatörlüğü devleti, yerini tüm halkın devletine bıraktı. 1953-58 ekonomik reformları öncesi, Stalin’in belirttiği gibi SB’nde meta üretiminin özel karakterinden sözetmek mümkündü... (Stalin’den alıntı: age. s.20-21)
Fakat 1953-58 piyasa reformlarıyla üretim araçlarının meta olarak dolaşıma girmeye başlamasıyla, durum nitel olarak değişti. Stalin’in belirttiği gibi sosyalizmde ürünün meta biçiminin özel bir karakteri vardır. Reformlardan sonra, meta üretimine konan sınırlamalar kaldırıldı ve meta biçimleri, faklı türden ekonomik ilişkileri cisimleştirmeye başladı. Marx Kapital’de, kapitalizmin temel hücresi olarak metanın kendi içinde hem ücretli emeği hem de sermayeyi içerdiğini ortaya koymuştu. Hızla genişleyen meta üretimi mantığı, emek gücü, artı-değer, kapitalist kar ve ortalama kar oranı gibi ekonomik kategorilerin yeniden ortaya çıkması anlamına geliyor. Kruşçev’in 1961’de öne sürdüğü komünist toplumu kurma programı bu bağlamda değerlendirilmelidir. SBKP, meta üretimi ve meta dolaşımının işleyiş alanının daraltılması yerine, bunların daha da geliştirilmesini planladı. Program, sosyalizmde sınıfların ortadan kaldırılması görevini terkederek Sovyet toplumunun üretim ilişkilerini yeniden kurmaktan kaçındı. Stalin’in ortaya koyduğu, kollektif çiftliklerin grup mülkiyetini tüm halkın mülkiyeti seviyesine çıkarma perspektifine son verildi. Bunun yerine, Kruşçev döneminde, kollektif çiftlik mülkiyeti ile devlet mülkiyetinin gelecekte birleştirilmesi nosyonu benimsendi.

* Yazı dizimiz devam ederken arada bu vb. belgeler, yazılar yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yöntemin sorunları inceleyecek okura katkı yapacağını düşünüyoruz. Bu yöntemi kullanırken ölçütümüz yayınladığımız yazılarla fikir birliği içinde olma ölçütü değildir ve olmayacaktır.
**Bu makale, 5-6 Kasım 1994 tarihinde Moskova Devlet Üniversitesi’nde yapılan ‘Günümüzde Stalin’ konulu uluslararası seminere sunulmuştur.
www.revolutionarydemocracy.org/Turkish/marksocturk.htm