24 Nisan 2014 Perşembe

“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI MI? VIII



“POSTKAPİTALİZM”LE PROLETARYA BUHARLAŞTI MI?
                                 VIII
Kapitalizm ve “Postkapitalizm”de Maddi ve “Maddi Olmayan Emek” ve Emeğin Ölçülemeyeceği İddiası üzerine
Kapitalist üretim tarzı, her türlü ekonomik, toplumsal ve kültürel gereksinimi metalaştırır. Gerçek ya da sanal gereksinmeler yaratarak geliştirmek, çeşitlendirmek; bunu durmaksızın genişletilmiş bir temelde gerçekleştirmek kapitalizmin içsel bir eğilimidir. Kapitalist üretim tarzı, üretimin olduğu gibi tüketimin çerçevesini de sürekli genişletir; üretim tarzı tarafından belirlenen bir tüketim tarzı, tüketici tipi yaratarak geliştirir. Kapitalizm kendi teknik temeline oturarak geliştiği oranda “yeni tüketimlerin üretilmesini gerektirecektir; dolaşım içinde ürünler çerçevesinin genişlemesi gibi tüketimin çerçevesi de genişleyecektir.” “İkincisi, varolan ihtiyaçları daha geniş bir alana yaymak yoluyla yeni ihtiyaçlar” yaratacaktır. “Üçüncüsü, yeni ihtiyaçların üretilmesi, yeni kullanım değerleri”nin keşfedilerek yaratılmasını getirecektir. Böylece “emeğin (dolayısıyla artı-emeğin) niceliksel çeşitlenme alanını da sürekli olarak genişletir, emekleri ayrıştırır, çeşitlerini çoğaltır.” Doğanın, toplumsal gereksinmelerin, bütün yeryüzünün, pazarların derinlemesine ve genişlemesine incelenerek metalaştırılması, metalaşmaya dönüşebilecek her şeyi kullanmak, bu amaçla dur durak bilmeksizin keşiflerde bulunmak; maddi ve manevi tüm güçleri sonuna kadar işleyip değişim değerine çevirmek, “sürekli genişleyen ve zenginleşen bir ihtiyaçlar sistemini” (Grundrısse, s. 447) gitgide genişletmek kapitalizmin ve burjuvazinin doğasında vardır.
Üretilen meta maddi bir malda somutlaşan bir meta olabileceği gibi, maddi olmayan bir metada somutlaşan bir hizmet metası da olabilir. Ama her durumda metalar emek ürünleri olacaktır. İster kol emeğine isterse kafa emeğine dayansın, bu, fark etmez.
“Postmodernistler”in, Negriciliğin, “Conatus” dergisinin vb. bir dizi revizyonist, reformist, oportünist akımın “gayrı maddi emek”le ilgili teori ve tezleri, kapitalizmin “postkapitalizme” dönüştüğü, proletaryanın böylece buharlaştığı, tarih öncesinde kaldığı propagandasına; Marksizm-Leninizm’e karşı burjuvazinin ideolojik saldırısına “meşruiyet” ve “yasallık” kazandırmak için üretilmiştir. Somut gerçeğin, bilimsel kaygı ve analizin burada herhangi bir değeri olmadığı gibi, zaten tüm bunların ret ve inkarı, tahrifi ve tahribatı üzerinde yükselmektedir. “Enformatik çağ” dedikleri gerçekte emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır; “enformatik toplum” vb. biçimlerde tanımladıkları toplumlar ise, en gelişkin örneğini ABD’nin, Japonya’nın İngiltere’nin, Almanya’nın vbg. emperyalist ülkelerin oluşturduğu bildiğimiz toplumlardır. Dil gevezelikleriyle, oportünizme has dansöz kalem kıvraklığı ile bu gerçeklerin üstü zaten örtülemez. Bilinir, “Güneş balçıkla sıvanmaz.” Ama yine de sermayenin ve müttefiklerinin güneşi balçıklama faaliyeti küçümsenmemelidir. Çünkü bu işlerde çok mahirdirler.
Bütün tasfiyeci revizyonistlerin “gayri maddi emek” ve onun bir biçimi olan “duygulanımsal emek” üzerine tüm gevezeliklerin özü ve özeti, kapitalizmin, emek ve sermayenin, emek değer teorisinin, artı-değer sömürüsünün tarihsel, çağsal ve üretim tarzı olarak aşıldığını “kanıtlamak” üzerine kurulmuştur. Hepsi bu!
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, “emek”, kafa ve kol emeği olarak, maddi emek ve “gayrimaddi emek” olarak, hangi biçimde şekillenirse şekillensin “emek”tir. Emeğin kendi başına bir değeri yoktur. Emek, maddi bir metada ya da fiziksel olmayan bir metada billurlaşmak zorundadır. Maddi veya maddi olmayan bir metada (tasarım, yaratıcı bir bilimsel üretim, hizmet) olsun, her halükarda üretilmiş bir “mal”da somutlaşmak zorundadır. Emek, metanın üretim sürecinde işgücünün harcanmasıyla ortaya çıkan bir “şey”dir. Ve böylece her meta, emek ürünüdür.
O halde, “maddi olmayan emek” de emeğin bir çeşididir. İş gücünün harcanmasıyla ortaya çıkar ve tüketilir.” Örneğin “bilgi işçisi”ni düşünelim, burada bilgi üretimi, bilgi işçiliğinden ayrılmaz. Ve “bilgi işçisi” olarak o da sermayenin ücretli kölesidir. Bilgi işçisi olarak “mavi yakalı” değil “beyaz yakalı” işçi kategorisinde yer alır ve proletaryanın kalifiye bölüğünü oluşturur. Varsayalım ki kapitalist gelişme süreciyle “gayrimaddi emek” tümüyle “maddi” emeğin yerine geçti. Sonuç, proletaryanın yeni bir temelde, yeniden yapılanmasından ibarettir. Yani bu durumda da söz konusu olan proletaryanın buharlaşması vs. değil, aksine yeniden yapılanmış yeni tip bir proletaryanın ortaya çıkışıdır.
Tasfiyeci revizyonist, “postMarksist” vb. bir dizi teorisyen, “maddi emeği maddi bir nesnede somutlaşan emek olarak açıklar. Üstelik bunu Marx’a, Marksizm-Leninizm’e atfederler. Kuşkusuz ki proletaryanın “küreselleşme” ile, “postkapitalizm”le, “enformatik toplum”la birlikte önemsizleştiği ve hatta yok olduğunu ileri süren “gayrimaddi emek” teorisyenleri bu çarpıtma ve demagojiyi boşuna geliştirmemişlerdir. Aksine, tipik bir Makyavelist zihniyetle manipülasyon yapmaktadırlar.
İddialarının özü şu: Marx ve Marksizm-Leninizm, proletaryayı sadece kol işçisi olarak tanımlamıştır. Maddi emek “mavi yakalı işçi”nin maddi meta üreten emeğidir. Oysa artık “enformatik toplum”da ve “çağ”da yaşamaktayız. Artık maddi emeğin, mavi yakalı işçinin bir önemi kalmamıştır. Artık maddi olan emek değil, “gayrimaddi emek” önemlidir. Maddi olmayan emek maddi emeğin yerini almıştır. Tarım ekonomisi yerini sanayi ekonomisine, sanayi ekonomisi yerini enformasyona, enformatik ekonomiye bırakmıştır, vs. vb. Ama böylece proletarya da artık yok olmuştur vs.
İşte devrimci proletaryanın söz konusu ideolojik düşmanları, bu teori ve tezlerini, ideolojik saldırılarını, revizyonist burjuva liberal propagandalarını haklı çıkarmak için, Marx’ın ve öğrencilerinin, emeğin maddiliğini sadece maddi bir meta (örneğin otomobil ya da parfüm, vs.) olarak tanımladıklarını ileri sürüyorlar.
Oysa bu tezin Marx’la, Marksizm-Leninizm’le uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.
Konu hakkında Marx, şöyle der:
“Ancak, emeğin maddeleşmesi vb, A. Smith’in düşündüğü gibi İskoçvari bir biçimde anlaşılamaz. Metadan, emeğin maddeleşmesi olarak sözettiğimiz zaman -yani metanın değişim değeri anlamında- bu yalnızca hayali bir şeydir, yani metanın toplumsal varoluş biçimidir, metanın maddi gerçeğiyle ilişkisi yoktur; belli bir miktarda toplumsal emek ya da belli bir miktarda para olarak düşünülmüştür. Olabilir ki, sonucu olduğu emek, o metanın üzerinde herhangi bir iz bırakmamıştır.” (Artı Değer Teorileri, 1. Kitap, s.160, abç.)
Sorun açıktır: Bütün metalar emek ürünüdür. “Maddi emek”, emeğin, işgücünün üretim sürecinde tüketilmesiyle ortaya çıkan bir olgudur. Emeğin metada cisimleşmesi, emeğin maddi karakterini oluşturur. Ve burada, “maddi emek” herhangi bir maddi metada somutlaşabileceği gibi maddi olmayan herhangi bir metada da somutlaşabilir. Bu somutlaşmanın, nesnelleşmenin maddiliği, yani “maddi emek” metanın değişim değerini (değerini) ifade eder. Kapitalizmde metalar sadece değişim değeri için üretilir. Değişim değeri de kapitalizmde “metanın toplumsal varoluş biçimidir ve metanın maddi gerçeğiyle ilişkisi yoktur” Aksine, söz konusu “maddilik” “belli bir miktar para” dır. Gerek ürünün (metanın) üreticiden ayrıldığı koşullarda olsun, gerekse de ürünün, “üretim eyleminden” ayrılmadığı (‘tüm gösteri sanatçıları, konferansçıları, aktörler, öğretmenler, doktorlar” vb.) koşullarda olsun, üretilen ürün değişim değeri için üretilmişse, bu durumda üretilen “şey”, bir metadır. Metada somutlaşan emek de “maddi” emektir ve bu maddilik değişim değerinden ibarettir. Değişim değerinin pazarda realize olması, artı değerin realize olması demektir. Artı-değer ve kar da son derece maddi bir olgudur. Bu üretim ve eylemin (sonucun) kol ya da kafa emeğinin ürünü olması, tartışmamız bakımından önemli değildir.
Değişim değerinin otomobil ya da sosis fabrikasında ya da öğretmen “fabrikası”nda, tasarım ya da tiyatro “fabrikası”nda, hastane ya da okul “fabrikası”nda gerçekleşmesi, kafa ya da kol emeğinin ürünü olması burada önem taşımamaktadır. Burada “maddilik” “emek”de değil sermayede, sermayenin kendi değerini genişletmesinde anlamını bulur. Ve burada ortaya çıkan metanın tüketiciye hangi biçimde ulaştığı/pazarlandığı önemli değildir. Bu, üreticiden ayrılan maddi bir metanın tüketiciye sunulması biçimini de alabilir, üreticisinden ayrılamadan hizmet biçiminde sunulan, pazarlanan bir meta da olabilir. Burada metanın kullanım değeri (somut emek) değişim değerinin (soyut emek) bir aracıdır sadece. Kapitalisti de ilgilendiren somut emek değil soyut emektir. Meta, tüketiciye görsel bir meta, işitsel bir meta ya da bir masa biçiminde maddi/fiziksel bir nesne olarak da ulaşabilir. Ya da bir doktorun hastasına, bir şarkıcının dinleyicilerine, bir öğretmenin öğrencilerine, bir “fahişe”nin müşterisine sunduğu “hizmet” biçiminde de olabilir; burada belirleyici olan, “maddi emek” de ifadesini bulan şey, “değişim değeri”dir.
Marx, “her türlü emek, fizyolojik anlamda, insan emek gücü harcanmasıdır ve bu özdeş, soyut insan emeği özelliğinde oluşu ile metaların değerini yaratır ve ona biçim verir.” (Kapital C. I, s. 58) der. Ya da “iş, insan varlığının her zaman geçerli doğal koşuludur. Emek süreci de işin kendisinden başka bir şey değildir; işin, yaratıcı etkinlik esnasındaki görünümüdür.”(Kapital’e Ek…, s.66) der.
Bu işin, “yaratıcı etkinliğin”, metayı oluşturan emeğin kol emeği ya da kafa emeği olması fark etmez. Meta metadır. Toplumsal emek ürünüdür. Kullanım ve değişim değerini kendinde cisimleştirir. Ve metalar, kapitalizmde değişim değeri için, sermayenin kendisini genişletmesi için üretilir. Emeğin bu nesnelleşmesi, “maddi emek” biçiminde ifade edilir. Dolayısıyla, kafa emeği, “gayrimaddi emek” de maddi emektir, “maddi emek”in bir türevidir. Her durumda üretici bir etkinlik vardır ve “üretici etkinlik, aldığı özel biçimi, yani emeğin yararlı niteliğini bir yana koyarsak, insan emek gücü harcanmasından başka bir şey değildir.” (Kapital, C. I, s. 55) Metalar, ikili karaktere sahiptir, metada ifadesini bulan bu ikili karakter, emeğin ikili karakterinde somutlaşır; yani, kullanım değeri ve değerden oluşur. Somut emek metanın kullanım değerini yaratır, soyut emek metanın değerini yaratır. Ve metanın değeri, söz konusu metanın toplumsal bakımdan üretimi için gerekli ortalama toplumsal emek (zamanı) tarafından belirlenir.
“Meta, her şeyden önce bizim irademiz dışında bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, isterse hayalden çıkmış olsun, bir şey değişmez.” (age., s. 47) Metaların ortak özelliği “emek ürünleri olmaları”dır. Metaların yararlılığı, kullanım değerleri, hangi tür emek ürünü olduklarından ve değer büyüklüklerinden bağımsız olarak, bütün metalar toplumsal emek ürünleridir; bu, ister “gayrimaddi emek”, ister “duygulanımsal emek”, isterse “maddi emek” olsun. Her durumda metaların değeri, “kullanım değerinden soyutlanarak karakterize edilen bir işlemdir.” (age., s. 49), “hepsi de tek ve aynı tür emeğe, soyut insan emeğine indirgenir.” (age., s. 50) Zaten kullanım değeri soyutlandığında geriye “değer”, yani değişim değeri kalır. “Bunun için, metalar değiştirildiklerinde, kendisini, değişim değeri olarak ortaya koyan ortak öz, onların değeridir.” (s. 50, abç.) Değişim değeri “metaların değerinin kendisini gösterebildiği ya da ifade edebildiği tek biçimdir.” (s. 50, abç.) Emeğin değer büyüklüğü de “emeğin niceliğiyle ölçülür. Emeğin niceliği, onun süresiyle ölçülür ve emek zamanının ölçütü de hafta, gün ve saat olarak ifade edilir”; “bir malın değerinin büyüklüğünü, toplumsal olarak gerekli emek miktarı ya da onun elde edilmesi için toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı belirler.” (s. 50) Ve emek zamanı da emeğin üretkenliğinin her değişmesiyle birlikte değişir…
Tüm bu olgular kafa emeğinin olduğu kadar kol emeğinin ürünü olan (ya da tersi) metalar için geçerli ve ortak özü oluşturur.
Kafa emeği, kalifiye emektir. Ama her iki biçimiyle emek, “insan beyninin, sinirlerinin ve kaslarının üretici harcanmasıdır ve bu anlamda, bunlar, insan emeği olarak aynıdır. Bunlar, insan emek gücünün farklı iki harcanma biçiminden başka bir şey değildir.” Birinde kol emeği, diğerinde kafa (zihinsel) emeği, bir başkasında iki emeğin daha özgün biçimde iç içe geçmesi önde olabilir veya belirleyici olabilir. Birinde kol emeği belirleyici olurken, diğerinde zihinsel emek belirleyici olmuştur vb. Çünkü her durumda da metalar (otomobil veya tasarım), meta değer “soyut insan emeğini, genel olarak insan emeğinin harcanmasını temsil eder.” (s. 56) Evet, kafa emeği, burada, vasıflı-kalifiye- karmaşık emeği temsil eder. Ve vurgulayarak eklemek gerekiyor: “Vasıflı emek, yalnızca yoğunlaştırılmış yalın emek ya da daha doğrusu, çoğaltılmış yalın emek demektir; belli bir miktarda vasıflı emek, daha çok miktarda yalın emeğe eşit olarak kabul edilir. Deneyim bu indirgemenin sürekli olarak yapıldığını göstermektedir.” (age, s. 56) Dolayısıyla Marxçı emek değer teorisinin artık geçersizleştiği, eskidiği, emeğin artık (“enformatik toplum”la birlikte) ölçülemeyeceği revizyonist tezleri, kapitalist sömürüyü ve burjuvazi gizlemek ve aklamak için ileri sürülen ÇUŞ’ların ideolojik uşaklığıyla belirlenen sözde bilimsel tezlerden ve propagandadan ibarettir. Geçerken eklemek gerekir, “kullanım değeri esas alındığında, bir metanın içerdiği emek, yalnızca nitel olarak hesaba katılır, değer esas alındığında, yalnızca nicelik hesaba katılır ve ilk önce, yalın ve saf insan emeğine indirgenmesi gerekir. Söz konusu olan, birincisinde Nasıl ve Ne? İkincisinde Ne kadar? Ve Ne Sürede? Sorularıdır.” (s. 57, abç.)
“Ücretli emek bir metadır. Hatta ürünlerin metalar olarak üretiminin üstünde gerçekleştiği temeldir.” “Emek gücünün alımı ve satımı, kapitalist üretimin mutlak temelini oluşturur ve onun ayrılmaz parçasıdır. Maddi zenginliğin kendisini sermayeye dönüştürmesinin nedeni, yalnızca, işçinin yaşamak için emek-gücünü satmasıdır.” (Marx, Kapitale Ek: Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, s.73 açM.) “Gayrimaddi emek”de emeğin bir biçimi olarak sermayenin ücretli kölesi olan bir “emek”tir.  Her biçimiyle ücretli emek/işgücü kapitalist üretim tarzında aynı yasalara tabidir. “Ayrımlaşmamış biçimiyle alındığında toplumsal bakımdan gerekli genel emeğin, herhangi bir özel içerikle hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle, para olarak ya da metada beliren fiyat olarak büründüğü en bağımsız biçimlerde bile emeğin bu biçimi, bütün metalarda ortak biçimde varolan, diğerlerinden yalnızca niceliksel ölçülerde ayırt edilen bir şey olarak tanımlanır.”(age, s. 61, açM.) Fiyat, değerin parasal ifadesidir. Dolayısıyla değer, her durumda ölçülebilir; bu “gayrimaddi emek” için de geçerlidir. Bir meta olarak (ücretli emek metası) “gayrimaddi emek” de, bu emeğin ürünü olan meta da, bu metada somutlaşan değer de (değişim değeri) “toplumsal emek-zamanının maddeleşmiş saf biçimi, yani fiyat biçiminde” ölçülebilirdir. “Bu nedenle fiyat, değişim değeri olarak, yani para olarak, daha da kesin söylemek gerekirse muhasebe parası olarak değişim değerinin ifadesidir.” (Marx, Kapitale Ek: Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, s.16-17, açM.)
Açık ki kafa emeğinin kalifiye ve karmaşık, en nitelikli kategorisini oluşturan bilimsel emek kategorisi de tümüyle ölçülebilirdir. Gerek bilimsel bilgi üreten, üretim teknolojisini geliştirip satan bağımsız firmalar olsun, gerekse de ÇUŞ’ların Ar-Ge bölümlerinde yer alan bilimsel kalifiye emek olsun, her halükarda nitelikli ücretlendirilmiş emek olarak bu işgücünün gerek fiyatından (ücret), gerekse de yarattığı değişim değerinde ifadesini bulan (meta) fiyatında olsun görülebileceği gibi, ölçülebiliyor. Aksi takdirde, ne bilim insanın ücretli emeğinin fiyatından ne de bilimsel emek ürünü olan metanın bir fiyatından bahsedilemezdi. Her durumda ortaya çıkmış bir değişim değeri, kapitalistin kendi sermayesini genişletmesinin hizmetinde olan bir değerdir. Bu değeri yaratan karmaşık kalifiye emektir. Toplumsal bakımdan belirlenmiş ortalama toplumsal emektir. Bu emeğin değeri de “emeğin niceliğiyle” “toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı” ile ölçülür. Ve bu değer, “metalar değiştirildiklerinde, kendisini, değişim değeri olarak ortaya” koyar. Bu değişim değeri de, “metanın toplumsal varoluş biçimidir.” Fiyat, bu değerin parasal ifadesidir veya metanın değeri karşılığını, “toplumsal emek zamanı” ve bu zamanın “maddeleşmiş saf biçimi, yani fiyatı biçiminde” tümüyle ölçülebilirdir. Her kapitalist, her uluslararası tekel bunu çok iyi bilir…
Bu gerçeği yok sayan postmodernistler, Negriciler, Conatusçular ve benzerleri sadece ÇUŞ’lara bilinçli hizmet sunmaktadırlar o kadar. Tabii ki, bir de bu tabloya, Marksist-Leninist kavrayışı zayıf ya da kendilerini Marksizm-Leninizm’in “Alemi ekber”i sanan ve sayan, kendilerini yaman Marksist-Leninistler olarak gören, Marksist-Leninist klasikleri arada bir hatırlayıp eline alan, ama oportünist, revizyonist, tasfiyeci kaynakları büyük bir maharetle okuyup bilinçlenen (!), böylece “Marksizm-Leninizm’in eskimiş ya da yetersiz yanlarını aşma, teoriyi yenileme”, “dogmatizmi aşma”, “yaratıcı Marksizm” adına yaratıcılıklarını(!) sergileme gafletine düşenleri de eklemek gerekir.
 Değer yasası, kapitalist meta üretiminin genel yasasıdır. Kapitalist üretim tarzı var oldukça, değer yasası da etkinlik göstermeye devam edecektir. Böylece, “kapitalist üretim süreci, emek süreciyle değer yaratma sürecinin birliği” olmaya; sermaye birikimi artı-değerin gaspıyla kendini genişletmeye devam edecektir. Ve kapitalizme özgü ürün artı değer olacaktır. İster maddi isterse maddi olmayan emek, ücretli emek olarak “maddi zenginliğin kendisini sermayeye dönüştürmesinin nedeni” olacaktır, olmaya devam edecektir. Çünkü “kapitalist üretim, artı değer üretimidir.” Kapitalist üretim tarzı pazar için üretimdir ve metalar kitlesel olarak üretilir. İster kol emeğine isterse kafa emeğine dayansın, her durumda metalar, metalarda nesnelleşen “maddi emek”, yani metanın değeri, bireysel bakımdan değil ortalama toplumsal emek değerine göre belirlenir. “Sürecin sonucu, tekil mallar değil yatırılan sermayenin ve artı-değerin – yani el koyulan artı emeğin-  yeniden üretildiği ve her bir parçasında sermayenin ve onun ürettiği artı-değerin vücut bulduğu bir meta kitlesidir. Tek tek her metada harcanan emek, ortalama bir değer, yani düşünsel bir tahmin dışında artık hesaplanmaz. Hesaplamalar, değişmeyen sermayenin tüketildiği oranda ürünün değerine katılan bölümüyle başlayıp ortak biçimde tüketilen üretim koşullarıyla devam ederek, birbirleriyle elbirliği içindeki birçok bireyin yaptıkları doğrudan toplumsal katkıyla sona erer. Bu bireylerin emekleri ortalama olarak hesaplanır. Demek ki bu emek, harcanan toplam emeğin eş bölümlü bir paydasına denk düşen bölüm olarak düşünsel biçimde hesaplanır. Tek bir ürünün fiyatı belirlenirken, bu ürün, sermayenin kendisini yeniden üretmesiyle oluşan toplam ürünün yalnızca düşünsel bir parçası olarak görünür.” (Kapitale Ek…, s.16, açM.)
Basit (vasıfsız) emek gibi kalifiye/karmaşık emek de, bu emeğin ürünü olan değer de ölçülebilirdir. Birinci emek kategorisi ve bu kategorinin ürünü olan metanın olduğu gibi, ikinci emek kategorisi ve bu kategorinin ürünü olan meta da ölçülebilirdir. Söz konusu emek türlerinin ve söz konusu emek türlerinin ürettiği değer, değerin parasal ifadesi olan fiyat, bunun açık ifadesidir. Ama hemen vurgulanarak hatırlatılmalıdır ki, “metaları ortak bir ölçü ile ölçülebilir hale getiren, para değildir. Tam tersine, tüm metalar değer olarak insan emeğini gerçekleştirdikleri ve bu nedenle de aynı ölçü ile ölçülebilir oldukları içindir ki, bunların değeri bir ve aynı özel meta ile ölçülebilir ve bu metada değerlerinin ortak ölçüsü olarak, metalarda içkin değerin ölçüsüne, emek zamanına bir zorunluluk sonucu verilmiş dışsal bir biçimdir.” (Marx, Kapital, C. I, s.100, abç.) Ki, para, değerin “tam gelişmiş biçimi”dir. Değerin parasal ifadesidir; “Fiyat (da), metada gerçekleşen emeğin para-adıdır.” 
Kapitalist üretim tarzı bir yandan emeği niteliksizleştirirken, öte yandan da kalifiye emek türlerine gereksinim duyar ve üretir. Kafa emeği, vasıflı/kalifiye emektir; emeğin nitelikli kategorisini oluşturur. Ama kapitalizmde her türden karmaşık ya da kalifiye emek, katlanmış basit emek sayılır. Kapitalizm geliştiği oranda, teknolojik temeli yenilendiği oranda ortalama basit emeğin niteliği de yükselir. Daha yüksek bir teknik temel, bunun gerektirdiği kültür ve eğitim, kaçınılmaz olarak ortalama vasıfsız emeğin de düzeyini yükseltir.
“Yalın emek”, “yani, ortalama olarak, özel bir gelişme sözkonusu olmaksızın sıradan her insan organizmasında mevcut olan emek gücünün harcanmasıdır. Ortalama yalın emeğin, çeşitli ülkelerde ve değişik zamanlarda niteliğinin değiştiği doğrudur, ama belli bir toplumda o da belirlidir.” (Marx)
Manifaktür kapitalizminden sanayi kapitalizmine geçiş sürecinde (emeğin sermayeye biçimsel bağımlılığından gerçek bağımlılığına geçiş sürecinde) bir yandan zanaatçı ustasının kalifiye emeği niteliksizleştirilerek, makinenin bir uzantısı ve parçası haline getirilmiştir. Öte yandan ortalama basit emeğin toplumsal düzeyi yükselmiştir. Yine kapitalizm geliştiği oranda, kalifiye emeği ortalama vasıfsız emeğe doğru sürekli indirgeme eğilimi taşır. Böylece, başlangıçta, nitelikli emek kategorisini oluşturan emeği, pahalı ve seçkin emeği, ortalama basit emeğe indirgeyerek, başlangıçtaki ayrıcalıklarını ortadan kaldırır, söz konusu iş gücünü ucuzlatır. Ama böyle yapmakla kapitalizm basit ortalama toplumsal emeğin toplumsal niteliğini de yükseltmiş olur. Doğal olarak bu eğilim, başlangıçta ayrıcalıklı bir konumda duran nitelikli emeğin, daha sonra bu ayrıcalıklı konumunu kaybetmesine yol açar. Manifaktür kapitalizminden sanayi kapitalizmine, sanayi kapitalizminin gelişim seyri içinde “Taylorizm”, “Fordizm” olarak anılan tarihsel kesitlerden bunu görmekteyiz. Bugün de bu eğilim adım adım gelişmektedir.
Kapitalizm ve burjuvazi her türlü emeği ucuzlaştırarak daha fazla artı-değer gaspetmek, kar oranlarını yükseltmek ister ve kapitalizmde diğer metalardan farklı olarak, iş gücü metası ise kendi değerinden daha ucuz bir fiyata doğru sapma eğilimi taşır.
                                                                                               DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder