Translate

27 Mart 2021 Cumartesi

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -II

 

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -II

Harvey, üretimin uluslararasılaşmasının, üretici güçlerin küresel ölçekte gelişimi ve örgütlenmesinin ürünü olan uluslararası tekellerin karakterini anlayamıyor. ''Neo-liberal'', esnek kapitalist birikim modelinin uluslararası tekelci kapitalizmin tercih ettiği bir model olduğunu düşünüyor. Oysa söz konusu olan şey, genel olarak kapitalizmin, özel olarak onun emperyalizm aşamasının uzun tarihsel gelişmesinin geldiği/ulaştığı nesnel düzeydir. Burada söz konusu olan şey, tercih değil, emperyalizmin nesnel gerek ve gereksinimlerin dayattığı, gündemleştirdiği politikalardır. Bu politika, uluslararası tekelci kapitalizme dayanan dünya tekellerinin politikasıdır.

Bu gerçeği anlamaktan uzak olan Harvey, ''neoliberalizmi'', ''Keynesçi'' politikalara karşı bir ''karşı devrim'' olarak değerlendirirken bir kez daha yanılmaktadır. ÇUŞ'ların neoliberal saldırı programının pratikleştirilebilmesi için, proletarya ve halkların kazanımlarının gaspedilmesi gerekiyordu. Bu gasp eyleminin başarısı, gerek ''merkez''de gerekse de ''çevrede'' proletarya ve halkların mücadelesinin ezilmesini zorunlu kılıyordu. Bu olmaksızın ''neoliberal'' politikaların hiç olmazsa etkin bir tarzda yaşama geçirilmesinin olanaklı olamayacağını sermaye çok iyi kavramıştı. Uluslararası tekeller, bir yandan gelişmenin ayakbağı haline gelmiş Keynesçi politikalara karşı saldırıya geçerken, öte yandan da proletarya ve halkların direnişini ezmeye, tarihsel kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Ki, dünya devriminin, proletarya ve halkların direnişi ezilmeden de bu politikaların yaşama geçirilemeyeceğinin bilincindeydi uluslararası sermaye. Nitekim bu saldırılar sürecinde, özellikle kapitalist/revizyonist kampın çöküşü ile, dünya devriminin dibe vurmasının elverişli zemini üzerinde emperyalist dünya sistemi alt ve üst yapısıyla yeni baştan yapılandırıldı; yeni tipte uluslararası iş bölümü şekillendi. Olan şey, ''emekçi sınıfları güçlendiren'' bir politikanın değil, dünya tekellerinin gelişiminin önünde ayakbağına dönüşen yapının ve dünya devriminin tasfiyesiydi.

Harvey'le yapılan bir röportajda*, ''Özellikle 2008 krizi bağlamında kapitalizmin çıkmaza girdiğini düşünüyor musunuz? Sermaye kurtulabilir mi?'' sorusuna Harvey'in yanıtı şöyle;

''Sermaye çıkmazda değildir. Neoliberal proje canlı ve iyi durumda. Kısa süre önce Brezilya’da seçilen Jair Bolsanaro, 1973’ten sonra Pinochet’nin Şili’de yaptıklarını tekrar etmeyi teklif ediyor.'' (iba.)

Harvey'in soruya verdiği yanıt doğru bir yanıt değildir. Her ne kadar Harvey neo-liberal politikaların meşruiyetini kaybettiğini söylüyorsa da, yanıtından anlaşıldığı kadarıyla, neo-liberal projenin hala canlı ve başarılı olduğunu düşünüyor. Oysa emperyalist neo-liberal politika ve saldırı hareketi sürmekle birlikte giderek daha güçlü engellerle karşı karşıya kalıyor. Burjuvazi neo-liberal politikalarla kronik durgunluk, kronik kapasite düşüklüğü, kronik işsizlik, kronik yoksullukla vs. baş edemiyor. Kapitalist emperyalizmin sorunlarını hafifletemiyor. Uluslararası tekeller ilk neo-liberal atılımın ardından bir çıkmaza saplanmış durumda. Kuşkusuz bu, iyi bir şey. Kapitalist emperyalizmin ve neo-liberalizmin keskinleşen çelişki ve çatışmaları, derinleşen yapısal sorun ve bunalımları, aşırı çürümesi bir yandan dünya devriminin nesnel temellerini daha güçlü olgunlaştırırken, diğer yandan proletarya ve halkların mücadelesinin gelişmesi için koşulları daha elverişli hale getiriyor. Bu tablo, uluslararası tekelci kapitalizme karşı mücadelenin toplumsal tabanını genişlettiği ve geliştirdiği gibi dünya devrimi için daha güçlü güncel devrimci olanaklar sunmaktadır...


Röportajda, ''Marx, kapitalizmin iç çelişkileri nedeniyle yok olacağına inanıyordu. Siz buna katılmıyorsunuz. Neden?'' sorunu ise şöyle yanıtlıyor Harvey;


''Marx bazen sermayenin kendi kendini yok etmeye mahkum olduğu izlenimini (iba.) yaratmaktadır. Fakat çoğunlukla, krizleri bir çöküşten ziyade sermayenin yeniden yapılanma anları olarak görür. Marx’ın Kapital’in 3. cildinde belirttiği gibi 'Bunalımlar, daima, mevcut çelişkilerin ancak geçici ve zora dayanan çözümleridir. Bunlar, bir süre için bozulmuş dengeyi tekrar kuran şiddetli patlamalardır.'

Marx sermayenin çöküşünü bir sınıf hareketinin getireceğini öngörmektedir. Ve bu noktada ben de Marx’a katılıyorum. Kapitalizm kendi kendine sona ermeyecek. Sıkıştırılması, çökertilmesi ve ortadan kaldırılması gerekecek. Tek yapmamız gerekenin sermayenin kendi kendini imha etmesini beklemek olduğu fikrine katılmıyorum. Benim görüşüme göre, Marx’ın görüşü de bu yönde değil.'' (iHa.)

''Kapitalizm kendi kendine sona ermeyecek. Sıkıştırılması, çökertilmesi ve ortadan kaldırılması gerekecek.'' Peki nasıl? Hangi yoldan? Harvey bu soruları yanıtlamıyor ama onun proleter devrimle kapitalizmi yeryüzünden silmek gibi bir perspektifinin olmadığını biliyoruz; aksine O, kapitalizmin demokratikleştirilmesini savunmaktadır. Kapitalizme karşı mücadeleden ise neo-liberal politikaya karşı gelişen eylemlilikleri anlıyor. Kendiliğinden anti-kapitalist eylemleri kutsuyor. Enternasyonal proletaryayı dünyayı değiştirecek tek devrimci sınıf olarak görmüyor. Marksist-Leninist önderlik anlayışına, devrimlerde proletaryanın hegemonyasına reddiye yazıyor. Kapitalizmi yıkacak tek devrimci sınıf olan proletarya sınıfını teori ve pratiğin merkezine koymak gibi bir perspektife de sahip değil; sınıfın yerine ''yeni tip toplumsal hareketler''i, ''Kimlik politikaları''nı, tekil talepler etrafında bir araya gelmiş ''küreselleşme karşıtı'' eylemleri belirleyici görüyor. Artı-değer üretemeyen, üretmeyen bir kapitalizmde proletaryanın ''Kapitalizm''i ''sıkıştıracak’’, ''çökertecek'' ''ve ortadan kaldıracak’’ bir sınıf olduğuna inanmıyor.

Ya şu sözlerine ne demeli; ''Marx bazen sermayenin kendi kendini yok etmeye mahkum olduğu izlenimini yaratmaktadır.''

Marks'ın söylediği şu;

''Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayakbağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler.''

Marks, geçtik bu ''izlenim''i vermeyi, her fırsatta katı bir şekilde kapitalizmin ancak proleter devrimle yıkılacağını ve bu tarihsel-politik görevi yerine getirecek tek devrimci sınıfın proletarya olduğunu vurgularken ''Tarih Yargıç, İnfazcısı İse Proletaryadır.'' diyordu.

Hasan OZAN İLTEMUR

DEVAM EDECEK

* “Neoliberal proje hala hayatta fakat meşruiyetini yitirdi” – David Harvey, sendika.org

21 Mart 2021 Pazar

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY- I

 

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY- I

''Burjuva bilim adamları ve yazarları, genellikle, emperyalizmi biraz kapalı bir şekilde savunuyorlar; emperyalizmin tam egemenliğini ve derin köklerini gizliyorlar; özel ve ikinci derecede kalan ayrıntıları, birinci plana getirmek, bankaların ve tröstlerin vb. polis denetimi gibi kesinlikle gülünç "reform" tasarılarıyla dikkati temel noktalardan kaydırmak için çaba gösteriyorlar.''

''Reformlar yoluyla emperyalizmin temellerini değiştirmek olanaklı mıdır? Emperyalizmdeki çelişkileri artırmak ve derinleştirmek için ileriye mi; yumuşatmak için geriye mi gitmek gerekir? Bunlar, emperyalizmin eleştirisinin temel sorularıdır.'' (Lenin)



Davit Harvey, Coğrafya ve Antropoloji profesörüdür. Marksizm-Leninizm'le tanışık biridir. Marksist olma iddiasındadır. ''Marksizm''i hatalarından, eksikliklerinden, zaaflarından kurtarma, yeni döneme yanıt olabilecek tarzda geliştirme iddiasındadır. Öncelikle hatırlatmak isteriz ki, Harvey, bir Marksist değil, ilerici-demokrat bir aydındır. İlerici politik bir ses olarak değerlidir. Ancak onun Marksizm iddiası post-Marksizmden ibarettir. Marksizm'i bilmekle birlikte özümseyememiştir. Kapitalizm ve emperyalizm karşıtlığı, neoliberalizm karşıtlığıyla sınırlıdır. Harvey'in ''yeni emperyalizm'' teorisine damgasını basan sol Keynesçiliktir, ultra emperyalizmdir. Rosa Luksemburg'un yarı-menşevik emperyalizm teorisi de teorisinin bir diğer sacayağıdır. 1970'lerin başlarından itibaren kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecinin aşıldığı, kapitalizmin artı-değer üretemediğini, emperyalizmin kapitalizmle bağdaşmadığı, ''neoliberal emperyalizm''le birlikte emperyalizmin ''el koyarak birikim''e dayandığını ileri sürmektedir. Keza, Marks'ın bütünsel bir artı-değer teorisine sahip olmadığını, artı-değerin üretim değil, dolaşım aşamasında doğduğunu anlayamadığını, kapitalizmin ekonomik krizlerinin kitlelerin ''eksik tüketimi''nden kaynaklandığını savunmaktadır.


Mıchael Robets, ''Tanımayanlar için (ki bu çok mümkün değil), Profesör Harvey’in Marx’ın ekonomik teorisi üzerine çok sayıda kitap, makale ve videosu bulunan, belki de en tanınmış Marksist akademisyen olduğu'' (Abstrak, ''DAVID HARVEY’İN MARX’IN DEĞER YASASINI YANLIŞ ANLAMASI'', MICHAEL ROBERTS·19 MAYIS 2019) açıklamasını yapıyor. Bu denli popüler bir ismin, Marks'ın ekonomik öğretisi, Marksizm, 'Yeni emperyalizm'' üzerine yazması, belli ki önemli bir etki gücü yaratabilmektedir.


Harvey, uluslararası tekellerin emperyalizmine, onların birikim modeli olan neoliberal politikaya karşı, proletarya ve halklara, çözüm programı olarak, dünya çapında ''sosyal devlet'' politikasına geri dönülmesini önermektedir. Harvey, ''yeni emperyalizm'' teorisine dayanarak kapitalizmin sivri uçlarının törpülenmesini, sosyal reformlarla kapitalizmin yeniden inşa edilmesini savunmaktadır. Başlıca çözümü ıslah edilmiş kapitalizmde görmektedir. Proleter devrim yoluyla emperyalist kapitalizmi tasfiye etme teori ve pratiği ona yabancıdır.


Soruna yakından bakalım.


2000'lerle birlikte ''Yeni dünya düzeni''ni, dünya tekellerini, neoliberal politikaları savunan, ''sol''dan bunun teorisini yapan pespaye ''kapitalizmin sonu'', ''liberal demokrasinin nihai zaferi'', ''ideolojilerin sonu'', ''İmparatorluk'' türü teorilerin gözden düşmesiyle, daha radikal görünen teorilerin piyasaya çıkması kaçınılmazdı. En nihayetinde postmodern, postMarksist propagandanın kaba biçimlerinin gözden düşmesi kaçınılmazdı. Kaçınılmazdı, çünkü emperyalist kapitalizmin genel bunalımının keskinleşmesi; genel ekonomik krizlerinin yıkımı; ''ekonomilerin finansallaşması''; emperyalist işgal ve saldırıların yoğunlaşması; militarizmin ve faşizmin yükselmesi; küresel işsizlik, açlık ve yoksulluğun kronik kitlesel karakter kazanması; doğanın yıkımının derinleşmesi, ekolojik krizin keskinleşmesi; sınıflar arası uçurumun kapitalizmin tarihinde görülmemiş ölçüde büyümesi, proletarya ve halkların ekonomik, siyasal, toplumsal haklarının acımasızca gaspı vbg. gerçekler göz çıkaracak hale gelmişti. Böylece tarihin sonu, kapitalizmin nihai zaferi, çelişkilerinden arınmış ve ebedi mutluluğu temsil eden kapitalizm vsg. teori ve propagandalar etkisizleşmişti. ''Başka bir dünya mümkün!'', ''Marx haklıymış!'' vb. haykırışları kitlesel mücadelelerle ortaya çıkmış ve yükseliyordu. Bu koşullarda burjuva aydın cephesinin işi zorlaşmıştı, kapitalist emperyalizmin yeni biçimlerde, daha radikal görünen ''eleştirisi'' kamuflajıyla savunusunun yeniden üretilmesi gerekiyordu. İşte bu koşullarda emperyalizm kavramı yeniden gündemleşti, ''yeni emperyalizm'' teorileri de ortalığı kapladı.


Harvey iyi niyetli bir entelektüel. Bu yadsınamaz. Fakat sınıf mücadelesi iyi niyetlerle yürütülen bir mücadele değildir. Öne sürülen teoriler, politikalar iyi ya da kötü niyetler üzerinde tartışılamaz, incelenemez. Sınıflı bir dünyada yaşıyor ve savaşıyoruz. Tüm teorilerin, politikaların nesnel içeriğini incelemek, sınıfsal karakterini açığa çıkarmak tek bilimsel ve gerçekçi yöntemdir. Harvey'in ve benzerlerin ''yeni emperyalizm'' teorilerini de bu yönteme bağlı kalarak incelemeliyiz.


Harvey, ''yeni emperyalizm'' savunusunu, Marks'ın ''İlkel birikim'' teorisine dayandırmaya çalışmaktadır. 70'lerden bu yana, uluslararası tekellerin yeni birikim modelini ''mülksüzleştirme yoluyla birikim'' olarak tanımlamaktadır. Ona göre, Marks'ın ilkel birikim olarak tanımladığı süreç, bugün de sürmekte ve sermaye birikiminin temel/başlıca karakterini oluşturmaktadır. Kapitalist genişletilmiş yeniden üretim tıkandığı, artı değer üretemediği için, yerine ekonomi dışı zora dayanan baskı, zorbalık, katliam, hile, işgal, yağmanın geçtiğinin altını çizmektedir. Başta özelleştirmeler olmak üzere, ''sosyal devlet''e ait tüm ekonomik ve sosyal kazanımların özelleştirilerek piyasallaştırılmasını özellikle sert bir biçimde eleştirmektedir.


Harvey, kendisiyle yapılan bir röportajda*, '' 'Yeni emperyalizm’ derken neyi kastediyorsunuz? Bunun temel karakteristiği nedir? Klasik emperyalizmden niteliksel açıdan farkları nelerdir?'' sorusunu şöyle yanıtlar;



'Yeni emperyalizm' dedim çünkü bu ABD’deki yeni muhafazakarların (neo-con’lar) Irak savaşına giden süreçte geliştirdikleri belirgin bir teoriydi. Bunu eleştirmek istedim; Lenin’in teorisine dönmek için değil (iba.), neoliberal dünya düzeninin değeri her şekilde ve her alanda (örneğin, emtia zincirleri aracılığıyla) çekip aldığını vurgulamak için yaptım bunu. Bu, elbette Neoliberalizmin Kısa Tarihi’nin konusuydu. Ve sonrasında da bunu Yeni Emperyalizm izledi. İki kitap birlikte okunmalı.'' (iHa.)

Açık ki Harvey'in esin kaynağı Lenin değildir. Harvey Leninizm'in emperyalizm teorisini savunmamaktadır. Harvey'in, çağımızın Marksizm'i olan Leninizm ile bir ilişkisi yoktur. O, ''yeni emperyalizm'' teorisiyle Lenin'le, Leninist emperyalizm ve çağ teorisiyle, Marksizm-Leninizm'le arasına kalın bir sınır çizgisi çekmektedir. Çağımızda Leninist olmayan ise Marksist de olamaz.



Aynı röportajda Harvey, şunları söyler;



''1945’ten sonra Keynesyen politikalar ve yeniden dağıtıcı devlet, özel mülkiyetin gücüne meydan okumaya kalkışmadan, emekçi sınıfların artan güçlendirilmesine dayanan alternatif bir ütopik vizyon önerdi. 1970’lerde, Avrupa ve Amerika’da, kapitalist sınıfın azalan ekonomik gücünü ve zayıflayan siyasi gücünü yeniden kazanması amacıyla Keynesyen sistemi devirmek ve onu bir neoliberal modelle (tüm ideolojik bagajlarıyla birlikte) değiştirmek için büyük şirketler ve kapitalist sınıflar tarafından organize edilen karşıdevrimci bir hareket doğdu.'' (iba.)

Bu analiz, Harvey'in gerçeğine ışık tutmaktadır. O, ''neoliberalizm''i, ''neo liberal model''i bir ''karşı-devrim'' olarak tanımlamaktadır. Peki neye ''karşı bir karşı devrim'' diye sorduğumuzda, yanıtını zaten vermiş Harvey; ''1945’ten sonra Keynesyen politikalar ve yeniden dağıtıcı devlet, özel mülkiyetin gücüne meydan okumaya kalkışmadan, emekçi sınıfların artan güçlendirilmesine dayanan alternatif''e.

İlkin vurgulamak gerekir ki, Keynesçi politika, ''sosyal devlet'', ''refah devleti'' politikaları her hangi biçimde ilerici, devrimci politikalar, bir devrim falan değildi. İçerisinde geçilen tarihsel kesitte emperyalist tekellerin ve burjuva devletlerin birikim modeliydi. Bu politikalar, emperyalist dünya savaşının yarattığı yıkımları aşabilmek; SSCB ve sosyalist blokun, dünya proletaryası ve halklarının, ezilen ve sömürge ulusların sosyalist ve devrimci baskısını göğüsleyebilmek; uluslararası alanda aleyhine oluşmuş güç dengesini lehine çevirebilmek; emperyalist ülkelerde proletarya ve emekçilerin devrime, sosyalizme kayışını engelleyebilmek, devrim tehlikesini önlemek için uyguladığı bir modeldi. Emperyalist burjuvazi, dünyadaki devrimci gelişmeler, SSCB'nin, sosyalist kampın, proletarya ve halkların devrimci darbeleri altında ekonomik, sosyal, siyasal haklar vermek zorunda kalmıştı. Yani Harveylerin gözünde ıslah edilmiş iyi kapitalizm olarak görülen ''Keynesçi birikim'' modeli döneminde, özellikle de ''merkez ülkeler''de kazanılmış haklar, sermayenin verdiği haklar değil, mücadele edilerek, ağır bedeller ödenerek kazanılmış haklardı. Bu kazanımlar tekelci kapitalizme rağmen kazanılmış haklardı. Bu gerçek özellikle vurgulanmalıdır. Çünkü, sermaye ve savunucuları, proletarya ve halkları manipüle etmek için gerçekleri çarpıtmakta, sanki sözkonusu hakların tanınmasının Keynesyen politikaların, burjuvazinin, ''sosyal devlet''in lütfuymuş gibi lanse etmekte ve sanki bugün Keynesyen politikalar uygulanırsa işçi sınıfının bu haklara kendiliğinden kavuşacağı propagandasını yapmaktadır. Keza bu propagandayla dünya proletaryasının ve halkların neoliberal politikalara karşı gelişen tepkisi reformist hayali beklentilere yedeklenmek istenmektedir.

Harvey'in, ''1945’ten sonra Keynesyen politikalar ve yeniden dağıtıcı devlet''in, ''emekçi sınıfların artan güçlendirilmesine dayanan alternatif'' olarak değerlendirmesi de gerçeklerden uzak, hayali bir saptamadır. 45'lerden sonra da emperyalist burjuvazinin emekçi sınıfları güçlendirmek gibi bir hedefi olmamıştır. Keynesçiliği emekçi sınıfları güçlendirmek için bir politika olarak değerlendirmek, Harvey gibi aydınların ütopik/romantik dünyasının mahsulüdür. Harvey'in neo-liberalizme karşı önerdiği Keynesyen politikalar proletaryayı değil, burjuvaziyi temsil etmekteydi. Kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecini ivmelemek, kapitalizmi devrim ve sosyalizme karşı güvenceye almak; kapitalist sömürünün hem ''Batı''da hem de ''Doğu''da derinleşerek gelişmesini, ''iki bloklu dünyada'' emperyalizmi güçlendirmeyi hedefleyen politikaydı.

Harvey, reformist teori ve politikası gereği, ne emperyalizmi kavramakta, ne de Keynesyen politikaların içerik ve hedefini. Böylece gerçeklerin yerine reformist hayallerini geçirmekte ve liberal hayaller yaymaktadır.

Harvey, emperyalizmi, neoliberal politikaları ''kötü kapitalist''lerin tercihi, Keynesçi politikaları ise, ''iyi niyetli, aklı başında, uygar'' kapitalistlerin politika ve tercihi olarak görmektedir. Yazımızın gelişim seyrinde bu olguyu daha iyi göreceğiz.

Hasan OZAN İLTEMUR

DEVAM EDECEK