SINIFLI
TOPLUM VE KOMÜNİZM
Bu yazımızda kendimizi
daha ziyade Marksizm-Leninizm’in kapitalizmden komünizme geçiş süreci
hakkındaki teori ve tezlerinin en önemli bazı kanıtlarını vermekle
sınırlayacağız. Konu bağlamında okura özellikle Marks’ın Gotha Programının
Eleştirisi’ni, Lenin’in Devlet ve Devrim’ini, III. Enternasyonal’in 1928
Programı’nı incelemesini öneririz. Bu konuyu ele almamız, teori ve tarih
çarpıtıcılarının, ideolojik olarak Marksizm-Leninizm’den kopmuş zihniyetlerin
gerçeklerinin görülmesi, ideolojik bunalımın ürünü olan
teorik-ideolojik kargaşalığın aşılabilmesi bakımından zorunlu ve gereklidir.
Keza konu bağlamında bu sorunların iki kitabımızda* eleştirel kapsamda genişçe
incelenmiş olduğunu özel olarak vurgulamak isteriz.
Kapitalizmden komünizme
geçiş süreci kesintisiz bir devrim sürecidir. Bu devrim süreci ekonomik
devrimin, siyasal devrimin, ideolojik ve kültürel devrimin iç bütünlüğüne
dayanan ve dünya çapında komünizmin (sınıfsız toplumun) zaferine dek sürecek
olan bir devrim sürecidir. Bu geçiş süreci proletarya diktatörlüğüne dayanır;
geçiş süreci ancak proletarya diktatörlüğü aracılığıyla gerçekleşebilir. Bu
geçiş süreci içerde ve uluslararası alanda son derece geniş ve derin, sert ve
çapraşık bir sınıf mücadelesine dayanır ve sınıflı toplumdan sınıfsız topluma
geçişi ifade eder. Bu bağlamda geçiş süreci olgunlaşmamış komünizmden
(sosyalizm evresi) olgunlaşmış komünizme geçişi ifade eder. Olgunlaşmamış
komünizm, komünizmin alt evresini, sosyalizm evresini; olgunlaşmış komünizm ise
komünizmin üst evresini, sınıfsız toplumu oluşturur. Olgunlaşmamış komünizm
(sosyalizm) kendi bağımsız temelleri üzerinde, “kendine özgü olan temeller
üzerinde gelişmiş olan” bir komünist toplumu değil, içerisinden “çıkıp geldiği
biçimiyle” kapitalizmin doğum lekelerini vb. taşıyan bir komünist toplumu,
“komünizmin birinci aşaması”nı; olgunlaşmış komünizm ise, komünizmin üst
aşamasını, kendi bağımsız/özgün temelleri üzerinde gelişmiş bir komünist
toplumu ifade eder. Komünizmin birinci aşamasında geçerli ilke, “herkesten
yeteneğine, herkese emeğine göre” ilkesidir. Komünizmin ikinci aşamasında
geçerli ilke ise, “herkesten yeteneğine, herkese gereksinimine göre” ilkesidir.
Bu, aynı zamanda “burjuva hukukunun dar ufku”nun da aşıldığını gösterir.
Birinci evre kapitalizmden
onun lekeleriyle doğar ve ikinci evreye doğru gelişir, ikinci evre birinci
evrenin içinden serpilerek gelişir, olgunlaşarak “doğar”. Enternasyonal
proletarya, nesnel koşullardan dolayı, hemen ve doğrudan bir çırpıda
“komünizmin üst evresi”ne, “olgunlaşmış komünizm”e, yani sınıfsız topluma
sıçrayamaz. Bundan dolayıdır ki proletarya, proletarya diktatörlüğü
aracılığıyla, sosyalizm evresinden geçerek ancak komünizmin üst evresine, yani olgunlaşmış
komünizme, yani kendi özgün temelleri üzerinde yükselen sınıfsız komünizm
evresine ulaşabilir. Ancak böyle bir gelişme sürecinin sonucu, ürünü olarak ya
da Marks’ın çarpıcı ifadesi ile “sınıf farklılıklarının ortadan
kaldırılmasıyla, bu farklardan doğan her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizlik
kendiliğinden ortadan kalkar.”
Bu geçiş süreci kesintisiz
bir devrim sürecidir. Marks’ın dediği gibi, “Kapitalist toplum
ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer
alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın
devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” (iMa.) Adı
üzerinde, “devrimci dönüşüm dönemi”! Bu dönüşüm dönemi, komünizmin alt
evresinden üst evresine doğru bir devrimci dönüşüm dönemidir. Bu devrimci
dönüşüm dönemini zorunlu kılan da üretici güçlerin yetersiz gelişimidir, üretim
yetersizliğidir, işbölümünün varlığıdır, sınıfların varlığıdır, kafa ile kol,
kır ile kent arasındaki vb. farklılıklardır. Ve söz konusu devrimci dönüşüm
dönemi ancak ve yalnızca artık sönmeye doğru giden ve yarım devlet diyeceğimiz “proletaryanın
devrimci diktatörlüğü” aracılığıyla gerçekleşir. Ve bu gerçekleşme, sınıflı
toplumdan sınıfsız topluma doğrudur, çünkü “Sınıfların ortadan kaldırılması
bizim temel istemimizdir.” (Engels) İşte üretim yetersizliğinin, işbölümünün,
sınıfların, devletin ortadan kalktığı aşama komünizmin bu üst aşamasıdır.
Bir diğer
anlatımla, Marks’ın söyleyişiyle:
“Komünist
toplumun daha yüksek bir evresinde, bireylerin işbölümüne kölece boyun
eğmesinin ve onunla birlikte de kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişkinin
ortadan kalkmasından sonra; emek, yalnızca yaşam aracı değil, yaşamın birincil
gereksinmesi haline gelmesinden sonra; bireylerin her yönüyle gelişmesiyle
birlikte, üretici güçlerin de artması ve bütün kolektif zenginlik kaynaklarının
gürül gürül fışkırmasından sonra - ancak o zaman, burjuva hukukunun dar
ufukları tümüyle aşılmış olacak ve toplum, bayraklarının üzerine şunu
yazabilecektir: ‘Herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre!’”
(Gotha Programının Eleştirisi)
Sosyalizmle
komünizmi, bir diğer vurguyla, komünizmin alt evresiyle üst evresini eşitleyen,
ikisi arasındaki somut tarihsel farklılığı yadsıyan, komünizmin alt evresini
sınıfsız, devletsiz bir toplum olarak lanse eden teori ve tezler,
Marksizm-Leninizm’i revize ederek teoriyi bozmakta ve tanınmaz hale
getirmektedir. Bu tasfiyeci revizyonist
savunu ilhamını Troçki’den, Troçkizm’den almaktadır. Bu, Troçkizm’in değişik
eğilimlerinin üzerinde birleştiği bir teoridir. Kuşkusuz ki Troçki (ve
Troçkizm) durup dururken bu teoriyi ortaya atmadı, ama biz işin bu yanını ileriki
sayfalarımıza, yazımızın II. Bölüm’üne bırakacağız.
Ne diyor
Marks, birlikte okuyalım:
“…Benim yeni
olarak yaptığım 1) Sınıfların varlığının ancak üretimin
gelişimindeki belirli tarihsel evrelere bağlı olduğunu; 2) Sınıf
savaşımının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne
vardığını; 3) Bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan
kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka
bir şey olmadığını tanıtlamak olmuştur. ..."(Marx'tan New York'taki
J.Weydemeyer'e mektup, 5 Mart 1852, Marx- Engels Seçme Yapıtlar, C.1, s. 637, bMa.,
Sol Yayınları)
Sahte iddiaya
göre Marks, bu geçiş dönemini kapitalizmden komünizme geçiş süreci olarak
değil, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi olarak ortaya koymuştur.
Proletarya diktatörlüğü de bu dönemin geçiş devletidir. Sosyalizm sınıfsız
komünist toplumdur.
Yine Marks’a
dönelim:
“Burada ele
almamız gereken, kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu
şekliyle bir komünist toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel,
bütün bakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir
toplumdur.” (iMa.)
İşte bu
toplum, komünizmin alt evresi olan sosyalizm aşamasıdır, yani olgunlaşmamış
komünizm.
“İşte
kapitalizmin bağrından henüz çıkmış bulunan ve bütün alanlarda eski toplumun
izlerini taşıyan bu komünist toplumu, Marks, komünist toplumun
"birinci", ya da alt evresi olarak adlandırır.” (Lenin)
Tasfiyeci
Troçkistlere, Marksizm-Leninizm’in ideolojik düşmanlarına inanacak olursak Marks’ın
tarif ettiği bu toplumda, yani komünizmin bu evresinde, sınıflar yok, devlet
yok, kapitalizmin kalıntıları yok vs. vb.
Oysa Marks,
burada, açık ve net olarak, “kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist
toplum”dan bahsediyor. Ve yine Marks’ın belirttiği gibi, bu toplum bir geçiş
toplumudur ve olgunlaşmamış komünizmdir. Böyle bir toplum nasıl oluyor da
sınıfsız, devletsiz bir toplum oluyor?! Olmayacağı ve olmadığı açık ve
kesindir. Tarihsel aşamaların üzerinde atlamaya çok meraklı olan Troçki’nin
aksine, Marks, proletarya diktatörlüğü dönemini kapitalizmden sosyalizme, bir
diğer vurguyla, kapitalizmden olgunlaşmamış komünizm aşamasına geçişle
sınırlamıyor. Marks’ın, Marksizm-Leninizm’in böyle bir düşüncesi hiçbir zaman
olmamıştır. Aksine, O, proletarya diktatörlüğü dönemini bir bütün olarak
kapitalizmden komünizmin üst aşamasına, yani sınıfsız komünizm aşamasına dek
geçerli sayıyor. Doğal olarak bu, tarihsel bir evrime dayanır…
Bu bağlamda
da kendi çarpık sözde düşüncelerini berbat bir oportünizm ve revizyonizmle
Marks’a, Engels’e mal eden Troçki’nin, Troçkizm’in ve çömezlerinin
Marksizm-Leninizm’in bilinçli ideolojik düşmanları olduklarını bir an olsun bile
unutmamak Marksist Leninist Komünistlerin görevidir. Troçkizm’in ideolojik
yörüngesine giren, Troçkizm’in son derece demagojik içeriğini ve dilini
kavramayanlara da gösterilmesi gereken şey aynı zamanda budur.
Sosyalizmde,
yani olgunlaşmamış komünizm döneminde, (yani komünizmin üst evresine geçiş
döneminde) somut tarihsel koşullarla bağlı olarak, sınıflar, sınıf mücadelesi,
devlet vardır ve sürmektedir. Üretici güçlerin yetersiz gelişiminin ürünü olan “burjuva
hukukun dar ufku” (“herkes yeteneğine, herkese emeğine göre” ilkesi) henüz
aşılamamıştır; herkes gereksinmelerine göre alamamaktadır. İşbölümü, kentle
kır, kafa emeğiyle kol emeği arasındaki farklılıklar sürmektedir. Çalışmak
yaşamın başta gelen zevki haline henüz gelmemiştir.
Bu anlaşır
bir durumdur. Çünkü Marks’ın dediği gibi;
“Ama bu gibi
kusurlar, uzun ve sancılı bir doğumdan sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği
şekli ile komünist toplumun birinci evresinde kaçınılmaz şeylerdir. Hukuk,
hiçbir zaman, toplumun iktisadi yapısından ve onun koşullandırdığı kültürel
gelişmeden daha yüksek olamaz.”
Sorun bu kadar
açık. Ama biz devam edelim.
Sosyalizm ve
komünizm bağıntısında Lenin’in aşağıdaki açıklama ve uyarıları sorunu
anlayabilmek ve maskeleri düşürmek bakımından oldukça önemlidir:
“Ama
sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrım açıktır. Genel olarak
sosyalizm diye adlandırılan şeyi, Marks, komünist toplumun ‘birinci’ ya da alt
evresi olarak adlandırmıştır. Üretim araçları ortaklaşa mülkiyet
durumuna geldiği ölçüde, bunun tam komünizm olmadığını unutmamak
koşuluyla, ‘komünizm’ sözcüğü bu evre için de kullanılabilir. Marks'ın
açıklamalarının büyük değeri, burada da, materyalist diyalektiği, evrim teorisini,
tutarlı biçimde uygulamak ve komünizmi, kapitalizmden başlayarak gelişen
bir şey olarak düşünmektir. (Sosyalizm nedir, komünizm nedir? gibi) ‘uydurulmuş’,
skolastik ve yapay tanımlamalarla, kuru sözcük çekişmeleriyle yetinme yerine,
Marks, komünizmin ekonomik olgunluk aşamaları denebilecek şeyi çözümler.” (iLa.,
Devlet ve Devrim)
Kapitalizmden
komünizme geçiş süreci, metafizik zihniyetle, subjektif idealizm ve mekanik
materyalizmle vs. açıklanamaz ve anlaşılamaz. O tamamen gerçek tarihsel
hareketten doğar, gelişir ve ancak diyalektik materyalizmle bilimsel olarak
anlaşılabilir. Çünkü tarihsel ve toplumsal hareket, o arada, kapitalizmden
komünizme geçiş süreci, hem diyalektik hem de materyalist karaktere sahiptir
doğası gereği. Ütopik tasarımlarla, aşamaların üzerinde atlama “merak”ıyla,
kestirmeden komünizmin üst aşamasına sıçrama “savaş hile”leriyle sorunu anlamak
zaten olanaklı değildir. Tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel hareket
yasalarını hiçe sayarak ise hiçbir bilimsel analiz yapılamaz…
Devam etmeden
önce özellikle belirtmek isteriz, içerisinde geçtiğimiz tarihsel konjonktürün
dünya burjuvazisi ve yedeğindeki akımlara sunduğu imkân ve gelişmeler nedeniyle
bundan cesaret alanlar, (öyle ya nasılsa Marksizm-Leninizm, “Stalinizm”,
sosyalizm ölmüştü!), dün yapamadıkları şeyi, Lenin’i, Leninizm’i “eleştirme”
işini fütursuzca üstlendiler. Lenin’in Devlet ve Devrim gibi ölümsüz bir
yapıtını “Marksizm”den kopuş, Marks’ın revizyonu, “mezhepçi Marksizm” vs. olarak
lanse etmeye başladılar. Bunu Troçkizm’e yedeklenen ve esin kaynağı II.
Enternasyonal olan bir takım oportünist çevrelerden de görüyoruz. Örneğin daha
düne kadar “Leninist-Bolşevik” kamuflajı giyen Troçkizm’in değişik ekollerinin
artık bu maskeyi bir yana atmasından da bu gerçeği görebiliyoruz.
Marks’ı
dinlemeye devam edelim:
“Bu sosyalizm
genel olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, sınıf
farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması,
bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan
kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst
edilmesine varmak üzere, devrimin sürekliliğinin ilânıdır, zorunlu bir
geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür” (Marx-Engels, Seçme
Yapıtlar, C.1, bMa., Birinci Baskı, s. 341,
Sol Yay.)
Hileli ve
demagojik savaşım yöntemleri kullanmayı bir sisteme, bir savaş tarzına
dönüştürmüş Troçkist, oportünist çevreler, yukarıdaki alıntıda (veya benzer
alıntılarda) geçen “sosyalizm” kavramı ile oynayarak, tahrif ederek, “İşte
gördünüz mü Marks, kapitalizmden komünizme geçiş derken, sosyalizmi kastediyor,
proletarya diktatörlüğünü de sosyalizme geçişle sınırlıyor, böylece Marks’ın
sosyalizmin sınıfsız, kapitalizmin kalıntılarından arınmış, devletsiz toplum
olduğunu savunduğunu görüyoruz” vs. diyorlar. Marks’ın vurguladığı, içeriğini
açarak ortaya koyduğu komünizmin birinci ve ikinci evresi değerlendirmelerini;
komünizmin alt evresinde üretici güçlerin henüz yetersiz geliştiği, işbölümü ve
sınıfların, devletin var olduğu, bir diktatörlük aracı olarak proletarya
diktatörlüğünün devletten devletsizliğe, olgunlaşmış komünizme geçiş aracı
olacağı ve olduğu vb. değerlendirmelerini bir çırpıda bir kenara atarak yapılan
bu saptamalar teorinin tahrifidir, devrimci ve bilimsel namustan açık ve kesin
bir yoksunluktur. Marks ve Engels, eğer çevirilerle ilgili bir sorun değilse,
yer yer, sosyalizm kavramını alt ve üst evre ayrımı yapmaksızın veya komünizmin
üst evresi için de kullanmışlardır. Ama bundan hareketle koskoca teoriyi hiçe
saymak, tahrif etmek komünistlerin değil, Marksizm-Leninizm düşmanlarının,
bayağılıkta, demagoji sanatında sınır tanımayanların işi olabilir ancak. Ki
bunun kanıtlarını ayrıca sunmaya devam edeceğiz.
Yukarıdaki
alıntıya dönecek olursak, evet, kapitalizmden komünizme geçiş süreci
kesintisiz/sürekli bir devrim sürecidir. Dünya proletarya devrimi için
mücadele; proletarya devriminin zafer kazandığı bir ya da birkaç ülkede
sosyalizmin inşası için mücadele; giderek proletarya devriminin uluslararası
arenada zafer kazanması, dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması ve
komünizmin üst evresine doğru, sınıfsız dünya komünizmine geçiş süreci için
mücadele, tümüyle, içerde ve dışarıda kesintisiz/sürekli bir devrim sürecidir.
Bu devrim, ekonomik, politik, ideolojik-kültürel bir devrim sürecidir. Bu
süreç, ulusal ve küresel alanda her cepheden “komple ve bütünlüklü” olarak özel
mülkiyet dünyasından, kapitalizmden, onların ürünü olan her türlü ekonomik,
toplumsal, politik eşitsizliklerden nihai, geri dönüşsüz kopuş süreci olarak
keskin, karmaşık bir sınıf mücadelesi sürecidir. Proletarya devriminin bir veya
birkaç ülkede zaferi, giderek dünya proletarya devriminin zaferi, bir son
değil, yeni bir başlangıçtır, yeni ve karmaşık bir sınıf mücadelesi sürecidir.
Bu, bu kadar açıktır.
Marks,
yukarıdaki alıntıda bu gerçeği çarpıcı bir tarzda açıklar; evet, aynen, “Bu
sosyalizm”, a) “genel olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması”na, b)
“sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan
kaldırılması”na, c) “bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal
bağıntıların ortadan kaldırılması”na, d) “bu toplumsal bağıntılardan doğan
bütün düşüncelerin altüst edilmesine”, şimdi dikkat edin: “varmak üzere,”(abç.)
“devrimin sürekliliğinin ilânıdır,” e-“ zorunlu bir geçiş noktası olarak
proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür.”
Demek neymiş,
bütün bu farklılıkların kaldırılmasına varmak
için (ki oraya varıldığında, bu komünizmin üst evresidir, yani sınıfsız
toplumdur) bir sosyalizm aşamasından, yani olgunlaşmamış komünizm aşamasından
geçmek gerekiyormuş. Ve söz konusu yere/amaca “varmak üzere” “zorunlu bir geçiş
noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğü” gerekli ve kaçınılmazmış. Demek
ki, “Bu sosyalizm”, kesintisiz bir
devrim süreciymiş. Nereye kadar, alıntıda ifade edilen dört şıkkın
gerçekleştiği aşamaya kadar. Peki, bu aşama hangi aşamadır? Kuşkusuz ki
sınıfsız komünist aşamadır. O halde bu kesintisiz/sürekli devrim süreci bir
devletli dönem, bir proletarya diktatörlüğü dönemidir ve bu geçiş süreci ancak
nihai açıdan sönecek, sönme sürecini yaşamaya başlamış bir devlet olan
proletarya diktatörlüğü aracılığıyla gerçekleşecektir. O halde komünizmin ilk
evresi olan sosyalizm (olgunlaşmamış komünizm) sınıfsız, devletsiz,
kapitalizmin kalıntılarından kurtulmuş bir toplum değilmiş ve proletarya
diktatörlüğü dönemi kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin değil,
kapitalizmden sınıfsız toplum olan komünizmin üst aşamasına geçişin
devletiymiş.
Sorun açık
değil mi!!! Açık ki küçük burjuvazi, sınıf karakterine bağlı olarak, Marks’ı tahrif
ettiği gibi alıntıyı vb. alıntıları da tahrif etmektedir. Ama böyle tahrifatlar
bol miktarda bulunmaktadır zaten.
Marks-Engels’e
dayanan ve Marksizm’i geliştiren Lenin, şöyle der:
“Bütün evrim teorisi tarafından ve genellikle
bilim tarafından şaşmaz bir biçimde ortaya konan ilk nokta —ütopyacıların
unutmuş bulundukları ve sosyalist devrimden korkan oportünistlerin bugün
unuttukları nokta,— tarihsel bakımdan, hiç kuşkusuz, kapitalizmden komünizme
özel bir geçiş aşamasının ya da evresinin varolması gerektiğidir.”
“Marks,
ütopyaya düşmeden, bu gelecek konusunda şimdiden tanımlanabilecek şeyi, yani:
komünist toplumun alt ve üst evresi (derece, aşama) arasındaki ayrımı en
ayrıntılı bir biçimde tanımlamıştır.”
“Biz,
devletin, yani tüm örgütlenmiş ve sistemli zorun, genel olarak insanlar
üzerinde uygulanan her tür zorun ortadan kalkmasını son erek olarak alıyoruz.
Biz, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi ilkesine uyulmayacağı bir toplumsal
düzenin çıkagelmesini beklemiyoruz. Ama biz, sosyalizmi yürekten dileyerek
inanıyoruz ki, sosyalizm, evrimi içinde komünizme varacak ve sonuç olarak,
insanlara karşı zora başvurma zorunluluğu, bir insanın bir başka insana,
nüfusun bir bölümünün nüfusun öteki bölümüne boyuneğme zorunluluğu [sayfa 109] büsbütün ortadan kalkacaktır; çünkü insanlar, zor
ve boyuneğme olmaksızın, toplum halinde yaşamanın yalın
koşullarına uymaya alışacaklardır.”
(açL., Devlet ve Devrim)
Olgunlaşmamış
komünizm olan sosyalizm evresinde sınıfların, sınıflar mücadelesinin varlığına
bağlı olarak devlet de vardır. Marks ve Engels’i ayrıntılı bir biçimde
inceleyerek Marksist devlet öğretisini geliştiren Lenin, anarşistlerle
Marksistler arasındaki farklılıkları analiz ederken şöyle der:
“1) Marksistler, devleti tamamen ortadan
kaldırmak istemekte devam ederek, bunun ancak [sayfa 148]
sosyalist devrimle sınıfların ortadan kalkmasından sonra, devletin yokolmasına
götüren sosyalizmin kuruluşu sonucu olarak, gerçekleşebilir bir şey olduğuna
inanırlar; anarşistlerse, bunu olanaklı duruma getiren koşulları anlamaksızın,
devletin bugünden yarına tamamen ortadan kalkmasını isterler.” (age.)
Konumuz başlı
başına bu devletten devletsizliğe geçişi incelemek değil; dileyen Lenin’in
yapıtını inceleyebilir ve incelenmelidir de…
Sosyalizmin
sınıfsız, devletsiz, kapitalizmin kalıntılarının olmadığı bir toplum olduğuna,
proletarya diktatörlüğünün kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin değil,
kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinin devleti olduğuna dair Engels de tanık
olarak gösteriliyor. “Devrimci Marksist”, post-Marksist, “21. yüzyılın
Marksizm”cilerinin kendi Marksizm-Leninizm düşmanlıklarına tanık olarak
gösterdikleri Engels, bakalım ne diyor.
Alıntılar,
Engels’in “Komünizmin İlkeleri” adlı yapıtından alınmıştır.
“Soru 17: Özel mülkiyeti bir
çırpıda kaldırmak olanaklı olacak mıdır?
Yanıt: Hayır, mülkiyetin ortaklaşalığını kurmak için mevcut üretici güçleri, bir çırpıda gereken ölçüde artırmak ne kadar olanaksızsa, böyle bir şey de o kadar olanaksızdır. Şu halde, nasıl olsa yaklaşan proleter devrim, mevcut toplumu ancak yavaş yavaş değiştirecek ve özel mülkiyeti ancak gerekli miktarda üretim aracı yaratıldığı zaman kaldırabilecektir.”(abç.)
Yanıt: Hayır, mülkiyetin ortaklaşalığını kurmak için mevcut üretici güçleri, bir çırpıda gereken ölçüde artırmak ne kadar olanaksızsa, böyle bir şey de o kadar olanaksızdır. Şu halde, nasıl olsa yaklaşan proleter devrim, mevcut toplumu ancak yavaş yavaş değiştirecek ve özel mülkiyeti ancak gerekli miktarda üretim aracı yaratıldığı zaman kaldırabilecektir.”(abç.)
“Soru 18”i yanıtlarken, yanıtta yer alan “Mevcut koşulların
şimdiden zorunlu hale getirdiği” önlemleri sıraladıktan sonra Engels usta,
şöyle der:
“Bütün bu
önlemler, elbette ki, bir anda uygulanamazlar. Ama bunlardan herbiri, her
zaman, bir ötekini gerektirecektir. Özel mülkiyete karşı ilk köklü saldırıda
bir kez bulunuldu mu, proletarya, durumdan daha ileriye gitmek, bütün
sermayeyi, bütün tarımı, bütün sanayii, bütün ulaşımı ve bütün değişimi
gittikçe daha çok devletin elinde yoğunlaştırmak zorunda kaldığını görecektir.
Bu önlemlerin hepsi de, bu gibi sonuçlara yolaçarlar; ve ülkenin üretici
güçlerinin proletaryanın emeği ile çoğaltılması oranında bunlar,
gerçekleşebilir hale gelecekler ve merkezileştirici etkilerini
geliştireceklerdir. Nihayet, bütün sermaye, bütün üretim ve bütün
değişim ulusun ellerinde yoğunlaştığında, özel mülkiyet kendiliğinden
ortadan kalkacak, para gereksiz olacak, ve üretim o denli artmış ve
insanlar o denli değişmiş olacaklardır ki, eski toplumsal ilişkilerin son
biçimleri de yok olabilecektir.” (abç.)
“Soru 20: Özel
mülkiyetin nihai olarak kaldırılmasının sonuçları neler olacaktır?
Yanıt: Her şeyden önce, toplumun, hem bütün üretici güçlerin ve haberleşme araçlarının kullanımını ve hem de ürünlerin değişim ve dağıtımını özel kapitalistlerin ellerinden alarak, bunları elde bulunan olanaklara ve tüm toplumun gereksinmelerine uygun düşen bir plan uyarınca yönetmesiyle, büyük sanayiin şu andaki işletilişinin bütün kötü sonuçları ortadan kaldırılmış olacaktır. Bunalımlar son bulacaktır; mevcut toplum sistemi altında aşırı üretim demek olan ve sefaletin bunca büyük bir nedeni olan genişletilmiş üretim, o zaman yeterli bile olmayacak ve çok daha genişletilmek zorunda kalacaktır. Toplumun ivedi gereksinmelerinin ötesindeki aşırı üretim, sefalet yaratmak yerine, herkesin gereksinmelerinin karşılanması demek olacak, yeni gereksinmeler ve aynı zamanda da bunları karşılayacak araçlar yaratacaktır. Bu, yeni ilerlemelerin koşulu ve nedeni [sayfa 111] olacak, ve bu ilerlemeleri, böylelikle, toplum düzeninde şimdiye dek hep olduğu gibi kargaşalığa yolaçmaksızın başaracaktır. Manüfaktür sistemi zamanımızın büyük sanayii ile kıyaslandığında ne denli zavallı kalıyorsa, büyük sanayi de, özel mülkiyetin baskısından bir kez kurtuldu mu, bugünkü gelişme düzeyini o denli zavallı bırakacak bir ölçekte gelişecektir. Sanayiin bu gelişmesi, topluma, herkesin gereksinmelerini karşılamaya yeterli miktarda ürün sağlayacaktır. Aynı şekilde özel mülkiyetin baskısıyla ve topraktaki parçalanmayla kösteklenen tarımda, mevcut iyileştirmelerin uygulamaya konmasından ve bilimsel ilerlemelerden yepyeni bir hız kazanacak ve toplumun emrine bol miktarda ürün sunacaktır. Toplum böylece dağıtımını bütün üyelerinin gereksinmelerini karşılayacak şekilde düzenleyebilmesine yeterli miktarda ürün üretecektir. Toplumun çeşitli karşıt sınıflara bölünmesi, böylelikle, gereksiz hale gelecektir. Yalnızca gereksiz olmakla kalmayacak, bu, yeni toplum düzeni ile bağdaşmayacaktır da. Sınıflar işbölümü yüzünden varoldular, bu işbölümünün bugüne kadarki varlık biçimi tamamıyla yok olacaktır. Çünkü sınai ve tarımsal üretimi tanımlanan düzeye getirmek için, mekanik ve kimyasal araçlar tek başlarına yeterli değildir; bu araçları harekete geçiren insanların yetenekleri de buna tekabül eden bir ölçüde geliştirilmelidir. Nasıl ki geçen yüzyılda köylüler ve manüfaktür işçileri tüm yaşam biçimlerini değiştirmişler ve büyük sanayie sürüklendiklerinde bizzat çok farklı insanlar haline gelmişlerse, üretimin toplumun tamamı tarafından ortak yönetimi ve bunun sonucu üretimin göstereceği yeni gelişme de çok farklı insanları gerektirecek ve aynı zamanda bunları yaratacaktır. Üretimin ortak yönetimi, herbiri tek bir üretim dalına bağlanmış, ona zincirlenmiş, onun tarafından sömürülen, herbiri bütün öteki yetenekleri pahasına yeteneklerinden yalnızca bir tekini geliştirmiş ve toplam üretimin yalnızca bir tek dalını, ya da o dalın dallarından birini bilen bugünün insanları tarafından gerçekleştirilemez. Bugünün sanayii bile, bu gibi insanlardan gittikçe daha az yararlanıyor. Toplumun tümü tarafından ortaklaşa ve planlı olarak yürütülen sanayi, ayrıca, her yönden gelişmiş, üretim sisteminin tamamını kavrama yeteneğine sahip insanlar öngörür. Böylece birini köylü, ötekini ayakkabıcı, bir üçüncüsünü fabrika işçisi, bir dördüncüsünü borsa tellalı yapan —ki makineler bu kimselerin ayaklarını daha şimdiden kaydırmıştır— işbölümü tamamıyla yok olacaktır. Eğitim, genç insanlara üretim sisteminin tamamını baştanbaşa çarçabuk görme olanağını verecek, toplumun gereksinmelerine ya da kendi eğilimlerine göre onların sanayiin bir dalından ötekine geçebilmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla, mevcut işbölümünün bunlardan herbirine zorla kabul ettirdiği bu tek-yanlılıktan onları kurtaracaktır. Toplumun komünistçe örgütlenmesi, böylece, üyelerine, her yönde gelişmiş bulunan yeteneklerini, her yönde kullanma şansını verecektir. Bununla, çeşitli sınıflar zorunlu olarak yok olacaklardır. Şu halde, toplumun komünistçe örgütlenmesi, bir yandan sınıfların varlığı ile bağdaşmaz, öte yandan bu toplumun kurulması da, bu sınıf farklılıklarını yoketmenin araçlarını sağlar.
Bundan, kent ile köy arasındaki karşıtlığın da, aynı şekilde, yok olacağı sonucu da çıkar. Tarımın ve sanayiin iki farklı sınıf yerine, aynı insanlar tarafından yürütülmesi, zaten, salt maddi nedenlerden ötürü, komünist birlikteliğin temel bir koşuludur. Tarımsal nüfusun kırdaki dağınıklığı ile sınai nüfusun büyük kentlere yığılmasının yanyana bulunması, tarımın ve sanayiin ancak az gelişmişlik aşamasına tekabül eden bir durumdur, kendisini daha şimdiden şiddetle hissettiren bütün daha ileriki gelişmeler için bir engeldir.
Üretici güçlerin ortak ve planlı olarak işletilmesi amacıyla toplumun bütün üyelerinin genel birlikteliği; üretimin herkesin gereksinmelerini karşılayacak ölçüde genişletilmesi; kimilerinin gereksinmelerinin başkalarının pahasına karşılanması durumunun son bulması; sınıfların ve bunların karşıtlıklarının tamamıyla yok edilmesi; bugüne kadar mevcut olan işbölümünün kaldırılmasıyla, sınai eğitimle, iş alanının değiştirilmesiyle, herkesçe sağlanan zevklerden herkesin yararlanmasıyla, kent ile kırın kaynaşmasıyla toplumun bütün üyelerinin yeteneklerinin her bakımdan gelişmesi — özel mülkiyetin kaldırılmasının temel sonuçları işte bunlardır. [sayfa 113] “(iEa. + abç.)
Yanıt: Her şeyden önce, toplumun, hem bütün üretici güçlerin ve haberleşme araçlarının kullanımını ve hem de ürünlerin değişim ve dağıtımını özel kapitalistlerin ellerinden alarak, bunları elde bulunan olanaklara ve tüm toplumun gereksinmelerine uygun düşen bir plan uyarınca yönetmesiyle, büyük sanayiin şu andaki işletilişinin bütün kötü sonuçları ortadan kaldırılmış olacaktır. Bunalımlar son bulacaktır; mevcut toplum sistemi altında aşırı üretim demek olan ve sefaletin bunca büyük bir nedeni olan genişletilmiş üretim, o zaman yeterli bile olmayacak ve çok daha genişletilmek zorunda kalacaktır. Toplumun ivedi gereksinmelerinin ötesindeki aşırı üretim, sefalet yaratmak yerine, herkesin gereksinmelerinin karşılanması demek olacak, yeni gereksinmeler ve aynı zamanda da bunları karşılayacak araçlar yaratacaktır. Bu, yeni ilerlemelerin koşulu ve nedeni [sayfa 111] olacak, ve bu ilerlemeleri, böylelikle, toplum düzeninde şimdiye dek hep olduğu gibi kargaşalığa yolaçmaksızın başaracaktır. Manüfaktür sistemi zamanımızın büyük sanayii ile kıyaslandığında ne denli zavallı kalıyorsa, büyük sanayi de, özel mülkiyetin baskısından bir kez kurtuldu mu, bugünkü gelişme düzeyini o denli zavallı bırakacak bir ölçekte gelişecektir. Sanayiin bu gelişmesi, topluma, herkesin gereksinmelerini karşılamaya yeterli miktarda ürün sağlayacaktır. Aynı şekilde özel mülkiyetin baskısıyla ve topraktaki parçalanmayla kösteklenen tarımda, mevcut iyileştirmelerin uygulamaya konmasından ve bilimsel ilerlemelerden yepyeni bir hız kazanacak ve toplumun emrine bol miktarda ürün sunacaktır. Toplum böylece dağıtımını bütün üyelerinin gereksinmelerini karşılayacak şekilde düzenleyebilmesine yeterli miktarda ürün üretecektir. Toplumun çeşitli karşıt sınıflara bölünmesi, böylelikle, gereksiz hale gelecektir. Yalnızca gereksiz olmakla kalmayacak, bu, yeni toplum düzeni ile bağdaşmayacaktır da. Sınıflar işbölümü yüzünden varoldular, bu işbölümünün bugüne kadarki varlık biçimi tamamıyla yok olacaktır. Çünkü sınai ve tarımsal üretimi tanımlanan düzeye getirmek için, mekanik ve kimyasal araçlar tek başlarına yeterli değildir; bu araçları harekete geçiren insanların yetenekleri de buna tekabül eden bir ölçüde geliştirilmelidir. Nasıl ki geçen yüzyılda köylüler ve manüfaktür işçileri tüm yaşam biçimlerini değiştirmişler ve büyük sanayie sürüklendiklerinde bizzat çok farklı insanlar haline gelmişlerse, üretimin toplumun tamamı tarafından ortak yönetimi ve bunun sonucu üretimin göstereceği yeni gelişme de çok farklı insanları gerektirecek ve aynı zamanda bunları yaratacaktır. Üretimin ortak yönetimi, herbiri tek bir üretim dalına bağlanmış, ona zincirlenmiş, onun tarafından sömürülen, herbiri bütün öteki yetenekleri pahasına yeteneklerinden yalnızca bir tekini geliştirmiş ve toplam üretimin yalnızca bir tek dalını, ya da o dalın dallarından birini bilen bugünün insanları tarafından gerçekleştirilemez. Bugünün sanayii bile, bu gibi insanlardan gittikçe daha az yararlanıyor. Toplumun tümü tarafından ortaklaşa ve planlı olarak yürütülen sanayi, ayrıca, her yönden gelişmiş, üretim sisteminin tamamını kavrama yeteneğine sahip insanlar öngörür. Böylece birini köylü, ötekini ayakkabıcı, bir üçüncüsünü fabrika işçisi, bir dördüncüsünü borsa tellalı yapan —ki makineler bu kimselerin ayaklarını daha şimdiden kaydırmıştır— işbölümü tamamıyla yok olacaktır. Eğitim, genç insanlara üretim sisteminin tamamını baştanbaşa çarçabuk görme olanağını verecek, toplumun gereksinmelerine ya da kendi eğilimlerine göre onların sanayiin bir dalından ötekine geçebilmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla, mevcut işbölümünün bunlardan herbirine zorla kabul ettirdiği bu tek-yanlılıktan onları kurtaracaktır. Toplumun komünistçe örgütlenmesi, böylece, üyelerine, her yönde gelişmiş bulunan yeteneklerini, her yönde kullanma şansını verecektir. Bununla, çeşitli sınıflar zorunlu olarak yok olacaklardır. Şu halde, toplumun komünistçe örgütlenmesi, bir yandan sınıfların varlığı ile bağdaşmaz, öte yandan bu toplumun kurulması da, bu sınıf farklılıklarını yoketmenin araçlarını sağlar.
Bundan, kent ile köy arasındaki karşıtlığın da, aynı şekilde, yok olacağı sonucu da çıkar. Tarımın ve sanayiin iki farklı sınıf yerine, aynı insanlar tarafından yürütülmesi, zaten, salt maddi nedenlerden ötürü, komünist birlikteliğin temel bir koşuludur. Tarımsal nüfusun kırdaki dağınıklığı ile sınai nüfusun büyük kentlere yığılmasının yanyana bulunması, tarımın ve sanayiin ancak az gelişmişlik aşamasına tekabül eden bir durumdur, kendisini daha şimdiden şiddetle hissettiren bütün daha ileriki gelişmeler için bir engeldir.
Üretici güçlerin ortak ve planlı olarak işletilmesi amacıyla toplumun bütün üyelerinin genel birlikteliği; üretimin herkesin gereksinmelerini karşılayacak ölçüde genişletilmesi; kimilerinin gereksinmelerinin başkalarının pahasına karşılanması durumunun son bulması; sınıfların ve bunların karşıtlıklarının tamamıyla yok edilmesi; bugüne kadar mevcut olan işbölümünün kaldırılmasıyla, sınai eğitimle, iş alanının değiştirilmesiyle, herkesçe sağlanan zevklerden herkesin yararlanmasıyla, kent ile kırın kaynaşmasıyla toplumun bütün üyelerinin yeteneklerinin her bakımdan gelişmesi — özel mülkiyetin kaldırılmasının temel sonuçları işte bunlardır. [sayfa 113] “(iEa. + abç.)
Anlatılanlar açık değil mi? Evet, hem de tartışma götürmez bir
şekilde açık. Neyin demagojisini yapıyorsunuz ve neden buna gereksinim
duyuyorsunuz? Anlatılan komünizmdir ama komünizmin üst evresi, herkesten
yeteneğine, herkese gereksinimine göre ilkesinin yaşam bulduğu olgunlaşmış
komünizm yani. Özel mülkiyetin nihai
olarak kaldırılmasının sonuçlarını Engels, tıpkı Marks gibi anlatır. Tıpkı
Lenin’in onları anlattığı gibi. Açık ki söz konusu üst evreye komünizmin alt
evresi ya da birinci aşaması olan sosyalizmden geçilerek ulaşılacaktır. Yani
Marks’ın anlatımıyla, “kendi temelleri üzerinde gelişmiş olan
değil, tersine, kapitalist toplumdan doğduğu şekliyle bir komünist
toplumdur; dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütün bakımlardan,
bağrından çıktığı eski toplumun damgasını hâlâ taşıyan bir toplum” evresinden
geçilerek! Engels o kadar açık yazıyor ki, oportünistlerimiz, “devrimci
Marksistler”imiz vb. için sağa sola çekilecek bir şey de bırakmıyor. Üretim yetersizliği, işbölümü, kafa emeğiyle
kol emeği, kırla kent arasındaki eşitsizlik, sınıflar, devlet, kapitalizmin
komünizmin birinci aşamadaki kalıntıları ancak komünizmin üst aşamasıyla
aşılabiliyor. Demek ki Marks ve Engels’i kendilerine tanık gösterenler yanılıyorlar
ya da bilinçli oportünistler vs. olarak tahrifat yapıyorlar,
Marksizm-Leninizm’e karşı yıkıcı, tasfiyeci, bölücü bir mücadele yürütüyorlar…
Şimdi de
oportünist çarpıtmanın, keyfi yorumlamanın aracı haline getirilen bir diğer
alıntıya geçelim. Engels, Bebel’e yazdığı bir mektupta şunları söyler:
“Özgür halk
devleti, özgür devlet olarak değiştirilmiş. Dilbilgisi açısından bakılırsa
özgür devlet, devletin vatandaşlarla ilişkilerinde özgür olduğu bir devlet,
yani despot bir hükümetin yönetimindeki bir devlettir. Devlet üzerine bu
gevezeliklerin tümüne son vermek gerekir; özellikle artık sözcüğün tam
anlamında bir devlet olmayan Komünden bu yana. Her ne kadar Marx’ın Proudhon’a
karşı yazdığı kitap ve daha sonra Komünist
Manifesto, sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla devletin
kendiliğinden çözüleceğini [sich von
selbst auflöst] ve ortadan kalkacağını ilan etmekteyse de
anarşistler, “halk devleti”ni gene de ad nauseam suratımıza fırlatırlardı. Devlet,
savaşımda, devrim sırasında, yalnızca karşıtları kuvvet zoruyla bastırmak için
kullanılan bir geçiş kurumu olduğuna göre, özgür halk devletinden sözetmek tam
bir saçmalıktır: Proletarya, devlete gereksinim
duyduğu sürece, onu, özgürlük olsun diye değil, karşıtlarını bastırmak
için kullanır ve özgürlükten sözetmek olanaklı olduğu anda da devlet devlet
olarak varolmaktan çıkar.” (abç.)
Hemen
vurgulayalım: Özgürlükler dünyası komünizmdir, yani olgunlaşmış, yani sınıfsız
komünist evre. Ustaların da belirttiği gibi, “özgürlük zorunluluğun
aşılmasıdır” ve bu zorunluluğun aşılması proletarya devriminin zaferinden
başlayarak komünizmin üst evresi ile bir gerçeğe dönüşür. Devlet ve demokrasi
kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde giderek gereksizleşmeye başlar ve
sınıfların, devletin (sönmesiyle) aşılmasıyla birlikte zorunluluklar dünyası
yerini, özgürlükler dünyasına bırakır.
Engels’in
dediği gibi;
“Bu sınıflar,
vaktiyle ne kadar kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıktılarsa, o kadar kaçınılmaz
bir biçimde ortadan kalkacaklardır. Onlarla birlikte, devlet de, kaçınılmaz bir
biçimde, yokolur. Üreticilerin özgür ve eşitçi bir birlik temeli üzerinde
üretimi yeniden düzenleyecek olan toplum, tüm devlet makinesini, bundan böyle
kendisine lâyık olan yere, bir kenara atacaktır: âsâr-ı antika müzesine, çıkrık
ve tunç baltanın yanına...”
Marks ve
Engels’in özgürlüğün zorunluluğun kavranması ve aşılması olduğu, bunun da
sınıfsız toplum, komünizmin üst evresi olduğunu, özgürlükler dünyasının
komünizmin üst evresiyle bir gerçeğe dönüştüğünü savunduklarını biliyoruz.
Engels’i birlikte okuyalım:
“Üretim
araçlarına, toplum tarafından elkonulması ile, meta üretimi, ve bunun sonucu,
ürünün üretici üzerindeki egemenliği ortadan kalkar. Toplumsal üretim içindeki
anarşi yerine, bilinçli, planlı örgüt geçer. Bireysel yaşama savaşımı son
bulur. Böylece, ilk kez olarak, insan, belli bir alanda, hayvanlar âleminden
kesinlikle ayrılır, hayvansal yaşama koşullarından, gerçekten insanca yaşama
koşullarına geçer. İnsanı çevreleyen, şimdiye kadar insanı egemenliği altında
tutan yaşama koşulları alanı, şimdi, kendi öz toplum yaşamlarının efendileri
oldukları için ve kendi öz toplum yaşamlarının efendileri niteliği ile, ilk kez
olarak, doğanın gerçek ve bilinçli efendileri durumuna gelen insanların
egemenliği ve denetimi altına geçer. Kendi öz toplumsal pratiklerinin, şimdiye
değin, karşılarında doğal, yabancı ve egemenlik altına alıcı yasaları olarak
dikilen yasaları, bundan böyle insanlar tarafından tam bir bilinçle uygulanan
ve bu yoldan egemenlik altına alınmış yasalardır. İnsanlara özgü bir şey olan,
ve şimdiye kadar karşılarında doğa ve tarih tarafından ihsan edilmiş bir şey
olarak dikilen toplum durumunda yaşama, şimdi onların gerçek ve özgür eylemleri
durumuna gelir. Şimdiye değin tarihsel egemenlik altında tutan yabancı, nesnel
güçler, (sayfa: 403) insanların denetimi
altına girer. İnsanlar, işte ancak bu andan başlayarak kendi tarihlerini
tam bir bilinçle kendileri yapacak; onlar tarafından harekete getirilen
toplumsal nedenler, ağır basan bir biçimde ve durmadan artan bir ölçüde, işte
ancak bu andan başlayarak onlar tarafından istenen sonuçları vereceklerdir. İnsanlığın,
zorunluluk dünyasından özgürlük dünyasına sıçrayışıdır bu.” (abç.,
Anti-Dühring)
Demek neymiş,
insanlık ancak sınıfların, sınıf mücadelesinin, böylece sınıf mücadelesinin
aracı olan devlet de dahil, sınıflı toplumdan kaynaklanan tarihsel evreyi
aşarak zorunluluklar aleminden özgürlükler alemine, bir diğer ifadeyle sınıfsız
komünist topluma geçermiş. Demek ki, devletten devletsizliğe geçiş süreci
kapitalizmden komünizmin ilk evresi olan sosyalizme geçiş değil, komünizmin üst
evresine geçiş sürecidir. Özgürlükler âlemi komünizmin ilk aşaması olan
sosyalizm değil, komünizmdir.
Şimdi
Engels’in yukarıdaki alıntısına geri dönelim, bakalım Engels ne diyor, nasıl
diyor.
“Devlet
üzerine bu gevezeliklerin tümüne son vermek gerekir; özellikle artık sözcüğün
tam anlamında bir devlet olmayan Komünden bu yana. Her ne kadar Marx’ın
Proudhon’a karşı yazdığı kitap ve daha sonra Komünist
Manifesto, sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla devletin
kendiliğinden çözüleceğini [sich von
selbst auflöst] ve ortadan kalkacağını ilan etmekteyse de
anarşistler, “halk devleti”ni gene de ad nauseam suratımıza fırlatırlardı.”
Engels’in
teorisi bu kadar net, açık, kesin, bütünlüklüyken, buna rağmen Engels,
oportünist, Troçkist manevralara alet edilmeye çalışılıyor. Bunun “iyi
niyet”le, rastlantılarla izah edilmeyeceği açıktır. Yukarıdaki alıntı da
açıktır, Bilimsel Komünizme, yani Marksizm-Leninizm’e karşı kullanılacak hiçbir
şey de yoktur. Ne diyor Engels, “sosyalist toplum düzeninin kurulmasıyla
devletin kendiliğinden çözüleceğini… ve ortadan kalkacağı”nı. Engels burada “sosyalist
toplum düzeninin kurulmasıyla”, yani bir kurucu süreçten bahsediyor. Zaten “Marksistler,
devletin yokolmasına götüren sosyalizmin kuruluşu sonucu olarak, gerçekleşebilir
bir şey olduğuna inanırlar.” (Lenin) Ki bu kurucu sürecin gelişmesiyle ve
kurulmasıyla aynı zamanda devletin de çözüleceğini ve ortadan kalkacağını ilan
ediyor. Zaten gelişmiş sınıfsız komünist dünya, sosyalizm evresinden,
olgunlaşmamış komünizm evresinden, yani, kendi özgün temelleri üzerinde
gelişmemiş, her açıdan içerisinde doğduğu kapitalist dünyanın damgasını taşıyan
bir dünyadan adım adım arınarak, geçerek, olgunlaşarak sınıfların, devletin olmadığı
yüksek evreye ulaşacaktır. Ve bu süreç, kesintisiz bir devrim süreci olarak
gelişir ve özgürlükler âlemine ulaşır. “Sosyalist toplumsal düzenin
kurulmasıyla”, yani alt evreden üst evreye geçerek, kendi özgün, bağımsız
temelleri üzerinde gelişmeye başlayan evreye, devletsiz evreye varılır. Sorun
bu kadar açıktır. Ama amaç, üzüm yemek değil bağcı dövmek olunca, iş değişiyor
tabii ki. Bu ar damarından yoksun bayağılıklarla uğraşmak insana zor geliyor
ama ideolojik ihanet, sınır tanımayan ideolojik çürüme, buna bağlı olarak
ahlaki, vicdani, moral değerlerdeki aşırı çürüme, insanlarda bilimsel namus da
bırakmıyor; dolayısıyla alıntı çarpıtıcılığına, Marks’ı, Engels’i, Lenin’i,
Stalin’, vb. vb. çarpıcılığına en bayağı biçimlerde başvurulmaktan
kaçınılmıyor. Bu durumlarda yapılması gereken şey, teoriyi bütünlük içinde
kavramaya önem vermek, bunla bağlı olarak bu vb. ilkesizlikleri,
ahlaksızlıkları deşifre etmektir.
Lenin’in,
Leninizm’in önderliğinde kurulan, Lenin’in ölümünden sonra Stalin önderliğinde
kavgasını sürdüren III. Enternasyonal’in 1928 Programı incelendiğinde de kapitalizmden
komünizme geçiş sürecinin aynen Marks, Engels, Lenin gibi koyulduğunu, Ekim
Devrimi ve sosyalist inşanın dersleriyle zenginleştirilmiş bir tarzda,
Marksizm-Leninizm’in esaslarına bağlı kalarak şekillendiğini kolayca görmekteyiz.
Yazıyı olağanüstü uzatacağından dolayı 28 programından alıntıları yazımıza
aktaramamaktayız. Son derece zengin ve derin nitelikte olan 28 Programı’nın
özenle incelenmesini okura salık
veririz. Bu tarihi belge bugün sözde tartışılan konuları anlamamıza, tasfiyeci
yönelim ve duruşları kavramamıza, ideolojik olarak silahlanmamıza hizmet
edecektir.
Marks-Engels,
Marksizm ve çağımızın Marksizm’i olan Leninizm, bir diğer vurguyla, “genel
olarak proletarya devriminin, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teori ve
taktiği olan Leninizm” (Stalin) sorunu yukarıda işlediğimiz şekilde ortaya
koymaktadır. Marksizm-Leninizm’e reddiye yazan, Marksizm-Leninizm’in yerine
Troçkizm’i, II. Enternasyonal oportünizmini, post-Marksizmi geçirmeye çalışan “devrimci
Marksist”lerin, “21. asrın Marksizm”cilerinin tasfiyeci yönelimleri açıktır.
Hele de şu “cin olmadan peri çarpmaya” kalkışanların durumu tam anlamıyla içler
acısıdır...
Marksizm-Leninizm
adına, proletarya devrimciliği adına, dünya proletarya devrimi adına, komünizm
adına tüm teorik-ideolojik-ilkesel-tarihsel-programatik değerlerin “devrimci
Marksist” (siz Troçki, Troçkizm olarak okuyun), post-Marksist tasfiyeci ret ve mahkûm
edilmesi göz çıkarıyor, kafa yarıyor. Marks-Engels’in Marksizm’inin, çağımızın
Marksizm’i olan Leninizm’in, bir bütün olarak Marksizm-Leninizm’in reddi ve
yerine Gayya Kuyusu Troçkizm’in geçirilmesi; Leninizm’in sözde Marksizm’in bir
mezhebi ilan edilmesi, hatta Leninizm’in lafının bile edilmemesi; UKH’nın ve
sosyalizmin inşası tarihinin ve bu tarihte büyük Marksist Leninist Stalin’in de
yok sayılarak düşmanca mahkûm edilmesi; Marksist Leninist Komünist Hareket’in
“mezhepçi” bir hareket, küçük burjuva karakterde bir mezhep olarak lanse
edilmesi…
Marksist
Leninist Komünist olan bu tarih çarpıcılarına, bu teori çarpıtıcılarına, bu
fikir hırsızlarına, bu Troçkist ve post-Marksist ideolojik olarak aşırı çürümüş
tortuya karşı sesini yükseltir. Herhangi bir komünist partisi varlık hakkını
tartışamaz, tartışılmasına da izin veremez. Hiçbir Marksist Leninist komünist
hareket, o hareketin resmi ifadesi olan ideolojisini, programını, tüzüğünü yok
sayarak varlık hakkını tartışmaya izin veremez. Burada söz konusu olan şey, bir
komünist partisinin kendi içindeki fikir ayrılıkları ve bu ayrılıkların iç
demokrasi gereği tartışılması değildir, aksine, Troçkizm’in, post-Marksizmin
bir bütün olarak o çizgiye açıkça reddiye yazması ve kendini tasfiye etmeye ya
da Troçkist ve post-Marksist bir harekete dönüşme/dönüştürme çağrısı ve
saldırganlığıdır. İş bu noktaya gelmişse, ortada başka şeyler var demektir. Her
Marksist Leninist Komünist bu durumu ve tabloyu ilkeli bir tarzda eleştirel
sorgulamalıdır…
*1- SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları,
Tarihi Dersler
(2011, Akademi Kuram, Akademi
Yayın, Ceylan Yayınevi)
2- Kesintisiz Devrim Ve İktidar Sorunu
(2014, Sınırsız Yayıncılık)
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder