Translate

28 Nisan 2016 Perşembe

SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM III. BÖLÜM



SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM
                III. BÖLÜM
Çelişki yasası evrensel hareketin, değişme ve gelişmenin temel yasasıdır. Lenin’in dediği gibi, “Gelişme karşıtların mücadelesidir.” Bu gelişme yasası, proleter devrimin zaferinden sonra, kapitalizmden komünizme dek sürecek olan kesintisiz devrim sürecini de belirleyip yönetecektir. Bu geçiş, ulusal ve uluslararası alanda toplumsal yaşamın bütün alanlarını kapsayacak çok daha karmaşık, sert, zengin ve uzun bir sınıf mücadelesi süreci olacaktır. Bu mücadele, şimdilik, Ekim devriminin önünü açtığı, SSCB’de, sonra da Sosyalist Kamp’ta gerçekleşebilen

 sosyalist kuruculuğun deneyleriyle sınırlı. Bu deneyim bile söz konusu mücadelenin derinlik ve genişliğini, keskinlik ve zenginliğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Bu deneyim, aynı zamanda dünya proletaryasının ne gibi yeni sorunlarla karşılaşacağı konusunda da oldukça güçlü bir projektördür. Biliniyor ki bu süreç, dünya proleter devriminin zaferi, dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması, dünya ölçeğinde komünizmin üst evresine geçiş süreci gibi devasa karaktere sahip kesintisiz bir devrim sürecidir. Belli ki bu süreçte dünya proletaryası, bugüne kadar tanık olmadığımız sayısız biçimde ortaya çıkacak mücadelelere, yeni deneyimlere, yenilgi ve zaferlere tanık olacaktır. SSCB’de ve Sosyalist Kamp’ta kurulan, kurucu süreç devam ederken kesintiye uğrayan sosyalizm en mükemmel sosyalist kuruluş da değildir ve olmayacaktır. Ancak öyle ya da böyle on milyonların, yüz milyonların mücadelesiyle yaratılan bu büyük tarihsel deneyim anlaşılmadan (ve eleştirel öğrenmeden) ya da ona dönüp bakmadan yeni sosyalizm kuruculuğu da olanaklı olmayacaktır. Tarih ve enternasyonal proletarya, hiçbir deneyime sahip olmadıkları halde tarihte ilk kez sosyalizmi kurmaya başlayan Sovyet proletaryasını, Lenin ve Stalin’i, Lenin-Stalin’in SBKP’sini asla unutmayacak ve daima minnetle de anmaya, onlardan öğrenmeye devam edecektir. Kuşkusuz ki dünya burjuvazisinin ve yedeğindeki akımların hiç istemedikleri şeydir bu. Söz gelimi dünya burjuvazisiyle birlikte Troçkizm’in “Stalinizm” düşmanlığı boşuna değildir yani. Amaç bu büyük ve eşsiz esin kaynağını, tarihsel deneyimi ve önderlerini tarihten silmek, proletarya ve halkları belleksizleştirmek ve bir daha baş kaldırmaya cesaret edemez hale getirmektir. Bu bakımdan öteden beri “komünizm”, “Marksizm”, “dünya devrimi” maskesi takarak, sol demagojide uzmanlaşmış Troçkizm’in kapitalist/emperyalist dünya sistemine ve uluslararası burjuvaziye sunduğu hizmetler paha biçilmezdir.
Yenilgilerden geçmeden zafer tacı giyecek bir proletarya devrimi, bir proletarya diktatörlüğü, sosyalizm ve komünizm anlayışı ve zaferi tarihsel ve toplumsal gelişme yasalarını anlamamış, kendi ütopik tasarım ya da beklentilerinin girdabında dönüp duran ya da ilk yenilgilerde kendini kaybeden küçük burjuvaziye ait bir görüştür. Oysa Marks, Marks-Engels işçi sınıfını bu vb. bilim dışı anlayış ve eğilimlere karşı çoktan uyarmış ve sayısız büyük zorluklardan geçerek ancak zafere ulaşılabileceğini vurgulamışlardı:
“… biz, işçilere şunu söylüyoruz: Sadece mevcut durumu değiştirmek için değil, ama aynı zamanda kendinizi de değiştirmek ve siyasal iktidara yetenekli hale getirmek için 15, 20, 50 yıllık bir iç savaşlar ve uluslararası mücadeleler dönemini aşmak zorundasınız.” (Köln’de Komünistlerin Yargılanması)
Bu mücadele hangi zorluklardan ve yenilgilerden geçerse geçsin,  Lenin’in dediği gibi, bütün bu savaşımlar ve deneyimlerden dünya proletaryası (ve halkları) yeni şeyler öğrenerek çıkacak ve ergeç nihai zaferi kazanacaktır. Ve bu tarihsel süreçte her ülkenin proletaryası, devrim ve sosyalizm sürecine kendisinden bir şeyler katacaktır.
“Bütün uluslar sosyalizme varacaktır. Bu kaçınılmaz bir şey. Ama hepsi, bunu aynı yoldan yapacak değildir. Herbiri, demokrasinin şu ya da bu biçimine, proletarya diktatörlüğünün şu ya da bu türüne, toplumsal yaşamın başka başka yönlerinde, sosyalist dönüşümün birbirinden farklı derecelerine, kendisinden bir şeyler katacaktır. Teorik bakımdan hiç bir şey, geleceğin bu yönünü, ‘tarihsel materyalizm adına’ tekdüze (monotonous) griye boyamaktan daha ilkel değildir; pratik bakımdan da hiç bir şey bu kadar gülünç olamaz.” (Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm)
Kapitalizmden komünizme geçiş sürecini anlayamayan küçük burjuvazi, geçiş sürecini kapitalizmden komünizmin ilk evresine, sosyalizme (olgunlaşmamış komünizm, kendi özgün temelleri üzerinde yükselmeyen evreye) geçişle sınırlayarak, gerçekte Marksizm-Leninizm’e reddiye yazmıştır ve yazmaktadır. Küçük burjuvazi, aynı perspektif ve revizyonun sonucu olarak, aynı zamanda proletarya diktatörlüğünü de komünizmin alt evresi sosyalizme geçişle sınırlayarak, komünizmin alt evresinden üst evresine geçişin devletsiz gerçekleşeceğini ileri sürmektedir. Haydi, o kadar karşı çıktıkları Lenin’i bir tarafa koyalım şimdilik, ama Marks’ın açık ve net analizlerine rağmen bunlar sorunu böyle, yani komünizmin alt evresi sosyalizmin, kapitalizmin kalıntılarından arınmış, sınıfsız, devletsiz toplum olduğunu, üstelik yüzsüzce Marks’a mal ederek, savunabilmektedirler. Gotha Programının Eleştirisi’nde büyük bir kesinlikle şunların da yazıldığını bile bile üstelik:
 “Bu durumda şu soruyla karşı karşıya geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir ve halk sözcüğü devlet sözcüğüyle binbir biçimde birleştirilerek bu sorun bir arpa boyu ilerletilmiş olmaz.”
“Program, ne şimdiki devleti, ne de komünist toplumdaki geleceğin devletini ele almıştır.”
Marks’ın burada bahsettiği “komünist toplum”un sınıfsız, devletsiz komünizmin üst evresi değil, olgunlaşmamış komünizm, komünizmin ilk evresi olan sosyalizm olduğu ve söz konusu devletin de sosyalizm aşaması için geçerli devlet olduğu açıktır.
Yani kesin bir açıklıkla biliyoruz ki Marksizm-Leninizm’e göre komünist toplum sınıfsız, devletsiz bir toplumdur. Komünizmin alt evresi sosyalizmde ise, hala sınıflar, devlet vardır… Sınıflar ve devlet, komünizmin alt evresi sosyalizmin gelişerek komünizmin üst evresine varmasıyla son bulacaktır. Ve bu geçiş sürecinin devleti de proletarya diktatörlüğüdür. Böylece proletarya diktatörlüğünün, kapitalizmden komünizmin alt evresine değil, komünizmin üst evresine (olgunlaşmış komünizm) geçiş sürecinin devleti olduğunu görüyoruz.
Lenin’in şu eleştiri ve değerlendirmesi aynen bizim kendi “Marksist”, “sosyalist” maskeli küçük burjuva demokratlarımız için de geçerlidir:
 .“Bu geçiş özellikleriyle ayırdedilen bütün bir tarihsel dönemin gerekliliği, yalnızca marksistler için değil, gelişme teorisi ile biraz olsun tanışıklığı olan her eğitim görmüş kişi için açık olmalıdır. Oysa, sosyalizme geçiş konusunda günümüzün küçük-burjuva demokratlarından (ve düzmece sosyalist etiketlerine karşın, MacDonald, Jean Languet, Kautsky ve Friedrich Adler gibi kişiler de dahil olmak üzere İkinci Enternasyonalin bütün liderleri böyledir) duyduğumuz bütün sözler bu açık gerçeğin tam bir ihmalinin damgasını taşımaktadır. Küçük-burjuva demokratlar, sınıf mücadelesinden nefretleriyle, ondan kaçınma hayalleriyle, keskin köşeleri ortadan kaldırma, yumuşatma, uzlaştırma girişimleriyle ayırdedilirler. Bu yüzden, bu tip demokratlar, ya kapitalizmden komünizme geçişte tüm bir tarihsel dönemin gerekliliğini kabul etmekten kaçınırlar, ya da bu güçlerden birinin mücadelesine önderlik etmek yerine, çekişen iki gücü uzlaştırmak için planlar düzenlemeyi iş edinirler. (Lenin, Proletarya Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi Politika)
“Sosyalizm”, “Marksizm”, “Marksizm-Leninizm” maskeli küçük burjuvazinin bu olguyu kavrayamaması onun sınıf karakteri gereğidir. Çünkü küçük burjuvazi küçük meta ekonomisi üzerinde yükselen bir sınıftır. Küçük çaplı özel mülkiyetin savunucudur. Küçük burjuvazi, antikapitalist bir sınıf değildir; çünkü kendisi de mülk sahibi bir sınıftır. Dolayısıyla küçük burjuvazinin teorisi özel mülkiyetin tüm biçimlerini değil, sadece kendisini iflasa, proleterleşmeye mahkûm eden büyük ölçekli kapitalist mülkiyete karşı olmakla sınırlıdır. Bu, onun azami ufkudur. Dolayısıyla küçük burjuvazi (özel mülkiyetin ve) tüm sınıfların ortadan kaldırılmasından yana değildir, bundan dolayıdır ki,  politik ufku da devrimci-demokrasiyle, kendisini ezen, sömüren büyük kapitalist mülkiyetin temsilcisi büyük burjuvazinin tasfiyesiyle, bu tasfiye eylemini gerçekleştirecek araç olan bir devrimci demokratik diktatörlükle sınırlıdır. Onun bu nesnel gerçeği, küçük burjuvaziyi, hemen ertesi günü, devrimi sonlandırmaya yönelmesine, demokratik bir kapitalist ekonomik ve toplumsal sistem kurmaya girişmesini koşullayıp biçimlendirmektedir. Bu gerçeklerden dolayıdır ki küçük burjuvazi, devrimin kesintisiz devrim olarak, tüm özel mülkiyetin, tüm sınıfların ortadan kaldırmasına kadar uzatılmasına ve gitmesine karşı koyar. Ama o, devrimci proletaryaya karşı olan bu çıkışını gizlemek ve onu aldatmak için, bu savaşını, “Marksizm” vs. adına teorileştirerek kendi sınıfsal konum ve çıkarlarını korumaya yönelir. Meselenin özü ve özeti budur işte. Tabii ki görmek isteyenler için.
İşte bundan dolayıdır ki “sosyalizm” vb. maskesi takan küçük burjuvazi, proletarya diktatörlüğünü kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin devleti, yani özel mülkiyetin ve sınıfların yok olacağı/olduğu komünizme geçişin devleti olmasına karşı çıkarak, bu diktatörlüğü, “kapitalizmden sosyalizme geçişin devleti” olarak lanse eder ve böylece, devrimi sonlandırmaya, devrimi bir devlet kapitalizmiyle tamamlamaya çalışır.
Ne diyordu büyük usta Marks:
 “…Benim yeni olarak yaptığım 1) Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3) Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur.”
Demek ki “Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını” kabul etmeyen, ama bu da yetmez, “Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını” kabul etmeyen, mücadelesini vermeyen Marksist, komünist değildir.
Ne diyordu Lenin:
“... Yalnızca sınıf mücadelesinin kabulünü proletarya diktatörlüğünün kabulüne kadar genişleten biri marksisttir. Marksist ile sıradan küçük (aynı zamanda büyük) burjuva arasındaki en derin ayrımı oluşturan budur. Marksizmin gerçek kabulü ve kavranışının üzerinde denenmesi gereken denektaşı budur...”
Demek ki, Marksizm-Leninizm’in kapitalizmden komünizme geçiş teorisini kapitalizmden komünizmin alt evresine geçişle; kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin devleti olan proletarya diktatörlüğünü, kapitalizmden komünizmin üst evresine geçiş aracı olarak değil de, kapitalizmden komünizmin alt evresi sosyalizme (olgunlaşmamış, kendi özgün temelleri üzerinde doğmamış, komünizmin alt evresine) geçişle sınırlandırıp sonlandıranlar, teoriyi tahrif ediyorlar. Böylece Marksizm-Leninizm’de özsel olan şeyi ret ve inkâr ediyorlar. O halde söz konusu küçük burjuva revizyonist, Troçkist teoriyi savunanlar, Marks ve Lenin’in teorisini yok sayanlar, Marksist Leninist değildirler ya da Marksizm-Leninizm’i savunmaktan vazgeçmişlerdir. Sorun bu kadar açıktır.
Söz konusu oportünist-Troçkist savunu ya da teori, nesnel olarak, gerçekte, sosyalizmi bir sınıf barışı, sınıf işbirliği dünyası olarak ilan etmektedir. Bu, Bernstein’in, II. Enternasyonal oportünizminin, Buharinciliğin proletarya ve burjuvazinin barışçıl yoldan sosyalizmde kaynaşması teorisidir. Sınıflı bir toplumu, üstelik sınıf mücadelesinin çok özgün, sert ve karmaşık biçimler aldığı proletarya diktatörlüğü dönemini sınıfsız bir dünya ilan etmenin bundan başka bir anlamı olabilir mi? Olmadığı ve olmayacağı açıktır.
“Oportünizm, sınıflar savaşımının kabulünü, özsel olan şeye dek, kapitalizmden komünizme geçiş dönemine dek, burjuvazinin alaşağı edilmesi ve büsbütün ortadan kaldırılması dönemine dek genişletmez. Gerçeklikte, bu dönem, zorunlu olarak, son derece keskin biçimlere bürünmüş ve o zamana dek görülmemiş yeğinlikte bir sınıflar savaşımının damgasını taşır. Öyleyse, bu dönemin devleti, zorunlu olarak, yeni bir biçimde (genel olarak proleterler ve mülksüzlerden yana) demokratik ve yeni bir biçimde (burjuvaziye karşı) diktatoryal.” (Lenin, Devlet ve Devrim)
“Marksist ile sıradan küçük (aynı zamanda büyük) burjuva arasındaki en derin ayrımı oluşturan” en temel şeyi ret ve inkar edenlerin Marksizm-Leninizm ile bir ilişkisinin kalmadığı açık değil midir?!
Hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, küçük burjuva sosyalizmi, küçük burjuvazinin sınıfsal çıkarlarının öz savunusudur. Proletarya ile burjuvazi arasında sürekli yalpalayan, bir o yana bir bu yana yanaşan, elini iki yana uzatan küçük burjuvazinin sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü teorisinin bir sınıf barışı, burjuvazi ve proletaryayı sosyalizmde (!) barıştırma, karıştırma, kaynaştırma teorisi olması kaçınılmazdır. Çünkü o, proletaryanın, özel mülkiyete, sınıflara karşı sonuna dek, komünizme dek süre gidecek uzlaşmaz sınıf savaşımını tehlikeli ve önlenmesi gereken bir şey olarak görür.
Hatırlatmak gereksizdir ki, “proletarya diktatörlüğü döneminde her sınıf bir değişikliğe uğramıştır ve sınıflar arasındaki ilişkiler de değişmiştir.” Ancak proletarya diktatörlüğünün kurulması bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Çünkü  “Proletarya diktatörlüğü altında sınıf mücadelesi ortadan kalkmaz, yalnızca farklı biçimlere bürünür.” (Lenin, iLa.)
Proletarya, proleter devrim yoluyla egemen sınıf olarak örgütlenir (proletarya diktatörlüğü) ve anti-kapitalist programını durmaksızın uygulamaya sokar. Böylece devrimci proletarya özel mülkiyetin fethine başlar. Ama işçi sınıfı bir kez bu işe başlayınca artık herhangi bir yerde duramaz ve sonuna kadar gider ve gitmek zorundadır. Çünkü enternasyonal proletarya anti-kapitalist bir sınıftır. Onu ücretli köle haline getiren (uzlaşmaz sınıf karşıtlarıyla bölünmüş son sömürücü toplum olan) kapitalizmdir. Kapitalizmi ve özel mülkiyeti yok etmeksizin proletaryanın nihai kurtuluşu olanaklı değildir. Proletaryanın teorisi özel mülkiyetin tüm biçimlerine karşıdır. Dolayısıyla onun siyasal savaşı özel mülkiyetin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak içindir. Özel mülkiyeti ortadan kaldırmanın aracı ise proletarya diktatörlüğüdür. Bundan dolayıdır ki o,  proletarya diktatörlüğünü ön görür ve bu diktatörlük de kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde işlevlerini yerine getirme sürecinde, adım adım giderek ömrünü tamamlar, söner gider. Açık ki, enternasyonal proletaryanın nihai hedefi komünizmin ilk evresi olan sosyalizm değil, üst evresi olan sınıfsız komünist toplumdur.
Marksizm-Leninizm’i tahrif edenlerin Marks’ın, “Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur.” (iMa.) dediği toplumu sınıfsız, devletsiz, kapitalizmin kalıntılarından kurtulmuş bir toplum olarak lanse etmeleri, sosyalizm ve komünizmi eşitlemeleri, arasındaki tarihsel farklılıkları yok saymalarının tesadüfî olmadığı açıktır.
Post-Marksizmin, tasfiyeci oportünizmin, Troçkizm’in vb. akımların mevzilerini kurdukları kapitalizmin, burjuvazinin siperlerinden devrimci proletaryaya, Marksizm-Leninizm’e, komünizm ve proletarya diktatörlüğü teorisine, perspektifine, amacına karşı sürekli ateş açmaları anlaşılırdır. Çünkü hepsi enternasyonal proletaryanın, Marksizm-Leninizm’in, dünya proleter devriminin ve komünizmin ideolojik-sınıfsal düşmanlarıdır. Onlar her zamanki gibi, kendilerine düşen misyonu yerine getirmektedirler bugün de.
Yukarıda incelediğimiz teoriyi savunanlar, kuşkusuz ki başta da söz konusu teorinin icatçısı Troçki, Troçkizm, durup dururken bu perspektifi geliştirip teori katına yükseltmedi. Aksine bu teori, Troçkizm’in Marksizm-Leninizm’e ve Ekim devrimine, SSCB’de proletarya diktatörlüğüne ve sosyalist inşaya karşı bilinçli yıkıcı, gerici savaşımının bir saldırı aracı olarak; keza, dünya proletaryasını, devrim ve sosyalizm, komünizm mücadelesine atılanları Marksizm-Leninizm’den vazgeçirme ve devrimci umutlarını bitirmenin işlevsel bir silahı olarak geliştirildi. Üstelik Troçki, kendisinin ihanet ettiği Ekim devrimini “ihanete uğrayan devrim” olarak lanse etti. Üstelik kapitalizmden komünizme kesintisiz/sürekli bir devrim süreci olan devrimi önlemeyi asli görev olarak koyan dünya burjuvazisine değerli desteklerini sunmayı ve birlikte omuz omuza mücadele etmeyi de “sürekli devrim teorisi ve pratiği”, “sürekli devrimcilik” diyerek pazarlamaya çalıştı. Ardılları da hep bu yoldan yürüdü.
İşin bu boyutunu ve bu gerçekleri yazımızın önümüzdeki bölümlerinde ele almaya devam edeceğiz.
Bu bölümü bitirmeden, yazımızın bir sonraki bölümüne bir ön giriş niteliğinde olan şu değerlendirmeyi de okura sunmak istiyoruz.
Troçki ve Troçkizm, Troçkistler, komünizmin ilk evresi, alt aşaması olan sosyalizmi sınıfsız, kapitalizmin kalıntılarından arınmış, devletsiz bir toplum/komünizm olarak propaganda ediyorlar. Kapitalizmden komünizme geçişi, kapitalizmden komünizmin alt evresine geçiş olarak lanse ediyorlar. Bu geçiş sürecinin ise ancak dünya proleter devrimin zaferiyle, dünya çapında proletarya diktatörlüğünün kurulmasından sonra gerçekleşebileceğini savunuyorlar ve ancak böylece bu evreye (sosyalizme) geçişin olabileceğini ısrarla vurguluyorlar. Bu bağıntıda bir ya da birkaç ülkede proleter devrimin zaferi ile sosyalizme geçmenin, sosyalizmi kurmanın olanaksız olacağının altını çiziyorlar ve sözde “tecrit halinde” bu ülkelerin çöküşünü de kaçınılmaz ilan ediyorlar.
Bu şu anlama geliyor: Bir ya da birkaç ülkede proleter devrim zafere erişse de yapılabilecek tek şey, (o da geçici, çünkü yıkılışı kaçınılmaz görüyorlar) kapitalizmi uygulamak/inşa etmektir. Bu kapitalizm devlet kapitalizmidir. Yani dünya çapında kapitalizm yıkılmadan, hem devrimi yapan ülkelerin yıkılışlarını kaçınılmaz  (siz kader diye okuyun) ilan ediyorlar, hem de zaten ancak kısa bir süre ayakta kalabileceğini söyledikleri bu ülkelerin proletaryasının yapabileceği tek şeyin de, yine kapitalizmi uygulamak olacağını savunuyorlar. Açık ya da dolaylı ama düşünceleri bu.
Bu durumda ortaya doğal olarak bir soru çıkıyor: Peki o zaman hiçbir kurtuluş imkânı, ayakta kalma imkânı bulunmayan, hiçbir umudunun olmadığı ve sosyalizmin kurulmasının zaten mümkün olmadığı ve olmayacağı bu koşullarda, bu proletaryalar neden devrim yapsın ki?
Haaa, işte sorunun püf noktası da burada. Zaten söz konusu propagandayla emperyalizmin zayıf halkalarının kırılmasının olanaklı olduğu ülke işçi sınıflarına, devrimcilerine söylenen şey tamda budur. Yani; ne devrimi be, belanızı mı arıyorsunuz ulan, oturun oturduğunuz yerde, çektikleriniz yetmiyor da, kaşınıp bir de devrim mi yapmak istiyorsunuz. Bakın, akıllı olun, biz Troçkistleri dinleyin ve harekete geçmeyin, ne devrimi be; hem devrim yapsanız ne olacak ki! Zaten ne olacağı da baştan belli, bizden hatırlatması: a) Devrimi yapsanız bile zaten yıkılacaksınız, b) devrimi yapsanız bile zaten sosyalizmi kuramazsınız, aksine, o çok nefret ettiğiniz kapitalizmi uygulayacaksınız. Başka seçeneğiniz yok. O halde ne diye acı çekesiniz ki! Akıllı olun akıllı, bekleyin (yani başkaldırmayın, devrimi yapmayı düşünmeyin) biz Troçkistler nasılsa dünya devrimini topyekün yaparak sizleri kurtaracağız. “Stalinizme” inanmayın, kapitalizmden bin beter düşman olan ve bizim dünya devrimi yapıp sizleri kurtarmamızı önleyen “Stalinizm” devrim yapın, sosyalizmi kurmaya girişin derken sizi kandırıyor, maceraya sürüklüyor. Dünya burjuvazisi ile, kapitalist emperyalizmle zaten baş edemezsiniz ve baş edilemez de. Bakın Hitlerden beter ve barbar olan “Stalinizm” nasıl çöktü işte. Yüce üstadımız Troçki haklı çıktı. Biz haklı çıktık. Ne devrim yapmaya ne de sosyalizmi inşa etmeye kalkın. Bakın işte biz de devrimciyiz, “devrimci Marksisttiz”, hem de en halis-muhlisinden. Sizi biz kurtaracağız. Siz nesiniz ki! Mücadele mi etmek istiyorsunuz? O halde akıllı olun, proleter devrim, sosyalizm kurmak sizin neyinize, burjuvazinin ya da en uygun gördüğünüz burjuva kesimin peşine takılın ve sosyal reformlar için mücadele verin. Kapitalizmi, emperyalizmi yıkmak sizin neyinize! Sizi kendinizi bilmez küstahlar sizi. Ulan biz boşuna mı “Stalinizm” düşmanlığı yapıyoruz!
İşte Troçki’nin, Troçkizm’in, Troçkistlerin devrim, sosyalizm, dünya devrimi, sürekli devrim, Marks, Engels, Lenin vs. vb. üzerine süslü püslü sol lafazanlığının altıda yatan asli, saf gerçek budur; o sözler, işte bu yalın gerçeği örtmenin aracıdır sadece. “Stalinizm” adı altında Marksizm-Leninizm’e karşı yapılan sınırsız düşmanlık ve yalan rüzgârı işte hep bu gerçeğin üstünü örtmek içindir. Bizim yukarıda kabaca dile getirdiğimiz, özetlediğimiz şey, herkesin anlayabileceği şeylerdir, yeter ki gerçeğin gözlerinin içine cesurca bakalım.
İşte bugün Troçki, Troçkizm sayesinde hidayete ermiş; uyanmış, bilinçlenmiş ve sözde “mezhepçi Marksist” tarihten ve geçmişimizden koparak kendileri gibi hidayete ermemizi isteyen; Marksist Leninist Komünist Hareketi Troçkizm’e vb. çağıran zihniyetin gerçeği de budur. Peki burada devrimciliğin D’si bile var mı?!
Troçkizm’in ipine sıkı sıkıya sarılmayı şehvetle isteyenler ve salık verenler bilmeli ki, bu ip, burjuvazinin kirli ve çürük ipidir, bu ipe sarılarak gidilecek tek yer, Gayya Kuyusu’dur.
Sıkı sıkıya sarılacağımız ip, Leninizm’in, Marksizm-Leninizm’in ipidir. Bir diğer deyişle:
“Leninizm, emperyalizm ve proletarya devrimi çağının marksizmidir. Daha tam söylemek gerekirse, leninizm, genel olarak proleter devrimin teori ve taktiği, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teori ve taktiğidir.” (Stalin)
Leninizm’in yerine Troçkizm’i, post-Marksizmi vb. geçirmek isteyenler, eğer son derece demagojik karaktere sahip Troçkizm’in tuzağına kapılmışlarsa, yardımcı olup kurtarmak gerekir, eğer bilinçli birer Troçkizm savunucusu haline gelmişlerse, o zaman komünist saflarda işi yoktur.
DEVAM EDECEK








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder