21 Ekim 2020 Çarşamba

EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA

 

                                  EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA



MARKSİZM-LENİNİZM ''EZİLENLERİ'' İHMAL Mİ ETTİ?


''Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat (komünist-bn) açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların herbirini, entellektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal-demokrat değildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir.'' (Lenin)

I

Burjuva liberalizmin değişik türden eğilimlerini temsil eden akımlar (post-modernizmden postMarksist akıma kadar geniş bir cephe) Marksizm-Leninizm'in ve Uluslararası Komünist Hareket'in (UKH) ''ezilenleri ihmal ettiği'', ''görmezden geldiği'', ''sınıf indirgemeci'', ''sınıfçı'' bir politika izlediği, proletarya ve ezilenler arasında ''hiyerarşik'' ayrımlar yaparak proletaryaya ''ayrıcalıklı ve öncelikli'' bir yer verdiği, proletaryayı ''tanrılaştırdığı''nı iddia ederek sözde eleştiriler yapageldi.


Marksizm-Leninizm'e ve UKH'ya dönük sözkonusu ideolojik saldırganlığı belirleyip yönlendiren maddi temel ve sınıfsal eksen kapitalizm ve burjuvazidir. Öncelikle bu tarihsel ve güncel gerçeğin altı çizilmelidir. Bu akımlar ve sözde eleştirileri uluslararası burjuvaziden beslenmekte, burjuvazi tarafından desteklenip teşvik edilmektedir. Kapitalizme ve burjuvaziye yedeklenen küçük burjuvaziyi temsil eden ideolojik ve siyasal akımların aynı ya da benzer çizgi ve mevziden Marksizm-Leninizm'e, uluslararası komünist işçi hareketine dönük ideolojik saldırganlığı da sözkonusu demagoji ve manipülasyonun bir bileşenidir.


Ekim Devrimi 103 yaşında. Marks ve Engels'ten bu yana, Marksizm-Leninizm'in teori ve pratiğinin merkezinde proletarya durmaktadır ve Ekim Devrimi'nin ve sosyalist kampın tarihsel deneyimlerinin de kanıtladığı gibi enternasyonal proletarya devrim ve sosyalizm kavgasının önderidir... Çağımızın temel çelişkisi emek ve sermaye çelişkisidir ve bu çelişkiyi devrimci bir şekilde çözme niteliği ve yeteneği yalnızca enternasyonal proletaryaya özgü çağsal bir görevdir.


Proletaryayı teori ve pratiğinin merkezine koymayan; ve bu gerçeğe uygun siyaset izlemeyen hiçbir akım Marksist Leninist komünist olamaz ve olmamıştır da.


Proletarya ve halklar, ezilen toplumsal kesimler arasındaki ilişkiler sistemini belirleyen şey, liberallerin ve halkçıların dar kafalı, romantik, burjuvazinin hizmetinde olan ya da ona yedeklenen sözde analizleri, ''teorik derinliği'' vs değil, nesnel somut tarihsel gerçeklerdir. Bu bağıntıda belirleyici olan temel olgu, yalnızca ve yalnızca somut tarihsel gerçeğin somutlaşmış ifadesi olan sınıflar arası temel ilişkiler alanıdır...


Çağımızda, emperyalizm ve proletarya devrimler çağında, proletarya devrim ve sosyalizm kavgasının önderidir. Çünkü anti-kapitalist sosyalist perspektif ve pratiğe sahip tek sınıf proletaryadır. Gelecek devrimci proletaryanın ellerindedir. Proletarya dışındaki bütün sömürülen ve ezilen sınıf ve tabakalar özel mülkiyet tabanı üzerinde yükselmektedir. Bu sosyo-ekonomik tarihsel gerçek, komünizm nihai amacına kilitlenmiş olan komünist proletaryanın dünya devriminin önderi ve hegemonik gücü olmasını koşullayıp yönlendirmektedir. Bu bağlamda proletarya dışındaki hiçbir sınıf ve tabaka ile proletarya arasına eşit işareti koyulamaz.


Bu perspektif proletarya dışında kalan emekçi sınıf ve tabakaların, ezilen inançların, ulus ve ulusal toplulukların, ekolojik demokratik hareketin, LGBT + 'nin, demokratik kadın hareketinin vb. dışlanmasını değil, aksine proletaryanın sınıf savaşında tüm bu kesimlerin ilerici ve devrimci gereksinmelerinden yola çıkarak politika yapmasını; değişik strateji ve taktiklerle bu kesimlerle değişik türden ittifaklar kurarak devrimin zaferi için savaşmasını zorunlu ve gerekli kılmaktadır.


Hatırlatmak bile gereksizdir ki, ''Komünistler işçi sınıfının ivedi hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler.'' (Marx)


Bu bağlamda dünya proleter devriminin gelişimi ve zaferi ve sosyalist inşa sürecinde, emperyalizm ve gericiliğe, burjuvaziye karşı savaşımın her bir tarihsel dönemecinde değişen görevlerle bağlı olarak proletaryanın ''ezilenler''le ilişkisi de yeniden ve yeniden yapılanır. Dolayısıyla devrimci proletaryanın ezilenlerle ilişkisi mekanik kalıplara göre şekillenmediği gibi, ezilenler tanrılaştırılmaz, proletaryayı önemsizleştiren ''ezilenci indirgemeci'', ''özcü'' politikalar da izlenmez. Proletarya her bir tarihsel dönemeçte içerik ve kapsamı değişen ve yeniden şekillenen ezilenlerin de önderidir. ''Ezilenler'' burjuvaziye terkedilemez. Onlar özgül politikalarla proletarya önderliğinde devrimci-demokratik savaşıma çekilmeli ve proletaryanın önderliğine kazanılmalıdır. Ezilenler kapitalizm karşısında burjuvaziden bağımsız sosyalist bir ideolojik ve politik gücü; nihai olarak insanlığın gerçek kurtuluşunu ifade eden komünizmi (sınıfsız toplum) temsil edemez ve ''ezilenler'' homojen bir birlik oluşturmaz. Kendi içinde değişik sınıf ve tabakalara bölünmüştür. Hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın proletarya dışındaki ezilen sınıf ve tabakaların hareketinin nihai olarak gidebileceği sınır demokratik bir kapitalizmdir...


Proletaryanın ezilenlerle ve onların değişik toplumsal ve siyasal kategori ve eğilimleriyle ilişkisinde belirleyici olgu ya da olgular bunlardır. Dolayısıyla proletarya ile küçük burjuva sınıf ve tabakaları, ezilen değişik toplumsal kesimleri eşitleyen her teori ve pratik, gerçekte burjuva liberalizmini ve küçük burjuva halkçılığını temsil eder. Proletaryanın önderliğini ve devrimlerde hegemonyasını ''ideolojik önderlikle'' sınırlayanlar revizyonist tasfiyeci teori ve pratikler de dahil, sözkonusu çizgi proletarya sosyalizmiyle tam bir uzlaşmaz karşıtlık halinde bulunur ve tümüyle anti-Marksist-Leninist karaktere sahiptir.


İster doğrudan isterse de dolaylı (ki birinciler hiç olmazsa bir ölçekte namuslu sayılır) proletaryayı değil, ''ezilenler''i temel alan, proletarya ile ezilenleri eşitleyen her akım ve birey gerçekte ''Elveda proletarya!'' demektedir. ''Ezilenlerin Marksizmi''ni savunan, Marksizm-Leninizm'i ''ezilenlerin ideolojisi'' olarak tanımlayan, proletaryayı değil, ''ezilenleri'' temel alan, proletaryanın sosyalist devrimci görevlerini ezilenlere havale eden, ezilenlere sosyalist anti-kapitalist misyon biçen; kendilerini Marksist olarak tanımlayanları Marksist sayarak onlarla Marksist birlik kurma düşü kuranlar; komünist partinin yerine ''ezilenlerin partisi'' teori ve pratiğini geçirenler post-Marksist burjuva liberal teori ve pratiği temsil ettikleri kadar dünya burjuvazisine de değerli bir hizmet sunmaktadır. 80-90'lı yıllardan beri bu vb. tasfiyeci liberal gerici teoriler revaçtadır. Sözkonusu teori ve pratikler, ideolojik saldırganlıklar, özellikle de 1980 sonlarından bu yana içerisine girilen ve hala köklü bir şekilde aşılamamış olan gericilik döneminde burjuvaziye sunulan daha büyük bir hizmeti ifade etmektedir. Kuşkusuz ki, henüz bir atılıma geçememiş olmasına karşın, küresel çapta proletarya ve halkların yükselişe başlayan mücadelesi sözkonusu burjuva liberal saldırıların daha ''radikal'', daha ince kılıklarla ortaya çıkmasına da yol açacaktır...


Burjuvazi ve küçük burjuvazinin proletarya karşıtlığı ve alerjisi anlaşılırdır. Burjuvazi kendi sınıf egemenliğini koruma ve ebedileştirme peşindedir... Küçük burjuvazinin ise nihai perspektifi demokratik kapitalizmle sınırlıdır. Kapitalizmde temel bir sınıf olmaktan çıkmış, kapitalizm tarafından her gün, her saat iflasa sürüklenen bu sınıf, bir elini burjuvaziye diğer elini proletaryaya uzatmakta ve ikili karakteri gereği proletaryaya karşı alerji duymaktadır...


Burjuvazinin sınıf egemenliği ve küçük burjuvazinin ikili karakteri, doğası gereği, Marksizm-Leninizm karşıtlığını, proletarya karşıtlığını, sosyalist devrim ve proletarya diktatörlüğü karşıtlığını belirleyip yönlendirmektedir... Gerek burjuvazi gerekse de küçük burjuvazi devrimlerde proletaryanın önderliğine ve hegemonyasına karşı olduğu içindir ki ''Elveda proleterya!'', ''Elveda Marksizm-Leninizm!'', ''Elveda Leninizm!'', Elveda Stalin!'' diye haykırmaktadır. Bu bağlamda burjuvazinin ve küçük burjuvazinin teorisyenlerine, politik sözcülerine, ideolojik uşaklarına, kirli kalemşörlerine düşen de sözkonusu ideolojik-siyasi saldırıları teorize etmek, küresel ve yerel ölçekte sistematik bir şekilde geliştirmektir.


II

Dünya devriminin ağır yenilgisi, inisiyatifin, merkezinde emperyalizmin durduğu dünya karşı devrim cephesine geçmesi, sosyalizmin prestijinin dibe vurması, UKH'nın tasfiye olması; uluslarası tekellerin yükselen hegemonyası ve bu hegemonyanın ideolojik ifadesi olan neo-liberal dizginsiz saldırı, emperyalist küreselleşmenin atağı; bu gerçeklerle bağlı olarak, yenilgi ve doludizgin karşı devrimin ürünü olan ve hem coğrafyamızda hem de küresel ölçekte modaya dönüşen uluslararası tasfiyeci akımın atağı sözkonusu sözde eleştirilerin, liberal gerici ideolojik saldırganlığın kaynağını oluşturmaktadır.


Ekim Devrimi'nin 103. yıldönümündeyiz. Ve değişik renk ve tonlardan oportünist, revizyonist, reformist akımlar, en ince biçimlerden en kaba biçimlerine dek küresel sermayenin yedeğinde Marksizm-Leninizm'i, Ekim Devrimi'ni, Stalin'i, UKH'yı ''ezilenleri'' hor görmekle, küçümsemekle, görmezden gelmekle, sınıf indirgemecilikle vs. itham ediyorlar. Burada teori ve tarih çarpıtıcılığı, tarihsel gerçeklerin ve deneyiminlerin fütursuzca yok sayılması, burjuva ve küçük burjuva liberal demagoji ve manipülasyonuyla karşı karşıyayız. Bu bağlamda demagojik genellemelerle Marksizm-Leninizm'le, proletarya sosyalizmiyle ilişkisi olmayan ya da ''Marksizm'', ''Marksizm-Leninizm'' maskesi takan sayısız ekonomist, oportünist, revizyonist, Troçkist akımın teori ve pratiğini UKH'ya ve proletaryanın dünya görüşüne yıkma kurnazlığıyla proletarya sosyalizmine karşı mücadele edildiğinin altı da çizilmelidir.


Bernsteincılığın, Kauskyciliğin, II. Enternasyonal oportünizminin, Menşevizm'in ve ''sol'' çığırtkanlıkla Menşevik özünü örtmeye çalışan Troçki ve Troçkizm'in, modern revizyonizmin günahlarının kaşla göz arasında Marksizm-Leninizm'e ve UKH'ya yıkılması burjuvanin ve yedeğindeki akımların sınır tanımaz ikiyüzlülüğünü göstermektedir.


SSCB'de ve sosyalist kampta kapitalizmin yeni tipte restorasyonu, giderek kapitalist/revizyonist sistem ve kampa dönüşerek süreç içinde yıkılışı da sınırsız bir çarpıtmanın eşliğinde proletarya devrimlerine, proletarya ve sosyalizme saldırının etkili aracı olarak kullanılmaktadır. Keza, 1956'lardan sonra, modern revizyonist karşı-devrimin SSCB'de ve sosyalist kampta iktidarlaşmasıyla birlikte UKH dağıldı. Aynı tarihsel sürecin içinde UKH yeni saflaşmalarla yeniden yapılandı ancak oldukça ağır güç kaybına uğradı. Keza istikrarsız gelişen UKH'nın dünya proletaryasının ve halklarının mücadelesine önderlik edememesi, dahası, oldukça geride kalışının; yeni deneyimlerin ışığında Marksist-Leninist teoriyi geliştirememesinin de burjuvazinin, tasfiyeciliğin ve Troçkizmin sözkonusu ideolojik saldırılarının etkili olmasını sağladığını özel olarak vurgulamak gerekir.


Tüm bunlara karşın, Marksizm-Leninizm'in bilimsel olarak aydınlattığı, sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin kanıtladığı gibi UKH ve enternasyonal proletarya, ''sınıf indirgemeci'', ''ezilenleri'' yok sayma teori ve pratiklerini daima mahkum etmiştir. Sömürülen, ezilen sınıf ve tabakaları burjuvaziye terketmemiştir. İnançsal, ataerkil cins ayrımcı adaletsizliğe, ulusal baskı ve zulmün her türüne karşı savaşarak, onları da emperyalist sömürgeci boyunduruktan ve ulusal vb. baskıdan kurtararak özgürce gelişmelerinin yolunu açmıştır.

III

Büyük Ekim Devrimi pratiğinden, sosyalist inşa sürecinin eşsiz deneyim ve yüksek başarılarından bu gerçeği berrak bir biçimde görmekteyiz.


Rusya'da Leninist kesintisiz devrim teori ve pratiği buna kanıttır.


Sosyalist inşa sürecinde tarımsal sosyalist devrim buna kanıttır. SSCB'de tarımsal sosyalist dönüşüm ve sıçrama, tarımda gerçekleşen 2. Ekim Devrimi'ydi ve %80'ni köylü nüfusa sahip bir ülkeydi Rusya...


''Uluslar hapishanesi olan Çarlık Rusyası''nın yıkılması, başta ayrı devlet kurma hakkı olmak üzere Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı; ulusların ve dillerin eşitliğinin gerçekleşmesi ve SSCB'nin kuruluşu bunun kanıtıdır.


Yok olmakla yüzyüze kalan, nüfusu beşbine, onbine düşmüş ulusal toplulukların bile tüm ulusal demokratik haklarının tanınması, güvence altına alınması ve ulusal dil ve kültürlerini özgürce geliştirmesi için özel olarak desteklenmesinden de bu gerçeği görmekteyiz.


Ezilen cinsin, ezilen inaçların üzerindeki her türlü baskının tasfiye edilerek haklarının anayasal düzeyde ve pratikte güvence altına alınmasından bunu görebiliriz

.

Eğer Lenin, Stalin ve partisi kesintisiz devrim sürecinde ve sosyalist inşa döneminde emekçilerin, baştada köylülüğün desteğini kazanmamış olsaydı kuşku yok ki zafer kazanamaz ve sosyalist inşa sürecinde ilerleyemezdi.


Eğer Lenin ve Stalin'in partisi ezilen ve sömürge ulusların sevgi ve güvenine dayanan gönüllü birlikteliği kurmamış olsaydı 16 ulustan ve 30'a yakın özerk bölgeden oluşan ve devasa coğrafyaya yayılmış bir SSCB'nin varlığından bahsedemezdik.


1930-45 arası dönem faşizmin yükselişi ve emperyalist savaşla karakterizedir. Eğer Stalin ve SSCB, kendi öz hazırlığının eşliğinde, SBKP ve III. Enternasyonal'in önderliğinde faşizme ve savaşa karşı birleşik cephe kurmayı, proletarya ve halkları, ezilen ulusları, sömürgeleştirilen ulusları birleştirmeyi başarmasaydı, daha ağır yıkımlar yaşabilecek ve ortaya sosyalist bir kampta çıkmayacaktı.


Savaşa ve faşizme karşı birleşik cephe politikası ''işçiciliği'', ''ezilenleri görmezden gelme''yi değil, ezilenlerle birlikte zaferler kazanmayı sağlamıştır.


Lenin ve Stalin yoldaşın önderliğinde, SBKP'nin, SSCB'nin, III. Enternasyonal'in, her dönemde uluslararası ilerici ve devrimci hareketi teşvik ettiğini, maddi ve manevi olarak desteklediğini, sömürge ve ezilen bağımlı ulusların ulusal kurtuluş hareketlerini ve ulusal devrimlerini desteklediklerini biliyoruz.


        II. Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan zaferle çıkan ve sosyalist kampın doğmasına yol açan devrimler ve bu ülkelerde sosyalist inşa sürecinin başarıları o ülkelerde yaşayan halkların, ezilenlerin proletaryanın komünist partilerin önderliğindeki ortak zaferidir...

        Eğer yukarıda işaret ettiğimiz başarı ve zaferler olmasaydı başta Nazizim olmak üzere faşist kamp yenilgiye uğratılamaz, Berlin'e o görkemli orak çekiçli kızıl bayrak dikilemezdi. Avrupa'yı faşist istiladan kurtaran da SSCB'iydi, Stalin'di.



        III. Enternasyonalin 28 Programı; keza faşizme ve savaşa karşı birleşik cephe politikası incelendiğinde işçicilikten en küçük bir iz bile bulamazsınız. Enver Hoca yoldaşın eserlerini incelediğinizde orada ''işçicilik''ten, proletaryanın tanrısallaştırılmasından, ezilenleri görmemezlikten gelmenin en küçük izini bile bulamayacaksınız.

Gerçekte burjuvazi ve yedeğindeki akımlar bu tarihsel gerçekleri dünya proletaryasının ve halklarının belleklerinden silme operasyonu örgütlediği içindir ki, bu vb. sahte iddialar üreterek küresel çapta Marksizm-Leninizm'e, proletarya sosyalizmine, komünizme, sosyalizmin devasa tarihsel başarı ve kazanımlarına karşı sistematik saldırılar örgütlemektedir. Burjuvazi ve liberaller, küçük burjuva avanaklar bu sistematik çabalardan hiçbir zaman vazgeçmeyecektir... ''Elveda proletarya!'', ''Elveda Marksizm-Leninizm!'', ''Elveda devrim!'', ''Elveda sosyalizm!'', ''Yaşasın çokluk!'', proletarya da hangi köyün muhtarıdır, artık ''ezilenler'' var, SSCB'de sosyalizm falan yoktu zaten vs. diyenlerin; keza, öyle ya da böyle komünist hareket saflarında kapsamlı mevziler kazanarak komünizmden kopmanın ifadesi olan aynı tezleri, teorileri savunan oportünizm ve temsilcileri, iki tarafa çiçek atarak kızıl mı kızıl ikiyüzlülükle küçük burjuva sınıfsal karakterlerini örtmeye çalışanlar (ki en tehlikeli tasfiyeciler de bunlardır!) doğası gereği proletaryaya karşı burjuvazinin cephesinde durmaktadırlar.

Burjuva ve küçük burjuva çevrelerin ve tasfiyecilerimizin sözkonusu ideolojik saldırıları, propaganda ve ajitasyonu çağımızın Marksizmi olan Leninizm'e, Ekim Devrimi'ne yazılan reddiyedir. Dünya burjuvazisinin sınıf bilinçli sınır tanımayan kin ve intikamının en aşağılık saldırganlığının ifadesi olan Stalin düşmanlığı da Leninizm ve Ekim Devrimi düşmanlığının açık, berrak, keskin bir kanıtıdır.


      1. yüzyıl, Ekim Devrimi'nin ve Marksizm-Leninizm'in, tarihten çıkarılan yeni derslerle yeni Ekim devrimleriyle dünya proleter devrimine koştuğu ve zafer tacı giydiği bir yüzyıl olacağına inanıyoruz. Bu karanlık dönem aşılacak ve proletarya sosyalizminin bayrağı her yerde dalgalanacaktır. Lenin'in dediği gibi;


''...ucuz entelektüel kuşkuculuğu vb. şeyler, bütün bunlar aslında burjuvazinin proletaryaya karşı sınıf mücadelesinin yöntemleridir, sosyalizme karşı kapitalizmi savunmasıdır.''

Hasan Ozan İltemur




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder