SINIFLI
TOPLUM VE KOMÜNİZM
III. BÖLÜM
Çelişki
yasası evrensel hareketin, değişme ve gelişmenin temel yasasıdır. Lenin’in
dediği gibi, “Gelişme karşıtların mücadelesidir.” Bu gelişme yasası, proleter
devrimin zaferinden sonra, kapitalizmden komünizme dek sürecek olan kesintisiz
devrim sürecini de belirleyip yönetecektir. Bu geçiş, ulusal ve uluslararası
alanda toplumsal yaşamın bütün alanlarını kapsayacak çok daha karmaşık, sert,
zengin ve uzun bir sınıf mücadelesi süreci olacaktır. Bu mücadele, şimdilik, Ekim
devriminin önünü açtığı, SSCB’de, sonra da Sosyalist Kamp’ta gerçekleşebilen
sosyalist kuruculuğun deneyleriyle sınırlı. Bu deneyim bile söz konusu mücadelenin derinlik ve genişliğini, keskinlik ve zenginliğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bu deneyim, aynı zamanda dünya proletaryasının ne gibi yeni sorunlarla karşılaşacağı konusunda da oldukça güçlü bir projektördür. Biliniyor ki bu süreç, dünya proleter devriminin zaferi, dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması, dünya ölçeğinde komünizmin üst evresine geçiş süreci gibi devasa karaktere sahip kesintisiz bir devrim sürecidir. Belli ki bu süreçte dünya proletaryası, bugüne kadar tanık olmadığımız sayısız biçimde ortaya çıkacak mücadelelere, yeni deneyimlere, yenilgi ve zaferlere tanık olacaktır. SSCB’de ve Sosyalist Kamp’ta kurulan, kurucu süreç devam ederken kesintiye uğrayan sosyalizm en mükemmel sosyalist kuruluş da değildir ve olmayacaktır. Ancak öyle ya da böyle on milyonların, yüz milyonların mücadelesiyle yaratılan bu büyük tarihsel deneyim anlaşılmadan (ve eleştirel öğrenmeden) ya da ona dönüp bakmadan yeni sosyalizm kuruculuğu da olanaklı olmayacaktır. Tarih ve enternasyonal proletarya, hiçbir deneyime sahip olmadıkları halde tarihte ilk kez sosyalizmi kurmaya başlayan Sovyet proletaryasını, Lenin ve Stalin’i, Lenin-Stalin’in SBKP’sini asla unutmayacak ve daima minnetle de anmaya, onlardan öğrenmeye devam edecektir. Kuşkusuz ki dünya burjuvazisinin ve yedeğindeki akımların hiç istemedikleri şeydir bu. Söz gelimi dünya burjuvazisiyle birlikte Troçkizm’in “Stalinizm” düşmanlığı boşuna değildir yani. Amaç bu büyük ve eşsiz esin kaynağını, tarihsel deneyimi ve önderlerini tarihten silmek, proletarya ve halkları belleksizleştirmek ve bir daha baş kaldırmaya cesaret edemez hale getirmektir. Bu bakımdan öteden beri “komünizm”, “Marksizm”, “dünya devrimi” maskesi takarak, sol demagojide uzmanlaşmış Troçkizm’in kapitalist/emperyalist dünya sistemine ve uluslararası burjuvaziye sunduğu hizmetler paha biçilmezdir.
sosyalist kuruculuğun deneyleriyle sınırlı. Bu deneyim bile söz konusu mücadelenin derinlik ve genişliğini, keskinlik ve zenginliğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bu deneyim, aynı zamanda dünya proletaryasının ne gibi yeni sorunlarla karşılaşacağı konusunda da oldukça güçlü bir projektördür. Biliniyor ki bu süreç, dünya proleter devriminin zaferi, dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması, dünya ölçeğinde komünizmin üst evresine geçiş süreci gibi devasa karaktere sahip kesintisiz bir devrim sürecidir. Belli ki bu süreçte dünya proletaryası, bugüne kadar tanık olmadığımız sayısız biçimde ortaya çıkacak mücadelelere, yeni deneyimlere, yenilgi ve zaferlere tanık olacaktır. SSCB’de ve Sosyalist Kamp’ta kurulan, kurucu süreç devam ederken kesintiye uğrayan sosyalizm en mükemmel sosyalist kuruluş da değildir ve olmayacaktır. Ancak öyle ya da böyle on milyonların, yüz milyonların mücadelesiyle yaratılan bu büyük tarihsel deneyim anlaşılmadan (ve eleştirel öğrenmeden) ya da ona dönüp bakmadan yeni sosyalizm kuruculuğu da olanaklı olmayacaktır. Tarih ve enternasyonal proletarya, hiçbir deneyime sahip olmadıkları halde tarihte ilk kez sosyalizmi kurmaya başlayan Sovyet proletaryasını, Lenin ve Stalin’i, Lenin-Stalin’in SBKP’sini asla unutmayacak ve daima minnetle de anmaya, onlardan öğrenmeye devam edecektir. Kuşkusuz ki dünya burjuvazisinin ve yedeğindeki akımların hiç istemedikleri şeydir bu. Söz gelimi dünya burjuvazisiyle birlikte Troçkizm’in “Stalinizm” düşmanlığı boşuna değildir yani. Amaç bu büyük ve eşsiz esin kaynağını, tarihsel deneyimi ve önderlerini tarihten silmek, proletarya ve halkları belleksizleştirmek ve bir daha baş kaldırmaya cesaret edemez hale getirmektir. Bu bakımdan öteden beri “komünizm”, “Marksizm”, “dünya devrimi” maskesi takarak, sol demagojide uzmanlaşmış Troçkizm’in kapitalist/emperyalist dünya sistemine ve uluslararası burjuvaziye sunduğu hizmetler paha biçilmezdir.
Yenilgilerden
geçmeden zafer tacı giyecek bir proletarya devrimi, bir proletarya
diktatörlüğü, sosyalizm ve komünizm anlayışı ve zaferi tarihsel ve toplumsal
gelişme yasalarını anlamamış, kendi ütopik tasarım ya da beklentilerinin
girdabında dönüp duran ya da ilk yenilgilerde kendini kaybeden küçük
burjuvaziye ait bir görüştür. Oysa Marks, Marks-Engels işçi sınıfını bu vb.
bilim dışı anlayış ve eğilimlere karşı çoktan uyarmış ve sayısız büyük
zorluklardan geçerek ancak zafere ulaşılabileceğini vurgulamışlardı:
“… biz,
işçilere şunu söylüyoruz: Sadece mevcut durumu değiştirmek için değil, ama aynı
zamanda kendinizi de değiştirmek ve siyasal iktidara yetenekli hale getirmek
için 15, 20, 50 yıllık bir iç savaşlar ve uluslararası mücadeleler dönemini
aşmak zorundasınız.” (Köln’de Komünistlerin Yargılanması)
Bu mücadele
hangi zorluklardan ve yenilgilerden geçerse geçsin, Lenin’in dediği gibi, bütün bu savaşımlar ve
deneyimlerden dünya proletaryası (ve halkları) yeni şeyler öğrenerek çıkacak ve
ergeç nihai zaferi kazanacaktır. Ve bu tarihsel süreçte her ülkenin
proletaryası, devrim ve sosyalizm sürecine kendisinden bir şeyler katacaktır.
“Bütün
uluslar sosyalizme varacaktır. Bu kaçınılmaz bir şey. Ama hepsi, bunu aynı
yoldan yapacak değildir. Herbiri, demokrasinin şu ya da bu biçimine, proletarya
diktatörlüğünün şu ya da bu türüne, toplumsal yaşamın başka başka yönlerinde,
sosyalist dönüşümün birbirinden farklı derecelerine, kendisinden bir şeyler
katacaktır. Teorik bakımdan hiç bir şey, geleceğin bu yönünü, ‘tarihsel
materyalizm adına’ tekdüze (monotonous) griye boyamaktan daha ilkel değildir;
pratik bakımdan da hiç bir şey bu kadar gülünç olamaz.” (Marksizmin Bir
Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm)
Kapitalizmden
komünizme geçiş sürecini anlayamayan küçük burjuvazi, geçiş sürecini kapitalizmden
komünizmin ilk evresine, sosyalizme (olgunlaşmamış komünizm,
kendi özgün temelleri üzerinde yükselmeyen evreye) geçişle sınırlayarak,
gerçekte Marksizm-Leninizm’e reddiye yazmıştır ve yazmaktadır. Küçük burjuvazi,
aynı perspektif ve revizyonun sonucu olarak, aynı zamanda proletarya diktatörlüğünü de komünizmin alt evresi sosyalizme
geçişle sınırlayarak, komünizmin alt evresinden üst evresine geçişin devletsiz
gerçekleşeceğini ileri sürmektedir. Haydi, o kadar karşı çıktıkları Lenin’i bir
tarafa koyalım şimdilik, ama Marks’ın açık ve net analizlerine rağmen bunlar
sorunu böyle, yani komünizmin alt evresi sosyalizmin, kapitalizmin
kalıntılarından arınmış, sınıfsız, devletsiz toplum olduğunu, üstelik yüzsüzce
Marks’a mal ederek, savunabilmektedirler. Gotha Programının
Eleştirisi’nde büyük bir kesinlikle şunların da yazıldığını bile bile üstelik:
“Bu durumda şu soruyla karşı karşıya
geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka
bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi
toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir
ve halk sözcüğü devlet sözcüğüyle binbir biçimde birleştirilerek bu sorun bir
arpa boyu ilerletilmiş olmaz.”
“Program,
ne şimdiki devleti, ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini ele almıştır.”
Marks’ın
burada bahsettiği “komünist toplum”un sınıfsız, devletsiz komünizmin üst evresi
değil, olgunlaşmamış komünizm, komünizmin ilk evresi olan sosyalizm olduğu ve
söz konusu devletin de sosyalizm aşaması için geçerli devlet olduğu açıktır.
Yani
kesin bir açıklıkla biliyoruz ki Marksizm-Leninizm’e göre komünist toplum
sınıfsız, devletsiz bir toplumdur. Komünizmin alt evresi sosyalizmde ise, hala
sınıflar, devlet vardır… Sınıflar ve devlet, komünizmin alt evresi sosyalizmin
gelişerek komünizmin üst evresine varmasıyla son bulacaktır. Ve bu geçiş
sürecinin devleti de proletarya diktatörlüğüdür. Böylece proletarya diktatörlüğünün, kapitalizmden komünizmin alt evresine
değil, komünizmin üst evresine (olgunlaşmış komünizm) geçiş sürecinin devleti olduğunu görüyoruz.
Lenin’in
şu eleştiri ve değerlendirmesi aynen bizim kendi “Marksist”, “sosyalist”
maskeli küçük burjuva demokratlarımız için de geçerlidir:
.“Bu geçiş özellikleriyle
ayırdedilen bütün bir tarihsel dönemin gerekliliği, yalnızca marksistler için
değil, gelişme teorisi ile biraz olsun tanışıklığı olan her eğitim görmüş kişi
için açık olmalıdır. Oysa, sosyalizme geçiş konusunda günümüzün küçük-burjuva
demokratlarından (ve düzmece sosyalist etiketlerine karşın, MacDonald, Jean
Languet, Kautsky ve Friedrich Adler gibi kişiler de dahil olmak üzere İkinci
Enternasyonalin bütün liderleri böyledir) duyduğumuz bütün sözler bu açık
gerçeğin tam bir ihmalinin damgasını taşımaktadır. Küçük-burjuva demokratlar, sınıf
mücadelesinden nefretleriyle, ondan kaçınma hayalleriyle, keskin köşeleri
ortadan kaldırma, yumuşatma, uzlaştırma girişimleriyle ayırdedilirler. Bu
yüzden, bu tip demokratlar, ya kapitalizmden komünizme geçişte tüm bir tarihsel
dönemin gerekliliğini kabul etmekten kaçınırlar, ya da bu güçlerden birinin
mücadelesine önderlik etmek yerine, çekişen iki gücü uzlaştırmak için planlar düzenlemeyi iş edinirler. (Lenin, Proletarya
Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi Politika)
“Sosyalizm”, “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm”
maskeli küçük burjuvazinin bu olguyu kavrayamaması onun sınıf karakteri
gereğidir. Çünkü küçük burjuvazi küçük meta ekonomisi üzerinde yükselen bir
sınıftır. Küçük çaplı özel mülkiyetin savunucudur. Küçük burjuvazi,
antikapitalist bir sınıf değildir; çünkü kendisi de mülk sahibi bir sınıftır. Dolayısıyla
küçük burjuvazinin teorisi özel mülkiyetin tüm biçimlerini değil, sadece
kendisini iflasa, proleterleşmeye mahkûm eden büyük ölçekli kapitalist
mülkiyete karşı olmakla sınırlıdır. Bu, onun azami ufkudur. Dolayısıyla
küçük burjuvazi (özel mülkiyetin ve) tüm sınıfların ortadan kaldırılmasından
yana değildir, bundan dolayıdır ki, politik
ufku da devrimci-demokrasiyle, kendisini ezen, sömüren büyük kapitalist
mülkiyetin temsilcisi büyük burjuvazinin tasfiyesiyle, bu tasfiye eylemini
gerçekleştirecek araç olan bir devrimci demokratik diktatörlükle sınırlıdır.
Onun bu nesnel gerçeği, küçük burjuvaziyi, hemen ertesi günü, devrimi
sonlandırmaya yönelmesine, demokratik bir kapitalist ekonomik ve toplumsal sistem
kurmaya girişmesini koşullayıp biçimlendirmektedir. Bu gerçeklerden dolayıdır
ki küçük burjuvazi, devrimin kesintisiz devrim olarak, tüm özel mülkiyetin, tüm
sınıfların ortadan kaldırmasına kadar uzatılmasına ve gitmesine karşı koyar. Ama
o, devrimci proletaryaya karşı olan bu çıkışını gizlemek ve onu aldatmak için,
bu savaşını, “Marksizm” vs. adına teorileştirerek kendi sınıfsal konum ve
çıkarlarını korumaya yönelir. Meselenin özü ve özeti budur işte. Tabii ki
görmek isteyenler için.
İşte bundan dolayıdır ki “sosyalizm” vb.
maskesi takan küçük burjuvazi, proletarya diktatörlüğünü kapitalizmden
komünizme geçiş sürecinin devleti, yani özel mülkiyetin ve sınıfların yok
olacağı/olduğu komünizme geçişin devleti olmasına karşı çıkarak, bu
diktatörlüğü, “kapitalizmden sosyalizme geçişin devleti” olarak lanse eder ve
böylece, devrimi sonlandırmaya, devrimi bir devlet kapitalizmiyle tamamlamaya
çalışır.
Ne diyordu büyük usta Marks:
“…Benim
yeni olarak yaptığım 1) Sınıfların varlığının ancak üretimin
gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıf
savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne
vardığını; 3) Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan
kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka
bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur.”
Demek
ki “Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını” kabul
etmeyen, ama bu da yetmez, “Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların
ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey
olmadığını” kabul etmeyen, mücadelesini vermeyen Marksist, komünist değildir.
Ne diyordu
Lenin:
“... Yalnızca
sınıf mücadelesinin kabulünü proletarya diktatörlüğünün kabulüne kadar
genişleten biri marksisttir. Marksist ile sıradan küçük (aynı zamanda büyük)
burjuva arasındaki en derin ayrımı oluşturan budur. Marksizmin gerçek
kabulü ve kavranışının üzerinde denenmesi gereken denektaşı budur...”
Demek ki,
Marksizm-Leninizm’in kapitalizmden komünizme geçiş teorisini kapitalizmden
komünizmin alt evresine geçişle; kapitalizmden
komünizme geçiş sürecinin devleti olan proletarya diktatörlüğünü, kapitalizmden
komünizmin üst evresine geçiş aracı
olarak değil de, kapitalizmden komünizmin alt
evresi sosyalizme (olgunlaşmamış, kendi özgün temelleri üzerinde doğmamış,
komünizmin alt evresine) geçişle sınırlandırıp sonlandıranlar, teoriyi tahrif
ediyorlar. Böylece Marksizm-Leninizm’de özsel
olan şeyi ret ve inkâr ediyorlar. O halde söz konusu küçük burjuva revizyonist,
Troçkist teoriyi savunanlar, Marks ve Lenin’in teorisini yok sayanlar, Marksist
Leninist değildirler ya da Marksizm-Leninizm’i savunmaktan vazgeçmişlerdir.
Sorun bu kadar açıktır.
Söz konusu
oportünist-Troçkist savunu ya da teori, nesnel olarak, gerçekte, sosyalizmi bir
sınıf barışı, sınıf işbirliği dünyası olarak ilan etmektedir. Bu, Bernstein’in,
II. Enternasyonal oportünizminin, Buharinciliğin proletarya ve burjuvazinin
barışçıl yoldan sosyalizmde kaynaşması teorisidir. Sınıflı bir toplumu, üstelik
sınıf mücadelesinin çok özgün, sert ve karmaşık biçimler aldığı proletarya
diktatörlüğü dönemini sınıfsız bir dünya ilan etmenin bundan başka bir anlamı
olabilir mi? Olmadığı ve olmayacağı açıktır.
“Oportünizm,
sınıflar savaşımının kabulünü, özsel olan şeye dek, kapitalizmden komünizme geçiş
dönemine dek, burjuvazinin alaşağı edilmesi ve büsbütün ortadan
kaldırılması dönemine dek genişletmez. Gerçeklikte, bu dönem,
zorunlu olarak, son derece keskin biçimlere bürünmüş ve o zamana dek görülmemiş
yeğinlikte bir sınıflar savaşımının damgasını taşır. Öyleyse, bu dönemin
devleti, zorunlu olarak, yeni bir biçimde (genel olarak
proleterler ve mülksüzlerden yana) demokratik ve yeni bir biçimde
(burjuvaziye karşı) diktatoryal.” (Lenin, Devlet ve Devrim)
“Marksist ile
sıradan küçük (aynı zamanda büyük) burjuva arasındaki en derin ayrımı oluşturan”
en temel şeyi ret ve inkar edenlerin Marksizm-Leninizm ile bir ilişkisinin
kalmadığı açık değil midir?!
Hangi biçimde
ortaya çıkarsa çıksın, küçük burjuva
sosyalizmi, küçük burjuvazinin sınıfsal çıkarlarının öz savunusudur.
Proletarya ile burjuvazi arasında sürekli yalpalayan, bir o yana bir bu yana
yanaşan, elini iki yana uzatan küçük burjuvazinin sosyalizm ve proletarya
diktatörlüğü teorisinin bir sınıf barışı, burjuvazi ve proletaryayı sosyalizmde
(!) barıştırma, karıştırma, kaynaştırma teorisi olması kaçınılmazdır. Çünkü o,
proletaryanın, özel mülkiyete, sınıflara karşı sonuna dek, komünizme dek süre
gidecek uzlaşmaz sınıf savaşımını tehlikeli ve önlenmesi gereken bir şey olarak
görür.
Hatırlatmak
gereksizdir ki, “proletarya diktatörlüğü döneminde her sınıf bir
değişikliğe uğramıştır ve sınıflar arasındaki ilişkiler de değişmiştir.” Ancak
proletarya diktatörlüğünün kurulması bir son değil, yeni bir başlangıçtır.
Çünkü “Proletarya diktatörlüğü altında
sınıf mücadelesi ortadan kalkmaz, yalnızca farklı biçimlere bürünür.” (Lenin,
iLa.)
Proletarya,
proleter devrim yoluyla egemen sınıf olarak örgütlenir (proletarya
diktatörlüğü) ve anti-kapitalist programını durmaksızın uygulamaya sokar.
Böylece devrimci proletarya özel mülkiyetin fethine başlar. Ama işçi sınıfı bir
kez bu işe başlayınca artık herhangi bir yerde duramaz ve sonuna kadar gider ve
gitmek zorundadır. Çünkü enternasyonal proletarya anti-kapitalist bir sınıftır.
Onu ücretli köle haline getiren (uzlaşmaz sınıf karşıtlarıyla bölünmüş son
sömürücü toplum olan) kapitalizmdir. Kapitalizmi ve özel mülkiyeti yok
etmeksizin proletaryanın nihai kurtuluşu olanaklı değildir. Proletaryanın teorisi özel mülkiyetin tüm biçimlerine
karşıdır. Dolayısıyla onun siyasal
savaşı özel mülkiyetin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak içindir. Özel
mülkiyeti ortadan kaldırmanın aracı ise
proletarya diktatörlüğüdür. Bundan dolayıdır ki o, proletarya diktatörlüğünü ön görür ve bu
diktatörlük de kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde işlevlerini yerine
getirme sürecinde, adım adım giderek ömrünü tamamlar, söner gider. Açık ki,
enternasyonal proletaryanın nihai hedefi
komünizmin ilk evresi olan sosyalizm değil, üst evresi olan sınıfsız
komünist toplumdur.
Marksizm-Leninizm’i
tahrif edenlerin Marks’ın, “Burada ele almamız gereken, kendi temelleri
üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu
şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel,
bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir
toplumdur.” (iMa.) dediği toplumu sınıfsız, devletsiz, kapitalizmin
kalıntılarından kurtulmuş bir toplum olarak lanse etmeleri, sosyalizm ve
komünizmi eşitlemeleri, arasındaki tarihsel farklılıkları yok saymalarının tesadüfî
olmadığı açıktır.
Post-Marksizmin,
tasfiyeci oportünizmin, Troçkizm’in vb. akımların mevzilerini kurdukları
kapitalizmin, burjuvazinin siperlerinden devrimci proletaryaya,
Marksizm-Leninizm’e, komünizm ve proletarya diktatörlüğü teorisine, perspektifine,
amacına karşı sürekli ateş açmaları anlaşılırdır. Çünkü hepsi enternasyonal
proletaryanın, Marksizm-Leninizm’in, dünya proleter devriminin ve komünizmin
ideolojik-sınıfsal düşmanlarıdır. Onlar her zamanki gibi, kendilerine düşen
misyonu yerine getirmektedirler bugün de.
Yukarıda
incelediğimiz teoriyi savunanlar, kuşkusuz ki başta da söz konusu teorinin
icatçısı Troçki, Troçkizm, durup dururken bu perspektifi geliştirip teori
katına yükseltmedi. Aksine bu teori, Troçkizm’in Marksizm-Leninizm’e ve Ekim
devrimine, SSCB’de proletarya diktatörlüğüne ve sosyalist inşaya karşı bilinçli
yıkıcı, gerici savaşımının bir saldırı aracı olarak; keza, dünya
proletaryasını, devrim ve sosyalizm, komünizm mücadelesine atılanları
Marksizm-Leninizm’den vazgeçirme ve devrimci umutlarını bitirmenin işlevsel bir silahı olarak
geliştirildi. Üstelik Troçki, kendisinin ihanet ettiği Ekim devrimini “ihanete
uğrayan devrim” olarak lanse etti. Üstelik kapitalizmden komünizme
kesintisiz/sürekli bir devrim süreci olan devrimi önlemeyi asli görev olarak koyan dünya burjuvazisine değerli desteklerini
sunmayı ve birlikte omuz omuza mücadele etmeyi de “sürekli devrim teorisi ve
pratiği”, “sürekli devrimcilik” diyerek pazarlamaya çalıştı. Ardılları da hep
bu yoldan yürüdü.
İşin bu
boyutunu ve bu gerçekleri yazımızın önümüzdeki bölümlerinde ele almaya devam
edeceğiz.
Bu bölümü
bitirmeden, yazımızın bir sonraki bölümüne bir ön giriş niteliğinde olan şu
değerlendirmeyi de okura sunmak istiyoruz.
Troçki ve
Troçkizm, Troçkistler, komünizmin ilk evresi, alt aşaması olan sosyalizmi
sınıfsız, kapitalizmin kalıntılarından arınmış, devletsiz bir toplum/komünizm
olarak propaganda ediyorlar. Kapitalizmden komünizme geçişi, kapitalizmden
komünizmin alt evresine geçiş olarak lanse ediyorlar. Bu geçiş sürecinin ise ancak dünya proleter devrimin zaferiyle,
dünya çapında proletarya diktatörlüğünün kurulmasından sonra gerçekleşebileceğini savunuyorlar ve ancak böylece bu evreye (sosyalizme)
geçişin olabileceğini ısrarla vurguluyorlar. Bu bağıntıda bir ya da birkaç
ülkede proleter devrimin zaferi ile sosyalizme geçmenin, sosyalizmi kurmanın
olanaksız olacağının altını çiziyorlar ve sözde “tecrit halinde” bu ülkelerin çöküşünü de kaçınılmaz ilan ediyorlar.
Bu şu anlama
geliyor: Bir ya da birkaç ülkede proleter devrim zafere erişse de yapılabilecek
tek şey, (o da geçici, çünkü yıkılışı
kaçınılmaz görüyorlar) kapitalizmi uygulamak/inşa etmektir. Bu
kapitalizm devlet kapitalizmidir. Yani dünya çapında kapitalizm yıkılmadan, hem
devrimi yapan ülkelerin yıkılışlarını kaçınılmaz (siz kader
diye okuyun) ilan ediyorlar, hem de zaten ancak kısa bir süre ayakta
kalabileceğini söyledikleri bu ülkelerin proletaryasının yapabileceği tek şeyin
de, yine kapitalizmi uygulamak
olacağını savunuyorlar. Açık ya da dolaylı ama düşünceleri bu.
Bu durumda
ortaya doğal olarak bir soru çıkıyor: Peki o zaman hiçbir kurtuluş imkânı,
ayakta kalma imkânı bulunmayan, hiçbir umudunun olmadığı ve sosyalizmin
kurulmasının zaten mümkün olmadığı ve olmayacağı bu koşullarda, bu
proletaryalar neden devrim yapsın ki?
Haaa, işte
sorunun püf noktası da burada. Zaten söz konusu propagandayla emperyalizmin
zayıf halkalarının kırılmasının olanaklı olduğu ülke işçi sınıflarına,
devrimcilerine söylenen şey tamda budur. Yani; ne devrimi be, belanızı mı
arıyorsunuz ulan, oturun oturduğunuz yerde, çektikleriniz yetmiyor da, kaşınıp
bir de devrim mi yapmak istiyorsunuz. Bakın, akıllı olun, biz Troçkistleri
dinleyin ve harekete geçmeyin, ne devrimi be; hem devrim yapsanız ne olacak ki!
Zaten ne olacağı da baştan belli, bizden hatırlatması: a) Devrimi yapsanız bile
zaten yıkılacaksınız, b) devrimi yapsanız bile zaten sosyalizmi kuramazsınız,
aksine, o çok nefret ettiğiniz kapitalizmi uygulayacaksınız. Başka seçeneğiniz
yok. O halde ne diye acı çekesiniz ki! Akıllı olun akıllı, bekleyin (yani
başkaldırmayın, devrimi yapmayı düşünmeyin) biz Troçkistler nasılsa dünya
devrimini topyekün yaparak sizleri kurtaracağız. “Stalinizme” inanmayın,
kapitalizmden bin beter düşman olan ve bizim dünya devrimi yapıp sizleri
kurtarmamızı önleyen “Stalinizm” devrim yapın, sosyalizmi kurmaya girişin
derken sizi kandırıyor, maceraya sürüklüyor. Dünya burjuvazisi ile, kapitalist
emperyalizmle zaten baş edemezsiniz ve baş edilemez de. Bakın Hitlerden beter
ve barbar olan “Stalinizm” nasıl çöktü işte. Yüce üstadımız Troçki haklı çıktı.
Biz haklı çıktık. Ne devrim yapmaya ne de sosyalizmi inşa etmeye kalkın. Bakın
işte biz de devrimciyiz, “devrimci Marksisttiz”, hem de en halis-muhlisinden. Sizi
biz kurtaracağız. Siz nesiniz ki! Mücadele mi etmek istiyorsunuz? O halde akıllı
olun, proleter devrim, sosyalizm kurmak sizin neyinize, burjuvazinin ya da en
uygun gördüğünüz burjuva kesimin peşine takılın ve sosyal reformlar için
mücadele verin. Kapitalizmi, emperyalizmi yıkmak sizin neyinize! Sizi kendinizi
bilmez küstahlar sizi. Ulan biz boşuna mı “Stalinizm” düşmanlığı yapıyoruz!
İşte
Troçki’nin, Troçkizm’in, Troçkistlerin devrim, sosyalizm, dünya devrimi,
sürekli devrim, Marks, Engels, Lenin vs. vb. üzerine süslü püslü sol lafazanlığının
altıda yatan asli, saf gerçek budur; o sözler, işte bu yalın gerçeği örtmenin aracıdır
sadece. “Stalinizm” adı altında Marksizm-Leninizm’e karşı yapılan sınırsız
düşmanlık ve yalan rüzgârı işte hep bu gerçeğin üstünü örtmek içindir. Bizim
yukarıda kabaca dile getirdiğimiz, özetlediğimiz şey, herkesin anlayabileceği
şeylerdir, yeter ki gerçeğin gözlerinin içine cesurca bakalım.
İşte bugün
Troçki, Troçkizm sayesinde hidayete ermiş; uyanmış, bilinçlenmiş ve sözde
“mezhepçi Marksist” tarihten ve geçmişimizden koparak kendileri gibi hidayete
ermemizi isteyen; Marksist Leninist Komünist Hareketi Troçkizm’e vb. çağıran
zihniyetin gerçeği de budur. Peki burada devrimciliğin D’si bile var mı?!
Troçkizm’in
ipine sıkı sıkıya sarılmayı şehvetle isteyenler ve salık verenler bilmeli ki,
bu ip, burjuvazinin kirli ve çürük ipidir, bu ipe sarılarak gidilecek tek yer,
Gayya Kuyusu’dur.
Sıkı sıkıya
sarılacağımız ip, Leninizm’in, Marksizm-Leninizm’in ipidir. Bir diğer deyişle:
“Leninizm,
emperyalizm ve proletarya devrimi çağının marksizmidir. Daha tam söylemek
gerekirse, leninizm, genel olarak proleter devrimin teori ve taktiği, özel
olarak proletarya diktatörlüğünün teori ve taktiğidir.” (Stalin)
Leninizm’in
yerine Troçkizm’i, post-Marksizmi vb. geçirmek isteyenler, eğer son derece
demagojik karaktere sahip Troçkizm’in tuzağına kapılmışlarsa, yardımcı olup
kurtarmak gerekir, eğer bilinçli birer Troçkizm savunucusu haline gelmişlerse,
o zaman komünist saflarda işi yoktur.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder