Translate

11 Şubat 2017 Cumartesi

Çeviri/Belge



Stalin Ve 2. Dünya Savaşı Sonrası SB’nde ‘Pazar Sosyalizmi’ Sorunu*

Vijay Singh
‘Günümüzde Stalin’ konulu uluslararası seminer, Sovyetler Birliği’nin nihai dağılmasından sonra ve onun yıkıntılarından yükselen işçi sınıfının, sermayenin yenilenmiş iktidarına karşı ilk adımlarını atmaya başladığı koşullarda, Ekim Devrimi’nin 77. yıldönümünde Moskova’da yapılıyor. Bu gelişmelere ilişkin olarak Stalin’in bize söyleyeceği bir şey var mı? Bu makalede, Stalin’in son büyük çalışması olan ‘SSCB’de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları’nın, SB’nde 1953’ten sonra gündeme getirilen ‘Pazar reformları’nı incelemede ve bunların ekonomik ve politik karakterleri hakkında bir sonuca varmada kalkış noktası teşkil ettiği iddia ediliyor.
Ekonomik tartışmaların içeriği neydi?
SBKP(B), sosyalist toplumun temellerinin 1935’te kurulduğunu düşünüyordu. Parti’nin 18. Kongresi, komünist topluma geçişin, ülkeyi daha da geliştirmek için izlenecek yol olduğu düşüncesindeydi. Yeni parti programını hazırlamak için bir komite kuruldu ve 1941’de Devlet Planlama Komitesi’nden, komünist toplumun temellerini oluşturacak 15 yıllık bir ekonomik kalkınma programı formüle etmesi istendi. Bu perspektif Nazi işgaliyle sekteye uğradı; fakat savaş sonrası dönemde derhal yeniden başladı. 1947’de 9. Parti Konferansı’nda Malenkov partinin ‘SBKP(B)’nin yeni programı üzerinde çalışıldığını, mevcut programın kadükleştiğini ve yerine yenisinin konması gerektiğini’ belirtti. (Malenkov, SBKP(B) MK’nin faaliyetleri’, Sürekli Barış İçin, Halk Demokrasisi İçin, Bombay, 1948, s.79). Bu görev 1952’deki 19. Parti Kongresi’nde de tekrarlandı. 1946’da 4. Beş Yıllık Plan Raporu’nu Yüksek Sovyetler’e sunarken Voznesenski kendisine 1941’de verilen görevi hatırlattı:
"Plan, sınıfsız bir sosyalist toplum inşasının tamamlanmasını ve sosyalizmden komünizme tedrici bir geçişi öngörüyor. SSCB’nin temel ekonomik görevinin, yani kişi başına sınai üretim hacmi açısından ekonomik olarak belli başlı kapitalist ülkelerin seviyesinin yakalanması ve aşılmasını öngörüyor." (Voznesensky, SSCB Ulusal Ekonomisinin Kalkınması İçin Beş Yıllık Plan, 1946-1950, Soviet News, Londra, 1946, s.10) ‘Tek ülkede komünizmi’ inşa etmenin mümkün olup olmadığını soran bir İngiliz gazeteciye verdiği yanıtta da açıkça görüldüğü gibi Stalin de bu programatik perspektifle mutabıktı. Stalin şöyle yanıtladı:
"Elbette mümkün, özellikle SB gibi bir ülkede." (Stalin, ‘Savaş Sonrası Uluslararası İlişkiler’, Soviet News, Londra, 1947, s.13)
Stalin’in ‘Ekonomik Sorunlar’da Gosplan ekonomisti Yaroşenko’ya ilişkin eleştirileri, Bugdanov’un fikirlerinin savaş sonrası dönemde de önemli ölçüde canlılığını koruduğuna işaret eder. Yaroşenko, münferit bir bakış açısını temsil etmiyordu. Yudin, bilim işçileri ‘Yaroşenkovçini’ler içinde ‘Troçkizm-Buharinizm-Bogdanovizm’e doğru sabıkalı bir geri dönüşe işaret eden gerçek bir eğilimin olduğunu belirtiyor. Hatırlanacağı gibi Bogdanov, devrim öncesi etkili ekonomi-politik makalelerinin yazarıydı. Felsefede, Lenin’i ‘Materyalizm ve Empirio Kritisizm’ kitabıyla cevap yazmaya iten Avenarius’un ve Mach’ın fikirlerini benimsedi. 1917’de Rusya’da sosyalist bir devrimin maddi koşullarının olmadığını öne süren yarı-Menşeviklerin tutumunu desteklemişti. Kültür alanında ise, devrim öncesi mirası reddeden ‘saf bir proleter kültür’ü savunuyordu. Yaşamının son dönemlerinde yapısal ilişkilerin matematikteki büyüklük ilişkileri gibi biçimsel şemalar şeklinde genelleştirilebileceğini öne süren ve ‘teknoloji’ olarak adlandırdığı bir ‘örgütsel bilim’ geliştirdi. (‘Filosofskaya Entsiklopediya’, Cilt I, Moskova, 1960, s.177) Bu görüşler açıkça diyalektik materyalizmin, tarihsel materyalizmin ve Marksist ekonomi politiğin önermelerinden uzaktı. Bogdanov, Lunaçarski, Buharin ve Gorki de dâhil olmak üzere Rus salonunda olağanüstü bir etki yaratmıştı. Buharin ekonomi-politik, tarihsel materyalizm ve bilim ve teknik konularındaki yazılarında Bogdanov’un fikirlerinden esinlendi.
Stalin Yaroşenko’nun toplumun gelişmesinde üretim ilişkilerinin önemini küçümserken üretici güçlerin rolünü büyümsediğini ve böylece üretim ilişkilerini üretici güçlerin tamamlayıcı bir parçasına indirgediğine işaret eder. Yaroşenko, çeşitli mülkiyet biçimlerinin varlığını sürdürmesi, meta dolaşımı ve genelde değer kategorileri gibi temel sorunları gözardı ederek sosyalizmin ekonomi-politiğini aslında terketmiş oldu. Ekonomi-politik bilimi, Bogdanov’u andıran, üretici güçlerin sınıfsız rasyonel bir örgütlenmesine dönüştürülmek isteniyor. Bu ekonomizmin tersine Stalin, SSCB’de üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişkilerin devam ettiğini tekrar vurguladı. Yönetici organların yanlış politikalar uygulaması durumunda çatışma ortaya çıkmak zorunda kalır ve bu koşullarda üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini geciktirir. Yaroşenko’nun görüşleri Buharin’in kırdaki sınıf çatışmaları patlamasını görmezlikten gelmesini ve tarımdaki mevcut kapitalist üretim ilişkilerini dondurup dikkatini ‘teknik devrim’e çevirme isteğini çağrıştırır. Buharin 1930’larda açıkça ‘ülkedeki proleter devrimin yeni bir aşamaya, teknik devrim aşamasına geldiğini’ belirtti. (Buharin, ‘Metodologiya i Planirovanie Nauki i Tekhniki’, İzbranniye Trudi, Moskova, 1989, s.135) 1953 sonrası çorak yıllarda bu tür görüşler yaygınlaştı. Sosyalizm artık Lenin ve Stalin dönemlerindeki gibi sınıfların ortadan kaldırılması ve komünizme ilerleme olarak değil, kollektif çiftlik mülkiyet biçiminin korunması, sınıfsız ‘bilimsel-teknik gelişme’ ideolojisinin geliştirilmesi ve meta-para ilişkilerinin genelleştirilmiş sunumu olarak anlaşılıyordu. Yaroşenko’nun görüşleri, 1953 sonrasında pazar ilişkilerinin kurulmasıyla tamamıyla uyum içindedir. Sovyet liderliği sosyalist üretim ilişkilerinin varlığını sürdürmesi ve genişletilmesi konusunda kayıtsız davrandı ve Stalin döneminin karakteristiği olan üretici güçlerin sürekli gelişiminin sağlanması konusunda yeteneksiz olduğunu kanıtladı. 1953 sonrasında izlenen ekonomi politikalarının deneyimi, uygulanan yanlış politikaların, üretim ilişkilerinin üretici güçleri frenleyici bir duruma yol açacağını öngören anlayışın doğruluğunu göstermiştir. Yaroşenko, görüşlerinin ima ettiği şeylerin farkında değilmiş gibi görünür. 1992’de yazarken, SB’nin dağılmasıyla Marksist ekonomi-politik açısından ortaya çıkan sorunları ele alma ilgisini göstermedi. Bütün sosyal sorunlardan önce üretici güçlerin gelişme yasalarını kavramanın öncelliğine vurgu yapmaya devam edip 1951’deki görüşlerini tekrarlayarak, o yıl çıkmış olan Ekonomi Politik Ders Kitabı üzerine tartışmanın ana görevinin sosyalist ekonominin rasyonel, örgütsel işleyişi sorununa cevap vermeye yönelik olması gerektiğini belirtti. İlginç olan şuydu ki Yaroşenko sosyalizmdeki üretim ilişkileri sorununu ele alarak, ekonominin bilimsel örgütlenmesinin, çağdaş bir deyimle ‘sosyal örgütlenme ilişkileri’ ve ‘ekonomik mekanizma’ olarak adlandırdığı sosyalist üretim ilişkilerinin mükemmelliğini öngördüğünü iddia etti. Bu mantıkla Yaroşenko açıkça perestroyka döneminin ekonomi politiğini onaylıyordu.
Üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki toplumsal çelişkinin sürekli varlığı sorununun daha geniş etkileri ve sonuçları vardı. Marx ‘Alman İdeolojisi’nde üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin sınıf çatışmalarında yattığını belirtti. Stalin’in Yaroşenko’ya eleştirisi, onun son teorik çalışmasında sosyalist toplumda çelişkilerin ve sınıf mücadelesinin varlığını sürdürdüğünü kabul etmeye devam ettiğini ortaya koyuyor. Görüldüğü gibi Yaroşenko’nun eleştirisi, yanlış politikaların uygulanması durumunda Üretici güçlerin (gelişmesini) geciktirecek çalışmaların ortaya çıkacağını açıkça belirtir. Stalin aynı zamanda sosyalizm koşullarında bu sorunların genellikle çatışma noktasına gelmediğini, çünkü toplumun, geri kalan üretim ilişkilerini üretici güçlerin karakteri ile uyumlu hale getirmek için zamanında adım atmasının mümkün olduğunu düşünüyordu. Bu mümkündü; çünkü sosyalist toplum, direniş örgütleyecek eski sınıfları içermiyordu. Ama üretim ilişkilerini değiştirme gereğini anlamayan geri ve hareketsiz güçler vardı. Stalin, sorunları çatışma noktasına getirmeden bu tür görüşlerin üstesinden gelinebileceğini düşünüyordu. Bu anlayış, sosyalizmde çelişkilerin devam ettiğini, ama antagonizmanın artık varolmadığını belirten Lenin’in anlayışıyla paraleldi.
Sovyet toplumunda toplumsal çelişkilerin devam etmesi konusundaki tartışma Sovyet felsefesi açısından açık ipuçları veriyor. Yudin, kendisi de dâhil birçok filozofun, Sovyet toplumunda üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında tam bir uygunluk olduğunu iddia etmekle ikisi arasındaki çelişkinin varlığını inkâr ettiklerine işaret etti. ‘Sosyalist Toplumda Üretim İlişkileri ile Üretici Güçlerin Tam Uyumu’ adlı broşüründe filozof Glezerman 1951’de bu sonuca vardı ve ekonomik ilişkiler, Sovyet toplumunda üretici güçler ve üretim ilişkilerini tahlil etmekle bile ilgilenmedi.
Yudin, çelişkilerin varlığını inkârın Sovyet felsefesini cansız ve metafizik şemalar oluşturmaya yönelttiğini sonucuna vardı.
1921 Mayısında Lenin sosyalist fabrikaların ürünlerinin ‘ekonomi-politik anlamda meta olmadığını’ halihazırda ‘meta olmaktan çıkan bir meta’ olduğunu vurgulamıştı. ‘Ekonomik Sorunlar’da Sovyet ekonomist Notkin’in, sosyal sektör tarafından üretilen üretim araçlarının aslında meta olduğunu belirttiği ifade ediliyor. Stalin bu anlayışı reddederek, üretim araçlarının işletmelere tahsis edildiğini, satılmadığını, üretim araçlarının mülkiyetinin devlet elinde olduğunu ve bunların, devletin temsilcileri olarak, devlet planlarıyla uygunluk içinde işletme yönetimleri tarafından değerlendirildiğini belirtti.
Ocak 1949’da Gosplan Başkanı Voznesensky ağır sanayi ve ulaşımda devlet sübvansiyonu sistemine son vermek amacıyla toptan eşya fiyatlarında reform girişiminde bulundu. Voznesensky, ağır sanayi ve demiryolu taşımacılığı da dâhil olmak üzere üretim birimlerinde üretim maliyetinin yüzde 3-5’i oranında bir asgari kar ilkesi getirmek istedi ve böylece üretim araçlarını metaya dönüştürmenin koşullarını yaratacaktı. Temel üretim araçlarının işleyişine değer yasasını sokma girişimine hemen son verildi. 5 Mart 1949’da Stalin’in inisiyatifiyle Voznesensky görevinden alındı.
‘Ekonomik Sorunlar’da Stalin SB’nde meta üretimi alanının sınırlı olduğunu belirtti: Burjuvazi mevcut değildi ve devletteki ilgili tek sosyalist üretici kooperatifler ve kolektif çiftliklerdi. Meta üretimi, kişisel tüketim maddeleriyle sınırlıydı. Bu nedenle Stalin, SB’nde meta üretiminin ‘meta olarak emek gücü, artı-değer, sermaye, kapitalist kar, ortalama kar oranı’ gibi kapitalist meta üretiminin ekonomik kategorilerine yol açacağı görüşünü reddetti. Sosyal bilimlerde anti-Marksist hatalara ilişkin Yudin’in eleştirilerinde açıkça görüldüğü gibi, Sovyet ekonomistlerin belli bir kesiminde bu tür nosyonlar oldukça yaygındı. Merzenev ve Mikolenko, SB’nde de emek gücünün tıpkı kapitalist toplumdaki gibi meta olduğu fikrini savunuyordu. Yakovlev ise ‘sermaye’ kategorisinin Sovyet koşullarına uygulanabileceğini öne sürüyordu. Ünlü ekonomist Atlas da, ortalama kar oranının Sovyet ekonomisinde işlerliği olduğunu belirtiyordu. (Yudin, age, s. 23)
Stalin’in ölümü ile SBKP’nin 20. Kongresi arasındaki dönemde ekonomi politikasında köklü dönüşümler yaşandı. Komünist toplumun temellerini oluşturma doğrultusundaki planlama perspektifi terkedilerek, yerine tüketimci bir refah programı getirildi. Meta dolaşımı yerine, şehir ve kır arasında tedrici bir ürün değişimi uygulamasını öngören Stalin’in önerisi –ki bu öneri 19. Kongre’de kabul edilmişti- Mayıs 1953’ten itibaren son buldu ve ‘Sovyet ticaretini yaygınlaştırma’ sloganı altında meta dolaşımının genişletilmesi programı kabul görmeye başladı. Nisan 1953’te Tüm Sovyetler Bakanlarının ekonomik haklarının genişletilmesi ve 1955’te de Cumhuriyetlerin Bakanlıklarının ve İşletme Yöneticilerinin yetkilerinin arttırılması ile Sovyet ekonomisinde Gosplan’ın alanı büyük ölçüde sınırlandırılmış oldu. Stalin döneminden kalan merkezi direktif planlama sistemine 1955’te son verilerek yerine Gosplan, Tüm-Sovyetler ve Cumhuriyetler Bakanlıklarının yapacağı ‘koordinatif planlama’ sistemi getirildi.
20. Kongre sonrası iki yıl, Sovyet ekonomisinin işletilmesinde başka radikal değişikliklere de tanık oldu. 22 Mayıs 1957 tarihli ve 555 sayılı SSCB Bakanlar Kurulu kararı ile devlet sektörü ürünlerinin tahsisi sistemine son verilerek Sovyet sanayinin ürettiği sınai ürünleri satmak için çok sayıda merkezi satış örgütleri yaratıldı. Molotov, Kaganoviç ve Saburov’un SBKP’nin lider pozisyonlarından indirilmesi, ekonomi politikaları üzerindeki etkisini hemen gösterdi. İşletmelerin karlılık temelinde işletilmesini öngören 22 Eylül 1957 tarihli ve 1150 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, üretim araçlarının metaya dönüştürülmesi işi başarılmış oldu.
‘Ekonomi Politik Ders Kitabı’nın 1958’de çıkan üçüncü baskısı, devlet sektörü içinde üretim araçlarının meta olarak dolaştığını belirterek yeni ekonomik sistemi doğru bir şekilde yansıtmış oldu. (Ostrovityanov, ‘Politicheskaya Ekonomiya Uchebnik’, 3. baskı, Moskova, 1958, s.505)
Sanina ve Venzher’in mektuplarına yazdığı cevaplarda Stalin, tarım alanında temel üretim araçlarına sahip olan Makina-Traktör İstasyonlarının kolektif çiftliklere satılması fikrine karşı olduğunu belirtti; çünkü böylesi bir girişim, önemli oranda üretim araçlarını meta üretiminin yörüngesine sokmuş olacaktı. Sanina ve Venzher kendi görüşlerini açıkladıklarında izole olmuş ekonomistler değillerdi. Bir yıl kadar önce de ‘Sosyalizmden Geçiş Yolunda’ (Kiev, 1950) adlı broşüründe Paltsev, MTİ’nda zirai tekniklerin gelişmesi ve küçük kollektif çiftliklerin birleşmesi ile, belli bir kollektif çiftliğin çalışmasına yakından bağlı ve o çiftlik içinde MTİ’nin kurulabileceğini iddia etmişti. (Yudin, age, s. 31-32)
Böyle bir uygulama ile Paltsev aslında tüm halkın, devletin mülkiyetinin, kollektif çiftliklerin grup mülkiyetine tabi kılınmasını öneriyordu. MTİ’lerin dağıtılmasının (tasfiyesinin) temel koşulu, tarımdaki temel üretim araçlarının tahsisi sistemine son vererek tarım sektöründe ihtiyaç duyulan makinaların satışı fonksiyonunu görecek bir örgütlenmeyi, Glavavtotraktorsbita’yı, kendi yetkisi altında, yarattı. 1958’de resmi olarak kendisini Venzher’in geliştirdiği öneriden mesafeli tutan Kruşçev MTİ’ni tasfiye etme ve tarımdaki üretim araçlarını kollektif çiftliklere satma politikasını uyguladı. Bunun sonucu olarak sanayideki üretim araçları gibi tarım alanındakiler de meta olarak dolaşıma sürülmüş oldu. Venzher’e ve Kruşçev’e yakın olan Sovyet yayıncı Vinniçenko, Stalin’in tarımdaki temel üretim araçlarının kollektif çiftliklerin mülkiyetinde olmasına karşı çıkmasının altında yatan nedenin onun köylülüğe olan ‘güvensizliği’nden kaynaklandığını ileri sürdü. Ancak bu doğru değildi. Aslında Stalin Engels’in Marksist tutumunu sergiliyordu. Ocak 1886’da Bebel’e yazdığı mektupta Engels, tarımdaki üretim araçlarının bir bütün olarak toplum mülkiyetinde olması gerektiğini, böylece kooperatif çiftçilerinin özel çıkarlarının toplumun genel çıkarlarının önüne geçmeyeceğini belirtmişti. (Engels to A. Bebel in Berlin, 20-23 Ocak 1889, Marx and Engels, ‘Sobraine Sochneniya’, cilt 36, Moskova, 1964, s.361) Ayrıca hem Engels hem de Stalin, zengin köylülerin kollektif çiftliklerin üyesi olmayacağı görüşündeydi. Kulakların (ve hatta toprak sahiplerinin belli kesimlerinin) zirai üretici kooperatiflerine üye olduğu ve tarımdaki temel üretim araçlarının bu kooperatiflerin mülkiyetinde olduğu halk demokrasilerinde, Stalin’in Sanina ve Venzher’e ilişkin eleştirilerinin soğuk karşılanması anlaşılır birşeydir.
Yudin’in yazılarını daha da değerli kılan şey, 25 Aralık 1952’de Izvestiya’da yayınlanan ve Voznesenski’nin 1947’de yayınlanan ‘Yurtsever Savaş Sırasında SSCB’nin Savaş Ekonomisi’ aslı broşüründeki görüşlerinin ne anlam taşıdığına değinen Suslov’un makalesi oldu. Voznesenski’ye karşı suçlamanın esasını teşkil eden şey onun değer yasasını fetişleştirerek Sovyet ekonomisinin değişik dallarında emeğin dağılımı sanki değer yasası tarafından belirleniyormuş gibi göstermesidir.
Bu durum şu cümlelerde açıkça ifade edilmiştir: ‘Değer yasası sadece ürünlerin dağıtımında değil, SB ekonomisinin değişik dallarında emeğin kendisinin dağılımında da işlerliktedir. Bu alanda devlet planı, ekonominin farklı dallarında sosyalizmin yararına toplumsal emeğin düzgün bir şekilde dağılımını dağlamak için değer yasasını kullanıyor.’ (Voznesenski, ‘Yurtsever Savaş Sırasında SSCB’nin Savaş Ekonomisi’, Moskova, 1948, s.118)
Marx ve Engels, değer yasasının sadece meta üretimi olan yerlerde işleyişte olacağını düşünüyordu. Değer, meta üretiminin ortaya çıkmasıyla işlerlik kazandı ve meta sisteminin son bulmasıyla da etkinliğini yitirdi. (Marx ve Engels’ten alıntı: Engels, Zürih’ten Karl Kautsy’ye Mektup, Marx, ‘Değer Üzerine’, Belfast, 1971, s.5). Ekonomide emeğin tahsisinin değer tarafından düzenlendiği öne süren argümandan çıkacak tek mantıklı sonuç, SB’nde genel meta üretimi sisteminin, yani kapitalizmin hâkim olduğudur. Böylelikle Voznesenski, sosyalist toplumun doğasına ilişkin önemli sorular ortaya çıkarmıştır.
Marx ve Engels açısından değer yasası ancak meta üretiminin olduğu toplumlarda sözkonusudur: ‘Değer kavramı, meta üretiminin ekonomik koşullarının en genel ve bu yüzden de en kapsamlı ifadesidir’ (Engels, ‘Anti-Dühring’, Moskova, 1978, s.376) Meta üretimi olan toplumlar, ‘özel üreticiler’den oluşmuştur ve metalar ‘bu özel üreticilerin özel hesapları için üretilir ve birbiriyle değişime girer.’ (age. s.240) Mantıksal olarak, ‘üretim araçlarına toplum tarafından el konulması sonucu’ meta üretimine son verilmiş bir toplumda ‘meta üretiminin son bulmasıyla ürünün üretici üzerindeki hakimiyeti de son bulur. Toplumsal üretimdeki anarşi yerini sistematik, kesin örgütlenmeye bırakır.’ (age. s. 343) Böylelikle değer yasası da işlevsizleşir.
Marx ve Engels’ten konu ile ilgili başka alıntılar: (Marx, Dr. Kugelmann’a Mektuplar, Londra, s.73-74; Engels, age. s. 375; Marx, ‘Değer’, s.28)
Marx ve Engels, değer yasasının sosyalist bir toplumda işleyişini açıkça dıştalamışlardır. Ancak, geçiş halindeki sosyalist bir toplumda, küçük köylülüğün sınıf olarak hala varolduğu bir yerde, değerin işlemeye devam edeceğini kabul etmişlerdi. Engels, ‘Fransa ve Almanya’da Köylü Sorunu’ adlı makalesinde 1884’te böyle bir durumdan sözetmektedir.
...
SSCB’de kollektifleştirme ve grup mülkiyetinin kurulmasından sonra bile özel üretim sınırlı bir biçimde de olsa varolmaya devam etti. Gosplan, belli bir plan çerçevesinde sosyal emeğin dağılımını düzenleyerek devlet sanayi, devlet çiftlikleri ve MTİ alanlarında değer yasasının işleyişini ortadan kaldırabildi; fakat ekili alan, mahsul, traktör çalışmasının genişliği, toplumsal mülkiyet altındaki çiftlik hayvanı sayısı, toplam zirai üretim, zorunlu ödeme hacmi ve MTİ’na yapılacak ödemeler direktif planlama kapsamına girse bile, devletin artı (fazla) meta üretiminin kullanımını ya da belli dönemler ve görevler için emek gücünün kullanımı planlayamadığı kollektif çiftliklerde bunu yapmak mümkün değildi. (Smolin, Voprosi Ekonomiki, No.1, 1953, s.33-45)
Voznesenski, Sovyet ekonomisinde gerek sanayi gerekse tarım sektöründe emeğin dağılımının düzenlenmesinde değer yasasının işlediğini öne sürdüğü için Marksist bir tutuma sahip değildi. Bu düşünceyi propaganda eden Voznesenski, Sovyet ekonomistlerinin genel konsensüsünden ayrıldı. ‘Ekonomi Politik Öğretmenin Bazı Sorunları’ adlı yayının önsözünde, 1943’te, fonların ve emek gücünün üretimin tek tek dalları açısından tayininin, sosyalist inşanın temel görevlerine uygun olarak planlı bir biçimde yapıldığı öne sürülüyordu. (Pod Znamemem Marksizma, no. 7-8, 1943) Aynı şekilde 1944’te, Sovyet ekonomi politiğinin en yaşlı ve kıdemli üyesi Ostrovityanov, sosyalist bir ekonomide ‘emeğin ve üretim araçlarının milli ekonominin değişik dalları arasında dağılımının fiyatların tesadüfi hareketi ya da kar temelinde değil, değer yasasından yararlanan planlı bir önderlik temelinde gerçekleştiğini’ belirtiyordu. (Ostrovityanov, Bolshevik, No.23-24, 1944, s.50-59) O halde değer, toplumsal emeğin dağılımını belirlemiyor, fakat Sovyet ekonomisinin değişik dalları arasında emeğin ve üretim araçlarının planlı dağılımında yardımcı bir araç rolü oynuyordu.
Üretim araçları üretiminin gelişimini değer belirlemiyordu; çünkü o sınırlandırılmaksızın bu sektör için gerekli olan fonların tahsisi bulunamazdı. Oysa Voznesenski, genişleyen ölçüde yeniden üretim amacıyla üretim araçları üretimi ile tüketim maddeleri üretimi arasında uygun bir orantı kurma konusundaki tartışmasında, ulusal ekonominin sürekli genişlemesini sağlama için gerekli olan, tüketim araçlarının üretimine kıyasla üretim araçlarının üretiminin öncelliğini belirtmekten vazgeçecek bir tarzda, konuyu savaş sonrası ekonomiye ilişkin çalışmanın bir kategorisine indirgeyerek ele almıştır:
"SSCB’deki sosyalist üretimi, üretim araçlarının üretimi (I. Departman) ve tüketim maddelerinin üretimi (II. Departman) olarak ayırırsak, Sovyet devletinin II. Departmandaki işletmeler için lağvettiği üretim araçları değerinin, planın belirlediği ölçüler çerçevesinde, I. Departmanın işletmeleri için lağvedilen tüketim maddelerinin değerine denk olması gerekir (her iki kesimin birbirinden alarak kullandığı maddelerin eşdeğerde olması). Eğer I. Departmanın işletmeleri tüketim maddelerinden, II. Departmanın işletmeleri de üretim araçlarından mahrum kalırsa, geniş çaplı sosyalist yeniden üretim imkansız olacağı gibi, üretim araçları üreten işletmelerin işçileri tüketim maddesinden, tüketim maddeleri üreten işletmeler de, petrol, hammadde, ekipman, vb. üretim araçlarından yoksun kalacaktır.” (Voznesensky, age.)
Ostrovitaynov ise tersine, değerin, üretim araçlarının dağıtımının planlanmasında sadece yardımcı bir düzeyde işlediğini kabul ediyordu. 1943’teki başyazının yazarı da Makayevka’daki Kirov işletmesinin ve Magnitogorsk ve Kuznetsk kombinelerinin örneklerini vererek, uzun yıllar kar yapmaksızın devlet bütçesinin fonlarıyla işlemiş olan Sovyet metalurji sanayinde değerin hüküm sürmediğini öne sürüyordu. (‘Pod Znamenem Marksizma’).
Suslov’un Voznesenski’nin broşürüne eleştirileri tam yerindeydi. Fakat Voznesenski SB Bakanlar Kurulu’na bağlı Gosplan’ın başkanı olarak sadece bir teorisyen değildi; 1948-49’da SB’nde meta-para ilişkilerinin işleyiş alanını genişleten bir politikayı uygulayacak bir konumdaydı. Gorbaçov döneminde Leningrad olayının incelenmesi, SSCB Devlet Erzak Komitesi başkan yardımcısı Pomazev’in, Voznesenski’nin yönetimi döneminde Gosplan’ın 1949 yılının birinci çeyreği için ulusal sanayi plan hedefini düşürmesinden şikayet ettiği ortaya çıktı. Daha sonra Şkiryatov –Parti Denetleme Komisyonu’ndan- aynı suçlamayı tekrarladı ve SSCB Bakanlar Kurulu, Voznesensi’nin, hükümetin plan direktiflerini savunmada başarısızlık gösterdiğini belirtti. (Izvestiya Ts.K. KPSS No.2, 1989) Sanayi planı hedeflerinin azaltılması, Ocak 1949’da ağır sanayi maddelerinin toptan fiyatlarının yükseltilmesi ve üretim araçlarının üretimine kar unsurunun sokulması ve bunların meta-para ilişkileri alanına çekilmesi girişimiyle uygunluk arzetmektedir. 5 Mart 1949’da Voznesenski’nin Gosplan’dan alınması, toptan eşya fiyatlarını 1949 seviyesinin yüzde 30 altına çekmek için aşamalar halinde Viznesenski’nin ekonomi politikalarının geçersiz hale getirilmesinin başlangıcı oldu. Voznesenski, Pazar ekonomisi çerçevesinde Sovyet ekonomisini yeniden düzenlemek isteyenlerin kahramanı haline geldi. Stalin’in ölümünden hemen sonra Voznesenski yeniden sahneye çıkarıldı.
Suslov’un 1952 tarihli makalesi değere ilişkin başka bir sorunu ele aldı. Suslov, sosyalizmde değerin sosyalizme hizmet edecek tarzda ‘dönüştürülüp’ ‘değiştirildiği’ şeklinde Sovyet ekonomistleri arasında yaygın olan anlayışı eleştirdi. Stalin ‘Ekonomik Sorunlar’da sosyalist ekonomi koşullarında değerin ‘dönüştürülmesi’ durumunda ekonomi yasalarının kaldırılması ve yerine yeni yasaların konması görüşünü reddetti. Bir ekonomi yasasının etkinlik alanı sınırlanabilir fakat ‘dönüştürülüp’ ortadan kaldırılamaz. (Stalin, age. s.97) Sosyalizmde değer kategorilerinin ‘dönüşümü’ konusundaki sübjektivist nosyon Sovyet ekonomi politiğine nüfuz etmişti. Voznesenski bu eğilimle ilgili şöyle bir tablo çiziyordu:
"Sosyalist toplumda, metanın değeri ile onun kullanım değeri arasında çatışma yoktur. Bu çatışma meta-kapitalist toplumun bir karakteristiğidir ve üretim araçlarının özel mülkiyetinden kaynaklanır.” (Voznesensky, ‘Savas Ekonomisi’, s.97) Sosyalizmde metayı kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki çatışmadan kurtarmak mümkün müydü? SSCB’de, mülkiyetin iki farklı biçiminin varlığı nedeniyle değer devam ediyordu. Özellikle kollektif çiftlikler biçiminde cisimleşen grup mülkiyeti, devlet mülkiyeti seviyesine çıkarılırsa o zaman değerin kalıntılarının işlemeye devam etmesinin temeli ortadan kalkacaktır. Fakat bu, Marx’ın kapitalizmin temel ‘hücresi’ ya da ‘embriyosu’ olarak adlandırdığı kendiliğinden / haddi zatında metaydı. Değiştirilip dönüştürülemezler, ancak alanı sınırlandırılabilir.
Stalin’in bu soruna ilişkin anlayışı Engels’in Marksist tutumuna uyuyordu. Kautsky Alman Katheder sosyalist ekonomisti Rodbertus’un ekonomi teorilerine ilişkin bir makale kaleme alırken Engles, Eylül 1884’te ona şu mektubu yazmıştı: (Engels’in mektubundan alıntı: Engels, Karl Kautsky’ye Mektup, Marx, ‘Değer’, s.5-6)
‘Değiştirilmiş’ değer Engels için, sosyalist bir toplumda kabul edilmez olan değer yasasını uygulamaya sokma eğilimini temsil ediyordu. Kautsky’nin yazılarında bu münferit bir hatayı sergiliyordu; fakat Stalin SSCB’de ekonomistlerin neredeyse tamamının bu hatayı onayladığı bir durumla karşı karşıyaydı.
‘Dönüştürülmüş’ değer nosyonu, kollektif çiftliklerin varlığının meta-para ilişkilerinin devamlılığını gerektirdiği bir dönemde, SB’nde değere iradi/keyfi olarak son verilebileceğini öne süren düşünceyi eleştirme ve sosyalist planlı ekonomi koşullarında değerin işleyişinin yardımcı, tabi (ikincil) ve sınırlı bir role sahip olduğu gerçeğini açıklama ihtiyacının bir ifadesi olarak ortaya çıkmış görünüyor. Ancak, ‘değiştirilmiş’ değer konseptinin Marksist anlamda belli bir ideolojik özü vardı. Stalin bu yüzden, bu formülün, SB’de uzun bir süredir aktüel olmasına rağmen doğruluk açısından terkedilmesi gerektiğini düşünüyordu. ‘Dönüştürülmüş’ değer nosyonu ise, hala değerin istendiğinde yaratılıp istendiğinde ortadan kaldırılabileceği fikrini taşıdığı için ve Vozneseski örneğinde görüldüğü gibi, meta-para ilişkilerinin işleyiş alanını daraltmak yerine genişletmenin meşrulaştırılmasında kolayca teorik bir manivela haline gelebileceği için iki yönlü bir sorun taşıyordu.
1953 sonrasında Sovyet ekonomisinde meta-para ilişkilerinin hızla yaygınlaşması ile ‘dönüştürülmüş’ metanın geri gelmesi belki de kaçınılmazdı. 1954 tarihli ‘Ekonomi-Politik Ders Kitabı’ sosyalist ekonominin özel ve toplumsal emek arasındaki çelişkiyi bilmediği öne sürülüyordu. (Ostrovityanov, et al, ‘Politicheskaya Ekonomiya, Uchebnik’, birinci baskı, Moskova, 1954, s.442) Böyle bir muhakeme pekçok sorun ortaya çıkarıyordu. Sınırlı bir tarzda da olsa hala meta üretimini kullanma gereği duyan bir toplumda, işçi sınıfının tüketim maddelerini satın almasını sağlayan ücret biçiminde ödeme almaya devam etmesine rağmen toplumsal emeğin tüm biçimleriyle varolduğunun söylenebileceği ifade ediliyordu. Üstelik, Marx’a göre ancak komünist toplumda sona erecek olan somut emek ile soyut emek arasındaki çelişkinin halihazırda çözülmüş olduğu ima ediliyordu. Ayrıca, belli dönemler ve görevler üzerinden bütünüyle sosyalist planlama alanında olmayan ve iş ile ürün arasındaki ilişki bütünüyle değer biçiminde ifade edildiği için özel emeğin bazı özelliklerini koruduğu kollektif çiftlik köylülüğünün emek gücünün o tarihsel aşamasındaki işçi sınıfının toplumsal emeği seviyesine – tüm halkın yetini kontrolü altında bulunduran – getirilerek özel emeğe son verilmesi gerekmediği, ortaya konuyor. Bu kitap Sovyet ekonomi-politiğinin Voznesensky’nin ‘çelişkisiz meta’sına geri götürüp, Stalin’in, Sovyet toplumunda üretim araçları ile üretici güçler arasındaki sosyal çelişkinin devam ettiğini belirten ‘Ekonomik Sorunlar’daki tutumunu reddediyordu.
1953 sonrası yıllarda SBKP kendisini Leninist anlamda işçi sınıfının öncü partisi olarak değil, tüm halkın partisi olarak gördü. Marx’ın, komünizm kuruluncaya kadar devamlı gördüğü proletarya diktatörlüğü devleti, yerini tüm halkın devletine bıraktı. 1953-58 ekonomik reformları öncesi, Stalin’in belirttiği gibi SB’nde meta üretiminin özel karakterinden sözetmek mümkündü... (Stalin’den alıntı: age. s.20-21)
Fakat 1953-58 piyasa reformlarıyla üretim araçlarının meta olarak dolaşıma girmeye başlamasıyla, durum nitel olarak değişti. Stalin’in belirttiği gibi sosyalizmde ürünün meta biçiminin özel bir karakteri vardır. Reformlardan sonra, meta üretimine konan sınırlamalar kaldırıldı ve meta biçimleri, faklı türden ekonomik ilişkileri cisimleştirmeye başladı. Marx Kapital’de, kapitalizmin temel hücresi olarak metanın kendi içinde hem ücretli emeği hem de sermayeyi içerdiğini ortaya koymuştu. Hızla genişleyen meta üretimi mantığı, emek gücü, artı-değer, kapitalist kar ve ortalama kar oranı gibi ekonomik kategorilerin yeniden ortaya çıkması anlamına geliyor. Kruşçev’in 1961’de öne sürdüğü komünist toplumu kurma programı bu bağlamda değerlendirilmelidir. SBKP, meta üretimi ve meta dolaşımının işleyiş alanının daraltılması yerine, bunların daha da geliştirilmesini planladı. Program, sosyalizmde sınıfların ortadan kaldırılması görevini terkederek Sovyet toplumunun üretim ilişkilerini yeniden kurmaktan kaçındı. Stalin’in ortaya koyduğu, kollektif çiftliklerin grup mülkiyetini tüm halkın mülkiyeti seviyesine çıkarma perspektifine son verildi. Bunun yerine, Kruşçev döneminde, kollektif çiftlik mülkiyeti ile devlet mülkiyetinin gelecekte birleştirilmesi nosyonu benimsendi.

* Yazı dizimiz devam ederken arada bu vb. belgeler, yazılar yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yöntemin sorunları inceleyecek okura katkı yapacağını düşünüyoruz. Bu yöntemi kullanırken ölçütümüz yayınladığımız yazılarla fikir birliği içinde olma ölçütü değildir ve olmayacaktır.
**Bu makale, 5-6 Kasım 1994 tarihinde Moskova Devlet Üniversitesi’nde yapılan ‘Günümüzde Stalin’ konulu uluslararası seminere sunulmuştur.
www.revolutionarydemocracy.org/Turkish/marksocturk.htm


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder