İDEOLOJİK TASFİYECİLİK MASKELENMİŞTİR
Marks ve
Lenin’in, Marksizm-Leninizm’in proleter devrim ve komünizm teorisinin revizyonu
ideolojik tasfiyeciliğin ideolojik saldırısının ana cephelerinden birisidir.
Kuşkusuz ki bu revizyonizm ve tasfiyecilik cesurca ortaya çıkmamakta, aksine,
yine, aldığı biçime bağlı olarak, Marks’ın, Engels’in, Lenin’in sözde savunusu
zırhına bürünerek ideolojik manipülasyona yönelmektedir. Bunun da basit bir
nedeni var: “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm” iddiasıyla ortaya çıkan küçük burjuvazi,
kendi sınıfsal niteliğini kamufle etme gereksinimi duyar. Çünkü çıplak yüzüyle
ortaya çıkması onun yaratmak istediği etki gücünü daha baştan kırar;
Marksizm-Leninizm’i, partinin teorik ve pratik temellerini, tarihsel birikimini
yadsıdığını ve tasfiye etmek istediğini çarpıcı bir tarzda ortaya koyar.
Bu sorun daha
genel olan şu tarihsel ve ideolojik gerçekle bağlıdır:
“Marx-öncesi
sosyalizm yenilmiştir. Artık savaşımı kendi bağımsız tabanı üzerinde
yürütmüyor, marksizmin genel tabanı üzerinde, revizyonizm olarak yürütüyor.”
“…marksizm,
kendine düşman azçok bütünlük taşıyan öğretileri safdışı bıraktıktan sonra, bu
öğretilerde ifadesini bulan eğilimler başka kanallar aramaya başladılar.
Savaşımın biçimleri ve amaçlan değişti, ama savaşım sürdü. Ve marksizm var
oluşunun ikinci yarım yüzyılında (doksanlarda), marksizmin kendi içinde,
marksizme düşman bir eğilimle savaşım vermeye başladı.” (Lenin, Marksizm ve
Revizyonizm)
Bugün de
tablo budur.
Leninizm’i
çağımızın Marksizm’i olarak kabul etmeyenler Marks-Engels’ten, sözde hala
Leninizm’den bahsetme gereksinimi duyanlar ise Lenin de dahil ustalardan
çeşitli alıntılar yaparak ne kadar “yaratıcı Marksist”, “devrimci Marksist” vs.
olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Alıntıların eksik ve tek yanlı
aktarılması, alıntıların bilinçli olarak çarpıtılması, alıntıların
bağlamlarından, ana düşüncelerden, ilkesel duruşlardan koparılarak
manipülasyona başvurulması tipiktir burada. Marksizm-Leninizm’in tarihine bakın
bunu hep göreceksiniz. Sözgelimi Engels’in Marks’ın düşüncelerini savunurken
oportünist zihniyete, sapmalara, tahrifatlara karşı mücadelesinden bunu
rahatlıkla görebilmekteyiz. Lenin’in Bernsteincılığa, Kautskyciliğe, II.
Enternasyonal oportünizmine, Menşevizme, Troçkizm’e ve parti içerisindeki
sapmalara karşı yürüttüğü mücadelelerden bunu rahatça görebilmekteyiz… Çünkü ilkesizlikle
belirlenen oportünizmde, oportünist demagoji ve manipülasyonda sınır yoktur… Proletarya
ile burjuvazi arasında sürekli yalpalayan, bir uçtan diğer uca savrulan, yılan
eğrileri çizen, elini her iki tarafa uzatan, her iki tarafa yaranmaya ve onları
uzlaştırmaya çalışan, sözde bir üçüncü yol vs. tutan küçük burjuva sınıfın
(zihniyet ve temsilcilerinin) nesnel doğasının yansımasıdır karşımızda olan
şey. Biliyoruz ki her sınıf kendi nesnel
doğasına uygun davranır… Çağımız gerçeğinde, emperyalizm ve proleter devrimler
çağında, proleter devrimin çözümünün pratik-politik bir soruna dönüştüğü
çağımızda, bu olgu, çok daha keskin bir olgudur; bundan dolayıdır ki, Lenin’in
vurguladığı oportünizmin şu karakteri tartışılan, mücadeleye konu olan her
konuda daima göz önünde bulundurulmalıdır:
“Oportünizmle savaştan sözederken, bugünkü
oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini, yani
bulanıklığını, şekilsizliğini kaypaklığını hiç akıldan çıkarmamalıyız.
Oportünist kişi, yapısı gereği, her zaman açık ve kararlı bir tutum takınmaktan
kaçınacaktır; her zaman orta yolu arayacaktır; her zaman birbirine karşıt
görüşler arasında bir yılan gibi kıvır-kıvır gidip gelecek, her ikisiyle ‘görüş
birliği’ içinde olmaya ve fikir ayrılıklarını küçük değişikliklere, kuşkulara,
masum ve dindarca öğütlere, vb. indirgemeye çalışacaktır.” (Lenin)
İdeolojik
tasfiyeciliğin, “Gittikçe daha incelen bir Marksizm kalpazanlığı, anti-marksist
öğretilerin gittikçe daha büyük bir incelikle Marksistlik taslamaları”nı sözde
Marks-Engels, sözde Marksizm savunusu altında II. Enternasyonal oportünizminin
ve Troçkizm’in propagandasında; Marksizm-Leninizm’in yerine post-Marksizmin,
Troçkizm’in, “ezilenlerin Marksizmi”nin,
“mezhepçi Marksizm”in, “21. yüzyılın Marksizmi”nin geçirilmesinde,
Leninizm’in “mezhepçi Marksizm” ilan edilmesinde; Marksist Leninist Komünist Hareket’in
ve Uluslararası Komünist Hareket’in tarihine, birikimine, kazanımlarına,
devrimci komünist geleneklerine reddiye yazılmasında; komünist hareketin de ve
onun teori ve programının da “mezhepçi
Marksist”, “politik devrimcilik üretmiş”likle sınırlı, hastalıklı, “Marksizm
iddialı odak”lardan birisi ilan edilmesinde; proletaryanın yerine “ezilenler”in,
“çokluk”un geçirilmesinde; UKH’nın olduğu gibi onun da teori-ideoloji-programının
eskimiş, aşılmış ve 20. yüzyılda kalmış, kapanmış bir tarihsel döneme ait
olduğu ileri sürülerek çarpıcı bir şekilde ret ve inkâr edilmesinde
görebilmekteyiz. Keza, bu olguyu, koskoca sosyalizmin restorasyonu tarihsel
deneyimi ve dersleri orta yerde göz
çıkarırken kızıl maskeli küçük burjuva bürokratik karakterde, bürokratik
kastlaşmayı ve mutlak iktidar tekelini yaratmayı amaçlayan iktidar hastası “önderlik”
teorisi ve pratiğinde; Birlik Devrimi’nin zihniyeti de dahil olmak üzere bu
sıçramanın bir baştan bir başa çarpıtılarak tasfiyeci oportünizmin “parıltılı”
aracı haline getirme yöneliminde; modern
revizyonizmin mazur ve nerdeyse mağdur gösterilmesinde; modern revizyonist
karşı devrimin ve yeni tip burjuvazinin ideolojik etkisi altında şekillenen
küçük burjuva oportünist orta yolcu akımın ıskartaya çıkmış düşüncelerinin
benimsenmesinde; Stalin, “Stalinizm” düşmanlığında, tek ülkede, bir ya da
birkaç ülkede sosyalizmin inşasının reddinde vb. vb. açık bir şekilde
görmekteyiz.
Bu tasfiyeci
eklektik revizyonist yönelim, ideolojik gıdasını, ana tezlerini
Marksizm-Leninizm’e, UKH’ya karşı tarih boyunca savaşım yürütmüş akım ve
çevrelerden almıştır ve almaktadır. Siz bakmayın öyle “yaratıcı”lık,
“yenilikçi”lik çığırtkanlığına, aklı
başında her insan söz konusu sözde teorileri, tezleri, propagandayı (“ideolojik
tartışma”!) incelediğinde arkasında bildiğimiz tarihsel akım ve çizgileri,
bunlardan biri olan Troçkizm’i, güncel olarak post-Marksizmi, hem de isim isim
görecektir. Berbat bir oportünizmle söz konusu düşüncelerin ana sahiplerinden,
temsilcilerinden bahsetmeyerek bu düşüncelerin, sanki kendileri tarafından yeni
üretilmiş yaratıcı düşüncelermiş gibi lanse edilmesi (ki bu düşünce hırsızlığıdır) trajik, komik, traji-komik bir
durumdur ve kuşkusuz ki Marksizm-Leninizm’den, komünist ideolojik ve örgütsel
değerlerden kopuşulmasının ya da böyle bir yönelimin keskin bir yansımasıdır bu
tablo.
Söz konusu tasfiyeci
revizyonist, post-Marksist yönelim, kendi içerisinde çelişkili, tutarlılık ve
açıklıktan yoksun, her tarafa elini uzatır gibi görünen, kendini örtülemenin
değişik biçimlerini “maharet”le kullanan, eklektik vs. karakteristikler taşıyan
bir yönelimdir. Bu tablo söz konusu tasfiyeci oportünist yönelimin zayıflığının
ifadesi olmakla birlikte, gerçekte, sözde çok yönlülük görünümü altında çok
yönlü etki yaratma zihniyet ve yöneliminin de ifadesidir. Bu gerçek özellikle
gözden kaçırılmamalıdır. Emperyalist dünya sistemi içerisinde ortaya çıkan bazı
önemli değişiklikler ve gelişmeler; dünya çapında sınıflararası güçler
dengesinde ortaya çıkan ve dünya devriminin aleyhine olan geçici değişme ve
yenilgiler; SSCB ve sosyalist kampın kızıl maskeli yeni tipte bir karşı devrim eliyle
kapitalist restorasyonla tasfiye edilmesi; ve giderek süreç içerisinde kapitalist-revizyonist
sistem ve kampın çözülerek çöküşü; özellikle de UKH’nın ve sosyalizmin geçici olması
kaçınılmaz olan ağır yenilgisi ve sosyalist sistem ve kampın, UKH’nın tarihsel
deneyimlerinin zamanında eleştirel
ele alınarak gerekli donanımın kazanılmamış olması, bu bağlamda, tasfiyeci
oportünizme, bu alan üzerinde manevralar yapma, eklektik yöntem ve sözde
düşüncelerle etki yaratabilme, donanımsız güçleri etkileme olanağı da sunmakta ve
bunun istismarına geniş bir alan açmaktadır. Bu bağlamda Lenin’in şu analizi
kulağa küpe olmalıdır:
“Marksizmin oportünist çarpıtmasında
diyalektiğin eklektik çarpıtılması, yığınları en büyük kolaylıkla aldatan
çarpıtmadır; eklektizm, yığınlara aldatıcı bir doygunluk verir; sürecin bütün
yönlerini, bütün gelişme eğilimlerini, bütün çelişik etkileri vb. hesaba
katıyormuş gibi görünür; ama aslında, toplumun gelişmesi üzerine hiçbir tutarlı
ve devrimci düşün vermez.” (Devlet ve Devrim)
Konumuza önümüzdeki yazılarla devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder