“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI
MI?
VIII
Kapitalizm
ve “Postkapitalizm”de Maddi ve “Maddi Olmayan Emek” ve Emeğin Ölçülemeyeceği
İddiası üzerine
Kapitalist
üretim tarzı, her türlü ekonomik, toplumsal ve kültürel gereksinimi
metalaştırır. Gerçek ya da sanal gereksinmeler yaratarak geliştirmek,
çeşitlendirmek; bunu durmaksızın genişletilmiş bir temelde gerçekleştirmek
kapitalizmin içsel bir eğilimidir. Kapitalist üretim tarzı, üretimin olduğu
gibi tüketimin çerçevesini de sürekli genişletir; üretim tarzı tarafından
belirlenen bir tüketim tarzı, tüketici tipi yaratarak geliştirir. Kapitalizm
kendi teknik temeline oturarak geliştiği oranda “yeni tüketimlerin üretilmesini
gerektirecektir; dolaşım içinde ürünler çerçevesinin genişlemesi gibi tüketimin
çerçevesi de genişleyecektir.” “İkincisi, varolan ihtiyaçları daha geniş bir
alana yaymak yoluyla yeni ihtiyaçlar” yaratacaktır. “Üçüncüsü, yeni ihtiyaçların
üretilmesi, yeni kullanım
değerleri”nin keşfedilerek yaratılmasını getirecektir. Böylece “emeğin
(dolayısıyla artı-emeğin) niceliksel çeşitlenme alanını da sürekli olarak
genişletir, emekleri ayrıştırır, çeşitlerini çoğaltır.” Doğanın, toplumsal
gereksinmelerin, bütün yeryüzünün, pazarların derinlemesine ve genişlemesine incelenerek
metalaştırılması, metalaşmaya dönüşebilecek her şeyi kullanmak, bu amaçla dur
durak bilmeksizin keşiflerde bulunmak; maddi ve manevi tüm güçleri sonuna kadar
işleyip değişim değerine çevirmek, “sürekli genişleyen ve zenginleşen bir
ihtiyaçlar sistemini” (Grundrısse, s. 447) gitgide genişletmek kapitalizmin ve
burjuvazinin doğasında vardır.
Üretilen meta
maddi bir malda somutlaşan bir meta olabileceği gibi, maddi olmayan bir metada
somutlaşan bir hizmet metası da olabilir. Ama her durumda metalar emek ürünleri
olacaktır. İster kol emeğine isterse kafa emeğine dayansın, bu, fark etmez.
“Postmodernistler”in,
Negriciliğin, “Conatus” dergisinin vb. bir dizi revizyonist, reformist,
oportünist akımın “gayrı maddi emek”le ilgili teori ve tezleri, kapitalizmin
“postkapitalizme” dönüştüğü, proletaryanın böylece buharlaştığı, tarih
öncesinde kaldığı propagandasına; Marksizm-Leninizm’e karşı burjuvazinin
ideolojik saldırısına “meşruiyet” ve “yasallık” kazandırmak için üretilmiştir.
Somut gerçeğin, bilimsel kaygı ve analizin burada herhangi bir değeri olmadığı
gibi, zaten tüm bunların ret ve inkarı, tahrifi ve tahribatı üzerinde
yükselmektedir. “Enformatik çağ” dedikleri gerçekte emperyalizm ve proleter
devrimler çağıdır; “enformatik toplum” vb. biçimlerde tanımladıkları toplumlar
ise, en gelişkin örneğini ABD’nin, Japonya’nın İngiltere’nin, Almanya’nın vbg.
emperyalist ülkelerin oluşturduğu bildiğimiz toplumlardır. Dil
gevezelikleriyle, oportünizme has dansöz kalem kıvraklığı ile bu gerçeklerin
üstü zaten örtülemez. Bilinir, “Güneş balçıkla sıvanmaz.” Ama yine de
sermayenin ve müttefiklerinin güneşi balçıklama faaliyeti küçümsenmemelidir.
Çünkü bu işlerde çok mahirdirler.
Bütün
tasfiyeci revizyonistlerin “gayri maddi emek” ve onun bir biçimi olan
“duygulanımsal emek” üzerine tüm gevezeliklerin özü ve özeti, kapitalizmin,
emek ve sermayenin, emek değer teorisinin, artı-değer sömürüsünün tarihsel,
çağsal ve üretim tarzı olarak aşıldığını “kanıtlamak” üzerine kurulmuştur.
Hepsi bu!
Öncelikle
vurgulamak gerekir ki, “emek”, kafa ve kol emeği olarak, maddi emek ve
“gayrimaddi emek” olarak, hangi biçimde şekillenirse şekillensin “emek”tir.
Emeğin kendi başına bir değeri yoktur. Emek,
maddi bir metada ya da fiziksel olmayan bir metada billurlaşmak zorundadır. Maddi
veya maddi olmayan bir metada (tasarım, yaratıcı bir bilimsel üretim, hizmet)
olsun, her halükarda üretilmiş bir “mal”da somutlaşmak zorundadır. Emek, metanın üretim sürecinde işgücünün
harcanmasıyla ortaya çıkan bir “şey”dir. Ve böylece her meta, emek ürünüdür.
O halde, “maddi olmayan emek” de emeğin bir
çeşididir. İş gücünün harcanmasıyla ortaya çıkar ve “tüketilir.” Örneğin “bilgi işçisi”ni düşünelim, burada bilgi
üretimi, bilgi işçiliğinden ayrılmaz. Ve “bilgi işçisi” olarak o da sermayenin
ücretli kölesidir. Bilgi işçisi olarak “mavi yakalı” değil “beyaz yakalı” işçi
kategorisinde yer alır ve proletaryanın kalifiye bölüğünü oluşturur. Varsayalım
ki kapitalist gelişme süreciyle “gayrimaddi emek” tümüyle “maddi” emeğin yerine
geçti. Sonuç, proletaryanın yeni bir temelde, yeniden yapılanmasından
ibarettir. Yani bu durumda da söz konusu olan proletaryanın buharlaşması vs.
değil, aksine yeniden yapılanmış yeni tip bir proletaryanın ortaya çıkışıdır.
Tasfiyeci
revizyonist, “postMarksist” vb. bir dizi teorisyen, “maddi emeği” maddi bir
nesnede somutlaşan emek olarak açıklar. Üstelik bunu Marx’a,
Marksizm-Leninizm’e atfederler. Kuşkusuz ki proletaryanın “küreselleşme” ile,
“postkapitalizm”le, “enformatik toplum”la birlikte önemsizleştiği ve hatta yok
olduğunu ileri süren “gayrimaddi emek” teorisyenleri bu çarpıtma ve demagojiyi
boşuna geliştirmemişlerdir. Aksine, tipik bir Makyavelist zihniyetle manipülasyon yapmaktadırlar.
İddialarının
özü şu: Marx ve Marksizm-Leninizm, proletaryayı sadece kol işçisi olarak
tanımlamıştır. Maddi emek “mavi yakalı işçi”nin maddi meta üreten emeğidir.
Oysa artık “enformatik toplum”da ve “çağ”da yaşamaktayız. Artık maddi emeğin,
mavi yakalı işçinin bir önemi kalmamıştır. Artık maddi olan emek değil, “gayrimaddi
emek” önemlidir. Maddi olmayan emek maddi emeğin yerini almıştır. Tarım
ekonomisi yerini sanayi ekonomisine, sanayi ekonomisi yerini enformasyona,
enformatik ekonomiye bırakmıştır, vs. vb. Ama böylece proletarya da artık yok
olmuştur vs.
İşte devrimci
proletaryanın söz konusu ideolojik düşmanları, bu teori ve tezlerini, ideolojik
saldırılarını, revizyonist burjuva liberal propagandalarını haklı çıkarmak
için, Marx’ın ve öğrencilerinin, emeğin maddiliğini sadece maddi bir meta
(örneğin otomobil ya da parfüm, vs.) olarak tanımladıklarını ileri sürüyorlar.
Oysa bu tezin
Marx’la, Marksizm-Leninizm’le uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.
Konu hakkında
Marx, şöyle der:
“Ancak,
emeğin maddeleşmesi vb, A. Smith’in düşündüğü gibi İskoçvari bir biçimde
anlaşılamaz. Metadan, emeğin
maddeleşmesi olarak sözettiğimiz zaman -yani metanın değişim değeri anlamında- bu yalnızca hayali bir şeydir, yani metanın toplumsal
varoluş biçimidir, metanın maddi gerçeğiyle ilişkisi yoktur; belli bir miktarda
toplumsal emek ya da belli bir miktarda para olarak düşünülmüştür. Olabilir ki,
sonucu olduğu emek, o metanın üzerinde herhangi bir iz bırakmamıştır.”
(Artı Değer Teorileri, 1. Kitap, s.160, abç.)
Sorun
açıktır: Bütün metalar emek ürünüdür. “Maddi emek”, emeğin, işgücünün üretim
sürecinde tüketilmesiyle ortaya çıkan bir olgudur. Emeğin metada cisimleşmesi,
emeğin maddi karakterini oluşturur. Ve burada, “maddi emek” herhangi bir maddi
metada somutlaşabileceği gibi maddi olmayan herhangi bir metada da
somutlaşabilir. Bu somutlaşmanın, nesnelleşmenin maddiliği, yani “maddi emek” metanın değişim değerini (değerini)
ifade eder. Kapitalizmde metalar sadece
değişim değeri için üretilir. Değişim değeri de kapitalizmde “metanın toplumsal varoluş biçimidir ve
metanın maddi gerçeğiyle ilişkisi yoktur” Aksine, söz konusu “maddilik” “belli bir miktar para” dır. Gerek
ürünün (metanın) üreticiden ayrıldığı koşullarda olsun, gerekse de ürünün,
“üretim eyleminden” ayrılmadığı (‘tüm gösteri sanatçıları, konferansçıları,
aktörler, öğretmenler, doktorlar” vb.) koşullarda olsun, üretilen ürün değişim
değeri için üretilmişse, bu durumda üretilen “şey”, bir metadır. Metada
somutlaşan emek de “maddi” emektir ve bu maddilik değişim değerinden ibarettir. Değişim değerinin pazarda realize
olması, artı değerin realize olması demektir. Artı-değer ve kar da son
derece maddi bir olgudur. Bu üretim ve eylemin (sonucun) kol ya da kafa emeğinin ürünü olması, tartışmamız
bakımından önemli değildir.
Değişim
değerinin otomobil ya da sosis fabrikasında ya da öğretmen “fabrikası”nda,
tasarım ya da tiyatro “fabrikası”nda, hastane ya da okul “fabrikası”nda
gerçekleşmesi, kafa ya da kol emeğinin ürünü olması burada önem taşımamaktadır.
Burada “maddilik” “emek”de değil sermayede,
sermayenin kendi değerini genişletmesinde anlamını bulur. Ve burada ortaya
çıkan metanın tüketiciye hangi biçimde ulaştığı/pazarlandığı önemli değildir.
Bu, üreticiden ayrılan maddi bir metanın tüketiciye sunulması biçimini de
alabilir, üreticisinden ayrılamadan hizmet biçiminde sunulan, pazarlanan bir
meta da olabilir. Burada metanın kullanım değeri (somut emek) değişim değerinin
(soyut emek) bir aracıdır sadece. Kapitalisti de ilgilendiren somut emek değil soyut emektir. Meta, tüketiciye görsel
bir meta, işitsel bir meta ya da bir masa biçiminde maddi/fiziksel bir nesne
olarak da ulaşabilir. Ya da bir doktorun hastasına, bir şarkıcının
dinleyicilerine, bir öğretmenin öğrencilerine, bir “fahişe”nin müşterisine
sunduğu “hizmet” biçiminde de olabilir; burada belirleyici olan, “maddi emek”
de ifadesini bulan şey, “değişim değeri”dir.
Marx, “her
türlü emek, fizyolojik anlamda, insan emek gücü harcanmasıdır ve bu özdeş,
soyut insan emeği özelliğinde oluşu ile metaların değerini yaratır ve ona biçim
verir.” (Kapital C. I, s. 58) der. Ya da “iş, insan varlığının her zaman
geçerli doğal koşuludur. Emek süreci de işin kendisinden başka bir şey
değildir; işin, yaratıcı etkinlik esnasındaki görünümüdür.”(Kapital’e Ek…,
s.66) der.
Bu işin,
“yaratıcı etkinliğin”, metayı oluşturan emeğin kol emeği ya da kafa emeği
olması fark etmez. Meta metadır. Toplumsal emek ürünüdür. Kullanım ve değişim
değerini kendinde cisimleştirir. Ve metalar, kapitalizmde değişim değeri için,
sermayenin kendisini genişletmesi için üretilir. Emeğin bu nesnelleşmesi,
“maddi emek” biçiminde ifade edilir. Dolayısıyla, kafa emeği, “gayrimaddi emek”
de maddi emektir, “maddi emek”in bir türevidir.
Her durumda üretici bir etkinlik vardır ve “üretici etkinlik, aldığı özel
biçimi, yani emeğin yararlı niteliğini bir yana koyarsak, insan emek gücü
harcanmasından başka bir şey değildir.” (Kapital, C. I, s. 55) Metalar, ikili karaktere sahiptir, metada
ifadesini bulan bu ikili karakter, emeğin ikili karakterinde somutlaşır; yani,
kullanım değeri ve değerden oluşur. Somut
emek metanın kullanım değerini yaratır, soyut emek metanın değerini yaratır. Ve
metanın değeri, söz konusu metanın toplumsal bakımdan üretimi için gerekli ortalama toplumsal emek
(zamanı) tarafından belirlenir.
“Meta, her
şeyden önce bizim irademiz dışında bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle, şu
ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin
niteliği, örneğin ister mideden, isterse hayalden çıkmış olsun, bir şey
değişmez.” (age., s. 47) Metaların ortak özelliği “emek ürünleri olmaları”dır.
Metaların yararlılığı, kullanım değerleri, hangi tür emek ürünü olduklarından
ve değer büyüklüklerinden bağımsız olarak, bütün metalar toplumsal emek
ürünleridir; bu, ister “gayrimaddi emek”, ister “duygulanımsal emek”, isterse
“maddi emek” olsun. Her durumda metaların değeri, “kullanım değerinden
soyutlanarak karakterize edilen bir işlemdir.” (age., s. 49), “hepsi de tek ve
aynı tür emeğe, soyut insan emeğine indirgenir.” (age., s. 50) Zaten kullanım
değeri soyutlandığında geriye “değer”, yani değişim değeri kalır. “Bunun için, metalar değiştirildiklerinde,
kendisini, değişim değeri olarak ortaya koyan ortak öz, onların değeridir.”
(s. 50, abç.) Değişim değeri “metaların değerinin kendisini gösterebildiği ya
da ifade edebildiği tek biçimdir.” (s. 50, abç.) Emeğin değer büyüklüğü
de “emeğin niceliğiyle ölçülür. Emeğin niceliği, onun süresiyle ölçülür
ve emek zamanının ölçütü de hafta, gün ve saat olarak ifade edilir”; “bir malın
değerinin büyüklüğünü, toplumsal olarak gerekli emek miktarı ya da onun elde
edilmesi için toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı belirler.” (s. 50)
Ve emek zamanı da emeğin üretkenliğinin her değişmesiyle birlikte değişir…
Tüm bu
olgular kafa emeğinin olduğu kadar kol emeğinin ürünü olan (ya da tersi)
metalar için geçerli ve ortak özü oluşturur.
Kafa emeği,
kalifiye emektir. Ama her iki biçimiyle emek, “insan beyninin, sinirlerinin ve
kaslarının üretici harcanmasıdır ve bu anlamda, bunlar, insan emeği olarak
aynıdır. Bunlar, insan emek gücünün farklı iki harcanma biçiminden başka bir
şey değildir.” Birinde kol emeği, diğerinde kafa (zihinsel) emeği, bir
başkasında iki emeğin daha özgün biçimde iç içe geçmesi önde olabilir veya
belirleyici olabilir. Birinde kol emeği belirleyici olurken, diğerinde zihinsel
emek belirleyici olmuştur vb. Çünkü her durumda da metalar (otomobil veya
tasarım), meta değer “soyut insan emeğini, genel olarak insan emeğinin
harcanmasını temsil eder.” (s. 56) Evet, kafa emeği, burada, vasıflı-kalifiye- karmaşık emeği temsil
eder. Ve vurgulayarak eklemek gerekiyor: “Vasıflı emek, yalnızca
yoğunlaştırılmış yalın emek ya da daha doğrusu, çoğaltılmış yalın emek
demektir; belli bir miktarda vasıflı emek, daha çok miktarda yalın emeğe eşit
olarak kabul edilir. Deneyim bu indirgemenin sürekli olarak yapıldığını
göstermektedir.” (age, s. 56) Dolayısıyla Marxçı emek değer teorisinin artık
geçersizleştiği, eskidiği, emeğin artık (“enformatik toplum”la birlikte) ölçülemeyeceği revizyonist tezleri,
kapitalist sömürüyü ve burjuvazi gizlemek
ve aklamak için ileri sürülen
ÇUŞ’ların ideolojik uşaklığıyla belirlenen sözde bilimsel tezlerden ve propagandadan
ibarettir. Geçerken eklemek gerekir, “kullanım değeri esas alındığında, bir
metanın içerdiği emek, yalnızca nitel olarak hesaba katılır, değer esas
alındığında, yalnızca nicelik hesaba katılır ve ilk önce, yalın ve saf
insan emeğine indirgenmesi gerekir. Söz konusu olan, birincisinde Nasıl ve Ne?
İkincisinde Ne kadar? Ve Ne Sürede? Sorularıdır.” (s. 57, abç.)
“Ücretli emek
bir metadır. Hatta ürünlerin metalar
olarak üretiminin üstünde gerçekleştiği temeldir.” “Emek gücünün alımı ve
satımı, kapitalist üretimin mutlak
temelini oluşturur ve onun ayrılmaz parçasıdır. Maddi zenginliğin kendisini
sermayeye dönüştürmesinin nedeni, yalnızca, işçinin yaşamak için emek-gücünü
satmasıdır.” (Marx, Kapitale Ek: Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, s.73 açM.)
“Gayrimaddi emek”de emeğin bir biçimi olarak sermayenin ücretli kölesi olan bir
“emek”tir. Her biçimiyle ücretli emek/işgücü
kapitalist üretim tarzında aynı yasalara
tabidir. “Ayrımlaşmamış biçimiyle alındığında toplumsal bakımdan gerekli genel emeğin, herhangi bir özel içerikle
hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle, para olarak ya da metada beliren fiyat olarak büründüğü en bağımsız
biçimlerde bile emeğin bu biçimi, bütün metalarda ortak biçimde varolan,
diğerlerinden yalnızca niceliksel ölçülerde ayırt edilen bir şey olarak tanımlanır.”(age,
s. 61, açM.) Fiyat, değerin parasal
ifadesidir. Dolayısıyla değer, her durumda ölçülebilir; bu “gayrimaddi emek”
için de geçerlidir. Bir meta olarak (ücretli emek metası) “gayrimaddi emek”
de, bu emeğin ürünü olan meta da, bu metada somutlaşan değer de (değişim
değeri) “toplumsal emek-zamanının maddeleşmiş saf biçimi, yani fiyat biçiminde” ölçülebilirdir. “Bu
nedenle fiyat, değişim değeri olarak, yani para
olarak, daha da kesin söylemek gerekirse muhasebe
parası olarak değişim değerinin ifadesidir.” (Marx, Kapitale Ek: Dolaysız
Üretim Sürecinin Sonuçları, s.16-17, açM.)
Açık ki kafa
emeğinin kalifiye ve karmaşık, en nitelikli kategorisini oluşturan bilimsel
emek kategorisi de tümüyle
ölçülebilirdir. Gerek bilimsel bilgi üreten, üretim teknolojisini geliştirip
satan bağımsız firmalar olsun, gerekse de ÇUŞ’ların Ar-Ge bölümlerinde yer alan
bilimsel kalifiye emek olsun, her halükarda nitelikli ücretlendirilmiş emek olarak
bu işgücünün gerek fiyatından
(ücret), gerekse de yarattığı değişim değerinde ifadesini bulan (meta) fiyatında olsun
görülebileceği gibi, ölçülebiliyor.
Aksi takdirde, ne bilim insanın ücretli emeğinin fiyatından ne de bilimsel emek
ürünü olan metanın bir fiyatından bahsedilemezdi. Her durumda ortaya çıkmış bir
değişim değeri, kapitalistin kendi sermayesini genişletmesinin hizmetinde olan
bir değerdir. Bu değeri yaratan karmaşık kalifiye emektir. Toplumsal bakımdan
belirlenmiş ortalama toplumsal emektir. Bu emeğin değeri de “emeğin
niceliğiyle” “toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı” ile ölçülür. Ve bu değer,
“metalar değiştirildiklerinde, kendisini, değişim değeri olarak ortaya” koyar.
Bu değişim değeri de, “metanın toplumsal varoluş biçimidir.” Fiyat, bu değerin parasal ifadesidir veya metanın değeri
karşılığını, “toplumsal emek zamanı” ve bu zamanın “maddeleşmiş saf biçimi,
yani fiyatı biçiminde” tümüyle ölçülebilirdir. Her kapitalist, her uluslararası
tekel bunu çok iyi bilir…
Bu gerçeği
yok sayan postmodernistler, Negriciler, Conatusçular ve benzerleri sadece
ÇUŞ’lara bilinçli hizmet sunmaktadırlar o kadar. Tabii ki, bir de bu tabloya,
Marksist-Leninist kavrayışı zayıf ya da kendilerini Marksizm-Leninizm’in “Alemi
ekber”i sanan ve sayan, kendilerini yaman Marksist-Leninistler olarak gören,
Marksist-Leninist klasikleri arada bir hatırlayıp eline alan, ama oportünist,
revizyonist, tasfiyeci kaynakları büyük bir maharetle okuyup bilinçlenen (!),
böylece “Marksizm-Leninizm’in eskimiş ya da yetersiz yanlarını aşma, teoriyi
yenileme”, “dogmatizmi aşma”, “yaratıcı Marksizm” adına yaratıcılıklarını(!)
sergileme gafletine düşenleri de eklemek gerekir.
Değer yasası, kapitalist meta üretiminin genel
yasasıdır. Kapitalist üretim tarzı var oldukça, değer yasası da etkinlik
göstermeye devam edecektir. Böylece, “kapitalist üretim süreci, emek süreciyle
değer yaratma sürecinin birliği” olmaya; sermaye birikimi artı-değerin gaspıyla
kendini genişletmeye devam edecektir. Ve kapitalizme özgü ürün artı değer
olacaktır. İster maddi isterse maddi olmayan emek, ücretli emek olarak “maddi zenginliğin kendisini sermayeye
dönüştürmesinin nedeni” olacaktır, olmaya devam edecektir. Çünkü “kapitalist
üretim, artı değer üretimidir.” Kapitalist üretim tarzı pazar için üretimdir ve
metalar kitlesel olarak üretilir. İster kol emeğine isterse kafa emeğine
dayansın, her durumda metalar, metalarda nesnelleşen “maddi emek”, yani metanın
değeri, bireysel bakımdan değil ortalama toplumsal emek değerine göre
belirlenir. “Sürecin sonucu, tekil mallar değil yatırılan sermayenin ve
artı-değerin – yani el koyulan artı emeğin-
yeniden üretildiği ve her bir parçasında sermayenin ve onun ürettiği
artı-değerin vücut bulduğu bir meta
kitlesidir. Tek tek her metada harcanan emek, ortalama bir değer, yani
düşünsel bir tahmin dışında artık hesaplanmaz. Hesaplamalar, değişmeyen
sermayenin tüketildiği oranda ürünün değerine katılan bölümüyle başlayıp ortak
biçimde tüketilen üretim koşullarıyla devam ederek, birbirleriyle elbirliği
içindeki birçok bireyin yaptıkları doğrudan toplumsal katkıyla sona erer. Bu
bireylerin emekleri ortalama olarak hesaplanır. Demek ki bu emek, harcanan
toplam emeğin eş bölümlü bir paydasına denk düşen bölüm olarak düşünsel biçimde hesaplanır. Tek bir
ürünün fiyatı belirlenirken, bu
ürün, sermayenin kendisini yeniden üretmesiyle oluşan toplam ürünün yalnızca
düşünsel bir parçası olarak görünür.” (Kapitale Ek…, s.16, açM.)
Basit
(vasıfsız) emek gibi kalifiye/karmaşık emek de, bu emeğin ürünü olan değer de
ölçülebilirdir. Birinci emek kategorisi ve bu kategorinin ürünü olan metanın
olduğu gibi, ikinci emek kategorisi ve bu kategorinin ürünü olan meta da
ölçülebilirdir. Söz konusu emek türlerinin ve söz konusu emek türlerinin
ürettiği değer, değerin parasal ifadesi
olan fiyat, bunun açık ifadesidir. Ama hemen vurgulanarak hatırlatılmalıdır
ki, “metaları ortak bir ölçü ile
ölçülebilir hale getiren, para değildir. Tam tersine, tüm metalar değer olarak insan emeğini gerçekleştirdikleri ve bu
nedenle de aynı ölçü ile ölçülebilir
oldukları içindir ki, bunların değeri bir ve aynı özel meta ile ölçülebilir ve
bu metada değerlerinin ortak ölçüsü
olarak, metalarda içkin değerin ölçüsüne, emek
zamanına bir zorunluluk sonucu
verilmiş dışsal bir biçimdir.” (Marx, Kapital, C. I, s.100, abç.) Ki, para,
değerin “tam gelişmiş biçimi”dir.
Değerin parasal ifadesidir; “Fiyat (da), metada gerçekleşen emeğin
para-adıdır.”
Kapitalist
üretim tarzı bir yandan emeği niteliksizleştirirken, öte yandan da kalifiye
emek türlerine gereksinim duyar ve üretir. Kafa emeği, vasıflı/kalifiye
emektir; emeğin nitelikli kategorisini oluşturur. Ama kapitalizmde her türden
karmaşık ya da kalifiye emek, katlanmış basit emek sayılır. Kapitalizm
geliştiği oranda, teknolojik temeli yenilendiği oranda ortalama basit emeğin
niteliği de yükselir. Daha yüksek bir
teknik temel, bunun gerektirdiği kültür ve eğitim, kaçınılmaz olarak ortalama vasıfsız emeğin de düzeyini
yükseltir.
“Yalın emek”,
“yani, ortalama olarak, özel bir gelişme sözkonusu olmaksızın sıradan her insan
organizmasında mevcut olan emek gücünün harcanmasıdır. Ortalama yalın emeğin,
çeşitli ülkelerde ve değişik zamanlarda niteliğinin değiştiği doğrudur, ama
belli bir toplumda o da belirlidir.” (Marx)
Manifaktür
kapitalizminden sanayi kapitalizmine geçiş sürecinde (emeğin sermayeye biçimsel
bağımlılığından gerçek bağımlılığına geçiş sürecinde) bir yandan zanaatçı
ustasının kalifiye emeği niteliksizleştirilerek, makinenin bir uzantısı ve
parçası haline getirilmiştir. Öte yandan ortalama basit emeğin toplumsal düzeyi
yükselmiştir. Yine kapitalizm geliştiği oranda, kalifiye emeği ortalama
vasıfsız emeğe doğru sürekli indirgeme eğilimi taşır. Böylece, başlangıçta,
nitelikli emek kategorisini oluşturan emeği, pahalı ve seçkin emeği, ortalama
basit emeğe indirgeyerek, başlangıçtaki ayrıcalıklarını ortadan kaldırır, söz
konusu iş gücünü ucuzlatır. Ama böyle yapmakla kapitalizm basit ortalama
toplumsal emeğin toplumsal niteliğini de yükseltmiş olur. Doğal olarak bu
eğilim, başlangıçta ayrıcalıklı bir konumda duran nitelikli emeğin, daha sonra
bu ayrıcalıklı konumunu kaybetmesine yol açar. Manifaktür kapitalizminden
sanayi kapitalizmine, sanayi kapitalizminin gelişim seyri içinde “Taylorizm”,
“Fordizm” olarak anılan tarihsel kesitlerden bunu görmekteyiz. Bugün de bu
eğilim adım adım gelişmektedir.
Kapitalizm ve
burjuvazi her türlü emeği ucuzlaştırarak daha fazla artı-değer gaspetmek, kar
oranlarını yükseltmek ister ve kapitalizmde diğer metalardan farklı olarak, iş
gücü metası ise kendi değerinden daha ucuz bir fiyata doğru sapma eğilimi
taşır.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder