Translate

22 Nisan 2016 Cuma

SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM



SINIFLI TOPLUM VE KOMÜNİZM
Bu yazımızda kendimizi daha ziyade Marksizm-Leninizm’in kapitalizmden komünizme geçiş süreci hakkındaki teori ve tezlerinin en önemli bazı kanıtlarını vermekle sınırlayacağız. Konu bağlamında okura özellikle Marks’ın Gotha Programının Eleştirisi’ni, Lenin’in Devlet ve Devrim’ini, III. Enternasyonal’in 1928 Programı’nı incelemesini öneririz. Bu konuyu ele almamız, teori ve tarih çarpıtıcılarının, ideolojik olarak Marksizm-Leninizm’den kopmuş zihniyetlerin gerçeklerinin görülmesi, ideolojik bunalımın ürünü olan teorik-ideolojik kargaşalığın aşılabilmesi bakımından zorunlu ve gereklidir. Keza konu bağlamında bu sorunların iki kitabımızda* eleştirel kapsamda genişçe incelenmiş olduğunu özel olarak vurgulamak isteriz.
Kapitalizmden komünizme geçiş süreci kesintisiz bir devrim sürecidir. Bu devrim süreci ekonomik devrimin, siyasal devrimin, ideolojik ve kültürel devrimin iç bütünlüğüne dayanan ve dünya çapında komünizmin (sınıfsız toplumun) zaferine dek sürecek olan bir devrim sürecidir. Bu geçiş süreci proletarya diktatörlüğüne dayanır; geçiş süreci ancak proletarya diktatörlüğü aracılığıyla gerçekleşebilir. Bu geçiş süreci içerde ve uluslararası alanda son derece geniş ve derin, sert ve çapraşık bir sınıf mücadelesine dayanır ve sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçişi ifade eder. Bu bağlamda geçiş süreci olgunlaşmamış komünizmden (sosyalizm evresi) olgunlaşmış komünizme geçişi ifade eder. Olgunlaşmamış komünizm, komünizmin alt evresini, sosyalizm evresini; olgunlaşmış komünizm ise komünizmin üst evresini, sınıfsız toplumu oluşturur. Olgunlaşmamış komünizm (sosyalizm) kendi bağımsız temelleri üzerinde, “kendine özgü olan temeller üzerinde gelişmiş olan” bir komünist toplumu değil, içerisinden “çıkıp geldiği biçimiyle” kapitalizmin doğum lekelerini vb. taşıyan bir komünist toplumu, “komünizmin birinci aşaması”nı; olgunlaşmış komünizm ise, komünizmin üst aşamasını, kendi bağımsız/özgün temelleri üzerinde gelişmiş bir komünist toplumu ifade eder. Komünizmin birinci aşamasında geçerli ilke, “herkesten yeteneğine, herkese emeğine göre” ilkesidir. Komünizmin ikinci aşamasında geçerli ilke ise, “herkesten yeteneğine, herkese gereksinimine göre” ilkesidir. Bu, aynı zamanda “burjuva hukukunun dar ufku”nun da aşıldığını gösterir.
Birinci evre kapitalizmden onun lekeleriyle doğar ve ikinci evreye doğru gelişir, ikinci evre birinci evrenin içinden serpilerek gelişir, olgunlaşarak “doğar”. Enternasyonal proletarya, nesnel koşullardan dolayı, hemen ve doğrudan bir çırpıda “komünizmin üst evresi”ne, “olgunlaşmış komünizm”e, yani sınıfsız topluma sıçrayamaz. Bundan dolayıdır ki proletarya, proletarya diktatörlüğü aracılığıyla, sosyalizm evresinden geçerek ancak komünizmin üst evresine, yani olgunlaşmış komünizme, yani kendi özgün temelleri üzerinde yükselen sınıfsız komünizm evresine ulaşabilir. Ancak böyle bir gelişme sürecinin sonucu, ürünü olarak ya da Marks’ın çarpıcı ifadesi ile “sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılmasıyla, bu farklardan doğan her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizlik kendiliğinden ortadan kalkar.”
Bu geçiş süreci kesintisiz bir devrim sürecidir. Marks’ın dediği gibi, “Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” (iMa.) Adı üzerinde, “devrimci dönüşüm dönemi”! Bu dönüşüm dönemi, komünizmin alt evresinden üst evresine doğru bir devrimci dönüşüm dönemidir. Bu devrimci dönüşüm dönemini zorunlu kılan da üretici güçlerin yetersiz gelişimidir, üretim yetersizliğidir, işbölümünün varlığıdır, sınıfların varlığıdır, kafa ile kol, kır ile kent arasındaki vb. farklılıklardır. Ve söz konusu devrimci dönüşüm dönemi ancak ve yalnızca artık sönmeye doğru giden ve yarım devlet diyeceğimiz “proletaryanın devrimci diktatörlüğü” aracılığıyla gerçekleşir. Ve bu gerçekleşme, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma doğrudur, çünkü “Sınıfların ortadan kaldırılması bizim temel istemimizdir.” (Engels) İşte üretim yetersizliğinin, işbölümünün, sınıfların, devletin ortadan kalktığı aşama komünizmin bu üst aşamasıdır.
Bir diğer anlatımla, Marks’ın söyleyişiyle:
“Komünist toplumun daha yüksek bir evresinde, bireylerin işbölümüne kölece boyun eğmesinin ve onunla birlikte de kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin ortadan kalkmasından sonra; emek, yalnızca yaşam aracı değil, yaşamın birincil gereksinmesi haline gelmesinden sonra; bireylerin her yönüyle gelişmesiyle birlikte, üretici güçlerin de artması ve bütün kolektif zenginlik kaynaklarının gürül gürül fışkırmasından sonra - ancak o zaman, burjuva hukukunun dar ufukları tümüyle aşılmış olacak ve toplum, bayraklarının üzerine şunu yazabilecektir: ‘Herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre!’” (Gotha Programının Eleştirisi)
Sosyalizmle komünizmi, bir diğer vurguyla, komünizmin alt evresiyle üst evresini eşitleyen, ikisi arasındaki somut tarihsel farklılığı yadsıyan, komünizmin alt evresini sınıfsız, devletsiz bir toplum olarak lanse eden teori ve tezler, Marksizm-Leninizm’i revize ederek teoriyi bozmakta ve tanınmaz hale getirmektedir.  Bu tasfiyeci revizyonist savunu ilhamını Troçki’den, Troçkizm’den almaktadır. Bu, Troçkizm’in değişik eğilimlerinin üzerinde birleştiği bir teoridir. Kuşkusuz ki Troçki (ve Troçkizm) durup dururken bu teoriyi ortaya atmadı, ama biz işin bu yanını ileriki sayfalarımıza, yazımızın II. Bölüm’üne bırakacağız.
Ne diyor Marks, birlikte okuyalım:
“…Benim yeni olarak yaptığım 1) Sınıfların varlığının ancak üretimin gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıf savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; 3) Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur. ..."(Marx'tan New York'taki J.Weydemeyer'e mektup, 5 Mart 1852, Marx- Engels Seçme Yapıtlar, C.1, s. 637, bMa., Sol Yayınları)
Sahte iddiaya göre Marks, bu geçiş dönemini kapitalizmden komünizme geçiş süreci olarak değil, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi olarak ortaya koymuştur. Proletarya diktatörlüğü de bu dönemin geçiş devletidir. Sosyalizm sınıfsız komünist toplumdur.
Yine Marks’a dönelim:
“Burada ele almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplumdur.” (iMa.)
İşte bu toplum, komünizmin alt evresi olan sosyalizm aşamasıdır, yani olgunlaşmamış komünizm.
“İşte kapitalizmin bağrından henüz çıkmış bulunan ve bütün alanlarda eski toplumun izlerini taşıyan bu komünist toplumu, Marks, komünist toplumun "birinci", ya da alt evresi olarak adlandırır.” (Lenin)
Tasfiyeci Troçkistlere, Marksizm-Leninizm’in ideolojik düşmanlarına inanacak olursak Marks’ın tarif ettiği bu toplumda, yani komünizmin bu evresinde, sınıflar yok, devlet yok, kapitalizmin kalıntıları yok vs. vb.
Oysa Marks, burada, açık ve net olarak, “kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplum”dan bahsediyor. Ve yine Marks’ın belirttiği gibi, bu toplum bir geçiş toplumudur ve olgunlaşmamış komünizmdir. Böyle bir toplum nasıl oluyor da sınıfsız, devletsiz bir toplum oluyor?! Olmayacağı ve olmadığı açık ve kesindir. Tarihsel aşamaların üzerinde atlamaya çok meraklı olan Troçki’nin aksine, Marks, proletarya diktatörlüğü dönemini kapitalizmden sosyalizme, bir diğer vurguyla, kapitalizmden olgunlaşmamış komünizm aşamasına geçişle sınırlamıyor. Marks’ın, Marksizm-Leninizm’in böyle bir düşüncesi hiçbir zaman olmamıştır. Aksine, O, proletarya diktatörlüğü dönemini bir bütün olarak kapitalizmden komünizmin üst aşamasına, yani sınıfsız komünizm aşamasına dek geçerli sayıyor. Doğal olarak bu, tarihsel bir evrime dayanır…
Bu bağlamda da kendi çarpık sözde düşüncelerini berbat bir oportünizm ve revizyonizmle Marks’a, Engels’e mal eden Troçki’nin, Troçkizm’in ve çömezlerinin Marksizm-Leninizm’in bilinçli ideolojik düşmanları olduklarını bir an olsun bile unutmamak Marksist Leninist Komünistlerin görevidir. Troçkizm’in ideolojik yörüngesine giren, Troçkizm’in son derece demagojik içeriğini ve dilini kavramayanlara da gösterilmesi gereken şey aynı zamanda budur.
Sosyalizmde, yani olgunlaşmamış komünizm döneminde, (yani komünizmin üst evresine geçiş döneminde) somut tarihsel koşullarla bağlı olarak, sınıflar, sınıf mücadelesi, devlet vardır ve sürmektedir. Üretici güçlerin yetersiz gelişiminin ürünü olan “burjuva hukukun dar ufku” (“herkes yeteneğine, herkese emeğine göre” ilkesi) henüz aşılamamıştır; herkes gereksinmelerine göre alamamaktadır. İşbölümü, kentle kır, kafa emeğiyle kol emeği arasındaki farklılıklar sürmektedir. Çalışmak yaşamın başta gelen zevki haline henüz gelmemiştir.
Bu anlaşır bir durumdur. Çünkü Marks’ın dediği gibi;
“Ama bu gibi kusurlar, uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği şekli ile komünist toplumun birinci evresinde kaçınılmaz şeylerdir. Hukuk, hiçbir zaman, toplumun iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel gelişmeden daha yüksek olamaz.”
Sorun bu kadar açık. Ama biz devam edelim.
Sosyalizm ve komünizm bağıntısında Lenin’in aşağıdaki açıklama ve uyarıları sorunu anlayabilmek ve maskeleri düşürmek bakımından oldukça önemlidir:
“Ama sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrım açıktır. Genel olarak sosyalizm diye adlandırılan şeyi, Marks, komünist toplumun ‘birinci’ ya da alt evresi olarak adlandırmıştır. Üretim araçları ortaklaşa mülkiyet durumuna geldiği ölçüde, bunun tam komünizm olmadığını unutmamak koşuluyla, ‘komünizm’ sözcüğü bu evre için de kullanılabilir. Marks'ın açıklamalarının büyük değeri, burada da, materyalist diyalektiği, evrim teorisini, tutarlı biçimde uygulamak ve komünizmi, kapitalizmden başlayarak gelişen bir şey olarak düşünmektir. (Sosyalizm nedir, komünizm nedir? gibi) ‘uydurulmuş’, skolastik ve yapay tanımlamalarla, kuru sözcük çekişmeleriyle yetinme yerine, Marks, komünizmin ekonomik olgunluk aşamaları denebilecek şeyi çözümler.” (iLa., Devlet ve Devrim)
Kapitalizmden komünizme geçiş süreci, metafizik zihniyetle, subjektif idealizm ve mekanik materyalizmle vs. açıklanamaz ve anlaşılamaz. O tamamen gerçek tarihsel hareketten doğar, gelişir ve ancak diyalektik materyalizmle bilimsel olarak anlaşılabilir. Çünkü tarihsel ve toplumsal hareket, o arada, kapitalizmden komünizme geçiş süreci, hem diyalektik hem de materyalist karaktere sahiptir doğası gereği. Ütopik tasarımlarla, aşamaların üzerinde atlama “merak”ıyla, kestirmeden komünizmin üst aşamasına sıçrama “savaş hile”leriyle sorunu anlamak zaten olanaklı değildir. Tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel hareket yasalarını hiçe sayarak ise hiçbir bilimsel analiz yapılamaz…
Devam etmeden önce özellikle belirtmek isteriz, içerisinde geçtiğimiz tarihsel konjonktürün dünya burjuvazisi ve yedeğindeki akımlara sunduğu imkân ve gelişmeler nedeniyle bundan cesaret alanlar, (öyle ya nasılsa Marksizm-Leninizm, “Stalinizm”, sosyalizm ölmüştü!), dün yapamadıkları şeyi, Lenin’i, Leninizm’i “eleştirme” işini fütursuzca üstlendiler. Lenin’in Devlet ve Devrim gibi ölümsüz bir yapıtını “Marksizm”den kopuş, Marks’ın revizyonu, “mezhepçi Marksizm” vs. olarak lanse etmeye başladılar. Bunu Troçkizm’e yedeklenen ve esin kaynağı II. Enternasyonal olan bir takım oportünist çevrelerden de görüyoruz. Örneğin daha düne kadar “Leninist-Bolşevik” kamuflajı giyen Troçkizm’in değişik ekollerinin artık bu maskeyi bir yana atmasından da bu gerçeği görebiliyoruz.
Marks’ı dinlemeye devam edelim:
“Bu sosyalizm genel olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine varmak üzere, devrimin sürekliliğinin ilânıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür” (Marx-Engels, Seçme Yapıtlar, C.1, bMa.,  Birinci Baskı, s. 341, Sol Yay.)
Hileli ve demagojik savaşım yöntemleri kullanmayı bir sisteme, bir savaş tarzına dönüştürmüş Troçkist, oportünist çevreler, yukarıdaki alıntıda (veya benzer alıntılarda) geçen “sosyalizm” kavramı ile oynayarak, tahrif ederek, “İşte gördünüz mü Marks, kapitalizmden komünizme geçiş derken, sosyalizmi kastediyor, proletarya diktatörlüğünü de sosyalizme geçişle sınırlıyor, böylece Marks’ın sosyalizmin sınıfsız, kapitalizmin kalıntılarından arınmış, devletsiz toplum olduğunu savunduğunu görüyoruz” vs. diyorlar. Marks’ın vurguladığı, içeriğini açarak ortaya koyduğu komünizmin birinci ve ikinci evresi değerlendirmelerini; komünizmin alt evresinde üretici güçlerin henüz yetersiz geliştiği, işbölümü ve sınıfların, devletin var olduğu, bir diktatörlük aracı olarak proletarya diktatörlüğünün devletten devletsizliğe, olgunlaşmış komünizme geçiş aracı olacağı ve olduğu vb. değerlendirmelerini bir çırpıda bir kenara atarak yapılan bu saptamalar teorinin tahrifidir, devrimci ve bilimsel namustan açık ve kesin bir yoksunluktur. Marks ve Engels, eğer çevirilerle ilgili bir sorun değilse, yer yer, sosyalizm kavramını alt ve üst evre ayrımı yapmaksızın veya komünizmin üst evresi için de kullanmışlardır. Ama bundan hareketle koskoca teoriyi hiçe saymak, tahrif etmek komünistlerin değil, Marksizm-Leninizm düşmanlarının, bayağılıkta, demagoji sanatında sınır tanımayanların işi olabilir ancak. Ki bunun kanıtlarını ayrıca sunmaya devam edeceğiz.
Yukarıdaki alıntıya dönecek olursak, evet, kapitalizmden komünizme geçiş süreci kesintisiz/sürekli bir devrim sürecidir. Dünya proletarya devrimi için mücadele; proletarya devriminin zafer kazandığı bir ya da birkaç ülkede sosyalizmin inşası için mücadele; giderek proletarya devriminin uluslararası arenada zafer kazanması, dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması ve komünizmin üst evresine doğru, sınıfsız dünya komünizmine geçiş süreci için mücadele, tümüyle, içerde ve dışarıda kesintisiz/sürekli bir devrim sürecidir. Bu devrim, ekonomik, politik, ideolojik-kültürel bir devrim sürecidir. Bu süreç, ulusal ve küresel alanda her cepheden “komple ve bütünlüklü” olarak özel mülkiyet dünyasından, kapitalizmden, onların ürünü olan her türlü ekonomik, toplumsal, politik eşitsizliklerden nihai, geri dönüşsüz kopuş süreci olarak keskin, karmaşık bir sınıf mücadelesi sürecidir. Proletarya devriminin bir veya birkaç ülkede zaferi, giderek dünya proletarya devriminin zaferi, bir son değil, yeni bir başlangıçtır, yeni ve karmaşık bir sınıf mücadelesi sürecidir. Bu, bu kadar açıktır.
Marks, yukarıdaki alıntıda bu gerçeği çarpıcı bir tarzda açıklar; evet, aynen, “Bu sosyalizm”, a) “genel olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması”na, b) “sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması”na, c) “bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan kaldırılması”na, d) “bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine”, şimdi dikkat edin: “varmak üzere,”(abç.) “devrimin sürekliliğinin ilânıdır,” e-“ zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.”
Demek neymiş, bütün bu farklılıkların kaldırılmasına varmak için (ki oraya varıldığında, bu komünizmin üst evresidir, yani sınıfsız toplumdur) bir sosyalizm aşamasından, yani olgunlaşmamış komünizm aşamasından geçmek gerekiyormuş. Ve söz konusu yere/amaca “varmak üzere” “zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğü” gerekli ve kaçınılmazmış. Demek ki, “Bu sosyalizm”,  kesintisiz bir devrim süreciymiş. Nereye kadar, alıntıda ifade edilen dört şıkkın gerçekleştiği aşamaya kadar. Peki, bu aşama hangi aşamadır? Kuşkusuz ki sınıfsız komünist aşamadır. O halde bu kesintisiz/sürekli devrim süreci bir devletli dönem, bir proletarya diktatörlüğü dönemidir ve bu geçiş süreci ancak nihai açıdan sönecek, sönme sürecini yaşamaya başlamış bir devlet olan proletarya diktatörlüğü aracılığıyla gerçekleşecektir. O halde komünizmin ilk evresi olan sosyalizm (olgunlaşmamış komünizm) sınıfsız, devletsiz, kapitalizmin kalıntılarından kurtulmuş bir toplum değilmiş ve proletarya diktatörlüğü dönemi kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin değil, kapitalizmden sınıfsız toplum olan komünizmin üst aşamasına geçişin devletiymiş.
Sorun açık değil mi!!! Açık ki küçük burjuvazi, sınıf karakterine bağlı olarak, Marks’ı tahrif ettiği gibi alıntıyı vb. alıntıları da tahrif etmektedir. Ama böyle tahrifatlar bol miktarda bulunmaktadır zaten.
Marks-Engels’e dayanan ve Marksizm’i geliştiren Lenin, şöyle der:
 “Bütün evrim teorisi tarafından ve genellikle bilim tarafından şaşmaz bir biçimde ortaya konan ilk nokta —ütopyacıların unutmuş bulundukları ve sosyalist devrimden korkan oportünistlerin bugün unuttukları nokta,— tarihsel bakımdan, hiç kuşkusuz, kapitalizmden komünizme özel bir geçiş aşamasının ya da evresinin varolması gerektiğidir.”
“Marks, ütopyaya düşmeden, bu gelecek konusunda şimdiden tanımlanabilecek şeyi, yani: komünist toplumun alt ve üst evresi (derece, aşama) arasındaki ayrımı en ayrıntılı bir biçimde tanımlamıştır.”
“Biz, devletin, yani tüm örgütlenmiş ve sistemli zorun, genel olarak insanlar üzerinde uygulanan her tür zorun ortadan kalkmasını son erek olarak alıyoruz. Biz, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi ilkesine uyulmayacağı bir toplumsal düzenin çıkagelmesini beklemiyoruz. Ama biz, sosyalizmi yürekten dileyerek inanıyoruz ki, sosyalizm, evrimi içinde komünizme varacak ve sonuç olarak, insanlara karşı zora başvurma zorunluluğu, bir insanın bir başka insana, nüfusun bir bölümünün nüfusun öteki bölümüne boyuneğme zorunluluğu [sayfa 109] büsbütün ortadan kalkacaktır; çünkü insanlar, zor ve boyuneğme olmaksızın, toplum halinde yaşamanın yalın koşullarına uymaya alışacaklardır.” (açL., Devlet ve Devrim)
Olgunlaşmamış komünizm olan sosyalizm evresinde sınıfların, sınıflar mücadelesinin varlığına bağlı olarak devlet de vardır. Marks ve Engels’i ayrıntılı bir biçimde inceleyerek Marksist devlet öğretisini geliştiren Lenin, anarşistlerle Marksistler arasındaki farklılıkları analiz ederken şöyle der:
 “1) Marksistler, devleti tamamen ortadan kaldırmak istemekte devam ederek, bunun ancak [sayfa 148] sosyalist devrimle sınıfların ortadan kalkmasından sonra, devletin yokolmasına götüren sosyalizmin kuruluşu sonucu olarak, gerçekleşebilir bir şey olduğuna inanırlar; anarşistlerse, bunu olanaklı duruma getiren koşulları anlamaksızın, devletin bugünden yarına tamamen ortadan kalkmasını isterler.” (age.)
Konumuz başlı başına bu devletten devletsizliğe geçişi incelemek değil; dileyen Lenin’in yapıtını inceleyebilir ve incelenmelidir de…
Sosyalizmin sınıfsız, devletsiz, kapitalizmin kalıntılarının olmadığı bir toplum olduğuna, proletarya diktatörlüğünün kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin değil, kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinin devleti olduğuna dair Engels de tanık olarak gösteriliyor. “Devrimci Marksist”, post-Marksist, “21. yüzyılın Marksizm”cilerinin kendi Marksizm-Leninizm düşmanlıklarına tanık olarak gösterdikleri Engels, bakalım ne diyor.
Alıntılar, Engels’in “Komünizmin İlkeleri” adlı yapıtından alınmıştır.
Soru 17: Özel mülkiyeti bir çırpıda kaldırmak olanaklı olacak mıdır?
      Yanıt: Hayır, mülkiyetin ortaklaşalığını kurmak için mevcut üretici güçleri, bir çırpıda gereken ölçüde artırmak ne kadar olanaksızsa, böyle bir şey de o kadar olanaksızdır. Şu halde, nasıl olsa yaklaşan proleter devrim, mevcut toplumu ancak yavaş yavaş değiştirecek ve özel mülkiyeti ancak gerekli miktarda üretim aracı yaratıldığı zaman kaldırabilecektir.”(abç.)
“Soru 18”i yanıtlarken, yanıtta yer alan “Mevcut koşulların şimdiden zorunlu hale getirdiği” önlemleri sıraladıktan sonra Engels usta, şöyle der:
“Bütün bu önlemler, elbette ki, bir anda uygulanamazlar. Ama bunlardan herbiri, her zaman, bir ötekini gerektirecektir. Özel mülkiyete karşı ilk köklü saldırıda bir kez bulunuldu mu, proletarya, durumdan daha ileriye gitmek, bütün sermayeyi, bütün tarımı, bütün sanayii, bütün ulaşımı ve bütün değişimi gittikçe daha çok devletin elinde yoğunlaştırmak zorunda kaldığını görecektir. Bu önlemlerin hepsi de, bu gibi sonuçlara yolaçarlar; ve ülkenin üretici güçlerinin proletaryanın emeği ile çoğaltılması oranında bunlar, gerçekleşebilir hale gelecekler ve merkezileştirici etkilerini geliştireceklerdir. Nihayet, bütün sermaye, bütün üretim ve bütün değişim ulusun ellerinde yoğunlaştığında, özel mülkiyet kendiliğinden ortadan kalkacak, para gereksiz olacak, ve üretim o denli artmış ve insanlar o denli değişmiş olacaklardır ki, eski toplumsal ilişkilerin son biçimleri de yok olabilecektir.” (abç.)
Soru 20: Özel mülkiyetin nihai olarak kaldırılmasının sonuçları neler olacaktır?
      Yanıt: Her şeyden önce, toplumun, hem bütün üretici güçlerin ve haberleşme araçlarının kullanımını ve hem de ürünlerin değişim ve dağıtımını özel kapitalistlerin ellerinden alarak, bunları elde bulunan olanaklara ve tüm toplumun gereksinmelerine uygun düşen bir plan uyarınca yönetmesiyle, büyük sanayiin şu andaki işletilişinin bütün kötü sonuçları ortadan kaldırılmış olacaktır. Bunalımlar son bulacaktır; mevcut toplum sistemi altında aşırı üretim demek olan ve sefaletin bunca büyük bir nedeni olan genişletilmiş üretim, o zaman yeterli bile olmayacak ve çok daha genişletilmek zorunda kalacaktır. Toplumun ivedi gereksinmelerinin ötesindeki aşırı üretim, sefalet yaratmak yerine, herkesin gereksinmelerinin karşılanması demek olacak, yeni gereksinmeler ve aynı zamanda da bunları karşılayacak araçlar yaratacaktır. Bu, yeni ilerlemelerin koşulu ve nedeni [sayfa 111] olacak, ve bu ilerlemeleri, böylelikle, toplum düzeninde şimdiye dek hep olduğu gibi kargaşalığa yolaçmaksızın başaracaktır. Manüfaktür sistemi zamanımızın büyük sanayii ile kıyaslandığında ne denli zavallı kalıyorsa, büyük sanayi de, özel mülkiyetin baskısından bir kez kurtuldu mu, bugünkü gelişme düzeyini o denli zavallı bırakacak bir ölçekte gelişecektir. Sanayiin bu gelişmesi, topluma, herkesin gereksinmelerini karşılamaya yeterli miktarda ürün sağlayacaktır. Aynı şekilde özel mülkiyetin baskısıyla ve topraktaki parçalanmayla kösteklenen tarımda, mevcut iyileştirmelerin uygulamaya konmasından ve bilimsel ilerlemelerden yepyeni bir hız kazanacak ve toplumun emrine bol miktarda ürün sunacaktır. Toplum böylece dağıtımını bütün üyelerinin gereksinmelerini karşılayacak şekilde düzenleyebilmesine yeterli miktarda ürün üretecektir. Toplumun çeşitli karşıt sınıflara bölünmesi, böylelikle, gereksiz hale gelecektir. Yalnızca gereksiz olmakla kalmayacak, bu, yeni toplum düzeni ile bağdaşmayacaktır da. Sınıflar işbölümü yüzünden varoldular, bu işbölümünün bugüne kadarki varlık biçimi tamamıyla yok olacaktır. Çünkü sınai ve tarımsal üretimi tanımlanan düzeye getirmek için, mekanik ve kimyasal araçlar tek başlarına yeterli değildir; bu araçları harekete geçiren insanların yetenekleri de buna tekabül eden bir ölçüde geliştirilmelidir. Nasıl ki geçen yüzyılda köylüler ve manüfaktür işçileri tüm yaşam biçimlerini değiştirmişler ve büyük sanayie sürüklendiklerinde bizzat çok farklı insanlar haline gelmişlerse, üretimin toplumun tamamı tarafından ortak yönetimi ve bunun sonucu üretimin göstereceği yeni gelişme de çok farklı insanları gerektirecek ve aynı zamanda bunları yaratacaktır. Üretimin ortak yönetimi, herbiri tek bir üretim dalına bağlanmış, ona zincirlenmiş, onun tarafından sömürülen, herbiri bütün öteki yetenekleri pahasına yeteneklerinden yalnızca bir tekini geliştirmiş ve toplam üretimin yalnızca bir tek dalını, ya da o dalın dallarından birini bilen bugünün insanları tarafından gerçekleştirilemez. Bugünün sanayii bile, bu gibi insanlardan gittikçe daha az yararlanıyor. Toplumun tümü tarafından ortaklaşa ve planlı olarak yürütülen sanayi, ayrıca, her yönden gelişmiş, üretim sisteminin tamamını kavrama yeteneğine sahip insanlar öngörür. Böylece birini köylü, ötekini ayakkabıcı, bir üçüncüsünü fabrika işçisi, bir dördüncüsünü borsa tellalı yapan —ki makineler bu kimselerin ayaklarını daha şimdiden kaydırmıştır— işbölümü tamamıyla yok olacaktır. Eğitim, genç insanlara üretim sisteminin tamamını baştanbaşa çarçabuk görme olanağını verecek, toplumun gereksinmelerine ya da kendi eğilimlerine göre onların sanayiin bir dalından ötekine geçebilmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla, mevcut işbölümünün bunlardan herbirine zorla kabul ettirdiği bu tek-yanlılıktan onları kurtaracaktır. Toplumun komünistçe örgütlenmesi, böylece, üyelerine, her yönde gelişmiş bulunan yeteneklerini, her yönde kullanma şansını verecektir. Bununla, çeşitli sınıflar zorunlu olarak yok olacaklardır. Şu halde, toplumun komünistçe örgütlenmesi, bir yandan sınıfların varlığı ile bağdaşmaz, öte yandan bu toplumun kurulması da, bu sınıf farklılıklarını yoketmenin araçlarını sağlar.
      Bundan, kent ile köy arasındaki karşıtlığın da, aynı şekilde, yok olacağı sonucu da çıkar. Tarımın ve sanayiin iki farklı sınıf yerine, aynı insanlar tarafından yürütülmesi, zaten, salt maddi nedenlerden ötürü, komünist birlikteliğin temel bir koşuludur. Tarımsal nüfusun kırdaki dağınıklığı ile sınai nüfusun büyük kentlere yığılmasının yanyana bulunması, tarımın ve sanayiin ancak az gelişmişlik aşamasına tekabül eden bir durumdur, kendisini daha şimdiden şiddetle hissettiren bütün daha ileriki gelişmeler için bir engeldir.
      Üretici güçlerin ortak ve planlı olarak işletilmesi amacıyla toplumun bütün üyelerinin genel birlikteliği; üretimin herkesin gereksinmelerini karşılayacak ölçüde genişletilmesi; kimilerinin gereksinmelerinin başkalarının pahasına karşılanması durumunun son bulması; sınıfların ve bunların karşıtlıklarının tamamıyla yok edilmesi; bugüne kadar mevcut olan işbölümünün kaldırılmasıyla, sınai eğitimle, iş alanının değiştirilmesiyle, herkesçe sağlanan zevklerden herkesin yararlanmasıyla, kent ile kırın kaynaşmasıyla toplumun bütün üyelerinin yeteneklerinin her bakımdan gelişmesi — özel mülkiyetin kaldırılmasının temel sonuçları işte bunlardır. [sayfa 113] “(iEa. + abç.)
Anlatılanlar açık değil mi? Evet, hem de tartışma götürmez bir şekilde açık. Neyin demagojisini yapıyorsunuz ve neden buna gereksinim duyuyorsunuz? Anlatılan komünizmdir ama komünizmin üst evresi, herkesten yeteneğine, herkese gereksinimine göre ilkesinin yaşam bulduğu olgunlaşmış komünizm yani. Özel mülkiyetin nihai olarak kaldırılmasının sonuçlarını Engels, tıpkı Marks gibi anlatır. Tıpkı Lenin’in onları anlattığı gibi. Açık ki söz konusu üst evreye komünizmin alt evresi ya da birinci aşaması olan sosyalizmden geçilerek ulaşılacaktır. Yani Marks’ın anlatımıyla, “kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplum” evresinden geçilerek! Engels o kadar açık yazıyor ki, oportünistlerimiz, “devrimci Marksistler”imiz vb. için sağa sola çekilecek bir şey de bırakmıyor.  Üretim yetersizliği, işbölümü, kafa emeğiyle kol emeği, kırla kent arasındaki eşitsizlik, sınıflar, devlet, kapitalizmin komünizmin birinci aşamadaki kalıntıları ancak komünizmin üst aşamasıyla aşılabiliyor. Demek ki Marks ve Engels’i kendilerine tanık gösterenler yanılıyorlar ya da bilinçli oportünistler vs. olarak tahrifat yapıyorlar, Marksizm-Leninizm’e karşı yıkıcı, tasfiyeci, bölücü bir mücadele yürütüyorlar…
Şimdi de oportünist çarpıtmanın, keyfi yorumlamanın aracı haline getirilen bir diğer alıntıya geçelim. Engels, Bebel’e yazdığı bir mektupta şunları söyler:
“Özgür halk devleti, özgür devlet olarak değiştirilmiş. Dilbilgisi açısından bakılırsa özgür devlet, devletin vatandaşlarla ilişkilerinde özgür olduğu bir devlet, yani despot bir hükümetin yönetimindeki bir devlettir. Devlet üzerine bu gevezeliklerin tümüne son vermek gerekir; özellikle artık sözcüğün tam anlamında bir devlet olmayan Komünden bu yana. Her ne kadar Marx’ın Proudhon’a karşı yazdığı kitap ve daha sonra Komünist Manifesto, sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla devletin kendiliğinden çözüleceğini [sich von selbst auflöst] ve ortadan kalkacağını ilan etmekteyse de anarşistler, “halk devleti”ni gene de ad nauseam suratımıza fırlatırlardı. Devlet, savaşımda, devrim sırasında, yalnızca karşıtları kuvvet zoruyla bastırmak için kullanılan bir geçiş kurumu olduğuna göre, özgür halk devletinden sözetmek tam bir saçmalıktır: Proletarya, devlete gereksinim duyduğu sürece, onu, özgürlük olsun diye değil, karşıtlarını bastırmak için kullanır ve özgürlükten sözetmek olanaklı olduğu anda da devlet devlet olarak varolmaktan çıkar.” (abç.)
Hemen vurgulayalım: Özgürlükler dünyası komünizmdir, yani olgunlaşmış, yani sınıfsız komünist evre. Ustaların da belirttiği gibi, “özgürlük zorunluluğun aşılmasıdır” ve bu zorunluluğun aşılması proletarya devriminin zaferinden başlayarak komünizmin üst evresi ile bir gerçeğe dönüşür. Devlet ve demokrasi kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde giderek gereksizleşmeye başlar ve sınıfların, devletin (sönmesiyle) aşılmasıyla birlikte zorunluluklar dünyası yerini, özgürlükler dünyasına bırakır.
Engels’in dediği gibi;
“Bu sınıflar, vaktiyle ne kadar kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıktılarsa, o kadar kaçınılmaz bir biçimde ortadan kalkacaklardır. Onlarla birlikte, devlet de, kaçınılmaz bir biçimde, yokolur. Üreticilerin özgür ve eşitçi bir birlik temeli üzerinde üretimi yeniden düzenleyecek olan toplum, tüm devlet makinesini, bundan böyle kendisine lâyık olan yere, bir kenara atacaktır: âsâr-ı antika müzesine, çıkrık ve tunç baltanın yanına...”
Marks ve Engels’in özgürlüğün zorunluluğun kavranması ve aşılması olduğu, bunun da sınıfsız toplum, komünizmin üst evresi olduğunu, özgürlükler dünyasının komünizmin üst evresiyle bir gerçeğe dönüştüğünü savunduklarını biliyoruz. Engels’i birlikte okuyalım:
“Üretim araçlarına, toplum tarafından elkonulması ile, meta üretimi, ve bunun sonucu, ürünün üretici üzerindeki egemenliği ortadan kalkar. Toplumsal üretim içindeki anarşi yerine, bilinçli, planlı örgüt geçer. Bireysel yaşama savaşımı son bulur. Böylece, ilk kez olarak, insan, belli bir alanda, hayvanlar âleminden kesinlikle ayrılır, hayvansal yaşama koşullarından, gerçekten insanca yaşama koşullarına geçer. İnsanı çevreleyen, şimdiye kadar insanı egemenliği altında tutan yaşama koşulları alanı, şimdi, kendi öz toplum yaşamlarının efendileri oldukları için ve kendi öz toplum yaşamlarının efendileri niteliği ile, ilk kez olarak, doğanın gerçek ve bilinçli efendileri durumuna gelen insanların egemenliği ve denetimi altına geçer. Kendi öz toplumsal pratiklerinin, şimdiye değin, karşılarında doğal, yabancı ve egemenlik altına alıcı yasaları olarak dikilen yasaları, bundan böyle insanlar tarafından tam bir bilinçle uygulanan ve bu yoldan egemenlik altına alınmış yasalardır. İnsanlara özgü bir şey olan, ve şimdiye kadar karşılarında doğa ve tarih tarafından ihsan edilmiş bir şey olarak dikilen toplum durumunda yaşama, şimdi onların gerçek ve özgür eylemleri durumuna gelir. Şimdiye değin tarihsel egemenlik altında tutan yabancı, nesnel güçler, (sayfa: 403) insanların denetimi altına girer. İnsanlar, işte ancak bu andan başlayarak kendi tarihlerini tam bir bilinçle kendileri yapacak; onlar tarafından harekete getirilen toplumsal nedenler, ağır basan bir biçimde ve durmadan artan bir ölçüde, işte ancak bu andan başlayarak onlar tarafından istenen sonuçları vereceklerdir. İnsanlığın, zorunluluk dünyasından özgürlük dünyasına sıçrayışıdır bu.” (abç., Anti-Dühring)
Demek neymiş, insanlık ancak sınıfların, sınıf mücadelesinin, böylece sınıf mücadelesinin aracı olan devlet de dahil, sınıflı toplumdan kaynaklanan tarihsel evreyi aşarak zorunluluklar aleminden özgürlükler alemine, bir diğer ifadeyle sınıfsız komünist topluma geçermiş. Demek ki, devletten devletsizliğe geçiş süreci kapitalizmden komünizmin ilk evresi olan sosyalizme geçiş değil, komünizmin üst evresine geçiş sürecidir. Özgürlükler âlemi komünizmin ilk aşaması olan sosyalizm değil, komünizmdir.
Şimdi Engels’in yukarıdaki alıntısına geri dönelim, bakalım Engels ne diyor, nasıl diyor.
“Devlet üzerine bu gevezeliklerin tümüne son vermek gerekir; özellikle artık sözcüğün tam anlamında bir devlet olmayan Komünden bu yana. Her ne kadar Marx’ın Proudhon’a karşı yazdığı kitap ve daha sonra Komünist Manifesto, sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla devletin kendiliğinden çözüleceğini [sich von selbst auflöst] ve ortadan kalkacağını ilan etmekteyse de anarşistler, “halk devleti”ni gene de ad nauseam suratımıza fırlatırlardı.”
Engels’in teorisi bu kadar net, açık, kesin, bütünlüklüyken, buna rağmen Engels, oportünist, Troçkist manevralara alet edilmeye çalışılıyor. Bunun “iyi niyet”le, rastlantılarla izah edilmeyeceği açıktır. Yukarıdaki alıntı da açıktır, Bilimsel Komünizme, yani Marksizm-Leninizm’e karşı kullanılacak hiçbir şey de yoktur. Ne diyor Engels, “sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla devletin kendiliğinden çözüleceğini… ve ortadan kalkacağı”nı. Engels burada “sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla”, yani bir kurucu süreçten bahsediyor. Zaten “Marksistler, devletin yokolmasına götüren sosyalizmin kuruluşu sonucu olarak, gerçekleşebilir bir şey olduğuna inanırlar.” (Lenin) Ki bu kurucu sürecin gelişmesiyle ve kurulmasıyla aynı zamanda devletin de çözüleceğini ve ortadan kalkacağını ilan ediyor. Zaten gelişmiş sınıfsız komünist dünya, sosyalizm evresinden, olgunlaşmamış komünizm evresinden, yani, kendi özgün temelleri üzerinde gelişmemiş, her açıdan içerisinde doğduğu kapitalist dünyanın damgasını taşıyan bir dünyadan adım adım arınarak, geçerek, olgunlaşarak sınıfların, devletin olmadığı yüksek evreye ulaşacaktır. Ve bu süreç, kesintisiz bir devrim süreci olarak gelişir ve özgürlükler âlemine ulaşır. “Sosyalist toplumsal düzenin kurulmasıyla”, yani alt evreden üst evreye geçerek, kendi özgün, bağımsız temelleri üzerinde gelişmeye başlayan evreye, devletsiz evreye varılır. Sorun bu kadar açıktır. Ama amaç, üzüm yemek değil bağcı dövmek olunca, iş değişiyor tabii ki. Bu ar damarından yoksun bayağılıklarla uğraşmak insana zor geliyor ama ideolojik ihanet, sınır tanımayan ideolojik çürüme, buna bağlı olarak ahlaki, vicdani, moral değerlerdeki aşırı çürüme, insanlarda bilimsel namus da bırakmıyor; dolayısıyla alıntı çarpıtıcılığına, Marks’ı, Engels’i, Lenin’i, Stalin’, vb. vb. çarpıcılığına en bayağı biçimlerde başvurulmaktan kaçınılmıyor. Bu durumlarda yapılması gereken şey, teoriyi bütünlük içinde kavramaya önem vermek, bunla bağlı olarak bu vb. ilkesizlikleri, ahlaksızlıkları deşifre etmektir.
Lenin’in, Leninizm’in önderliğinde kurulan, Lenin’in ölümünden sonra Stalin önderliğinde kavgasını sürdüren III. Enternasyonal’in 1928 Programı incelendiğinde de kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin aynen Marks, Engels, Lenin gibi koyulduğunu, Ekim Devrimi ve sosyalist inşanın dersleriyle zenginleştirilmiş bir tarzda, Marksizm-Leninizm’in esaslarına bağlı kalarak şekillendiğini kolayca görmekteyiz. Yazıyı olağanüstü uzatacağından dolayı 28 programından alıntıları yazımıza aktaramamaktayız. Son derece zengin ve derin nitelikte olan 28 Programı’nın özenle incelenmesini okura salık veririz. Bu tarihi belge bugün sözde tartışılan konuları anlamamıza, tasfiyeci yönelim ve duruşları kavramamıza, ideolojik olarak silahlanmamıza hizmet edecektir.
Marks-Engels, Marksizm ve çağımızın Marksizm’i olan Leninizm, bir diğer vurguyla, “genel olarak proletarya devriminin, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teori ve taktiği olan Leninizm” (Stalin) sorunu yukarıda işlediğimiz şekilde ortaya koymaktadır. Marksizm-Leninizm’e reddiye yazan, Marksizm-Leninizm’in yerine Troçkizm’i, II. Enternasyonal oportünizmini, post-Marksizmi geçirmeye çalışan “devrimci Marksist”lerin, “21. asrın Marksizm”cilerinin tasfiyeci yönelimleri açıktır. Hele de şu “cin olmadan peri çarpmaya” kalkışanların durumu tam anlamıyla içler acısıdır...
Marksizm-Leninizm adına, proletarya devrimciliği adına, dünya proletarya devrimi adına, komünizm adına tüm teorik-ideolojik-ilkesel-tarihsel-programatik değerlerin “devrimci Marksist” (siz Troçki, Troçkizm olarak okuyun), post-Marksist tasfiyeci ret ve mahkûm edilmesi göz çıkarıyor, kafa yarıyor. Marks-Engels’in Marksizm’inin, çağımızın Marksizm’i olan Leninizm’in, bir bütün olarak Marksizm-Leninizm’in reddi ve yerine Gayya Kuyusu Troçkizm’in geçirilmesi; Leninizm’in sözde Marksizm’in bir mezhebi ilan edilmesi, hatta Leninizm’in lafının bile edilmemesi; UKH’nın ve sosyalizmin inşası tarihinin ve bu tarihte büyük Marksist Leninist Stalin’in de yok sayılarak düşmanca mahkûm edilmesi; Marksist Leninist Komünist Hareket’in “mezhepçi” bir hareket, küçük burjuva karakterde bir mezhep olarak lanse edilmesi… 
Marksist Leninist Komünist olan bu tarih çarpıcılarına, bu teori çarpıtıcılarına, bu fikir hırsızlarına, bu Troçkist ve post-Marksist ideolojik olarak aşırı çürümüş tortuya karşı sesini yükseltir. Herhangi bir komünist partisi varlık hakkını tartışamaz, tartışılmasına da izin veremez. Hiçbir Marksist Leninist komünist hareket, o hareketin resmi ifadesi olan ideolojisini, programını, tüzüğünü yok sayarak varlık hakkını tartışmaya izin veremez. Burada söz konusu olan şey, bir komünist partisinin kendi içindeki fikir ayrılıkları ve bu ayrılıkların iç demokrasi gereği tartışılması değildir, aksine, Troçkizm’in, post-Marksizmin bir bütün olarak o çizgiye açıkça reddiye yazması ve kendini tasfiye etmeye ya da Troçkist ve post-Marksist bir harekete dönüşme/dönüştürme çağrısı ve saldırganlığıdır. İş bu noktaya gelmişse, ortada başka şeyler var demektir. Her Marksist Leninist Komünist bu durumu ve tabloyu ilkeli bir tarzda eleştirel sorgulamalıdır…

*1- SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler
(2011, Akademi Kuram, Akademi Yayın, Ceylan Yayınevi)
2- Kesintisiz Devrim Ve İktidar Sorunu
(2014, Sınırsız Yayıncılık)
DEVAM EDECEK
  











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder